Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/690 E. 2022/855 K. 12.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM .. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
.. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 12/04/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 28/12/2021
NUMARASI : …. Esas …. Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :

DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 12/04/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 13/04/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; …. isimli şahıs, müvekkiller murisinin de içerisinde bulunduğu, sevk ve idaresindeki, …. plakalı otobüs ile …. caddesi istikametinden …. caddesini takiben seyredip sola …. Sokağa orta refüj boşluğundan dönüş yaptığı sırada, aracının sol arka yan kısımları ile sağından Konya-Ereğli yolunu takiben …. caddesi istikametine doğru yolun sol şeridini takiben seyreden sürücü ….. idaresindeki …. plakalı kamyonetin ön kısmı ile çarpmış olduğunu, kaza neticesinde müvekkilin eşi …. hayatını kaybettiğini, meydana gelen kaza sonrasında tutulan trafik kazası tespit tutanağında her iki araç sürücüsünün 2918 sayılı KTK.’ya göre kusurlu olduğu kazadan sonra olayla ilgili olarak Konya CBS’ca soruşturma başlatıldığını, davalı sürücülerin yargılanması için Konya .. Ağır Ceza Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyasıyla dava açıldığını, sorumluların cezalandırılmalarına karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, trafik kazası tespit tutanağında, kazaya sebebiyet veren …. plakalı aracın zorunlu mali sorumluluk sigortası ….. tarafından yapıldığını, ….’ya yapmış olduğumuz başvuruda aracın kaza esnasında sigortasız olduğu, kaza saatinden sonraki bir saatte ZMSS poliçesi düzenlendiği gerekçesiyle başvurularının olumsuz yanıtlandığını, bu nedenle sigortasız aracın neden olduğu kazayla ilgili müvekkillerinin maddi zararının karşılanması için dava açmadan önce zorunlu arabuluculuk yoluna başvurulduğunu, Konya Arabuluculuk Bürosunun …. Büro nolu, …. arabuluculuk nolu dosyasında anlaşma sağlanamadığını, destek müteveffa, Türkiye’ye geldiğinde evli olduğu, beş çocuğunun annesi olan eşini kaybettğini, ardından burada müvekkille evlendiğini ancak nasıl yapacaklarını bilmediklerinden resmi nikâh yapmadıklarını, Müteveffanın müvekkilden iki çocuğu daha olduğunu, müvekkilin müteveffanın eşi olduğunu, tamamen müteveffanın desteğiyle hayatını sürdürdüğünü beyanla; destekten yoksun kalma tazminatı için açmış oldukları belirsiz alacak davamlarının kabulü ile müvekkilinin uğramış olduğu maddi zarara ilişkin 100,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının ve bilirkişi incelemesi ve yargılama sonucunda kesinleşecek olan toplam meblağın, poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydıyla, davalıya başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraf üzerine yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …. Hesabı Vekilinin cevap dilekçesi özetle; 6704 sayılı yasa ile değişiklik KTK 97. maddesi gereği, dava açmadan önce müvekkil kuruma noksan başvuru yapıldığından, davanın usulden reddinin gerektiğini, dava öncesi vekil edene yapılan başvuruda davacının hak sahipliğine ilişkin belge sunulmadığını, Suriye’ de uzun süredir devam eden merkezi kamu otorite boşluğu sebebiyle, iyi niyetli olması mümkün olmayan bir takım tazminat taleplerine imkan sağlamaya yönelik gerçek olmayan kimlik belgelerinin kullanılması yadsınamayacak bir durum olduğunu, bu sebeple haklı itirazlarının gereği öncelikle davacının sıfatının/aktif dava ehliyetinin araştırılmasını, gerçek hak sahibi olup olmadığının hiçbir şüpheye meydan vermeyecek şekilde belirlenmesini, aksi halde davacılık sıfatı kabul edilebileceğini, yeterli, kesin belgelerle kanıtlanamadığından davanın reddini talep ettiğini, yetki itirazlarının değerlendirilerek dosyanın yetkili İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesini, ilk itirazları hakkında verilecek kararın taraflarına tebliğini, davanın …. plaka sayılı aracın trafik kayıtlarından tespit edilecek işleteni ile adresi nüfus kayıtlarından belirlenecek sürücü ….’e ihbarını,esasa ilişkin diğer gerekçeli itirazlarının gözetilerek haksız ve mesnetsiz açılmış bulunan davanın reddine, Avukatlık ücreti dahil her türlü yargılama giderinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “..Davacının, eşi ….’ın desteğine ihtiyaç içinde olduğu anlaşılmıştır. Dosyaya alınan bilirkişi raporuyla Yargıtay içtihatlarına uygun hesaplama yapılmış, davacı tarafa herhangi bir ödeme olmadığından düşüm yapılmamış, davacının destekten yoksun kaldığı anlaşılmıştır.
Dava konusu trafik kazasındaki kusur durumu yönünden yapılan araştırmalarda; önce adli trafik bilirkişinden rapor alınmış, akabinde Adli Trafik Trafik İhtisas dairesinden rapor alınmış ve her iki rapor arasında çelişki olması sebebiyle çelişkinin giderilmesi için dosya Karayolları Fen Heyetinde görevli veya emekli üçlü bilirkişi tarafından rapor alınmış ve kazanın oluş şekline, ceza dosyası mündericatına ve dosyadaki tüm beyan ve delillere uygun düştüğü ve diğer kusur raporlarını da irdeleyip değerlendirdiğinden bu raporda belirlenen kusur durumunun hükme esas alınması gerektiği kanaatine varılmıştır.
Kaza tarihinde müteveffaya çarpan aracın sigortasını yaptırmamış olması nedeniyle …. Hesabı Yönetmeliğinin 9/f.1-a maddesindeki “Rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dâhilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar” düzenlemesi gereğince davacının talebi yönünden sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmıştır.
Aktüeryal Hesaplama Bilirkişisi ….’ ın mahkememize sunduğu 03/11/2021 tarihli ek rapor incelendiğinde; davacı …..’ in destekten yoksun kalma tazminatının 181.903,05 TL olarak hesaplandığı, ancak ZMSS kişi başı bakiye poliçe teminat limitinin 160.675,00 TL kaldığı ve bu nedenle TRH-2010 Mortalite Tablosu’na göre yapılacak bir hesaplama sonuca etkili olmayacağından, hesaplamadan sarfınazar edilmesi gerektiği görüş ve kanaatini bildirdiğinden kök raporunda belirlenen hesaplamalar hükümde esas alınmıştır.
Bu itibarla davacının ve müteveffanın dosyaya yansıyan sosyal ve ekonomik durumlarına uygun olarak düzenlenen aktüerya hesap raporuna göre davacının destek tazminatı talebinin kabulü gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davacının davasının KABULÜNE,
Davacı ….’ in eşi …. nin vefatı nedeniyle; 160.675,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihi olan 04.05.2019 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; 6704 sayılı yasa ile değişiklik KTK 97. maddesi gereği, dava açmadan önce müvekkili kuruma uygun şekilde başvuru yapılmadığından davanın usulden reddi gerektiğini, davaya konu kazanın meydana geldiği tarihte destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında teknik faiz uygulanması gerektiğini, müteveffanın yabancı uyruklu olması sebebiyle mirasçılarının detaylı şekilde araştırılması gerektiğini, dosya kapsamında iki kusur raporu alındığını ve raporlar arasında kusur oranı yönünden farklılıklar ve çelişkiler giderilmeden eksik inceleme sonucu hüküm kurulduğunu, hükme esas alınan kusur raporu ile önceki rapordaki oran arasındaki çelişkinin giderilmesi gerektiğini, hesap raporunda davacı eşin yeniden evlenme ihtimalinin hatalı bir şekilde hesap edildiğini, destekten yoksun kalan eşin yeniden evlenme olasılığının zararı azaltan durumlardan sayılıp olasılığın oranına göre tazminattan indirim yapılması gerektiğini, temerrüt tarihinin hatalı belirlendiğini, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme tarafından verilen kararın kaldırılarak davanın reddine, vekalet ücreti dahil tüm yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatI istemine ilişkindir.
1-Kusura ilişkin itirazın incelenmesinde:
Olaya ilişkin tutulan kaza tespit tutanağında müteveffanın içinde bulunduğu sigortasız aracın sürücüsü ….’in sola dönüş kurallarına riayet etmediği diğer aracın sürücüsü ….’nın hızını ayarlamama kuralını ihlal ettiğinin tutanağa bağlandığı .İDM tarafından alınan kusur raporunda müteveffanın içinde bulunduğu sigortasız aracın sürücüsü …..’in %75 diğer aracın sürücüsü ….’nın %25 kusurlu olduğunun rapor edildiği .Yine İDM tarafından Ankara trafik ihtisas dairesinden alınan 23/07/2020 tarihli raporda müteveffanın içinde bulunduğu sigortasız aracın sürücüsü ….’in%90 diğer aracın sürücüsü ….’nın %10 kusurlu olduğunun rapor edildiği mahkemece raporlar arası çelişkinin giderilmesi için dosyanın Karayolları fen heyetine gönderildiği ,çelişkinin giderildiğ müteveffanın içinde bulunduğu sigortasız aracın sürücüsü ….’in %75 diğer aracın sürücüsü ….’nın %25 kusurunun kesinleştiği anlaşılmakla itirazın reddi gerekmiştir.
2-Başvuru yapılmadığı itirazının incelenmesinde:
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş, 2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup 6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacıların, dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine belgeler ile birlikte 13/10/2016 tarihli başvuru dilekçesi ile başvurdukları, sigorta şirketinin 17/10/2016 tarihli eksik evrak yazısı ile sakatlık raporu,epikriz raporu,kaza tutanağı gelir durumu belgesi,nüfus cüzdanı fotokopisinİn eksik olduğundan bahisle bunların gönderilmesinden sonra tazminat talebini değerlendireceğini bildirilerek yasal süre içerisinde talebin karşılanmayarak sonuçsuz bırakıldığının davalı vekili cevap dilekçesi ile de sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı sigortanın istediği belgeler Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ekinde belirtilen belgelerden ise de KTK’nın 96. maddesi ve Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.2. maddesinde geçen bu belgeler sigorta şirketinin ödeme tarihine(temerrüde) ilişkin olup dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer tüm belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı,davalı sigortanın cevabi ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen güvence hesabına başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı anlaşılmakla itirazın reddi gerekmiştir.
3-Evlenme ihtimaline ilişkin itirazın incelenmesinde:
Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini yitiren kimse ile desteğin, yaşamaları muhtemel süre içerisinde, ölen desteğin çalışarak sağlayabileceği gelir ve kazancından ayırmak suretiyle yapabileceği yardım tutarının, peşin olarak ve toptan ödetilmesinden ibarettir. Destekten yoksun kalma zararının tespiti gelecekte meydana gelecek bir zararın tespiti niteliğinde olduğu için, matematiksel bir kesinlikle tespit edilmesi mümkün değildir. Zararın tespitinde, fiili karinelere hal ve şartların icabına, ölen destek ile destekten yoksun kalan arasındaki ilişkiye dayanılarak, gelecekte meydana gelecek zarar hakkında tahmin yapılacaktır. Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, destekten yoksun kalan kimsenin bakım ihtiyacını gidermek olduğundan, destekten yoksun kalanın, desteğin ölümü yüzünden elde ettiği veya gelecekte elde etmesi kuvvetle muhtemel olan yararlarının, zararlardan indirilmesi gereklidir. Eğer, zarardan bu indirimler yapılmazsa, destekten yoksun kalanın mal varlığında, desteğin ölümünden önceki haline göre zenginleşme meydana gelir ki, bu da destekten yoksun kalma tazminatının öngörülüş amacına aykırıdır. Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken dul kalan eşin yeniden evlenme ihtimali, hesap tarihindeki yaşı üzerinden Askeri Yüksek İdari Mahkemesi tarafından kullanılan yeniden evlenme şansı tablosuna göre belirlenmektedir. Bu tabloya göre dul kalan eşin onsekiz yaşından küçük her çocuk için yeniden evlenme ihtimalinden beş puan indirilmektedir.
Somut olayda dul kalan eşin evlenme ihtimali hesap tarihine göre hesaplamıştır. Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken dul kalan eşin yeniden evlenme ihtimali, hesap tarihindeki yaşı üzerinden hesaplamalıdır. Hesaplama doğru olup Davalının itirazı bu açıdan yersizdir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2018/4741 esas 2019/9838 karar sayılı ilamı
4-Desteğin mirasçılarının araştırılmadığı itirazının incelenmesinde:
İDM tarafından kolluk araştırması yapılmış ,sonrasında Gaziantep il göç idaresinden mütevafanın anne ve babasına ilişkin kayıtlar getirtilmiş olup davalı …. hesabının hasar dosyasında kabul edildiği üzere 5 tane çocuk ve eşi için hesaplama yapılarak ödeme yapıldığı anlaşılmakla itirazın reddi gerekmiştir.
5-Hesap raporunda teknik faiz uygulanması gerektiği itirazının incelenmesinde :
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur itirazların reddi gerekmiştir.
6-Temerrüt tarihine ilişkin itirazın incelenmesinde:
…. Hesabı yönünden faizin başlangıç (temerrüt) tarihi belirlenirken, ilgililerce gerekli belgeler de ibraz edilerek 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98, 99 ve …. Hesabı Yönetmeliğinin 9,14 ve 15.maddelerinde yazılı biçimde fona başvurulduğu halde ödeme yapılmamışsa başvuru tarihinden itibaren …. Hesabının temerrüde düştüğünün kabulü gerekir.Gerekli belgeler ibraz edilmeksizin başvuruda bulunulmuş ya da hiç müracaat edilmemiş ise …. Hesabının temerrüdünden bahsedilemeyeceğinden faiz başlangıcının dava tarihi olarak kabulü gerekir.
Somut olayda 24/04/2019 tarihinde başvur yapılmış olup itirazın reddi gerekmiştir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 10.975,71 TL harçtan peşin alınan 2.743,95 TL harcın mahsubu ile bakiye 8.231,76 TL harç giderinin davalı …. Hesabı’ndan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi. 13/04/2022

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.