Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/1611 E. 2023/1907 K. 02.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 02/10/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA …. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/12/2022
NUMARASI : …….. Esas ……… Karar

DAVACILAR : 1-
2-
3-
4-

VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 02/10/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 03/10/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesi ile özetle; 03.04.2019 tarihinde saat 03:30 sıralarında sürücü ……. sevk ve idaresindeki ……….. plaka sayılı aracı ile Karapınar İlçesi istikametinden Ereğli İlçesi istikametine seyir halinde iken …………. geldiği esnada aracının direksiyon hakimiyetini kaybederek önce orta refüje yaklaşık 50 Metre orta refüjde ilerledikten sonra yolun sağ tarafına doğru takla atmak suretiyle 45 metre sürüklenerek yolun sağ kısmından çıkması ve savrulması neticesinde tek taraflı, ölümlü, yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazası gerçekleştiği, kaza sırasında ……….. plaka sayılı araçta yolcu olarak bulunan müvekkilinin anneleri olan …….. ‘ün vefat ettiğini, kaza ile ilgili ……… Asliye Ceza Mahkemesinde dava açıldığını, kazanın oluşumunda ……….. plakalı araç sürücüsü ……. 2918 sayılı KTK’nın 51/6-a”(Şerit izleme ve değiştirme) kuralını ihlal ettiği ve bu sebeple tamamen kusurlu olduğu, ……..’ün vefatı nedeniyle davalı yana, müvekkillerinin maddi zararların giderilmesi amacıyla yapmış oldukları başvuru neticesinde bir miktar ödeme yapıldığını ancak yapılan bu ödemenin yetersiz ve eksik olduğunu, bu sebeplerle davanın kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacılar vekili 09/10/2022 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; Dava dosyası kapsamı ve Bilirkişi raporunun taleplerini doğrular nitelikte olduğunu, dosyalarının dava değerini davacı …….. için 13.019,67 TL, davacı …….. için 59.438,16 TL, davacı ……….. için 72.944,99 TL’ye yükseltilerek ıslah ettiklerini, tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına, davalarının bu şekilde kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilinin cevap dilekçesi özetle; ……….. plakalı araç 19.11.2018 tanzim ve 20.11.2018-2019 vade tarihli …………… numaralı Zorunlu Mali Sorumluluk Poliçesi ile teminat altına alındığını, işbu dava ile; müvekkil şirkette sigorta teminatı altına alınmış aracın 03.04.2019 tarihinde karıştığı kaza neticesinde vefat eden şahsın imam nikahlı eşi ve desteği olduğunu iddia eden davacı tarafından maddi tazminat talep edildiğini, davacının talepleri haksız ve mesnetsiz olup reddinin gerektiğini, ihbar üzerine müvekkil şirket tarafından genelgede belirtildiği şekilde aktüerler siciline kayıtlı aktüerden rapor alındığını, söz konusu aktüer raporu hesaplamasında Trafik Sigortası Genel Şartlarında öngörülen usul ve esaslara uygun olarak TRH 2010 tablosu ve 1,8 teknik faiz kullanıldığını, bu rapor doğrultusunda, destekten yoksun kalan çocuklara ödeme yapıldığını, müvekkil şirket tarafından sorumlu olunan miktar ödendiğinden poliçe teminatı dahilinde başkaca hiçbir sorumluluğunun bulunmadığını, Hazine Müsteşarlığı’nın Genelgesine uygun olarak Aktüer Siciline Kayıtlı aktüer tarafından, Trafik Sigortası Genel Şartlarına uygun olarak tazminat hesabının yapılmasının gerektiğini, Genel Şartlara göre; kullanılması gereken yaşam tablosu TRH 2010 ve hesaplamada esas alınması gereken teknik faiz %1,8 olarak düzenlendiğini, destek tazminatının hesaplanmasında bu tablonun kullanılmasını talep ettikleri nedenlerden dolayı; davanın esastan ve usulden reddine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Kusur yönünden yapılan incelemede; Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı 04/07/2022 tarih ve …….. sayılı raporu ile belirlenen,Sürücü ……. sevk ve idaresindeki ……….. plaka sayılı otomobili ile mahal şartlarına uygun hızda seyretmediği,yola gereken dikkatini vermediği,geldiği olay mahallinde sevk ve idare hatası göstererek hakimiyetini kaybetmesi ile yolun solundaki orta refüje girmesi akabinde yolun sağ tarafına savrularak takla atması neticesi meydana gelen kazada asli kusurlu olduğu, sürücü …….’ın %100 (yüzde yüz) oranında kusurlu olduğu görüş ve kanaati mahkememizce de olaya ve dosyada toplanan diğer tüm delillere göre uyumlu olduğu değerlendirilerek kusur için yapılan değerlendirmenin uygun olduğuna kanaat getirilmiştir.
Aktüerya hesabı yönünden yapılan incelemede; hem TRH 2010 yaşam tablosuna göre hem de PMF 1931 yaşam tablosuna göre ikili yapılan hesaplama neticesinde; davacıların destekten yoksun kalma tazminat hesabının Yargıtay güncel uygulamalarına göre TRH 2010 yaşam tablosuna göre hesaplanan bölümü hükme esas alınmıştır.
Faizin ticari avans faiz / yasal faiz olup olmayacağı değerlendirmesinde, kazaya sebebiyet veren ve davalı sigorta şirketinin Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortacısı ile teminat altına alınan aracın ticari vasıfta olmaması nazara alınarak yerleşik Yargıtay uygulaması gereği davacının talebi de değerlendirilerek yasal faize hükmedilmesi gerekmiştir.” şeklinde Davacıların davasının kabulü ile, ……..’ ün trafik kazası neticesi vefatı nedeniyle davacılardan; çocuğu …….. için 300,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihi olan 13.09.2019 tarihinden, 12.719,67 TL’ nin ıslah tarihi olan 09.10.2022 tarihinden itibaren, çocuğu …….. için 300,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihi olan 13.09.2019 tarihinden, 59.138,16 TL’ nin ıslah tarihi olan 09.10.2022 tarihinden itibaren, 59.438,16 TL, çocuğu ……….. için 300,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihi olan 13.09.2019 tarihinden, 72.644,99 TL,’ nin ıslah tarihi olan 09.10.2022 tarihinden itibaren olmak üzere Toplam: 145.402,82 TL destekten yoksun kalma tazminatının poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekkerrür olmamak kaydıyla yasal faizi ile davalıdan alınarak davacılara verilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; raporda tüm destekten yoksun kalanların göz önünde bulundurularak garame hesabına gidilmemesinin hatalı olduğunu, sigorta şirketinin sorumluluğunun kusur oranı ve teminat limiti ile sınırlı olduğunu, hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminatların teminat dışında kalan hallerden olduğunu, bu nedenle de davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 E 2020/40 sayılı kararı ile iptal edilen maddelerin bu uyuşmazlık bakımından da dikkate alınmaması gerektiğini, destekten yoksun kalma ve sürekli sakatlık hallerinde tazminat hesaplamasında TRH 2010 tablosu kullanılması, % 1,8 teknik faiz uygulanması ve hesaplamanın progresif rant yöntemi yerine aktüeryal yöntemlerle yapılması gerektiğini, hesaplanacak tazminattan müterafik kusur nedeniyle indirim yapılıp yapılmayacağı açısından da değerlendirme yapılması gerektiğini, başvuranın gerekli emniyet tedbirleri alıp almadığının tespitinin gerektiğini, hesaplanacak tazminattan hatır taşıması nedeniyle indirim yapılıp yapılmayacağı açısından da değerlendirme yapılması gerektiğini, destek paylarının hatalı olarak hesaplandığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
1-Davacıların annelerinin ölümü nedeniyle tazminat talebine ilişkin;
Davalı taraf, kaza yapan aracı ZMSS ile sigortalayan şirket olup sorumluluğu, 2918 Sayılı KTK’nun 91 ve devamı maddeleri gereğince, araç işleteni tarafından yaptırılması zorunlu olan ve 92. Maddesi kapsamında belirtilen haller dışındaki işletenin sorumluluğunu üstlenen mali sorumluluk poliçesinden kaynaklanan zararlarla sınırlı olduğundan davalı ancak sigorta teminatı kapsamındaki zararlardan sorumludur. Davalının sorumluluğun belirlenmesinde 01.06.2015 tarihinden önceki ZMSS Genel Şartlarında ve 2918 Sayılı KTK’nun 92. maddesinde sigortalı araç sürücüsünün kendi kusuru ile vefatını da kapsayacak şekilde hak sahiplerinin zararlarının sigorta teminatı kapsamında olmayacağına ilişkin bir düzenleme bulunmadığından, gerek Yargıtay HGK’nun, gerekse Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin içtihatları ile sigortalı araç sürücüsünün kendi kusuru ile vefatında, desteğinden mahrum kalan hak sahibi üçüncü kişilerin zararları nitelik itibariyle yansıma zarar olmadığı, hak sahiplerinin doğrudan zararı olduğu belirtilerek, sigorta teminatı kapsamında olduğu kabul edilerek sigortanın sorumluluğuna gidilmiştir. 01.06.2015 tarihinde Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında değişiklik yapılarak Genel Şartlar A.6. maddesinin (c) bendinde “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” ve (d) bendinde “Destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı talepleri” açısından sigortanın sorumlu olmayacağı düzenlenmiştir. Sigortalı araç sürücüsünün kusuru ile vefatı nedeniyle hak sahiplerinin destek zararları da bu kapsamdadır. Nitekim 26.04.2016 tarihinde poliçe ve kaza tarihinden sonra yürürlüğe giren 6704 Sayılı Kanun 4. maddesi ile 2918 Sayılı Yasanın 92. Maddesine eklenen “h” ve “i” maddelerinde de bu konuda düzenlene yapılmış, ilgili maddelerin Anayasa’ya aykırı olduğundan bahisle yapılan iptal başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi 2019/40 E. 2020/40 K. Sayılı 17/07/2020 tarihli kararında teminat kapsamının belirlenmesine ilişkin 2918 Sayılı Yasanın 92. Maddesinin “i” bendinin Anayasaya aykırı olduğundan iptaline karar verilmişken, “h” bendinde yer alan sigorta teminatı kapsamında kalmadığı belirtilen “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” maddesine ilişkin gerekçesinde “2918 sayılı Kanun’un 92. maddesinin itiraz konusu (h) bendinde ilgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat taleplerinin zorunlu mali sorumluluk sigortasının kapsamında olmadığı belirtilmektedir. Kanun’da ilgililerin kimler olduğu belirtilmemiş ise de anılan ibareyle ifade edilenin kazaya uğrayan kişi dışında tazminat talep edebilecek kişiler olduğu anlaşılmaktadır. Kuralda yer alan “…sigortalının sorumluluk riski…” ibaresinin anlamı da değerlendirilmelidir. Yukarıda da açıklandığı üzere zorunlu mali sorumluluk sigortasının amacı işletenin Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen hukuki sorumluluğunu güvence altına almaktır. Dolayısıyla bu hukuki sorumluluğunu sigorta ettirmekle yükümlü olan işletenin sigortalı konumunda olduğu, sigortalının sorumluluk riskinin ise Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen hukuki sorumluluk kapsamında gerçekleşmesi olası risklerle sınırlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönleriyle kuralın belirsiz olduğu söylenemez.” denilerek 2918 Sayılı yasanın 85. Maddesi kapsamında kalmayan, üçüncü kişilerin zararlarının sigorta kapsamında kalmadığına yönelik bir düzenleme olduğundan bahisle düzenlemenin belirli olduğu ve Anayasaya aykırı olmadığından iptal talebinin reddine karar verilmiştir.
Buna göre, sigortalı araç sürücüsünün kendi kusuru ile meydana gelen ölüm olayında, hak sahibi üçüncü kişilerin destek zararlarından sigortanın sorumlu olup olmadığı, 2918 Sayılı Yasanın 92/h maddesinin 26.04.2016 tarihinde yürürlüğe girmiş olması ve Anayasa Mahkemesi gerekçesine göre söz konusu zararların 92. maddenin “h” bendi kapsamında değerlendirilecek olması karşısında, bu tarihten sonra meydana gelen kazalarda 2918 Sayılı Yasanın 85. Maddesi kapsamında işletenin sorumlu olmadığı hususların sigorta teminatı kapsamında olmayacağı kanun ile düzenlenerek açıklığa kavuşturulmuştur. Bu nedenle 26.04.2016 tarihinden sonraki tek taraflı kazalarda zarar dolaylı yada doğrudan olsun, 2918 Sayılı Yasanın 85/1. Maddesi gereğince işletenin sorumluluğu olmadığı durumlarda, sigortanın da sorumluluğu olmayacaktır.
01.06.2015 tarihinden sonra düzenlenen poliçeden kaynaklanan ve 26.04.2016 Kanun değişikliğinden önce meydana gelen ölümlü olaylarda, sigortanın sorumluluğu açısından 2918 Sayılı KTK’nun 92/h maddesinin uygulanma imkanı yok ise de, 01.06.2015 tarihinde Genel Şartların değişmiş olması karşısında, önceki emsal kararların uyuşmazlık çerçevesinde uygulanıp uygulanmayacağının, oluşan mevzuat çerçevesinde değerlendirilmesi zorunludur. 01.06.2015 tarihinde düzenlenen Genel Şartlar A.6. maddesinin (c) bendinde “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” ve (d) bendinde “Destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı talepleri” zorunlu mali sorumluluk sigortası teminatı dışında kalan hallerden sayılmıştır.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları TTK’nun 1425 ve 2918 sayılı KTK. 93. Maddesi gereğince düzenlenen ikincil norm olması nedeniyle kanuna aykırı olamaz ve zorunlu sigorta olması nedeniyle sigorta teminatı kapsamında kalan hususlar genel şartlarla teminat dışına çıkartılamaz. Ancak zorunlu sorumluluk sigortası ile işletenin sorumluluğu üstlenildiğinden, sigortanın, poliçe ile sorumluluğunu üstlendiği kişilerin (işletenin), sorumlu olmadığı zararlar nedeniyle, sigorta şirketinin de sorumlu olmayacağına ilişkin yapılan düzenleme kanuna aykırı şekilde sorumluluğun daraltılması olarak değerlendirilmez. Zira 2918 sayılı Yasanın 91. maddesinde işletenin 85. Maddesinin 1. fıkrasına göre olan sorumlulukların karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırılması zorunluluğu düzenlendiğinden, işletenin sorumluluğunda olmayan bir hususta zorunlu sorumluluk sigortası yapılması gerekmediğinden, yapılan düzenleme 2918 Sayılı Yasanın 95. maddesine göre sigortanın kanundan kaynaklanan sorumluluğunu azaltan veya kaldıran bir hüküm gibi düşünülmez. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/3490 E. 2020/4957 K. Sayılı 08.09.2020 tarihli kararında “Yeni genel şartlar 01.06.2015 tarihinden sonra akdedilmiş sözleşmelere uygulanacaktır. Bunun doğal sonucu olarak artık eski genel şartların, yeni genel şartların yürürlük tarihinden sonra düzenlenen poliçelerde uygulanma imkanı bulunmamaktadır.” denilerek, sorumluğun belirlenmesinde poliçe tanzim tarihindeki genel şartların nazara alınacağını belirtmiş, Yine aynı kararında “01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın amacı A.1 maddesinde “Karayolları Trafik Kanunu uyarınca motorlu araç işletenlerine yüklenen hukuki sorumluluk için düzenlenen Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasına yönelik ilgililerin hak ve yükümlülüklerine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesidir.” şeklinde belirlenmiştir. Sigortanın kapsamı ise genel şartlar A.3. maddesinde “Sigortacı, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında, üçüncü şahısların ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre sigortalıya düşen hukuki sorumluluk çerçevesinde Genel Şartlarda içeriği belirlenmiş tazminatlara ilişkin talepleri, kaza tarihi itibariyle geçerli zorunlu sigorta limitleri dahilinde karşılamakla yükümlüdür.
Sigortanın kapsamı üçüncü şahısların, sigortalının Karayolları Trafik Kanunu çerçevesindeki sorumluluk riski kapsamında, sigortalıdan talep edebilecekleri tazminat talepleri ile sınırlıdır.” şeklinde düzenlenmiştir. Kapsama giren teminat türlerinin tanımlandığı A.5. maddesinin (ç) bendinde ise destekten yoksun kalma (ölüm) teminatı “Üçüncü kişinin ölümü dolayısıyla ölenin desteğinden yoksun kalanların destek zararlarını karşılamak üzere bu genel şart ekinde yer alan esaslara göre belirlenecek tazminattır.” şeklinde ifade edilmiştir. Genel Şartlar A.6. maddesinin (c) bendinde “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” ve (d) bendinde “Destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı talepleri” zorunlu mali sorumluluk sigortası teminatı dışında kalan hallerden sayılmıştır” denilerek, 01/06/2015 tarihinden sonra tanzim edilen ZMMS poliçelerine istinaden yeni genel şartlar uygulanacağından, işleten veya sürücünün kendi kusuru ile vefatı nedeniyle desteğinden mahrum kalan üçüncü kişilere karşı, sigortalının (işletenin) sorumluluğu olmamasına göre, yapılan düzenleme ile sigortanın da sorumlu olmayacağı belirtilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ve yargıtay kararları ışığında somut olaya baktığımızda; davacıların desteğinin aracın sürücüsü olyapı,vefat edenin yolcu konumunda olduğu aracın tek taraflı olarak yapmış olduğu trafik kazasında ölmesi sonucu, davacıların destekten yoksun kaldıkları iddiası ile iş bu murisin kaza yaptığı aracın zorunlu mali mesuliyet sigortasına karşı da destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunduklarından , aracın trafik sigortacısından destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı bulunmaktadır. itiraz yersizdir
Davalı vekillerinin aktüeryaya itirazı ve kamu düzeni açısından yapılan inceleme
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir.
Bu halde HER NE KADAR mahkeme GEREKÇESİNDE trh 2010 a göre karar verildiği belirtilmiş ise de ,hükme esas raporun doğru şekilde olduğu ve PMF 1931 e göre düzenlenen rapora göre karar verilmesi doğrudur.
Ayrıca aktüerya raporunda müteveffanın Menekşe çakır isimli çocuğuna da pay ayrıldığı, keza Yargıtayca kabul görmüş pay esasına göre; hesaplama yapıldığı görülmekle itiraz yersizdir.
Davalı sigortanın hatır taşımasına dayalı itirazı hakkında
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 87. Maddesine göre “Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere tabidir.” esası kabul edilmiştir. Hatır taşıması bir kimseyi ücretsiz olarak ve bir karşılık almadan ve bir yararı bulunmadan taşıma halidir. Yani hatır için taşımada, taşımanın karşılıksız olması veya alınan karşılığın önemsiz olması gerekir. Taşıma, işletenin veya sürücünün değil taşınanın yararına olmalıdır. Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığından, bu gibi taşımalarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminat miktarının tayini” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın türü ve kapsamının derecesini, durum ve mevkiinin gereğine ve hatanın ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş, BK.nın 51. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay içtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Dosya kapsamından, tanık ifadelerinden ve nüfus kayıtlarından sabit olduğu üzere sürücü ile vefat edenin anne oğul oldukları ,bu halde işletenin yakın akrabası olduğundan yerleşik Yargıtay uygulamasına göre eş, çocuk veya yakın akrabanın bir yere götürülmesi veya bunlardan birine aracın kullandırılması hatır işlemi olarak kabul edilemez. Çünkü aracın işletilmesinden kim yararlanıyorsa işletme tehlikesi de ona ait olur. Yakın akrabanın taşınmasında ahlaki bir ödev söz konusu olup bu nedenle hatır indirimi yapılamaz. İtirazlar yersizdir
Davalı sigorta vekilinin olayda müterafik kusur bulunduğu, indirim yapılması gerektiği istinafı
6098 sayılı Borçlar Kanun’un, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi ile (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesi); Hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanun’un 52.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44.maddesi) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK.nun 52.maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Davalı tarafın müterafik kusur yönünden yaptığı itirazlar bakımından ise; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, kemerin takılı olup olmadığı “belirsiz” olarak işaretlenmiştir. Müteveffanın kemerinin takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil olmayıp, takılı olmadığının ispatı davalı üzerindedir. Davalı tarafça, yargılama aşamasında sunulmuş herhangi bir delil bulunmadığından, aslolan kemerin takılması olup, bu hususun aksinin davalı tarafça da ispatlanamadığından indirim uygulanmaması kararı yerinde olup istinaflar yersizdir.
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Davalı tarafça alınması gereken 9.932,41 TL harçtan peşin alınan 2.483,10 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.449,31 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
2-Davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 03/10/2023

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.