Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/711 E. 2022/745 K. 30.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/11/2021
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- … – …
2- … – … (Kendi adına asaleten yaşı küçükler … ve …’e velayeten) …
3-…, …
4-…, …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI :1-… SİGORTA ŞİRKETİ – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 2-… – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALILAR : 3- … – …
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : …
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili vermiş olduğu 02/11/2018 tarihli dava dilekçesinde özetle; 31/12/2017 tarihinde davalı …’un sevk ve idaresindeki diğer davalı …’ın makili olduğu … plakalı aracın dava dışı …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı araca çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında …’ın aracında yolcu konumunda bulunan müvekkillerinin kızı olan …’ün vefat ettiğini, yaşı küçük müvekkillerinin de müteveffa …’ün çocukları olduğunu, kazada davalı …’un asli kusurlu olduğunun tespit edildiğini, diğer davalılarında araç maliki ve sigortalayan olarak sorumluluklarının bulunduğunu, dava açılmadan önce davalı sigorta şirketine yapmış oldukları müracaat sonucunda müvekkillerine bir kısım ödeme yapıldığını, küçükler içinde vesayet kararı veren Konya … Sulh Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyasına ödeme yapıldığını, ancak yapılan ödemelerin yeterli olmadığını beyanla davanın kabulüne, öncelikli davalılar … ve …’ın üzerine kayıtlı taşınmazlar üzerine tedbir kararı verilerek dava sonuna kadar ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz şerhi konulmasını, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla 100,00TL cenaze ve defin gideri ile müvekkillerinin her biri için 100,00’er TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacılar vekili vermiş olduğu 16/08/2021 havale tarihli ıslah dilekçesinde özetle; Dava dilekçelerindeki taleplerini bilirkişi hesap raporu doğrultusunda arttırarak, destekten yoksun kalma tazminat taleplerini müvekkillerinden yaşı küçük … için 32.182,63TL’ye, yaşı küçük … için 44.718,60TL’ye, diğer müvekkilleri… için 34.437,24TL’ye ve … için 68.588,356TL’ye yükselttiklerini ve bu miktarlar üzerinden davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … mahkememize vermiş olduğu 23/11/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; kendisinin araç maliki olarak kusurunun bulunmadığını, aracını diğer davalının ihtiyacı olduğu için kısa süreliğine kendisine emanet verdiğini, kazanın da bu sırada meydana geldiğini, kaza nedeniyle vefat eden … ve mirasçıları olan davacıları tanımadığını, araç sürücüsü …’un tanıdıkları olduğunu bu nedenle davaya konu olayın hatır taşımacılığı kapsamında olup kendisinin kusurlu olmadığını, kaza nedeniyle diğer davalı sigorta şirketinin sorumluğunun bulunduğunu, davacılardan Hikmet ve …’ün destekten yoksun kalma tazminat talep etme haklarının bulunmadığını, davacılar tarafından talep edilen ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir talebinin de reddine karar verilmesini beyanla açılan davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili mahkememize vermiş olduğu 05/12/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; kazaya karışan … plakalı aracın müvekkili şirketin sigortalısı olduğunu, müvekkili şirket tarafından davacı taraflara ödeme yapıldığını, davanın zamanaşımına uğradığını bu nedenle reddine karar verilmesini, davacı tarafın destekten yoksun kalma iddialarını kanıtlaması gerektiğini, müteveffanın davacılara sürekli ve düzenli yardım ettiğinin kanıtlanması gerektiğini, dosya üzerinde usul ve esaslara uygun olarak aktüerya hesap raporu alınmasını, açılan davanın yetkili mahkemeye açılmadığını dosyaya bakmaya yetkili mahkemelerin İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, davacı tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının da mahkememizce tespit edilmesini, davacı tarafın dava açılmada önce müvekkili şirkete davaya konu olmak üzere herhangi bir başvurularının olmadığını beyanla talepleri gibi dosyanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …’a usulüne uygun yapılan tebligata rağmen dosyaya cevap dilekçesi sunmadığı anlaşılmış, katıldığı duruşmalardaki beyanlarında; davacıların murisini kendi talebi üzerine aracına alıp hatır taşıması yaptığını, kendisinin de kazada yaralandığını, 20 günü yatılı olmak üzere 3 ay süre ile çalışmadığını, kendisinin de mağdur olduğunu bu nedenle aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; ” Somut olayda; desteğin kaza sırasında emniyet kemerinin takılı olmadığı dosyamızda ve ceza dosyasında toplanan delillerle sabit olup mahkememizce aldırılan 16/04/2021 tarihli bilirkişi ek heyet raporu ile de tespit edildiği üzere emniyet kemerinin takılı olmaması desteğin ölümüne etki etmiştir. Bu bakımdan davacıların aktüerya hesap raporunda tespit edilen destekten yoksun kalma zararlarından %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması gerekmiştir. Yerleşik Yargıtay uygulaması gereği müterafik kusur indirimi resen uygulandığından indirim yapılan miktarlar üzerinden davalılar lehine vekalet ücreti ve yargılama gideri takdir edilmemiştir.
Bununla birlikte destek …’ün davalı sürücü …’un aracına yanındaki arkadaşları ile birlikte bir yerden bir yere gitmek için ücret karşılığı olmadan bindiği soruşturma dosyasındaki ifadelerle sabit olup somut olayda bir hatır taşımasının bulunduğu anlaşılmıştır. Bu sebeple davalı sigorta vekilinin hatır taşımasına yönelik indirim talebi de yerindedir. Ancak Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları gereği müterafik kusur ile hatır taşıması somut olayda birleşse dahi en fazla %20 oranında indirim yapılacağından hatır taşıması nedeniyle belirlenen tazminat tutarından ayrıca bir indirim yapılmamıştır.
Her ne kadar davacılar tarafından desteğin ölümü nedeniyle cenaze ve defin giderleri tazminat olarak istenilmiş ise de, dosyaya celp edilen Karapınar İlçe Müftülüğünün, Karapınar Belediye Başkanlığının, Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığının yazı cevaplarından davacıların bu yönde bir zararlarının bulunmadığı anlaşıldığından cenaze ve defin gideri tazminatı talebinin reddi gerekmiştir. ” şeklinde davacıların cenaze ve defin giderlerine yönelik maddi tazminat davasının reddine, davacıların destekten yoksun kalmaya yönelik maddi tazminat davalarının kısmen kabul kısmen reddi ile; davacı … için 25.746,10 TL, davacı … için 35.774,88 TL, davacı… için 27.549,79 TL, davacı … için 54.870,68 TL, olmak üzere toplam 143.941,45 TL maddi tazminatın davalı … Sigorta şirketinin sorumluluğu kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak kaydıyla, davalı sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihi olan 14/03/2018 tarihinden, diğer davalılar için kaza tarihi olan 31/12/2017 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Sigorta Şirketi vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müterafik kusur indirimi ve hatır taşıması indiriminin ayrı ayrı yapılması gerektiğini, hükme esas alınan hesap raporunda yapılan hesaplama yönteminin hatalı olduğunu, TRH 2010 yaşam tablosu ve 1,65 teknik faiz ile hesaplama yapılması gerektiğini, yapılan tazminat hesabının hatalı olduğunu, davacıların zararının bulunmadığını, kusur raporları arasında çelişki bulunduğunu ve bu çelişkinin giderilmesi gerektiğini, sigortalı araca atfedilen kusuru kabul etmediklerini, Yargıtay ve hukuk düzeni tarafından kabul edildiği üzere dosyada mevcut bir ödeme varsa ödeme tarihi verilerine göre zararın karşılanıp karşılanmadığının kontrol edilmesi gerektiğini, ödeme tarihi verileriyle zararın giderilmiş ise de bakiye tazminatın hesaplanmaması gerektiğini, müteveffanın her iki çocuğu yönünden hatalı olarak 25 yaşına kadar hesaplama yapıldığını ancak erkekler için 18, kız çocukları için 22 yaşına kadar hesaplama yapılması gerektiğini, pay oranlarının da hatalı olduğunu, geçmiş dönem-aktif dönem-pasif dönem hesaplamalarının hatalı olduğunu ve düzeltilmesi gerektiğini, müvekkilinin davadan önce temerrüde düşmediğini, bu nedenle temerrüt tarihine dair de itirazlarının bulunduğunu, hesaplanan vekalet ücreti, harç ve yargılama giderlerinin de hatalı olduğunu ve düzeltilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın usul ve esasa aykırı olduğunu, gerekçeli karar yazıldıktan sonra müvekkiline tebligat çıkartıldığını, bu tebligatın 15/12/2021 tarihinde aynı konutta yakına teslim edildiğini, kararın tebliğinden sonra müvekkilinin kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırıldığını, ve 30/12/2021 tarihinde hastaneye yatışının gerçekleştiğini, müvekkilinin 10/02/2022 tarihinde işbaşı yapabildiğini, müvekkilinin engelinin ortadan kalkmasından itibaren 2 haftalık süre içinde eski hale getirme taleplerinin bulunduğunu, gerçekleşen kazada müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, bilirkişi raporunda yer alan hesaplamaların hatalı olduğunu, müteveffanın anne ve babasının destekten yoksun kaldığının ispat edilmesi gerektiğini, hesaplanan tazminat miktarlarını kabul etmediklerini, hakkaniyet ve esasa uygun şekilde indirim yapılmadığını, Yerel Mahkemece hatır taşıması nedeniyle indirim uygulamamasının hatalı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davalı … vekilinin Eski hale getirme talebinin incelenmesi
MADDE 96- (1) Eski hâle getirme, işlemin süresinde yapılamamasına sebep olan engelin ortadan kalkmasından itibaren iki hafta içinde talep edilmelidir.
(2) İlk derece ve istinaf yargılamalarında, en geç nihai karar verilinceye kadar eski hâle getirme talebinde bulunmak mümkündür. Ancak, nihai karar bir tarafın yokluğunda verilmişse, tahkikat aşamasında kaçırılan süreler için kararın verilmesinden sonra da eski hâle getirme talebinde bulunulabilir.
HMK.’nın 98. maddesi “Yapılamayan işlem için eski hâle getirme, bu işlem hakkında hangi mahkemede inceleme yapılacak idiyse, o mahkemeden talep edilir. Eski hâle getirme, istinaf yoluna başvuru hakkının düşmesi hâlinde, bölge adliye mahkemesinden; temyiz yoluna başvuru hakkının düşmesi hâlinde ise Yargıtaydan talep edilir.” hükmünü haizdir. HMK.’nın 98. maddesi hükmü uyarınca, istinaf istemini süresinde yapamayan kimsenin eski hale getirme talebi konusunda bir karar verme yetkisi Dairemize aittir.
Davalı vekili tarafından sunulan dilekçe ile ekli doktor raporunda belirtilen rahatsızlığı nedeniyle istinaf talebinin süresinde kabulüne dair eski hale getirme isteminin incelenmesine gelince; İDM kararı davalı …’in yakınına 15/12/2021 tarihinde tebliğ olmuş,sunulan doktor raporuna göre davalının kalp krizi geçirmesi nedeniyle 20/12/2021 ile 13/01/2022 tarihleri arası raporlu olduğu,14/01/2022 tarihinde işbaşı verildiği,ancak tekrar kalp krizi geçirmesi nedeniyle bu kez 14/01/2022-30/01/2022 tarihi ve 31/01/2022 ile 09/02/2022 tarihleri arası rapor düzenlediği ve 10/02/2022 tarihinde taburcu edildiği gözetildiğinde ve işlemin süresinde yapılamamasına sebep olan engelin ortadan kalkmasından itibaren iki hafta içinde istinaf isteminde bulunulmuş, dilekçe ekinde de 3 ayrı doktor raporu sunulmuştur.
Düşen bir hakkın eski hale getirilmesine karar verilebilmesi için belli süre içerisinde işlem yapmaya mecbur olan kimsenin veya vekilinin, arzu ve isteği dışında o işlemi yapmaktan aciz olduğunu kanıtlamış bulunması gereklidir.
Somut olayda davacı vekilinin doktor raporuna konu rahatsızlığının niteliği gözetildiğinde, mevcut rahatsızlığın kişiyi yapması gereken işlerden alıkoyacak derecede acze düşürdüğü anlaşılmakla eski hale getirme talebinin kabulü ile işin esasına geçilmiştir
Esasa yönelik incelemede
1,65 teknik faizin uygulanması gerektiği ve Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri, KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
AYM ‘ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak, daha önce rapor tanzim eden ve hükme esas alınan aktüerya bilirkişisinden yukarıdaki esaslara uygun PMF 1931 e göre ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Davalı sigıortanın ve davalı …’in %20 indirim yapılan Müterafik kusur indirimi dışında ayrıca Hatır taşıması içinde % 20 indirim yapılması gerektiği istinafı
Mahkemenin hatır taşımacılığı ve müterafik kusurun birlikte olduğu hallerde en fazla %20 indirim yapılabileceğine yönelik değerlendirmesi yanlıştır.
17. HD nin yerleşik uygulamasına göre hatır taşıması indirim oranı %20’yi, müterafik kusuru indirimi oranı %20’yi geçemeyecektir.Birden fazla müterafik kusur sebebi olsa da bu oran %20 yi geçemeyecektir.Müterafik kusur indirimi ve hatır taşıması indirimi ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Ne varki
Dava 6100 sayılı HMK döneminde açılmış olup davalı sigorta davaya cevap vermiş ancak bu dilekçede hatır taşıması savunmasında bulunmamıştır. Açıklanan vakıalar karşısında mahkemece; hatır taşıması savunmasının itiraz değil def’i olduğu ve alacağın talep edilebilirliğini engelleyici işlev gören def’ilerin ancak belirli sürelerde ileri sürülebileceği; alacağı ortadan kaldıran ve her aşamada ileri sürülebilen itirazlardan olmadığı için de her aşamada ileri sürülemeyeceği hususları dikkate alınmak suretiyle; davalı tarafça süresinde ileri sürülmeyen hatır taşıması indirimi yapılmaması doğru olup sonuç olarak davalı sigorta yönünden verilen karara yönelik itiraz yersizdir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/10102 esas 2019/4225 karar sayılı ilamı
ANCAK DAVALI … AÇIKÇA CEVAP DİLEKÇESİNDE HATIR İDDİASINDA BULUNDUĞU VE İDDİASININ DA SABİT OLDUĞU ANLAŞILMAKLA BU DAVALI YÖNÜNDEN AYRICA %20 oranında hatır indirimi yapılması gerekirken fazla tazminata hükmedilmesi yanlış olup davalı … açısından itiraz yerindir
Kusura itiraz
Olaya ilişkin Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Daire Başkanlığınca düzenlenen 24/02/2020 tarihli rapor uyarınca; davalı sürücü …’un önünde seyreden aracı güvenli takip mesafesi ile takip etmemesi sebebiyle tam kusurlu olduğu, diğer araç sürücüsünün ise olayda bir kusurunun bulunmadığı,müteveffanın araçta yolcu olduğu,sözkonusu raporun ceza dosyasında düzenlenen rapor ile de uyumluluk arzettiği anlaşılmakla itiraz yersizdir.
Davalı …’in ve sigorta vekilinin Aktüerya raporuna yönelik itirazların incelenmesinde :
Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 111.maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa’nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre hak düşürücü süre olup, mahkemece re’sen dikkate alınmalıdır.
Somut olay nedeniyle davalı sigorta şirketi tarafından davacıya davadan önce ödeme yapılmış,ibraname imzalanmıştır. Eldeki davada KTK’nın 111. maddesinde öngörülen 2 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmediği görülmektedir.
Bu durumda; maluliyet tazminatı hesabında öncelikle ödeme tarihindeki verilere göre PMF 1931 yaşam tablosu esas alınarak hesaplanmalı, ödenmesi gereken miktarla ödenen miktar arasında KTK’nın 111. maddesinde belirtildiği şekilde fahiş bir fark olup olmadığı değerlendirilmelidir. Şayet ödenmesi gereken maluliyet tazminatı ile ödenmiş olan miktar arasında fahiş fark olduğu saptanırsa, davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, rapor tarihindeki verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, davalı tarafından yapılan ödemelerin güncellenerek düşülmesi sonucunda oluşan duruma göre karar verilmesi gerekir.
Ancak düzenlenen aktüreya raporunda bu kurala uyulmadan hesap yapıldğı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; mahkemece yapılacak iş destekten yoksun kalma tazminatı hesabında öncelikle ödeme tarihindeki verilere göre pmf 1931 yaşam tablosu esas alınarak hesaplanmalı, ödenmesi gereken miktarla ödenen miktar arasında KTK’nın 111. maddesinde belirtildiği şekilde fahiş bir fark olup olmadığı değerlendirilmelidir. Şayet ödenmesi gereken maluliyet tazminatı ile ödenmiş olan miktar arasında fahiş fark olduğu saptanırsa, davacı tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, rapor tarihindeki verilere göre hesaplanan tazminat tutarından, davalı tarafından yapılan ödemelerin güncellenerek düşülmesi sonucunda ve yukarıda belirtilen ilkelere göre hesaplama yaptırılarak oluşan duruma göre karar verilmesinden ibarettir.itiraz yerindedir
Destek yaşına itiraz
Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre; çocuklar için destekten yoksun kalacakları sürenin belirlenmesinde yaşları, okuldaki eğitim durumları, içinde yaşadıkları sosyal ve ekonomik koşullar ayrı ayrı değerlendirilmesi, yüksek öğrenim yapacaklar ise, 25 yaşının doldurulmasına kadar; yüksek öğrenim yapmamakta ise yerleşik ve kabul gören uygulamaya göre, erkek çocukları için 18 yaşın, kız çocukları için 22 yaşın desteğin sona ereceği yaş olarak kabul edilerek hesaplama yapılması gerekmektedir.
Somut olayda, kaza tarihinde davacı küçük ……… 13 yaşında, … 5 yaşında olduğu, bilirkişinin raporunda üniversite okuyacakları esas alınarak 25 yaşın ikmaline kadar destek alacaklarının kabulü ile hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, aktüerya raporunu düzenleyen önceki bilirkişiden, davacı erkeğin 18 yaşına,davacı kızın 22 yaşına kadar ölenin desteğinden faydalanacaklarının kabulü denetime elverişli ek rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmekte olup itiraz yerindedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2019/4243 esas 2020/6367 karar sayılı ilamı
Davalı sigorta vekilinin Vekalet ücretine yönelik itiraz
Dava arkadaşlığı; davacı veya davalı tarafta birden fazla kişi bulunması hali olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İhtiyari dava arkadaşlığında; birden çok kişi, birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu haller, davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması, ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri, davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olmasıdır. (HMK.57) Sayılan bu üç durum dışında ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu değildir. Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde ise mecburi dava arkadaşlığı vardır (HMK.59).
Somut olayda, davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar tarafından davalıdan maddi tazminat talep edildiğine ve davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığına göre kabul edilen miktarlar yönünden herbir davacı için ayrı ayrı vekalet ücreti taktir edilmesi doğru olup bu halde davalı vekilinin buna yönelen istinaf itirazları yersizdir
Davalı sigorta vekilinin faiz başlangıcının yanlış olduğu istinafı yönünden
2918 sayılı KTK.’nun 99/1. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Sigortaya başvurulmadan dava açılması veya icra takibi başlatılması halinde ise bu tarihlerde temerrüt gerçekleşir.
Aynı zamanda zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak temerrüt tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Buna göre davalı sigorta şirketi de dava dilekçesi ile talep edilen ve ıslaha konu edilen miktarlar yönünden daha önce kendisine başvurulduğu ve temerrüde düşmesi durumunda sigorta şirketi yönünden faiz başlangıcının temerrüt tarihinden ibaren , davacı tarafça daha önce bir başvuru yapılmamış ve sigorta temerrüde düşürülmemiş ise dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerekli olup,sigorta şirketi için temerrüt tarihi olan 14/03/2018 tarihinden itibaren faiz işletilmesi doğru olup itirazlar yersizdir
Davalı …’in anne babanın destek hakkına sahip olmadığı istinafı
Destek kavramı, gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi umulan bir bakım ilişkisini gösterir. Eylemli ve düzenli olarak bir kimsenin geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak biçimde ona yardım eden veya olayların olağan akışına göre eğer ölüm gerçek1eşmeseydi az veya çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. Bu manada, bir başka kişiye fiilen bakan, onu geçindiren veya ileride bakma, geçindirme ihtimali bulunan kişi, destektir. İlk durumda eylemli destek, ikinci durumda ise varsayımsal (farazi) destek kavramı söz konusudur. İfade olunan bu hususlar, gerek öğretide gerekse Yargıtay uygulamalarında kabul edilmiş olup, destek kavramının sadece mali olarak yardımı ifade etmediği, bakım ve hizmet etmek suretiyle sağlanacak katkıyı da kapsadığı genel olarak kabul edilmektedir.
Yargıtay’ın kökleşmiş uygulamasına göre Çocukların anne ve babalarına destek olmaları hayatın olağan akışı gereğidir. O an fiilen destek olmasa da, ileride destek olması muhtemeldir. Nitekim, yoksun kalınan destek sadece parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın hafta sonlarında, bayram günlerinde vs. anne ve babayı ziyareti, her türlü hastalık ve sair sıkıntılarında yardımlarına koşması, onlara bakmaları da destek kapsamında değerlendirilmelidir. İtiraz yersizdir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2015/9386 esas 2018/4008 karar sayılı ilamı.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … Sigorta Şirketi vekili ile davalı … vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde bu taraflara iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına Davalı … Sigorta Şirketi tarafından yatırılan 270.000,00 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. …

… … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … …
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.