Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/797 E. 2022/880 K. 12.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM .. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
.. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 12/04/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi
KARAR TARİHİ : 30/12/2021
NUMARASI : …. Esas …. Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVALI :

VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 12/04/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 13/04/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; 08/10/2016 tarihinde müvekkilinin içinde yolcu olarak bulunduğu aracın da karıştığı yaralamalı trafik kazasının meydana geldiğini; kazaya karışan araçların …. ve …. plakalı araçlar olduğunu; kaza nedeniyle Konya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma dosyasında her iki tarafın da kusurlu olduğunun tespit edildiğini; kaza nedeniyle müvekkilinin zararının tazmini için her iki araç sigorta şirketine de yaptıkları başvuruların sonuçsuz kaldığını; kaza nedeniyle müvekkilinin uzun süre yatalak kaldığını; bakımının eşi tarafından yapıldığını; her ikisi de öğretmen olan müvekkili ve eşinin tedavi sürecinde görevlerini icra edemediklerini ve ek ders ücretlerinden mahrum kaldıklarını; bu süre içerisinde hastane masrafları, ulaşım giderleri ve sair birçok fatura edilemeyen giderleri olduğunu; kazaya karışan araçların davalı sigorta şirketleri tarafından sigortalı olduğunu beyanla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik fatura edilemeyen kaçınılmaz tedavi giderleri için 300,00 TL., çalışamamaktan kaynaklanan geçici ve maluliyet halinde sürekli işgöremezlik tazminatı olarak 100,00 TL. ve bakıcı gideri olarak 50,00 TL. olmak üzere toplam 450,00 TL. maddi tazminat taleplerinin kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketleri yönünden sigorta poliçe limitleri ile sınırlı olarak dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline; müvekkilinin ömür boyu yaşayacağı ızdırap ve üzüntüden dolayı 10.000,00 TL. manevi tazimatın kaza tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalı sürücü ….’den tahsiline; yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiş; duruşmalarda da dava dilekçesindeki bu beyanlarını tekrar etmiştir.
Davalı …. mahkememize cevap dilekçesi ile özetle: Manevi tazminatın kısmi dava veya belirsiz alacak davası olarak talep edilemeyeceğini, bu nedenle manevi tazminat davasının esasa girilmeden usulden reddine karar verilmesi gerektiğini; davaya konu kazada kendisinin %25 kusurlu olduğunu, davacının içinde bulunduğu araç sürücüsünün ise %75 kusurlu olduğunu; kendisinin daha az kusurlu olduğu kazada diğer araç sürücüsünden hiç bahsedilmeyerek sanki kazada %100 kendisi kusurluymuş gibi talepte bulunulmasının hakkaniyete aykırı olduğunu; kaza nedeniyle kendisinin de mağdur olduğunu, tedavi görmek için hastanede kaldığını, işlerinin aksadığını beyanla açılan davanın reddine ve yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiş; duruşmalarda da cevap dilekçesindeki bu beyanlarını tekrar etmiştir.
Davalı ….. Vekilinin cevap dilekçesi ile özetle; Dava konusu kazaya karışan …. plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu; müvekkili şirketin sorumluluğunun sigortalısının kusur oranı ve poliçe limitleri ile sınırlı olduğunu; bu nedenle kazaya karışan araçların mahkememizce kusur durumunun tespit edilmesi gerektiğini; davacı tarafın müvekkili şirkete başvurusunun incelenmesi sonucunda davacının maluliyeti olmadığının tespit edildiğini, bu nedenle müvekkili şirketin sorumluluğunun olmadığını; 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren yeni zorunlu mali mesuliyet sigortası genel şartlarına göre geçici iş göremezlik talebinin sağlık teminatına dahil olup tedavi giderleri ile birlikte SGK’nın sorumluluğunda olduğunu, bu tazminatların sigorta teminatı kapsamında olmadığını; davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte davadan önce usulüne uygun olarak yapılmış bir başvuru olmadığından müvekkilinin faiz açısından sorumluluğunun ancak dava tarihi itibariyle olabileceğini beyanla davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiş; yapılan duruşmalara ise katılmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “MADDİ TAZMİNAT TALEPLERİ AÇISINDAN YAPILAN DEĞERLENDİRMEDE: … Yukarıda yapılan açıklamalar, hükme esas alınan bilirkişi raporları, emsal alınan Yüksek Mahkeme ilamları, kurumlardan gelen müzekkere cevapları, kolluk araştırması, sigorta poliçesi ve tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; 08/10/2016 tarihinde meydana gelen trafik kazasında davacının da içinde yolcu olarak bulunduğu araçların çarpışması neticesinde trafik kazasının meydana geldiği, kazaya karışan araçların mali mesuliyet sigortasının davalı sigorta şirketleri tarafından yapıldığı, diğer davalı gerçek kişinin ise kazara karışan …. plakalı araç sürücüsü olduğu, dosya içerisindeki kaza tespit tutanağında dava dışı sürücü ….’un asli, davalı …. ‘ün tali kusurlu olduğunun belirtildiği Mahkememizce alınan 27/04/2018 tarihli raporda dava dışı sürücü ….un %80 davalı …. ‘ün %20 kusurlu olduğunun rapor edildiği kaza tespit tutanağı ve raporun birbirin teyit ettiği davacının araçta yolcu olarak bulunması sebebiyle davacıya herhangi bir kusur izafe edilmediği, Mahkememizce bölge adliye mahkemesinin kaldırma ilamı doğrultusunda davacı …. Tıp Fakültesi Hastanesinden 12/02/2021 tarihli Heyet Raporu alındığı, 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre yapılan değerlendirmede davacının sürekli maluliyet oranının %9.3 olduğu, iyileşme(geçici iş göremezlik) süresinin 6 aya kadar uzayabileceği, bu süre zarfında 2 ay süreyle bakıcıya ihtiyacı olduğu ve SGK tarafından karşılanmayan, belgeye bağlanamayan zorunlu tedavi giderinin ise 4.500,00 TL olduğu rapor edildiği, Mahkememizce yukarıda hükme esas alınan kusur raporu ve maluliyet oranlarının tespitine ilişkin heyet raporu nazara alınarak dosya alanında uzman bilirkişiye tevdii edildiği, Aktüerya bilirkişi tarafından hazırlanan 22/11/2021 tarihli bilirkişi ek raporunda davacının sürekli iş göremezlik zararının 136.035,13 TL, geçici iş göremezlik maddi zararının 18.882,15 TL, bakıcı zararının 3.294,00 TL ve SGK tarafından karşılanmayan, belgeye bağlanamayan zorunlu tedavi giderinin ise 4.500,00 TL olduğu rapor edildiği anlaşılmakla davacının yukarıda detayı verilen ıslah dilekçesindeki talep miktarları nazara alınarak davasının kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.
MANEVİ TAZMİNAT TALEPLERİ AÇISINDAN YAPILAN DEĞERLENDİRMEDE: Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Yukarıda yapılan açıklamalar, kazanın meydana gelmesinde taraflara izafe edilen kusur oranları, kaza neticesinde davacıda meydana gelen maluliyet oranları nazara alınarak davacının 08/10/2016 tarihinde meydana gelen kazada kaza tarihi itibariyle davacının yaşı, kazanın meydana gelmesinde zararın artmasında herhangi bir dahli ve kusuru bulunmaması, kaza sebebiyle vücudunda meydana gelen %9.3 oranındaki kalıcı maluıliyet oranı, tıbbi iyileşme süresinin 6 aya kadar uzayacak olması, geçirmiş olduğu cerrahi müdahaleler, kazanın davacı üzerinde yaratacağı travma ve psikolojik etki, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile paranın satın alma gücü de bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacı lehine takdir edilecek 5.000,00 TL manevi tazminatın davacı için zenginleşme ve davalılar için de yıkım olmayacağına kanaat edilmekle davacının manevi tazminat davasının 5.000,00 TL’sinin kabulüne, fazlaya ilişkin taleplerinin ise reddine karar verilmesi hususunda Mahkememizde vicdani kanaat hasıl olmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacının maddi tazminat davasının KISMEN KABULÜNE;
a)Davacının mahrum kaldığı 18.882,15 TL Geçici İş Göremezlik Dönemi maddi tazminatın davalılar …. ve …. (Sigorta şirketleri yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak ve faiz yönünden dava tarihi olan 20/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olmak kaydıyla) ile davalı ….’den (Davalı ….’den kaza tarihi olan 08/10/2016 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE, davacının bu talep kalemi yönünden fazla ilişkin talebinin REDDİNE,
b)Davacının mahrum kaldığı 3.294,00 TL Bakıcı Gider Kaybından kaynaklanan maddi tazminatın davalılar …. ve …. (Sigorta şirketleri yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak ve faiz yönünden dava tarihi olan 20/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olmak kaydıyla) ile davalı ….’den (Davalı ….’den kaza tarihi olan 08/10/2016 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE, davacının bu talep kalemi yönünden fazla ilişkin talebinin REDDİNE,
c)Davacının mahrum kaldığı 51.882,09 TL Sürekli İş Göremezlik Dönemi maddi tazminatın davalılar …. ve …. (Sigorta şirketleri yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak ve faiz yönünden dava tarihi olan 20/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olmak kaydıyla) ile davalı ….’den (Davalı ….’den kaza tarihi olan 08/10/2016 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE,
d)Davacının mahrum kaldığı 4.500,00 TL SGK tarafından karşılanmayan, zorunlu, belgeye bağlanamayan tedavi gideri maddi tazminatın davalılar …. ve …. (Sigorta şirketleri yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak ve faiz yönünden dava tarihi olan 20/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olmak kaydıyla) ile davalı ….’den (Davalı ….’den kaza tarihi olan 08/10/2016 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE,
2-Davacının manevi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile 08/10/2016 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle takdiren 5.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ….’den tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE, davacının fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin REDDİNE, ” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı ….. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kazanın meydana gelmesinde asıl kusurlu olan tarafın …. PLAKALI araç olduğunu, buna rağmen kazanın oluşumunda sigortalı araç için %20 oranında kusur atfedildiğini ve kalan tüm davacı talepleri açısından müvekkili aleyhinde %100 oranında hesap yapıldığını, bu hususun usul ve yasaya aykırı olduğunu, Hazine Müsteşarlığının 05.02.2010 tarih ve 2010/4 sayılı genelgesi uyarınca, aktüer hesaplamalarının Müsteşarlık nezdinde tutulan Aktüerler Siciline kayıtlı aktüerler tarafından yapılmasının ve tazminat hesaplamalarında asgari TRH 2010 Kadın ve Erkek Mortalite Tablolarının, teknik faiz oranlarının kullanılması gerektiğinin öngörüldüğü, bu nedenle yapılan aktüer hesaplamanın tümüyle hatalı olduğunu, usul ve yasaya aykırı şekilde yapılan aktüer hesaplamanın hükme esas alınmaması gerekirken hükme esas alınmasının açıkça hukuka aykırı olup bozmayı gerektirdiğini, hazırlanacak raporların 30/3/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik’te belirlenen esaslara göre hazırlanmasının zaruri olduğunu, müvekkili …. Anonim Şirketinin Birleşen Davadaki geçici iş görmezlik tazminat taleplerine ilişkin sorumluluğunun bulunmadığını, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkemece verilen kararın bozularak kaldırılmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ….. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; poliçe ve kaza tarihinden önce 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren 6704 sayılı kanun ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97.maddesinin değiştirildiğini, trafik kazasından doğan tazminat talepleri için dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta şirketine yazılı başvurunun bir dava şartı haline getirildiğini, başvurucu tarafından müvekkili şirkete yapılan başvuruya istinaden şirket …. nolu hasar dosyası açılmışsa da ibrazı zorunlu evraklardan 30.03.2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik çerçevesinde düzenlenmiş sağlık kurulu raporu’nun eksik olması nedeniyle yeterli değerlendirmenin yapılamadığını, dolayısıyla müvekkili şirkete yapılan başvurunun KTK madde 97 kapsamında geçerli bir başvuru sayılmasının mümkün olmadığını, bu nedenle dava şartı yokluğundan işbu davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte tazminata hükmedilmesi durumunda müvekkili şirketin sorumluluğunun Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1 ve Trafik Poliçesi Genel Şartları’nın 1. maddesi gereğince sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, geçici iş göremezlik, bakıcı ve tedavi gideri yönünden şirketin sorumluluğunun bulunmadığını, davacının dava konusu kaza sırasında sigortalı araçta yolcu konumunda olduğunu, hesaplanan tazminattan %20 hatır taşıması indirimi yapılması gerekirken indirim yapılmamış olmasının kabul edilemez olduğunu, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkemece verilen kararın kaldırılarak davanın reddine, yargılama ve harç giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı Hasan Vural vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemenin TRH 2010 tablosuna göre yapılan hesabı hükme esas alması gerektiğini, davacının lehine olan hesaplama tablosuna göre alacaklarının hesaplanması gerektiğini ve bu kapsamda da lehine olduğunu düşündükleri TRH 2010 tablosunun dikkate alınmamasının hukuka aykırı olduğunu, mahkemece manevi tazminat taleplerinin kısmen reddedilmesinin son derece hatalı bir değerlendirme olduğunu, verilen manevi tazminat miktarının çok az olduğunu, mahkemece faiz başlangıcının hatalı olarak belirlendiğini, mahkemenin gerekçeli kararının eksik yazıldığını, eldeki dava dosyasında ortadan kaldırma kararının kamu düzeni nedeniyle yapıldığını ve bu nedenle kamu düzeni kapsamındaki gerekçelerin yazılmamasının hukuka aykırı olduğunu, müşterek ve müteselsil olarak tam teselsül hükümleri ile sorumlu tutulması lazım iken eksik karar tesis edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, dosyada geçici iş göremezlik ve bakıcı giderleri için alacak-tedavi giderleri kapsamındaki miktarların tespitinin hatalı ve eksik olduğunu, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkemenin kararının bozulması ve ortadan kaldırılması ile davanın talepleri yönünden kabulüne karar verilmesini, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasını, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
İlk derece mahkemesince verilen ilk karara ilişkin olarak Davalı sigorta vekillerinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile ;Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/11/2019 tarih, ….. Esas …. Karar sayılı dosyasında verilen kararının eksik araştırma nedeniyle HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA, karar verilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle sürekli geçici iş göremezlik, tedavi ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi tazminat ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1- Maluliyet ve aktüerya raporlarına yaptıkları istinafları:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri, KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından ;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmemktedir
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Dairemiz kaldırma kararı ve yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda alınan raporların esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından itirazın reddi gerekmiştir.
2-Sigorta şirketine davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup
6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacıların, dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine belgeler ile birlikte başvurdukları, sigorta şirketinin eksik evrak yazısı ile sakatlık raporu,epikriz raporu,kaza tutanağı gelir durumu belgesi,nüfus cüzdanı fotokopisinİn eksik olduğundan bahisle bunların gönderilmesinden sonra tazminat talebini değerlendireceğini bildirilerek yasal süre içerisinde talebin karşılanmayarak sonuçsuz bırakıldığının davalı vekili cevap dilekçesi ile de sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı sigortanın istediği belgeler Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ekinde belirtilen belgelerden ise de KTK’nın 96. maddesi ve Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.2. maddesinde geçen bu belgeler sigorta şirketinin ödeme tarihine(temerrüde) ilişkin olup dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer tüm belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı,davalı sigortanın cevabi ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı,bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. Sigorta vekilinin buna yönelik istinafının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
3-Kusur raporuna yapılan itirazın incelenmesinde :
Dosya içerisindeki kaza tespit tutanağında dava dışı sürücü ….’un asli davalı … ‘ün tali kusurlu olduğunun belirtildiği mahkemece alınan 27/04/2018 tarihli rapordaava dışı sürücü ….’un %80 davalı ….’ün %20 kusurlu olduğunun rapor edildiği kaza tespit tutanağı ve raporun birbirin teyit ettiği anlaşılmıştır.
Olayla ilgili kaza tespit tutanağı ve raporun birbirin teyit ettiği söz konusu kazanın oluş şekline ve dosya kapsamına uygun olduğu sonucuna varılarak hüküm verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir durumun olmadığı, kaza tespit tutanağı ve raporun birbirin teyit ettiği ve örtüştüğü anlaşılmakla kusura yönelik itirazlar yerinde değildir.
Kaldıki davacı …. plakalı araçta yolcu olup kazanın oluşumunda kusuru yoktur.
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir.
Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, araçta yolcu olarak bulunan davacının kazanın oluşumunda kusurunun bulunmamasına göre, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. ( YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E,2019/3209 K )
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde;Davacı taraf, dava dilekçesi ve verdiği Islah dilekçelerinde açıkça davalının kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre, davacının yolcu olarak bulunduğu dava dışı araç sürücüsünün de kusurunun bulunması içinde bulunduğu araç sigortacısı olarak davalının müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.Bu durumda mahkemece; davaya konu kazada davacının kusurlu olmadığı ve zarar gören kusursuz 3. kişi konumunda olduğu talebinde kusur oranından da söz etmediğine göre zararın tümünü talep etmesi B.K.’da öngörülen teselsül kurallarına açık bir şekilde dayandığının kanıtı olduğu (HGK 24.06.1983 gün 1981/533E.-1983/724K) hususları gözetilmek suretiyle, davacı için tazminatın belirlenmesinde herhangi bir kusur indirimi yapılmaması yukarıda belirtilen müteselsil sorumluluk ilkesine uygun olduğundan davalı sigorta vekilinin buna yönelik istinafının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
4-Hatır taşıması indirimi yapılması gerektiği istinafı :
Dava 6100 sayılı HMK döneminde açılmış olup davalı davaya cevap vermediği gibi hatır taşıması savunmasında bulunmamıştır. Açıklanan vakıalar karşısında mahkemece; hatır taşıması savunmasının itiraz değil def’i olduğu ve alacağın talep edilebilirliğini engelleyici işlev gören def’ilerin ancak belirli sürelerde ileri sürülebileceği; alacağı ortadan kaldıran ve her aşamada ileri sürülebilen itirazlardan olmadığı için de her aşamada ileri sürülemeyeceği hususları dikkate alınmak suretiyle; davalı tarafça süresinde ileri sürülmeyen hatır taşıması indirimi yapılmaması yerinde olup buna yönelik itirazın yerinde olmadığı görülmüştür.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/10102 esas 2019/4225 karar sayılı ilamı-
5-Davacı vekilinin faiz başlangıcının yanlış belirlendiği istinaf itirazları yönünden,
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
(Nitekim Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/25016 Esas 2017/5136 Karar sayılı ilamları)
Ancak; 6100 sayılı HMK’nun 26/1 maddesinde “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir” düzenlemesine yer verilmiştir. İfade olunan yasal düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda; dava dilekçesinde sigorta şirketleri yönünden dava tarihinden itibaren faiz talep edilmesi nedeniyle itirazın reddi gerekmiştir.(Yargıtay 17 HD 2014/23214 E 2017/4406 K,2015/7913 E 2018/3722 K) Davalı …. sigorta vekilinin itirazı yerindedir.
6-1-Davalı vekilinin geçici iş göremezliğin,bakıcı gideri ve tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve …. Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin geçici iş görmezlik, tedavi ve bakıcı giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
7- Manevi tazminat miktarının az olduğu itirazın incelenmesinde :
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinde ; “Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” hükmü düzenlenmiş madde metninden de anlaşıldığı üzere, haksız eylem sonucu bedensel zarar görenin yakınları yararına manevi tazminata karar verilebilmesi için, zarar görenin yaralanmasının ağır bedensel zarar niteliğinde olması gerekmektedir. Ağır bedensel zarar, kanunda tanımlanmamış olup, yaralanmanın özelliğine ve yarattığı sonuçlara göre mahkemece takdir edilecektir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu somut olayın gerçekleşme şekli, yeri, zamanı, Ceza Mahkemesinin kararı ve yukarıda açıklanan ilkeler, davalının eylemindeki hukuka aykırılığın tespitinin sağlayacağı manevi tatmin ile birlikte değerlendirildiğinde İDM’ince hüküm altına alınan manevi tazminat miktarlanının AZ OLDUĞU , davacı vekilinin manevi tazminatın miktarına yönelik istinafının yerinde olduğu anlaşılmıştır.
Bu nedenle ,davalı sigorta vekillerinin istinaf başvurusunun reddi , davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davalı sigorta vekillerinin istinaf başvurusunun REDDİ ,
Davacı vekilinin istinaf başvurusununKABULÜ ile; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA,
1-Davacının maddi tazminat davasının KISMEN KABULÜNE;
a) Davacının mahrum kaldığı 18.882,15 TL Geçici İş Göremezlik Dönemi maddi tazminatın davalılar …. ve ….. (Sigorta şirketleri yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak ve faiz yönünden dava tarihi olan 20/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olmak kaydıyla) ile davalı ….’den (Davalı ….’den kaza tarihi olan 08/10/2016 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE, davacının bu talep kalemi yönünden fazla ilişkin talebinin REDDİNE,
b) Davacının mahrum kaldığı 3.294,00 TL Bakıcı Gider Kaybından kaynaklanan maddi tazminatın davalılar …. ve …. (Sigorta şirketleri yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak ve faiz yönünden dava tarihi olan 20/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olmak kaydıyla) ile davalı ….’den (Davalı ….’den kaza tarihi olan 08/10/2016 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE, davacının bu talep kalemi yönünden fazla ilişkin talebinin REDDİNE,
c)Davacının mahrum kaldığı 51.882,09 TL Sürekli İş Göremezlik Dönemi maddi tazminatın davalılar …. ve …. (Sigorta şirketleri yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak ve faiz yönünden dava tarihi olan 20/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olmak kaydıyla) ile davalı ….’den (Davalı ….’den kaza tarihi olan 08/10/2016 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE,
d)Davacının mahrum kaldığı 4.500,00 TL SGK tarafından karşılanmayan, zorunlu, belgeye bağlanamayan tedavi gideri maddi tazminatın davalılar …. ve …. (Sigorta şirketleri yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak ve faiz yönünden dava tarihi olan 20/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olmak kaydıyla) ile davalı ….’den (Davalı ….’den kaza tarihi olan 08/10/2016 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte) müştereken ve müteselsilen tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE,
2-Davacının manevi tazminat davasının KABULÜ ile 08/10/2016 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle takdiren 10.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ….’den tahsili ile DAVACIYA VERİLMESİNE,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Alınması gereken 6.049,41 TL harçtan peşin alınan 327,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.721,71 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına, (Davalılar …. ve ….’nin 5.075,15 TL’sinden diğer davalı ile birlikte sorumlu tutulmasına)
4-Davacı tarafından yapılan 31,40 TL. başvuru harcı, 35,70 TL. peşin harç, 4,60 TL. vekalet suret harcı, 292,00 TL. tamamlama harcı toplamı 363,70 TL.’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, (Davalılar …. ve …..’nin 322,60 TL’sinden diğer davalı ile birlikte sorumlu tutulmasına)
5-Davacı tarafından yapılan 784,00 TL. posta ve tebligat gideri, 1.950,00TL. bilirkişi ücreti, 2.400,00 TL …. Tıp Fakültesi Hastanesi maluliyet raporu gideri, 289,00TL. …. Tıp Fakültesi maluliyet raporu gideri olmak üzere toplam 5.423,00TL yargılama giderinden davanın haklılık oranına göre hesaplanan 5.016,27 TL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, (Davalılar …. ve ….’nin 4.449,43 TL’sinden diğer davalı ile birlikte sorumlu tutulmasına)
6-Davalı ….. nin yapmış olduğu 148,60TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı, 43,91TL posta gideri olmak üzere 192,51TL’nin davanın haklılık oranına göre 14,43TLnin davacıdan alınarak davalı ….. ye verilmesine.
7-Davalı ….. nin yapmış olduğu 148,60TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı giderinin davanın haklılık oranına göre 11,14 TL’nin davacıdan alınarak davalı ….. ye verilmesine.
8-Kabul edilen maddi tazminat davası yönünden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13. maddesi uyarınca 11.012,57TL vekalet ücretinin tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
9-Reddedilen maddi tazminat davası yönünden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13. maddesi uyarınca hesaplanan 5.100,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
10-Manevi tazminat davası yönünden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 5.100,00 TL. vekalet ücretinin davalı ….’den tahsili ile kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine,
11-6100 Sayılı HMK’nın 323–333. maddeleri gereğince hükmün verilmesinden kesinleşmesine kadar olan dönemde davacının sorumlu olduğu yargılama giderleri de ödendikten sonra var ise karar kesinleştiğinde; Kullanılamayan ve bakiye kalan gider avansının Hukuk Muhakemeleri Kanunun Gider Avansı Tarifesinin 5. Maddesi gereğince hükmün kesinleşmesinden sonra talep eden tarafından hesap numarası bildirilmiş ise iade elektronik ortamda hesaba aktarmak suretiyle, talep eden tarafından hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı avanstan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak İADESİNE,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
12-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
13-Davalı …. tarafından alınması gereken 5.366,31 TL harçtan peşin alınan 1.341,60 TL harcın mahsubu ile bakiye 4.024,71 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
14-Davalı …. tarafından alınması gereken 5.366,31 TL harçtan peşin alınan 1.427,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.939,31 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
15-Davalı …. ve …. tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
16-Davacı tarafça yapılan 220,70 TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine,
17- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
18- HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 13/04/2022

Başkan

E imza

Üye

E imza

Üye

E imza

Katip

E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.