Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/804 E. 2022/1484 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 30/06/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 02/12/2021
NUMARASI : … Esas … Karar

ASIL DAVADA
DAVACILAR :

VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :

VEKİLİ :
KARŞI DAVADA
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALILAR

VEKİLİ :
İHBAR OLUNAN :
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 30/06/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 30/06/2022

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesiyle özetle; 27/05/2017 tarihinde davalı sigorta şirketi tarafından sigortalı ve … sevk ve idaresindeki aracın müvekkile ait motosiklete çarpmasıyla meydana gelen trafik kazasında müvekkillerinin yola savrulmasıyla ağır şekilde yaralandıklarını, müvekkillerinden …’nun … Fakültesi Hastanesinde tedavi olduğunu, …’nın ise … Hastanesinde muayene olduğunu ve her ikisinde de maluliyet oluştuğunu ve geçici iş göremezliğe neden olduğunu, bu nedenle müvekkillerinin iş yapması ve kendi bakımlarını yapmalarının olanaksız hale geldiğini, tüm bu nedenlerle fazlaya ilişkin taleplerinin saklı kalması kaydıyla müvekkillerinin geçici iş göremezlik süresinde uğradığı kazanç kaybı ile çalışma gücünün azalmasından dolayı doğan maddi zarar ve tedavi giderlerinin … için şimdilik 25,00 TL geçici iş göremezlik, 25,00 TL iş göremezlik, SGK tarafından karşılanmayan 25,00 TL tedavi gideri, 25,00 TL bakıcı gideri, … için şimdilik 25,00 TL geçici iş göremezlik, 25,00 TL sürekli iş göremezlik, SGK tarafından karşılanmayan 25,00 TL tedavi gideri, 25,00 TL bakıcı gideri olmak üzere ayrı 100,00 TL maddi tazminat, manevi tazminat yönünden ise … için 30.000,00 TL, … için 30.000,00 TL, … için 10.000,00 TL, … için 10.000,00 TL ve … için 10.000,00 TL olmak üzere talep ettiğini, ayrıca yargılama gideri ile vekalet ücretinin de karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı karşı davacı … vekilinin cevap ve karşı dava dilekçesiyle özetle; davalı …’nun sevk ve idaresindeki motosiklet ile tali yoldan ana yola çıkarken dur ikazı ve yola konulmuş fiziki sete rağmen kontrolsüz, hızlı ve başlarında kask olmaksızın müvekkil şirket aracına çarpmak suretiyle kazaya sebebiyet verdiğini, davacı karşı davalıların taleplerinin reddi ile müvekkil şirket aracında meydana gelen hasara ilişkin belirsiz alacak yönünden şimdilik 4.500,00 TL, hasar ve zararlar için 100,00 TL, değer kaybı için 400,00 TL olmak üzere toplam 5.000,00 TL tazminatın dava tarihi itibariyle davacı karşı davalı … adına velisi …’dan tahsili ile yargılama giderinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
Davalı … Hesabı vekili cevap dilekçesinde özetle; 26/04/2016 tarihinde Karayolları Trafik Kanununda değişiklik yapıldığını ve müvekkil kuruma dava açılmadan önce gerekli belgelerle başvuru yapılması şartının getirildiğini, gerekli evraklarla başvuru yapılmadığından bu şartın yerine getirilmediğini, davacının dayandığı ve dosyaya giren tüm yazılı delil, dosya, belge örneklerinin taraflarına tebliğ edilmesinin gerektiğini, davaya konu aracın trafiğe çıkış ehliyeti olmadığını, bu aracın kanuna aykırı olarak trafiğe çıkarıldığını, tescilsiz aracın trafiğe çıkışının yasak olduğu için bu araç nedeniyle KTK kaynaklı işletenin sorumluluğunun devreye girmediğini, müvekkil kurumun zorunlu mali mesuliyet sigortası teminat limitleri ve kazaya karışan tescilsiz aracın kusur oranı ile sınırlı sorumluluğu olduğunu, davacının maddi zararının ancak aktüeryal inceleme sonucu tespit edilebileceğini, geçici iş göremezlik döneminin tazminat hesabına dahil edilmemesi gerektiğini, kazazedenin çocuk olduğunu, herhangi bir iş kolunda çalışmasının mümkün olmadığını, tedavi giderlerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanması gerektiğini, davacının kask ve koruyucu elbise giymemesi ve ehliyetsiz sürücünün aracına binmesi bile kendisini tehlikeye atıp zararın artmasına sebep olduğunu tüm bu nedenlerle davanın usul ve esasa ilişkin olarak sundukları gerekçeler dikkate alınarak reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin de davacıya tahmil edilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle;haksız ve mesnetsiz davanın reddine, davacılardan …’nun kaza tespit tutanağında asli kusurlu olduğu düzenlenmiş olması sebebi ile müvekkil şirket sigortalısına yüklenebilecek bir kusur bulunmadığından müvekkil şirket yönünden davanın reddine, davanın ispatı halinde müvekkil şirketin, tazminatın öncelikle ferilerinden sorumlu tutulmamasına, olmaz ise, asıl alacak, yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından ayrı ayrı kusur oranında, poliçe limiti ile sorumlu tutulmasına, kusur ve maluliyet oranlarına ilişkin raporların tek yetkili kurum olan Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nden teminine, davanın kabulü halinde Sgk’ ya yazılarak SGK tarafından yapılmış olan ödemelerin tespiti ile belirlenecek olan tazminattan düşülmesine, davacıların faiz taleplerinin reddine; ancak aksine karar verilmesi halinde işletilecek faizin yasal faiz olarak belirlenmesine ve en erken bilirkişi raporunun müvekkil şirkete tebliğ tarihinden itibaren 15 gün sonrasından itibaren başlatılmasına, davanın açılmasında müvekkil şirketin kusuru bulunmaması nedeni ile yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi 02/12/2021 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararda özetle; “Kaza neticesinde davalı karşı davacıya ait araçta (kusur oranına göre) 19.200,00 TL tutarında zarar meydana geldiği, bu zarardan davacı karşı davalı …’nun sorumlu olduğu anlaşılmakla davacı karşı davalı …’ya yönelik davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar davacı karşı davalı …’ya da husumet yöneltilmiş ise de; hangi gerekçelerle husumet yöneltildiğinin açıklanmaması, kazaya karışan motosikletin tescilsiz olması karşısında işleteninin bu … olduğunun kabul edilmesinin mümkün olmaması karşısında davacı karşı davalı …’ya yönelik davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş ve;
1-ASIL DAVA YÖNÜNDEN;
DAVACI …’NIN MADDİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 78.866,15 TL sürekli iş göremezlik tazminatı ( davalı … Hesabının sorumluluğunun 63.132,92 TL ile sınırlı olması kaydıyla), 14.259,28 TL geçici iş göremezlik tazminatı ( davalı … Hesabının sorumluluğunun 11.407,43 TL ile sınırlı olması kaydıyla), 5.688,00 TL bakıcı gideri tazminatı ( davalı … Hesabının sorumluluğunun 4.550,40 TL ile sınırlı olması kaydıyla) ve 4.800,00 TL tedavi gideri tazminatı ( davalı … Hesabının sorumluluğunun 3.840,00 TL ile sınırlı olması kaydıyla) olmak üzere toplam 103.613,43 TL tazminatın ( davalı … Hesabının sorumluluğunun toplam 82.930,75 TL ile sınırlı olması kaydıyla) davalı …. yönünden 11/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalı … Hesabı yönünden 28/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalı … ile davalı …. Yönünden ise kaza tarihi olan 27/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı … ‘ya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
DAVACI …’NUN MADDİ TAZMİNAT DAVASININ KABULÜ ile 64.134,31 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 1.684,87 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 711,00 TL bakıcı gideri tazminatı ve 600,00 TL tedavi gideri tazminatı olmak üzere toplam 67.130,18 TL tazminatın davalı …yönünden 11/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalı … ile davalı …. Yönünden ise kaza tarihi olan 27/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …., davalı … ve davalı ….’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’ya verilmesine,
DAVACI …’NIN MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 12.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 27/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı … Şti.’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’ya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
DAVACI … ‘NUN MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 15.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 27/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı ….’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’ya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
DAVACI …’NUN MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 8.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 27/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı ….’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacı … ‘ya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
DAVACI …’NIN MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 6.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 27/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı ….’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’ya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
DAVACI …’NIN MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 6.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 27/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …. ve davalı ….’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …ya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-KARŞI DAVA YÖNÜNDEN;
Karşı davacı …’nin karşı davalı …’ya yönelik davasının PASİF HUSUMET YOKLUĞU NEDENİYLE REDDİNE,
KARŞI DAVACI ….’NİN KARŞI DAVALI …’YA YÖNELİK DAVASININ KABULÜ ile 19.200,00 TL tazminatın karşı dava tarihi olan 08/09/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte karşı davalı Onur Şahin Mutlu’dan alınarak karşı davacı …’ye verilmesine” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; müvekkil şirketçe sigortalı aracın karıştığı 27/05/2017 tarihli çift taraflı trafik kazası neticesinde, davacının malul kaldığı iddiası ile maddi tazminat talepli işbu davanın ikame edildiğini, davacının maddi tazminat taleplerinin sadece tedavi masrafları ve sürekli sakatlık hallerinde poliçe teminatı dahilinde değerlendirilebileceğini, geçici iş göremezlik tazminatı taleplerinin Trafik Sigortası Genel Şartları, Poliçe özel Şartları ile Karayolları Trafik Kanunu hükümleri itibariyle poliçe teminatına dahil olmadığını, davacının talebine ve hükme konu olan tedavi giderleri, geçici iş görmezlik tazminatı Trafik Sigortası Genel Şartları A.5.b maddesi gereği, sağlık gideri teminatı kapsamında olduğunu ve sağlık gideri teminatının ise Sgk’nın sorumluluğunda bulunduğunu, davacılardan … ‘da oluşan maluliyete ilişkin alınan bilirkişi raporunda davacının tüm vücut engelinin %20 olduğu belirtildiğini, söz konusu oranın hatalı tespit edildiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları doğrultusunda somut olayda kısmi talep ile dava açılmasına rağmen ancak bilirkişi raporuna dayanarak ıslah talebinde bulunulduğunu, her halükârda hükmedilen asıl alacağa işletilecek faizin temerrüt tarihinden değil, davacının ıslah tarihinden başlatılması gerektiğini, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin 02/12/2021 tarihli … Esas ve … Karar sayılı kararının yasaya aykırı olup yeniden incelenerek müvekkil şirket lehine bozulmasına, hüküm kesinleşinceye kadar icranın ertelenmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … Hesabı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; müvekkil kurumun talep etmesine rağmen davacı tarafından dava tarihinden önce maluliyet raporunun müvekkil kuruma sunulamadığını, bu sebeple müvekkil kurumun başvuruyu değerlendirme imkanının olmadığını, başvuru şartı yerine getirilmeden ikame edilen işbu davanın, dava tarihi göz önüne alınarak usulden reddi gerekirken kabulünün hatalı olduğunu, hükme esas alınan kusur raporunun denetime elverişli olmadığını, raporlar arasında çelişki giderilmeden kurulan hükmün eksik incelemeye dayandığını ve kararın kaldırılmasının gerektiğini, geçici iş göremezlik, bakıcı ve tedavi giderlerinin müvekkil kurumun sorumluluğunda olmadığını, hükme esas teşkil eden bilirkişi raporunda TRH 2010 tablolarının kullanıldığını ve 1,65 teknik faiz indirimi yapılmadığını, bakıcı giderinin brüt asgari ücret üzerinden hesaplanabilmesi için fiilen bakıcı tutulduğunun somut delillerle ispat edilmesi gerektiğini, yerel mahkeme yargılaması esnasında dosyaya fiilen bakıcı tutulduğunu ispatlar nitelikte bir delil, belge sunulmadığını, hesaplamada askerlik tenzili uygulanması gerektiğini, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas, … Karar ve 02.12.2021 tarihli tarihli kararının istinaf incelemesi neticesinde kararın kaldırılmasını ve talepleri doğrultusunda inceleme yapılarak yeniden hüküm kurulmasını ve icranın durdurulmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … ve … Vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; mevcut davada müvekkilin kusursuz olduğunu, müvekkillerden … sevk ve idaresindeki diğer davalı şirkete ait araç ile sanayi içerisinde ana yolda normal hızla seyir ederken davacı karşı davalılardan …’nun tali yoldan trafik kurallarını ihlal ederek dur levhasına uymadan kontrolsüz ve hızlı bir şekilde ana yola çıktığını ve müvekkil aracına tam kusurlu bir şekilde çarparak bu kazaya sebep olduğunu, davacı …’nun maluliyet oranına ilişkin bilirkişi raporunun hatalı olup vücut fonksiyonlarındaki kayıp oranına ilişkin değerlendirmenin fahiş olduğunu, Adli Tıp Kurumundan alınan iki farklı bilirkişi raporunda davacı …’nın geçici iş göremezlik süresinin 9 ay olduğu tespit edildiğini, mahkemece hiçbir haklı gerekçe olmaksızın 08/04/2021 tarihli rapor doğrultusunda 12 aylık geçici iş göremezlik tespiti üzerinden hesaplama yaptırıldığını ve buna göre hüküm oluşturulduğunu, davacıların herhangi bir bakıma ve bakıcıya ihtiyaçlarının olmadığını, müvekkillerden bu bakımdan alınmasına hükmedilen bedellerin hukuka aykırı olduğunu, Mahkemenin hiçbir hukuki dayanağı olmaksızın davacı … için hukuka aykırı rapor doğrultusunda hesaplanan tazminat hesabında %20 oranında müterafik kusur indirimi yaptığını, davacılar lehine hükmolunan manevi tazminat miktarlarının fahiş olduğunu, tüm bu nedenlerle bilirkişilerce alınan raporlar kendi içerisinde çelişkili, denetime elverişsiz ve varsayıma dayalı olduğunu, bu nedenle ilk derece mahkemesinin hatalı ve çelişkili raporlar varken bunları gidermeden hüküm kurmasının hukuka aykırı olduğunu yeniden kusur, maluliyet ve zarar yönünden rapor aldırılarak hüküm kurulmasını talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, tedavi ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi tazminat ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece verilen karar, davalılarca istinaf edilmiştir.
1-Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede :
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre ve bu çerçevede PMF yaşam tablosu ve Çalışma Gücü Kaybı Yönetmeliğine göre alınan raporların hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmadığı; her ne kadar dosyada alınan maluliyet raporları arasında ilk bakışta çelişki olduğu görülüyor ise de hükme esas alınan 12/04/2021 tarihli Uzman Adli Tıp Heyeti raporu dışındaki diğer raporların yukarıda belirtilen hatalı yönetmelik hükümleri nazara alınarak hazırlanmış olması nedeniyle, netice itibariyle maluliyet raporları arasında bir çelişki oluşmamakta olup, buna yönelik itirazların reddi gerekmiştir.
Ayrıca, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281/1. maddesinde; “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler” düzenlemesine yer verilmiştir.
Usulüne uygun biçimde raporun tebliği üzerine, rapora itiraz hakkı bulunan tarafların bu haklarını kullanmamış olması halinde ise, karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşacağı izahtan varestedir.(Aynı yönde YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/14455 ESAS, 2017/7655 KARAR; aynı daire 2015/3253 ESAS, 2017/9419 KARAR; 2015/10058 ESAS, 2018/4639 KARAR; 2015/12543 ESAS,2018/8251 KARAR sayılı ilamları)
Mahkemece hükme esas alınan 30/05/2021 tarihli aktüer bilirkişi heyet raporu istinaf eden ve aktüer raporuna itirazda bulunan davalı … Hesabı’na ihtaratlı olarak 05/06/2021 tarihinde tebliğ edilmiş olup, bilirkişi raporuna karşı ne dilekçe ile ne de iki haftalık süresi içinde duruşmada herhangi bir itirazda bulunulmadığından, … Hesabı’nın aktüer raporundaki sair askerlik süresinin nazara alınmadığına yönelik itirazının da bu sebeple reddi gerekmiştir.
2- Davalı … Hesabı’nın davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup;
6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacıların, dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine belgeler ile birlikte 09/01/2017 tarihinde başvuru dilekçesi ile başvurdukları, sigorta şirketinin 16/012017 tarihinde hasar dosyası açtığı bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı, buna ilişkin hasar dosyası da oluşturulduğu, davalı … Hesabı’nın cevabı ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde, davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı, davacı tarafça başvuru sırasında ellerinde bulunan tüm rapor ve tedavi evraklarının sunulmuş da bulunduğu; bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği, temerrütün de bu tarih itibariyle oluştuğu de açıktır. Bu sebeplerle, davalı vekilinin itirazı yerinde değildir.
3-Davalıların vekilinin geçici iş göremezliğin,bakıcı giderinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve … Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 18/06/2016 tanzim tarihli Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalıların geçici işgörmezlik, tedavi ve bakıcı giderinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
4-Davalı … ve … şirketinin kusur raporuna ilişkin istinaf itirazının incelenmesinde :
Olayla ilgili kaza tespit ile yine olayla ilgili gerek ceza gerekse hukuk mahkemesinden aldırılan raporların birbirini teyit edip, söz konusu kazanın oluş şekline ve dosya kapsamına uygun olduğu sonucuna varılarak hüküm verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir durumun olmadığı, hem kaza tespit hem de hukuk mahkemesinde aldırılan raporların birbirini teyit ettiği ve örtüştüğü anlaşılmakla, kusura yönelik itirazlar yerinde değildir.
5- Davalılar … ile …’un müterafik kusura ilişkin itirazın incelenmesinde :
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminatın belirlenmesi” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğine ve özellikle kusurun ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş; “tazminatın indirilmesi” başlıklı 52. maddesinde ise; zarar gören taraf, zararı doğuran fiile razı olduğu veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olduğu yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırdığı takdirde hakimin, tazminatı indirebileceği veya tamamen kaldırabileceği açıklanmıştır.
Buna göre, zarar görenin zarar katılması veya zararın artmasına sebep olduğu hallerde zarar görenin, zararı önleyici ya da azaltıcı tedbirleri almamasında müterafik kusurunun bulunduğunun kabulü gerekir. Müterafik kusur; aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade etmektedir. (EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2015. S. 582) Zararın doğumu ya da artmasına yol açan fiil, zarar görenin davranışlarından ileri gelmişse müterafik (ortak) kusurdan söz edilir. (KILIÇOĞLU, Ahmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2012, s.418)
Emniyet kemerinin takılmaması, kask kullanılmaması gibi koruyucu önlemlerin alınmaması; alkollü olduğunu bildiği sürücünün aracına binilmesi; ehliyetsiz sürücünün aracında seyahat edilmesi ve istihap haddi üzerinde yolcu taşınması gibi durumlar TBK 52 madde anlamında zararın doğmasında yada artmasında etkili davranışlar olarak kabul edildiğinden zarar görenin müterafik kusurunu oluşturur. Zarar görenin müterafik kusurunun olması durumunda yerleşik yargısal uygulamalara göre tazminat miktarından %20 oranında indirim uygulanması gerekir. Müterafik kusur indirimi sebebiyle yapılabilecek azami indirim oranı %20’dir. Birden fazla müterafik kusur oluşturan davranış bulunsa bile indirim oranı %20’yi aşamaz (17. Hukuk Dairesi 2014/21303- 2017/4354) Ayrıca, müterafik kusur sebebiyle indirim yapılması için davalının bu hususu savunma olarak ileri sürülmesi şart değildir. Dosya kapsamında hal ve şartlara göre tazminattan indirim yapılmasını gerektirir. Müterafik kusurun belirlenmesi halinde usulünce tenkis yapılması gerekir .Ancak mahkemece bu hususta yeterli araştırma yapılmadığı ve gerekçede tartışılmadığı görülmektedir.
Yukarıda da açıklamalar dikkate alındığında, davacının müterafik kusuru nedeniyle tazminattan indirim yapılabilmesi için zararın bu nedenle artması zarar ile mağdurun eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince ceza dosyası ve eldeki dosya irdelenerek davacının ehliyetsiz araca binilmesi nedeniyle yüzde yirmi oranında müterafik kusur indirimi yapılması yerinde olup başkaca sebeple ayrıca müterafik kusur indirimi yapılması mümkün olmadığından, bu yönelik itirazlar yerinde görülmemiştir.
6- … Hesabının sorumluluğunun bulunmadığına yönelik;
… Hesabı’na başvurulabilecek hallere ilişkin olarak, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14/2-b maddesinde “Rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dâhilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar” düzenlemesine yer verilmiş; aynı mahiyetteki düzenleme, … Hesabı Yönetmeliği’nin 9/1-b maddesinde de yer almıştır. Bu düzenlemelere göre; trafik kazası sonucu oluşan bedensel zarar nedeniyle … Hesabı’na husumet yöneltilebilmesi için, bedensel zarara yol açan aracın kaza tarihi itibariyle zorunlu sigortasının yapılmamış olması gerekmektedir.
Davalı … Hesabı’na aracın trafik sigortasının bulunmayışı nedeniyle husumet yöneltildiğinden, davaya konu motorsikletin, trafik sigortası yaptırması zorunlu olan motorlu araçlardan olup olmadığı hususunun saptanması gerekmektedir. Zira, ZMSS Genel Şartları’nın A.6-ı maddesi gereğince “Motorlu bisikletlerin kullanılmasından ileri gelen zararlar” teminat dışı hallerden olup, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde motorsiklet ve motorlu bisikletin tanımı yapılmıştır. Anılan düzenlemeler gereği, davacı yakınının idaresindeki motorsikletin, KTK’nın 3. maddesindeki tanıma uyan 50 cc ve üzeri motor silindir hacmine sahip motorsiklet olup olmadığının saptanması, kanun kapsamında motorlu araç olmadığı sonucuna ulaşıldığı takdirde davalı … Hesabı’nın bu aracın neden olduğu zarardan sorumlu olmadığı gözetilip sonuca ulaşılması gerekmektedir.
Bu durumda mahkemece yapılan araştırma ve alınan bilirkişi raporuna göre trafik sigortası bulunmayan tescilsiz motosikletin belirlenen motor silindir hacmine göre zorunlu trafik sigortası yapılması gereken araçlardan olmasına, dolayısıyla … Hesabı’nın zarardan sorumlu bulunmasına göre, davalı vekilinin buna yönelik itirazının yerinde olmadığı görülmüştür. (Bkz. Aynı yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/10988 Esas, 2019/4811 Karar sayılı ilamı ile aynı dairenin 2016/11731 Esas, 2018/9404 Karar; 2015/12273 ESAS, 2018/6148 KARAR; 2015/2783 ESAS, 2017/9342 KARAR sayılı ilamları)
7-Davalı … Hesabı’nın geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin itirazında;
Davacının olay tarihinde 18 yaşının altında olup çalışmadığı, gelirinin bulunmadığı sabittir. Haksız fiil sorumluluğunda zarar verenin sorumlu tutulabilmesi için fiil, zarar ve uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Zararın ise haksız fiiller yönünden TBK.nın 54. Maddesinde belirtildiği şekilde kazanç kaybı olabileceği gibi çalışma gücünün azalması veya yitirilmesi de bir zarar olarak kabul edilmiştir. İş gücü kaybı sebebiyle uğranacak tek kalem zarar, gelir kaybına ilişkin olan değildir. Dava konusu olayda da davacı her ne kadar 18 yaşın altında ve gelir getiren bir işte çalışmıyor olsa da geçici iş göremezlik tazminatı için onsekiz yaşın altında kalınan dönem için herhangi bir işte çalışmaması zararının olmadığı şeklinde yorumlanması haksız fiilin zarar ilkesi ile bağdaşmaz. Zarar gören bu dönem içinde günlük işlerini yerine getirememesi, öz bakımını sağlayamaması da bir zarardır. Bu dönem içinde küçüğün zararının bulunmadığı ve bu süre için tazminat hesabı yapılmaması zarar veren lehine olup zararın sadece maddi olarak gelir azalması ve kazanç kaybı olduğu sonucunu doğurur. Zarar hesabında pasif dönem için dayanak teşkil eden “efor kaybına” ilişkin görüş, küçüklerin sürekli iş göremezliğinin bulunması halinde kabul edildiği gibi eforun tamamen %100 oranında kaybedildiği geçici iş göremezlik süresi için de kabul edilmelidir. (Aynı yönde) Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2013/9064 E- 2014/8672 K. Sayılı 29.5.2014 tarihli ilamı.
Bu nedenle mahkemece, iyileşme döneminde efor tazminatı kapsamında, geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmesine yönelik itirazlar yerinde bulunmamaktadır.
8-Davalı … şirketi ile … vekilinin faturasız tedavi giderine yönelik itirazında;
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
Bu kapsamda, uzman doktor bilirkişiden faturasız tedavi ve bakıcı gideri konusunda rapor alınmak suretiyle değerlendirme yapılarak karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. İtiraz yersizdir.
9-Davalı sigortanın Bakıcı giderinin net asgari ücretten olmasına yönelik itirazında;
Bakıcı giderine ilişkin de, bakım konusunda aile bireylerine böyle bir yükümlülük yüklenemeyeceği gibi, dışarıdan bir bakıcı tutulmuş olsa idi ne kadar zararının olduğu belirlenerek hüküm verilmesi gerekmektedir. Buna göre; olayda BK.’nun 43. maddesi (6098 sayılı TBK md. 52) gereğince hakkaniyet indirimi şartları bulunmamaktadır ve geçici iş göremezlik döneminde bu şekilde bakıcı gideri hesaplanması da yerindedir. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2014/21822 E , 2017/5957 K, 2017/1726 E 2017/11442 K )
Davacının başkasının yardımına muhtaç olması nedeniyle brüt asgari ücretle bakıcı gideri hesaplanması doğru olup bakıcı giderinin net asgari ücretle hesaplanması istemi yerinde değildir. (Bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/21822 Esas, 2017/5957 Karar sayılı ilamı)
10- Davalı … ve Sigortanın faiz ve başlangıcına dair;
Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerektiğinden mahkemece isabetsiz şekilde dava ve ıslah tarihlerine göre ayrı ayrı faiz işletimesi usule uygun olmadığından davacı tarafın buna yönelik itirazları yerindedir. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava/temerrüt) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerekmektedir. Bu sebeple, daha önce başvuru tarihi ve gerekli süre nazara alınarak oluşan temerrüt nedeniyle, faiz başlangıcının belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, buna yönelik itirazlar da yersizdir.
11-Davalı şirket ve … vekilinin manevi tazminata yönelik itirazlarında;
6098 sayılı TBK.nın 56. maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yargıtay’ın 22.6.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hâkimin takdirine bırakılmış ise de hâkim; Medeni Kanununun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözeterek, hukuk ve adalete uygun hak ve nesafet kurallarına göre uygun miktarda tazminat takdir etmesi gerekmektedir. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların değerlendirilmesi gerekir. Hakim manevi tazminata hükmederken; tarafların kusur durumu, kusur derecesi, ekonomik ve sosyal durumları, zarar ile olay arasındaki illiyet bağı, ölüm halinde kaza ile ölüm arasında illiyet bağının bulunması, olayın tarihi, olayın ağırlığı, olay tarihindeki paranın satın alma gücü, davacı sayısı gibi hususlar dikkate alınarak davacılar için zenginleşme, davalılar için yoksulluğa neden olmayacak şekilde belirlenmelidir.
Somut olayda; yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri, meydana gelen olayın ve davalının fiilin niteliği, olayın oluş yer ve şekli, kusur durumları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olay tarihindeki paranın alım gücü göz önünde bulundurulduğunda, hükmedilen manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olmasına göre, itiraz eden davalıların buna yönelik itirazlarının reddine karar verilmiştir.
Bu halde, kamu düzeni ve istinaf sebepleri çerçevesinde; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön ile kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına; dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre davalılar vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf eden … Hesabı’ndan alınması gereken 5.664,94 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 1.416,25 TL nin mahsubu ile bakiye 4.248,69 TL eksik harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf eden ..’den alınması gereken 11.663,49 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 2.915,99 TL nin mahsubu ile bakiye 8.747,50 TL eksik harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf eden …’ ndan alınması gereken 14.874,06 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 9.160,00 TL nin mahsubu ile bakiye 5.714,06 TL eksik harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-İstinaf eden …’den alınması gereken 14.874,06 TL karar ve ilam harcının bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
6-Davalılar tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların davalılar üzerinde bırakılmasına,
7-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
8-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.30/06/2022

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.