Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/895 E. 2022/1486 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 30/06/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 14/12/2021
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI :

VEKİLİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :

VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Maddi Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 30/06/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 30/06/2022

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 07.05.2020 tevzi tarihli dava dilekçesinde özetle; 01.09.2012 tarihinde … sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile Konya’dan Seydişehir istikametine seyir halinde iken aracın menfez çukuruna düşerek yanması sonucu ölümlü, yaralanmalı trafik kazasının meydana geldiğini, meydana gelen bu kaza neticesinde … plakalı araçta yolcu olarak bulunan müvekkili …’nın yaralandığını, vücudunun birçok yerinde yanma ve iç organ yaralanmasının meydana geldiğini, bu yaralanmalar sebebiyle müvekkilinin 2 kez karaciğer nakli olmuş ise de şifa bulamadığını, kazanın meydana gelmesinde … plakalı minibüste yolcu olarak bulunan …’nın herhangi bir kusurunun bulunmadığını, …’nın sevk ve idaresindeki … plakalı aracın kaza tarihi itibariyle ….’ye ait … numaralı (poliçe … bünyesinde oluşturulduğunu, …’ye ait poliçe numarasının …)Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, bu poliçeden kaza tarihi itibariyle 150.000,00 TL sağlık(tedavi) gideri teminatının yer aldığını, …’ye ait … numaralı Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Poliçesi ile sigortalı olup, bu poliçede kaza tarihi itibariyle şahıs başına 225.000,00 TL tedavi gideri teminatının yer aldığını, …’ye ait … numaralı (poliçe … bünyesinde oluşturulduğunu, …’ye ait poliçe numarasının … Karayolu Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk poliçesi ile sigortalı olduğunu, bu poliçede kaza tarihi itibariyle şahıs başına 225.000,00 TL tedavi gideri teminatının yer aldığını, davalı sigorta şirketlerinin müvekkilinin uğradığı bakıcı gideri zararından, poliçelerinde yer alan tedavi(sağlık) gideri teminat limitleri gereği sorumlu olduğunu, kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunan diğer davalı …’nin müvekkilinin uğramış olduğu bakıcı gideri zararından sigorta şirketleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğundan bahisle; fazlaya ilişkin talep ve ek dava açma hakları saklı kalmak kaydı ile maddi zararın tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda artırılmak üzere; müvekkilinin geçirdiği trafik kazası sonucu yaralanması sebebiyle uğramış olduğu bakıcı gideri zararına istinaden şimdilik; 150.000,00 TL maddi tazminat bedelinin …’den 11.11.2019 tarihinden itibaren, …’den kaza tarihi olan 01.09.2012 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt (avans) faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen, aşan zarar için şimdilik 225.000,00 TL maddi tazminat bedelinin ….’den 20.03.2014, ….’den kaza tarihi olan 01.09.2012 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt (avans) faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, aşan zarar için şimdilik 225.000,00 TL maddi tazminat bedelinin ….’den 31.10.2019 tarihinden, ….’den kaza tarihi olan 01.09.2012 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt (avans)faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, müvekkilinin bakıcı gideri zararının sigorta şirketlerine ait poliçe limitlerini aşması halinde şimdilik 100.000,00 TL maddi tazminat bedelinin diğer kusurlu kişilerin kusurlarına düşen sorumluluk dahil olmak üzere (… plakalı minibüs sürücüsü …’nın kusuruna düşen kısımın talep edilmediğini) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61. ve 163. maddeleri ile 2918 sayılı KTK.’nın 88/1 maddesi gereği teselsül hükümleri uyarınca davalılardan ….’den kaza tarihi olan 01.09.2012 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt (avans)faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ….vekili UYAP sistemi üzerinden mahkememiz dosyasına sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Davacının tazminat taleplerinin zamanaşımına uğradığını, dava konusu kazanın 01.09.2012 tarihinde gerçekleştiğini, davacıda meydana gelen zararın kaza günü gerçekleştiğini, dolayısıyla davacının zararı kaza günü öğrendiğini, zarar görenin zarar ve tazminat yükümlüsünü kaza tarihinde öğrenmiş olduğundan tazminat talepleri 2 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğradığından davanın zamanaşımı nedeniyle usulden reddine karar verilmesinin, 01.09.2012 tarihli kazaya karışan … plakalı aracın, müvekkil şirkete 13.10.2011-2012 tarihleri arasında geçerli olmak üzere … numaralı Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, söz konusu poliçede sakatlanma teminatı limitinin kişi başı 200.000,00 TL olduğunu, ayrıca … plakalı araç, müvekkil şirkete 30.12.2011-2012 tarihleri arasında geçerli olmak üzere … numaralı Karayolları Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, söz konusu poliçede sağlık gideri teminatı limitinin 125.000,00 TL olduğunu, müvekkili sigortacı şirketin, üçüncü kişilerin uğramış olduğu bedeni zararlardan, sigorta poliçesinde belirtilen azami limitlerle ve işletenin veya işletenin eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru oranında maddi tazminat ile sorumlu tutulabileceğini, bakıcı gideri tazminatının ZMMS poliçe teminatı kapsamında olmadığını, müterafik kusur durumu açık olup tazminattan indirim yapılması gerektiğini, dosyaya sunulan ifade tutanaklarından ve KTT evraklarından araçta yolcu konumda seyahat eden kazazedenin gerekli güvenlik tedbiri almaksızın bindiğinin aşikar olduğunu, işbu nedenle müterafik kusur durumunun sabit olduğunu, toplam tazminat üzerinden en az %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, davanın haksız fiile dayalı tazminat talebi olduğundan avans faizinin talep edilemeyeceğini, davanın konusunun haksız fiile dayanan tazminat talebi olduğunu, olayda ticari bir unsur söz konusu olmadığından hükmedilecek faizin avans değil yasal faiz olması gerektiğini, davayı kabul manasında olmamak üzere faizin dava tarihinden, kabul edilmemesi halinde başvurunun müvekkili şirkete ibraz edildiği tarihten 8 gün sonrasından itibaren yasal faiz olması gerektiğini, müvekkilinin temerrüde düşmediğini, bu durumda müvekkili şirkete başvuru tarihinden değil dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesinin gerektiğini, somut uyuşmazlık bakımından sigorta şirketinin temerrüde düşmediğinden bahisle; Davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonra açılması nedeniyle davanın usulden reddine, aksi kanaat halinde davacının tazminat talepleri poliçe teminatı dışında kaldığından davanın esastan reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … vekili UYAP sistemi üzerinden mahkememiz dosyasına sunmuş olduğu 20.05.2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; KTK.97 uyarınca sigorta şirketine kanunda belirtilen evraklar ile müracaat edilmediğini, davanın reddini talep ettiklerini, başvuru dilekçesinde bahsi geçen 01.09.2012 tarihli kazaya karıştığı belirtilen, … plakalı aracın, müvekkili şirkete 11.11.2011-2012 tarihleri arasında geçerli olmak üzere Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile Sigortalı olduğunu, söz konusu poliçede belirtilen teminat limitinin 225.000,00 TL olduğunu, tazminat sorumluluklarını hiçbir şekilde kabul etmemekle birlikte sigorta şirketinin, sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında sorumlu olduğunu, müvekkili şirketinin sorumluluğunun, sigortalının kusurlu olması halinde söz konusu olduğunu, geçici bakıcı gideri tazminatının poliçe kapsamında bulunmadığını, geçici iş göremezlik ve bakıcı gideri tazminatının tedavi teminatı içerisinde değerlendirilmesinin gerektiğini, haksız olarak talep edilen geçici bakıcı gideri tazminatının reddini talep ettiklerini, kazazedenin gerekli güvenlik tedbirlerini almadan ve kontrolsüzce yola çıkarak trafiği tehlikeye düşürdüğü, kazanın meydana gelmesine sebep olması nedeniyle müterafik kusur durumunun mevcudiyetinin kabul edilmesinin gerektiğini ve belirlenen tazminattan indirim yapılmasının gerektiğini, somut olayda müvekkili şirkete yapılan müracaatın usulüne uygun gerçekleştirilmediği için müvekkil şirketin temerrüde düşmediğini, başvuranın faiz isteme hakkının doğmadığını, şikayete konu uyuşmazlığın tamamen “haksız fiil”den kaynaklandığını, haksız filden kaynaklanan taleplerde de uygulanacağın ancak kanuni faiz olacağını, talep edilen avans faiz talebinin haksız ve hukuki mesnetten yoksun olup avans faiz talebinin reddinin gerektiğini, müvekkilinin, dava açılmasına sebebiyet vermesi söz konusu olmadığından; faiz, yargılama gideri ve vekalet ücretinden de sorumlu olmayacağının kabulünün gerektiğini, bu itibarla davacının bu yöndeki taleplerinin de reddi ile müvekkili şirket aleyhine yargılama giderlerine, faize ve vekalet ücretine hükmolunmamasının, davanın dava şartı eksikliği nedeniyle reddine, aksi kanaatte olunması halinde dosyada kusur ve maluliyet tespiti yapılmasına,
müterafik kusur araştırılması yapılamasına, müvekkili şirketin temerrüde düşmemiş olması ve diğer anılan gerekçelerle faiz talebinin reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … Şirketi vekili UYAP sistemi üzerinden mahkememiz dosyasına sunmuş olduğu 21.06.2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; 01.09.2012 tarihinde Kozlu köyünden hareket eden ve düğün için Seydişehir ilçesine gitmekte olan sigortalı … yönetimindeki …. plakalı aracın, Konya-Seydişehir karayolunda trafiğe kapalı olan ve çalışma yapılan yolda devam etmesi üzerine trafik kazasının gerçekleştiğini, kazanın oluşumunda müvekkili şirketin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, söz konusu kazanın, tamamen sigortalı araç sürücüsü …’nın kasta yakın ağır kusurundan kaynaklandığını, şoför …’nın, kaza tarihi itibariyle 74 yaşına girdiğini, dolayısıyla yaşı itibariyle yolcu taşımacığı yapmasının mümkün olmadığının, kazanın meydana geldiği yolun, bölünmüş yol olduğunu, müvekkili şirketin, bölünmüş yolun bir şeridinde çalışma yürüttüğünü, yol yapım çalışmasına başlanmadan önce 15.08.2012 tarihinde (kazadan 16 gün önce) trafik işaretlerinin tümü konulmak suretiyle çalışmaya başlanıldığını, buna ilişkin 15.08.2012 tarihli tutanağın, hem karayolları yetkilileri, hem müvekkili şirket yetkilileri ve hemde trafik yetiklisi tarafından imza altına alındığını, 74 yaşında olan sigortalı …’nın kasta yakın ağır kusuru, önden giden 3 minibüsün kurallara uygun devam etmesi nedeniyle bir sorun yaşanmaması, …’nın ise dur ve çalışma var uyarısına rağmen trafiğe kapalı olan yola girmesi, kazanın gerçekleştiği yolun kazaya neden olan şoförce her gün kullanılan yol olması, aracın eskiliği ve fazla yolcu alınması gibi unsurlar bir arada değerlendirildiğinde, tamamen sigortalı …’in neden olduğunu, kazanın gerçekleşmesinde şoförün tam kusurlu olduğunu, kazada ölen ve yaralananların sayısı dikkate alındığında, kazaya neden olan minübüse çok fazla yolcu alındığının görüleceğinden bahisle; Haksız, hukuka ve hakkaniyete aykırı olan davanın reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi 14/12/2021 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “… Davacı vekilinin 24.11.2021 tarihinde dava değerini artırdığı ve aynı gün tamamlama harcını mahkemeler veznesine yatırdığı, davacı tarafın dava açmadan önce davalı sigorta şirketlerine başvurduğu, davalı …. Ödemeye ilişkin beyanı ile sunmuş olduğu 14/02/2020 tarihli “kesin mutabakatname, ibraname,makbuz” isimli belgenin davacının diğer zararlarına yönelik başka mahkemelerde açılmış bulunan davalara ilişkin olması ve dava konusu bakıcı giderini kapsamadığından ödeme olarak dikkate alınmayacağı, davacının sigorta şirketleri yönünden % 100 kusur, diğer davalı …’nin sürücünün kusuru dışında kalan % 50 kusurdan müştereken tahsilini talep ettiği, tarafların sorumluluğunun taleple bağlı kalınarak buna göre belirlenmesi gerektiği, davalı …’ yönünden davacının başvuru dilekçesinin 07/03/2014 tarihinde tebliğ edildiği, 4925 sayılı KTK’nun 22.maddesi kapsamında 8 iş günü sonu olan 20/03/2014 tarihinde temerrüdün oluştuğu, davalı ….yönünden ZMMS sigortası kapsamında davacının başvuru dilekçesinin 17/10/2019 tarihinde tebliğ edildiği, 2918 sayılı KTK’nun 99.maddesi kapsamında 8 iş günü sonu olan 30/10/2019 tarihinde, zorunlu koltuk ferdi kaza sigortası kapsamında davacının başvuru dilekçesinin 28/10/2019 tarihinde tebliğ edildiği, 6102 sayılı TTK’nun 1427.maddesi kapsamında 15 gün sonu olan 13/11/2019 tarihinde temerrüdün gerçekleştiği, davalı … şirketi yönünden temerrüdün olay tarihi olan 01/09/2012 tarihinde gerçekleştiği, kaza yapan aracın minübüs olup ticari araç olduğu, faizin avans faizi olması gerektiği, davalı …’nin Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi kapsamında kaza tarihinde geçerli olan sağlık gideri teminat miktarı olan 225.000,00 TL ile sıralı ve sınırlı sorumluluğunun, davalı …. ZMMS poliçesi kapsamında kaza tarihinde geçerli olan tedavi gideri teminat miktarı olan 225.000,00 TL ile sıralı ve sınırlı sorumluluğunun yine Karayolları Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigorta poliçesi kapsamında tedavi gideri teminatı olan 150.000,00 TL ile sıralı ve sınırlı sorumluluğunun bulunduğu, davalı … Şirketi’nin oluşan zarardan diğer davalılarla birlikte müşterek ve sigorta şirketlerinin sıralı ve sınırlı sorumluluğunu aşan miktarın taleple bağlı kalınarak %50’oranında sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmakla davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve;
DAVANIN KABULÜ İLE;
Davacı …’nın 2.761.374,82 TL bakıcı gideri zararından taleple bağlı kalınarak 1.680.687,41 TL maddi tazminatın davalılardan …. yönünden olay tarihi olan 01/09/2012 tarihinden, 225.000,00 TL’lik kısmından Zorunlu Karayolu Taşımacılık Sigortası kapsamında davalı …’nin temerrüt tarihi olan 20/03/2014 tarihinden, bu kısmı aşan 225.000,00 TL’lik kısmından Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası kapsamında davalı …’nin temerrüt tarihi olan 30/10/2019 tarihinden, bu kısmı aşan 150.000,00 TL’lik kısmından Zorunlu Koltuk Ferdi kaza Sigortası kapsamında davalı …’nin temerrüt tarihi olan 13/11/2019 tarihinden, bu kısmı aşan ve … plakalı minibüs sürücüsü …’nın kusuruna düşen kısım haricinde kalan 1.080.687,41 TL’nin davalı ….’nin olay tarihi olan 01/09/2012 tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Sigorta vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; KTK 97 uyarınca sigorta şirketine kanunda belirtilen evraklar ile müracaat edilmediğini, bu nedenle davanın usulden reddi gerekmekteyken kabulünün yerinde olmadığını, sürekli bakıcı gideri tazminatının poliçe kapsamında olmadığını, işbu taleplerin SGK’ nın sorumluluğunda bulunduğunu, 29/04/2021 tarihli maluliyet raporunun kontrol kaydı ile tanzim edilmiş olup sürekli mahiyette olmadığından hükme esas alınmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, 29/04/2021 tarihli raporun yetkili kurum tarafından ve yönetmelikte belirtilen usule uygun hazırlanmadığını, raporun tanzim tarihi itibariyle çocuklar için özel gereksinim değerlendirmesi hakkında yönetmelik ve ekleri uyarınca Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanması ve bu doğrultuda sürekli olarak bakıma muhtaç olunup olunmadığının tespitinin gerektiğini, maluliyetin tespiti hususunda Adli Tıp Kurumu görevlendirilmiş olup yetkisiz kurum tarafından tanzim edilen raporu kabul etmediklerini, hesaplamada TRH 2010 mortalite tablosu ve %1,8 teknik faizin esas alınması gerektiğini, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas ve …. Karar sayılı 14/12/2021 tarihli kararında kararının kaldırılmasını, müvekkil şirket aleyhine başlatılan icra takibinin durdurulması için tehiri icra kararı verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; söz konusu tazminat talebinin zamanaşımı süresinin dolduğunu, Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Sigortası Genel Şartlarının A.3.2 maddesinde yer alan sakatlık teminatı başlığı altındaki tablo esas alınarak düzenlenmiş bir rapor sunulmadığını, bakıcı gideri tazminatının ZMMS poliçe teminatı kapsamında olmadığını, hükme esas alınan maluliyet raporunun hukuka uygun olarak alınmadığını, ticari avans faizine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi raporunda TRH Yaşam tablosuna göre hesaplama yapıldığını ancak progressif rant yönteminin kullanıldığını, TRH hesaplamasına göre %1,8 teknik faiz uygulanmasının gerektiğini, tüm bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddini, istinaf kanun yolu sonucuna kadar Ankara … İcra dairesinde başlatılmış olan … Esas sayılı icra takibinin geri bırakılmasını, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacıya yüklenilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; Şoför …’nın kaza tarihi itibariyle 74 yaşına girmiş bir kişi olduğunu, dolayısıyla yaşı itibariyle yolcu taşımacılığı yapmasının mümkün olmadığını, kazanın meydana geldiği yolun bölünmüş yol olduğunu, kazada ölen ve yaralananların sayısı dikkate alındığında, kazaya neden olan minibüse çok fazla yolcu alındığının görüldüğün, yaptıkları araştırmaya göre mazotla çalışan aracın kaza sırasında yanmayacağını, hal böyle iken mazotlu olan minibüsün nasıl yandığının ve ölümleri ve yaralanmaların nasıl gerçekleştiğinin de ayrıca sorgulanması ve cevabının bulunmasının gerektiğini, kazada ölen ve yaralanan kişilerin ailelerine tazminat ödenmek suretiyle uzlaşma sağlandığını, müvekkil şirketin kusuru olmadığı halde çok ciddi tazminatlar ödemek durumunda kaldığını, kaza itibariyle geçerli olan mevzuat hükümleri çerçevesinde maluliyet raporunun aldırılmasının gerektiğini, yanlış kurumdan ve çelişkili maluliyet raporuna göre alınan hesap bilirkişisinin raporunun da hukuka uygun olmadığını ve fahiş olduğunu, yapılan taşıma işinin ticari bir taşıma olmadığını, aile yakınının düğününe giderken olan bir trafik kazası olduğunu, bu nedenle yasal faize hükmedilmesi gerekirken avans faizine hükmedilmesi nedeniyle de kararın kaldırılmasının gerektiğini, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin 14/12/2021 tarih ve … Esas …. sayılı kararını kaldırılmasına ve tehiri icra kararı verilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilin yaralanmasına sebep olan trafik kazasının cezayı gerektiren bir fiil olduğu için, tazminat bakımından da ceza zamanaşımının uygulanması gerekeceğini, bu itibarla zamanaşımı süresinin henüz dolmamış olduğundan, davalı …. vekilinin zamanaşımına yönelik istinaf nedenlerinin reddinin gerektiğini, Müvekkil …’nın yolcu olarak içinde bulunduğu davalı şirketlere sigortalı …. plakalı araç, yolcu taşımacılığı yapan minübüs olup ticari niteliği haiz olduğundan, davalıların müvekkilin maddi zararından ticari temerrüt (avans) faizi ile sorumluluklarının bulunduğunu, Davalı sigorta şirketlerinin müvekkilin uğramış olduğu bakıcı gideri zararından poliçe gereği sorumlu olduğunu, dosya kapsamında düzenlenen bilirkişi raporu TRH-2010 Yaşam Tablosuna göre ve prograssif rant (%10 artırım %10 iskonto) yöntemi ile düzenlenmiş olup, alınan raporun Yargıtay kararlarına uygun olduğunu, meydana gelen kaza neticesinde … plakalı araçta yolcu olarak bulunan müvekkil …’nın yaralandığını, vücudunun birçok yerinde yanma ve iç organ yaralanmasının meydana geldiğini, bu yaralanmalar sebebiyle müvekkilin 2 kez karaciğer nakli olmuş ise de şifa bulamadığını, tüm bu nedenlerle davalı vekillerince ileri sürülen istinaf nedenlerinin esastan reddine, taraflarınca belirtilen istinaf nedenleri doğrultusunda Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … E. Ve … K. Sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Mahkemece verilen karar, taraflarca istinaf edilmiştir.
1-Davacının, sürücünün kusuruna yönelik itirazı;
Müteselsil sorumluluk, Kanundan doğan müteselsil borçluluğun bir türü olup aynı zararın oluşumunda rolü olan birden fazla kimsenin tazminatın tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu ve zarar görenin dilediği sorumludan tazminatın tamamını veya bir kısmını talep edebileceği sorumluluk türüdür.
Zarar gören, zararın tamamını veya bir kısmını dilediği sorumlu veya sorumlulardan talep edebilir.
Bu husus HGK’nın 24.6.1983 tarih 1981/9-533 Esas 1983/724 Karar sayılı kararı ile “Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.’nun 61.maddesi ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen maddesi uyarınca ve aynı Yasanın 163.maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de talep edebilir.
Ancak, aynı Yasanın 141.maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme re’sen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü Hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HMK 26.maddesi buna engeldir” şeklinde kabul edilmiştir.
Birden fazla kimseyi müteselsil sorumlu tutmak isteyen zarar gören, bu kimselere karşı dava açarken bu niyetini göstermesi, dava dilekçesinden müteselsil sorumlu tutmak istediği kişiyi göstermesi gerekir. Hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olup teselsülden yararlanma hakkı zarar görene ait olduğundan zarar gören bu hakkı kullanmadıkça mahkeme onun yararına teselsül kuralını kendiliğinden uygulayamaz.
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, araçta yolcu olarak bulunan davacının kazanın oluşumunda kusurunun bulunmamasına göre, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. ( YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E,2019/3209 K )
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde; davacının yolcu olarak bulunduğu ve araç sürücüsünün de mahkemece yukarıda açıklandığı üzere % 50 kusurunun, yolun yapımından sorumlu yüklenici davalı şirketin % 50 kusuru ile birlikte bulunması, müteselsil sorumlulukta davalının az da olsa kusurunun varlığının yeterli olmasına göre, buna göre mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Davacının ve davalı şirketin kusur itirazları yönünden ise;
Birbirini teyit eden nitelikteki gerek ceza dosyasında alınan kusur raporları ile aynı kazaya ilişkin diğer dosyalarda ve mahkemece alınan rapora göre, istinaf eden davalı araç sürücüsünün ve yüklenicinin ayrı ayrı % 50 kusurlu olduklarından, bu sebeple dosya kapsamına, delillere ve oluşa uygun, kabul edilen kusur durumunun belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, davacının ve davalı yüklenicinin buna yönelik itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2-Aktüer raporuna yönelik itirazda;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde, mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre ve bu çerçevede PMF yaşam tablosu esas alınarak bakıcı giderinin belirlenmesi gerekirken, TRH yaşam tablosu esas alınan aktüer raporuna göre karar verilmesi isabetsiz olup, bu nedenle davacı ve davalı yüklenici … İstinaf talebinin kabulü gerekmiştir.
-Kabule göre de (Davacının ve davalı tarafın bakıcı gideri hesabına ve müterafik kusura, faiz türüne yönelik itirazlarında;
Davacının yolcu olduğu aracın ticari minibüs olması nedeniyle ticari faiz uygulanmış olmasına; brüt asgari ücret üzerinden hesap yapılmış olmasında; davacının araçta emniyet kemeri takmadığının ispat edilmemiş bulunmasına göre, bunlara yönelik itirazlar yerinde bulunmamaktadır.
Anlatılan sebep ve gerekçelerle, tüm dosya kapsamı ve davanın niteliği nazara alınarak davacı ve davalılar vekillerinin istinaf taleplerinin ayrı ayrı kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK m.353/1-a-6 uyarınca kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı ve davalılar vekillerinin ayrı ayrı istinaf başvurularının kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden taraflarca yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harcının talep halinde yatıranlara iadesine,
4-İstinaf eden taraflarca istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Ankara …İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … Şirketi vekili tarafından sunulan; nakit 624.066,25 TL teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
8-Ankara …İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … Şirketi vekili tarafından sunulan; … Şubesi, 06/05/2022 tarihli, … numaralı 2.700.000,00 TL bedelli teminat mektubunun İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.30/06/2022

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.