Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/667 E. 2022/701 K. 25.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – TC No: … – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 1- … SİGORTA ANONİM ŞİRKETİ – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALILAR : 2- … – TC No: … – …
: 3- … – TC No: … – …
VEKİLİ : Av. … –
DAVA : Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 28/03/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özet olarak; 18.03.2017 tarihinde davacı müvekkili … … plaka sayılı aracıyla trafikte yolcu koltuğunda seyir halindeyken davalı … idaresinde bulunan diğer davalı … adına kayıtlı … plaka sayılı aracın müvekkilinin yolcu bulunduğu araca çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında müvekkilinin yaralandığını, söz konusu kazanın davalı …’in kusurlu hareketi sonucu meydana geldiğini, davalı araç maliki … ile davalı sürücü ve diğer davalı sigorta şirketinin haksız fiilden müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, müvekkilinin dava konusu meydana gelen maddi zararlarının tazmini yönüyle davalı sigorta şirketine müracaat edildiğini, ancak davalı taraf 29.05.2018 tarihinde kendilerine 22.558,12 TL’lik kısmi ödemede bulunduklarını, bu ödemenin yetersiz olduğunu belirterek; davanın kabulü ile fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere şimdilik 10,00-TL sürekli iş göremezlik zararı, 10,00TL bakım ücreti, 10,00TL fatura edilemeyen tedavi masrafları olmak üzere toplam 30,00 TL maddi tazminatın sigorta şirketi poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydıyla davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı müvekkiline verilmesine, davalılardan … ve … yönünden kaza tarihi olan 18.03.2017 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, diğer davalı Sigorta A.Ş. yönünden başvuru tarihi olan 17.10.2017 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, 20.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 18.03.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan … ve …’ten alınarak davacı müvekkiline verilmesine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesinde özet olarak; dava konusu kaza tarihi itibarıyla davalı …’e ait araçta hem ZMMS poliçesi hem de … Sigorta tarafından sigortalı Kasko poliçesi poliçesi bulunduğunu, bu nedenle davanın … Sigorta A.Ş.’ye ihbarını talep ettiklerini, davacı tarafça talep edilen maddi tazminat taleplerinin yasal dayanaktan yoksun olduğunu, ayrıca davacı tarafın savcılık aşamasında şikayetten vazgeçtiğini, söz konusu talepler ile dava konusu kaza arasında illiyet bağının tespitinin gerektiğini, manevi tazminat talebinin fahiş olduğunu belirterek; davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özet olarak; Davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, müvekkilinin davada ihbar olunan konumunda bulunduğundan aleyhine hüküm tesis edilemeyeceğini, davalı … adına kayıtlı … plaka sayılı aracın müvekkili şirket nezdinde … poliçe no ile 09.06.2016-09.06. 2017 tarihleri arasında geçerli olmak üzere Zorunlu Mali Sorumluluk Poliçesi (Trafik Poliçesi), … poliçe no ile 09.06.2016 – 09.06.2017 tarihleri arasında geçerli olmak üzere Genişletilmiş Kasko Sigorta Poliçesi ile sigortalı oldğunu, … numaralı Trafik Poliçesinden dolayı sorumluluklarının teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere, poliçede yazılı özel şartlar ve trafik sigortası genel şartları kapsamı ile sınırlı olduğunu, bedeni zararlarda 330.000,00 TL azami poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, teminat limiti bildirmelerinin davayı kabul anlamına gelemeyeceğini, manevi tazminat talepleri Trafik Kanunu Zorunlu Mali Sorumluluk Poliçesi teminatı dışında olduğunu, söz konusu teminat limitinin tamamının defaten ödenmesi söz konusu olmayıp, zarar görenlerin kaza nedeniyle uğradığı gerçek maddi zararın tespitinin ve sigortalının kusuru oranında bu gerçek zararın tazmini esas olabileceğini, dava konusu kaza nedeniyle trafik poliçesi sebebi ile müvekkili şirket tarafından dava öncesi hasar başvurusu sonucunda davacı vekiline 29.05.2018 tarihinde 22.558,12 TL ödeme yapıldığını, müvekkilinin üzerine düşen yükümlülüğü ödeme yapmak sureti ile yerine getirdiğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının manevi tazminat talebinin fahiş olduğunu belirterek; davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya …Asliye Ticaret Mahkemesi … tarih, … esas … karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Somut olayda; davacı davaya konu trafik kazası nedeniyle cismani zarara uğradığını iddia ederek süreli iş göremezlik zararı, bakıcı gideri zararı ile SGK tarafından karşılanmayan ve faturalandırılamayan tedavi gideri zararının tahsilini istemiştir.
Bu kapsamda öncelikle davacının davaya konu trafik kazası nedeniyle sürekli iş göremez hale gelip gelmediğinin tespiti için hangi yönetmelik hükümlerinin uygulanması gerektiği belirlenmelidir. Maluliyetin tespiti yönünden hangi yönetmeliğin uygulanacağına ilişkin KTK’da ve TBK’da açık hüküm bulunmadığından bu boşluğun içtihatlarla doldurulması gerekmektedir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatlarına göre haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebinin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan kaza tarihi 11.10.2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013 tarihinden sonra da Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir. Nitekim Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 27/10/2020 gün ve 2019/5558 E 2020/6282 K sayılı ilamında da bu husus vurgulanmıştır. Ancak, Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığından bu dönem için de (01/09/2013 tarihinden sonraki dönem) yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. (Konya BAM 3. Hukuk Dairesi’nin 05/11/2020 gün ve 2020/725 E 2020/1028 K sayılı ilamı da bu yöndedir.)
Bu kapsamda belirlenmesi gereken bir diğer husus ise tazminat hesabının ne şekilde yapılacağıdır. 2918 sayılı KTK ile 6098 sayılı TBK’da bu hususta bir düzenleme bulunmadığından bu boşluğun da içtihatlarla doldurulması gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas, 1990/199 sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatları gereği, muhtemel yaşam süresinin tespitinde Population Masculine Et– Feminine (PMF 1931) Tablosu dikkate alınmalı ve hesaplamaların progresif rant yöntemi kullanılmalı ve ayrıca bilinmeyen (işleyecek) devredeki gelirlerin ise her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi suretiyle tespiti gerekmektedir.
Davacının davalı sigorta şirketine davadan önce tazminat ödemesi için yazılı olarak başvurduğu, başvurunun sigorta şirketine 19.10.2017 tarihinde tebliğ edildiği ve davalı sigorta şirketinin 2918 s. KTK’nin 99/1. maddesi gereğince 8 iş günü sonra 01.11.2017 tarihinde temerrüte düştüğü, 2918 s. KTK.nin 97. maddesi gereğince dava şartının da yerine getirilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamına uygun olduğundan hükme esas alınan 06.03.2019 tarihli bilirkişi raporu ile davaya konu trafik kazasının oluşumunda sigortalı araç sürücüsü davalı …’in % 100 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir.
18.12.2018 tarihli maluliyet raporu ile davacının 1 ay süre ile başkasının yardımına muhtaç olduğu ve tedavi gideri zararının 2.000,00 TL olduğu tespit edilmiştir.
Sürekli iş göremezlik oranı yönünden dosya kapsamına uygun olduğundan hükme esas alınan 08.07.2021 tarihli ATK 2. Üst Kurul raporu ile davacının sürekli iş göremezlik oranının %16,2 olduğu tespit edilmiştir.
Hükme esas alınan 25.09.2021 tarihli hesap raporu ile davacıya davadan önce yapılan 22.558,12 TL tutarındaki tazminat ödemesinin güncel değeri davacının her bir zararından orantılı olarak mahsup edildiğinde davacının bakiye sürekli iş göremezlik zararının 251.201,02 TL, bakıcı gideri zararının 1.593,98 TL ve tedavi gideri zararının 1.793,51 TL olduğu tespit edilmiştir.
6098 sayılı TBK’nın 52. Maddesine göre; Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir. Anılan yasal düzenlemede de belirtildiği üzere zarar görenin zararın oluşmasında ya da zararın artmasında bir ihmali varsa bu hususun tazminatın belirlenmesinde dikkate alınması gerekir. Bir başka deyişle zararın oluşumunda zarar görenin de müterafik kusurunun bulunması halinde tazminattan indirim yapılması gerekmektedir. Müterafik kusurun dikkate alınması için bu yönde yapılan bir savunmaya gerek olmayıp Mahkemece müterafik kusurun resen dikkate alınması gerekmektedir. Nitekim bu husus Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2016/3135 E 2018/11955 K sayılı ilamında da vurgulanmıştır. Ayrıca müterafik kusur indirimi nedeniyle kısmen reddedilen tutar üzerinden davacı aleyhine vekalet ücretine hükmedilmeyeceği noktasında da duraksama bulunmamaktadır.
Davaya konu trafik kazası neticesinde yaralanan davacının, kaza esnasında emniyet kemerinin takılı olup olmadığı konusunda kaza tespit tutanağında bir belirlemenin bulunmaması ve dosya kapsamında davacının kendi yaralanmasında müterafik kusurunun bulunduğu yönünde herhangi bir delil bulunmaması karşısında davacı için hesaplanan tazminat tutarlarından müterafik kusur indirimi yapılmamıştır.
Tüm dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde; davaya konu trafik kazasının oluşmasında davalı araç sürücüsünün tam kusurlu olduğu, kaza neticesinde yaralanan davacının kalıcı sakatlık oranının %16,2 olduğu, davacının iyileşme sürecinin 1 aylık kısmında geçici olarak başkasının yardımına muhtaç olduğu, davacının sürekli iş göremezlik zararının 251.201,02 TL, bakıcı gideri zararının 1.593,98 TL ve tedavi gideri zararının 1.793,51 TL olduğu ve davalıların tamamının bu zarardan sorumlu oldukları sonucuna varıldığından davacının maddi tazminat davasının bu tutarlar üzerinden kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.
TBK’nın 56. Maddesine göre; Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Somut olayda, olayın ağırlığı, tarafların kusur oranları, tarafların sosyal ekonomik durumları ve davacının yaralanmasının derecesi dikkate alınarak davacının manevi tazminat davasının kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve;
DAVACININ MADDİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 251.201,02 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 1.593,98 TL bakıcı gideri tazminatı ve 1.793,51 TL tedavi gideri tazminatı olmak üzere toplam 254.588,51 TL tazminatın davalı … Sigorta A.Ş. yönünden kaza tarihi itibariyle geçerli ZMMS poliçesi yaralanma ve tedavi gideri teminat klozu limitleriyle sınırlı olmak kaydıyla temerrüt tarihi olan 01/11/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalı … ile davalı … yönünden ise kaza tarihi olan 18/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
DAVACININ MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 15.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 18/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı …’ten müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Sigorta A.Ş vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davaya konu kazada sigortalı araç sürücüsüne %100 oranında kusur izafe edildiğini ancak bu kusur oranını kabul etmediklerini, mahkemece tarafından müterafik kusur indirimi dahi yapılmadığını, davacının özür oranının ATK 2.Üst Kurulu tarafından 3 kere %6 olarak tespit edildiğini ancak mahkemece çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının esas alındığı %16,2 oranına göre hüküm kurulduğunu bunun hukuken mümkün olmadığını, kaza tarihine göre hesaplama yönteminin TRH – 2010 yöntemine göre yapılması gerekirken PM!-1931 yöntemine göre hesaplanmasının müvekkili şirket açısından zarara yol açtığını, sürekli iş göremezlik zararı hesabını yapan bilirkişice hesaplama hatası yapıldığını, …’ın kaza tarihi 18/03/2017 tarihinde 7 yaşında olduğunu, malul kalan kişinin hesap tarihi itibariyle 12 yaşında olup muhtemel yaşam süresinin 67 yıl olduğunu ancak kişinin 18 yaşında aktif çalışma hayatına başlayacağı varsayımı ile kişi için 18 yaşından itibaren hesaplama yapılması gerektiğini ancak bilirkişi tarafından 12 yaşından itibaren aktif çalışacakmış gibi hesaplama yapıldığını, müvekkili şirketin tedavi teminatının devri için SGK’ya prim aktarımı da yaptığını, prim aktarımından sonra söz konusu aracın karıştığı bir trafik kazası sebebiyle doğacak tüm tedavi giderleri ve bu kapsamda yer alan geçici iş göremezlik taleplerinin SGK tarafından karşılanması gerektiğini, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve müvekkili şirket yönünden davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi dosyasında ve gerekçesinde PMF 1931 tablosunun hesaplamalara esas alındığını, bu tabloya göre alınan hesap raporunda aleyhe hususları kabul etmediklerini, yerel mahkemece Yargıtay’ın güncel kararlarını nazara almaksızın TRH 2010 tablosuna göre hesap raporu alınmadığını, ülkemiz verileri ile daha yakın olan ve müvekkili yönünden de uygulanmasının hakkaniyete uygun olan tabloya ilişkin olarak talep artırımı yapıldığını, yerel mahkemece kısmet ret yönündeki kısmın kaldırılarak TRH 2010 yaşam tablosuna göre hesap yapılmasını ve müvekkilinin gerçeğe en uygun olacak şekilde maddi zararının tespit olunmasını talep ettiklerini, yerel mahkemece manevi tazminat taleplerinin de kısmen reddedildiğini ve yalnızca müvekkili lehine 15.000,00 TL manevi tazminata hükmedildiğini, müvekkilinin yaşının küçük olduğunu ve yaralanmasına sebebiyet veren davalıların asli kusurlu olduğu kazada müvekkilinin yüzünün görünür yerinde iz kaldığını ve bu izi estetik müdahale olmadığı sürece ömür boyu yüzünde taşıyacağını, manevi tazminat taleplerinin tamamen kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, yerel mahkeme kararının müvekkilleri aleyhine olan kısmen reddedilen kısımlarına yönelik olan istinaf itirazlarının kabulü ile TRH 2010 yaşam tablosuna göre hesap yaptırılarak maddi ve manevi tazminat taleplerinin tamamının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle sürekli iş göremezlik, faturalandırılmayan tedavi gideri ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Maluliyet raporu ve hesap raporuna yapılan itirazların incelenmesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.(Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Davalı vekili erişkinler için engellilik yönetmeliğinin uygulanması gerektiğini belirtmiş ise de ; Davalı sigorta vekili tarafından 20/02/2019 tarih ve 30692 sayılı “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında” yönetmeliğin yürürlüğe girmesi ile birlikte maluliyet oranlarının belirlenmesinde ilgili yönetmeliğe göre alınmış sağlık kurulu raporuyla belirlenmesi gerekeceği iddia edilmekte ise de kaza tarihi 15/10/2016 ve dava tarihi16/05/2017 tarihi olup maluliyet raporunun olay tarihi itibariyle yürürlükte olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerektiği ve Yargıtay 17. HD nin kökleşmiş içtihatları gereği Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan alınmasının yeterli olduğu, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesinden alınma zorunluluğunun bulunmadığı,bu halde haksız fiil tarihinde yürürlükte olan 3 Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenen ATK 2.ihtisastan alınan heyet raporunun hükme esas alınmasında hukuka aykırılık olmadığı ,davalı vekilinin olay tarihinde yürürlükte olmayan, daha sonra yürürlüğe giren yönetmeliğe göre maluliyet eğerlendirmesi yapılmasının mümkün olmadığı,
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur itirazların reddi gerekmiştir.
2- 18 yaşından sonrası için sürekli iş göremezlik hesaplanmalı itirazının incelenmesinde:
Davacı için kaza tarihinden itibaren tazminat hesaplanmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Kaza tarihinde 8 yaşında olan ve gelir getirici bir işte fiilen çalışmayan davacı için işgücü kaybı (efor kaybı) tazminat hesabı yapılırken, fiilen çalışmaya başlayacağı 18 yaşına kadar AGİ dahil edilmemiş asgari ücret üzerinden ve 18 yaştan sonraki aktif devre içinse AGİ bedeli dahil edilmiş asgari ücret üzerinden hesap yapılması gereklidir.
Açıklanan nedenlerle; davacının 8-18 yaş aralığındaki dönem için AGİ dahil edilmemiş net asgari ücret üzerinden ve 18-60 yaş arasındaki aktif dönem içinse AGİ bedeli dahil edilmiş net asgari ücret üzerinden tazminat hesabının yapılması nedeniyle itirazın reddi gerekmiştir.( YARGITAY 4. Hukuk Dairesi 2021/14938 E 2021/7301 K)
3-Davalı vekilinin bakıcı gideri ve tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 09/06/2016 tanzim tarihli Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin tedavi ve bakıcı giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
4- Müterafik kusur itirazının incelenmesinde:
Davalı tarafın müterafik kusur yönünden yaptığı itirazlar bakımından ise; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, araçta bulunanların emniyet kemerlerinin takılı olup olmadığı “belirsiz” olarak işaretlenmiştir. Müteveffanın emniyet kemerinin takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil olmayıp, emniyet kemerinin takılı olmadığının ispatı davalı sigorta şirketinin üzerindedir. Davalı tarafça, yargılama aşamasında sunulmuş herhangi bir delil bulunmadığından ve emniyet kemerinin takılı olmadığının tespiti yapılamadığından, davalının bu yöndeki itirazının reddi gerekmektedir.
5- Manevi tazminata ilişkin itirazın incelenmesinde:
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinde ; “Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” hükmü düzenlenmiş madde metninden de anlaşıldığı üzere, haksız eylem sonucu bedensel zarar görenin yakınları yararına manevi tazminata karar verilebilmesi için, zarar görenin yaralanmasının ağır bedensel zarar niteliğinde olması gerekmektedir. Ağır bedensel zarar, kanunda tanımlanmamış olup, yaralanmanın özelliğine ve yarattığı sonuçlara göre mahkemece takdir edilecektir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu somut olayın gerçekleşme şekli, yeri, zamanı, Ceza Mahkemesinin kararı, davalı sürücünü kusur ve yukarıda açıklanan ilkeler, davalının eylemindeki hukuka aykırılığın tespitinin sağlayacağı manevi tatmin ile birlikte değerlendirildiğinde İDM’ince hüküm altına alınan manevi tazminat miktarlanının AZ OLDUĞU , davacı vekilinin manevi tazminatın miktarına yönelik istinafının yerinde olduğu anlaşılmıştır.
Bu nedenle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun REDDİNE, davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun REDDİNE,
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA, (İnfazda tereddüt oluşmaması için itiraz edilmeyen ve kesinleşen kısımlar korunmak suretiyle)
1-DAVACININ MADDİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 251.201,02 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 1.593,98 TL bakıcı gideri tazminatı ve 1.793,51 TL tedavi gideri tazminatı olmak üzere toplam 254.588,51 TL tazminatın davalı … Sigorta A.Ş. yönünden kaza tarihi itibariyle geçerli ZMMS poliçesi yaralanma ve tedavi gideri teminat klozu limitleriyle sınırlı olmak kaydıyla temerrüt tarihi olan 01/11/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalı … ile davalı … yönünden ise kaza tarihi olan 18/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-DAVACININ MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KABULÜ ile ile. 20.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 18/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı …’ten müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Alınması gereken 18.757,14 TL harçtan peşin ve tamamlama harcı olarak alınan 1.404,07 TL harcın mahsubu ile bakiye 17.353,07 TL harcın davalı … Sigorta A.Ş.’nin sorumluluğu 16.086,29 TL ile sınırlı olmak üzere) tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak HAZİNEYE İRAT KAYDINA,
4-Davacı tarafından yapılan 1.404,07 TL harç masrafının (davalı … Sigorta A.Ş.’nin sorumluluğu 1.301,57 TL ile sınırlı olmak üzere) tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 3.329,50 TL adli tıp kurumu fatura gideri, 2.214,00 TL bilirkişi ücreti gideri, 831,04 TL posta ve tebligat gideri, 35,90 TL başvuru harcı gideri olmak üzere toplam 6.410,44 TL yargılama giderinden kabul edilen kısım yönüyle hesaplanan 5.320,66 TL nin (davalı … Sigorta A.Ş.’nin sorumluluğu 4.932,25 TL ile sınırlı olmak üzere) tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı … tarafından yapılan 100,00 TL yargılama giderinden reddedilen kısım yönüyle hesaplanan 17,00 TL nin davacıdan alınarak işbu davalıya verilmesine,
7-Maddi tazminat davasında;
a-) Davacı vekili için A.A.Ü.T’ne göre davanın kısmen kabulü yönüyle tayin ve taktir olunan 26.271,20 TL vekalet ücretinin tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
b-) Davalılar vekilleri için A.A.Ü.T’ne göre davanın kısmen reddi yönüyle tayin ve taktir olunan 8.111,31 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılar …, … ve … Sigorta A.Ş.’ye verilmesine,
8-Manevi tazminat davasında;
a-) Davacı vekili için A.A.Ü.T’ne göre tayin ve taktir olunan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalılar … ve …’ten alınarak davacıya verilmesine,
9-Davacı tarafından yatırılan gider avansından arta kalan kısmının 6100 sayılı HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde davacıya İADESİNE,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
10-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
11-Davacı tarafça yapılan 220,70 TL istinaf başvuru gideri ile 90,26 TL posta masrafı olmak üzere toplam 310,96 TL yargılama giderinin davalı taraftan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
12-İstinaf eden davalı … Sigorta’dan alınması gereken 17.390,94 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 4.605,00 TL nin mahsubu ile bakiye 12.785,94 TL eksik harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
13-İstinaf aşamasında davalılar tarafından yapılan masrafların kendileri üzerinde bırakılmasına,
14-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, tarafların yokluğunda HMK nun 361.maddesi gereğince kararın maddi tazminat yönünden kararın taraflara tebliğinden itibaren İKİ HAFTA içerisinde TEMYİZ YOLU AÇIK, manevi tazminat yönünden KESİN olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.28/03/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.