Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/607 E. 2022/703 K. 25.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar
DAVACILAR : 1-)… – TC NO: …
2-)… – TC NO: …
3-)… – TC NO: …
VEKİLİ : Av. … – […] UETS
DAVALI : 1- … SİGORTA ANONİM ŞİRKETİ – …

VEKİLİ : Av. … – […] UETS
DAVALI : 2- … – TC NO: …
VEKİLİ : Av. … – […] UETS
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 28/03/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacılar vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; Olay günü olan 27.12.2017 tarihinde … in kayden maliki olduğunu, ancak Cihanbeyli Noterliğince düzenlenen 22.01.2016 tarihli kira sözleşmesi ile …’ e kiraya verdiğini, davalı … idaresindeki … plaka sayılı çekici ve çekiciye takılı olan … plaka sayılı römork Ankara Karayolu Cihanbeyli ilçesi … fabrikası mevkii yakınlarında Cihanbeyli pancar alım merkezinin bulunduğu yerde olan yan yoldan Konya Cihanbeyli Karayoluna çıkarak kavşaktan Konya ili istikametine dönüş yapacağı esnada …’ nun sevk ve idaresindeki … plakalı sayılı araç ile çarpıştığını, bu kaza sonrasında aynı istikametten gelen vekil edenlerin eşi ve babası olan müteveffa …’ın sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araç kaza yapan araçlara çarpmamak için manevra yapmış ise de yoğun sis ve buzlanma nedeniyle … plakalı römorka çarpması sonucu vekil eden davacıların murisi … kaza anında hayatını kaybettiğini, trafik kazası sonrasında Cihanbeyli Bölge Trafik Denetleme İstasyon Amirliği tarafından düzenlenen 27.12.2017 tarihli … kaza sıra numaralı Ölümlü/Yaralamalı Trafik kazası tespit tutanağına göre … plakalı çekici sürücüsü …’ in 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 57/1-b maddesini ihlal ettiğinin rapor edildiğini, yine Cihanbeyli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 2017/1575 nolu soruşturma dosyası kapsamında yapılan incelemede trafik bilirkişisi tarafından düzenlenen 18.07.2018 tarihli raporda … plakalı araç sürücüsü …’ in 2918 sayılı KTK maddesi kapsamında gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek kazaya sebebiyet verdiğini, yine Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince verilen 21.06.2019 tarihli …-…-…-… sayılı adli rapor ile de davalı sürücünün kazada kusurlu olduğu tespit edildiğini, murisin ise kaza tarihi itibariyle Konya ili Cihanbeyli ilçesi …nolu Aile hekimliği biriminde aile hekimi olup tabip sıfatı ile çalıştığını, muris …’ ın vefatı sebebiyle geride kalan ailesi haliyle murisin kendilerine sağlamış olduğu destekten yoksun kaldıklarını, vekil eden davacının ve çocuklarının mağduriyetinin giderilmesi için destekten yoksun kalma tazminatı almaları gerektiğini, davacılar lehine …’ın ölümü sebebiyle destekten yoksun kalma tazminatı zararının tam ve kesin miktarının belirlenmesinin tarafımızdan beklenemeyeceği gerçeği karşısında tahkikat aşamasında zarar miktarının tam ve kesin olarak tespit edildiği anda 6100 sayılı HMK m. 107/2 gereğince talebimizi fazlasına artırma hakkımız saklı kalmak üzere; şimdilik her bir davacı için 1.000,00-er TL olmak üzere toplam 3.000,00-TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketi yönünden 23.10.2018 (davalı sigorta şirketine ilk başvuru yazımızın tebliği (08.10.2018) nden 15 gün sonrası) tarihinden, Davalı … yönünden kaza tarihi olan 27.12.2017 tarihinden itibaren işleyecek olan adi kanuni faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine, her bir davacı lehine …’ ın ölümü sebebiyle 50.000,00-er TL olmak üzere toplam 150.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 27.12.2017 tarihinden itibaren işleyecek olan adi kanuni faizi ile birlikte davalı …’den tahsili ile davacılara ödenmesine, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin sorumlu oldukları alacak kalemlerine göre davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı tarafa ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekilinin mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Kazanın olduğu tarihte yoğun bir sis ve buzlanmanın olduğu ve kazanın meydana gelmesinde bu durumun etkili olduğu açık olduğunu, müvekkilin yolu kontrol ettikten sonra karşı şeride geçmek üzere kullanmakta olduğu tır ile hareket etmiş tırın ön bölümü karşı şeride geçtiği anda dorse kısmına katılan … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın çarpması sonucu birinci kaza meydana geldiğini, bu kaza üzerine müvekkili aracını hareket ettirmeye çalışmışsa da dingillerin kopması nedeniyle araç hareket ettirilemediğini, bu kazanın gerçekleşmesinden birkaç dakika sonra …’ın sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araç oldukça süratli bir şekilde gelip müvekkiline ait dorsenin arka köşesine çarparak savrulması suretiyle de ikinci kaza meydana geldiğini, sonuç yukarıda kısaca açıklanan nedenlerle hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı sigorta şirketi vekilinin mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın eksik evrak ile başvurmuş olması nedeniyle başvuru şartının yerine getirilmediği dikkate alınarak işbu davanın usulden reddini, müteveffanın vefat ettiği kazada sigortalı araç sürücüsünün kusursuz olması nedeniyle huzurdaki davanın reddini, her durumda itirazlarımız doğrultusunda kusur raporu alınmak üzere dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, destek tazminatı hesabının ZMS sigortası genel şartları A.5/ç maddesi ve ekinde yer alan esaslara göre yapılmasını, tazminat hesabının yapılması durumunda, müteveffanın meydana gelen kazada müterafik kusuru bulunduğu dikkate alınarak indirim yapılmasını, her durumda müvekkil şirketin yargılama giderleri ve vekâlet ücretinden sorumlu tutulmamasını, fazlaya ilişkin istemlerin reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya …Asliye Ticaret Mahkemesi … tarih, … esas … karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “İşbu dava; Maddi Manevi Tazminat (Destekten yoksun kalmadan kaynaklanan) davasıdır.
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle, dava konusu kaza nedeniyle müteveffa …’ın hayatını kaybettiğini, hayatını kaybettiğinde 47 yaşında ve eşi …, oğlu …, kızı …’a destekte bulunduğunu, müvekkillerin desteği kaza neticesinde vefat etmeseydi müvekkilleri hayatı boyunca maddi destek sağlamaya devam edeceğini, onun ölümü ile müvekkillerinin destekten yoksun kaldıklarını bu nedenlerle maddi ve manevi tazminatın tahsili talebinde bulunmuştur.
Davalı sigorta şirketi cevap dilekçesinde, … plakalı araç, müvekkil şirket nezdinde 02/05/2017-02/05/2018 tarihleri arasında geçerli olmak üzere 2386755 sayılı KTK Zorunlu Mali Mesuliyet (Trafik) Sigorta Poliçesi ile teminat altına alınmış olup, poliçenin kaza tarihi itibariyle şahıs başına daimi sakatlık/ölüm teminat limiti 330.000 TL olduğunu, haksız davanın reddini gerektiğini savunmuştur.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde, Hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkememizce kazaya karışan davalı … Sigorta bünyesinde ve … plakalı aracın ZMSS bulunduğu anlaşılmıştır.
6098 sayılı TBK’nın 53. maddesi gereğince, Ölüm hâlinde ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıpları zarar sorumlularından tahsilini talep edebilir. Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların, desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse TBK’nın 53. Maddesine dayanarak uğradığı zararın ödettirilmesini isteyebilir.
Dosya tarafların kusurunun tespiti için ATK Trafik İhtisas Dairesine tevdii edilmiş ve düzenlenen 19/03/2021 tarihli raporda; müteveffanın Sürücü … idaresindeki … plakalı otomobil ile seyir halindeyken kaza yapan araçlara çarpmamak için manevra yapmış ise de yoğun sis ve buzlanma nedeniyle … plakalı römorka çarpması sonucu kaza anında hayatını kaybettiği, bu şekilde trafik kazasının gerçekleştiği tespit edilmiş olup, ilgili kazada davalı …’in %50 oranında kusurlu olduğu ve müteveffa sürücü …’ın % 50 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Ayrıntılı gerekçeli, denetlenebilir 19/03/2021 tarihli kusur raporu mahkememizce yargılamaya esas alınmıştır.
Mahkememizce davacıların zararlarının hesabı için aktüerya bilirkişisine rapor düzenlettirilmiştir. PMF 1931 Tablosuna göre hazırlanan 01/07/2021 tarihli raporda neticeten; davacı … için 413.103,40 TL, davacı … için 192.117,63 TL, davacı … için 191.131,21 TL tazminat hesabı yapılmıştır. Her ne kadar daha evvel Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin tazminat hesaplamalarında PMF 1931 yaşam tablosunun esas alınması gerektiğine ilişkin yerleşik kararları gereği aktüerya hesap raporu düzenlettirilmiş ise de; Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları gereği TRH 2010 tablosu ve prograsive rant usulüne göre %10 artırım ve %10 iskonto esasına dayalı hesaplamalara ilişkin ayrıca aktüerya hesap raporu düzenlettirilmiştir. TRH 2010Tablosuna göre hazırlanan 11/10/2021 tarihli raporda neticeten; davacı … için 440.031,48 TL, davacı … için 187.859,72 TL, davacı … için 186.873,30 TL tazminat hesabı yapılmıştır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/17154 Esas 2021/4325 Karar; Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/9650 Esas 2021/4317 Karar; Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/9713 Esas 2021/3855 Karar; Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2021/927 Esas 2021/3588 Karar ; Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 2020/6113 Esas 2021/3121 Karar; Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 2020/2628 Esas 2021/2552 Karar sayılı içtihatları ile benzer mahiyetteki Yerleşik içtihatları nazara alınarak; TRH 2010 yaşam tablosu ve prograsive rant sistemine göre hesaplamaların yapıldığı, 11/10/2021 tarihli aktüerya bilirkişi raporu mahkememizce yargılamaya esas alınmıştır.
Davacılar vekilince 12/10/2021 tarihinde bedel artırım dilekçesi sunulmuş olup; yukarıda zikredilen yerleşik Yargıtay içtihatları nazara alınarak davayı ıslah ettiğini beyan etmiştir.
İzah edilen hususlar nedeniyle tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; 27/12/2017 tarihinde gerçekleşen trafik kazası neticesi vefat eden …’ın hayatını kaybetmesi nedeniyle, yargılamaya esas alınan 11/10/2021 tarihli aktüerya bilirkişi raporuna göre hesaplanan ve müteveffanın desteğinden yoksun kalan davacı … için 440.031,48 TL, davacı … için 187.859,72 TL, davacı … için 186.873,30 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan temerrüt tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte alınarak davacılara verilmesine karar verilmiştir.
6098 sayılı TBK’nın manevi tazminat başlıklı 56. maddesi; “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” hükmünü amirdir.
TBK 56. madesine göre bir olaydan zarar gören kişinin çektiği acıları bir nebze olsun azaltmak veya bozulan ruhsal dengesi yeniden düzelmesi için zarar veren kişiden bir miktar ücreti talep edebileceğini düzenlenmiş olup; kanun koyucu manevi tazminatın miktarını tayin etme hakkını hakimin takdirine bırakmıştır. Hükmedilecek miktar uğranılan zararla orantılı, duyulan acıyı hafifleticek nitelikte olmalıdır. Manevi tazminatın takdiri yapılırken tarafların ekonomik ve sosyal durumları, tarafların kusurları da gözetilmesi gerekmektedir. Manevi tazminatın miktarı bir tarafın zenginleşmesine, diğer tarafın yıkımına neden olmamalıdır. Belirtilen bu çerçevede davacıların manevi tazminat talepleri değerlendirilerek davacıların bu yöndeki taleplerinin kısmen kabulü ile davacı eş … için 10.000,00 TL, davacı … için 15.000,00 TL, davacı … için 15.000,00 TL manevi tazminatların kaza tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalı …’den tahsili ile adı geçen davacılara ayrı ayrı verilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davanın KISMEN KABULÜ İLE;
Davacı … için; 440.031,48TL maddi tazminatın davalı … yönünden kaza tarihi olan 27.12.2017 tarihinden,davalı sigorta şirketi yönünden sigorta limittleri dahilinde ve 23.10.2018 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
Davacı … için;187.859,72TL maddi tazminatın davalı … yönünden kaza tarihi olan 27.12.2017 tarihinden,davalı sigorta şirketi yönünden sigorta limittleri dahilinde ve 23.10.2018 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
Davacı … için;186.873,30TL maddi tazminatın davalı … yönünden kaza tarihi olan 27.12.2017 tarihinden,davalı sigorta şirketi yönünden sigorta limittleri dahilinde ve 23.10.2018 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
Davacı … için;10.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 27.12.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’ den tahsili ile davacıya ödenmesine,
Davacı … için;15.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 27.12.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’ den tahsili ile davacıya ödenmesine,
Davacı … için;15.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 27.12.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’ den tahsili ile davacıya ödenmesine,” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Sigorta A.Ş vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; somut olayda başvuru şartının yerine getirilmediğini, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddinin gerektiğini, zarar gören kişinin sigorta kuruluşuna başvurmadan sigorta aleyhine doğrudan doğruya dava yoluna gitme hakkının bulunmadığını ancak davacının müvekkili şirkete başvurmadan huzurdaki davayı ikame ettiğini, meydana gelen kazada sigortalı araç sürücüsüne atfedilen kusur oranının kabulünün mümkün olmadığını, her ne kadar kaza tespit tutanağında ve yargılama esnasında alınan ATK raporunda ortak kusur dağılımı yapılmışsa da somut olayda iki ayrı kazanın söz konusu olduğunu, … plakalı otomobilin hız göstergesinin 125 km/h’da takılı kaldığının görüldüğünü, sisli ve buzlanmalı yolda saatte 125 km hızla seyreden bir aracın kaza yapma olasılığının kuvvetli olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda TRH 2010 Yaşam Tablosu ve Progresif Rant yöntemine dayanak alınarak hesaplama yapılmasının kabul edilebilir nitelikte olmadığını, destekten yoksun kalma ve sürekli sakatlık hallerinde tazminat hesaplamasında TRH 2010 tablosu kullanılması, %1,8 teknik faiz uygulanması ve hesaplamanın progresif rant yöntemi yerine aktüeryal yöntemlere göre yapılmasının gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda yapılan hesaplamanın hatalı olduğunu, kurulan hüküm ile poliçe teminat limitinin aşıldığını, paylaşım yapılarak hüküm kurulması gerekirken sigorta şirketinin poliçe teminat limitinin dikkate alınmaksızın müşterek müteselsil sorumluluğa göre hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, müteveffanın müterafik kusurunun göz önünde bulundurularak tazminat miktarında indirim yapılması gerektiğini, müteveffanın koruyucu tertibat kullanmadığını, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve talepleri doğrultusunda karar verilmesini dilemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Kusura ilişkin itirazın incelenmesinde:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281/1. maddesinde; “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler” düzenlemesine yer verilmiştir. Usulüne uygun biçimde raporun tebliği üzerine, rapora itiraz hakkı bulunan tarafların bu haklarını kullanmamış olması halinde ise, karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşacağı izahtan varestedir.(YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2015/3253 ESAS, 2017/9419 KARAR; aynı daire 2015/10058 ESAS, 2018/4639 KARAR)
Hükme esas alınan 19/03/2021 tarihli kusur raporu30/03/2021 tarihinde tebliğ edilmiş olmasına rağmen bilirkişi raporuna yazılı olarak herhangi bir itirazda bulunulmadığından, bu husus kamu düzeninden olup re’sen nazara alınması gereken hususlardan bulunup davacı lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiği de açıktır.Bu nedenle davalının buna yönelik istinafı itirazı yerinde görülmemiştir.
2-Sigorta şirketine davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafının incelenmesinde:
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş, 2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup 6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacıların, dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine belgeler ile birlikte04/10/2018 tarihli başvuru dilekçesi ile başvurdukları, sigorta şirketinin epikriz raporu,kaza tutanağı gelir durumu belgesi,nüfus cüzdanı fotokopisinİn eksik olduğundan bahisle bunların gönderilmesinden sonra tazminat talebini değerlendireceğini bildirilerek yasal süre içerisinde talebin karşılanmayarak sonuçsuz bırakıldığının davalı vekili cevap dilekçesi ile de sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı sigortanın istediği belgeler Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ekinde belirtilen belgelerden ise de KTK’nın 96. maddesi ve Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.2. maddesinde geçen bu belgeler sigorta şirketinin ödeme tarihine(temerrüde) ilişkin olup dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer tüm belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı,davalı sigortanın cevabi ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı,bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. İstinaf itirazları yerinde değildir.
3-Hesap raporuna karşı yapılan itirazın incelenmesinde :
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM’nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Somut olayda 27/07/2021 tarihli rapora göre karar verilmesi gerekirken TRH 2010 uygulanan 11/10/2021 tarihli rapora göre karar verilmesi yerinde değildir. İtirazın kabulü gerekmiştir.
Davalı vekili müteveffanın babasına pay ayrılmadığını ileri sürmüş ise de; pay hesabında müteveffanın babasına pay ayrıldığı ve pay dağılımının doğru olduğu anlaşılmakla bu itirazın reddi gerekmiştir.
Davacı çocuğun destek yaşının hesaplamasına ilişkin itirazın incelenmesinde:
Dairenin yerleşik uygulamasına göre; erkek çocuklar için 18 yaş, kız çocukları için ise 22 yaşa kadar destek tazminatı hakkı ve hesaplanması kabul edilmektedir. Eğitim ve öğretimin devamı halinde ise bu süre 25 yaş ile sınırlıdır. (Bkz. YARGITAY 17. Hukuk Dairesinin 2015/19049 ESAS, 2018/11280 KARAR sayılı ilamı ile aynı dairenin 2015/8764 ESAS, 2018/3810 KARAR sayılı ilamı)
Buna göre somut olayda, davacı çocukların ortaokulda okudukları ve yükseköğrenim görme ihtimalleri olduğu için 25 yaşına kadar destek hesabı yapılması yerinde olduğundan itirazın reddi gerekmektedir.
Garameten paylaştırma itirazının incelenmesinde:
KTK’nun 96. maddesi hükmüne göre, garameten ödeme ilkesi; bir rizikonun gerçekleşmesi ile zarar görenlerin birden fazla olması ve tazminat alacaklarının da sigorta sözleşmesinde öngörülen sigorta bedelinden fazla olduğu hallerde, zarar görenlerden her birinin sigortacıya karşı yöneltebileceği tazminat miktarı isteminden, sigorta bedelinin tazminat alacaklıları toplamına olan oranına göre indirim yapılmasını ifade etmektedir. Burada amaç, zarar görenlerin birden fazla olması halinde, sigortacının poliçede gösterilen limitle sorumlu olacağı da dikkate alınarak, zarar görenler arasında eşitliği sağlayıcı biçimde ve poliçe limitini de aşmayacak biçimde eşit paylaştırmanın sağlanmasıdır. Garameten ödeme ilkesine ilişkin ifade edilen hususlar da dikkate alındığında, ölenin birden çok hak sahibinin bulunması ve tüm hak sahipleri için hesaplanan toplam tazminatın davalının düzenlediği poliçedeki kişi başına ölüm teminat limitini aştığı görülmektedir. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2015/7779 E 2018/6602 K)
Kaza tarihi itibariyle sigorta poliçe limitinin 330.000,00 TL olması sigorta şirketinin poliçe limiti ile sorumlu olması nedeni ile poliçe limiti aşılması nedeniyle garameten paylaştırma yapılarak davacıların payları belirlenmesi gerektiğinden dosyanın başka bir bilirkişiye tevdi edilerek karar verilmesi gerektiğinden itirazın kabulü gerekmiştir.
4- Müterafik kusura ilişkin itirazın incelenmesinde:
Davalı tarafın müterafik kusur yönünden yaptığı itirazlar bakımından ise; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, araçta bulunanların emniyet kemerlerinin takılı olup olmadığı “takılı ” olarak işaretlenmiştir. Müteveffanın emniyet kemerinin takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil olmayıp, emniyet kemerinin takılı olmadığının kaza tespit tutanağının hatalı olduğunun ispatı davalı sigorta şirketinin üzerindedir. Davalı tarafça, yargılama aşamasında sunulmuş herhangi bir delil bulunmadığından ve emniyet kemerinin takılı olmadığının tespiti yapılamadığından, davalının bu yöndeki itirazının reddi gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalı tarafça yatırılan, başvurma harçları dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde davalı tarafa iadesine,
4-İstinaf eden davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan masrafların ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına … Sigorta Anonim Şirketi tarafından yatırılan 569.084,42 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 28/03/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.