Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/567 E. 2022/565 K. 16.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- … – …
2- … – …
3- … – …
4- … – …
5- … – …
VEKİLİ : Av. … – […] UETS
DAVALI : 1- … HESABI –
VEKİLİ : Av. … – […] UETS
DAVALI : 2- … – …
VEKİLİ : Av. … – […] UETS
DAVALI : 3- … İLETİŞİM ARAÇLARI SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ – …

DAVA : Tazminat (Ölüm ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 17/03/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 24.01.2018 tarihinde davalı … sevk ve idaresindeki davalı şirket … İletişim’e ait … plakalı minibüs, karşı taraftan gelen bisiklet sürücüsü müteveffa …’a arkadan çarptığını, meydana gelen kazada yaralanan …’ın tedavi gördüğü Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde künt kafa travması sonucu gelişen beyin kanaması nedeniyle 07.02.2018 tarihinde vefat ettiğini, kazanın meydana gelmesinde davalı …’ın tam ve asli kusurlu olduğunu, kazada tam kusurlu olan davalı sürücü … hakkında Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Sor. numaralı dosyasından tahkikat başlatıldığını, tahkikat sonucunda … hakkında TCK m.86/1, 53/6 sevk maddeleri ile taksirle ölüme neden olma suçundan iddianame düzenlendiğini, iddianamenin kabulü ile Konya … Asliye Ceza Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasından kamu davası açıldığını, davalı şirketin kaza anında sigortası ve vizesi bile olmayan minibüse kazadan hemen sonra (24.01.2018 tarihinde sabah saat 08:56’da) … Sigorta’nın … nolu ZMMS poliçesi ile sigorta yaptırıldığını, kazaya karışan minibüsün kaza anında herhangi bir sigortası ve vizesi dahi bulunmadığını, kazadan hemen sonra sigortası olmayan araca sigorta yaptıran işletenin ihmalkârlığı ve kötüniyetinin müteveffanın ailesini oldukça zor durumda bıraktığını, müteveffa …’ın maddi desteğinden yoksun kalan annesi …, babası …, eşi … ve çocukları … ve … için, şimdilik 2.000,00’er TL olmak üzere toplam 10.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının ve ayrı ayrı 10.000,00‘er TL olmak üzere toplam 50.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan olay tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, duruşmada da bu beyanlarını tekrar etmiştir.
Davalı …’a usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş, davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyası münderecatındaki kaza tespit tutanağında müteveffa …’ın tam kusurlu olduğunu, müvekkilinin hiç bir kural ihlalinin bulunmadığını, açılan davanın reddine karar verilerek yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de davacılara tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Hesabı’na usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş, davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili kurumun Karayolları Trafik Kanunu gereği yaptırılması zorunlu olduğu halde ZMMS yaptırmamış motorlu araçların işletilmesi sırasında veya kazaya neden olan aracın tespit edilememesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya sakat kalmasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı meydana gelen bedeni zararları söz konusu mevzuat çerçevesinde araç sürücüsünün kusuru nispetinde ve kaza anında geçerli limitler dahilinde karşıladığını, dosya münderecatında yer alan Kaza Tespit Tutanağı’nda bisiklet sürücüsü müteveffa …’ın asli ve tam kusurlu olduğunun tespit edildiğini, … plakalı araç sürücüsüne olayla ilgili herhangi bir kusur atfedilmediğini, kaza tarihi olan 24/01/2018 tarihi itibariyle Trafik (ZMMS) Sigortası bulunmayan … plakalı aracın sürücüsünün kusuru olmadığından karşı tarafın talebinin karşılanmasının mümkün olmadığını, yasa gereğince davacı yana müvekkili kurum tarafından tazminat ödemesi yapılamadığını, miras hukukunun temel ilkeleri göz önüne alındığında müteveffanın alacaklarından faydalanacak olan mirasçıların müteveffanın borcundan ve kusurundan dolayı da mesul olacağının açıkça anlaşılacağını, dolayısıyla kendi kusuruyla kazaya sebebiyet veren bisiklet sürücüsü olan müteveffa …’ın davacı eşi, çocukları, anne ve babası Destekten Yoksun Kalma Tazminatı talep edemeyeceklerini, Borçlar Kanunu 135. Maddesi gereği borç sona ermekte olup davacılara hem tazminat ödemesi yapılıp hem de rücuen alacak davası açılamayacağı için davanın reddinin gerektiğini, müvekkili kurumun manevi tazminat talepleri bakımından herhangi bir sorumluluğu bulunmayıp davacıların manevi tazminat taleplerinin reddinin gerektiğini, müveveffanın olay anında kask takmadığını davaya konu olan olayda, bisikleti kasksız olarak kullandığını, bisiklet ile karşı aracın kazası neticesinde künt kafa travmasına bağlı olarak beyin kanaması sonucu vefat ettiğini, müvekkili aleyhine hükmedilecek bir tazminat var ise, hiçbir şekilde kabul ve taahhüt anlamına gelmemek kaydı ile bu tazminat miktarının hesaplanmasında, 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren “Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (trafik) Sigortası Genel Şartları”nda belirtilen Hazine Müsteşarlığının belirlediği TRH tablosunun ve teknik faizin uygulanması gerekeceğini, … hesabının sorumluluğunun teminat limiti ve kusur oranı ile sınırlı olduğunu, Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemiş olduğu tazminat varsa tespit edilerek ödenecek tazminattan düşülmesi gerektiğini, davacılar vekilinin … Hesabına yapmış olduğu, haksız ve sebepsiz zenginleşmeye yol açacak nitelikteki talebin esastan reddedilmesi gerektiğini, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davacı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … İletişim Araçları Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine tebligat yapılmasına rağmen davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … ASLİYE Ticaret Mahkemesi … tarih, … esas … karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Eldeki dava, davacıların müteveffa …’ın trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle uğradıkları maddi ( Destekten Yoksun Kalma Tazminatı ) ve manevi zararların davalılardan tazmini istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın 24/01/2018 tarihinde meydana gelen trafik kazası neticesinde müteveffa …’ın desteğinden yoksun kalan davacıların destekten yoksun kalma ve manevi tazminat talebine hakkı bulunup bulunmadığı hususunda olduğu anlaşılmıştır.
Dava öncelikle Konya … Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış olup, mahkemenin … E., … Karar sayılı ve 09/09/2019 tarihli görevsizlik kararı ile mahkememize intikal etmiştir.
Tarafların bildirdiği tüm deliller toplanmış, Konya CBS … sor sayılı dosyası, Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin … E. Sayılı dosyası, SGK kayıtları, tarafların sosyal ekonomik durum araştırmaları, araç tescil belgeleri ve tüm belgeler celbedilmiştir.
Konya CBS … sor sayılı dosyasına sunulan Ankara ATK Trafik İhtisas Dairesi kusur raporuna göre müteveffa …’ın asli kusurlu, davalı sürücü …’ın ise tali kusurlu olduğu belirlenmiştir.
Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin … E. Sayılı dosyasına sunulan İstanbul ATK Trafik İhtisas Dairesi kusur raporuna göre de bisiklet sürücüsü müteveffa …’ın asli kusurlu, davalı sürücü …’ın ise tali kusurlu olduğu belirlenmiştir.
Mahkememizce alınan Ankara ATK Trafik İhtisas Dairesi kusur raporuna göre müteveffa …’ın %85 oranında kusurlu, davalı sürücü …’ın ise %15 oranında kusurlu olduğu belirlenmiştir.
Akabinde raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için dosya Ankara Adli Tıp Kurumu Fizik ve Trafik İhtisas Daireleri Genişletilmiş Uzmanlar Heyetine gönderilerek rapor alınmıştır. Sunulan raporda özetle; Müteveffa …’ın %85 oranında kusurlu, davalı sürücü …’ın ise %15 oranında kusurlu olduğu belirlenmiştir.
Kusur raporu sonrası dosya aktüerya bilirkişisine verilerek rapor alınmıştır. Aktüerya raporunda özetle; Müteveffanın eşi …’ın talep edebileceği destekten yoksun kalma tazminatı 53.401,47-TL, oğlu …’ın talep edebileceği destekten yoksun kalma tazminatı 13.352,47-TL, kızı …’ın talep edebileceği destekten yoksun kalma tazminatı 17.614,95-TL, babası …’ın talep edebileceği destekten yoksun kalma tazminatı 10.688,42-TL, annesi …’ın talep edebileceği destekten yoksun kalma tazminatı 10.688,42-TL olarak belirlenmiştir.
Davacılar vekili aktüerya raporu sonrasında 07/07/2021 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini rapora göre ıslah etmiştir.
T.B.K. 53/3. Maddesi gereği destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınanlardan oluşan zarardır. Destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Ölen ile destekten yoksun kalanlar arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı yeterlidir. Dolayısı ile davacıların müteveffanın desteğinne ihtiyaç duyduğu hususu aşikardır.
Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nesafetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde buyurulmuştur. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Manevi tazminatın miktarını tayin etme de hükmedilecek miktarın uğranılan zararla orantılı, duyulan acıyı hafifletecek nitelikte olması gerekir. Takdir edilecek manevi tazminat hakkaniyete uygun olmalıdır.
Tazminatın sınırı onun amacına uygun olarak belirlenmelidir.Manevi tazminatın takdiri yapılırken tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilmeli, manevi tazminatın miktarı bir taraf için zenginleşme aracı, diğer taraf için de yıkım olmamalıdır. Manevi tazminatın miktarının belirlemesinde her olaya göre değişen özel hal ve şartlar gözetilmelidir. Davacıların yakınlarının kaza sonucu ölümüyle aile birliği içinde korunması gereken bağlılığın zarar gördüğü gerçektir,bu ölümle davacılar manevi olarak elem ve ızdırap duymuştur. Yukarıda açıklanan ilkeler konulduktan sonra, davacıların eş, baba ve çocukları olan …’ın vefatı nedeniyle duyduğu ızdırap, acı ve elem nedeniyle tarafların kusur durumu, olayın meydana geliş şekli ve yine tarafların sosyal ve ekonomik durumları da dikkate alınarak hakkaniyet gereği eşi … için 5.000,00-TL, oğlu … için 5.000,00-TL, kızı … için 5.000,00-TL, babası … için 4.000,00-TL, annesi … için 4.000,00-TL manevi tazminat olmak üzere toplam 23.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği yönünde mahkememizde kanaat oluşmuştur.
Davacılar vekili tüm davalılar bakımından olay tarihinden itibaren faiz talebinde bulunmuş ise de sürücü ve malik bakımından olay tarihi olan 24/01/2018 tarihinden itibaren, … Hesabı bakımından ise temerrüt tarihi olan 30/07/2019 tarihinden itibaren faize hükmetmek gerekmiştir.
Dosya kül halinde değerlendirildiğinde dosyada alınan kusur raporları, aktüerya raporu, ceza dosyasındaki raporlar ve tüm dosyadaki bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde davacılar vekilinin ıslah dilekçesi de nazara alınmak suretiyle maddi tazminat talebinin tümden, manevi tazminat taleplerinin ise kısmen kabülüne dair;
Davacıların maddi tazminat taleplerinin ıslah dilekçesi de nazara alınmak suretiyle KABULÜ İLE;
Davacı … için 53.401,47 TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı … için 13.352,47 TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı … için 17.614,95 TL destekten yoksun kalma tazminatı, … için 10.688,42- TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı … için 10.688,42- TL destekten yoksun kalma tazminatı olmak üzere toplam 105.745,73 TL – tazminatın davalı … hesabı yönünden 30/07/2019 tarihinden, diğer davalılar bakımından ise kaza tarihi olan 24/01/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile işbu davacılara verilmesine,
Davacıların manevi tazminat taleplerinin KISMEN KABULÜ İLE,
Davacı … için 5.000,00-TL manevi tazminat, davacı … için 5.000,00 TL manevi tazminat, davacı … için 5.000,00 TL manevi tazminat, … için 4.000,00 – TL manevi tazminat, davacı … için 4.000,00- TL manevi tazminat, olmak üzere toplam 23.000,00 TL -manevi tazminatın kaza tarihi olan 24/01/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve … iletişim… Aş den müştereken ve müteselsilen tahsili ile işbu davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, ” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; hükme esas alınan 19/01/2021 tarihli bilirkişi raporunda müteveffaya yüklenen %85 oranında kusur oranının hukuka ve vicdana aykırı olduğunu, davalı şoför ile araç sahibi şirkete verilen %15’lik kusurun az olduğunu, olayda şoförün müteveffayı görmediğini, tanıkların uyarısı üzerine fren yaptığını ancak fren izinin olmadığını, aracın ZMMS ve fenni muayenesinin de bulunmadığını, böyle aracı kullanmanın hem şoför hem de araç sahibi şirket yönünden çok önemli bir kusur olduğunu, şoförün frene bassa da frenin tutmadığını veya az tuttuğunu, müteveffanın asli kusurlu olduğu yönündeki raporları kabul etmediklerini, yine müteveffanın bisiklet yolundan gittiğini ve ters yön kullanmadığını, kazaya neden olan aracın yeşil ışıkta geçtiği hususunun kesin olmadığını, mahkemece keşif yapılmadığını, davalı tanıklarının beyanlarında çelişkiler bulunduğunu, trafik kazası raporunda hataların olduğunu ve bunlara dayalı olarak bilirkişi inceleme yapıldığını ve dosyanın karara çıkarıldığını, maddi tazminat yönünden davacı 5 kişiye hükmedilen toplam tazminat miktarının 105.745,73 TL olup çok düşük olduğunu, bir babanın çocuklarını büyütüp okutup meslek sahibi yapıp evlendirmesi görevlerinin göz önüne alındığına bu miktarın çok düşük kaldığını, manevi tazminat yönünden ise hükmedilen miktarların davacıların elem ve kederlerini azalttığının düşünülemeyeceğini, talep edilen rakamın tümüne karar verilmesi gerektiğini, mahkemece 23.000,00 TL manevi tazminata hükmedildiğini ve reddedilen miktara göre karşı taraf vekiline 20.250,00 TL ücreti vekalet takdir edildiğini, davacı müvekkillerine 2.750,00 TL manevi tazminat kaldığını, davalı … vekiline 5 kez ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edildiğini ancak red nedenleri aynı olduğundan bir kez vekalet ücreti verilmesi gerektiğini, yerel mahkeme kararının talepleri doğrultusunda kaldırılmasını, yargılama giderleri ve vekalet ücretlerinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; usule ilişkin olarak ATK Genişletilmiş Uzmanlar Kurulu raporunun önceki raporla aynı bilirkişiler tarafından hazırlanması nedeniyle usule aykırı olduğunu, uzmanlar heyetinin farklı bilirkişilerden oluşturulması gerektiğini aksi halde kanunun amacına ve adalet sisteminden beklenen farklı görüşlere başvurma titizliliğine aykırı hareket edilmiş olunacağını, esasa ilişkin olarak ise dosyada bilirkişi marifetiyle hazırlanan hesap raporunun karara dayanak yapmaya elverişli olmadığını, bilirkişinin raporunun dikkatsizlik ve tedbirsizlik nedeniyle müvekkili davalıya kusur izafe edilmesinin raporun göreceli ve soyut bir şekilde yorumlandığını ve gerçeği yansıtmadığını, söz konusu kazanın 24/01/2018 günü havanın yeni aydınlanmaya başladığı saat 07:25 sıralarında müteveffa … sevk ve idaresindeki bisikletin ters istikametten ve yaya yolunun kenarından seyri sırasında müvekkili … sevk ve idaresinde otobüse çarptığını ve davaya konu kazanın meydana geldiğini, müvekkilinin trafik kurallarına aykırı hiçbir hareketinin söz konusu olmadığını, müvekkilinin hareketi ile gerçekleşen sonuç arasında nedensellik bağının bulunmadığını, davacı eşin yeniden evlenme olasılığının raporda belirlenen orandan daha yüksek olduğunu, davacı çocukların 25 yaşlarını dolduruncaya kadar destek alacaklarının kabulünün hatalı olduğunu, davacı eş ve çocukların ileride çalışabilme olasılıklarının tazminat hesabında dikkate alınmadığını, destek sayılabilmesi için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılmasının gerektiğini, davacının evlendiğinde anne ve babasına sağlayabileceği desteğin azalacağını, günümüz ekonomik koşulları düşünüldüğünde bu desteğin hiç olmayacağını bu nedenle anne ve baba için belirlenen tazminat miktarlarının fazla olduğunu bu nedenle itirazlarının kabulünü ve dosyanın başka bir bilirkişiye verilmesini talep ettiklerini, müteveffanın kazanın gerçekleşmesinde %100 kusurlu olduğunu, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve miktarların müvekkili davalı lehine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kusura ilişkin itirazın incelenmesinde:
Olaya ilişkin tutulan kaza tespit tutanağında davalı sürücü ………. kusursuz müteveffanın kusurlu olduğunun tutanağa bağlandığı .Ceza dosyası içerisindeki savcılık aşamasında alınan Ankara Trafik ihtisas dairesinin 03/05/2019 tarihli , İstanbul trafik ihtisas dairesinden alınan 26/06/2020 tarihli raporlarında müteveffanın asli davalı sürücünün alt düzeyde tali kusurlu olduğunun rapor edildiği .İDM tarafından Ankara trafik ihtisas dairesinin 19/01/2021 tarihli raporunda müteveffanın %85 davalı sürücünün%15 kusurlu olduğunun rapor edildiği.
İDM tarafından Kaza tespit tutanağı ve raporlar arası meydana gelen çelişkinin giderilmesi amacıyla dosya Adli Tıp Kurumu genişletilmiş uzmanlar komisyonuna tevdi edilmiş ve 29/03/2021 tarihli raporda sürücü Mehmet ın %15 oranında kusurlu olduğu, müteveffa …’in ise % 85 oranında kusurlu olduğu yönünde tespit yapıldığı,bu halde raporlar arasındaki çelişkinin giderildiği anlaşılmakla son rapora göre karar verilmesinde usule aykırılık olmayıp itirazlar yersizdir.
2- Müterafik kusura ilişkin itirazın incelenmesinde :
6098 sayılı Borçlar Kanun’un, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi ile (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesi); Hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanun’un 52.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44.maddesi) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK.nun 52.maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Somut olayda, müteveffa , KTK. ve yönetmelik hükümlerine göre koruyucu ekipman olarak kask, dizlik vs. takması zorunludur.Müteveffanın , kazanın akabinde düzenlenen raporunda künt kafa travması nedeni ile beyin kanaması olduğu anlaşılmakla birlikte bu durumun ölüme etkisi hususu tartışılmamıştır.
Bu durumda ilk derece mahkemesince ceza dosyası ve tüm belgeler değerlendirilerek müteveffanın koruyucu ekipman olarak kask, dizlik takılı olup olmadığı, takılı değil ise bu durumun davacının yaralanmasında etkili olup olmadığı araştırılarak,
Takılı olmadığının tespiti durumunda koruyucu ekipman olarak kask, dizlik takılmamasının maluliyete etkisi olup olmadığı hususlarının belirlenebilmesi için Adli tıp kurumundan koruyucu ekipman takılı olması halinin müteveffanın ölümüne etkili olup olmadığı hususunda ayrıntılı, gerekçeli ve denetime uygun rapor alınarak sonucuna göre tazminattan indirimin yapıp yapılmayacağı tartışılarak karar verilmesi gerekirken davalının bu savunması üzerinde hiç durulmadan karar verilmesi ve hiç tartışılmaması doğru görülmemiş olup davalının buna yönelen istinafı yerindedir.
3-Davalı vekilinin TRH 2010 un uygulanması gerektiği istinafının incelemesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir.
Somut olayda yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda rapor alnmış olup itirazın reddi gerekmiştir.
4- Eşin evlenme ihtimali itirazının incelenmesinde:
Destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini yitiren kimse ile desteğin, yaşamaları muhtemel süre içerisinde, ölen desteğin çalışarak sağlayabileceği gelir ve kazancından ayırmak suretiyle yapabileceği yardım tutarının, peşin olarak ve toptan ödetilmesinden ibarettir. Destekten yoksun kalma zararının tespiti gelecekte meydana gelecek bir zararın tespiti niteliğinde olduğu için, matematiksel bir kesinlikle tespit edilmesi mümkün değildir. Zararın tespitinde, fiili karinelere hal ve şartların icabına, ölen destek ile destekten yoksun kalan arasındaki ilişkiye dayanılarak, gelecekte meydana gelecek zarar hakkında tahmin yapılacaktır. Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, destekten yoksun kalan kimsenin bakım ihtiyacını gidermek olduğundan, destekten yoksun kalanın, desteğin ölümü yüzünden elde ettiği veya gelecekte elde etmesi kuvvetle muhtemel olan yararlarının, zararlardan indirilmesi gereklidir. Eğer, zarardan bu indirimler yapılmazsa, destekten yoksun kalanın mal varlığında, desteğin ölümünden önceki haline göre zenginleşme meydana gelir ki, bu da destekten yoksun kalma tazminatının öngörülüş amacına aykırıdır. Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken dul kalan eşin yeniden evlenme ihtimali, hesap tarihindeki yaşı üzerinden Askeri Yüksek İdari Mahkemesi tarafından kullanılan yeniden evlenme şansı tablosuna göre belirlenmektedir. Bu tabloya göre dul kalan eşin onsekiz yaşından küçük her çocuk için yeniden evlenme ihtimalinden beş puan indirilmektedir.
Somut olayda dul kalan eyin evlenme ihtimali hesap tarihine göre hesaplamıştır. Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanırken dul kalan eşin yeniden evlenme ihtimali, hesap tarihindeki yaşı üzerinden hesaplamalıdır. Hesaplama doğru olup Davalının itirazı bu açıdan yersizdir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2018/4741 esas 2019/9838 karar sayılı ilamı.
5- Çocukların destek payına ilişki itirazın incelenmesinde:
Dairenin yerleşik uygulamasına göre; erkek çocuklar için 18 yaş, kız çocukları için ise 22 yaşa kadar destek tazminatı hakkı ve hesaplanması kabul edilmektedir. Eğitim ve öğretimin devamı halinde ise bu süre 25 yaş ile sınırlıdır. (Bkz. YARGITAY 17. Hukuk Dairesinin 2015/19049 ESAS, 2018/11280 KARAR sayılı ilamı ile aynı dairenin 2015/8764 ESAS, 2018/3810 KARAR sayılı ilamı)
Somut olayda, kaza tarihinde davacı küçük … 1 yaşında,… 5 yaşında olduğu, bilirkişinin raporunda çocuklar yönü ile ülkemizde üniversitelerin yaygınlaşması nedeniyle yüksek ihtimalle lisans eğitimi alabilecekleri esas alınarak 25 yaşın ikmaline kadar destek alacaklarının kabulü ile hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, aktüerya raporunu düzenleyen önceki bilirkişiden, davacı küçüklerden …’in 18 yaşına ,davacı … ‘un 22 yaşına kadar ölen babalarının desteğinden faydalanacaklarının kabulü ile usulü kazanılmış haklara da riayet edilerek ayrıntılı ve Yargıtay denetime elverişli ek rapor alınarak sonucuna göre, usuli kazanılmış haklar da gözetilmek suretiyle karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2019/4243 E 2020/6367 K)
6- Sgk ödemelerinin araştırılmadığı itirazının incelenmesinde:
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından vefat edenin yakınlarına bağlanan aylığın niteliği ve bağlanan aylığın rücuya tabi ödemelerden olup olmadığının belirlenmesi zararın tazmininden sorumlu olanların mükerrer ödeme yapmasının önüne geçilmesi ve zarar görenlerin gerçek zararlarının üzerinde sebepsiz zenginleşmemesi için önemlidir.
Desteğin ölümü nedeniyle davacılara Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından rücuya tabi olan bir ödeme yapılıp yapılmadığı hususundaki davalı vekilinin savunmaları değerlendirilerek mahkemece desteğin çocukları olan davacılara SGK tarafından maaş bağlanıp bağlanmadığı, vefat edenin hak sahiplerine bağlanan maaşın rücuya tabi olan ve peşin sermaye değerli bir gelir olup olmadığının araştırılarak, bilirkişi tarafından olaya dosya içeriğine uygun hesaplanan tazminattan davalının sorumlu tutulmasın gerektiğinden davalı vekilinin itirazının yerinde olduğu kanaatine varılmıştır.
7- Temerrüt tarihine ilişkin itirazın incelenmesinde :
Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Davalı … hesabının şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce … hesabına başvuruda bulunduğu anlaşılmakla itiraz yerinde değildir.
8- Vekalet ücretine ilişkin itirazın incelenmesinde:
Tazminat davasında davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı, aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunanların usul ekonomisi ilkesi dikkate alınarak birlikte dava açtıkları durumda da esasen birden fazla dava olduğu dikkate alınarak; tazminatlar yönünden her bir davacı yönünden reddedilen kısım üzerinden, kendisini vekille temsil ettiren davalılar yönünden ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiğinden İDM kararının yerinde olduğu anlaşılmıştır.( YARGITAY 17. Hukuk Dairesi ESAS NO : 2015/18678 KARAR NO : 2018/10245 )
9- Manevi tazminat miktarına ilişkin itirazın incelenmesinde:
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinde ; “Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” hükmü düzenlenmiş madde metninden de anlaşıldığı üzere, haksız eylem sonucu bedensel zarar görenin yakınları yararına manevi tazminata karar verilebilmesi için, zarar görenin yaralanmasının ağır bedensel zarar niteliğinde olması gerekmektedir. Ağır bedensel zarar, kanunda tanımlanmamış olup, yaralanmanın özelliğine ve yarattığı sonuçlara göre mahkemece takdir edilecektir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu somut olayın gerçekleşme şekli, yeri, zamanı, Ceza Mahkemesinin kararı, müterafik kusur ve yukarıda açıklanan ilkeler, davalının eylemindeki hukuka aykırılığın tespitinin sağlayacağı manevi tatmin ile birlikte değerlendirildiğinde İDM’ince hüküm altına alınan manevi tazminat miktarlarının AZ OLDUĞU, davacı vekilinin manevi tazminatın miktarına yönelik istinafının yerinde olduğu anlaşılmıştır.
Bu nedenle, davalı vekillerinin istinaf itirazının reddi, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı vekillerinin istinaf itirazının REDDİNE,
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA,
Davacıların maddi tazminat taleplerinin ıslah dilekçesi de nazara alınmak suretiyle KABULÜ İLE;
1-Davacı … için 53.401,47 TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı … için 13.352,47 TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı … için 17.614,95 TL destekten yoksun kalma tazminatı, … için 10.688,42- TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı … için 10.688,42- TL destekten yoksun kalma tazminatı olmak üzere toplam 105.745,73 TL – tazminatın davalı … hesabı yönünden 30/07/2019 tarihinden, diğer davalılar bakımından ise kaza tarihi olan 24/01/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile işbu davacılara verilmesine,
2-Davacıların manevi tazminat taleplerinin KISMEN KABULÜ İLE,
Davacı … için 10.000,00-TL manevi tazminat, davacı … için 8.000,00 TL manevi tazminat, davacı … için 8.000,00 TL manevi tazminat, … için 5.000,00 – TL manevi tazminat, davacı … için 5.000,00- TL manevi tazminat, olmak üzere toplam 36.000,00 TL -manevi tazminatın kaza tarihi olan 24/01/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve … İletişim AŞ’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile işbu davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 9.682,65-TL karar ve ilam harcından dava açılırken alınan 204,93-TL peşin harç ve yargılama sürecinde alınan 327,02-TL ıslah harcı olmak üzere toplam 531,95-TL harcın mahsubu ile bakiye 9.150,70-TL karar ve ilam harcının davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, (Davalı … Hesabının 105.745,73/141.745,73 oranında 6.826,42-TL’den diğer davalılar ile birlikte sorumlu olduğuna, diğer davalıların tamamından sorumlu olduğuna,)
4-Hazine tarafından karşılanan 1.320,00-TL arabuluculuk giderinin haklılık oranına göre (141.745,73/155.745,73) hesaplanan 1.201,34-TL’sinin davalılardan, bakiyesinin davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, (Davalı … Hesabının 105.745,73/128.745,73 oranında 896,24-TL’den diğer davalılar ile birlikte sorumlu olduğuna, diğer davalıların tamamından sorumlu olduğuna,)
5-Davacı tarafından yapılan 44,40-TL başvuru harcı, 204,93-TL peşin harç, 6,40-TL vekalet suret harcı ve 327,02 -TL ıslah harcı olmak üzere toplam 582,75-TL’nin davalılardan alınarak davacılara verilmesine, (Davalı … Hesabının 105.745,73/141.745,73 oranında 434,67-TL’den diğer davalılar ile birlikte sorumlu olduğuna, diğer davalıların tamamından sorumlu olduğuna,)
6-Davacı tarafından sarfedilen 326,20-TL posta ve tebligat gideri, 500,00-TL bilirkişi ücretleri ve 1.946,00-TL adli tıp faturası olmak üzere toplam 2.772,20-TL yargılama giderinin haklılık oranına göre (141.745,73/155.745,73) hesaplanan 2.523,00-TL’sinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine, (Davalı … Hesabının 105.745,73/141.745,73 oranında 1.882,22-TL’den diğer davalılar ile birlikte sorumlu olduğuna, diğer davalıların tamamından sorumlu olduğuna,)
7-Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre maddi tazminat talebi yönünden hesaplanan 7.742,19-TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre maddi tazminat talebi yönünden hesaplanan 5.100,00-TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
9-Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre maddi tazminat talebi yönünden hesaplanan 5.100,00-TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
10-Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre maddi tazminat talebi yönünden hesaplanan 5.100,00-TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
11-Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre maddi tazminat talebi yönünden hesaplanan 5.100,00-TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
12-Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen manevi tazminat talebi yönünden hesaplanan 5.100,00-TL vekalet ücretinin davalılar … ve … İletişim A.Ş.’den alınarak davacıya verilmesine,
13-Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen manevi tazminat talebi yönünden hesaplanan 5.100,00-TL vekalet ücretinin davalılar … ve … İletişim A.Ş.’den alınarak davacıya verilmesine,
14-)Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen manevi tazminat talebi yönünden hesaplanan 5.100,00-TL vekalet ücretinin davalılar … ve … İletişim A.Ş.’den alınarak davacıya verilmesine,
15-Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen manevi tazminat talebi yönünden hesaplanan 5.000,00-TL vekalet ücretinin davalılar … ve … İletişim A.Ş.’den alınarak davacıya verilmesine,
16-Davacı … vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen manevi tazminat talebi yönünden hesaplanan 5.000,00-TL vekalet ücretinin davalılar … ve … İletişim A.Ş.’den alınarak davacıya verilmesine,
17-)Davalı … vekili yararına AAÜT’nin 10/2 maddesine göre …’ın reddedilen manevi tazminat talebi yönünden hesaplanan 2,000,00-TL vekalet ücretinin davacı …’dan alınarak davalı …’a verilmesine,
18-Davalı … vekili yararına AAÜT’nin 10/2 maddesine göre …’ın reddedilen manevi tazminat talebi yönünden hesaplanan 2.000,00-TL vekalet ücretinin davacı …’dan alınarak davalı …’a verilmesine,
19-Davalı … vekili yararına AAÜT’nin 10/2 maddesine göre …’ın reddedilen manevi tazminat talebi yönünden hesaplanan 5.000,00-TL vekalet ücretinin davacı …’dan alınarak davalı …’a verilmesine,
20-Davalı … vekili yararına AAÜT’nin 10/2 maddesine göre …’ın reddedilen manevi tazminat talebi yönünden hesaplanan 5.000,00-TL vekalet ücretinin davacı …’dan alınarak davalı …’a verilmesine,
21-Artan gider avansı olması halinde HMK m.333 uyarınca karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
22-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
23-Davacı tarafça yapılan 810,50 TL istinaf başvuru gideri ile 111,00 TL posta masrafı, 1.946,00 adli tıp gideri olmak üzere olmak üzere toplam 2.057,00 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
24-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
25-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00 ) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. …


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.