Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/168 E. 2023/334 K. 27.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 27/02/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 14/06/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 1- … – …
VEKİLLERİ : Av. …
Av…. – …
DAVALI : 2- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 3- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 4- …
VEKİLLERİ : Av. …
Av. …
DAVALI : 5- …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 27/02/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 28/02/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; … tarihinde davalı …’un sevk ve idaresindeki …, davalı …’in sevk ve idaresindeki … ve dava dışı … plakalı araçların karıştığı maddi hasarlı ve yaralamalı trafik kazasının meydana geldiğini, kaza neticesinde tutalan kaza tespit tutanağında kazaya karışan … ve … plaka sayılı araç sürücülerinin kusurlu olduğunu, kazaya karışan diğer araç sürücüsünün ( dava dışı … ) ve müvekkilinin kusursuz olduğunun tespit edildiğini, toplam 22.000,00 TL maddi ve manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile özetle; müvekkilinin kaza yapmış olmanın verdiği korku, heyecan ve stres ile hemen arabasından çıktığını, Müvekkilli ile beraber henüz aracından çıkan …, … sevk ve idaresindeki … plakalı otobüs hızla üzerlerine korna yaparak gelmeye başladığını gördüğünü, hızla üzerlerine gelen otobüsten yaya biçimde kaçarak adeta canlarını zor kurtardıklarını, davalı müvekkilinin aracının kaza yerinden 10 metre, diğer aracın 21 metre savrulmasına sebep olduğunu, Korna seslerini duyan ve araçlarının dışında bulunan müvekkillinin ve … nun kaçarak kazadan yara almadan kurtulabildiklerini, ancak müvekkilinin aracında bulunan kızı ve diğer araçtaki … nun araçların içerisinde olmaları sebebiyle hızla gelen otobüsün şiddetli çarpması ile yaralandıklarını, trafik kaza tespit tutanağının bu hususta müvekkilinin ve diğer davalı …’nun araçlarından henüz çıktığı, kazaya ilişkin önlemleri alacak fırsatları ve zamanları dahi olmadığını, … plakalı otobüsün hızla üzerlerine geldiğini görmeleri sebebile ancak kaçabildikleri hususlarının görünmediğini, bu sebeple kusur dağıtımının hatalı olduğunu, müvekkilinin bütün trafik kurallarına uyduğunu ve bir sürücüden beklenmesi gereken bütün dikkat ve özeni gösterdiğini, … plakalı aracın müvekkiline yol vermediğini, …’nun yaralanmasına sebep olan kazanın … plakalı otobüsün arkadan çarpması olduğunu, İlk kazada herhangi bir yaralanma meydana gelmediğini, bu nedenlerle taraflarına yöneltilen haksız davanın reddine karar verilmesini, vekalet ücreti ile yargılama giderlerinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş. Vekilinin cevap dilekçesi ile özetle; kaza tespit tutanağında aleyhe olan hususları kabul etmediklerini, bu kazanın meydana gelmesinde sigortalı araç sürücüsünün herhangi bir kusuru bulunduğunu, davanın araç sigorta ettirenine, araç sürücüsüne ve SGK’ya ihbarı gerektiğini, davacı tarafın herhangi bir ödeme almışsa, aynı ödemeyi mükerrer şekilde taraflarından tazmin ettiği takdirde sebepsiz zenginleşmiş olacağını, zorunlu dava şartı olan sigorta şirketine usulüne uygun başvurunun davacı tarafça yerine getirilip getirilmediğinin ispat edilmesi gerektiğini, dava şartı yokluğundan huzurdaki davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve TTK’nın ilgili maddeleri gereğince Sigorta Sözleşmesinden kaynaklanan talep ve dava hakları 2 yılda müruru zamana uğrar. iş bu nedenle 2 yıllık dava açma süresi geçtiğini, davanın zamanaşımı sebebiyle reddini talep ettiklerini, tarafları ve konusu aynı olan bir davanın tespiti halinde davanın reddi gerektiğini, savcılık soruşturması aşamasında ya da ceza davasında uzlaşma var ise davanın reddi gerektiğini, davada alacaklı ve borçu sıfatı birleştiğinden reddinin gerektiğini, huzurdaki davaya ilişkin davacı talepleri sulh ile sonuçlandırılmış ise sulh ve feragat nedeniyle davanın reddi gerektiğini, müvekkili şirketin söz konusu zarardan poliçe teminat limitleri dahilinde sorumlu olduğunu, işbu dava tarihine kadar herhangi bir ihbar bulunmadığını, davayı kabul manasında olmamak üzere faizin dava tarihinden itibaren yasal faiz olması gerektiğini, daha önce yapılmış ödemelerin faizi ve güncellemesi yapılarak mahsup edilmesi gerektiğini, bu nedenlerle haksız ve mesnetsiz davanın usulden ve esastan reddine, davanın İhbarına, yargılama masrafları ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … in cevap dilekçesi ile özetle; kendisinin … Belediyesinde … Daire Başkanlığında Otobüs şoförü olarak çalıştığını, olay günü … Plakalı otobüs ile seyir halinde iken yolların buzlu olması sebebiyle gayet normal gittiğini, önünde …, … Plakalı araçların kaza yaptığını, kontrolsüz bir vaziyetle kaza mahallinde hiçbir önlem alınmayarak kendi aralarında görüşme yaptıklarını, havanın karanlık olması sebebiyle son an anda kaza yapan araçları gördüğünü, kornaya bastığını, araç sahiplerinin kaçtıklarını, kendisinin de arabaya hafifçe vurduğunu, bu kazaya birebir sebebiyet veren olmadığnı, diğer iki araç sürücüsünün kazaya sebebiyet verdiğini, buna rağmen Trafik kusurunun kendisine yüklenerek asıl kusurlu olan kişilere kusur izafe edilmeyerek hak mağduriyetine sebebiyet verildiğini, kaza olduktan sonra diğer araç sürücüleri ile görüştüğünü ve çok büyük hata yaptıklarını, kendisinin bu kaza meydana geldikten sonra otobüsün 4 lü lambalarını yaktığını, arkaya iki tane duba koyduğunu, amacının arkadan gelen araçların kendisi gibi kazaya karışmaması için önlem aldığını, kendinin 25-30 Yıllık ağır vasıta kullanan şoför olduğunu, havanın değişimine göre araç kullanan birisi olduğunu, görenin kendisinin acemi gibi bir işlem yaptığı inanci ve kanısında olacak şekilde trafik ekiplerinin tutanak düzenlediğini, kendisinin kaza anında düzenlenen trafik raporunu kabul etmediğini, raporun kişisel olarak düzenlendiğini, nasıl olsa karşı tarafın Belediye olduğunu, ödese de fark etmez denilerek bu raporun bu şekilde düzenlediği inancı ve kanısında olduğunu, bu sebeplerle kazadan dolayı kendisinin mağdur Müşteki olduğunun sanık sıfatı ile yargılandığının iddianame delilli ispatı olduğunu, bu aşamadan sonra dosyada sanık sıfatının bulunmaması sebebiyle maddi anlamda tarafına dava açılmasının husumeti bulunmadığını, kendisi yönünden husumet sebebiyle açılan işbu davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Belediye Başkanlığı vekilinin cevap dilekçesi ile özetle; davacının dava dilekçesi ile … tarihinde meydana gelen trafik kazasından dolayı müvekkili belediyeyi işleten sıfatı ile dava ettiğini, kaza sonrası tutulan trafik kaza tutanağında her ne kadar davacının içinde bulunduğu araç sürücüsünün kusursuz olduğu yönünde rapor verilmiş ise de kazanın oluş şekline bakıldığında ilk olarak kazaya karışan davacının içinde bulunduğu … plakalı araç ile diğer davalı …’un kullandığı … plakalı aracın çarpıştığı ve bu araçların çarpışmadan dolayı yolda gerekli güvenlik önlemlerini almamaları sonucu müvekkili belediyeye ait … plakalı aracın bu araçları farketmemesi sonucu bu araçlara arkadan çarptığı açıkça anlaşıldığını, dolayısıyla kaza sonrası tutulan trafik kaza tutanağının aksine müvekkili belediyeye ait aracın kaza mahallinde gerekli güvenlik önlemleri alınmadığı için söz konusu kazaya karıştığından kaza tutanağında belirtilen kusur oranlarını kabul etmediklerini, dosyanın bilirkişiye tevdi edilerek kaza ile ilgili yeniden kusur durumunun tespitini talep ettiklerini, davacı tarafın belirttiği maluliyet oranını kabul etmediklerini, mahkemece davacının kaza nedeniyle herhangi bir maluliyetinin olup olmadığı noktasında Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını talep ettiklerini, davacı tarafın istediği manevi tazminat miktarının çok fahiş olduğunu, tamamen zenginleşmeye yönelik bir talep olduğunu, Borçlar kanununun 56.maddesinde de açıkça hakimin olayın özelliklerine göre zarar görene uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceğinin belirtildiğini, davaya konu trafik kaza tutanağı incelendiğinde tarafların kusur oranlarının tespiti halinde davacının da içerisinde bulunduğu aracın kazanın meydana gelmesinde kusurlu olduğunun açıkça ortaya çıkacağını, davacının içerisinde bulunduğu aracın da gerekli güvenlik önlemlerini almayarak kazanın bu denli ağır sonuçlar vermesine sebebiyet verdiğinin açık olduğunu, bu sebeple müvekkili belediyeye kusur verilmesi halinde dahi makul düzeyde bir tazminata hükmedilmesi gerektiği kanaatinde olduklarını, bu nedenlerle haksız olarak açılan iş bu davanın reddine, mahkeme masrafları ve ücreti vekaletin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş. vekiline dava dilekçesi ve ekleri tebliğ edildiği anlaşılmış olup, cevap dilekçesi vermediği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “…Yukarıda yapılan açıklamalar, hükme esas alınan bilirkişi raporları, emsal alınan Yüksek Mahkeme ilamları, kurumlardan gelen müzekkere cevapları, kolluk araştırması, sigorta poliçesi ve tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; … tarihinde meydana gelen trafik kazası neticesinde davacının yaralandığı, 5 kişiden oluşturulan …Fen Heyetinden aldırılan kusur raporu neticesinde davacının yaralanmasına sebep olan kazanın meydana gelmesinde … plakalı araç sürücüsü … (…)’un, davacının ve dava dışı sürücü …’nun herhangi bir kusuru olmadığı, … plakalı araç sürücüsü …’in % 100 oranında asli tam kusurlu olduğunun anlaşıldığı, T.C. … Hastanesi Başhekimliği Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından hazırlanan …Tarihli heyet raporunda 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre yapılan değerlendirmede davacının sürekli maluliyetinin % 10,3 oranında olduğu, iyileşme(geçici iş göremezlik) süresinin 4 aya kadar uzayabileceği, bu sürenin 2 aylık zarfında başkasının bakım ve yardımına muhtaç olduğu, SGK tarafından karşılanmayan, belgeye bağlanamayan zorunlu tedavi giderinin ise 3.000,00 TL olduğunun rapor edildiği, Mahkememizce yukarıda hükme esas alınan kusur raporu(davacının kusursuz olduğu … tarihli kusur raporu esas alınarak hazırlanmış ise de mahkememizce hükme esas alınan … Fen Heyetinden yeniden kusur raporu aldırılmış, … tarihli bilirkişi raporunda da davacının kusursuz olması sebebiyle yeniden hesaplama yapılmasının davacının maddi zararlarının hesaplanmasında neticeye tesiri olmayacağı değerlendirmiş ve yeniden hesap raporu aldırılmamıştır) ve maluliyet oranlarının tespitine ilişkin heyet raporu nazara alınarak aldırılan … tarihli bilirkişi ek raporunda davacının sürekli iş göremezlik maddi zararının 95.788,27 TL, bakıcı gideri maddi zararının 4.059,00 TL, geçici iş göremezlik zararının 5.803,64 TL ve SGK tarafından karşılanmayan, belgeye bağlanamayan zorunlu tedavi giderinin 3.000,00 TL olduğunun rapor edildiği, davacının … tarihli ıslah dilekçesindeki talepleri de nazara alınarak Davacı …’nun açmış olduğu maddi tazminat davasının kısmen kabulü ile davacının … tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 9.679,51 TL sürekli iş göremezlik maddi zararı, 5.803,64 TL geçici iş göremezlik maddi zararı, 4.059,00 TL bakıcı gideri maddi zararı ile 3.000,00 TL SGK tarafından karşılanmayan, zorunlu, belgeye bağlanamayan tedavi gideri maddi zararının yukarıda detayı verilen T.C. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 25/03/2015 Tarih ve 2014/7445 Esas-2015/4254 Karar sayılı ilamı ile T.C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 01/11/2021 Tarih ve 2021/4551 Esas-2021/7845 Karar sayılı ilamı da emsal alınarak davalı … A.Ş,(Kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) ile davalılar … Belediye Başkanlığı ve …’den(Kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili davacıya verilmesine, bu kalem yönüyle davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Her ne kadar davacı tarafından maddi zararlarının tazminine ilişkin olarak müştereken ve müteselsilen davalılar … ve …’ye yönelik de dava açılmış ise de yukarıda detayı verilen … Fen Heyetinin … tarihli bilirkişi raporunda davacının yaralanmasına sebep olan kazanın meydana gelmesinde … plakalı araç sürücüsü …(…)’un herhangi bir kusuru olmadığı anlaşılmakla bu araç sürücüsü ve aracın ZMMS’sine açmış olduğu maddi tazminat davasının reddine karar verilmiştir.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunumuzun 56/1 maddesinde; “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. ” amir hükmü yer almaktadır.
Yüksek Mahkemenin yerleşik içtihatlarında ifade edildiği üzere; Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, 6098 Sayılı TBK’nın 56/1. maddesindeki özel haller dikkate alınarak, hak ve nasafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, 4721 Sayılı TMK’nın 4.maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yukarıda yapılan açıklamalar, amir kanun hükmü, bilirkişi raporları ve Yüksek Mahkemenin yerleşik içtihatları çerçevesinde somut olayımız değerlendirildiğinde; … tarihinde meydana gelen kazada kaza tarihi itibariyle davacının yaşı, kazanın meydana gelmesinde zararın artmasında herhangi bir dahli ve kusuru bulunmaması, kaza sebebiyle %10.3 oranına malul kalması, 4 aylık tedavi süreci, tedavi süresinin 2 ayında başkasının yardım ve bakımına muhtaç kalması, geçirmiş olduğu cerrahi müdahaleler, bu sürecin davacı üzerinde yaratacağı travma ve psikolojik etki, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile paranın satın alma gücü de bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacı lehine takdir edilecek 15.000,00 TL manevi tazminatın davacı için zenginleşme ve davalılar için de yıkım olmayacağına kanaat edilmekle davacının … tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 15.000,00 TL manevi zararlarının davalılar … Başkanlığı ve …’den(Kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Her ne kadar davacı tarafından manevi zararlarının tazminine ilişkin olarak müştereken ve müteselsilen davalı … ‘a yönelik de dava açılmış ise de yukarıda detayı verilen … Fen Heyetinin … tarihli bilirkişi raporunda davacının yaralanmasına sebep olan kazanın meydana gelmesinde … plakalı araç sürücüsü …(…)’un herhangi bir kusuru olmadığı anlaşılmakla bu araç sürücüsüne açmış olduğu manevi tazminat davasının reddine karar verilmiş ve mahkememizde oluşan vicdani kanaatin tezahürü olarak aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
A-Davacı …’nun açmış olduğu MADDİ TAZMİNAT davasının KISMEN KABULÜ İLE;
1-a) Davacının … tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 9.679,51 TL sürekli iş göremezlik maddi zararının davalı … A.Ş,(Kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) ile davalılar … Belediye Başkanlığı ve …’den(Kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili DAVACIYA VERİLMESİNE,
b) Davacının … tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 5.803,64 TL geçici iş göremezlik maddi zararının davalı … A.Ş,(Kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 06/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) ile davalılar … Belediye Başkanlığı ve …’den(Kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili DAVACIYA VERİLMESİNE,
c) Davacının … tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 4.059,00 TL bakıcı gideri maddi zararının davalı … A.Ş,(Kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) ile davalılar … Belediye Başkanlığı ve …’den(Kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili DAVACIYA VERİLMESİNE, bu kalem yönüyle davacının fazlaya ilişkin taleplerinin REDDİNE,
ç) Davacının … tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 3.000,00 TL SGK tarafından karşılanmayan, zorunlu, belgeye bağlanamayan tedavi gideri maddi zararının davalı … A.Ş,(Kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) ile davalılar … Başkanlığı ve …’den(Kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili DAVACIYA VERİLMESİNE, bu kalem yönüyle davacının fazlaya ilişkin taleplerinin REDDİNE,
2-Davacının … tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle … ve … A.Ş’ye yönelik açmış olduğu maddi tazminat davasının REDDİNE,
B-Davacı … ‘nun açmış olduğu MANEVİ TAZMİNAT davasının KISMEN KABULÜ İLE;
1-Davacının … tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 15.000,00 TL manevi zararlarının davalılar … Belediye Başkanlığı ve …’den(Kaza tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili DAVACIYA VERİLMESİNE, davacının fazlaya ilişkin taleplerinin REDDİNE,
2-Davacının … tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle …’a yönelik açmış olduğu manevi tazminat davasının REDDİNE” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Başkanlığı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; trafik kazası neticesinde tutulan kaza tutanağında; müvekkili belediye araç soförü (…) ile diğer davalı …’un ve dava dışı üçüncü kişinin karıştığı zincirleme trafik kazasında müvekkili belediye araç şoförü ile diğer davalı …’un kusurlu bulunduğunu, davacının polis karakolunda alınan ifadesinden de kazanın zincirleme bir kaza olduğu, davacı ile davalı …’un karıştığı kazanın yol üzerinde meydana geldiği ve yoldaki aşırı buzlanmadan dolayı müvekkili belediye aracının duramayarak yol üstünde duran bu araçlara çarpmak suretiyle bu kazaya karıştığının anlaşıldığını, dosyadan alınan maluliyete ilişkin raporlar arasında ciddi çelişkiler mevcut olup bu çelişkiler giderilmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu, raporlar arasındaki bu çelişkinin giderilmesi için dosyanın Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmesini talep etmelerine rağmen mahkemece çelişkili, hatalı ve kusurlu bilirkişi raporuna dayanılarak işbu kararın verildiğini, kazanın oluş şekline ve davacının ifadelerine bakıldığında meydana gelen kazadan dolayı davacının yol üzerinde durduğu, güvenli bir bölgede durmadığı dikkate alındığında kazanın bu denli ağır sonuç doğurmasına davacının da sebebiyet verdiğinin açıkça anlaşıldığını, bu durum takdir edilecek tazminat hesabında dikkate alınması gerekirken mahkemece hesaplanan tazminattan davacının ağır kusuru nedeniyle müterafik kusur indirimi yapılmamasının hatalı olup verilen kararın kaldırılması gerektiğini, kusur durumuna ve maluliyet durumuna ilişkin itirazları dikkate alınmadan hatalı ve kusurlu bilirkişi raporları doğrultusunda hükmedilen manevi tazminat oranının da yüksek olduğunu, kusur oranı ve maluliyet oranının yeniden tespit edilmesi halinde hükmedilecek manevi tazminat oranını da düşeceğini, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dayanak kabul edilen kusur raporu dışında dosyada toplamda kaza tespit tutanağı ile birlikte 4 ayrı rapor bulunduğunu ve tümünde de davalı Sürücü …’un kusurlu bulunduğunu, hal böyle iken davalılar … ile … A.Ş. yönünden davanın reddine karar verilmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Yerel Mahkemece maluliyete ilişkin olarak … tarihli … Üniversitesi … Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimliğince sunulan bilirkişi raporunu kararına dayanak aldığını, ancak raporda müvekkilinin %10.3 oranında kalıcı sakatlığının bulunduğu ifade edilmesine karşın müvekkilinin kalıcı sakatlık oranının daha fazla olduğunu, bilirkişilerin belendirilemeyen tedavi giderinin 3.000,00 TL olabileceğini beyan ettiklerini, bilirkişilerin beyanlarının belgelendirilemeyen tedavi giderine yönelik olup belgeli tedavi giderlerine dair belgelendirme yapılmadığını, belgelendirilemeyen tedavi gideri olarak tespit edilen 3.000,00 TL ile belgeli tedavi gideri olan 2.565,00 TL’nin toplamı olan 5.565,00 TL’nin belgeli/belgesiz tedavi gideri olarak değerlendirilmesi gerektiğini, bakıma muhtaçlık süresi olarak raporda 2 ayın belirtildiğini, ancak … Üniversitesi … Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimliğinde daha evvel dosyaya sunulan ve ilk aktüerya hesabına dayanak teşkil eden raporda bu sürenin 4 ay olarak belirtildiğini, dolayısıyla daha önceki raporda yer aldığı gibi bakıma muhtaçlık süresinin 4 ay olarak kabul edilmesi gerektiğini, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının istinaf talepleri doğrultusunda müvekkili lehine kaldırılarak davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, faturalandırılmayan tedavi gideri ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kusur itirazının incelenmesinde:
Dosya içerisinde yer alan … Tarihli Kaza Tespit Tutanağının incelenmesinde; davaya konu trafik kazasının meydana gelmesinde … plakalı araç sürücüsü … (…)’un 2918 Sayılı KTK’nın 56/1-a, … plakalı araç sürücüsü …’in adı geçen kanunun 56/1-c maddesini ihlal ettiği, … plakalı araç sürücüsü …’un herhangi bir kusuru olmadığı tutanağı bağlandığı.Mahkemece … trafik ihtisas dairesinden alınan raporda davaya konu trafik kazasının meydana gelmesinde … plakalı araç sürücüsü …(…)’un kusursuz, … plakalı araç sürücüsü …’in %75, davacının ise %25 kusurlu olduğunun rapor edildiği
… Öğretim Elemanları tarafından hazırlanan … Tarihli kusur raporunda özetle; Davaya konu trafik kazasının meydana gelmesinde … plakalı araç sürücüsü …(…t)’un %37,5 oranında asli kusurlu olduğu, … plakalı araç sürücüsü …’in %37,5 oranında asli kusurlu olduğu, … plakalı araç sürücüsü …’un herhangi bir kusuru olmadığı, davacının ise kazanın meydana gelmesinde %25 oranında kusurlu olduğu RAPOR edilmiştir.
…Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığının … Tarihli kusur raporunda özetle; Davaya konu trafik kazasının meydana gelmesinde … plakalı araç sürücüsü …(…)’un kusursuz olduğu, … plakalı araç sürücüsü …’in %75 oranında asli kusurlu olduğu, … plakalı araç sürücüsü …’un herhangi bir kusuru olmadığı, davacının ise kazanın meydana gelmesinde %25 oranında kusurlu olduğu rapor edilmiştir.
Mahkemece … Öğretim Elemanları tarafından hazırlanan … Tarihli ek kusur raporunda özetle; Davaya konu trafik kazasının meydana gelmesinde … plakalı araç sürücüsü …(…)’un %50 oranında asli kusurlu olduğu, … plakalı araç sürücüsü …’in %50 oranında asli kusurlu olduğu, … plakalı araç sürücüsü ..’un herhangi bir kusuru olmadığı, davacının ise kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusuru olmadığı rapor edilmiştir.
Mahkemece kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi adına 5 kişiden oluşturulan … Fen Heyetinden yeniden kusur raporu aldırılmış, … tarihli bilirkişi raporunda özetle; Davacının yaralanmasına sebep olan kazanın meydana gelmesinde … plakalı araç sürücüsü … (…)’un, davacının ve dava dışı sürücü …’nun herhangi bir kusuru olmadığı, … plakalı araç sürücüsü …’in % 100 oranında asli tam kusurlu olduğu rapor edilmiştir. … Fen Heyeti tarafından hazırlanan raporda, önceki raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi, söz konusu heyetin alanında uzman 5 kişiden teşekkül ettirilmesi, bilirkişi raporunun ayrıntılı, gerekçeli, Yüksek Mahkemenin denetimine elverişli ve yöntemine uygun olarak hazırlanması sebebiyle hükme esas alınması yerinde olup itirazın reddi gerekmiştir.
2- Maluliyet raporuna ilişkin itirazın incelenmesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından; Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.(Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur itirazların reddi gerekmiştir.
3-Müterafik kusur itirazının incelenmesinde:
Kaza nedeni ile yaralanan davacı yaya olup müterafik kusuru bulunmadığından itirazın reddi gerekmiştir.
4-Bakıcı giderine ilişki itirazın incelenmesinde:
Hükme esas alına … Üniversitesi … tarihli raporda Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre hazırlanmış ve bakacı ihtiyacı 2 ay olarak belirlenmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından itirazın reddi gerekmiştir.
5-Manevi tazminat miktarına ilişkin itirazın incelenmesinde:
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinde; “Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” hükmü düzenlenmiş madde metninden de anlaşıldığı üzere, haksız eylem sonucu bedensel zarar görenin yakınları yararına manevi tazminata karar verilebilmesi için, zarar görenin yaralanmasının ağır bedensel zarar niteliğinde olması gerekmektedir. Ağır bedensel zarar, kanunda tanımlanmamış olup, yaralanmanın özelliğine ve yarattığı sonuçlara göre mahkemece takdir edilecektir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu somut olayın gerçekleşme şekli, yeri, zamanı, Ceza Mahkemesinin kararı, kusur durumları ve yukarıda açıklanan ilkeler, davalının eylemindeki hukuka aykırılığın tespitinin sağlayacağı manevi tatmin ile birlikte değerlendirildiğinde İDM’ince hüküm altına alınan manevi tazminat miktarlarının YERİNDE OLDUĞU anlaşılmıştır.
Bu karara karşı davacı … vekili ve davalı … Belediye Başkanlığı vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmediğinden başvurunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacı … vekili ve davalı … Belediye Başkanlığı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği AYRI AYRI ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı tarafça yatırılan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Alınması gereken 2.564,50 TL harçtan peşin alınan 641,13 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.923,37 TL harç giderinin davalı … Belediye Başkanlığı’ndan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Taraflarca yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 28/02/2023


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.