Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/731 E. 2022/757 K. 30.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 1- … SİGORTA A.Ş. – …
VEKİLLERİ : Av. … – …
Av. … – [… ] UETS
DAVALI : 2- … SİGORTA A.Ş. – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 31/03/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 09.09.2017 tarihinde Konya İli, Karaman Caddesi üzerinde davalı sigorta şirketi … SİGORTA A.Ş. Tarafından … poliçe numarası ile ZMMS’i yapılan sürücüsü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın, diğer davalı … SİGORTA A.Ş. Tarafından … poliçe numarası ile ZMMS’i yapılan sürücüsü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araçla çarpışması sonucu çift taraflı yaralanmalı trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen bahse konu trafik kazası sebebiyle kazaya karışan… plaka sayılı aracın içerisinde YOLCU KONUMUNDA BULUNAN müvekkil …’nin ağır şekilde yaralanmış (sakatlanmış) ve sürekli olarak sakat kaldığından dolayı maddi zarara uğradığını, Trafik kazası tespit tutanağına göre müvekkilin sakat kalmasına ve ağır yaralanmasına neden olan bahse konu trafik kazasının oluşumunda davalılardan … SİGORTA A.Ş. tarafından … poliçe numarası ile ZMMS’i düzenlenen … plaka sayılı aracın sürücüsü …’in asli kusurlu olup; diğer davalı … SİGORTA A.Ş. Tarafından … poliçe numarası ile ZMMS’i yapılan… plaka sayılı aracın sürücüsü …’in ise tali kusurlu olduğunu, davaya konu trafik kazası sebebiyle kazaya karışan aracın içerisinde yolcu konumunda bulunan müvekkili …’nin ağır şekilde yaralandığını ve Konya Numune Hastanesi’nden alınan 07.02.2018 tarihli … rapor sayı numaralı engelli sağlık kurulu raporuna göre %98 oranında sürekli olarak sakat kaldığını, bedensel ve maddi olarak büyük zarara uğradığını, davaya konu kaza sonrasında taraflarınca, müvekkilin uğramış olduğu maddi zararların tazmini için davalılardan … SİGORTA A.Ş.’ye yazılı müracaatta bulunulduğunu ve bu müracaat üzerine davalı … SİGORTA A.Ş. tarafından … sayılı hasar dosyası açıldığını, diğer davalı … SİGORTA A.Ş.’ye tarafımızca yazılı müracaatta bulunulduğunu, müracaat üzerine diğer davalı … SİGORTA A.Ş. Tarafından … sayılı hasar dosyası açıldığını, fakat davalı sigorta şirketleri tarafından bugüne kadar herhangi bir ödeme yapılmadığını ve yapılan başvuruların sonuçsuz kaldığını, bu nedenlerle açmış oldukları davanın kabulünü talep ettikleri görülmüştür.
Davalı … Sigorta Şirketi vekilinin cevap dilekçesinde özetle; dava şartının yerine getirilmediğini ve müvekkili şirketin temerrüte düşürülmediğini, kusur yönünden sağlıklı bir inceleme yapılması ve rapor alınması gerektiğini, açılan davaya maluliyet ve efor kaybı yönünden de itirazlarının bulunduğunu, GSK dan gelir sağlayıp sağlamadığının tespitini talep ettikleri, tedavi giderleri ve bakıcı giderlerine de itirazlarının olduğunu, aynı zamanda müterafik kusur indirimi ve hatır taşıması indirimi yapılması gerektiğini, açılan davanın reddini talep ettiği görülmüştür.
Davalı … Sigorta Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davayı kabul etmediklerini, müvekkili sigortacının ancak ve mutlaka davacı tarafından temin edilmesi gereken maluliyet raporu olmadan tazminat hesap edilmesinin imkansız olduğunu, genel şartlarla da açıkça şart kılınan bu lazımeyi yerine getirmeden davacının dava yolunu seçmesinin dava şartı yokluğunun yanında iyi niyetli de olmadığını, davacı tarafın kusur ve zararını usulen ispat etmesi gerektiğini, davacı tarafın zarar görmesinde müterafik kusur bulunduğunu, açılan davanın reddini talep ettikleri görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacı vekili davalılar aleyhine Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davası açmış, bir kısım davalılar cevap dilekçesi ibraz etmiştir.
Davacı vekilinin mahkememizin 11/11/2020 tarihli 7. Celsesindeki beyanında “Davalı … şirketinden kusuruna isabet eden kısım yönünden alacağımız kalmamıştır, feragatımız ödenen kısım yönündendir, … sigortadan ise sürekli iş görememezlik ve geçici iş görememezlik açısından alacak kalmamıştır kusura ilişkin ve sağlık ve tedavi gideri ile bakıcı gideri alacağımız devam etmektedir dava bu yönü ile yargılanıp sonuçlanmalıdır, müvekkilim maluliyeti gereği hakeret kabiliyeti neredeyse yok derecesindedir” demiştir.
Yine mahkememize ibraz edilen 23/05/2021 tarihli ıslah dilekçesinde; “İş bu talep artırım dilekçemiz ile ; Daha önceki celselerde de ifade ettiğimiz üzere … Sigorta yönünden taraf ile aramızda yapılan sulh sözleşmesi gereği ilgili sigorta şirketinden bu dosya için talebimiz kalmamıştır. … Sigorta AŞ yönünden de taraf ile aramızda yapılan kısmi feragat akdi gereği davalıdan sürekli iş göremezlik ve geçici iş göremezlik tazminatı yönünden talebimiz kalmamıştır. Huzurdaki davadaki alacaklarımız … sigortadan tedavi giderleri ve bakıcı giderleri taleplerimiz, fer’ileri talebimizden ibarettir. Hesap bilirkişi raporu da bu doğrultuda hazırlanmıştır.” dediği görülmüştür.
Mahkememiz dosyası arasında bulunan davalı … Sigorta AŞ vekili Av. …’ın göndermiş olduğu 05/04/2019 tarihli dilekçede ekinde bulunan “İbraname-Makbuz-Feragatname” başlıklı, ödeme turarı 242.000,00 TL olarak belirtilen, dilekçede, maluliyet sebebiyle işgöremezlik tazminatı olarak hesaplanan asıl alacak, faiz, yargılama gideri, tahsil harcı ve her türlü ferilerini kapsamak kaydı ile tamamının 220.000,00 TL olduğu hususunda mutabık olduğumuzu, alacağımız olan 220.000,00 TL, tazminat bedeline 22.000,00 TL sı vekalet ücreti eklenerek tüm toplamda 242.000,00 TL nın tamamını ilgili poliçe genel ve özel şartları gereğince … Sigorta AŞ den nakden ve tamamen aldığımızı, iş bu tazminatı almakla … Sigorta AŞ den … plakalı aracın 09/09/2017 tarihli kazası nedeniyle her isim altında olursa olsun maddi tazminat olarak hiçbir hak ve alacağımızın kalmadığını, açılmış ve açılacak her türlü davadan, … Anılan dava dosyasından … Sigorta AŞ açısından feragat ettiğimizi, … ” şeklinde ibraname bulunduğu, ibranamenin imza altına alındığı görülmüştür.
Toplanan deliller taraf vekillerinin beyanları ile dosya içerisinde bulunan mevcut delil durumu ve tüm dosya kapsamına göre değerlendirildiğinde, taraflar uzlaşma protokolünün ibranamesinde karşılıklı her ne isim adı altında olursa olsun her türlü alacak ve davadan feragat ettikleri anlaşılmakla mahkememizce oluşan vicdani kanaate göre davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığı kararı verilerek Ayrıca maddi tazminat yönünden her ne kadar yargılama sırasında ödeme yapıldığı/feragat beyanı da dosya kapsamı ve taraf vekillerinin beyanlarından anlaşılmakla; ödeme nedeniyle Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 2016/17582 Esas, 2019/7745 K, 18/06/2019 tarihli emsal kararı da dikkate alınarak taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair karar vermek gerekmiş olup
Mahkememizce verilen vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.” şeklinde davacının, davalılar sigorta şirketlerine açtığı tazminat davası nedeniyle yargılama sırasında ödemeler yapıldığı taraf vekillerinin beyanlarından anlaşılmakla tüm davalılar için tüm talepler yönünden ayrı ayrı karar verilmesine yer olmadığına, dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, yargılama aşamalarında belirttikleri doğrultuda davadan feragatin söz konusu olmadığını, müvekkiline kısmi ödeme yapıldığını, zararın büyüklüğü ve netice tazminatın düşünüldüğünde yapılan ödemenin oldukça cüzi olduğunu, alınan ödemenin geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatına ilişkin olduğunu, diğer alacak kalemleri yönünden herhangi bir ibra veya feragatin söz konusu olmadığını, toplanan deliller, bilirkişi raporları ve aşamalardaki beyanları ile bu hususların sabit olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davacılar vekilinin sigorta şirketi aleyhine açılan davadaki taleplerinin reddinin istinafı
Kazaya karışan aracın neden olduğu zararlardan sorumlu olan davalı, poliçe gereği bedeni zararlarda 330.000,00 TL, geçici iş göremezlik, bakıcı ve SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderleri kapsamında sağlık giderleri teminatı altında 330.000,00 TL teminat limiti ile davacıya karşı sorumludur.
Bu iki limit(teminat) birbirinden bağımsız olup, birinin tüketilmesi halinde davalının tüm yükümlülüklerini yerine getirerek sorumluluğunun sona erdiğinden bahsetmek olanaklı değildir.
Kazada yaralanan kişi, maluliyetinin oluşması halinde oluşacak sürekli iş göremezlik zararını bedeni zararlar klozundan(teminatından), geçici iş göremezlik, bakıcı ve tedavi gideri zararlarını ise tedavi giderleri klozundan(teminatından) karşılanmak üzere talep edebilir.
Somut olayda Davaya konu kaza sebebiyle davacı %100 oranında sakat kalmıştır. Kazanın oluşumunda hiç bir kusuru yoktur.
Talep ve davanın ardından yürütülen tahkikat ve yapılan yargılama sonucunda ”karar verilmesine yer olmadığına” dair karar verilmiştir.
Yargılamanın aşamalarınd davacının beyanlarından ve sulh ve ibraname içeriğinden anlaşılacağı üzere, söz konusu ödeme davacının sürekli işgöremezliğine ilişkindir. İbranamede davacının açıkça tedavi gideri ve ömür boyu bakıcı giderinden sulh olduğuna dair bir ibare ve beyanı yoktur
davalı … Sigorta A.Ş. ‘den alınan ödeme kısmi bir ödeme olup sadece sürekli iş göremezlik tazminatına ilişkindir. Diğer alacak kalemleri yönünden davacının bir ibrası ya da feragati söz konusu değildir. Keza Söz konusu ibraname de incelendiğinde bu ödemenin hangi alacak kalemine ilişkin yapıldığı da yazılmamıştır. Hangi alacak için ne kadar ödendiği kalem kalem belirtilmemiş olan ve her talep için ne kadar ödendiği açıkça belirtilmemiş ibraname ancak makbuz hükmündedir ve yapılan ödeme kısmi ödeme olarak kabul edilmelidir.itiraz yerindedir
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir
Bu halde mahkemece Güvence hesabının sorumluluğundaki kazanın 11/06/2015 tarihi olmasına göre AYM ce verilen iptal kararı öncesi yürürlükte olan 01/06/2015 tarihli genel şartlara göre özürlülük ölçütü yönetmeliğine göre rapor alması gerekirken, genel şartların bu hükmü AYM iptal kararı sonrası hükümsüz hale geldiğinden Adli tıp kurumunun Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre düzenlendiği raporun AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre geçerli hale geldiği, Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli tıp kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre ve usule uygun heyet teşkili suretiyle rapor alınarak sonucuna göre karar vermek gerektiği AYM iptal kararı sonrası dosyaya sunulan ATK raporunun 1 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne ve PMF ye göre düzenlendiği anlaşılmakla somut olayda yeniden rapor alınmasının gerekmediği,bu halde 01/03/2021 tarihli maluliyet ve PMF ye göre hesap yapılan 30/03/2021 tarihli raporum usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmaktadır.
PMF ye göre yapılan hesaba göre Aktüeryal Hesaplama Uzmanı bilirkişi Av. …’a tevdi edildiği, bilirkişinin raporunda özetle; davacının ömür boyu bakıcı giderinden davalı … sigortanın % 75 kusuruna isabet eden doğan maddi zararının 1.327.339,91 TL olacağı, kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan maddi zararının ise 18.750,00 TL olduğunun bildirildiği görülmüştür. Bu halde geçici iş göremezlik, bakıcı ve SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderleri kapsamında sağlık giderleri teminatı altında 330.000,00 TL teminat limiti ile davacıya karşı sorumludur.
6098 sayılı Borçlar Kanun’un, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi ile (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesi); Hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanun’un 52.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44.maddesi) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK.nun 52.maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Davacının soruşturma aşamasındaki ikrarıyla sabit olduğu üzere kask takmadığı ve bu durumun maluliyetinin artmasın etkili olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde % 20 müterafik kusurindirimi yapıldığında davacının %75 kusura isabet eden ömür boyu bakıcı giderinden doğan maddi zararının 1.061.800 TL olacağı, kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan maddi zararının ise 15.000,00 TL olduğu ve bu bağlamda davalının, bakıcı ve SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderleri kapsamında sağlık giderleri teminatı altında 330.000,00 TL teminat limiti ile sınırlı şekilde sorumluluğuna karar verilmesi gerektiği anlaşılmaktadır
Keza Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
Davacının dava açmadan önce davalı sigortacıya başvuruda bulunduğu anlaşılmakla birlikte yargılama esnasında temerrüt tarihine ilişkin ispata yarar hiçbir delilin ortaya konmaması karşısında davalı sigortacı için temerrüt faizinin dava tarihinden işletilmesini gerektiği anlaşılmaktadır
HMK’nin 355. maddesinde, “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” 353. maddesinde, “ (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa; … b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1)…, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, … duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemelerini içermektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesinin kararında yukarıda belirtilenler dışında HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden herhangi bir yanlışlığın da bulunmadığı gözetilerek davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulüne, incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere kaldırılması ve yeniden hüküm tesis edilmesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle;
1-Davacının, davalı her iki sigorta şirketine açtığı tazminat davası nedeniyle yargılama sırasında sürekli ve geçici işgöremezliğe ilişkin zararını tazmin ettiği anlaşılmakla tüm davalılar için bu talepler yönünden konunuz kalan talep hakkında ayrı ayrı KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Davacının davalı … şirketi aleyhine açtığı ömür boyu bakıcı giderinden doğan maddi zararının ve kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan maddi zararının KISMEN KABULÜ İLE DAVALI … Sigorta A.Ş nin ömür boyu bakıcı gideri ve kaçınılmaz tedavi gideri poliçe teminat limiti olan 330.000,00 TL ile sınırlı olmak üzere bu miktarın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı … sigortadan alınarak davacıya ödenmesine,
Fazlaya ilişkin (18.750 TL) talebin reddine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Alınması gereken 22.542,30 TL harçtan peşin alınan 1.127,07 TL harcın mahsubu ile bakiye 21.415,23 TL harcın davalı … Sigorta AŞ’den tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafça yatırılan 77,00 TL ilk dava açılış harç gideri ve 1.191,17 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 1.268,17 TL harç giderinin davalı … Sigorta AŞ.den tahsili ile davacıya ödenmesine,
5-Davacı tarafça yapılan 427,05TL posta ve tebligat gideri, 323,00 TL Adli Tıp Fatura Ücreti, 1.900,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.650,05 TL yargılama giderinden kabul ve red oranına göre hesaplanan 2.506,94 TL yargılama giderinin davalı … Sigorta AŞ.den tahsili ile davacıya ödenmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı … Sigorta AŞ tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
7-Davacının sürekli ve geçici iş göremezlik zararına ilişkin vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
8-Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 31.550,00 TL vekalet ücretinin davalı … Sigorta AŞ.den tahsili ile davacıya ödenmesine,
9-Davalı … Sigorta AŞ kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı … Sigorta AŞ.ne ödenmesine,
10-Davacı tarafça yatırılan gider avansından artan kısmın 6100 s. HMK.nun 333. maddesine göre karar kesinleştiğinde re’sen ilgili taraflara iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
11-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
12-Davacı tarafça yapılan 220,70 TL istinaf başvuru gideri ile 27,50 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 248,20 TL yargılama giderinin davalı … Sigorta AŞ.den tahsili ile davacıya ödenmesine,
13-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi. 31/03/2022

… … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … …
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.