Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/1018 E. 2023/1314 K. 06.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA… ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : …
VEKİLLERİ : Av. …
DAVALI : 1- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 2- …
VEKİLLERİ : Av. …
DAVA İHBAR OLUNAN : 1- …
VEKİLİ : Av. …
DAVA İHBAR OLUNAN : 2- …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 06/07/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 07/07/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; ” Müvekkil …, 01.06.2010 tarihinde … plaka sayılı araç ile … plaka sayılı araçların neden olduğu kaza neticesinde ağır yaralanmıştır. Söz konusu kazanın meydana gelmesinde, …’nin … poliçe numarası ile sigortacısı olduğu … plaka sayılı araç sürücüsü %75 kusurlu, …’nin … poliçe numarası ile sigortacısı olduğu … plaka sayılı araç ise %25 kusurlu olarak tespit edilmiştir. İlgili kaza neticesinde … vefat etmiş ve müvekkilimiz ile birlikte 7 kişi yaralanmıştır. Bu itibarla zamanaşımı 15 yıldır ve davalı sigorta şirketleri 15 yıl süre ile zamanaşımı def’i ileri süremeyeceklerdir. Müvekkilimiz …, … plaka sayılı araçta bulunmaktadır. Söz konusu kaza neticesinde müvekkilimiz … uzun bir süre tedavi görmüş ancak, tam anlamı ile iyileşme sağlanamamıştır. Bu nedenle müvekkilimizin sürekli işgöremezlik oranının belirlenmesi amacı ile …, … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimliği’ne başvurulmuş ve yapılan tetkik neticesinde … tarihinde … numaralı rapor ile müvekkil …’ın %9,3 oranında maluliyetinin olduğu kanaatine varılmıştır. İlgili raporun alınması için 1.383,00-TL ödeme yapılmıştır. Uyuşmazlığa konu kaza neticesinde müvekkilin uğramış olduğu kalıcı bedensel zarar 09.11.2018 tarihinde öğrenilmiştir. Ardından derhal davalı sorumlu sigorta şirketlerine usulüne uygun olarak başvuru yapılmış ve davalılar tarafından 15 gün içinde tarafımıza herhangi bir cevap verilmemiştir. Müvekkil …, … doğumlu olup hemşiredir. Kaza anındaki geliri 1.094,63 TL, şu anki geliri ise 2.815,00 TL’dir. Ek göstergelerle ücret daha da yükselmektedir. Bu itibarla Sayın Mahkeme’den ücret araştırması için Sağlık Bakanlığı’na müzekkere yazılmasını talep zorunluluğumuz da doğmuştur. Tüm bu nedenlerle 01.06.2010 tarihinde … plaka sayılı araç ile … plaka sayılı araçların neden olduğu kaza neticesinde müvekkil …’ın %9,3 malul kalması nedeni ile Z.M.M.S. Teminat limitini aşmamak üzere şimdilik 10.000,00-TL sürekli işgöremezlik tazminatının, geçici işgöremezlik tazminatının, bakıcı ve tedavi giderlerinin müvekkilimize ödenmesi amacı ile söz konusu davayı ikame zorunluluğumuz doğmuştur. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu m.88 hükmüne göre; … ile … müvekkilimiz …’nın uğradığı tüm bu zararlar için müteselsil olarak sorumludurlar. Söz konusu taleplerimiz doğrultusunda … ile …’ne başvurulmuş ve ilgili başvurular …’ne 21.11.2018 tarihinde, …’ne yapılan başvuru da 21.11.2018 tarihinde sigorta kuruluşlarına ulaşmıştır. (İadeli Taahhütlü olarak gönderilen başvuru evrakına ilişkin haber alma kağıdını gösterir belge ektedir); ancak başvuru tarihi olan bugüne kadar tarafımıza herhangi bir ödeme yapılmamıştır ve ödeme yapılmadığı gibi cevap dahi verilmemiştir. Ayrıca … ile …’ne yapılan başvuruları takip eden sekizinci işgünü sonunda temerrüde düşmüşlerdir. Tüm bu nedenlerle 01.06.2010 tarihinde … plaka sayılı araç ile … plaka sayılı araçların neden olduğu kaza neticesinde müvekkil …’ın %9,3 malul kalması kaynaklı Z.M.M.S. Teminat limitini aşmamak üzere sürekli işgöremezlik tazminatının, zararın tespiti için zorunlu giderin, bakıcı gideri, tedavi gideri ve geçici işgöremezlik tazminatının tahsili için söz konusu davayı ikame zorunluluğumuz doğmuştur.” şeklinde dava açmışlardır.
Davalı …AŞ vekilinin cevap dilekçesinde özetle; “Davaya konu talepler davanın açıldığı tarih itibariyle zamanaşımına uğramıştır. Kusur oranlarının tespiti bakımından işbu dosyanın Sayın Mahkemenizce Adli Tıp Trafik İhtisas Kurumuna sevk edilmesi gerekmektedir. Davacının maluliyet oranın tespiti bakımından dosyanın Adli Tıp …İhtisas Kurumuna gönderilmesi ve maluliyet raporunun Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğe uygun olarak hazırlanması gerekmektedir. Müvekkil şirketin geçici iş göremezlik, tedavi ve bakıcı gideri tazminatına ve maluliyet tespiti için yapılan harcamalara ilişkin hiçbir sorumluluğu bulunmamaktadır. Davacının bakıcı gideri tazminatı talep edebilmesi için maluliyetinin %69 üzerinde olması gerekmektedir. Davacının dava tarihinden itibaren yasal faiz oranını aşan her türlü talebinin reddi gerekmektedir. ” şeklinde cevap vermişlerdir.
Davalı …AŞ vekili cevap dilekçesinde özetle; “Yukarıda dosya numarası sayılı bulunan ve huzurda görülmekte olan davaya süresi içerisinde beyanda bulunuyoruz. Davayı ve müvekkil şirket sorumluluğunu kabul etmemekle birlikte … plaka sayılı araç, müvekkil şirket nezdinde, … poliçe numaralı, 26/11/2009-2010 vade tarihleri olmak üzere Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk ( Trafik ) Sigorta Poliçesi ile sigortalıdır. Müvekkil şırket ancak slgortalısının kazadakı kusuru oranında ve rnaddl zararın varlığı ispat edildiği takdirde, (sigorta poliçesinde teminat dışı olmayan) maddi zarardan sorumluluğu. Poliçe azami teminat limitiyle sınırlı olarak- söz konusu olabilecektir. Kusurun tespitini takiben bu davadaki taleplerle ilgili sigorta konusunda uzman bilirkişiden rapor alınması ve taleplerin sigorta poliçesi teminatına girip girmediğinin araştırılması/ değerlendirilmesi gerekmektedir. Teminat rakamı, müvekkil şirketin sorumluluğunun üst sınırı olup, ancak sigortalı araç sürücüsünün kusurlu olması halinde ve zararın kusurlu hareket neticesi oluşması halinde geçerlidir. Öncelikle kusur tespiti yapılmalıdır. Zira müvekkil şirket ancak sigortalısının kusuru oranında sınırlı sorumludur. Müvekkil şirkete sigortalı araç sürücüsü % 25 kusurludur. Dolayısıyla tazminat rakamının da 96 25 kusura göre belirlenmesi gerekmektedir. Davacı yan maddi vakıayı, zararı, maluliyeti ve kusuru ispat etmelidir. Maluliyet oranı ile ilgili Adli Tın Kurumu … İhtisas Dalresinden rapor alınması gerekmektedir, Çalışma gücü kaybının davacının durumu, tedavi ile giderilebilecek boyutta olup olmadığı, sosyo-ekonomik durumu, gelir durumu v.b. hususların inceleneceği aktüerya raporu alınarak tespit edilmesi gerekmektedir. Bu hususlarında Sayın Mahkemece araştırılmasını talep etmekteyiz. 6111 sayılı Kanunun 59. Maddesi ve Geçici 1.maddesi uyarınca Trafik kazası nedeniyle meydana gelen bütün sağlık hizmet bedellerinin SGK. Başkanlığı tarafından ödeneceği hükme bağlandığından, müvekkil şirketin tedavi (tedavi, ilaç, taksi-ulaşım, protez, pansuman, bakıcı vb.) harcamalarına ilişkin herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Tedavi giderlerine ilişkin müvekkil şirketin sorumluluğu bulunmamaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumundan davacıya rücuya tabi herhangi bir ödeme yapılıp yapılmadığı maaş bağlanıp bağlanmadığı hususlarının sorulmasını talep etmekteyiz. Bu hususta tespit edilecek tazminat rakamında göz önünde bulundurulmalıdır. Tespit edilen maddi vakıalar hukuk dosyasını etkileyeceğinden, Ceza dosyası ile kusur tespitine ilişkin rapor olması halinde celbini talep etmekteyiz.” şeklinde cevap vermiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı vekili davalılar aleyhine Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davası açmış, davalılar yasal süresi içerisinde cevap dilekçesini ibraz etmiştir.
Konu ile ilgili olarak 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, TBK’nun 56/1.maddesinde;”Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” şeklinde, (haksız fiil, doktrinde hukuka aykırı zarar verici eylem olarak tanımlanmakta ve unsurları; eylem, hukuka aykırılık, zarar, kusur ve uygun illiyet bağı olarak belirlenmektedir, bu durumda haksız fiilden söz edebilmek için “1) hukuka aykırı bir eylem bulunmalı, 2)eylemden kaynaklı bir zararın olması, 3)zarar veren kişinin kusuru bulunması” ya da yasaca sorumlu olması” zarar ile kusur arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir) KTK.85. maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, görülmüştür.
Davacı …’ın, 01.06.2010 tarihinde … plaka sayılı araç ile … plaka sayılı araçların neden olduğu kaza neticesinde yaralandığı, …’nin … poliçe numarası ile sigortacısı olduğu … plaka sayılı araç ile …’nin … poliçe numarası ile sigortacısı olduğu … plaka sayılı aracın çarpışması neticesinde davaya konu kazanın meydana geldiği anlaşılmaktadır.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan ve hükme esas alınan bilirkişi raporlarında sırasıyla; davacının mevcut yaralanmasının emsallerine göre iyileşme süresi 4 (dört) ayı bulacağını bu süre zarfında kişinin herhangi bir gelir getirecek işte çalışamayacağını bu sürenin geçici iş görmezlik süresi olarak değerlendirilmesi gerektiğini, bu sürede bir başkasının bakımına ihtiyaç duyacağını ve bu sürede 4100 malul sayılacağını, kişiye verilecek toplam tedavi masraflarının 3.000,00 TL olduğunu ve bu miktara 4 (dört) ay boyunca kazanç kaybının ve bakıcı giderlerinin de eklenmesinin uygun olacağını, bu hesaplanan giderin SGK tarafından karşılanmayacağını, giderlerin sigorta şirketi veya kusurlu tarafça kusur oranında paylaştırılmasının uygun olacağı, sürücü …’nin % 25 (Yüzdeyirmibeş) oranında kusurlu olduğuna, Sürücü …’in % 75 (Yüzdeyetmişbeş) oranında kusurlu olduğu, davacı …’ın 01.06.2010 tarihinde geçirdiği trafik kazası nedeniyle uğradığı; Geçici Iş göremezlik maddi zararı 2.843,26 TL, Bakıcı gideri maddi zararı 3.010,50 TL, Tedavi giderleri maddi zararı 3.000,00 TL, Sürekli iş göremezlik maddi zararı TRH 2010 Yaşam Tablosuna Göre 424.370,12 TL, PMF 1931 Yaşam Tablosuna Göre 351.527,88 TL olarak hesaplanmıştır. 01.03.2010-31.12.2010 tarihleri Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta Poliçesinin Kişi Başı Teminat Limitinin; Tedavi Gideri İçin 175.000,00 TL, Sakatlanma ve Ölüm İçin 175.000,00 TL olduğu, Hükmedilecek maddi zarara (sigorta şirketine başvuru tarihi olan 21.11.2018 tarihini izleyen 8 iş günü sonrası olan) 04.12.2018 tarihinden itibaren; yasal faiz (talep bu şekilde olduğu için) işletilmesi gerektiği yönünde rapor tanzim edilmiştir.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan bilirkişi raporlarının hukuka ve oluşa uygunluğu (Davacı vekili ıslah dilekçesinde teselsül hükümlerinden ayrılarak ayrı ayrı karar verilmesini talep ettiği de dikkate alınarak) ile Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 2011/7758 Esas, 2012/6081 Karar sayılı ilamı, aynı dairenin 2014/9573, 2017/519 sayılı ilamları, Konya BAM 3. HD’nin 2018/60 E, 2019/3 K, ve aynı dairenin 2020/964 Esas, 2021/63 K, sayılı 28/01/2021 tarihli ilamları, Yargıtay 17. HD’nin 24/02/2021 tarihli 2019/3292 Esas, 2021/1848 Sayılı ilamı, Yargıtay 4. HD’nin 2021/3089 Esas, 2021/3441 Karar ile 22/06/2021 tarihli ve Yargıtay 4. HD’nin 2021/14845 Esas, 2021/2469 K sayılı ilamının da aynı doğrultuda olduğu, ayrıca Yargıtay 4. HD nin 10/01/2022 tarih, 2021/24078 Esas, 2022/13 Karar sayılı ilamı “… TRH 2010 adı verilen Ulusal Moralite Tablosu hazırlanmıştır, gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda; Yargıtay daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve yine bu tablonun ülkemize özgü ve güncel veriler içerdiği göz önüne alındığında dairemizce de tazminat hesaplarında TRH 2010 tablosuna göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına karar verilmiştir…” şeklinde karar verildiği ve Yargıtay HGK’nın 02/12/2021 tarih 2017/(21) 10-1179, 2021/1563 Karar sayılı ilamında da TRH 2010 tablosunun uygulanacağı yönünde oy birliği ile karar verilmiş olup) kararları dikkate alındığında davacının davalı … aleyhine açtığı tazminat davası nedeniyle; 2.132,44 TL Geçici iş göremezlik, 147.202,65 TL Sürekli iş göremezlik, 2.257,88 TL Bakıcı gideri, 2.250,00 TL Kaçınılmaz tedavi gideri zararına bağlı olmak üzere toplam 153.842,97 Tl maddi tazminatın davalı … ‘den temerrüt tarihi olan 04/12/2018 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacının davalı … aleyhine açtığı tazminat davası nedeniyle; 710,82 TL Geçici iş göremezlik, 49.067,55 TL Sürekli iş göremezlik, 752,62 TL Bakıcı gideri, 750,00 TL Kaçınılmaz tedavi gideri zararına bağlı olmak üzere toplam 51.280,99 tl maddi tazminatın davalı … ‘den temerrüt tarihi olan 04/12/2018 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
Davacının davalı … aleyhine açtığı tazminat davası nedeniyle; 2.132,44 TL Geçici iş göremezlik, 147.202,65 TL Sürekli iş göremezlik, 2.257,88 TL Bakıcı gideri, 2.250,00 TL Kaçınılmaz tedavi gideri zararına bağlı olmak üzere TOPLAM 153.842,97 TL maddi tazminatın davalı … ‘den temerrüt tarihi olan 04/12/2018 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) alınarak davacıya VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
Davacının davalı … aleyhine açtığı tazminat davası nedeniyle; 710,82 TL Geçici iş göremezlik, 49.067,55 TL Sürekli iş göremezlik, 752,62 TL Bakıcı gideri, 750,00 TL Kaçınılmaz tedavi gideri zararına bağlı olmak üzere TOPLAM 51.280,99 TL maddi tazminatın davalı … ‘den temerrüt tarihi olan 04/12/2018 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) alınarak davacıya VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; başvuruya konu kazanın 01/06/2010 tarihinde meydana geldiğini, dava açılış tarihinin ise 08/12/2018 olduğunu, talep konusunun zamanaşımına uğradığını, davanın usulden reddinin gerektiğini, davacı tarafından müvekkili şirkete usulüne uygun bir başvuru yapılmadığını, dava açılmadan önce sigorta şirketine usulüne uygun başvuru yapılması bir dava şartı olmasına karşın davacı tarafından bu şart yerine getirilmemiş olduğundan davanın usulden reddinin gerektiğini, davacının tedavi, bakıcı ve protez giderlerine ilişkin taleplerinin sigorta poliçesi teminatı kapsamı dışında olduğunu, aksi tespitlerin yapıldığı bilirkişi raporunun bu yönüyle kabul edilemez olduğunu, dosya kapsamında kaçınılmaz tedavi giderlerine ilişkin yapılan tespitlerin hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığını, davacının güncel durum muayenesi yapılmayarak 2018 yılında hazırlanmış eski raporun tarih ve sayı numarası değiştirilerek rapor hazırlandığını, raporda yer alan arazlar ile somut olay arasında illiyet bağı bulunmadığını, hükme esas alınan aktüerya bilirkişi hesaplama raporunun kabulünün mümkün olmadığını, TRH 2010 Progresif Rant hesaplama yönteminin kullanılmasının kabul edilemez olduğunu, TRH 2010 %1,8 teknik faize göre hesaplama yapılması gerektiğini, bakiye ömür hesabının hatalı olduğunu, raporda davacının bakiye ömürlerinin olay tarihindeki yaşlarına göre belirlendiğini, oysaki hesap tarihindeki yaşa göre bakiye ömür hesaplaması yapılması gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte; müvekkili şirketin ancak poliçe limitleri ile sınırlı olarak sorumlu olduğunu, davacının yasal faiz oranını aşan her türlü talebinin reddinin gerektiğini, mahkemece hükmedilen harç, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin hatalı olduğunu, tüm bu nedenlerle istinaf başvurularının kabulü ile Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, tedavi ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir.
1-Başvuru itirazının incelenmesinde:
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup
6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacının , dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine belgeler ile birlikte başvuru dilekçesi ile başvurdukları, sigorta şirketinin eksik evrak yazısı ile sakatlık raporu,epikriz raporu,kaza tutanağı gelir durumu belgesi,nüfus cüzdanı fotokopisinin eksik olduğundan bahisle bunların gönderilmesinden sonra tazminat talebini değerlendireceğini bildirilerek yasal süre içerisinde talebin karşılanmayarak sonuçsuz bırakıldığının davalı vekili cevap dilekçesi ile de sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı sigortanın istediği belgeler Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ekinde belirtilen belgelerden ise de KTK’nın 96. maddesi ve Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.2. maddesinde geçen bu belgeler sigorta şirketinin ödeme tarihine(temerrüde) ilişkin olup dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer tüm belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı,davalı sigortanın cevabi ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı,bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. İstinaf itirazları yerinde değildir.
2-Zamanaşımı itirazının incelenmesine:
Haksız fiil 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiil sorumluluğundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açılacak davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir. BK’nın 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı süresi ile olağanüstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794).
Ayrıca 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72. maddelerinin de aynı yönde düzenleme içerdiği belirtilmelidir.
Aynı fiil bazen hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngördüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira, cezalandırma müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK’nun 60. maddesi uygulanmaz. 2918 sayılı KTK’nun 109/1. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşıına uğrar” hükmüne, yine aynı kanunun 109/2. maddesinde ise, “Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir.
Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı KTK’nun 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış olmasıdır. Söz konusu kanun hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür.
Öte yandan Ceza Kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı (uzamış zamanaşımı) süresi her halde olay tarihinden itibaren işlemeye başlar; sürenin işlemeye başlaması için zarar görenin zararı ve onun failini öğrenmesi koşulu aranmaz.
Somut olayda; Taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına veya ölümüne neden olma suçundan ceza verilmiş olup , olay tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 85. maddesi kapsamındadır ve dava zamanaşımı süresi 5237 sayılı TCK’nun 66/d maddesi uyarınca 15 yıldır. Davaya konu trafik kazası01/06/2010 tarihinde meydana gelmiş, eldeki dava ise 08/12/2018 tarihinde açılmıştır. Buna göre, eylem için öngörülen uzamış ceza zamanaşımı süresinin 15 yıl ve sürenin başlangıcının olay tarihi olduğu dikkate alındığında, dava tarihi olan 08/12/2018 tarihinde VE ISLAH TARİHİ OLAN 30/11/2020 tarihinde de zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır.
3-Maluliyet raporuna ilişkin itirazın incelenmesinde:
Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ile bir talepte bulunulması halinde zararın kapsamının belirlenmesi açısından malûliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi esaslı unsurdur.
Bu belirlemenin ise; Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarih 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihinden sonra ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Buna göre eldeki dosyaya baktığımızda davacının yaralanmasına neden olan kaza 01/06/2010 gününde meydana gelmiş, davacının maluliyet raporunun olay tarihinde yürürlükte olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre, % 9.3 geçici iş göremezlik süresinin 4 ay olarak usulüne uygun olarak belirlendiği, söz konusu raporun dosya kapsamına uygun olduğu anlaşılmakla buna yönelik istinaf itirazlarının yerinde olmadığı görülmüştür.
4- Teminat dışılık itirazının incelenmesinde:
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası da 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK)’ nda 91. ile 101.maddeler arasında düzenlenmiştir. Motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde o aracın işleteni, zarara uğrayan üçüncü kişilere karşı olan sorumluluğunu belirli limitlere kadar karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan sorumluluk sigortası türüdür.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Trafik Sigortası), 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun 91.maddesinde, “İşletenlerin, bu Kanunun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.”şeklinde belirtilmiştir. Bu madde gereğince zorunlu mali sorumluluk sigortası yapılması yasal bir zorunluluk olmakla birlikte bu tür sigorta sözleşmeleri gibi sigorta ettiren ile sigortacı arasında karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamaları ile sigorta sözleşmesi kurulur ve bir sigorta poliçesine bağlanır.Yoksa yasa gereği kendiliğinden oluşan bir sigorta türü değildir.
KTK’ nin 93. maddesinde; “Zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları, teminat tutarları ile tarife ve talimatları Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlıkça tespit edilir ve Resmi Gazetede yayımlanır.” hükmü mevcuttur.
Sigorta şirketlerinin sigorta sözleşmeleri kapsamındaki sorumlulukları sigorta poliçelerinin ayrılmaz parçası olan genel şartlarda düzenlenmiştir.
Genel Şartlar; Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı tarafından her sigorta branşı için hazırlanmış olan ve sigorta şirketlerinin aksine hareket edemeyeceklerinin sigorta poliçesinde açıkça ifade edildiği, teminatın kapsamı, istisna edilen haller, hasar prosedürü, sigortalının görev ve yükümlülükleri, anlaşmazlık halinde uygulanabilecek hükümler, prim ödemesi, rücu durumu gibi sigorta sözleşmesinin esaslarını belirten koşullardır.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları 14 Mayıs 2015 gün 29355 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 01 Haziran 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Genel şartlar ile yapılan değişiklerin uygulanma zamanı; Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının “A.1. Amaç” başlıklı maddesinin 2. fıkrasının son cümlesinde; “Bu Genel Şartlar ekleriyle bir bütündür. Bu Genel Şartlar ve sigorta teminat limitleri kaza tarihi itibariyle uygulamaya esas alınır,” düzenlemesi 02.02.2016 tarihindeki değişiklik ile “Bu Genel Şartlar” kaza tarihi itibariyle uygulanır ibaresi çıkarılıp sadece ” sigorta teminat limitleri kaza tarihi itibariyle uygulamaya esas alınır” olarak değiştirilmiştir.
Genel açıklamalar bu şekilde olmakla birlikte KTK’nin Tazminatın Azaltılması Veya Kaldırılması Sonucunu Doğuran Haller başlıklı 95.maddesinde, “Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez. Ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene başvurabilir.” hükmüne göre Karayolları Trafik Kanununda düzenlenmeyen sigortacının zarar görenlere karşı ileri süremediği tazminatın kaldırılması veya miktarının azaltılması hallerini ancak sigortalısına rücu edebileceği düzenlenmiştir. Yani sigorta şirketi KTK’de düzenlenmeyen teminat kapsamında olmayan halleri ve rücu koşullarının varlığını zarara uğrayan kişilere karşı ileri süremez. Koşulların varlığı halinde sigorta sözleşmesinin eki olan genel şartlarda düzenlenmiş teminat dışı haller ve rücu halleri mevcut ise sadece sigorta sözleşmesinin tarafı olan akidi sigortalıya rücu edebilir.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının Zarar Görenlerin Haklarının Saklı Tutulması Ve Sigortacının Sigortalıya Rücu Hakkı başlıklı B.4.maddesinde ;
“Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez.
Ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda kazaya sebebiyet veren sigortalıya rücu edebilir.” düzenlemesi ile 2918 sayılı KTK’nin 95.maddesi, genel şartlara aynı şekilde alınmıştır.
Yukarıda açıklandığı üzere davacı, davalı sigorta şirketine karşı zarar gören üçüncü kişi durumundadır. Davacının, zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin tarafı olmaması ve üçüncü kişilerin haklarının korunması için 2918 sayılı KTK’nin 95.maddesi düzenlemesi karşısında Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının, sigorta sözleşmesinin tarafı olmayan davacı yönünden uygulanması mümkün olmadığı gibi olay tarihinde geçerli genel düzenlemeye göre genel şartlara yapılmış bir atıf da mevcut değildir.
Dava konusu olan ve 01/06/2010 tarihinde meydana gelen trafik kazası yönünden 6704 sayılı Kanun ile 2918 sayılı KTK’de yapılan değişikliklerin uygulanıp uygulanmayacağı yönünden yapılan değerlendirmede ise;
2918 sayılı KTK.nin 90.maddesinde yapılan değişiklikten önce; “Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” denilmekte iken 26.04.2016 tarihinde 6704 sayılı yasa ile yürürlüğe giren değişiklikle; “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” düzenlemesi yapılmıştır.
Trafik kazaları dayanağını 2918 sayılı KTK’den alan haksız fiillerdir. Bu nedenle zararın belirlenmesinde olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin dikkate alınması gerekir.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası işletenin üçüncü kişilere vereceği zararları teminat altına almış olup, 26.04.2016 tarihinde 6704 sayılı Kanun ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun’da yapılan değişikliklerin dava konusu haksız fiil tarihinde yürürlükte olmadığı, 6704 sayılı Kanunda, yapılan düzenlemelerin geriye yürüyeceğine dair açık bir hükmün de bulunmadığı anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklandığı üzere 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ile yapılan düzenlemenin zarar gören üçüncü kişi sıfatı ile talepte bulunan davacılar yönünden uygulanmasının, 2918 sayılı KTK.nın 90 ve 95.maddeleri ve 6102 sayılı TTK.nin 1484.maddesine göre mümkün görülmediği, olay tarihinden sonra 2918 sayılı KTK.nın 90 ve 92. maddelerinde yapılan değişikliklerin olay tarihinde bütün hüküm ve sonuçlarını doğuran haksız fiiller yönünden uygulanamayacağı, ayrıca KTK.nin 95. maddesi ve ZMSS Genel Şartlarının B.4.maddesi gereğince zarar görenlere karşı tazminatın azaltılması ve kaldırılmasına ilişkin hükümlerin zarar görenlere karşı ileri sürülememesi nedeniyle, haksız fiilin türü olan trafik kazalarına olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan kanun hükümlerinin uygulanması, haksız fiil tarihi ile işlemeye başlayan zamanaşımı, temerrüt tarihi ve diğer maddi hukuk kurallarının olay tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükümlerine göre belirlenmesi, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası genel şartları ile düzenlenen teminat dışı hallerin zarar görenlere karşı ileri sürülemeyeceği davacı yanın sigorta sözleşmesinin tarafı olmaması zarar gören üçüncü kişi olması nedeniyle zarar bedelinin olay tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükümleri ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerektiği düşünülmektedir.
Öte yandan, trafik kazaları sonucu meydana gelen zararlardan sigorta şirketleri Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesinde yazılı maddi zararlar teminatı, sağlık giderleri teminatı ve sürekli sakatlık teminatı ile sorumludur. Ancak tedavi giderleri ile ilgili olarak 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı” düzenlemesi ile Kanun’un geçici 1. maddesinde de “Bu Kanun’un yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu kanunun 59. maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği düzenlemesi yapılmıştır.
Sigorta poliçesinde belirtilen, motorlu aracın işletilmesinden kaynaklanan kaza nedeniyle sigorta şirketi zarar görenlerin tedavisi için ödenen giderleri zorunlu olarak teminat altına alır. Sigorta şirketinin yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü (belgeli tedavi giderleri), 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeyle sona erdirilmiş bulunmaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumu, 6111 sayılı yasa ile değiştirilen 2918 sayılı yasanın 98. maddesi kapsamında tüm tedavi giderlerinden değil, ancak sözkonusu madde kapsamında kalan tedavi giderlerinden sorumludur. Belgeye dayanmayan, 6111 sayılı yasa kapsamında olmayan tedavi giderlerinden SGK sorumlu olmayıp sigorta şirketinin sorumluluğu devam eder. Davacı yaralanması nedeniyle SGK’nin sorumlu olmadığı yaralanması ve tedavisine uygun belgelenemeyen tedavi giderlerini de sigorta şirketinden talep edebilir.
Davacının yaralanması sonucu sürekli bakım ihtiyacı nedeniyle ödemesi gereken bakıcı gideri de tedavi giderleri kapsamında olup, 2918 sayılı KTK’nin değiştirilmiş 98. maddesi kapsamında olmadığından Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortacısının sorumluluğu devam edeceğinden bakıcı giderlerinden davalı sigorta şirketinin sorumlu tutulmaması gerektiğine ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
5-Hesap raporuna ilişkin itirazın incelenmesinde:
Trafik kazası, 01//06/2010 tarihinde gerçekleşmiş olup, Dayanak poliçenin düzenleme tarihi16/07/2009 olup Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın yürürlük tarihi (01/06/2015) ve 2918 sayılı yasanın 6704 sayılı yasa ile değişik 90. Maddesinin yürürlük tarihi (26/04/2016)dikkate alındığında kaza tarihi itibariyle uygulanması gerekli PMF 1931 Yaşam Tablosu dikkate alınarak davacının talep edebileceği zarar görenin uğradığı gerçek zarar miktarının ayrıntılı, denetime açık, doyurucu şekilde davalının kusuru da dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğinden itirazın reddi gerekmiştir. gerekmiştir.
Davalı vekilinin hesap raporuna ilişkin itirazlarının incelenmesinde hükme esas alınan rapor usul ve yasaya uygun olduğundan itirazın reddi gerekmiştir.
6-Poliçe limiti ile sorumluluk itirazının incelenmesinde:
Müteselsil sorumluluk, Kanundan doğan müteselsil borçluluğun bir türü olup aynı zararın oluşumunda rolü olan birden fazla kimsenin tazminatın tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu ve zarar görenin dilediği sorumludan tazminatın tamamını veya bir kısmını talep edebileceği sorumluluk türüdür.
Zarar gören, zararın tamamını veya bir kısmını dilediği sorumlu veya sorumlulardan talep edebilir.
Olay ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK 61.madde 1.fıkra hükmü “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” şeklindedir.
Birden fazla kimseyi müteselsil sorumlu tutmak isteyen zarar gören, bu kimselere karşı dava açarken bu niyetini göstermesi, dava dilekçesinden müteselsil sorumlu tutmak istediği kişiyi göstermesi gerekir. Hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olup teselsülden yararlanma hakkı zarar görene ait olduğundan zarar gören bu hakkı kullanmadıkça mahkeme onun yararına teselsül kuralını kendiliğinden uygulayamaz.
Dava dilekçesindeki ifadelerden davacının 6098 sayılı BK’nın 61.maddesine göre birlikte sorumlu tutma niyeti anlaşılıyorsa müteselsil sorumluluğa hükmedilmelidir.
Ancak dava dilekçesinde davalı şirketin sigortalısının tam kusurlu olduğunu iddia ederek dava açan davacı sonradan dava dışı kişinin kusuruna isabet eden tazminat miktarının da müteselsil sorumluluk nedeniyle davalıdan tahsilini talep edemez.
Böyle bir talep HMK’nın 319.maddesi gereğince iddianın genişletilmesi yasağı kapsamında değerlendirilmelidir.
Bu husus HGK’nın 24.6.1983 tarih 1981/9-533 Esas 1983/724 Karar sayılı kararı ile “Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.’nun 61.maddesi ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen maddesi uyarınca ve aynı Yasanın 163.maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de talep edebilir.
Ancak, aynı Yasanın 141.maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme re’sen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü Hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HMK 26.maddesi buna engeldir” şeklinde kabul edilmiştir.
Mahkemece ıslah dilekçesi dikkate alınarak kusur oranlarına göre poliçe limitiyle sorumlu tutulmasında bir usulsüzlük görülmemiştir.
7- Yargılama gideri ve vekalet ücreti itirazının incelenmesinde :
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.07.2009 tarihli, 2009/21-286 Esas ve 2009/328 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için, aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda, bu bağlantı, karşılığını, dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı, zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında ve zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmekte olup, anılan kavramların açıklanmasında yarar vardır.
Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da, bu hukuki ilişki hakkında, mahkemece, bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde, dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın, birden fazla kişi tarafından, birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hallerde, bu hak dava konusu edildiği zaman, o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda, zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında, dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır.
Bazı hallerde ise, birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde, kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez.
Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı halleri dışında ise, dava arkadaşlığı ihtiyaridir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57. maddesinde; “Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Şu durumda; maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğmuş olması hallerinde, birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.
Alacaklının müteselsil borçluların tümüne veya bunlardan bazısına karşı alacak davası açtığı hallerde davalı müteselsil borçlular; yine, mirasçılar miras bırakanın borçlarından müteselsilen sorumlu olduklarından, birden fazla mirasçıya karşı alacak davası açılması halinde davalı mirasçılar; birden çok kişinin aynı sözleşmeyle borç altına girdiği hallerde bölünebilen bir borç nedeniyle birden çok kişiye karşı birlikte dava açılması halinde, bu kişiler; arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır.
Davanın, birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğması haline gelince; aynı sebepten maksat, yalnız hukuki sebep olmayıp, bir olaya, yani aynı vakıaya ve fakat farklı hukuki sebeplere dayanılarak da birden fazla kişinin dava açması veya dava edilmesi olanaklıdır. Örneğin, sebepsiz iktisap hükümlerine göre sorumlu olan kişilere karşı ve haksız fiili birlikte işleyen kişilere karşı birlikte dava açılabilir. Burada da ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusudur.
Bu halde Dava arkadaşlığı; davacı veya davalı tarafta birden fazla kişi bulunması hali olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İhtiyari dava arkadaşlığında; birden çok kişi, birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu haller, davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması, ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri, davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olmasıdır. (HMK.57) Sayılan bu üç durum dışında ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu değildir. Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde ise mecburi dava arkadaşlığı vardır (HMK.59).
Yine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin;
” 10 – (1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir. ” hükmünü taşımaktadır.
Somut olayda reddedilen kısım üzerinden,de kendisini vekille temsil ettiren davalılar lehine ayrı ayrı vekalet ücreti taktir edilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması yerindedir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak, davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 10.509,01 TL harçtan peşin alınan 6.131,01 TL harcın mahsubu ile bakiye 4.378‬,00 TL harç giderinin davalı …’den tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf eden davalı tarafından iki adet istinaf kanun yoluna başvurma harcı yatırıldığı anlaşıldığından fazladan yatırılan bir adet 492,00 TL başvurma harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde istinaf eden davalıya iadesine,
4-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.07/07/2023

Başkan …
e-imzalı

Üye …
e-imzalı

Üye …
e-imzalı

Katip …
e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.