Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/1454 E. 2023/2363 K. 09.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/… – 2023/…
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/…
KARAR NO : 2023/…
KARAR TARİHİ : 09/11/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 14/03/2023
NUMARASI : 2021/… Esas 2023/… Karar

DAVACILAR : 1- … – …/ KONYA
2- … – …/ KONYA
3-… – …/ KONYA
VEKİLLERİ : Av….
Av….
DAVALILAR : 1- … ŞİRKETİ- …
VEKİLİ :Av. …
2- … – …/ KONYA
3- … – …/ Konya
VEKİLLERİ : Av….
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 09/11/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ:09/11/2023

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili dava dilekçesi ile özetle; 29/09/2021 tarihinde davalı … Anonim Şirketi’nde … nolu Zorunlu Mali (Trafik) Sigortası poliçesi ile sigortalı bulunan… sevk ve idaresindeki … plakalı motosikletin müteveffa …’un kullandığı bisiklete çarpması sonucu … un yaralandığını, kazadan sonra kaldırıldığı hastanede vefat ettiğini, kazaya karışan araç bilgisi raporunda motosiklet sürücüsü… ‘nın tali kusurlu olduğu, müteveffa …’un asli kusurlu olduğunun tespit edildiğini, müteveffanın geriye eşi …, kızı … ve oğlu… un kaldığını, meydana gelen kaza sonucunda Konya Curhuriyet Başsavcılığı tarafından 2021/… sayılı dosyasıyla soruşturma başlatıldığını ve kamu davası açılarak Konya …Çocuk Mahkemesinde 2021/… E. sayılı dosyasında Taksirle Ölüme Neden Olma suçu kapsamında ceza davasının görülmeye devam ettiğini, müteveffanın emekli olduğunu, toptancılarda hamal olarak çalışmakta, eşi ve çocuklarına maddi-manevi katkıda bulunduğunu, oğlu… un bekar, kızı Kadriye Kartal ın evli olduğunu, müteveffanın eşinin ev hanımı olduğunu, taraflarınca davalı … Anonim Şirketi’ne ölümlü trafik kazası nedeniyle tazminat bedelleri, maddi zararlar ve tedavi vs. masraflarının karşılanması için ihtar çekildiğini, ancak davalı şirket tarafından ödeme yapılmadığını, bu nedenle taraflarınca dava şartı olan arabuluculuğa başvurulduğunu, ancak anlaşma sağlanamadığını, bu nedenlerle trafik kazasında eş ve babalarını kaybeden davacıların, 6100 sayılı Yasa’nın 107.maddesi uyarınca toplanacak delillere göre belirlenecek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik eş için 1.000 TL, her bir çocuk için ayrı ayrı 500,00 TL olmak üzere toplam 2.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı, şimdilik 1.000,00 TL olmak üzere cenaze masrafları ve dini, örf-adet gereği yapılan masrafların işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesini, motosiklet sürücüsü ve işleteninden eş için 40.000,00 TL ve her bir çocuk için ayrı ayrı 20.000,00 TL olmak üzere toplam 80.000,00 TL manevi tazminat tutarının olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesini, dava süresince … plakalı motosiklet üzerine ihtiyati tedbir konulmasını, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili 16/02/2023 tarihli ıslah dilekçesi ile özetle; Bilirkişi tarafından 124.640,45 TL destekten yoksun kalma tazminatı rapor edildiğini, dava dilekçesinde belirtmiş oldukları trafik kazasında eş ve babalarını kaybeden davacıların, 6100 sayılı Yasa’nın 107.maddesi uyarınca toplanacak delillere göre belirlenecek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik eş için 1.000 TL, her bir çocuk için ayrı ayrı 500 TL olmak üzere toplam 2.000 TL destekten yoksun kalma tazminatı toplam 3.000 TL olan taleplerini bilirkişi raporuna dayanarak 121.640,45 TL olarak ıslah ettiklerini, dava dilekçesi ve ıslah talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş. vekilinin cevap dilekçesinde; Kaza ile ölüm arasında
illiyet bağının tespit edilmesi ve peşin sermaye değerli gelir bağlanıp bağlanmadığının tespitinin gerektiğini,
müvekkilinin sorumluluğunun sigortalının kusur ve poliçe limitiyle sınırlı olduğunu, bu nedenlerle re’sen nazar-ı dikkate alınacak nedenlerden dolayı, haksız ve mesnetsiz davanın usulden ve esastan reddini, yargılama masrafları ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar… ve … vekili cevap dilekçesinde özetle;
Kazanının müteveffanın kusurundan meydana geldiğini, davacının taleplerinin yerine olmadığını, bu nedenlerle Haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/… Esas 2013/… Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Yüksek Mahkemenin yerleşik içtihatlarında ifade edildiği üzere; Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, 6098 Sayılı TBK’nın 56/1. maddesindeki özel haller dikkate alınarak, hak ve nasafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, 4721 Sayılı TMK’nın 4.maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Kazanın meydana gelmesinde müteveffanın %85 oranında asli kusurlu, davalı sürücünün ise %15 oranında tali kusurlu olması, müteveffanın yaşı, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, kaza tarihindeki paranın satın alma gücü nazara alındığında hükmolunacak 20.000,00 TL manevi tazminatın davacı için zenginleşme ve davalılar için de yıkım olmayacağına kanaat edilmekle davacının manevi tazminat davasının bu tutar üzerinden kabulüne karar verilmiş, manevi tazminatın kaza tarihi olan 29/09/2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
ç.Cezane ve Defin Gideri Açısından Yapılan Değerlendirmede; Her ne kadar davacılar tarafından 1.000,00 TL üzerinden cenaze ve defin giderleri ile dini, örf ve adet gereği yapılan masraflar yönüyle de dava açılmış ise de T.C. Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığının 16/06/2022 tarih ve … sayılı yazısından anlaşıldığı üzere cenaze nakil ve defin hizmetinin ücretsiz olarak verildiği ve yine davacı tanıkları … ile…..’ın Mahkememizin 20/12/2022 Tarihli duruşmada alınan beyanlarında herhangi bir masraf yapılmadığı, cenaze defin ve yıkama giderleri ya da cenaze yeri için herhangi bir ücret ödenmediği, cenazeyi alıp kendi araçlarına yükleyerek götürdüklerini, götürme sebebiyle “cüzi bir yakıt” masrafı olduğu, bu masrafın ise kendileri tarafından yapıldığı, müteveffanın abileri olması sebebiyle yakıt masrafına ilişkin de bir talep olmadığını beyan ettikleri, davacı tanıkların anlatımında da yakıt masrafının davacılar tarafından değil de tanıklarca yapıldığı, ez cümle davacıların talep edebileceği herhangi bir cenaze ve defin gideri maddi zararı olmadığından bu yöndeki taleplerinin reddine karar verilerek ;
1-Davacı…’un davasının KISMEN KABULÜ İLE;
a) Davacının 29/09/2021 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı bir maddi zararı olmadığından MADDİ TAZMİNAT TALEBİNİN REDDİNE,
b) Davacının MANEVİ TAZMİNAT TALEBİNİN KISMEN KABULÜ İLE; 29/09/2021 tarihinde meydana gelen trafik kazasından dolayı müteveffa/…’un vefatı sebebiyle takdiren 10.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 29/09/2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte DAVALILAR… VE …’DEN MÜŞTEREKEN VE MÜTESELSİLEN TAHSİLİ İLE DAVACIYA VERİLMESİNE, davacının fazlaya ilişkin talebinin REDDİNE,
2-Davacı …’ın davasının KISMEN KABULÜ İLE;
a) Davacının 29/09/2021 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı bir maddi zararı olmadığından MADDİ TAZMİNAT TALEBİNİN REDDİNE,
b) Davacının MANEVİ TAZMİNAT TALEBİNİN KISMEN KABULÜ İLE; 29/09/2021 tarihinde meydana gelen trafik kazasından dolayı müteveffa/…’un vefatı sebebiyle takdiren 10.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 29/09/2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte DAVALILAR… VE …’DEN MÜŞTEREKEN VE MÜTESELSİLEN TAHSİLİ İLE DAVACIYA VERİLMESİNE, davacının fazlaya ilişkin talebinin REDDİNE,

3-Davacı …’un davasının KISMEN KABULÜ İLE;
a) Davacının 29/09/2021 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 99.502,85 TL destekten yoksun kalma maddi zararının davalı … A.Ş(kaza tarihinde geçerli olan poliçe limitleriyle sınırlı olmak ve temerrüt tarihi olan 27/10/2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) İLE davalılar… ve …’den (kaza tarihi olan 29/09/2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) MÜŞTEREKEN VE MÜTESELSİLEN TAHSİLİ İLE DAVACIYA VERİLMESİNE, davacının fazlaya ilişkin talebinin REDDİNE,
b) Davacının MANEVİ TAZMİNAT TALEBİNİN KISMEN KABULÜ İLE; 29/09/2021 tarihinde meydana gelen trafik kazasından dolayı müteveffa/…’un vefatı sebebiyle takdiren 20.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 29/09/2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte DAVALILAR… VE …’DEN MÜŞTEREKEN VE MÜTESELSİLEN TAHSİLİ İLE DAVACIYA VERİLMESİNE, davacının fazlaya ilişkin talebinin REDDİNE,
4-Davacıların cenaze ve defin gideri maddi zararı bulunmadığından bu yöndeki taleplerinin REDDİNE, ” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davalı … Anonim Şirketi’nde … nolu Zorunlu Mali (Trafik) Sigortası poliçesi ile sigortalı bulunan… sevk ve idaresindeki … plakalı motosikletin müteveffa …’un kullandığı bisiklete çarpması sonucu … yaralandığını, kazadan sonra kaldırıldığı hastanede vefat ettiğini, kazaya karışan araç bilgisi raporunda motosiklet sürücüsü… ‘nın tali kusurlu olduğunu, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası gereği motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğun bir kusur sorumluluğu olmayıp sebep sorumluluğu olduğunu, dolayısıyla ölüm ve yaralanmanın meydana geldiği motorlu araç kazalarında, 3. kişilerin kusurundan bağımsız olarak sigorta edenin sorumluluğunun söz konusu olduğunu, müvekkillerinin müteveffa …’un ölümü sonucunda, desteğinden yoksun kaldıklarını, müteveffanın meydana gelen kaza sonucunda yaralanıp hastaneye kaldırıldığını ve sonrasında hastanede vefat ettiğini, kaza sebebiyle meydana gelen maddi zararların, davet, yemek, 7 gün, 40 gün vs. davalılar tarafından karşılanması gerektiğini, müvekkil…’un maddi tazminat talebinin reddedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, …’un murisin ölümü sonrası düğününü kendi yapmak zorunda kaldığını, muris baba sağ olsaydı (çalıştığı için) müvekkilin düğününü kendi yapacağı için murisin ölümüyle müvekkilin maddi destekten yoksun kaldığını, maddi sıkıntılar yaşadığını, … yönünden hükmedilen manevi tazminatın yetersiz kaldığını, müvekkil …’ın çalışmadığını, murisin vefatından önce muristen maddi destek aldığını, murisin vefatıyla maddi manevi zorluk yaşadığını, maddi tazminat talebinin reddinin hakkaniyete aykırı olduğunu, hükmedilen manevi tazminatın yetersiz kaldığını, müvekkil … yönünden; bilirkişi raporunda davada bilirkişi tarafından 124.640,45 TL destekten yoksun kalma tazminatı rapor edildiğini, Konya …Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/… ESAS -2023/… KARAR sayılı kararında müvekkil hakkında hükmedilen 99.502,85 destekten yoksun kalma maddi tazminatının yetersiz olduğunu, müvekkilin murisin vefatından sonra yalnız kaldığını, maddi manevi zorluk yaşadığını, hükmedilen manevi tazminatın bu acı ve elem karşısında yetersiz kaldığını, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin 14/03/2023 tarih 2021/… Esas 2023/… Karar sayılı kararının Müvekkil… yönünden; tamamı reddedilen 500 TL maddi tazminat talebinin ve müvekkil… için 20.000 TL manevi tazminat taleplerinin reddedilen kısmı olan 10.000 TL manevi tazminatın, Müvekkil … yönünden; tamamı reddedilen 500 TL maddi tazminat talebinin ve müvekkil … için 20.000 TL manevi tazminat taleplerinin reddedilen kısmı olan 10.000 TL manevi tazminatın, müvekkil … yönünden; talep edilen 124.640,45 TL maddi, tazminat talebinin reddedilen kısmı 25.137,6 TL destekten yoksun kalma tazminatının ve müvekkil … yönünden 40.000 TL manevi tazminat talebinin reddedilen kısmı 20.000 TL manevi tazminatın neticede talep ettikleri (ıslah dilekçesi dahil) ancak reddedilen kısımların istinafen incelenerek kaldırılmasını talepleri doğrultusunda (ıslah dilekçeleri dahil) davanın kabulüne karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Mahkemece verilen karar davacılar tarafından aşağıdaki yönlerden istinaf edilmiştir.
Dava, trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalmaya dair maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
-Davalı sigortanın sorumluluğa yönelik itirazda;
Davacı tarafça, müteveffa sürücü desteklerinin çarptığı motosikletin ZMMS olan sigorta için de trafik sigortası kapsamında müteselsilen talepte bulunulmuş olup, davalı sigortanın zararın tamamından sorumlu olacağı savunulmuştur.
Davalı taraf, kaza yapan aracı ZMSS ile sigortalayan şirket olup sorumluluğu, 2918 Sayılı KTK’nun 91 ve devamı maddeleri gereğince, araç işleteni tarafından yaptırılması zorunlu olan ve 92. Maddesi kapsamında belirtilen haller dışındaki işletenin sorumluluğunu üstlenen mali sorumluluk poliçesinden kaynaklanan zararlarla sınırlı olduğundan davalı ancak sigorta teminatı kapsamındaki zararlardan sorumludur. Davalının sorumluluğun belirlenmesinde 01.06.2015 tarihinden önceki ZMSS Genel Şartlarında ve 2918 Sayılı KTK’nun 92. maddesinde sigortalı araç sürücüsünün kendi kusuru ile vefatını da kapsayacak şekilde hak sahiplerinin zararlarının sigorta teminatı kapsamında olmayacağına ilişkin bir düzenleme bulunmadığından, gerek Yargıtay HGK’nun, gerekse Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin içtihatları ile sigortalı araç sürücüsünün kendi kusuru ile vefatında, desteğinden mahrum kalan hak sahibi üçüncü kişilerin zararları nitelik itibariyle yansıma zarar olmadığı, hak sahiplerinin doğrudan zararı olduğu belirtilerek, sigorta teminatı kapsamında olduğu kabul edilerek sigortanın sorumluluğuna gidilmiştir. 01.06.2015 tarihinde Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında değişiklik yapılarak Genel Şartlar A.6. maddesinin (c) bendinde “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” ve (d) bendinde “Destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı talepleri” açısından sigortanın sorumlu olmayacağı düzenlenmiştir. Sigortalı araç sürücüsünün kusuru ile vefatı nedeniyle hak sahiplerinin destek zararları da bu kapsamdadır. Nitekim 26.04.2016 tarihinde poliçe ve kaza tarihinden sonra yürürlüğe giren 6704 Sayılı Kanun 4. maddesi ile 2918 Sayılı Yasanın 92. Maddesine eklenen “h” ve “i” maddelerinde de bu konuda düzenlene yapılmış, ilgili maddelerin Anayasa’ya aykırı olduğundan bahisle yapılan iptal başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi 2019/40 E. 2020/40 K. Sayılı 17/07/2020 tarihli kararında teminat kapsamının belirlenmesine ilişkin 2918 Sayılı Yasanın 92. Maddesinin “i” bendinin Anayasaya aykırı olduğundan iptaline karar verilmişken, “h” bendinde yer alan sigorta teminatı kapsamında kalmadığı belirtilen “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” maddesine ilişkin gerekçesinde “2918 sayılı Kanun’un 92. maddesinin itiraz konusu (h) bendinde ilgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat taleplerinin zorunlu mali sorumluluk sigortasının kapsamında olmadığı belirtilmektedir. Kanun’da ilgililerin kimler olduğu belirtilmemiş ise de anılan ibareyle ifade edilenin kazaya uğrayan kişi dışında tazminat talep edebilecek kişiler olduğu anlaşılmaktadır. Kuralda yer alan “…sigortalının sorumluluk riski…” ibaresinin anlamı da değerlendirilmelidir. Yukarıda da açıklandığı üzere zorunlu mali sorumluluk sigortasının amacı işletenin Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen hukuki sorumluluğunu güvence altına almaktır. Dolayısıyla bu hukuki sorumluluğunu sigorta ettirmekle yükümlü olan işletenin sigortalı konumunda olduğu, sigortalının sorumluluk riskinin ise Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen hukuki sorumluluk kapsamında gerçekleşmesi olası risklerle sınırlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönleriyle kuralın belirsiz olduğu söylenemez.” denilerek 2918 Sayılı yasanın 85. Maddesi kapsamında kalmayan, üçüncü kişilerin zararlarının sigorta kapsamında kalmadığına yönelik bir düzenleme olduğundan bahisle düzenlemenin belirli olduğu ve Anayasaya aykırı olmadığından iptal talebinin reddine karar verilmiştir.
Buna göre, sigortalı araç sürücüsünün kendi kusuru ile meydana gelen ölüm olayında, hak sahibi üçüncü kişilerin destek zararlarından sigortanın sorumlu olup olmadığı, 2918 Sayılı Yasanın 92/h maddesinin 26.04.2016 tarihinde yürürlüğe girmiş olması ve Anayasa Mahkemesi gerekçesine göre söz konusu zararların 92. maddenin “h” bendi kapsamında değerlendirilecek olması karşısında, bu tarihten sonra meydana gelen kazalarda 2918 Sayılı Yasanın 85. Maddesi kapsamında işletenin sorumlu olmadığı hususların sigorta teminatı kapsamında olmayacağı kanun ile düzenlenerek açıklığa kavuşturulmuştur.
01.06.2015 tarihinden sonra düzenlenen poliçeden kaynaklanan ve 26.04.2016 Kanun değişikliğinden önce meydana gelen ölümlü olaylarda, sigortanın sorumluluğu açısından 2918 Sayılı KTK’nun 92/h maddesinin uygulanma imkanı yok ise de, 01.06.2015 tarihinde Genel Şartların değişmiş olması karşısında, önceki emsal kararların uyuşmazlık çerçevesinde uygulanıp uygulanmayacağının, oluşan mevzuat çerçevesinde değerlendirilmesi zorunludur. 01.06.2015 tarihinde düzenlenen Genel Şartlar A.6. maddesinin (c) bendinde “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” ve (d) bendinde “Destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı talepleri” zorunlu mali sorumluluk sigortası teminatı dışında kalan hallerden sayılmıştır.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları TTK’nun 1425 ve 2918 sayılı KTK. 93. Maddesi gereğince düzenlenen ikincil norm olması nedeniyle kanuna aykırı olamaz ve zorunlu sigorta olması nedeniyle sigorta teminatı kapsamında kalan hususlar genel şartlarla teminat dışına çıkartılamaz. Ancak zorunlu sorumluluk sigortası ile işletenin sorumluluğu üstlenildiğinden, sigortanın, poliçe ile sorumluluğunu üstlendiği kişilerin (işletenin), sorumlu olmadığı zararlar nedeniyle, sigorta şirketinin de sorumlu olmayacağına ilişkin yapılan düzenleme kanuna aykırı şekilde sorumluluğun daraltılması olarak değerlendirilmez. Zira 2918 sayılı Yasanın 91. maddesinde işletenin 85. Maddesinin 1. fıkrasına göre olan sorumlulukların karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırılması zorunluluğu düzenlendiğinden, işletenin sorumluluğunda olmayan bir hususta zorunlu sorumluluk sigortası yapılması gerekmediğinden, yapılan düzenleme 2918 Sayılı Yasanın 95. maddesine göre sigortanın kanundan kaynaklanan sorumluluğunu azaltan veya kaldıran bir hüküm gibi düşünülmez. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/3490 E. 2020/4957 K. Sayılı 08.09.2020 tarihli kararında “Yeni genel şartlar 01.06.2015 tarihinden sonra akdedilmiş sözleşmelere uygulanacaktır. Bunun doğal sonucu olarak artık eski genel şartların, yeni genel şartların yürürlük tarihinden sonra düzenlenen poliçelerde uygulanma imkanı bulunmamaktadır.” denilerek, sorumluğun belirlenmesinde poliçe tanzim tarihindeki genel şartların nazara alınacağını belirtmiş, Yine aynı kararında “01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın amacı A.1 maddesinde “Karayolları Trafik Kanunu uyarınca motorlu araç işletenlerine yüklenen hukuki sorumluluk için düzenlenen Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasına yönelik ilgililerin hak ve yükümlülüklerine ilişkin usul ve esasların düzenlenmesidir.” şeklinde belirlenmiştir. Sigortanın kapsamı ise genel şartlar A.3. maddesinde “Sigortacı, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında, üçüncü şahısların ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre sigortalıya düşen hukuki sorumluluk çerçevesinde Genel Şartlarda içeriği belirlenmiş tazminatlara ilişkin talepleri, kaza tarihi itibariyle geçerli zorunlu sigorta limitleri dahilinde karşılamakla yükümlüdür.
Sigortanın kapsamı üçüncü şahısların, sigortalının Karayolları Trafik Kanunu çerçevesindeki sorumluluk riski kapsamında, sigortalıdan talep edebilecekleri tazminat talepleri ile sınırlıdır.” şeklinde düzenlenmiştir. Kapsama giren teminat türlerinin tanımlandığı A.5. maddesinin (ç) bendinde ise destekten yoksun kalma (ölüm) teminatı “Üçüncü kişinin ölümü dolayısıyla ölenin desteğinden yoksun kalanların destek zararlarını karşılamak üzere bu genel şart ekinde yer alan esaslara göre belirlenecek tazminattır.” şeklinde ifade edilmiştir. Genel Şartlar A.6. maddesinin (c) bendinde “İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri” ve (d) bendinde “Destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı talepleri” zorunlu mali sorumluluk sigortası teminatı dışında kalan hallerden sayılmıştır” denilerek, 01/06/2015 tarihinden sonra tanzim edilen ZMMS poliçelerine istinaden yeni genel şartlar uygulanacağından, işleten veya sürücünün kendi kusuru ile vefatı nedeniyle desteğinden mahrum kalan üçüncü kişilere karşı, sigortalının (işletenin) sorumluluğu olmamasına göre, yapılan düzenleme ile sigortanın da sorumlu olmayacağı belirtilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ve yargıtay kararları ışığında somut olaya baktığımızda; davacıların desteği bisiklet sürücününün yapmış olduğu trafik kazasında ölmesi sonucu, davacıların destekten yoksun kaldıkları iddiası ile iş bu murisin kendisine çarpan karşı aracın zorunlu mali mesuliyet sigortasına karşı da destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulundukları anlaşılmaktadır.Meydana gelen kaza tarihinde yeni ZMMS Genel Şartları’nın yürürlüğe girdiği 01.06.2015 tarihinden sonra olduğundan, somut olaya konu kaza, Yeni ZMMS Genel Şartları kapsamındadır.
Kaza tarihi, 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının yürürlük tarihinden sonradır. 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren yeni düzenlemeye göre destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı talepleri zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminat kapsamı dışında kalan haller arasında sayılmıştır. (Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.6.(d) ) Buna göre işleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile ölüm nedeniyle desteğini yitiren kimselere destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun yansıtılamayacağına ilişkin HMK’nın 15.6.2011,2011/17-142 E.-411 K., 22.2.2012 T. ,2011/17-787 E. 2012/92 K.,16.1.2013, 2012/17-1491 E.2013/74 K. Sayılı kararlarının bu tarihten sonraki olaylara emsal olarak uygulanması olanağı kalmamıştır. (Yargıtay 17. HD. 31.10.2017 T., 2017/1541 E. 2017/9897 K.) Bu nedenle davacılar, sürücüsü veya işleteni destek olan aracın ZMMS sigortacısından ve sigortası yoksa yasal sorumlu Güvence hesabından desteğin kusuruna dayanarak, tazminat talebinde bulunamazlar,.
Bu nedenle, kazada %85 kusurlu olan bisiklet sürücünün desteğinden yoksun kalanlar olarak davacıların zararından davalı ZMMS bu kusura tekabül eden kısmından sorumlu olmayacak, ancak sigortalısının belirlenecek kusuru oranında sorumluluğuna gidilebilecektir.
Bu itibarla, davacının davalı sigortanın zararın tamamından, kusur oranına bakılmaksızın sorumlu olacağına yönelik itirazı yerinde değildir.
(Ayrıca bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin: 2016/14573 esas, 2017/6035 karar numaralı kararı, yine benzer nitelikte 2016/9186 esas 2019/3215 karar, 2016/9186 esas2019/3215 karar sayılı ilamları)
-Davacı çocukların desteklik itirazında;
Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.
Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak, destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir.
Borçlar Kanunu’nda sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı yetişkin bir insanın anne ve babasına her halükarda ve belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin miktarı tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak değişebilirse de çocuğun anne-babasına hiç destek olmayacağı kabul edilemez. Ölen çocuğun, gelecekte ana-babasına bakacağı yaşamın ve olayların normal akışı içinde beklenebiliyorsa, çocuk onlar için destektir.
Desteğin yardımının yalnızca para veya maddi katkı şeklinde bulunması zorunlu değildir. Çünkü, ölenin hizmet edebilme güç ve kabiliyeti de para ile ifadesi mümkün olan bir mali imkan teşkil eder. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri ve yardımlar da bir kimsenin destek sayılması için yeterlidir. Evladın bayram günlerinde anne ve babaya ziyareti ve evde ailesine yardımcı olması, her türlü hastalık ve sair sıkıntılarında yardıma koşma görevi de maddi desteğin kapsamında değerlendirilmelidir. (Emsal Yargıtay 17 Hd nin 2015/4497 esas 2018/331 karar sayılı ilamı)
Yargıtay yerleşik uygulamasına göre; erkek çocuklar için 18 yaş, kız çocukları için ise 22 yaşa kadar destek tazminatı hakkı ve hesaplanması kabul edilmektedir. Eğitim ve öğretimin devamı halinde ise bu süre 25 yaş ile sınırlıdır. Yani çocuklarda kız veya erkek olmalarına, yüksek öğrenim yapıp yapmamalarına göre, farklı süreler kabul edilmektedir. Bunun dışında esasen çalışmaya başlama yaşı olarak rüşt yaşı olan 18 yaş esas alınmaktadır. (Bkz. YARGITAY 17. Hukuk Dairesinin 2015/19049 ESAS, 2018/11280 KARAR sayılı ilamı ile aynı dairenin 2015/8764 ESAS, 2018/3810 KARAR sayılı ilamı)
Mahkemece kaza tarihinde bu yaşların üzerinde olan davacı çocukların fiili desteklik ilişkisinin varlığı, eylemli ve düzenli yardımların yapıldığı ispatlanmadığı, söz konusu davacıların sürekli bakıma muhtaç olduğunu gösterir bilgi ve belge olmadığından, bu davacılar için destek tazminatı hesaplanmaması doğru olup itiraz yersizdir.
-Aktüer hesaplamasına yönelik davacı eşin itirazlarının incelenmede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde, mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre, PMF hayat tablosu ve iskonto oranları nazara alınarak karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, buna yönelik itirazları yerinde değildir.
-Cenaze defin gideri bakımından itirazında;
Yargıtay’ın yerleşik uygulamaları gereği davalı taraf davacıların meydana gelen trafik kazası sonucu oluşan gerçek defin gideri zararlarını tazmini ile sorumlu olup davacı tarafın kendi milli değerlerine, yerel örf ve adetlerine göre yaptığı özel giderlerden sorumlu değildir. Bu bağlamda; taziye teşekkür giderleri, yemek giderleri, mevlit gideri vs gibi zorunlu olmayan cenaze merasimi giderlerine yönelik istemler kapsam dışıdır.
Mahkemece, davacıların gerçek cenaze ve defin gideri zararının ne kadar olduğunun belirlenmesi için belediye gelen yazı cevaplarına göre cenaze defin giderinin bulunmadığı, bunun dışında örf ve adetlerine göre yaptığı özel giderlerin cenaze defin gideri kapsamında istenemeyeceği benimsenerek karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, buna yönelik itirazlar reddedilmiştir.
-Manevi tazminat miktarına itirazda;
6098 sayılı TBK.nın 56. maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yargıtay’ın 22.6.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hâkimin takdirine bırakılmış ise de hâkim; Medeni Kanununun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözeterek, hukuk ve adalete uygun hak ve nesafet kurallarına göre uygun miktarda tazminat takdir etmesi gerekmektedir. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların değerlendirilmesi gerekir. Hakim manevi tazminata hükmederken; tarafların kusur durumu, kusur derecesi, ekonomik ve sosyal durumları, zarar ile olay arasındaki illiyet bağı, ölüm halinde kaza ile ölüm arasında illiyet bağının bulunması, olayın tarihi, olayın ağırlığı, olay tarihindeki paranın satın alma gücü, davacı sayısı gibi hususlar dikkate alınarak davacılar için zenginleşme, davalılar için yoksulluğa neden olmayacak şekilde belirlenmelidir.
Somut olayda; yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri, desteğin ve karşı araç sürücüsünün kusuru, meydana gelen olayın ve davalının fiilin niteliği, olayın oluş yer ve şekli, kusur durumları, davacıların yakınlık ve vefat durumu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olay tarihindeki paranın alım gücü göz önünde bulundurulduğunda, davacılar için belirlenen manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete göre uygun olduğu görüldüğünden, buna yönelik davacılar itirazının reddine karar verilmiştir.
Bu halde, kamu düzeni ve istinaf sebepleri çerçevesinde; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön ile kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına; dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-Davacıların istinaf talebi yönünden karar ve ilam harcı olarak ayrı ayrı 269,85’er TL alınması gerektiğinden peşin olarak yatırılan 179,90’ar TL’nin mahsubu ile bakiye 89,95 ‘er TL istinaf karar harcının davacılardan ayrı ayrı tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların davacı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, tarafların yokluğunda HMK nun 361.maddesi gereğince kararın davacılar yönünden taraflara tebliğinden itibaren İKİ HAFTA içerisinde TEMYİZ YOLU AÇIK, davalılar yönünden KESİN olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.09/11/2023


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.