Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA …ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar
DAVACILAR : 1-… – …
2-… – …
3-… – …
4-… – …
5- … – …
6-… – …
VEKİLLERİ : Av. …
Av. …
DAVALILAR : 1-… – …
2-… – …
VEKİLLERİ : Av. …
DAVALI : … –
VEKİLLERİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 04/09/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 06/09/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 26/12/2019 tarihli dilekçesiyle; 10/08/2019 günü meydana gelen trafik kazasında …’in sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın destek …’ın kullandığı … plaka sayılı araca çarpışması sonucunda …’ın hayatını kaybettiğini, …’in …’ın kullandığı araca arkadan çarptığını ve kusurun davalı …’de olduğunu, …’ın 43 yaşında olduğu …ni işletirken vefat ettiğini, sigorta şirketine yapılan başvuru sonucunda herhangi bir anlaşma olmadan Eşi … için 237.784,15 TL, oğlu … için 18.001,98 TL, kızı … için 37.425,21 TL, oğlu … için 33.073,05 TL, ödeme yapıldığını, ancak bu destekten yoksun kalma bedelinde eksikliğin bulunduğunu, davacı baba …, davacı anne …, davacı eş … ile babalarını kaybeden …, … ve … için toplanacak delillere göre fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla şimdilik her biri için ayrı ayrı 100 TL destekten yoksun kalma tazminatının … ve … yönünden sadece … ‘den olmak üzere işleten … ve sürücü … yönünden olay tarihinden, … yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden işletilecek yasal faizi, yargılama giderleri ve avukatlık ücretiyle birlikte müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini, ölen eşin desteğinden manevi yönden de mahrum kalındığını, davacı eş … için 150.000 TL, davacı oğul … için 100.000-TL, davacı kız … için 100.000 TL ve davacı oğul … için 100.000 TL olmak üzere toplamda 450.000 TL manevi tazminatın davalı işleten … ve davalı sürücü … yönünden olay tarihinden, itibaren işletilecek yasal faizi, yargılama giderleri ve avukatlık ücretiyle birlikte müşterek ve müteselsilen tahsiline, öncelikle hüküm altına alınacak alacağın tahsil edilmeme riskine karşılık … plaka sayılı aracın trafik kaydına kararın kesinleşmesine kadar cebri icra yoluyla satışı ve 3. şahıslara devri engelleyici nitelikte “ihtiyati tedbir” şerhi konulmasına, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar … ve … vekili 06/07/2020 tarihli beyan dilekçesinde özetle; dava konusu kazada müteveffanın hatalı olarak park yaptığını, kaza görüntülerini içeren CD ve fotoğrafların temin edilerek yeniden değerlendirme yapılması gerektiğini, davacıların sigorta şirketinden bir takım ödeme aldıklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … davaya cevap dilekçesi sunmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Konya … Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas, …Karar nolu dosyasında, davacılar … ve … yönünden tahsilde tekerrür olmamak üzere karar verildiği görülmüştür.
Yukarıda izah edilenler, bilirkişi raporları, adli tıp raporları, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02/12/2021 tarihli 2017/1179 E. ve 2021/1563 karar sayılı ilamı ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yerleşmiş içtihatları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; …’in sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araç ile destek …’ın kullandığı … plaka sayılı aracın çarpışması sonucunda …’ın hayatını kaybettiği, araçların çarpışması neticesi … plakalı araçta bulunan destek …’ın desteğinden yoksun kalındığından bahisle mahkememizde tazminat davası açıldığı, davalı tarafların ise davanın reddini talep ettiği anlaşılmıştır. Söz konusu trafik kazasının meydana gelmesinde sürücü …’in %100 oranında kusurlu olduğu, davacıların murisi …’ın kusursuz olduğunun alınan bilirkişi raporu ile tespit edildiği, davacıların maddi zararlarının aktüer bilirkişi marifetiyle hesaplamasının yapıldığı, kazaya karışan … plakalı aracın davalı … şirketine … poliçe numarası ile Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğu, …’ın ise kazaya karışan … plakalı sayılı aracın işleteni konumunda olduğu, davacının maddi zararlarının tazmininde davalı … şirketinin ZMMS poliçesi uyarınca sigortacı sıfatı ile müteselsilen sorumlu olduğu anlaşılmakla; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, emniyet kemerinin takılı olup olmadığı “belirsiz” olarak işaretlendiğinden, desteğin kemerinin takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil olmadığı, takılı olmadığının ispatının davalı taraf üzerinde bulunması nedeniyle müterafik kusur indiriminin yapılmadığı (Konya Bölge Adliye Mahkemesinin … Esas… Karar Sayılı ilamı), davacıların ve davalıların ekonomik ve sosyal durumu ve kazaya karışan tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı ve paranın satın alma gücü dikkate alınarak manevi tazminat yönünden davacıların davasının kabulüne karar verilmiş, davacı vekilinin ıslah dilekçesindeki talepleri ile bağlı kalınarak ve 03/08/2022 tarihli aktüer raporu dikkate alınarak, maddi tazminat yönünden davanın kısmın reddine, kısmen kabulüne karar verilmiş ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” şeklinde davanın kısmen reddi kısmen kabulü ile; 10.08.2019 tarihinde trafik kazası sonucu davacı …’ın desteğini kaybetmesi nedeniyle, 349.398,57 TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı …’ın desteğini kaybetmesi nedeniyle, 61.587,45 TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı … …’ın desteğini kaybetmesi nedeniyle, 106.449,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı …’ın desteğini kaybetmesi nedeniyle, 168.746,62 TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı …’ın desteğini kaybetmesi nedeniyle, 5.023,56 TL destekten yoksun kalma tazminatının (Mirasçı … için 4/16, … için 3/16,… için 3/16, … için 3/16, … için/1/16, … için 1/16, … … içni 1/16 payları oranında) , davalı … şirketlerinin olay tarihi itibariyle geçerli olan teminat limiti ile sınırlı olarak, davalı … Şirketinden 03.10.2019’dan itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalılar … ve …’den kaza tarihi olan 10.08.2019 tarihindin itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte olmak üzere, davalılardan; tahsilde tekerrür olmamak üzere müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, davacı …’ın destekten yoksun kalma tazminatı talebinin reddine, davacıların manevi tazminat davasının kabulü ile; davacı … için 150.000 TL manevi tazminatın, davacı … için 100.000 TL manevi tazminatın, davacı … için 100.000 TL manevi tazminatın, davacı … … için 100.000 TL manevi tazminatın, kaza tarihi olan 10.08.2019 tarihindin itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar … ve …’den tahsili ile davacılara verilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı … ve … yönünden aynı talebe ilişkin derdest dosyanın mevcut olduğunu, müvekkili şirketin söz konusu dosyada ihbar olunan sıfatına haiz olduğunu, aynı kazaya ilişkin mevcut poliçe kapsamında mükerrer talep içerdiğini, müvekkili şirketin yalnızca poliçe limiti dahilindeki tutarlardan sorumlu olduğunu, davacılara yapılan ödemeler ile limit dahilinde sorumluluğun sona erdiğini, davacı tarafın müvekkili şirkete başvurusu üzerine 22/10/2019 tarihinde davacılara toplam 326.284,39 TL tutarında ödeme yapıldığını, müvekkili şirketin poliçeden doğan sorumluluğunu yerine getirdiğini, davacıya karşı başkaca bir sorumluluğunun bulunmadığını, ödemenin yetersiz olduğunu kabul etmemek kaydıyla bilirkişi incelemesinde ödemenin yetersiz olduğu sonucuna varılması halinde, karar tarihine en yakın verilerin dikkate alınarak tazminatın hesaplanması ve zararın ile yararın denkleştirilmesi ilkesi gereğince müvekkili şirket tarafından yapılan ödemeye hesaplama yapıldığı tarihe kadar geçen süre için yasal faiz uygulanarak hesaplanan tutardan mahsup edilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Mükerrer tahsil kararı verildiği istinafı
Davacı … ve …’ın aynı kaza sebebi ile Konya …Asliye Hukuk Mahkemesi … E.sayılı kesinleşen dosyasında
1-İş bu maddi tazminat davasının kabulüne,
1a. Davacı …’in talep ettiği 4.926,19TL destekten yoksun kalmadan kaynaklanan maddi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline,
1b. Davacı …’ın talep ettiği 135.273,47TL destekten yoksun kalmadan kaynaklanan maddi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline,
1c.Tazminatlara haksız fiilin gerçekleştiği 10.08.2019 tarihinden itibaren kanuni faiz işletilmesine, Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin… E sayılı dosyasında verilecek tazminat hükmü bakımından tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla, tahsil kararı verildiğinden ortada mükerrer talep olmamakla itiraz yersizdir
Teminat limitinin tüketildiği açısından
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 96/1. maddesinde “zarar görenlerin tazminat alacakları, sigorta sözleşmesinde öngörülen sigorta tutarından fazla ise, zarar görenlerden her birinin sigortacıya karşı yöneltebileceği tazminat talebi, sigorta tutarının tazminat alacakları toplamına olan oranına göre indirime tabi tutulur” düzenlemesine; aynı maddenin 2. fıkrasında ise “başka tazminat taleplerinin bulunduğunu bilmeksizin zarar görenlerin birine veya birkaçına kendilerine düşecek olandan daha fazla ödemede bulunan iyiniyetli sigortacı, yaptığı ödeme çerçevesinde, diğer zarar görenlere karşı da borcundan kurtulmuş sayılır” düzenlemesine yer verilmiştir.
KTK’nun 96. maddesindeki hükme göre, garameten ödeme ilkesi; bir rizikonun gerçekleşmesi ile zarar görenlerin birden fazla olması ve tazminat alacaklarının da sigorta sözleşmesinde öngörülen sigorta bedelinden fazla olduğu hallerde, zarar görenlerden her birinin sigortacıya karşı yöneltebileceği tazminat miktarı isteminden, sigorta bedelinin tazminat alacaklıları toplamına olan oranına göre indirim yapılmasını ifade etmektedir. Burada amaç, zarar görenlerin birden fazla olması halinde, sigortacının poliçede gösterilen limitle sorumlu olacağı da dikkate alınarak, zarar görenler arasında eşitliği sağlayıcı ve poliçe limitini de aşmayacak şekilde eşit paylaştırmanın sağlanmasıdır.
Somut olayda; Davaya konu kazada ölen kişilerin talep edebileceği maddi tazminatlardan, davalı sigortacının bu limitle sınırlı olarak sorumlu olacağı açıktır.
Dosyaya sunulan dekontlar ve ödeme yapılan dosyaların dava tarihlerine bakıldığında, işbu davanın açılmasından önce ve sonra davalı sigortanın hükmolunan maddi tazminatları ödemiş,buna yönelik hiçbir itiraz ileri sürmemiş ve kayıtsız şartsız ilgili dosyaya ödeme yapmıştır.
İşbu davada dosyaya sunulan dekontlar gözetildiğinde bu davadan sonra ve önce açılan davalara ilişkin sigortaca birçok ödemenin yapıldığı ve bu hususun ödeme yapılan davalarda dile getirilmediği , Sigorta şirketinin bu davayı ve açılan diğer tüm davaları bildiği halde diğer dosyaya bildirmemesinde ve o dosyaya limitin tamamının bitirilmesinde kusuru bulunduğundan, iyiniyetli ödeme hali olduğu ve sorumluluktan kurtulduğu kabul edilemeyeceğinden,kaza başı maddi tazminat Limitini bu suretle tüketen davalı sigortacının, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 96/2. maddesi gereğince, davacılara karşı da sorumluluktan kurtulabilmesi için öngörülen “başka tazminat taleplerinin olduğunu bilmeme” ve “iyiniyetle ödeme yapma” şeklindeki şartları sağlayamadığı; basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü altında olduğu halde mahkeme kararına dayalı olarak ödeme yaparken garameten paylaştırma ile ödeme yapma konusunda üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeyen davalının kusurlu eylemi nedeniyle, hak sahibi davacının tazminat alacaklarının azaltamayacaktır. Buna göre; mahkemece yazılan gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesinde usule aykırılık yoktur.itiraz yersizdir
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/19313 esas 2019/7504 Karar, 2016/7504 esas2019/2666 karar sayılı ilamı
Keza davalı … şirketinin sorumluluğunun teminat limiti ile sınırlı olduğu gözetilerek harç,yargılama gideri ve vekalet ücretinden 2019 teminat limiti olan 390.000 tl ile sınırlı kademeli hesap yapılması gerekmektedir
teknik faizin uygulanması gerektiği, ve Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusund PMF 1931’e göre güncel asgari ücret verilerine göre ve yukarıdaki garame yöntemiyle başka bir aktüerya bilirkişisinden rapor alınarak karar verilmesi gerekirken TRH 2010 a göre karar verilmesi yanlış olup itirazlar yerindedir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 111.maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa’nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre hak düşürücü süre olup, mahkemece re’sen dikkate alınmalıdır.
Somut olay nedeniyle davalı … tarafından davacıya davadan önce ödeme yapılmış, ibraname imzalanmıştır. Eldeki davada KTK’nın 111. maddesinde öngörülen 2 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmediği görülmektedir.
Bu durumda; maluliyet tazminatı hesabında öncelikle ödeme tarihindeki verilere göre PMF 1931 yaşam tablosu esas alınarak hesaplanmalı, ödenmesi gereken miktarla ödenen miktar arasında KTK’nın 111. maddesinde belirtildiği şekilde fahiş bir fark olup olmadığı değerlendirilmelidir. Şayet ödenmesi gereken maluliyet tazminatı ile ödenmiş olan miktar arasında fahiş fark olduğu saptanırsa, davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, rapor tarihindeki verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, davalı tarafından yapılan ödemelerin güncellenerek düşülmesi sonucunda oluşan duruma göre karar verilmesi gerekir.
Ancak düzenlenen aktüreya raporunda bu kurala uyulmadan hesap yapıldğı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; mahkemece yapılacak iş destekten yoksun kalma tazminatı hesabında öncelikle ödeme tarihindeki verilere göre PMF 1931 yaşam tablosu esas alınarak hesaplanmalı, ödenmesi gereken miktarla ödenen miktar arasında KTK’nın 111. maddesinde belirtildiği şekilde fahiş bir fark olup olmadığı değerlendirilmelidir. Şayet ödenmesi gereken maluliyet tazminatı ile ödenmiş olan miktar arasında fahiş fark olduğu saptanırsa, davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, rapor tarihindeki verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, davalı tarafından yapılan ödemelerin güncellenerek düşülmesi sonucunda ve yukarıda belirtilen ilkelere göre hesaplama yaptırılarak oluşan duruma göre karar verilmesinden ibarettir. İtiraz yerindedir.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı … tarafından peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde bu davalı tarafa iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 06/09/2023
… … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … …
E imza E imza E imza E imza
Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.