Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/942 E. 2022/1030 K. 06.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- … – (T.C. Kimlik No: …)
2- … – (T.C. Kimlik No: …)
3- … – (T.C. Kimlik No: …)
4- … – (T.C. Kimlik No: …)
5- … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALILAR : 1- … SİGORTA ANONİM ŞİRKETİ (Eski Ünvanı: … Sigorta A.Ş.)
VEKİLLERİ : Av. … -Av. … – …
2- … – (T.C. Kimlik No: …)
3- … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … – …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 09/05/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 18/10/2017 tarihli dilekçesiyle; davacıların yakını olan …’e 21/07/2015 tarihinde davalı sigorta şirketinin sigortalısı davalı …’ya ait … plakalı aracın davalı sürücü … kontrolünde ve seyir halindeyken çarpması sonucu meydana gelen trafik kazası nedeniyle …’ün ağır olarak yaralandığını, bilincinin kapalı olarak yoğun bakıma yatırıldığını, Konya … ASLİYE Ceza Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyası ile davalı …’nun sanık olarak yargılandığını, …’ün tedavisinin yaklaşık 4 ay sürdüğünü fakat beyin kanaması sebebiyle vefat ettiğini, tedavi gideri için toplam 5.280 TL harcama yapıldığını, cenaze ve defin masrafları da yapıldığını, müteveffanın çiftçilik yaparak davacı eşi, çocukları ve annesinin geçimini sağlandığını, dava konusu trafik kazası nedeniyle müteveffanın 21/07/2015 tarihinden 15/11/2015 tarihine kadar çalışamadığını ve ölümünden sonra da davacıların müteveffanın desteğinden yoksun kaldıklarını, sigorta şirketine yapılan başvuru sonucunda … (eşi) 73.808,95 TL., … (kızı) 7.543,09 TL., … (kızı) 10.406,67 TL., … (kızı) 13.169,38 TL., …’e (annesi) 10.441,91 TL ödeme yapıldığını, davacıların destekten yoksun kalma ve maddi tazminat miktarlarının ödenen bu bedelden daha fazla olduğunu, ayrıca davalıların zarar gören davacılara karşı müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla her bir davacı için ayrı ayrı 50’şer TL destekten yoksun kalma tazminatı ve 50’şer TL. Maddi tazminatın davacı sigorta şirketinden temerrüt tarihinden itibaren, diğer davalılar yönünden kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte uzman bilirkişiler marifetiyle hesaplanarak tespiti ve davalı sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini, ayrıca davacıların dava konusu trafik kazası neticesinde yaşadıklarının ömür boyu devam edeceğinden üzüntü, elem ve manevi acılarının bir nebze olsun hafifletilmesi için davacı … (eşi) lehine 30.000 TL., davacı … (kızı) lehine 20.000 TL., davacı … (kızı) lehine 20.000 TL., davacı … (kızı) lehine 20.000 TL., davacı … (annesi) lehine 20.000 TL. Manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacılar vekili 28/06/2021 tarihli ıslah dilekçesiyle; davacı … için dava dilekçesi ile talep edilen 50 TL destekten yoksun kalma tazminatını 4.748,34 TL daha artırılarak toplam 4.798,34 TL destekten yoksun kalma tazminatına, ayrıca her bir davacı için 50’şer TL maddi tazminat olmak üzere toplam 250 TL’nin 01.10.2020 tarihli SGK tarafından karşılanmayan tedavi masraf ve giderlerine ilişkin rapor uyarınca davacılar lehine maddi tazminatın 7.030 TL artırıldığını, davacılara toplam 7.280 TL, davalı sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihinden itibaren, diğer davalılar yönünden kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (davalı sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olarak)(fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen sorumlu tutularak hükmedilmesini, davacı …(eşi) lehine 30.000 TL, davacı …(kızı) lehine 20.000 TL, davacı …(kızı) lehine 20.000 TL, davacı …(kızı) lehine, 20.000 TL, davacı …(annesi) lehine 20.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi, davalı sigorta şirketinin poliçesi ve eklerinde manevi tazminat yönünden sorumlu olacağına ilişkin bir madde bulunması halinde davalı sigorta şirketi yönünden de (poliçe limitleri dahilinde) tahsiline karar verilmesi yönünden davasını ıslah etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. (Eski Ünvanı … Sigorta A.Ş.) vekili cevap dilekçesiyle; sigorta şirketinin sorumluluğunun sigortalısının kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, kazaya karışan … plakalı aracın davalı sigorta şirketi nezdinde 20/07/2015 – 2016 başlangıç ve bitiş tarihli ZMM sigortası ile … adına sigortalı olduğunu, bu poliçedeki kişi başı sakatlık ve ölüm teminatları ise kaza tarihi itibariyle 290.000 TL. olduğunu, yapılan ödemelerin tespitinin gerektiğini ve poliçe limitinden indirilmesi gerektiğini, poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı 2918 sayılı Trafik Kanununa göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerini göre temin edebileceğini, ayrıca manevi tazminat ve tedavi taleplerin teminat dahilinde olmadığını, adli tıp kurumu trafik ihtisas dairesinde rapor alınması gerektiğini, aktüer bir bilirkişiden zarar hesabının yapılmasının istenilmesi gerektiğini, davacılar tarafından yoksun kalındığı belirtilen desteğin makul ve muteber deliller ile ispatlanması gerektiğini, SGK’dan müteveffanın ölümünden sonra aylık bağlanıp bağlanmadığının sorulması gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemek üzere 14/05/2015 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren yeni genel şartlar eki uyarınca maluliyet ve destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken göz önünde bulundurulacak kıstasların değiştirildiğini, maluliyet / destekten yoksun kalma tazminat hesabı yapılırken yeni genel şartların dikkate alınması gerektiğini, kazazedenin bakmakla yükümlü olduğu kaskı veyahut diğer ekipmanları kullanmış olsaydı, diğer yaralanmalara karşı da önlem alabileceğini, müteveffanın kaza sırasında kask kullanıp kullanmaması ayrıca müterafik kusur indirimi teşkil edeceğini, dava konusu olaya uygulanması gereken faizin yasal faiz olması gerektiğini, yeterli ve gerekli belgeler ile sigorta şirketine müracaat edilmediğinden temerrüte düşmesinin söz konusu olmayacağını, sigorta şirketince yapılan ödemelerin de dikkate alınması gerektiğini, davanın reddini talep etmiştir.
Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesiyle; Konya … ASLİYE Ceza Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasını talep ettiklerini, dava konusu kazada müteveffanın ağır ve tam kusurlu olduğunu, müteveffanın tedbirsiz olarak sola dönmesi sonucunda kazanın meydana geldiğini, davalının beyanı ve olay yerindeki keşif göz önünde bulundurulduğunda müteveffanın KTK’nın kurallarını ihlal ettiğini, dava konusu kazada zarar görenin ağır kusurunun olduğunu, zarar görenin ağır kusuru illiyet bağını kestiğini, müvekkillerini söz konusu zarardan sorumlu tutulamayacağını, dava konusu tazminat taleplerinden müvekkili davalıların sorumlu tutulamayacağını, dava konusu kazanın müteveffanın kask kullanmaması sebebiyle ağır sonuçlandığını, müvekkilinin asgari ücret ile hayatını idame ettirmeye çalıştığını, müvekkilinin ve ailesinin kazadan sonra elinden gelen yardımı maddi ve manevi olarak yaptıklarını, müvekkilinin kaza sebebiyle psikolojisinin bozulduğunu belirterek, davanın müvekkilleri yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; 21/07/2015 tarihinde meydana gelen kaza sonucu davacıların desteği …’ün vefat ettiği, dosyamıza kazandırılan daha önce alınan raporlar arasındaki çelişkiyi de gidermek üzere, kusur incelemesine yönelik İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Elemanlarından oluşan bilirkişi heyetinden alınan rapora göre; davalı sürücü …’nun %50 oranında kusurlu olduğu, davacılar murisi motosiklet sürücüsü …’ün %50 oranında kusurlu olduğu, yönünde tespitte bulunulmuştur. Yapılan tespitte vefat edenin kasksız olmasının kusur üzerindeki etkisi değerlendirildiğinden bu husus müterafık kusur indirimi yapılırken değerlendirmeye alınmamıştır. Adli Tıp Uzmanınca düzenlenen rapora göre meydana gelen kaza nedeniyle sgk tarafından karşılanmayan toplam tedavi masrafının 7.280 TL olduğu yönünde tespitte bulunulduğu, Aktüer bilirkişiden alınan rapora göre; …’ün kızı …’ün destekten yoksun kalma tazminatının 4.798,34 TL olduğu, diğer davalıların destekten yoksun kalma tazminatının bulunmadığı yönünde tespitte bulunulduğu, ayrıca hesaplama yapılırken %50 oranında kusur indiriminin yapıldığı görülmüştür. Gerçekleşen kazada vefat eden desteğin sürücü ehliyetinin bulunmaması nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatından %20 oranında müterafık kusur indirimi yapılması gerekmiş, ancak belgelendirilen ve belgelendirilmeyen sağlık giderleri nedeniyle hükmedilen tazminat miktarından kusur idirimi ve müterafık kusur indirmi sehven yapılmamıştır. Davalılar ile davacıların ekonomik ve sosyal durumu ve kazaya karışan tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı ve paranın satın alma gücü dikkate alınarak maddi ve manevi tazminat yönünden davacının davasının kısmen kabulüne karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” şeklinde Davacının davasının;
Maddi tazminat yönünden; Desteğin kızı Davacı …’ün davasının kısmen kabulü ile desteğin kaza esnasında yeterli sürücü ehliyetinin olmaması nedeniyle 4.798,34 TL destekten yoksun kalma tazminatından %20 oranında müterafık kusur indirimi yapılarak 3.838,67 TL’nin davalı … Sigorta Şirketinden 25/09/2017 tarihinden, davalılar … ve … yönünden kaza tarihi olan 21/07/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, Diğer davalılar’ın destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinin reddine, Belgelendirilen ve belgelendirilmeyen sağlık giderleri nedeniyle 7.280 TL’nin davalı … Sigorta Şirketinden 25/09/2017 tarihinden, davalılar … ve … yönünden kaza tarihi olan 21/07/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine, Manevi tazminat yönünden; Desteğin eşi Davacı …’in davasının kısmen kabulü ile 25.000 TL’nin davalılar … ve …’tan kaza tarihi olan 21/07/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, Desteğin kızı Davacı …’nin davasının kısmen kabulü ile 10.000 TL’nin davalılar … ve …’tan kaza tarihi olan 21/07/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, Desteğin kızı Davacı …’in davasının kısmen kabulü ile 10.000 TL’nin davalılar … ve …’tan kaza tarihi olan 21/07/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, Desteğin kızı Davacı …’in davasının kısmen kabulü ile 10.000 TL’nin davalılar … ve …’tan kaza tarihi olan 21/07/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, Desteğin annesi Davacı …’in davasının kısmen kabulü ile 15.000 TL’nin davalılar … ve …’tan kaza tarihi olan 21/07/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dosyadaki kusur raporlarına ilişkin itirazlarının dikkate alınmadığını, kusur raporları arasındaki çelişkilerin giderilmeden hesap raporu alınması ile alacaklarının eksik ve hatalı çıktığını ve yanılgılı hüküm kurulduğunu, yerel mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarının düşük olduğunu ve hükmün bu şekli ile usul ve kanuna aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar … ve … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müteveffa kazanın oluşumunda asli ve müterafik kusurlu olduğunu, dosya içinde bulunan bilirkişi raporunda diğer davacıların destekten yoksun kalma tazminatı alacaklarının kalmadığının tespit edildiğini, bu alacak kalemlerine yönelik kararın usul ve mevzuata uygun olduğunu, dayanağı olmayan bilirkişi raporuna göre verilen 7.280,00 TL’lik tedavi giderlerini kabul etmediklerini, davacılar tarafından dosyaya sunulan evrak bulunmamasına rağmen fahiş hesaplama ile müvekkillerinin mağdur edildiğini, dava konusu olayda ağır kusuru nedeniyle illiyet bağı kesilen müvekkillerinin hesaplanan tutarlardan sorumluluğunun bulunmadığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Kamu düzeni ve davacıların bu yöndeki iddiaları yönünden yapılan incelemede
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.

6100 sayılı HMK’nin Hükmün Kapsamı başlıklı 297. maddesinin 2. fıkrasına göre “hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” Kanunun aradığı bu şekil, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetine sebep olabilecek, kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir. (HGK 2013/9-1989 Esas 2014/657 Karar sayılı ilamı)
Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetiminin yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması, zorunludur.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
6100 sayılı HMK’nın 298. maddesi uyarınca kararını gerekçesi ile birlikte tam olarak yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren yasa yolu açık olan son kararlardandır. Bu kararla, mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
Ayrıca ilamların infaz edilecek kısmı, hüküm bölümü olup, hükmün içeriğinin aynen infazı zorunludur. Gerek icra dairesi ve gerekse sınırlı yetkili İcra Mahkemesi ilamın infaz edilecek kısmını yorum yolu ile belirleme yetkisine sahip değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.10.1997 tarih ve 1997/12-517 E. -1997/776 K.; 22.03.2006 gün ve 2006/12-92 E.-2006/85 K.; 25.06.2008 gün ve 2008/12-451 E.- 2008/453 K. sayılı ilamları)
HMK’nun “Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir” hükmüne yer verilmiştir.
HMK 297/2. maddede; hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği düzenlenmiştir.
Anayasa m. 141/3’deki düzenleme gereğince “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” kuralı ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6.maddesi kapsamında, taraflardan biri hakkında hüküm kurulmaması ve gerekçenin yazılmaması durumunda adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil edeceği düzenlenmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05/02/2014 tarih, 2013/595 Esas, 2014/82 Karar sayılı ilamında da açıklandığı üzere “…Tefhim edilecek hüküm HMK’nın 297/2.maddesindeki unsurları taşımakla birlikte, HMK m. 321 uyarınca gerekçeli olmak zorundadır. Bu yasal şekil yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği olup, aksi halin hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetlerine sebebiyet verecek ve kamu düzeni ile barışını olumsuz etkileyecektir (Hukuk Genel Kurulu’nun 2007/14-778 Esas, 2007/611 Karar, 01/04/2008 tarih, 2007/38353 Esas, 2008/7142 Karar sayılı ilamları).” kararda gerekçenin bulunmasının yasal zorunluluk olduğu gibi, kamu düzenini ilgilendiren bir durum olduğu da belirtilmiştir. HMK m. 355 kapsamında “istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır, ancak Bölge Adliye Mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” şeklindeki yasal düzenleme gereğince de taleplerin biri hakkında hüküm kurulmaması ve talep hakkında gerekçe yazılmaması durumunda resen inceleme yapılması gerektiği anlaşılmaktadır.
Bu değerlendirmeler ışığında somut olaya bakıldığında İlk derece mahkemesine açılan davada
Davacı dava dilekçesinde;
TBK MADDE 53- Ölüm hâlinde uğranılan zararlar kapsamında
1. Cenaze giderleri.
2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar. Şeklinde talepte bulunmuş olmasına rağmen ,mahkemece destekten yoksun kalma zararı ve tedavi giderine hükmedilmiş, cenaze gideri ile müteveffanın yaralandığı tarih ile ölüm tarihi arasındaki (21/07/2015-15/11/2015) çalışma gücünün azalmasından yada yitirilmesinden doğan kayıplar (geçici işgöremezlik zararı)kapsamında hiçbir değerlendirme yapılmamıştır.
Davacının tüm taleplerinin değerlendirilmesi gerekirken HMK’nın 297. maddesine aykırı biçimde bu davacılara ilişkin olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeyerek eksik hüküm kurulması doğru değildir.
Bu itibarla bu hususta olumlu veya olumsuz hüküm kurulmaması ve mahkemece hiç değerlendirme yapılmaması kamu düzenine aykırı nitelikte olup davacının tüm talepleri değerlendirilmediğinden kararın denetlenmesi de esasen mümkün değildir.
Her iki tarafın kusura itirazı ,davalının müterafik kusur itirazı
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu
Madde 49- Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Düzenlemesi mevcuttur. Haksız fiil sorumluluğunun ortaya çıkabilmesi için gerekli olan ikinci koşul, zarara sebebiyet veren hukuka aykırı fiilin, fail tarafından kusurlu olarak yapılmış olmasıdır. Kusur, hukuk düzeninin kurallarının bilerek ve isteyerek yada ihmal sebebiyle ihlal edilmesi gerekecektir.Kusurun kanunlarımızda tanımı yapılmamıştır. Uygulama ve öğretide kabul görmüş tanıma göre; kusur, hukuk düzenince kınanabilen davranıştır. Kınamanın nedeni, başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken, bu şekilde davranılmayarak, bu tarzdan sapılmış olmasıdır. Kısacası; kusur, genel tanımıyla, hukuk düzeni tarafından bir davranış tarzının kınanması olup; bu kınama, o davranışın belirli koşullar altında bireylerden beklenen ortalama hareket tarzından sapmış olmasından kaynaklanır.
Ceza davasında hükme dayanak yapılan maddi olgularla ve özellikle eylemin hukuka aykırılığını ve failini belirleyen, mahkumiyet kararının bu yönlerinin hukuk hakimini bağlayacağı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hakimini bağlamayacağı hususlarının doktrinde ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında kabul edilmekte olduğu, bunun yanında, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararının, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşıdığı, (YHGK’nın 23.01.1985 gün ve 1983/10-372 esas, 1985/21 karar sayılı ilamı) ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgular hakkındaki kesinleşmiş saptamasının, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturacağı, bunun nedeninin, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasından kaynaklandığı, (Mustafa Çemberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s. 22 vd; Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, S. 844; YHGK’nın 28.03.2012 gün ve 19-24 esas, 243 karar sayılı ilamı) böylece, kural olarak hukuk hakiminin ceza yasasındaki hükümlerle ve ceza hakiminin kararıyla bağlı tutulmadığı, ancak ceza yargılamasındaki mahkumiyet kararı, kusurun takdiri ve zarar tutarının saptanması konusunda hukuk hakimini bağlamaz ise de; mahkumiyet kararı, eylemin haksızlığını ve sanık tarafından işlendiği hususları hukuk hakimini bağlayıcı niteliktedir.
Hasar ve kusur bilirkişisi Makine Mühendisi … 22/05/2021 havale tarihli raporunda; … plakalı otomobil sürücüsü …’nun asli kusurlu olduğu ve kusur oranının %60 olduğu, tescilsiz motosiklet sürücüsü …’ün tali kusurlu olduğu kusur oranının %40 olduğu, mevcut delillere göre motosiklet sürücüsünün kaskının bulunmadığı, doktor raporlarına göre beyin ölüm nedeninin beyin harabiyeti nedeniyle gerçekleştiği, bu sebeple tazminatta indirim hakkının Mahkemenin takdirinde bulunduğu belirtilmiştir.
İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Elemanları Em.Prof.Dr. Müh. …, Em.Prof.Dr.Müh. …, Prof. Dr. Müh. …, Doç.Dr.Müh. …, Dr. … Yay heyet olarak düzenlemiş oldukları 24/09/2018 tarihli raporda; davalı sürücü …’nun %50 oranında kusurlu olduğu, davacılar murisi motosiklet sürücüsü …’ün %50 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Oysa olayla ilgili kesinleşen Ankara BAM 12 CD nin … esas … karar sayılı ilamında
“…….Keşif üzerine düzenlenen 29/09/2016 tarihli raporda, sanığın birinci derecede kusurlu, motosiklet sürücüsünün ikinci derecede kusurlu olduklarının,
27/03/2017 tarihli İstanbul Adli Tıp kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporunda ise;
1.Durum; Kazanın sanık sürücü …’nun önünde aynı istikamette seyreden müteveffa sürücü … sevk ve idaresindeki motosiklete arkadan çarpmasıyla meydana geldiğinin kabulü halinde;
A) Sanık sürücü … sevk ve idaresindeki araçla önünde aynı istikamette seyreden müteveffa sürücü sevk ve idaresindeki motosiklet’in seyir durumunu dikkate alarak yeterli ve güvenli takip mesafesi bırakarak kontrollü şekilde seyrini sürdürmesi gerekirken önünde aynı istikamette seyreden müteveffa sürücü sevk ve idaresindeki motosiklete arkadan çarptığı anlaşılmakla kazanın oluşumunda dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı ile asli kusurlu,
B) Müteveffa sürücü … sevk ve idaresindeki motosiklet ile seyri sırasında gerisinden aynı istikamette seyreden sanık sürücü sevk ve idaresindeki aracın kendi motosikletine arkadan çarptığı anlaşılmakla meydana gelen kazanın oluşumunda atfı kabil kusuru bulunmamaktadır.
2.Durum; Kazanın sanık sürücü …’nun önünde aynı istikamette seyreden müteveffa sürücü … sevk ve idaresindeki motosiklet’i sollamak istediği esnada müteveffa sürücü’nün sola manevra yaptığı esnada meydana geldiğinin kabulü halinde;
A) Sanık sürücü … sevk ve idaresindeki araçla kavşak mahalline yaklaşırken hızını yeterince azaltması kontrollü ve tedbir alabilecek vaziyette seyretmesi gerekirken bu hususlara riayet etmediği,mahal şartlarına göre hızlı seyrettiği,önünde aynı istikamette seyreden müteveffa sürücü sevk ve idaresindeki motosikleti ikazda bulunmadan sollamaya geçtiği anlaşılmakla kazanın oluşumunda dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı ile tali kusurlu,
B) Müteveffa sürücü … sevk ve idaresindeki motosiklet ile sola manevraya geçmeden evvel gerisinden aynı istikamette seyreden araçların seyir durumlarını yeterince kontrol etmediği, sola manevra yaparak kendisini sollamak isteyen sanık sürücü sevk ve idaresindeki araçla çarpıştığı olayda meydana gelen kazanın oluşumunda dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı ile asli kusurlu,
Olduklarının açıklandığı görülmüştür.
“……Öncelikle olayın görgü tanığı bulunmadığı ya da olaya ilişkin kamera kaydı temin edilemediği, her ne kadar kaza tespit tutanağında sanığın aracındaki hasar durumu gözetilerek, sanığın önünde seyreden motosiklete arkadan çarptığı kabul edilmiş ise de, sanığın önünde seyreden motosiklete çarpması ya da baştan beri savunmasında belirttiği üzere ölenin motosikletini solladığı sırada ölenin sola manevra yapması durumunda da sanığın aracındaki hasarın oluşabileceği, sanığın savunmasının aksine dosyada delil bulunmadığı, bilakis sanığın savunmasını destekler şekilde kaza mahalline yakın İlbizlik Caddesine sola dönüş bulunduğu anlaşılmaktadır.
Sanık … sevk ve idaresindeki araçla kavşak mahalline yaklaşırken hızını yeterince azaltması kontrollü ve tedbir alabilecek vaziyette seyretmesi gerekirken bu hususlara riayet etmediği, mahal şartlarına göre hızlı seyrettiği (soruşturma aşamasındaki savunmasına göre 70-80 km/saat, kovuşturma aşamasındaki savunmasına göre 70 km/saat), önünde aynı istikamette seyreden ölen sürücüye ikazda bulunmadan sollamaya geçtiği, ölen …’ün ise, sevk ve idaresindeki motosiklet ile sola manevraya geçmeden evvel gerisinden aynı istikamette seyreden araçların seyir durumlarını yeterince kontrol etmediği, sola manevra yaptığı sırada sanığın sevk ve idaresindeki araçla çarpıştığı, olay yerinde sanığın aracına ait 31,30 metre fren izi tespit edildiği anlaşılmakla, sanığın kazanın oluşumunda dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışı ile tali kusurlu, ölenin ise asli kusurlu oldukları kabul edilmiştir. …” şeklinde kararı ile davalıya tali kusurlu kabul etmesine ilişkin kararı kesinleşmiştir
İTÜ den alınan rapor da bu çelişkiyi giderecek nitelikte değildir. Zira itü raporunda her ne kadar müteveffaya kask takmaması gerekçesi de gösterilerek ve bu durum kusur oranına etkili olduğundan bahisle kusur belirlenmiş ise de bu durumun müteveffanın kusuru olarak değil ancak müterafik kusuru kapsamında indirim sebebi olabileceğinden bu halde (TBK. md. 52) uyarınca kusur olarak değil müterafik kusur olarak değerlendirilerek hesaplama yapılması, buna göre hesaplanan maddi tazminattan %20 oranda müterafik kusur indirimi yapılması gerekmektedir.Keza birden fazla müterafik kusurun bir arada olması durumunda bile yanlızca bir kez %20 indirim yapılabileceği ,müterafik kusur sayısınca indirim yapılamayacağı gözetilmelidir
Mahkemece raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi cihetine gidilmemiştir. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz.
Bu durumda mahkemece, ilgili ceza mahkemesinın dosya aslı, dosya arasına alınarak karayolları fen heyetinden seçilecek 3 kişilik kusur konusunda uzman bilirkişi kurulundan, tüm dosya kapsamına göre, kazanın oluş şekli, çarpma noktaları,olayın görgü tanıklarının anlatımları da gözönünde bulundurularak,KESİNLEŞMİŞ CEZA MAHKEMESİ DE DEĞERLENDİRİLEREK sürücülerin olaydaki kusur durumlarının tespiti hususunda, önceki bilirkişi raporlarının da irdelendiği ayrıntılı, gerekçeye ve denetime elverişli bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması doğru olmayıp davacı ve davalı vekillerinin istinafı yerindedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2019/6050 esas 2020/4014 karar, 2019/6050 esas 2020/4014, 2019/3775 esas 2020/3384 karar sayılı ilamları.
Kusur oranlarının belirlenmesinden sonra müteveffanın kask takmadığının sabit olmasına ve bunun ölümünde etkili olduğu gözetilerek hesaplanan tazminatlardan %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılmalıdır. Davalının itirazı yerindedir.
Davacının asgari ücret üzerinden hesaplamaya itirazı
Müteveffanın çiftçilik yapmakta iken vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Müteveffanın aylık net sabit geliri olmayan serbest olarak mesleki çalışma yapan, ticari işletmesi bulunan veya tarımsal faaliyet icra eden kişiler yönünden işletmesine ilişkin bilgileri, işletme defteri ve vergi kayıtları toplanarak, yapılan işten sağlanan bir gelirin bulunması halinde söz konusu işletmenin davacı mirasçılara intikal edebilir olduğu, mirasçılarının da bundan gelir elde edebileceği gözetilerek bu gelirin elde edilmesinde ölen kişinin bedensel ve yönetsel katkısı belirlenip, ölen kişinin yerine başkasının çalıştırılması olanağı gözönüne alınarak ona yapılacak ya da yapılması gereken ücret temel esas alınarak bu miktar üzerinden destek zararının hesaplanması gerekli olduğu anlaşılmakla,bu hususta konusunda uzman zirai bilirkişi vasıtasıyla tüm çifçilik kayıtları incelenmek suretiyle bilirkişi incelemesi yapılması gerekirken asgari kazanç elde edeceğinden bahisle hesaplama yapılması yanlış olup davacının istinafı yerindedir.buna ilişkin rapor alındıktan sonra
somut olayda kaza tarihi 21/07/2015 tarihi olup,poliçe başlangıç tarihi 26/03/2015 tarihi olduğu gözetildiğinde yeni genel şartların uygulanmasının hukuken mümkün olmadığ, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, kaza tarihine göre Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmekte olup, bu halde buna uygun aktüerya bilirkişisinden ek rapor alınması gerekmekte olup davacının itirazı yerindedir.
Davalının Açılan davada zamanaşımının gerçekleştiği istinafı yönünden
Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 72. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK’nın 72. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir. 2918 sayılı KTK’nın 109/I. Maddesinde de “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı fiil bazen, hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngördüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya sigorta şirketi) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK’nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK’nın 16.04.2008 gün, 2008/4-326-325, HGK’nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198,2015/1495 ve HGK’nın 16.09.2015 gün, 2014/17-116, 2015/1771, HGK’nın 10.06.2015 gün, 2014/17-27, 2015/1530 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir).
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; kaza 21/07/2015 tarihinde gerçekleşmiştir Yasa koyucunun amacı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca tehlike sorumluluğunu doğuran olaylarda sorumlulara karşı daha uzun zamanaşımı süresi içerisinde yönelmeyi sağlamaktır. KTK’nın 109. maddisinin 2. fıkrasındaki “cezayı gerektiren fiil” ifadesinin seçilmesi zamanaşımı yönünden yukarıda da açıklandığı gibi soruşturma veya kovuşturma yapılması koşullarının aranmadığı sonucunu doğurmaktadır. Buna göre eylem için(TCK 85/2) kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin 15 yıl olduğu dikkate alındığında dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. İtirazlar yersizdir
Destek yaşına itiraz
Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre; çocuklar için destekten yoksun kalacakları sürenin belirlenmesinde yaşları, okuldaki eğitim durumları, içinde yaşadıkları sosyal ve ekonomik koşullar ayrı ayrı değerlendirilmesi, yüksek öğrenim yapacaklar ise, 25 yaşının doldurulmasına kadar; yüksek öğrenim yapmamakta ise yerleşik ve kabul gören uygulamaya göre, erkek çocukları için 18 yaşın, kız çocukları için 22 yaşın desteğin sona ereceği yaş olarak kabul edilerek hesaplama yapılması gerekmektedir.
Somut olayda, kaza tarihinde davacı küçüğün 13 yaşında lise öğrenicisi olduğu, davacı kardeşinin ise selçuk üniversitesinde üniversite öğrencisi olduğu gözetildiğinde kendisinin de üniversite okuyacağı varsayımına dayalı karar verilmesi doğrudur. İtiraz yersizdir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2019/6359 esas 2020/8694 karar sayılı ilamı
Faturasız tedavi giderine hükmedilmesinin yanlış olduğu istinafı yönünden
TBK 50 maddesi gereğince zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Sağlık kuruluşunda yapılan sağlık hizmeti harcamaları rahatlıkla fatura ve benzeri belgeler ile ispatlanabilir. Ancak bazı giderler var ki her zaman belge temin edilmesi mümkün değildir. Bu gibi durumlardaTBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 11, Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlanması yeterli olup ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulunup getirilmesi şart değildir. Hiç bir belge sunulmasa bile ,hakim ,görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK .26/04/1995 ,1995/11-122 E 1995/430 K)
Davaya konu olayda müteveffanın yaralanması nedeniyle, bu tedavi sürecinde yapılan tüm giderlerin belgeye bağlanması mümkün olmadığı gibi, hayatın olağan akışına göre de davacı taraftan bu yönde bir belgelemenin beklenmesi hakkaniyetle bağdaşmayacaktır. Tedavi sürecinde yapılması muhtemel yol ve ulaşım giderleri, belgeye bağlanamamış tıbbi malzeme, ilaç vs. giderleri olması kaçınılmazdır.
Zira müteveffanın tedavi gideri, yapılmış olan tedavilere ilişkin ödemeleri içerdiği gibi estetik ameliyat gerektiren yaralanmalarda olduğu gibi ileride yapılacak ödemeleri de kapsamaktadır. Bu halde mahkemece uzman adli tıp bilirkişisinden hiç bir belge sunulmasa bile, hakimin görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlü olduğundan müteveffanın yaralanmasına göre belgeye bağlanmamış ve makul olacak faturasız tedavi giderlerinin hüküm altına alınması doğrudur.
Kusur oranı belli olmadığından manevi tazminatın azlığına veya çokluğuna yönelik değerlendirme yapılmasına şimdilik gerek bulunmamaktadır.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar vekili ile davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde bu taraflara ayrı ayrı iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 09/05/2022

… … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … …
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.