Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/724 E. 2022/1300 K. 07.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 07/06/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 22/12/2021
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA :Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 07/06/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 07/06/2022

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 20/03/2017 tarihinde, müvekkili …’in sevk ve idaresindeki motorsiklet ile … Caddesi’ni takip eden Gödene Toki istikametine doğru seyir halinde iken yine Hatip Caddesini takiben Antalya Çevre Yolu Caddesi istikametine seyri halinde olan dava dışı sürücü … sevk ve idaresindeki …. plaka sayılı otomobilin Hatip Caddesi Anlam Sokak Kavşağına yaklaştığında araç sollama kuralı ile sair trafik kurallarına riayet etmeyerek müvekkil …’in sevk ve idaresindeki motorsiklete çarpması neticesinde davaya konu yaralamalı trafik kazasının meydana geldiğini, kaza nedeniyle müvekkilinin ağır şekilde yaralandığını, geçici ve kalıcı işgöremezliğe maruz kaldığını, kaza tespit tutanağında müvekkiline isnat edilen kusurları kabul etmediklerini, davaya konu trafik kazasına tam ve asli kusuru ile sebebiyet veren … plaka sayılı aracın kaza tarihi itibariyle geçerli Karayolları ZMMS nin bulunmadığını, bu nedenle davalı … Hesabı’nın müvekkilinin uğradığı zararı gidermekle yükümlü olduğunu, … Hesabına başvuruda bulunulduğunu, davalı yan nezdinde … nolu hasar dosyasının oluşturulduğunu, iş bu hasar dosyası kapsamında aleyhe hususları kabul etmediklerini, söz konusu hasar dosyası kapsamında müvekkile kısmi ödeme yapıldığını, davalı tarafından yapılan ödemenin müvekkilinin uğradığı zararı karşılamaktan uzak, fahiş miktarda eksik ve yetersiz olduğunu, söz konusu kazanın meydana gelmesinde müvekkilinin kusurlu davrandığı ve koruyucu tertibat kullanmadığı gerekçesi ile tazminat tutarında inrime gidilmesini kabul etmediklerini, Konya … Asliye Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile yürütülen ceza yargılaması kapsamında dosyaya kazandırılan bilirkişi raporunda müvekkili …’in koruyucu tertibat kullandığını, kaskın ise kaza sonrasında olay yerinde bulunduğunun açıkça tespit edildiğini, trafik kazası neticesinde müvekkilinin kulaklarında, ellerinde, dizlerinde, ayak bileklerinde, bacaklarında ve iç organlarında yaralanma, uyluk kemiklerinde şaft kırıkları, omurgasında çoklu kırıklar, kafatasında kol kemiklerinde, köprücük kemiklerinde, ayak bileklerinde, burun ve yüz kemiklerinde kırıklar başta olmak üzere vücudunun çeşitli yerlerinde çok sayıda kırık, yaralanma ve ezilme olduğunu, kaza nedeniyle müvekkiline platin takıldığını, müvekkilinin bu kaza nedeniyle günlük ihtiyaçlarını dahi tek başına yerine getiremez, öz bakımını karşılayamaz hale geldiğini, bu nedenle de bakıcı giderleri taleplerinin olduğunu, müvekkilinin geçici ve kalıcı iş göremezliğe de maruz kaldığını, tüm bu hususlarda … Hesabı’na 19/07/2018 tarihinde başvuruda bulunduklarını, başvuru dilekçesinin ve eklerinin davalı yana 20/07/2018 tarihinde tebliğ olduğunu, … Hesabı tarafından ise 24/07/2018 tarihli cevabi yazı ile taleplerin reddedildiğine dair cevap verildiğini, bu nedenlerle kalıcı iş göremezlik bedeli olarak 1.500 TL, geçiçi iş göremezlik bedeli olarak 2.000 TL, bakıcı gideri olarak 100 TL olmak üzere toplam 3.600 TL maddi tazminatın davalı yandan alınarak kendilerine verilmesini, yapılan yargılama giderleri ile ücreti vekaletin de davalı yana hükmedilmesine karar verilmesini talep ettikleri görülmektedir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili kurumun davacılara ödemede bulunarak üzerine düşen tüm sorumluluğu yerine getirdiğini ve davacının tüm zararının karşılandığını, davacı yanın başvurusu üzerine müvekkili kurum tarafından … sayılı hasar dosyasının açıldığını ve davacıya 96.140,00 TL maddi tazminat ödendiğini, yapılan ödeme karşılığında müvekkili kurumun davacı tarafından ibra edildiğini, davacıya ödenen tazminatın ibraname mukabilinde ödendiğini, müvekkili kurumun başkaca bir sorumluluğunun bulunmadığını, kazaya sebebiyet veren ve sigortasız olduğu iddia edilen araç işleteninin de davaya dahil edilmesini talep ettikleri, kazaya sebebiyet veren aracın kaza tarihini kapsar şelide geçerli trafik sigorta poliçesinin olup olmadığının tespitinin gerektiğini, davaya konu kazanın oluşumundaki kusur oranlarının tespitinin Adli Tıp Kurumu vasıtasıyla yapılmasının gerektiğini, davacının kaza sırasında motorsiklet kullandığını, davacının bu tarz araç kullandığı sırada alması gerekli güvenlik önlemlerini almamış olması sonucunda ağırlıklı olarak yüzünden yaralandığını, davacı yanın kaskın bulunduğu iddiasının asılsız olduğunu, davacının kaza sırasında göz, kulak ve burnundan yaralandığını, yüz kemiklerinin kırıldığını, davacının bu haliyle ağır müterafik kusurunun bulunduğunu, davacının daimi maluliyet durumunun tespiti adına Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nden özürlülük ölçütü sınıflandırması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporları hakkında yönetmeliğe uygun olarak hazırlanmış sağlık raporu aldırılması gerektiğini, davacının tüm devailerinin tamamlanmasından sonra kalıcı sakatlığın 12 ay boyunca stabil ve kalıcı olmasının gerektiğini, aynı zamanda maluliyet uzmanı bir bilirkişiden rapor alınmasının gerektiğini, geçici iş göremezlik nedeni ile doğan zararlara ilişkin maddi tazminat taleplerinin teminat dışında olduğunu, müvekkili kurumun bu talepler nedeniyle sorumluluğunun bulunmadığını, geçici iş göremezlik tazminatı tarfik sigortası genel şartlarının A.2.d maddesindeki zarar tanımına girilmediğini, geçici iş göremezlik tazminatı A.5 de bulunan teminat türlerinde sayılmadığını ve A.6.k. Maddesinde teminat dışı haller arasında sayıldığını, bu nedenle geçici iş göremezlik zararından müvekkili kurumun sorumluluğunun bulunmadığını, davacının müvekkili kurumdan talep ettiği bakıcı giderlerine bağlı maddi tazminat isteklerinin reddinin gerektiğini, geçici bakıcı gideri, trafik sigortası genel şatlarının A.5 maddesinde tedavi teminatı içinde sayılmış ve bu giderden SGK’nın sorumlu olduğunun belirtildiğini, açıklanan nedenlerle söz konusu talepler yönünden de davanın reddine karar verilmesini talep ettikleri, ayrıca müvekkili şirketin sorumluluğunun bulunmadığını fakat dava dilekçesinde talebe konu edilen bakıcı gideri tazminatının da reddini, SGK tarafından davacıya ödenmiş veya ödenen rücuya tabi tazminat miktarlarının da tespit edilerek müvekkili kurum tarafından ödenecek tazminattan mahsup edilmesinin gerektiğini, … Hesabının sorumluluğunun poliçedeki teminat limiti ve kusur oranı ile sınırlı olduğunu, davacı tarafın kaza tarihinden itibaren avans faizi talebinin haksız olduğunu ve müvekkili aleyhine karar verilmesi halinde ancak dava tarihinden itibaren ve ancak yasal faiz oranlarına hükmedilmesi gerektiğini davanın reddi ile yapılan yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacı yana hükmedilmesini talep ettikleri görülmektedir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi 22/12/2021 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Konu ile ilgili ceza dosyasının incelenmesinde; CD inceleme ve izleme raporunda davacının KASKININ TAKILI OLDUĞU tespit edildiğinden birlikte kusur itirazına itibar edilmemiştir.
Davacı yanın davalıya başvurusunun 20/07/2018 tarihinde tebliğ edildiği, dosya kapsamından anlaşılmakla; bu konudaki mevzuat hükümleri değerlendirildiğinde 8 iş günü sonrasındaki gün davalı temerrüte düşeceğinden temerrüt tarihinin 29/07/2018 olduğunun tespiti ile araç hususi olduğundan yasal faize hükmedilerek mahkememizdeki dosya kapsamına göre değerlendirme yapıldığında; dosyadaki tüm bilgi, belge, deliller, bilirkişi raporları ile Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 2011/7758 Esas, 2012/6081 Karar sayılı ilamı, aynı dairenin 2014/9573, 2017/519 sayılı ilamları, Konya BAM … HD’nin … E, … K, ve aynı dairenin … Esas,… K, sayılı 28/01/2021 tarihli ilamları, Yargıtay 17. HD’nin 24/02/2021 tarihli 2019/3292 Esas, 2021/1848 Sayılı ilamı, Yargıtay 4. HD’nin 2021/3089 Esas, 2021/3441 Karar ile 22/06/2021 tarihli ve Yargıtay 4. HD’nin 2021/14845 Esas, 2021/2469 K sayılı ilamının da aynı doğrultuda olduğu anlaşıldığından
mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre;
DAVANIN KABULÜ İLE;
Davacının 9.477,41 TL geçici iş göremezlik, 105.875,12 TL sürekli iş göremezlik ve 5.332,50 TL bakıcı gideri zararına bağlı olmak üzere toplam 120.685,03 TL maddi tazminatın temerrüt tarihi olan 29/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (kaza tarihinde geçerli olan poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) davalıdan alınıp davacıya VERİLMESİNE, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; Anayasa mahkemesinin iptal kararının somut olaya uygulanması ve karar tarihine en yakın asgari ücretin hesaplamada esas alınması usulü kazanılmış hakkın istisnasını teşkil ettiği sabit olmakla bu çerçevede yapılan hesaplamalar doğrultusunda ıslah yapma hakkının usulü kazanılmış hak çerçevesine sokularak kısıtlanmaya çalışılmasının hukuka aykırı olduğunu, … Hesabı kısmi ödeme tarihi olan 08/11/2017 tarihi itibari ile temerrüde düşmüş olup faizin işbu tarihten itibaren işletilmesinde hukuki zorunluluk bulunduğunu, istinafa konu kararda davalı yanın vekalet ücretinin davacı lehine hükmolunan vekalet ücretinden fazla olduğu görülmekle kararın işbu yönüyle de kaldırılmasının gerektiğini, tüm bu nedenlerle süresinde ve usulüne uygun istinaf başvurularının kabulüne, karşı tarafça icraya konu edilmesi halinde kararın kesinleşmesine kadar tehir-i icra kararı verilmesine, Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22.12.2021 tarih, … E. ve … K. Sayılı dosyası kapsamında tesis edilen hükmün davalı aleyhine kaldırılarak işbu istinaf talepleri doğrultusunda müvekkil davacı lehine hüküm tesis edilmesini, her türlü yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinin davalı yan üzerinde bırakılmasına, karar verilmesini beyan ve talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; trafik kazası sebebiyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Dairemizin kaldırma ve gönderme kararı üzerine mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda verilen kararın, davacı vekili tarafından istinafı üzerine yapılan inceleme sonunda;
1-Kamu düzeni yönünden maluliyet ve aktüer hesaplamasına yönelik yapılan incelemede :
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde, mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre daha önce Çalışma Gücü yönetmeliği hükümlerine göre alınan maluliyet bilirkişi raporuna göre, tazminat bilirkişisinden PMF yaşam tablosu ve % 10 artırma % 10 iskonto esaslarına göre ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Bu nedenle, davacı vekilinin istinaf talebinin kamu düzeni nedeniyle kabulü gerekmiştir.
2-Davacının faiz başlangıcına yönelik itirazında;
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında veya … Hesabının sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
Önceki kaldırma kararında, “davacının dava açmadan önce davalı sigortacıya başvuruda bulunduğu ve hatta kısmen ödeme yapıldığı dosya kapsamı ile sabit bulunsa da hasar dosyasındaki belgelerden davacının davalı … Hesabına ilk başvurusu olarak 02.05.2017, bu başvurunun da davalı tarafa ulaşma tarihinin 05.05.2017 tarihi olduğu görülmekte olup mahkemece ise faiz başlangıç tarihi olarak 14.04.2017 kabul edilmiş olmakla, bu hususun değerlendirilip karar yerinde tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden buna yönelik davalı itirazının kabulüne karar verilmiştir.” şeklinde karar verilmiş olmasına karşın, mahkemece buna aykırı olarak belirttiği gerekçe ile hüküm kurulması hatalı olup, davacının buna ilişkin itirazı yerindedir.
3-Kabule göre de; (Davacının vekalet ücretine ilişkin itirazında;
Mahkemece verilen hüküm, davacı vekilince vekalet ücreti yönünden istinaf edilmiştir.
Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13. Maddesinde;
(1) Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için bu Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.
(3) Maddi tazminat istemli davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına bu Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
(4) Maddi tazminat istemli davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur” düzenlemesine göre;
Buna göre, karşı taraf vekili yararına bu Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez düzenlemesine aykırı olarak vekalet ücreti belirlenmesi usul ve yasaya aykırı olup, buna yönelik davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü gerekmiştir.
-Kaldırma sebep ve şekline göre, davacının sair itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek ve yer bulunmamaktadır.
Anlatılan sebep ve gerekçelerle, tüm dosya kapsamı ve davanın niteliği nazara alınarak davacı tarafın istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davacı tarafından yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4-İstinaf eden davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.
07/06/2022

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.