Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/583 E. 2022/597 K. 18.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM . HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 18/03/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/12/2021
NUMARASI : Esas Karar

ASIL DAVA ve BİRLEŞEN
DAVA DAVACISI :
VEKİLİ :
ASIL DAVA ve BİRLEŞEN
DAVA DAVALISI :
VEKİLİ :
ASIL DAVA ve BİRLEŞEN
DAVA DAVALISI :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 18/03/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 21/03/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili asıl dava dilekçesinde özetle; 19/04/2016 tarihinde …’in sevk ve idaresindeki …. plakalı minibüsün, sürücü …. sevk ve idaresindeki … plakalı motosiklet ile çarpışması sonucu yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, … plakalı motosiklette yolcu konumumda olan müvekkilinin ağır şekilde yaralandığını, kaza tespit tutanağında “Sürücü ….’in 2918 sayılı KTK’nın 53/1-b (sola dönüş kurallarına uymamak) maddesini ihlal ettiğinden asli kusurlu, sürücü …’ın ise araçlardaki hasar ve sürücünün hayati tehlikesi olduğu göz önüne alındığında aynı kanunun 52/1-a (kavşaklara yaklaşırken hızını azaltmak) maddesini ihlal ettiğinden tali kusurlu olduğu” kaza sonucunda müvekkilinin ağır bir şekilde yaralandığını, kaza tarihinde …. plakalı aracın ZMMS kapsamında ….. tarafından, …. plakalı aracın …. tarafından sigortalı olduğunu, davalı sigorta şirketlerine usulüne uygun olarak başvuru yapıldığını, ….. tarafından taleplerinin reddedildiğini, …..’nin dosyada eksik belgeler olduğunu söylediğini, eksik belgeler sigorta şirketine gönderilmiş olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından herhangi bir cevap verilmediğini ve herhangi bir ödeme de yapılmadığını, ileride arttırılmak üzere 100,00-TL geçici iş göremezlik tazminatı, 50,00-TL bakıcı gideri ve 50,00-TL SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderleri ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, duruşmada da bu beyanlarını tekrar etmiştir.
Davacı vekili birleşen dosyadaki dava dilekçesinde özetle; Öncelikle aynı davalılara karşı aynı dava konusu trafik kazasından kaynaklı müvekkiline ödenmesi gereken geçici iş göremezlik tazminatı, bakıcı gideri ve SGK tarafından karşılanmayan ve faturalandırılamayan tedavi giderlerinin tazmini için Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesinin …. Esas sayılı dosyası ile dava açılmış ve davanın halen derdest olduğunu, bu nedenle taraflar ve dava konusunun aynı olması sebebi ile işbu davanın ( … E. Sayılı dosyanın ) Konya . Asliye Ticaret Mahkemesi …. Esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesini talep ettiklerini, 19/04/2016 tarihinde ….’in sevk ve idaresindeki …. ( …. ) tarafından sigortalanan …. plakalı minibüsün, sürücü ….’ın sevk ve idaresindeki davalı …. tarafından sigortalanan …. plakalı motosiklete çarpması nedeniyle motosiklette yolcu konumununda olan müvekkilinin ağır şekilde yaralandığını, …. E. sayılı dosyası için …. Üniversitesi …. Hastanesi tarafından tanzim edilen 25.02.2021 tarih …. sayılı raporda davacının iyileşme süresinin 9 ayı bulacağı, bu sürenin geçici iş göremezlik süresi olarak değerlendirilebileceği, kişiye verilecek tedavi masraflarının 5.000,00-TL olduğu ve bu miktara 9 aylık kazanç kaybı ve bakıcı giderlerinin de eklenmesinin uygun olacağı, bu sürenin ilk 4 ayı bir başkasının bakım ve yardımına ihtiyaç duyacağı, kalıcı maluliyet oranının ise %5.1 olduğunun belirlendiğini, bu sebeple 50,00-TL sürekli iş göremezlik tazminatının davalı sigorta şirketlerinin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsilini, yargılama giderleri, adli tıp fatura giderleri, arabuluculuk vekalet ücreti ile ilam vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini, aynı davalılara karşı aynı dava konusu trafik kazasından kaynaklı müvekkiline ödemesi gereken geçici iş göremezlik tazminatı, bakıcı gideri ve SGK tarafından karşılanmayan ve faturalandırılamayan tedavi giderlerinin tazmini için Mahkememizin …. Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını ve davanın halen derdest olduğunu bu nedenle taraflar ve dava konusunun aynı olması sebebi ile işbu davanın Mahkememizin …. Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı tarafa usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş, davalı ….. ( ….. ) vekili cevap dilekçesinde özetle; …. plaka sayılı aracın müvekkili şirket tarafından Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalandığını, aracın söz konusu poliçe teminatı altına alınmış olmasının, teminatın tamamen ve otomatik olarak ödeneceği anlamına gelmediğini, müvekkili şirketin 2918 sayılı kanuna göre, işletene düşen hukuki sorumluluğu zorunlu sigorta limitleri dahilinde teminle mükellef olup, işletenin sorumluluğunun bulunmadığı hallerde, müvekkil şirketin sorumluluğundan bahsedilmesinin de mümkün olmadığını, sigorta şirketinin tedavi masraflarını ödeme yükümlülüğünün bulunmadığını, davacıların bahsi geçen iş göremezlik ve beden gücü kaybı tazminat talepleri ile her türlü diğer tazminat talepleri için, Karayolları Trafik Kanunu ve 5510 sayılı yasa hükümleri gereğince, Sosyal Güvenlik Kurumunun, müvekkili şirketten rücuen tazminat talebinde bulunacağı hususları da göz önüne alınarak, davacılar için Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından davacılara yapılmış olan ödemeler ve masrafların sorularak tazminat taleplerinden düşülmesinin gerektiğini, aksi halde müvekkil şirketin mükerrer ödeme yapmak durumunda kalacağını, zamanaşımına yönelik olarak itirazlarının da olduğunu, davanın reddine karar verilerek yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
Davalı …. ( ….. ) vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin sorumluluğunun sigortalısının kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, 19.04.2016 tarihinde meydana gelen uyuşmazlık konusu kazaya karışan …. plakalı aracın müvekkil şirket nezdinde 28.03.2016/2017 vadeli, …. numaralı Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, geçici iş göremezlik ve geçici bakıcı gideri tazminatının, Trafik Sigortası Genel Şartları ve Karayolları Trafik Kanunu gereği trafik poliçesi teminatı kapsamı dışında olup SGK tarafından ödenmesi gerektiğini, sağlık giderleri teminatının Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve … Hesabının sorumluluğunun 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98. maddesi hükmü gereğince sona erdiğini, poliçe tanzim tarihindeki genel şartlar gereği ve yargıda birlik ilkesi gereği başvuru sahibinin geçici iş göremezlik ve geçici bakıcı gideri yönündeki talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini, teminat kapsamında olmayan dava konusu taleplerin reddi ile yargılama gider ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirmede; Davacı vekilince davalılar aleyhine açılan işbu asıl ve birleşen davada, 19/04/2016 tarihinde meydana gelen yaralanmalı trafik kazası sebebiyle müvekkili ….’ın tedavi ve iyileşme süresinde uğradığı bakıcı gideri zararı, SGK tarafından karşılanmayın ve fatura edilemeyen kaçınılmaz tedavi giderinden doğan zararı ve geçici ve sürekli iş göremezlik zararının tazmini talep edilmiş olup, mahkememizce toplanan deliller alınan bilirkişi raporlarına göre davacının 11.773,85-TL geçici iş göremezlik tazminatı, 6.588,00-TL bakıcı gideri ve 5.000,00-TL tedavi gideri olmak üzere toplam 23.361,85-TL maddi tazminata hak kazandığı, ayrıca kalıcı maluliyet oranına göre de 74.293,74-TL sürekli iş göremezlik tazminatı talebine hakkı olduğu anlaşılmış olup, davacı vekilinin talep artırım dilekçesi de nazara alınmak suretiyle davacı yanın asıl ve birleşen davadaki maddi tazminat taleplerinin kabulüne dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.” şeklinde Davacının davasının talep arttırım dilekçesi de nazara alınmak suretiyle kabulü ile; asıl dava bakımından; davacının davasının kabulü ile 11.773,85-TL geçici iş göremezlik tazminatı, 6.588,00-TL bakıcı gideri ve 5.000,00-TL tedavi gideri olmak üzere toplam 23.361,85-TL maddi tazminatın davalıların sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ve davalı … Sigorta bakımından temerrüt tarihi olan 27/12/2018 tarihinden, diğer davalı …. Sigorta bakımından ise 26/12/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, birleşen dava bakımından (mahkememiz 2021/232 e. sayılı dosyası bakımından) ; davacının davasının kabulü ile 74.293,74-TL sürekli iş göremezlik tazminatının, davalıların sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ve davalı ….Sigorta bakımından temerrüt tarihi olan 27/12/2018 tarihinden, diğer davalı …. Sigorta bakımından ise 26/12/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı …. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yargılama aşamasında alınan kusur raporunda olayın oluşuna dair verilen bilgiler ile akabinde yapılan kusur dağılımının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, rapora göre her iki sürücünün de aynı kural ihlalini gerçekleştirdiğini ve kavşaklara yaklaşırken araçların hızını ve trafiğin genel durumunu kontrol etmeden hareket ettiğini, her iki sürücü için de aynı değerlendirme ve aynı kural ihlallerinden bahsedildiği halde kusur durumunun dağılımında hiçbir somut gerekçe gösterilmeden farklılıklar oluşmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, böyle bir raporun gerekçeden uzak ve hüküm kurmaya elverişli olmadığını, yasal süresinde yaptıkları itirazların değerlendirilmediğini, hesaplama raporunda bariz hataların mevcut olduğunu, TRH 2010 yaşam tablosu ve 1,8 teknik faiz oranına göre hesaplama yapıldığında mağdur için 58.581,07 TL sürekli sakatlık tazminatı çıkması gerekirken daha fazla miktar üzerinden hüküm kurulduğunu, buna dair itirazlarının somut gerekçe gösterilmeden değerlendirmeye alınmadığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Kusura itiraz
Kaza, meskun mahalde, aydınlatmanın mevcut olduğu, çift yönlü, 13.9 m genişliğinde, asfalt kaplama, düz ve eğimsiz yol üzerinde bulunan 3 yönlü (T) kavşakta, açık havada, kuru zeminde, gece meydana gelmiştir. Dosyada, kazaya karışan her iki sürücünün de alkolsüz, mahalde azami hız sınırının 50 Km/s olduğuna, motosiklete ait çarpma öncesi 7.2 m fren izi bulunduğuna, sürücü ….’ın sürücü belgesinin olmadığına ancak uyuşturucu madde kullandığına dair tespit mevcuttur.
Olay sonrası tanzim edilen Trafik Kazası Tespit Tutanağında, sürücü ….’in K.T.K.’nun 53/1-b Maddesini ihlal ettiğinden asli, sürücü ….’ın 52/1-a Maddesini ihlal ettiğinden tali kusurlu oldukları, aynı olaya konu Trafik İhtisas Dairemizce hazırlanıp Konya .. Asliye Ceza Mahkemesi’ne sunulan 11.09.2017 tarihli Raporumuzda, sürücü …’in asli, sürücü ….’ın tali kusurlu oldukları belirtilmiştir.
İDM ce aldırılan ankara atk raporunda Davalı taraf sürücüsü …, idaresindeki motosiklet ile gece vakti, meskun mahalde, çift yönlü yolu takiben seyredip, olay mahalline geldiğinde, yola gereken dikkatini vermemiş, hızını ve sürüşünü 50 Km/s hız sınırlamasının olduğu mahal şartlarına göre ayarlamamış, kavşağa hız azaltarak uygun hızla yaklaşmamış, bu haliyle, karşı istikametten gelip, dönüş için sola, önüne doğrultu değiştiren sürücü ….’in kullandığı minibüs ile fren tatbik etmesine rağmen hızından dolayı duramayarak çarpışması sonucu meydana gelen olayda, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketi ile tali kusurlu olup %25,Davalı taraf sürücüsü …., sola dönecek sürücülerin karşı istikametten gelip emniyetle durdurulamayacak kadar kavşağa yaklaşmış olan araçların geçmesini beklemeleri kural gereği olmasına rağmen bu kurala riayet etmeyip, kullandığı minibüs ile kontrolsüzce sola dönüş yaparak, karşı istikametten gelen, önünü kapattığı ve ilk geçiş hakkı bırakmadığı sürücü ….’ın kullandığı motosiklet ile çarpışmaları sonucu meydana gelen olayda, dikkatsizliği, tedbirsizliği ve kurallara aykırı hareketi ile asli kusurlu olup %75 oranında kusurlu olduğu anlaşılmaktadır
Birden fazla kimseyi müteselsil sorumlu tutmak isteyen zarar gören, bu kimselere karşı dava açarken bu niyetini göstermesi, dava dilekçesinden müteselsil sorumlu tutmak istediği kişiyi göstermesi gerekir. Hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olup teselsülden yararlanma hakkı zarar görene ait olduğundan zarar gören bu hakkı kullanmadıkça mahkeme onun yararına teselsül kuralını kendiliğinden uygulayamaz
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, araçta yolcu olarak bulunan davacının kazanın oluşumunda kusurunun bulunmamasına göre, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E,2019/3209 K )
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde;Davacı taraf, dava dilekçesi ve verdiği Islah dilekçelerinde açıkça davalıların kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre, davacının yolcu olarak bulunduğu ve karşı araç sürücüsünün de kusurunun bulunması halinde,bu durum davalıların müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.Bu durumda mahkemece; davaya konu kazada davacının kusurlu olmadığı ve zarar gören kusursuz 3. kişi konumunda olduğu, talebinde kusur oranından da söz etmediğine ve açıkça teselsül hükümlerine dayanıp müteselsilen tahsilini istediğine göre zararın tümünü davalılardan talep etmesi TBK.’da öngörülen teselsül kurallarına açık bir şekilde dayandığının kanıtı olduğu (HGK 24.06.1983 gün 1981/533E.-1983/724K) hususları gözetilmek suretiyle, davacı için tazminatın belirlenmesinde herhangi bir kusur indirimi yapılmaması ve tüm tazminattan kusurları gözetilmeden davalıların müteselsilen sorumlu tutulması yukarıda belirtilen müteselsil sorumluluk ilkesine uygun olduğundan davalı sigorta vekilinin buna yönelik istinafının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
1,8 teknik faizin ve trh 2010 un uygulanması gerektiği yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafın dan tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
AYM ‘ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması, davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda HESAP YAPILDIĞI anlaşılmakla buna yönelen itiraz yersizdir.
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davalı Türkiye Sigorta AŞ vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Alınması gereken 6.670,85 TL harçtan peşin alınan 1.667,71 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.003,14 TL harcın davalı ….. den tahsili ile hazineye irat kaydına,
2-Davalı … tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 21/03/2022

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.