Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/1451 E. 2023/1786 K. 20.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 20/09/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/12/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1
2-
3
VEKİLLERİ : Av..

Av.
DAVALI : 1-
VEKİLİ : Av.
DAVALI : 2 –
VEKİLİ : Av.
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 20/09/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 21/09/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 19/10/2020 tarihli dilekçesiyle; 10.07.2019 tarihinde sürücü … sevk ve idaresindeki ….. plakalı araç ile seyir esnasında, davacının sevk ve idaresindeki bisiklete çarpması sonucu yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen kaza neticesinde davacı …’ın yaralandığını ve bedensel güç kaybına uğradığını, kazanın oluşumunda …’ın kusurlu olduğunu, davacının görmüş olduğu tedaviler için Konya … Asliye Ceza Mahkemesi … Esas sayılı dosya kapsamında ve Konya CBS … Soruşturma sayılı dosya kapsamında mevcut olup, davacının sevk edileceği kurumların raporları ve sair deliller ile beden gücü kaybı oranının belirlenmesini talep ettiklerini, davacının kaza tarihi itibariyle 11 yaşında olduğunu iş göremezlik tazminatı hesaplaması yapılırken emsal asgari ücret üzerinden hesaplama yapılmasını talep ettiklerini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL daimi iş göremezlik maddi tazminatın hüküm altına alınmasını talep ettiklerini, davalıların davacının kaza nedeniyle uğramış olduğu zararlardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, davacının uğramış olduğu kalıcı iş göremezlik zararının hesaplanarak kendilerine ödeme yapılması talebi ile sigorta şirketine başvuru yapıldığı, sigorta şirketi tarafından kendilerine bu hususta 30.462,06 TL ödeme yapıldığı, daha sonrasında bakiye ücret başvurusu yapılmış olmasına rağmen kendilerine mail yoluyla bakiye başvuru ödemesi yapılmayacağının belirtildiğini, dava açılmadan evvel arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını, davacının kaza nedeniyle maluliyeti olduğunu ve bu maluliyetin duymasını engellediğini, kaza nedeniyle kalıcı yara izleri kaldığını ve iyileşemediğini, ayrıca davacının vücudunun hasarlı ve eksik olduğunu düşündüğünü, mahkemece manevi tazminat değerlendirilirken davacının henüz çocuk olduğunun değerlendirilmesini ve tazminat taleplerinin tam olarak kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, davacının yaralanmasından dolayı dosyanın aktüerya bilirkişisine gönderilerek davacının daimi iş göremezlik tazminatının hesaplanmasını ile davacının iş göremezlik zararının emsal ücret üzerinden hesaplanmasını talep ettiklerini, davacının daimi iş göremezliğine ilişkin tazminat hesabının Yargıtay’ın yerleşik içtihatları doğrultusunda PMF 1931 yaşam tablosu ya da TRH-2010 yaşam tablosu ve “Prograsif-ilerleyen rant yöntemi” kullanılarak yapılmasını talep ettiklerini beyan ederek davanın kabulüne, Trafik kazası sebebiyle oluşan bedensel zarar nedeniyle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL daimi iş göremezlik olmak üzere toplam 1.000,00 TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacının uğramış olduğu manevi zarara ilişkin olarak 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek olan avans faizi ile davalı …’dan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan …. vekilinin 04/12/2020 tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle ; davanın davaya konu tazminat bedelinin ödenmiş olması sebebiyle reddinin gerektiğini, sigorta şirketinin sigortalısının kusuru oranında tazminat ödemesi yapmakla yükümlü olduğu gözönüne alınarak öncelikle davacı tarafından müvekkili şirketin sigortalısı araç sürücüsünün kusuru bulunduğunun ispat edilmesi gerektiğini, davacının sürekli sakatlık durumunun Adli Tıp Kurumu … İhtisas dairesinden alınacak rapor ile ispatlanmasını ve maluliyetin tespiti halinde tazminat hesabının aktüer sıfatına sahip bilirkişi tarafından yapılması gerektiğini, bilirkişi incelemesi yapılırken ödeme tarihindeki verilerin dikkate alınmasını ve ödeme tutarının güncellenmesi gerektiğini, mahkemece müterafik kusur hususlarının araştırılarak, tazminat tutarından indirim yapılmasını talep ettiklerini, davacının dava konusu kaza nedeniyle elde ettiği gelir ve tazminatların mahsubunun gerekli olduğunu, geçici iş göremezlik zararlarında, bakıcı ve tedavi giderlerinde müvekkili şirketin sorumluluğunun olmadığını kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkili şirketin sigorta bedelini ödeme yükümlülüğünün dava tarihinde muaccel hale geldiğini, bu sebeple mahkemece faize hükmedilmesi halinde hükmedilecek faizin dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiz olduğunu beyan ederek davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılardan … vekilinin 01/04/2021 tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle ; yaşanan kaza nedeniyle müvekkilinin çok büyük üzüntü yaşadığını, kazanın müvekkilinden kaynaklanmadığını, Konya … Asliye Ceza Mahkemesi …. E.sayılı Ceza dosya kapsamında yer alan Savcılık aşamasında alınan kusur raporunun da müvekkilinin kusurlu taraf olmadığını gösterdiğini, Müvekkilinin küçüğün yaralandığını görünce hemen ilk yardım yaptığını, ambulans çağırdığını ve de hemen hastaneye giderek yardımcı olmaya devam ettiğini, doktorların “senin yapacağın bir şey yok git” diyene kadar yaralının başında kaldığını, akabinde de karakola giderek ifadesini verdiğini, kazanın oluşumunda davacının sebep olduğu görünse de asıl sorumlunun çocuğun ailesi olduğunu, müvekkilinin kusuru bulunmadığını, davacıda meydana gelen beden gücü kaybının rapor ile ortaya çıkacağını, ayrıca davacının herhangi bir gelirinin söz konusu olmadığını , davacının herhangi bir zararının söz konusu olmadığını, davacı tarafın kazadan kaynaklanan tazminat miktarını sigorta şirketinden aldığını, sigorta şirketlerinin gerekli araştırmayı yaparak ödeme yaptıkları düşünüldüğünde, davacıların açmış olduğu dava ile sebepsiz zenginleşmeye çalıştıklarını gösterdiğini, gerekli ödemenin yapılması nedeniyle arabuluculuk görüşmesinde anlaşma sağlanamadığını, kazanın küçükten kaynaklandığı düşünüldüğünde, talep edilen manevi tazminatın fahiş olduğunun görüleceğini, ayrıca çocuğun kaza geçirmiş olmasının müvekkilini de çok üzdüğünü ve yıprattığını beyan ederek davacının davasının reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “İncelenen dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde; 10.07.2019 tarihinde sürücü … sevk ve idaresindeki ….. plakalı araç ile seyir esnasında, davacının sevk ve idaresindeki bisiklete çarpması sonucu yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen kaza neticesinde davacı …’ın yaralandığını ve bedensel güç kaybına uğradığını, kazanın oluşumunda …’ın kusurlu olduğunu, davacının görmüş olduğu tedaviler için Konya …Asliye Ceza Mahkemesi ….
Esas sayılı dosya kapsamında ve Konya CBS … Soruşturma sayılı dosya kapsamında mevcut olup, davacının sevk edileceği kurumların raporları ve sair deliller ile beden gücü kaybı oranının belirlenmesini talep ettiklerini, davacının kaza tarihi itibariyle 11 yaşında olduğunu iş göremezlik tazminatı hesaplaması yapılırken emsal asgari ücret üzerinden hesaplama yapılmasını talep ettiklerini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL daimi iş göremezlik maddi tazminatın hüküm altına alınmasını talep ettiklerini, davalıların davacının kaza nedeniyle uğramış olduğu zararlardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, davacının uğramış olduğu kalıcı iş göremezlik zararının hesaplanarak kendilerine ödeme yapılması talebi ile sigorta şirketine başvuru yapıldığı, sigorta şirketi tarafından kendilerine bu hususta 30.462,06 TL ödeme yapıldığı, daha sonrasında bakiye ücret başvurusu yapılmış olmasına rağmen kendilerine mail yoluyla bakiye başvuru ödemesi yapılmayacağının belirtildiğini, dava açılmadan evvel arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını, davacının kaza nedeniyle maluliyeti olduğunu ve bu maluliyetin duymasını engellediğini, kaza nedeniyle kalıcı yara izleri kaldığını ve iyileşemediğini, ayrıca davacının vücudunun hasarlı ve eksik olduğunu düşündüğünü, mahkemece manevi tazminat değerlendirilirken davacının henüz çocuk olduğunun değerlendirilmesini ve tazminat taleplerinin tam olarak kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, davacının yaralanmasından dolayı dosyanın aktüerya bilirkişisine gönderilerek davacının daimi iş göremezlik tazminatının hesaplanmasını ile davacının iş göremezlik zararının emsal ücret üzerinden hesaplanmasını talep ettiklerini, davacının daimi iş göremezliğine ilişkin tazminat hesabının Yargıtay’ın yerleşik içtihatları doğrultusunda PMF 1931 yaşam tablosu ya da TRH-2010 yaşam tablosu ve “Prograsif-ilerleyen rant yöntemi” kullanılarak yapılmasını talep ettiklerini beyan ederek davanın kabulüne, Trafik kazası sebebiyle oluşan bedensel zarar nedeniyle, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL daimi iş göremezlik olmak üzere toplam 1.000,00 TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacının uğramış olduğu manevi zarara ilişkin olarak 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek olan avans faizi ile davalı …’dan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ettiği görülmekle, konunun 6098 sayılı TBK.nun 49.ve devam eden maddelerinde ve KTK. 85.vd.eden maddelerinde düzenlendiği, TBK’nun 49/1. maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK’nun 51/1. maddesinde;”Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” şeklinde, KTK.85/1.maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde, KTK. 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK.91/1.maddesinde; “İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK.92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);” Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler,d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı görülmüştür.
Dosya incelendiğinde davacı adına davacıya vekaleten davacının anne ve babasının davayı gerek şahsa gerekse sigorta şirketine 10/07/2019 tarihinde meydana gelen kazadan dolayı açmış oldukları görüldü.
Dosya kapsamında kazaya ilişkin ceza dosyası ilgili mahkemesinden getirtildi. Davacı tarafın manevi tazminat talepleri bulunduğundan manevi tazminata ilişkin değerlendirme yapmak üzere tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını araştırıcı incelemeler yapıldı. Neticeden yapılan yargılamada öncelikli olarak davacının kazadan dolayı uğramış olduğu maluliyete yönelik değerlendirmek üzere rapor alındığı, söz konusu kazaya ilişkin kusur raporunun tanzim edilmesi istendiği, alınan kusur raporu ve maluliyete ilişkin raporların değerlendirmek üzere dosya aktüerya bilirkişisine tevdi edildiği, aktüerya bilirkişisinin vermiş olduğu rapor doğrultusunda davacı tarafın uğramış olduğu sürekli iş göremezlik tazminatının 216.336,08 TL olduğu tespit edildi.
Manevi tazminat yönünden yapılan incelemede ise ; kazanın meydana geldiği tarih, tarafların kusur durumu, tarafların ekonomik ve sosyal durumu ile manevi tazminatın amacı göz önünde bulundurularak, davacının manevi tazminat talebinin de kaza tarihinden itibaren kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” şeklinde davacının davasının kısmen kabul kısmen reddi ile; davacının talep etmiş olduğu maddi tazminat açısından davacının 10/07/2019 tarihinde meydana gelen trafik kazasından dolayı uğramış olduğu sürekli iş göremezlik tazminatı olarak 216.336,08 TL’nin davalılardan tahsilde tekerrüre esas olmamak kaydıyla sigorta şirketi açısından sigorta limiti ile sınırlı olmak kaydıyla sigorta şirketi açısından sigortanın temerrüte düştüğü tarih olan 01/09/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile davalı … açısından kazanın meydana geldiği 10/07/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, davacının talep etmiş olduğu manevi tazminat açısından 20.000,00 TL’nin kazanın meydana geldiği 10/07/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak davacıya ödenmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … AŞ vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; öncelikle davanın davaya konu tazminat bedelinin ödenmiş olması sebebiyle reddinin gerekirken müvekkili aleyhine hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, bakiye zarar hesabının ödeme tarihindeki verilerin baz alınarak yapılmadığını, davacının sürekli sakatlık durumunun adli tıp kurumu ihtisas dairesinden alınacak rapor ile ispatlanması gerektiğinden usule aykırı, kazaya illiyet bağı kurulmayan sağlık raporunun esas alınarak hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, yeni genel şartlar uyarınca maluliyet zararı, TRH mortalite tablosuna göre yaralananın vergilendirilmiş gelirine göre hesaplanması gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Engelliler yönetmeliğinin uygulanması gerektiği, maluliyete itiraz ve kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve …. esas … sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK’nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların ve bu genel şartlarla belirlenen Özürlülük ölçütü yönetmeliği ile Engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Bu halde Söz konusu belirlemenin Adli Tıp/Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlar tarafından (çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak) uzmanlık alanlarına göre, HMK’nun 275 inci maddesi gereğince oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan çalışma gücü ve maluliyet oranının belirlenmesine ilişkin mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
O halde mahkemece, yukarıda verilen hukuksal bilgiler dikkate alınarak Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu’ndan veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Ana Bilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarından davacının maluliyeti olup olmadığı, yaralanmasının niteliği, iş güçten kalma süresinin tespiti bakımından Aym’ ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre KARAR VERİLMESİ DOĞRUDUR. İTİRAZ YERSİZDİR.
NE VAR Kİ
AYM’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas, 1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde
Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 111.maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa’nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre hak düşürücü süre olup, mahkemece re’sen dikkate alınmalıdır.
Somut olay nedeniyle davalı … tarafından davacıya davadan önce ödeme yapılmış,ibraname imzalanmıştır. Eldeki davada KTK’nın 111. maddesinde öngörülen 2 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmediği görülmektedir.
Bu durumda; maluliyet tazminatı hesabında öncelikle ödeme tarihindeki verilere göre PMF 1931 yaşam tablosu esas alınarak hesaplanmalı, ödenmesi gereken miktarla ödenen miktar arasında KTK’nın 111. maddesinde belirtildiği şekilde fahiş bir fark olup olmadığı değerlendirilmelidir. Şayet ödenmesi gereken maluliyet tazminatı ile ödenmiş olan miktar arasında fahiş fark olduğu saptanırsa, davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, rapor tarihindeki verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, davalı tarafından yapılan ödemelerin güncellenerek düşülmesi sonucunda oluşan duruma göre karar verilmesi gerekir.
Ancak düzenlenen aktüerya raporunda bu kurala uyulmadan hesap yapıldğı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; mahkemece yapılacak iş öncelikle ödeme tarihindeki verilere göre PMF 1931 yaşam tablosu esas alınarak hesaplanmalı, ödenmesi gereken miktarla ödenen miktar arasında KTK’nın 111. maddesinde belirtildiği şekilde fahiş bir fark olup olmadığı değerlendirilmelidir. Şayet ödenmesi gereken maluliyet tazminatı ile ödenmiş olan miktar arasında fahiş fark olduğu saptanırsa, davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, rapor tarihindeki verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, davalı tarafından yapılan ödemelerin güncellenerek düşülmesi sonucunda ve yukarıda belirtilen ilkelere göre hesaplama yaptırılarak oluşan duruma göre karar verilmesinden ibarettir. İtiraz yerindedir.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … AŞ vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı … AŞ tarafından peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde bu davalı tarafa iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya …. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … AŞ tarafından yatırılan 394.985,38 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 21/09/2023

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.