Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/1721 E. 2023/2062 K. 12.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 12/10/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA …. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/04/2023
NUMARASI :…. Esas ……. Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :

DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

İSTİNAF KARAR TARİHİ : 12/10/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 12/10/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; 27/06/2020 tarihinde saat 23.10 sıralarında …… Mah. ………. Sk. ………Sitesi No : …… ……./…… adresinde meydana gelen kaza nedeniyle müvekkilinin ağır bir şekilde yaralandığını, olay mahallinde kazayı gören ve bilen hiç kimseye rastlanmadığını, olay yerini görür kamera kayıt sistemi bulunmadığının tespit edildiğini, yapılan araştırma ve soruşturmalarda tek taraflı bir şekilde kazaya sebebiyet veren faili meçhul şüpheli şahıs/şahısların açık adres ve kimlik tespitlerinin yapılamadığını, hal böyleyken kaza tespit tutanağının da tanzim edilemediğini, 28/06/2020 tarihinde polis ekipleri kazanın meydana geldiği olay yerine gitmiş ve bahse konu olay yerini fotoğrafladığını, meydana gelen kaza nedeniyle müvekkili ……… in nitelikli bir şekilde yaralandığını, kaza sonrasında Konya…….Hastanesi tarafından tanzim edilen genel adli muayene raporu, müvekkilinin yaralanmalarının BTM ile giderilemeyeceği, vücudunda kemik kırığının meydana geldiği ancak işbu raporun kati rapor olmadığını, kati raporun ortopedi uzmanı tarafından verileceği ve müvekkilinin alkolmetre ile alkolsüz olduğu tespit edilerek tanzim edildiğini, Konya ……. Hastanesi tarafından tanzim edilen 28/06/2020 tarih ve ……….. protokol numaralı epikriz raporunda, müvekkilinin vücudunda trafik kazası sonrası sağ medial malleol kırığı meydana geldiği tespit edilmiş olduğunu, müvekkilinin malleol veya epikondial kırığı cerrahi tedavisi ile ameliyat olduğunu, Konya ………. Hastanesi tarafından tanzim edilen ………… protokol numaralı kati raporda müvekkilinin sağ ayak bileğinde kazaya bağlı meydana gelen medial malleol kırığının cerrahi tedavisinin yapıldığını, BTM ile giderilemeyeceğini, hayati fonksiyonlara etkisinin 2 ( iki ) olduğunun tespit edildiğini, müvekkilinin meydana gelen kazadan sonra bedenen ve ruhen zor bir süreç yaşamış olduğunu, ameliyat geçirdikten sonra Konya……….. Hastanesi tarafından 02/07/2020 – 15/08/2020 tarihlerini kapsayacak şekilde iş göremezlik belgesi tanzim edildiğini, bu nedenlerle maddi zararların poliçe limitiyle sınırlı olarak davalı ……….’ndan tahsili amacıyla öncelikle beyanları doğrultusunda, 03/08/2013 Tarih Ve …… Sayılı Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri dikkate alınarak duruşma günü beklenmeden tensiple birlikte yeniden maluliyet raporu aldırılmasını, ileride artırılmak üzere HMK m.107 gereğince 100 TL sürekli iş göremezlik tazminatının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, ileride artırılmak üzere HMK m.107 gereğince 50 TL geçiçi iş göremezlik tazminatının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, ileride artırılmak üzere HMK m.107 gereğince 50 TL bakıcı giderinin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, ileride artırılmak üzere HMK m.107 gereğince 50 TL SGK tarafından karşılanmayan ve faturalandırılamayan tedavi giderlerinin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, yargılama giderleri, müvekkilinin tedavisi için yapılan zorunlu ve faturalandırılmış harcamalar ile ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 07/03/2023 tarihli ıslah dilekçesi ile özetle; Müvekkilinin sürekli iş göremezlik tazminatının HMK m.107 gereğince 307.474,48 TL arttırarak toplamda 307.574,48 TL olarak belirlenmesini, davalının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini, müvekkilinin geçici iş göremezlik zararının HMK m.107 gereğince 6.924,10 TL arttırarak toplamda 6.974,10 TL olarak belirlenmesini, davalının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini, müvekkilinin geçici bakıcı gideri zararının HMK m.107 gereğince 2.893,00 TL arttırarak toplamda 2.943,00 TL olarak belirlenmesini, davalının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini, müvekkilinin SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderlerinin HMK m.107 gereğince 3.244,88 TL arttırarak toplamda 3.294,88 TL olarak belirlenmesini, davalının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini, yargılama giderleri, dava için zorunlu giderlerden olan adli tıp fatura giderleri, dava şartı olan arabulucu vekalet ücretinin, ilam vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; Davacının usulüne uygun bir başvurusu bulunmadığını, müvekkilinin mesuliyetinin sigortacılık kanunu ve ……… yönetmeliği kapsamına giren bir kaza olması halinde kusur oranı ve teminat limitleriyle sınırlı olduğunu, ıspat külfetinin davacıda olduğunu, zararın nasıl meydana geldiğinin belli olmadığından müvekkilinin sorumluluğu bulunmadığını, dava dilekçesinde iddia edildiği şekliyle, kazanın meydana gelmesinde davacının kusurlu olduğunu, müvekkili ……..’nın sorumluluğunun bulunmadığını,……….ının sorumluluğunun ancak ZMMS yaptırılabilecek tescilli bir araç bulunması ve sigortasız aracın kazaya karışması ve zarara sebep olması halinde söz konusu olduğunu, dava dilekçesi içeriğinde kazanın nasıl meydana geldiği, bir aracın kazaya karışıp karışmadığının belli olmadığını, bu konuda dosyada bilgi ve delil de bulunmadığını, davacıya zarar veren motorlu aracın geçerli bir sigorta poliçesi bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiğini, ayrıca da mevcutsa yapılan ödemeler ile yapılan temlikler mahkememizce dikkate alınması gerektiğini, davacının herhangi bir vücut fonksiyon kaybı olmadığını, maluliyet oranının 0 (sıfır) olduğunu, bu sebeple davacının davasının reddinin gerektiğini, maluliyet oranının tespiti kaza tarihinde yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre yapılması gerektiğini, müvekkilinin sorumluluğu yönünden iddia edilen kusurlu hali ve kusur oranını kabul etmediklerini, müvekkilinin temerrüde düşmediğini, davacının temerrüt tarihinden itibaren faiz talebinin reddinin gerektiğini, bu nedenlerle davacının haksız davasının öncelikle usulden ve esastan reddi ile ücreti vekalet ve yargılama giderlerinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkememesince verilen kararda özetle; “Yukarıda yapılan açıklamalar, Yüksek Mahkeme içtihatları, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde 27/06/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle davacının yaralandığı, kaza neticesinde faili meçhul araç sürücüsünün tespit edilemediği, 23/01/2022 Tarihli Kusur raporunda ifade edildiği üzere kazanın meydana gelmesinde plakası tespit edilemeyen araç sürücüsünün 2918 Sayılı Kanunun 67/1-b maddesi gereğince %100 oranında asli ve tam kusurlu olduğu, davacıya atfı mümkün bir kusur bulunmadığı, T.C. ………… Hastanesinin 30/11/2021 Tarihli bilirkişi raporunda 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre yapılan değerlendirmede kalıcı iş göremezlik oranın %4 olduğu, tıbbi iyileşme süresinin 3 ay olduğu, bu sürenin 1 ayında bakıcıya muhtaç olduğu, SGK tarafından karşılanmayan, belgeye bağlanamayan zorunlu tedavi giderinin ise 3.294,88 TL olduğunun rapor edildiği, PMF-1931 Yaşam Tablosuna göre hazırlanan 12/01/2023 tarihli bilirkişi raporunda davacının sürekli iş göremezlik maddi zararının 166.360,29 TL, geçici iş göremezlik maddi zararının 6.974,10 TL, bakıcı gideri maddi zararının 2.943,00 TL, SGK tarafından karşılanmayan, zorunlu, belgeli ve belgeye bağlanamayan tedavi gideri maddi zararının ise 3.294,88 TL olduğunun rapor edildiği ve bu miktarların davacının maddi zararı olduğu anlaşılmakla davacının davasının bu tutarlar üzerinden kısmen kabulü ile 27/06/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 166.360,29 TL sürekli iş göremezlik maddi zararı, 6.974,10 TL geçici iş göremezlik maddi zararı, 2.943,00 TL bakıcı gideri maddi zararı ve 3.294,88 TL SGK tarafından karşılanmayan, zorunlu, belgeli ve belgeye bağlanamayan tedavi gideri maddi zararının davalı Güvence Hesabından kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 01/09/2020(Sigortaya başvuru tarihi 19/08/2020-Temerrüt Tarihi 01/09/2020) tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili davacıya verilmesine, davacının sürekli iş göremezlik maddi zararı yönüyle fazlaya ilişkin talebinin reddine dair aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir. ” şeklinde davacı ………’in davasının kısmen kabulü ile; davacının 27/06/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 166.360,29 TL sürekli iş göremezlik maddi zararının davalı Güvence Hesabından kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 01/09/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine, davacının 27/06/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle tıbbi tedavi süresince mahrum kaldığı 6.974,10 TL geçici iş göremezlik maddi zararının davalı Güvence Hesabından kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 01/09/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili davacıya verilmesine, davacının 27/06/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 2.943,00 TL bakıcı gideri maddi zararının davalı Güvence Hesabından kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 01/09/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili davacıya verilmesine, davacının 27/06/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 3.294,88 TL SGK tarafından karşılanmayan, zorunlu, belgeli ve belgeye bağlanamayan tedavi gideri maddi zararının davalı Güvence Hesabından kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 01/09/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili davacıya verilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı ……… vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacının dava konusu kaza sebebiyle yaralandığını ve malul kaldığı iddiasına istinaden müvekkilinden talep edilen bedensel zarar tazminatı hususunda müvekkiline usulüne uygun bir başvurunun bulunmadığını, maluliyet raporunun ilgili yönetmeliğe uygun olarak ATK’dan alınması gerektiğini, dosyada alınan maluliyet raporları arasında çelişkilerin bulunduğunu ve bu çelişkilerin giderilmediğini, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki tazminat hesaplama metodunun hatalı olduğunu, raporda PMF yaşam tablosuna göre bakiye ömrün belirlendiğini ve progresif rant yöntemi ile hesaplama yapıldığını, yapılan hesaplamanın ve esas alınan yaşam tablosunun hukuka aykırı olduğunu, geçici iş göremezlik, bakıcı ve tedavinin müvekkili kurumun sorumluluğunda olmadığını, davacının maluliyetinin trafik kazasından meydana geldiğine dair somut bir delilin de bulunmadığını, hükme esas alınan kusur raporlarının davacının soyut ve subjektif ifadeleri doğrultusunda hazırlandığını ve hükme esas alınamayacağını, kabul anlamına gelmemek üzere müvekkiline usulüne uygun bir başvurunun da bulunmadığından temerrüde düşürülmediğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkemece kararda kabul edilen miktarların hukuka aykırı olduğunu ve müvekkilinin hak kaybı yaşamasına neden olduğunu, dosya kapsamında aldırılan bilirkşi raporunda TRH 2010 ve PMF 1931 yaşam tablolarına göre terditli hesaplama yapıldığını, PMF 1931 yaşam tablosuna göre karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, söz konusu raporda rapor tarihi olan 2023 yılı ilk dönem asgari ücretin baz alınarak hesap yapıldığını ve buna göre kararın çıktığını, istinaf mahkemesince yerel mahkeme kararının ortadan kaldırılması durumunda yeniden verilen karar tarihindeki güncel asgari ücrete yapılacak hesabın dikkate alınması gerektiğini, Yerel mahkemece verilen vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin de eksik hesaplandığını ayrıca yerel mahkemece hüküm kurulan bakıcı gideri ve tedavi giderleri noktasında da eksik hesaplamaya göre hüküm kurulduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Yanlış yönetmeliğe göre karar verildiği ve fahiş çelişkinin giderilmediği,yine davacı ve davalı vekilinin TRH 2010 uygulanması gerektiği iddiası
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir
Bu halde mahkemece Güvence hesabının sorumluluğundaki kazanın 11/06/2015 tarihi olmasına göre AYM ce verilen iptal kararı öncesi yürürlükte olan 01/06/2015 tarihli genel şartlara göre özürlülük ölçütü yönetmeliğine göre rapor alması gerekirken ,genel şartların bu hükmü AYM iptal kararı sonrası hükümsüz hale geldiğinden Adli tıp kurumunun Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre düzenlendiği raporun AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre geçerli hale geldiği, Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli tıp kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre ve usule uygun heyet teşkili suretiyle rapor alınarak sonucuna göre karar vermek gerektiği AYM iptal kararı sonrası dosyaya sunulan ATK raporunun 1 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne ve PMF ye göre düzenlendiği anlaşılmakla ve daha önce düzenlenen maluliyet raporunun yanlış yönetmeliğe göre hesaplanmasından kaynaklı farklılık olduğu ve misli farktan ve çelişkiden bahsedilemeyeceğinden itiraz yersizdir.
Davalı ……… vekilinin kabul edilen, geçici, bakıcı ve tedavi giderinin teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
………’nın hangi hallerde sorumlu tutulduğu ve Hesaba hangi şartların gerçekleşmesi halinde dava yöneltilebileceği 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14. maddesi ve ……… Yönetmeliği’nin 9. maddesinde belirtilmiştir.
Sigortacılık Kanunu’nun 14. maddesinin 2/b fıkrası uyarınca, Hesaba; “Rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dâhilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar için” başvurulabilecek, bu kapsamda faturasız tedavi giderlerinin, iş göremezlik tazminatlarının ve bakıcı giderleri Güvence Hesabından istenebilecektir. (Bkz. YARGITAY 17. Hukuk Dairesinin 2015/13686 ESAS, 2018/7051 KARAR; aynı daire 2016/8454 ESAS, 2018/11742 KARAR sayılı ilamları)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir” hükmü gereği söz konusu zarardan davalı taraf sorumlu olmadığını iddia etmekteyse de Sigorta poliçesinde belirtilen, motorlu aracın işletilmesinden kaynaklanan kaza nedeniyle sigorta şirketi ve dolayısyla ……… zarar görenlerin tedavisi için ödenen giderleri zorunlu olarak teminat altına alır. Sigorta şirketinin ve dolayısıyla Güvence Hesabının, işleten ve sürücünün yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı yasa ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sorumlulukları devam etmektedir.
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14. maddesi ve ……… Yönetmeliği’nin 9. Maddesine göre sorumluluğu üstenen güvence hesabının, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden, güvence hesabının, sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre 6704 SAYILI KANUNUN 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNİN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ’’ İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR
Bu halde davalı vekillerinin istinaf itirazları yerinde değildir.
Davalı sigorta vekilinin faiz başlangıcının yanlış belirlendiği istinaf itirazları yönünden,
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Davalının poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce başvuruda bulunmaması veya öedeme alması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalının dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
Davacının dava açmadan önce davalıya başvuruda bulunduğu ve temerrüdün gerçekleştiği anlaşılmakla itiraz yersizdir
Güvence hesabına davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına veya poliçenin olmaması durumunda bu sorumluluğu üstlenen güvence hesabına yasa gereği karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya veya güvence hesabına tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya veya güvence hesabına yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına ve güvence hesabına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup
Somut olayda 6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna ve güvence hesabını yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, meydana gelen trafik kazasında dava tarihinden önce davalıya belgeler ile birlikte başvurdukları, davalının tazminat talebini değerlendireceğini bildirilerek yasal süre içerisinde talebin karşılanmayarak sonuçsuz bırakıldığının sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalının istediği belgeler maluliyet tazminat talebi için Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ekinde belirtilen belgelerden ise de dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer tüm belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı,davalının cevabi ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı,bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. İstinaf itirazları yerinde değildir.
KAZANIN TRAFİK KAZASI OLUP OLMADIĞI AÇISINDAN YAPILAN DEĞERLENDİRMEDE;
Davacının Konya Numune Hastanesinde 28/06/2020 Tarihinde kazanın hemen ertesinde alınan beyanında “Geri geri gelmekte olan bir aracın dur ihtarı yapmasına rağmen kendisini görmediğini ve ayağının üzerinden geçtiğini, araçta bulunan gencin araçtan inerek ayağını tekerin altından çıkardığını ve daha sonra olay yerini terk ettiğini” ifade ettiği anlaşılmıştır. Yine davacıya ait Konya Numune Hastanesinin 27/06/2020 Tarihli Adli Muayene Raporunda olay öyküsü “Trafik Kazası” olarak kayıtlarda yer almıştır. Başlatılan soruşturma kapsamında 07/08/2020 Tarihli Adli Trafik Bilirkişisinden Kusur Raporu aldırılmış, aldırılan raporda plakası tespit edilemeyen araç sürücüsünün 2918 Sayılı Kanunun 67. Maddesi gereğince kusurlu olduğu rapor edilmiştir. Yine ilgili kolluk tarafından yapılan araştırmada olay anını gören herhangi bir kamera kaydı ya da tanık bulunmadığı ifade edilmiş, bu sebeple şüpheliler tespit edilemediğinden ceza soruşturması faili meçhul olarak zamanaşımı bürosuna devredilmiştir.
16/11/2022 Tarihli Adli Tıp Kurumu Raporu; davacının öyküsü ve yaralanması nazara alınarak bu yaralanmanın trafik kazası neticesinde meydana gelip gelmeyeceği hususunda rapor aldırılmış, 16/11/2022 tarihli ATK raporunda özetle olay tarihli tıbbi belgelerden ve tüm dosya kapsamında 27/06/2020 tarihli sağ medial malleol kemik kırığı ile trafik kazası arasında illiyet bağı bulunduğu” ifade edilmiştir.
Gerek ceza soruşturma dosyası gerekse de ATK raporu nazara alındığında y kazanın trafik kazası olduğu, kazaya karışan vasıtanın araç/otomobil olduğu, kaza ile yaralanma arasında illiyet bağı bulunduğu ve sürücüsü tespit edilemeyen aracın vermiş olduğu zarar dolayısıyla davalı Güvence Hesabının sorumluluğu bulunduğunun tespiti doğrudur.
Kusura itiraz
Mahkemece aldırılan 23/01/2022 Tarihli Kusur raporunda kazanın meydana gelmesinde plakası tespit edilemeyen araç sürücüsünün 2918 Sayılı Kanunun 67/1-b maddesi gereğince %100 oranında asli ve tam kusurlu olduğu, davacıya atfı mümkün bir kusur bulunmadığı rapor edilmiş, söz konusu raporun ceza soruşturması kapsamında alınan 07/08/2020 tarihli rapordaki tespitlerle örtüşmesi ve bilirkişi raporunun denetimine elverişli, ayrıntılı, gerekçeli ve yöntemine uygun olarak hazırlandığına kanaat edilmekle hükme esas alınmasına karar verilmesi doğrudur.itiraz yersizdir
Bu halde, dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Davacı taraftan alınması gereken 269,85 TL harçtan peşin alınan 179,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 89,95 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
2-Davalı taraftan alınması gereken 12.266,49 TL harçtan peşin alınan 3.066,65 TL harcın mahsubu ile bakiye 9.199,84 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Taraflarca yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 12/10/2023

Başkan Üye Üye Katip

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.