Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/157 E. 2023/322 K. 27.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 27/02/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 20/10/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Sigorta (Trafik Sigortası Kaynaklı)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 27/02/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 28/02/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; … tarihinde sürücü … , sevk ve idaresindeki … plakalı araç ve bu araca bağlı … plakalı römork ile seyir halinde iken, kaza mahallinde sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile çarpışması sonucu maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kazada söz konusu … plakalı araç davacı … adına tescil kaydının yapıldığını, söz konusu kaza üzerine olayın taraflarının kusur oranları değerlendirmesi hakkında “5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m. 67” ve “6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 293” hükümlerine dayanılarak uzman görüşüne başvurulduğunu, ilgili Adli Trafik Bilirkişisi … tarafından hazırlanan … tarihli Mütalaa Niteliğinde Bilirkişi Raporu alındığını, alınan bilirkişi raporunda; … plakalı araç sürücüsü …’nin 2918 sayılı KTK m. 53/1-b (sola dönüş kurallarına riayet etmemek) kuralını ihlal ettiğinden bu kazanın oluşumunda asli kusurlu (%75 oranında ) olduğu, … plakalı araç sürücüsü …’ın ise, 2918 sayılı KTK m. 52/1-a (kavşaklara yaklaşırken aracın hızını azaltmamak) kuralını ihlal ettiğinden kazanın oluşumunda tali kusurlu (%25 oranında ) olduğunu, söz konusu kaza kusur değerlendirmesi hakkında kavşak üzerinde meydana gelen kazaya ilişkin … plakalı araç sürücüsü ifadesinde belirttiği haliyle sol şeritte düz istikametine devam ederken, … plakalı tırın yolun sağ şeridinden başlayarak sola dönüş yaptığına ve asli kusurlu olduğuna dair kaza görüntüsü delil fotoğrafların mahkemeye sunulduğunu, … tarihinde gerçekleşen iş bu kaza sonrası başvuran davacı … adına tescilli … plakalı araç yönünden meydana gelen maddi zararlar ve araç hasarı hakkında araç trafik kayıt evrakları, çekme belgesi ve kaza sonrası hasara ilişkin görsel delil fotoğrafların mahkemeye sunulduğunu, mezkur kaza sonrası çarpışma etkisi ile birlikte … plakalı araçta pert hasar durumu gündeme geldiğini, şuanki haliyle aracın kullanılamaz halde olduğunu, … tarihinde gerçekleşen iş bu kaza sonrası aracında maddi hasarı bulunan davacı …’In sigorta tazminatı talebi hakkında Türkiye Motorlu Taşıt Bürosu’nun yasal sorumluluğu bulunduğunu, söz konusu yasal süreç nihayetinde davacının mağdur olmaması ve hak kaybına uğramaması için sigorta kuruluşunca ilgili tazminatının ödenmesi gerektiğini, 6098 sayılı TBK m. 49; 6102 sayılı TTK; 2918 sayılı KTK ve ilgili mevzuat gereği davacının kazadan kaynaklı araç hasarına ve bağlı zararlarına istinaden fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile; söz konusu devam eden muhakeme sürecinde davacının aleyhine zuhur edebilecek muhtemel bir hak kaybının önüne geçilmesi amacıyla sayın mahkemeden; yargılamaya devam edilirken, dava değerinin göz önünde tutulması ile davalı tarafa ait mal varlığının, taşınmaz mallarının ve kayda değer taşınırlarının -HMK m. 390-391 – hükümlerince tedbir talebine konu edilmesi, söz konusu malvarlığı üzerine ve davalı taraf banka hesaplarına teminatsız olarak ihtiyati tedbir / haciz konulmasını, ZMMS’den kaynaklanan sigorta tazminatı gereğince, kusur oranlamasına ilişkin değerlendirme, ekspertiz hasar değerlendirmesi ve ekte sunulan evrakların dikkate alınması neticesinde; hesaplanarak ilgili sigorta tazminatının, değer kaybı bedelinin, pert hasar bedelinin, sovtaj bedelinin, KDV dahil hasar onarım bedelinin, hasar ekspertiz raporlama giderlerinin, faizin, fer’ilerin yasal süresi içinde davacıya ödenmesini talep ve dava etmişlerdir.
Davalı vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; dava tarihi itibariyle 2918 sayılı KTK, TTK’nın ilgili maddeleri gereğince sigorta sözleşmesinden kaynaklanan taleplerin zamanaşımına uğradığını, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesi gereğince motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünün öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğradığını, HMK md. 121 uyarınca davacının delillerinin davalıya tebliğ edilmesini talep edildiğini, davacı dilekçesinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; araç maddi hasar bedeli, değer kaybı zararı, pert hasar bedeli, sovtaj bedeli, hasar onarım bedeli, hasar ekspertiz raporlama giderlerinin tahsili amacıyla 40 TL üzerinden maddi tazminat talebinde bulunduğunu, davacının her bir maddi tazminat talebinin HMK’nın 31. maddesi gereğince ayrıca ve açıkça miktarının belirlenmesi gerektiğini, bu itibarla mahkemeden davacının dilekçesinde belirtilen maddi tazminat taleplerinin açıklattırılmasını talep ettiğini, davacı tarafça davalı büroya gerekli belge ve bilgiler eksiksiz olarak sunulmadığından sigorta şirketine usulüne uygun yapılmış bir başvuru bulunmadığını, aksinin ispat yükünün davacıya ait olduğunu, sigorta şirketine usulüne uygun olarak başvuru yapılması dava şartı olduğundan HMK. 115/2 bendi uyarınca davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı tarafın dava dilekçesinde her ne kadar davalı büroya tazminatın ödenmesi maksadıyla başvuru yapıldığı ve sigorta şirketine yapılan başvuru sonrasında kanunda belirtilen yasal süresi içerisinde ödenmesi gereken tazminat borcunun ödenmemesi halinde sigorta şirketinin temerrüde düşeceği belirtilmiş ise de davacı tarafından davalı şirkete usulüne uygun bir şekilde başvuru yapılmadığından davalı büronun temerrüde düştüğünden bahsedilmesi ve faizden sorumlu tutulması hukuken mümkün olmadığını, bilindiği üzere 28.06.2008 gün ve 26920 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmeliğe göre çalışma usul ve esasları düzenlenmiş olan davalı büro, yabancı ülke … Büroları (… Bürolar) ile yaptığı Internal Regulations Anlaşma çerçevesinde yabancı plakalı araçların … ’de karıştıkları kazalarda şayet geçerli bir … sigortaları mevcutsa … Sigortacıları adına kusur esasına göre sebebiyet verilen üçüncü şahıs hasarlarını tedvir ettiğini, davalı büro, yabancı plakalı araçların ülkemizde sebebiyet verdikleri kazalarda ortaya çıkan hasarların tedvirinde bu araçların sahip veya sürücüleri adına hareket etmeyip kaza tarihini kapsayan geçerli … sigortaları olması halinde bu sigorta şirketi adına hareket ettiğini, bu durumda, Trafik Kanunu ve Ticaret Kanunu hükümleri gereği, yabancı plakalı bir aracın sebebiyet verdiği trafik kazası sonrası ortaya çıkan hasarlar için kusur esasına göre ve yabancı sigorta şirketine izafeten Mali Sorumluluk Sigortası limit ve şartları çerçevesinde, limit üstü ve trafik sigortası şartları dışındaki talepler için ise ancak yabancı sigorta şirketinin ihtiyaren teminat vermesi halinde davalı büro’nun sorumluluğunun doğduğunu, yanı sıra davalı Türkiye Motorlu Taşıtlar Bürosu’nun sorumluluğu, ZMSS genel şartları çerçevesinde, yabancı sigorta şirketine izafeten ve sürücülerin kusuru oranında, kaza tarihindeki trafik sigortası limitleri dahilinde olduğunu, bilindiği üzere hasar bedeli ve değer kaybının tespitinde Hazine Müsteşarlığı tarafından 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe alınan ZMMS genel şartları ve 01.04.2020 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS genel şartlarında değişiklik yapılmasına dair genel şartlarda yer alan ve bu tarihten itibaren itibaren düzenlenen poliçelerde/ sözleşmelerde uygulanacak olan hesaplama formülüne göre hasar bedeli ve değer kaybı zararının belirlenmesi gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte; kusur oranlarının tespiti için sayın mahkemece dosyanın Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas dairesi’ne tevdiini talep ettiklerini. …’den seçilecek kusur, hasar uzmanı bilirkişi kurulundan; olayın oluş şekli, çarpma noktaları, tanık beyanları, resimler, hasar dosyası, dava konusu aracın kaza öncesi ve sonrası hasar kaydı ve diğer deliller birlikte değerlendirilerek davacıya ait araçta iddia olunan hasarın dava konusu kazadan meydana gelip gelmediğinin ve hasarla uyumlu olup olmadığının karayolları trafik kanunu zmss ekinde yer alan genel şartlara uygun olarak tespit edilebilmesi için rapor aldırılmasını, davayı ve kusur durumunu kabul etmemekle birlikte ve davacının değer kaybı talebine ilişkin itirazları saklı kalmak kaydıyla; mahkeme aksi kanaatte olacak ise değer kaybı hesaplanırken aracın marka ve modeli, üretim tarihi, trafiğe çıkış tarihi, kaza anındaki kilometresi, kaza tarihi itibariyle muadillerinin ikinci el piyasasındaki rayiç değeri, hasar geçmişi ve niteliği, boyanan / değişen parçaları ile aracın kaza öncesi ve sonrası rayiç bedelinin, aracın hasar gören parçalarının değer kaybına neden olup olmayacağının tespiti ve teminat dışında kalan hallerden birinin olup olmadığının dikkate alınması gerektiğini, değer kaybından söz edilebilmesi için kazanın oluş şekli, hasar miktarı ve değişen parçaların orijinal parçalarla ve yetkili serviste tamir edilmiş olup olmadığı da birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, nitekim dava konusu aracın onarımının orjinal parçalarla ve yetkili serviste tamir edilmiş olması durumunda herhangi bir değer kaybının doğmayacağının açık olduğunu, ekspertiz ücretinin davacı tarafından ödendiği hususunda ödeme belgeleri ve fatura aslını dosyaya sunarak iddiasını somut delillerle ispatlaması gerekmekte olup aksi halde davalı büronun davacının talebinden sorumlu tutulmasının hukuken mümkün olmadığını, dava konusunun trafik kazası nedeniyle maddi tazminat olması ve ihtiyati tedbir istenen mal varlıklarının dava konusu olmadığından HMK 389. ve devamı maddelerinin şartları oluşmadığından davacı tarafın dava konusu olmayan mal varlıklarına yönelik ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesini, belirtilen nedenlerden dolayı davalı büro aleyhine açılan haksız ve hukuka aykırı davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Dava; haksız fiil nedeniyle maddi tazminat davasıdır.
Davacı vekili dava dilekçesiyle, 07/07/2020 tarihinde davacı adına kayıtlı … plakalı aracın … sevk ve idaresinde iken … idaresindeki … plakalı araç ile … plakalı römork ile seyir halinde iken meydana gelen trafik kazasında davacıya ait araca çarpması neticesinde davacının aracında meydana gelen maddi hasar zararı, değer kaybı zararı, pert hasar bedeli, soltaj bedeli, hasar onarım bedeli, hasar ekspertiz raporlama gideri bedelinin ödenmesini talep etmiştir.
Dava dilekçesi netice-i talep kısmında dava değeri net şekilde belirtilmediğinden, açıklama için davacı vekiline süre verilmiş ve 18/03/2022 tarihli dilekçesindeki beyan edilen dava değerine göre 20,00 TL pert hasar bedeli tazminatı, 10,00 TL değer kaybın tazminatı ve 10,00 TL hasar onarım bedeli tazminatı talep edilmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, davalıya usulüne uygun başvuru yapılmadığı, kusur oranı için rapora gönderilmesini talep ettiğini, bu nedenlerle davanın reddini talep etmiştir.
Dava dilekçesi ekinde sunulan dava açılmadan evvel ki başvuruya ilişkin tebliği evraklarından ve davalıya ait 25/05/2021 tarihli cevabi yazıda davacı taleplerini reddine ilişkin bildirimde bulunulduğu anlaşılmış olup, davalının dava açılmadan evvel kendisine başvurulmadığına dair savunmalarına itibar edilmemiştir.
Mahkememizce davalı sigorta nezdindeki hasar dosyası dosyamız arasına alınmıştır.
Meydana gelen kazada tarafların kusur oranlarının belirlenmesi için trafik kusur bilirkişisine tevdi edilmiş ve … tarihli raporda neticeten, davacıya ait araç sürücüsünün %25 dava dışı … plakalı araç sürücüsünün %75 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Davacının maddi tazminat kayıplarının tespitine ilişkin hasar bilirkişisine rapor düzenlettirilmiş ve alınan … tarihli raporda neticeten; … plakalı aracın pert olduğu, gerçek hasar tutarının 30.000,00 TL olduğu, davacıya ait araç sürücüsünün %25 kusurlu olmasın nedeniyle tespit edilen tutardan %25 kusur tenzili ile net tutarın 22.500,00 TL olduğu tespit edilmiştir. Ayrıntılı, gerekçeli ve denetlenebilir kusur ve hasar raporu mahkememizce yargılamaya esas alınmıştır.
Davacı vekili … tarihli ıslah dilekçesiyle talep ve dava hakları saklı tutarak 20,00 TL pert hasar değerini 22.480,00 TL artırarak pert hasar değerinin 22.500,00 TL olarak ıslah ettiğini beyan etmiştir.
Davalı ıslaha karşı beyan dilekçelerinde ıslah edilen bedele ilişkin zamanaşımı definde bulunmuştur.
Davalı her ne kadar ıslah dilekçesine karşı beyan dilekçesinde ıslah edilen bedeli ilişkin zamanaşımı definde bulunmuş ise de, davacı vekilinin 18/03/2022 tarihli açıklama dilekçesinde dava dilekçesine atıf yapması ve dava dilekçesinin netice-i talep kısmında fazlaya ilişkin taleplerin dava hakları saklı tutması, meydana gelen kaza neticesindeki zararın ancak bilirkişi incelemesi neticesinde belirlenebilir olması, talep konusu miktarların taraflar arasında tartışmalı olması ve açıkça belirli olmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde her ne kadar davacı vekili dava dilekçesinde ve açıklama dilekçelerinde HMK 107 maddesine atıf yapmamış ise de, dava tarihi itibariyle zarar miktar değerinin tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenemeyeceği, davacının davaya konu taleplerinin belirsiz alacak davasına konu olabilecek nitelikte olduğu, dava değerlerinin asgari bir miktar üzerinden açıldığı anlaşılmakla davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığı takdir ve kanaatine varılarak davalının ıslah edilen bedellere yönelik zamanaşımı defi dikkate alınmamıştır.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; hüküm kurmaya elverişli ve denetime açık bilirkişi raporuna göre kazanın meydana gelmesinde dava dışı araç sürücüsünün %25 oranında kusurlu olduğu, davacının maddi tazminat talepleri kusur oranı, ıslah dilekçesi birlikte nazara alındığında, aracın pert olması nedeniyle 22.500,00 TL zararının bulunduğu takdir ve kanaatine varılarak bu bedelin dava tarihi olan 13/12/2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir. Davacıya ait aracın pert olması sebebiyle değer kaybı ve hasar onarım bedeli hesaplanamayacağından bu yöndeki taleplerin reddine karar verilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davanın KISMEN KABULÜ İLE,
22.500,00 TL tazminatın dava tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ÖDENMESİNE
Fazlaya ilişkin taleplerin REDDİNE” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme tarafından delillerin takdirinde hataya düşülerek eksik inceleme ile davanın kabulüne karar verildiğini, davacının dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğu yönünde herhangi bir beyanda bulunmadığını, davacı dava dilekçesinin netice ve talep kısmında fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak davayı ikame etmiş olduğundan yerleşik Yargıtay içtihatları gereği davanın kısmi dava olarak kabul edilmesi gerektiğini, belirsiz alacak davasının niteliği gereği istisnai bir dava türü olduğunu, davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişinin bunu dava dilekçesinde açıkça belirtmiş olması gerektiğini, Yerel Mahkemece hatalı değerlendirmede bulunularak davanın belirsiz alacak davası olarak kabul edilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olup kararın kaldırılması gerektiğini, ayrıca davaya konu kazanın 07/07/2020 tarihinde gerçekleşmiş olup davacının ıslah dilekçesini dosyaya 16/09/2022 tarihinde sunduğunu, davanın kısmi dava olarak ikame edilmiş olduğu göz önünde bulundurulduğunda davacının maddi zararlarının tazminine ilişkin taleplerinin ıslah dilekçesi ile talep edilen miktarlar yönünden ıslah tarihi itibariyle zamanaşımına uğradığını, Yerel Mahkemece hükme esas alınan kusur raporunda yabancı plakalı araç sürücüsüne atfedilmiş olan kusur oranının fahiş olup kaza tespit tutanağı ile de açıkça çeliştiğini, hatalı ve çelişkili kusur raporuna istinaden hüküm kurulmuş olmasının hukuken kabul edilemez olduğunu, davacının aracının dava konusu olay sebebiyle almış olduğu hasarın ve onarım giderinin net bir şekilde tespit edilerek hasarlı haldeki bedelinin denetime elverişli bir şekilde tespit edilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile hasar tutarı belirlenmesi ve bu tutar üzerinden hüküm kurulmuş olmasının hatalı olduğunu, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının davalı müvekkili şirket lehine kaldırılmasına, yapılacak yargılama neticesinde davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava;maddi hasarlı trafik kazası nedeni ile pert hasar bedeli, kdv dahil hasar onarım bedeli, hasar ekspertiz ücreti ve değer kaybı nedeni ile maddi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede:
1086 sayılı HUMK’nın 381-389.maddelerinde ve (6100 sayılı HMK.nin 294. – 297. maddeleri), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK.nin 297/2. maddesi); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
Ayrıca ilamların infaz edilecek kısmı, hüküm bölümü olup, hükmün içeriğinin aynen infazı zorunludur. Gerek icra dairesi ve gerekse sınırlı yetkili İcra Mahkemesi ilamın infaz edilecek kısmını yorum yolu ile belirleme yetkisine sahip değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.10.1997 tarih ve 1997/12-517 E. -1997/776 K.; 22.03.2006 gün ve 2006/12-92 E.-2006/85 K.; 25.06.2008 gün ve 2008/12-451 E.- 2008/453 K. sayılı ilamları)
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya baktığımızda; maddi tazminat bakımından hüküm fıkrasında,pert hasar bedeli, kdv dahil hasar onarım bedeli,hasar ekspertiz ücreti ve değer kaybı tazminatlarının ayrı ayrı değil toplam miktar olarak yazıldığı anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK’nun 355. maddesi uyarınca istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı, Ancak Bölge Adliye Mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü taktirde bunu resen gözeteceği anlaşılmıştır
(Nitekim emsal Yargıtay 9. Hd nin 2014/31345 esas 2016/4073 karar,2012/2476 esas 2014/2961 karar,8. HD nin 2014/16122 esas 2015/18626 karar,17 hd nin 2014/23226 esas 2016/9056 karar,13. Hukuk Dairesi’nin 2018/368 esas2018/1636 karar sayılı ilamı,17 hd 2016/7943 esas 2016/6257 karar 2015/13675 esas 2016/2833karar 2014/23226 esas2016/9056 karar sayılı ilamları)
2-Kusur itirazının incelenmesinde:
Olaya ilişkin kaza tespit tutanağında dava dış sürücü … ‘nın kusursuz davacının araç maliki olduğu aracın sürücüsü … ‘un tam kusurlu olduğunun tutanağa bağlandığı. Mahkemece alınan kusur raporunda dava dış sürücü … ‘nın %75 davacının araç maliki olduğu aracın sürücüsü …’un %25 kusurlu olduğunun rapor edildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda Trafik kaza tespit tutanağı ile dosyadan aldırılan bilirkişi raporu arasındaki kusur dağılımına ilişkin çelişki giderilmeden karar verilmesi doğru değildir. (Nitekim Yargıtay 17. HD’nin 2016/19917 esas 2017/10871, 2015/12230 esas 2018/6067 karar sayılı emsal ilamları)
Bu halde mahkemece, … Karayolları Kürsüsü veya Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek 3 kişilik uzman bilirkişi kurulundan kusur dağılımına ilişkin, çelişkilerin giderilmesi yönünde denetime elverişli, ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmediğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun yerinde olduğu anlaşılmıştır.
3-Islah zamanaşımı itirazının incelenmesinde:
Tazminat alacağına ilişkin davanın belirsiz alacak mı yahut kısmi dava olarak mı açıldığı noktasında toplanmaktadır.
6100 sayılı Kanun’un 107. maddesine göre, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde
“Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır (H. Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 45; H. Pekcanıtez/O. Atalay/M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, Ankara 2013, s. 448). Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
Kısmi dava ise 6100 sayılı HMK’nın 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında; “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” denilmiştir.
Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden (mesela, ödünç veya satış sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu (aynı hukuki ilişkiden doğan) alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir.Dava konusu alacak, bir alacağın belli bir kesimi değil (bilakis bağımsız bir alacak) ise, o zaman dava, kısmi dava olarak nitelendirilemez.
Davacının kısmi dava mı yoksa tam dava mı açtığı, dava dilekçesinden (talep neticesinden) anlaşılır. Davacı, dava sebebi olarak gösterdiği vakıalardan doğan alacağının tümünü mü, yoksa yalnız bir kesimini mi istediğini açıkça bildirmelidir. (m.119, 1/ğ). Aksi halde, yani davacı alacağının yalnız bir kesimi için dava açtığını bildirmemiş ise, dava, kısmi dava değil tam dava sayılır.Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesi zorunlu değildir. Dava dilekçesindeki açıklamalardan, davacının alacağının dava edilenden daha fazla olduğunun ve bunun yalnız bir bölümünün dava edildiğinin açıkça anlaşılması gerekli ve yeterlidir.
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde “fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere” şeklinde beyanda bulunarak maddi tazminat talebinde bulunmuştur. Dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığına dair bir beyan bulunmamaktadır. Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir. Sonuç itibariyle davanın kısmi dava şeklinde açıldığı sabittir. Davaya konu edilmeyen alacak kısmı için zamanaşımının işlemeye devam edevektir.( Hukuk Genel Kurulunun 2021/(22)9-485 E ,2021/971 K ve 2016/22-1166 E., 2019/576 K )
Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 72. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK’nın 72. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanışımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794).
Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK m. 72 uygulanmaz. 2918 sayılı KTK’nın 109/I. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı fiil bazen, hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörüldüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya Güvence Hesabı) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK’nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK’nın 16.04.2008 gün, 2008/4-326-325, HGK’nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198,2015/1495 ve HGK’nın 16.09.2015 gün, 2014/17-116, 2015/1771, HGK’nın 10.06.2015gün, 2014/17-27,2015/1530 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir).
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; kaza 07/07/2020 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda … araç sürücüsü … ve maddi hasar meydana gelmiştir . Yaralanmayla sonuçlanan sözkonusu trafik kazası da bu anlamda cezayı gerektiren bir fiil niteliğindedir. Buna göre eylem için(TCK 89/1) kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğu dikkate alındığında ıslah tarihi olan 18/03/2022 tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır.
4- Hasar raporuna ilişkin itirazın incelenmesinde:
Hükme esas alınan rapor Yargıtay içtihatları doğrultusunda hazırlanmış ve usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından itirazın reddi gerekmiştir.
Mahkemece davalıdan 1.093,77 TL harç alınması gerekirken 1980,17 TL harç alınması usul ve yasaya aykırı olup itirazın kabulü gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalı tarafça yatırılan, başvurma harçları dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde davalı tarafa iadesine,
4-İstinaf eden davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 28/02/2023


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.