Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/796 E. 2022/1490 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 30/06/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 04/11/2021
NUMARASI :… Esas … Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ

DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVA İHBAR OLUNAN :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 30/06/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 30/06/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle;12.05.2017 günü saat 17.40 sıralarında sürücü … idaresindeki … plakalı kamyonet ile Yeni İstanbul Caddesi paralelinde bulunan yol zemini parke olan Bila Sokağı seyredip No:… (…) önünde geriye doğru manevra yaparak seyrinde devam ettiği sırada aracının sağ arka kısmı ile gerisinde Yeni İstanbul caddesi istikametinden açık otopark istikametine yolu karşıdan karşıya geçmek üzere olan yaya …’e çarpması neticesinde yaralamalı trafik kazası meydana geldiğini, müvekkilinin kural ihlali yapmadığından kusursuz olduğunu, davalı …’ın KTK’nın 84. Maddesinin asli kusurdan kod no: 10’a denk gelen Madde-67/l-b kuralını ihlalden %100 kusurlu olduğunu, müvekkilinin 2 çocuk annesi ev hanımı olduğunu, müvekkilinin kaza nedeniyle 3 ayrı hastanede tedavi gördüğünü, kazanın hemen ardından … Hastanesine kaldırıldığını, hastane muayenesinde toraks, batın ve kafa travması mevcut olduğu, her iki el bileği, dirsek ve her iki kalçada ağrı ve hassasiyet saptandığı, her iki ayak ve ayak bileğinde dizlerde ağrı hassasiyet mevcut olduğu, genel durumu iyi, vital bulgulan stabil olduğu, radyoloji uzmanı ile görüşüldüğü, tüm tomografilerinin normal olduğu, yaralanmasının BTM ile giderilebilecek nitelikte olduğunun belirtildiğini, ağrı ve şikayetleri geçmemesi üzerine … Hastanesine gittiğini, ‘kesi sütürasyonu, küçük ; acil poliklinik muayenesi yara pansumanı, intravenöz enjeksiyon , beyin, toraks, abdominal BT, omuz, humerus dirsek, ön kol, el, el bilek, pelvis, femur, diz, kruris, ayak bileği, ayak grafileri, kan ve idrar tetkikleri’ nin kayıtlı olduğunun belirtildiğini, aynı hastanenin 2 ay sonra 13.07.2017 tarihli kalp-damar cerrahisi normal poliklinik muayene kaydı ve adli tıp kurumu mütalaasında ’emboli ve tromboz, tanımlanmamış venlerin’ tanısı olduğu, protrombin zamanı ve APTT tetkiki yapıldığı aynı tarihte ‘aşı-enjeksiyon- pansuman’ polikliniğinde yara pansumanı yapıldığı belirtilmiştir. 17.05.2017 tarihli hastane girişinde acil poliklinik muayenesi, ortopedi polikliniği muayenesi ve psikiyatri kliniği muayenesi yapıldığını, 04/12/2017 tarihinde psikiyatri polikliniğinde ‘yaygın anksiyete bozukluğu’ tanısıyla muayenesinin yapıldığını, … Hastanesi’ne olaydan 10 gün sonra 22/05/2017 tarihinde yatış 19.06.2017 tarihinde çıkış yapılarak 28 gün hastanede tedavi gördüğünü, adli tıp kurumu mütalaasında kaydedilen uyluğundan ve bacağından kamyon geçip crush yaralanma olduğu, hastadan 2000 cc seromaapse boşaltıldığı, antibiyoterapi uygulandığı sol uyluk anteromedial lateral yüzü kaplayan 40×40 cm doku defektine debritman yapıldığı, depresif nöbetleri olduğu ve adli tıp kurumu raporunda ayrıntılı belirtilen diğer tanılar konularak müvekkilinin ciddi bir tedavi altına alındığını, depresif nöbetler geçirdiğini, aynı hastaneye yeniden 27.06.2017 tarihinde yatış yaptığını, cerrahi, medikal tedavilerinin ardından 03.07.2017 tarihinde taburcu olduğunu hastanede 6 gün tedavi gördüğünü, müvekkilinin defalarca ameliyat olduğunu, cerrahi ve medikal işlemler gördüğünü,defalarca hastanede yatmak zorunda kaldığını, olay tarihinde meydana gelen sol bacakta derin doku defektine ve damar içi trombüse neden olan yaralanmasının;yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğunu, müvekkili üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığını ve vücudunda kemik kırığı tarif veya tespit edilmediği Adli Tıp Kurumu Raporunda belirtildiğini, bu süreçte müvekkiliinn tedavilerinin bir çok yan giderinin olduğunu, henüz hastaneye yatmadan ve taburcu olduktan sonra defalarca hastane muayenelerine ve kontrollerine gittiğini, bu sebeple davacının tedavi giderleri hesaplanırken kaza tarihinden itibaren tüm bu muayene ve kontrol dönemlerinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini, müvekkilinin iyileşme sürecince bakıcıya muhtaç olduğundan uzman hekim marifetiyle bir başkasının bakımına ve yardımına ne kadar süre ile muhtaç olacağının belirlenmesi ve bakım giderlerinin hüküm altına alınmasını, müvekkilinin olay nedeniyle yoğun ve yıpratıcı bir tedavi süreci başladığını, raporlarında yaygın anksiyete bozukluğu tanısı konulduğunu, hastane de sürekli depresif krizler geçirdiğini, hastane de yattığı dönem boyunca evinden ve ailesinden uzak kaldığını, sol bacağının gözle görülür bir şekilde deforme olduğunu, müvekkilinin büyük bir manevi zarara uğradığını, bu nedenlerle; fazlaya ilişkin taleplerinin saklı kalması kaydıyla; davanın kabulünü, işleten …. ve araç sürücüsü … yönünden olay tarihinden, Sigorta şirketi yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte maddi tazminat talebimiz olan 300,00-TL (100,00- TL Bakım ve Tedavi Giderleri. 100,00-TL İs Göremezlik. 100,00-TL Sürekli İs Görmezlik) ‘nin müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsilini; müvekkili için 70.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihinden işletilecek yasal faizi ile birlikte işleten .. ve araç sürücüsü … ‘dan tahsilini; …. adına kayıtlı … plakalı aracın üzerine cebri icra yolu ile veya 3.şahıslara satışının engellenmesi amacıyla ihtiyati tedbir şerhi konulmasını, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalılardan müştereken ve müsteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …. vekilinin mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; 12.05.2017 tarihinde müvekkili şirket çalışanı diğer davalı … idaresindeki araç ile davacının sevk ve idaresindeki aracın çarpışması neticesinde yaralamalı trafik kazası meydana geldiğini, sürücü …’ın %100 (tam ) kusurlu olduğu trafik bilirkişi raporu usul ve yasaya aykırı olarak tanzim edilmiş olması nedeniyle kabul etmediklerini, müvekkili şirketin işbu kaza nedeniyle hiçbir sorumluluğu kusurunun olmadığını, davaya konu trafik kazası neticesinde davacının uzun bir süre hastanede yatışı yapılmak suretiyle tedavi altında olduğu iddiası gerçek dışı olduğunu, çünkü kazanın hemen ardından kendisi yürüyerek olay yerinden ayrıldığını, sonrasında alınan hastane raporlarının ve tedavinin kaza ile bir ilgisinin olmadığını, müvekkili şirket aleyhine açılan davayı kabul etmediklerini, kazanın meydana geliş şekli ve sonuçları itibariyle; davacı tarafın talep ettiği manevi tazminatın çok yüksek olduğunu, müvekkili şirkete ait … plaka sayılı araç; olay tarihi itibariyle Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasını Anadolu Anonim Sigorta Şirketi, kaskosu ile “Genişletilmiş Mavi Ticari Kasko” olarak ….’ye yaptırıldığını, maddi tazminat ile manevi tazminatın da poliçe kapsamında olduğu aşikar olduğu, dolayısıyla davanın …. ’ ye de açılması gerektiğini, ancak davacı tarafın, kasko şirketi olan …..’ye dava açmaması nedeniyle davanın bu şirkete ihbar edilerek davaya dahil edilmesini talep ettiklerini, bu nedenlerle; müvekkili aleyhine açılan davanın reddini, davanın ….’ye ihbar edilerek davaya dahil edilmesini, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş. vekilinin mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Dava konusu kazaya karıştığı ifade edilen … plakalı araç … no.lu Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, davacının, dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususları kabul etmediklerini, davanın araç sigorta ettirene, araç sürücüsüne ve SGK’ya ihbarı gerektiğini, davacı taraf herhangi bir ödeme almışsa, aynı ödemeyi mükerrer şekilde taraflarından tazmin ettiği takdirde sebepsiz zenginleşmiş olacağını, zorunlu dava şartı olan sigorta şirketine usulüne uygun başvurunun davacı tarafça yerine getirilip getirilmediğinin ispat edilmesi gerektiğini, davacı tarafça ZMMS Genel Şartlarında belirtilen ve ibrazı zorunlu olan belgelerle yapılmış bir başvuru bulunmuyor ise dava şartı yokluğundan davanın reddinin gerektiğini, 2 yıllık zamanaşımı süresi geçmiş ise davanın zamanaşımı sebebiyle reddini talep ettiklerini, soruşturma aşamasında yada ceza davasında uzlaşma var ise davanın reddinin gerektiğini, davacı, aracın işleteni, sürücüsü veya maliki ise alacaklı ve borçlu sıfatı birleşeceğinden davanın reddinin gerektiğini, davaya ilişkin davacı taleplerinin sulh ile sonuçlandırılmış ise sulh ve feragat nedeniyle davanın reddinin gerektiğini, kazaya karıştığı iddia edilen araç müvekkili şirket tarafından sigortalanmamış yahut sigorta poliçesi kaza tarihinden önce iptal edilmiş ise davanın husumet yokluğu sebebiyle reddini talep ettiklerini, kaza ile sakatlık arasındaki illiyet bağının tespit edilmesi gerektiğini, kusur oranlarının tespiti için dosyanın İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesine sevk edilmesi gerektiğini, maluliyet oranının tespiti için dosyanın İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesine sevk edilmesi gerektiğini, geçici iş göremezlik tazminatı talepleri de hem 6111 sayılı kanun gereği hem de Trafik Sigorta Genel Şartları Uyarınca tedavi teminatı içeresinde değerlendirildiğinden teminat dışı olduğunu, 26/04/2016 tarihinde yürürlüğü giren ve K.T.K.’nda yapılan değişiklik ile hesaplamanın ZMSS Genel Şartlarında öngörülen usul ve esaslara göre yapılacağı açıkça belirtildiğini, ZMSS Genel Şartları hükmü uyarınca da tazminat hesaplamasında kullanılması gereken yaşam tablosu TRH 2010 ve hesaplamada esas alınması gereken teknik faiz %1,8 olarak düzenlendiğini, tazminat hesaplamasında bu tablonun kullanılmasını ve teknik faizin %1,8 olarak esas alınmasını talep ettiğini, kazanın iş kazası olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini, kaza iş kazası ise SGK tarafından bağlanan peşin sermaye değerinin sorulup tenzil edilmesi gerektiğini, gelirin asgari ücret üzerinden hesap edilmesi gerektiğini, hesaplanacak tazminattan hatır taşıması ve müterafik kusurun tenzili gerektiğini, müvekkilinin zarardan poliçe teminat limitleri dahilinde sorumlu olduğunu, dava tarihine kadar herhangi bir ihbar bulunmadığını, faizin dava tarihinden itibaren yasal faiz olması gerektiğini, daha önce yapılmış ödemelerin faizi ve güncellemesi yapılarak mahsup edilmesi gerektiğini, bakıcı giderinin talep edilmesi halinde; davacının bakıma muhtaç olup olmadığı hekim bilirkişilerce tespit edilmesini, sigorta şirketi nezdinde tedavi gideri kalemi şeklinde bir teminat kalmadığını, bu nedenlerle; Haksız ve mesnetsiz davanın usulden ve esastan reddine, davanın ihbarına, yargılama masrafları ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi 04/11/2021 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; Davacının maddi tazminat davasının kabulü ile; geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 8.424,36 TL, sürekli iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 93.501,00 TL, bakım ve tedavi giderinden doğan maddi zararı için 5.308,12 TL, olmak üzere Toplam 107.233,48 TL tazminatın işleten ve sürücü davalılar yönünden 12.05.2017 olay tarihinden işletilecek yasal faizi; sigorta şirketi yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere 24.04.2019 temerrüt tarihinden işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalıya ait araç kaydı ticari olmadığından yasal faize hükmedilmiştir.
Davacının meydana gelen olayda herhangi bir kusurunun bulunmaması, dosya içeriğindeki yaralanmalarına ilişkin fotoğraf kayıtları ve düzenlettirilen maluliyet raporlarına göre tespit edilen yaralanma derecesi, bu yaralanma ve tedavi süreci nedeniyle yaşadığı elem, üzüntü ve ızdırapları nazara alınarak manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile; 15.000,00 TL manevi tazminatın işleten ve sürücü davalılardan 12.05.2017 olay tarihinden işletilecek yasal faiz ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilerek;
DAVANIN KISMEN KABULÜ ile;
Davacının maddi tazminat davasının kabulü ile; geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 8.424,36 TL, sürekli iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 93.501,00 TL, bakım ve tedavi giderinden doğan maddi zararı için 5.308,12 TL, olmak üzere Toplam 107.233,48 TL tazminatın işleten ve sürücü davalılar yönünden 12.05.2017 olay tarihinden işletilecek yasal faizi; sigorta şirketi yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere 24.04.2019 temerrüt tarihinden işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
Manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile; 15.000,00 TL manevi tazminatın işletenve sürücü davalılardan 12.05.2017 olay tarihinden işletilecek yasal faiz ile birlikte müştereken ve mütreselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin vermiş olduğu davacı lehine olan kabul kararının usul ve yasaya aykırı olup müvekkil lehine kaldırılmasının gerektiğini, 12/05/2017 tarihinde müvekkil şirket çalışanı diğer davalı …. idaresindeki araç ile davacının sevk ve idaresindeki aracın çarpışması neticesinde yaralamalı trafik kazasının meydana geldiğini, sürücü …’ın %100 tam kusurlu olduğu trafik bilirkişi raporunca tespit edildiğini, bu raporun usul ve yasaya aykırı olarak hazırlandığını, müvekkil şirketin bu kazayla ilgili olarak da herhangi bir kusurunun mevcut olmadığını, yargılama aşamasında yerel mahkemece tanzim ettirilen bilirkişi raporunun da usul ve yasaya aykırı olup yüksek rakamların çıktığını, ayrıca yargılama sonunda manevi tazminat miktarının da oldukça yüksek olarak belirlenerek karar verildiğini, tüm bu nedenlerle istinaf başvurularının kabulüne, öncelikle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … E., … K. Sayılı ilamın yürütülmesinin durdurulması için tehiri icra kararı tesis edilmesine, Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … E., … K. Sayılı ilamının müvekkil lehine kaldırılmasına, davanın müvekkil yönünden reddine, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin eksik inceleme ile karar verdiğini, davaya konu somut olayın kaldırımda yürüyen müvekkiline çarpmak suretiyle yaralanmasına ve 8 defa ameliyat neticesi halen kazadan dolayı damar tıkanıklığının devam etmesi sebebiyle bacağında meydana gelen deforme neticesi olayın gerçekleşme yeri zamanı ve ceza mahkemesinin kararı, davalıların eylemlerindeki hukuka aykırılığın tespitinin sağlayacağı manevi tatmin ile birlikte değerlendirildiğinde yerel mahkemece hüküm altına alınan manevi tazminatın yeterli olmadığını, tüm bu nedenlerle mahalli ilk derece mahkemesince verilen kararın eksik inceleme ile verilmiş olmakla, istinaf taleplerindeki belirtilen gerekçeler ve sebepler yönünden usul ve yasaya aykırı olduğundan, davalı müvekkil lehine ortadan kaldırılması ile istinaf taleplerinin kabulü ile karar verilmesi, yargılama giderleri ve ücretin vekaletin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava trafik kazası nedeniyle tazminata ilişkin olup mahkemece verilen karar davacı ve sigorta dışındaki davalılar tarafından istinaf edilmiştir.
1- İstinaf eden davalıların kusura yönelik itirazında;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”, yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Karayolları Trafik Kanunun 86/1 maddesinde, “İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur” denilmektedir.
Birbirini teyit eden nitelikteki kaza tespit tutanağı ile ceza dosyasında alınan kusur raporu ve mahkemece alınan kusur raporuna göre, davacı yayanın kusursuz, diğer davalı araç sürücüsünün tamamen kusurlu olup, kabul edilen kusur oranının belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, davalıların buna yönelik itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2-Kamu düzeni yönünden maluliyet aktüer hesaplamasına yönelik yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde, mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre, en son hükme esas alınan 31/05/2021 tarihli aktüer bilirkişi raporda PMF yaşam tablosu ve % 10 artırım ve iskonto uygulanarak belirlenen tazminat miktarına göre hüküm kurulması gerekirken, TRH 2010 yaşam tablosu ve teknik faiz uygulanarak belirlenen tazminat miktarına göre karar verilmesi isabetsiz olup, buna yönelik kamu düzeni nedeniyle tarafların istinaf taleplerinin kabulü ile yeniden hüküm tesisi gerekmiştir.
Maluliyete yönelik ise, yukarıda belirtilen Çalışma Gücü yönetmeliğine göre belirlenen maluliyet oranına göre karar verilmesi yerinde olup, davacının buna yönelik itirazının reddi gerekmiştir.
3-Tarafların manevi tazminat miktarına yönelik;
6098 sayılı TBK.nın 56. maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yargıtay’ın 22.6.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hâkimin takdirine bırakılmış ise de hâkim; Medeni Kanununun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesi gözeterek, hukuk ve adalete uygun hak ve nesafet kurallarına göre uygun miktarda tazminat takdir etmesi gerekmektedir. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların değerlendirilmesi gerekir. Hakim manevi tazminata hükmederken; tarafların kusur durumu, kusur derecesi, ekonomik ve sosyal durumları, zarar ile olay arasındaki illiyet bağı, ölüm halinde kaza ile ölüm arasında illiyet bağının bulunması, olayın tarihi, olayın ağırlığı, olay tarihindeki paranın satın alma gücü, davacı sayısı gibi hususlar dikkate alınarak davacılar için zenginleşme, davalılar için yoksulluğa neden olmayacak şekilde belirlenmelidir.
Somut olayda; yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri, meydana gelen olayın ve davalının fiilin niteliği, olayın oluş yer ve şekli, kusur durumları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olay tarihindeki paranın alım gücü göz önünde bulundurulduğunda, davacı için belirlenen manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete göre yetersiz olduğu görüldüğünden; 25.000 TL manevi tazminatın hakkaniyete ve dosya kapsamına uygun olacağı görüldüğünden, buna yönelik davacı itirazının kabulü ile davalı itirazının ise reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı vekili ile davalı …. vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle;
1-DAVANIN KISMEN KABULÜ ile;
2- Davacının maddi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile; geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 8.424,36 TL, sürekli iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 82.187,85 TL, sigorta yönünden bakım ve tedavi giderinden doğan maddi zararı için 5.308,12 TL, olmak üzere toplam 95.920,33- TL (istinaf etmemesi nedeniyle davalı sigorta yönünden kesinleştiğinden, onun yönünden toplam 107.233,48 TL sorumlu bulunmak üzere) tazminatın işleten ve sürücü davalılar yönünden 12.05.2017 olay tarihinden işletilecek yasal faizi; sigorta şirketi yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere 24.04.2019 temerrüt tarihinden işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
3-Manevi tazminat talebinin KISMEN KABULÜ ile; 25.000,00 TL manevi tazminatın işletenve sürücü davalılardan 12.05.2017 olay tarihinden işletilecek yasal faiz ile birlikte müştereken ve mütreselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
4-Alınması gereken 8.260,06 TL harçtan peşin alınan 240,11 TL harç ile 364,21 TL tamamlama harcı olmak üzere toplam 604,32 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.655,74 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline (Davalı sigorta şirketinin 6.071,00 TL’sinden sorumlu tutulmasına)
5-Davacı tarafından yatırılan 44,40 TL başvurma harcı, 6,40 vekalet harcı, 364,21 TL ıslah harcı, 240,11 TL peşin harcı olmak üzere toplam 655,12 TL’nin davalılardan (davalı Sigorta Şirketinin poliçe sınırları dahilinde sorumlu olmak üzere) müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama gideri 1.200,00 TL bilirkişi ücreti, 2.100,00 TL … Fakültesi Adli Tıp rapor ücreti ile posta tebligat gideri 751,20 TL toplamı olan 4.051,20 TL’nin kabul red oranına göre hesaplanan 2.762,91 TL’nin davalılardan (davalı Sigorta Şirketinin poliçe sınırları dahilinde sorumlu olmak üzere) müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, bakiye giderin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Maddi tazminat yönünden; Davacı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 13.062,43 TL vekalet ücretinin davalılardan (davalı Sigorta Şirketinin poliçe sınırları dahilinde sorumlu olmak üzere) müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine,
8-Maddi tazminat yönünden; davalı … kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca hesaplanan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile bu davalıya ödenmesine,
9-Manevi tazminat yönünden; davacı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden yürürlükteki A.A.Ü.T’ye göre hesaplanan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10-Manevi tazminat yönünden; davalı … Şirketi kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen miktar nazara alınarak yürürlükteki A.A.Ü.T’ 10/2 maddesine göre hesaplanan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı … Tüketim Malları Sanayi Ticaret Limited Şirketine verilmesine,
11-Davacı tarafından yatırılan ve dosyada bakiye kalan gider avansının HMK’nın 333. Maddesi gereğince karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
12-Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödendiğinden ve bu ücret ve ayrıca adliye arabuluculuk bürosu tarafından yapılmış zaruri giderler de Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılandığından ve bu giderler de yargılama gideri sayıldığından 2019 yılı tarifesine göre iki saatlik görüşme nedeniyle taraf başına saati 330,00 TL den toplam 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davadaki kabul red oranına göre hesaplanan 960,96 TL’nin davalıdan, bakiye kısmın davacıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına (harç tahsil müzekkeresi yazılmasına).
İstinaf Yargılaması Yönünden;
13-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
14-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davalı … Limited Şirketi.ne iadesine,
15-Davacı tarafça yapılan 220,70 TL istinaf başvuru gideri ile 72,80 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 293,50 TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine,
16-Davalı … Şirketi tarafından yapılan 220,70 TL istinaf başvuru gideri ile 80,20 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 300,90 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile bu davalıya ödenmesine,
17-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
18-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 30/06/2022

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.