Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/431 E. 2022/478 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 03/03/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE :…
ÜYE : …
KATİP :…
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA… ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/10/2021
NUMARASI : … Esas… Karar

DAVACI : … -…
VEKİLLERİ : Av. …
DAVALI : 1- … – …
VEKİLLERİ : Av….
DAVALI : 2- … SİGORTA A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 3- … – …
DAVA : Tazminat (Ölüm ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 03/03/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 04/03/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 10.07.2000 doğumlu olduğunu, 11.09.2017 tarihinde çalışmak için evden ayrıldığını, akşam saatlerine kadar tarlada çalıştığını, akşam saat 18.00 civarlarında evine dönmek için … plakalı servise bindiğini, servis sürücüsü olan …, servis içerisinde insanlar olmasına rağmen trafik kurallarına aykırı ve süratli bir biçimde servisi kullandığını ve neticesinde müvekkilinin de içinde bulunduğu servisin kaza yaptığını, kaza sonrası düzenlenen tutanakta da servis sürücüsü …’nın tam kusurlu olduğunu, müvekkilinin kaza sebebiyle bayıldığını, kendisine geldiğinde ise araç içerisinde kimseyi göremediğini, devamında olay yerine 112 acil servis ekiplerinin geldiğini, … Tıp Fakültesi Hastanesine götürülerek tedavi olduğunu, kemik kırıkları sebebiyle halen şifa bulamadığını, kaza sebebiyle servis sürücüsü …’dan şikayetçi olduklarını, olay sebebiyle sürücü … hakkında Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin …Esas sayılı dosyası kapsamında ceza davası açıldığını, müvekkilinin meydana gelen trafik kazası neticesinde uzunca bir süre hastanede yatmak zorunda kaldığını, hastanede yattığı dönem ve sonrası için tedavi masrafı ödediğini, iyileşme sürecinde işini yapamaz olduğundan başkasının bakımına muhtaç olduğunu ve kaza gününden beri kemik kırıkları ve diğer sağlık problemleri nedeniyle birçok ilaç kullandığını, kazanın etkisinden uzun bir süre kurtulamadığını, tedavi süreci nedeniyle de manen yıprandığını, servis aracının … Sigorta A.Ş. tarafından sigorta edildiğini, müvekkilinin de bu sebeple 18 Aralık 2017 Pazartesi günü poliçe ile garanti altına alınan ve ödenmesi gereken tazminat için sigorta şirketine başvuruda bulunulduğunu, ancak sigorta şirketi tarafından verilen 22.01.2018 tarihli cevabi yazıda … T … nolu dosya açıldığı ve bazı evrakların eksik olduğunu, eksik evrakların tamamlanması durumunda ödeme yapılabileceğinin bildirildiğini, 12 Şubat 2018 tarihli dilekçe ile eksik evrakların tamamlanarak sigorta şirketine gönderildiğini, ancak buna rağmen sigorta şirketi tarafından herhangi bir ödeme yapılmadığını, müvekkili …’ın geçici iş göremezliği, maluliyeti, bakıcı giderleri ve tedavi giderleri nedeniyle toplamda şimdilik 400,00-TL maddi tazminatın davalılar … ve … için kaza tarihinden itibaren işleyecek mevduata uygulanan en yüksek avans faiziyle birlikte, davalı … Sigorta A.Ş. için (poliçe limitiyle sınırlı olmak üzere) kendisine başvurulan tarih olan 18.12.2017 tarihinden itibaren işleyecek mevduata uygulanan en yüksek avans faiziyle birlikte müştereken ve müleselsilen tahsili ile müvekkilinin çekmiş olduğu acı ve ıstırap için 10.000,00-TL manevi tazminatın davalı … ve …’ den ( Kaza tarihinde araç artık … adına )müştereken ve müteselsilen tahsili ile, … plaka sayılı aracın trafik tescil kayıtları üzerine 3. kişilere devrini önlemek üzere ihtiyati tedbir koyulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, duruşmada da bu beyanlarını tekrar etmiştir.
Davalılara usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş olup, davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın müvekkili … Sigorta A.Ş. nezdinde … numarası ile 29.09.2016 – 29.09.2017 tarihleri arasında olmak üzere Trafik Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, poliçeden dolayı sakatlanma halinde kişi başına azami sorumluluk limitinin kaza tarihinde 310.000,00-TL ve sigortalı araç sürücüsünün kusur oranında ve zarar nispetinde olduğunu, zorunlu trafik sigortasının bir sorumluluk sigortası niteliği taşımakta olup, işbu sigorta ile sigorta ettiren kişinin işleteni olduğu motorlu araçların üçüncü kişilere verdikleri zararların karşılanmasının amaçlandığını, sigortacı ise poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet verilmiş olmasından dolayı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu hükümleri ve Genel Şartlar kapsamında işletene düşen hukuki sorumluluğu zorunlu sigorta limitlerine kadar temin ettiğini, Zorunlu trafik sigortasında sigortacının sorumluluğuna gidilebilmesi için motorlu aracın neden olduğu kazalarda üçüncü kişilerin zararına neden olacak bir kazanın meydana gelmesi ve bu kazada araç işletenin kusurlu bulunmasının gerektiğini, davalı müvekkilin sorumluluğunun sigortalının kusuru ile sınırlı tutulacak olup, KTK’nın 86. maddesi gereğince araç işleteninin ve sürücünün kusursuz olduğu hallerde ise sigortacının tazminat ödeme yükümlülüğünün söz konusu olmadığını, maluliyet sebebi ile ortaya çıkan zararların uzman bilirkişiler tarafından ayrı ayrı hesaplanmasının gerektiğini, davacının hatır taşımasında hatır yolcusu olduğu sabit olduğundan tazminattan %20 oranında indirim yapılması gerektiğini, ayrıca somut kazada davacının ihmal ya da kusurunun bulunduğunun tespit edilmesi durumunda da ayrıca %20 oranında müterafik kusur indiriminin yapılması gerektiğini, dava konusu trafik kazası, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Trafik Sigortası) Genel Şartları’nın yürürülüğe girmesinden ve Karayolları Trafik Kanunu’nda yapılan değişiklik tarihinden sonra meydana gelmiş olduğu için tazminat hesabında TRH 2010 tablosunun esas alınmasının gerektiğini, sigorta şirketine başvuru şartının yerine getirilmemiş olması nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu edilen trafik kazasında davalı müvekkiline atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığını, olayın, 11.09…. tarihinde davalılardan …’in sahibi olduğu … plaka sayılı aracın, davalı müvekkili …’nın sevk ve idaresi altında iken Alakova mevkii yakınlarında lastiğinin patlaması sonucunda meydana geldiğini, kazanın mücbir sebep sonucunda meydana geldiğinden müvekkilin bu kazadan dolayı herhangi bir kusuru ve sorumluluğu bulunmadığını, soyut iddialar ile ileri sürülen maddi tazminat taleplerinin kabulünün mümkün olmadığını, manevi tazminat miktarının fahiş ve kabulünün mümkün olmadığını, kaza tarihinde aracın … isimli şahıs olması nedeniyle davanın bu şahsa ihbarının gerektiğini, ceza dosyasının bekletici mesele yapılması gerektiğini, haksız ve mesnetsiz davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; ” Somut olayda; davalı … Sigorta A.Ş’nin zarara neden olan aracın trafik sigortacısı olduğu; kazayı kapsayan ZMSS poliçesinin davalı tarafından iptal de edilmediği ve yürürlükte olduğu; poliçe süresi içinde oluşan zarardan davalının ZMSS poliçesi gereği sorumlu olduğu; KTK’nun 94. ve 95. maddeleri gereği işleten değişikliğinin 3. kişi konumundaki davacıya karşı ileri sürülemeyeceği hususları nazara alınarak reddi gerekmiştir.
25.02.2011 tarihinde 6111 sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” yürürlüğe girmiştir.
Bu Kanunun 59. maddesi ve geçici 1.maddesi ile trafik kazaları sebebiyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin, sosyal güvenceleri olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı ve yine bu kanunun yayınlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin de Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı hükme bağlanmıştır.
Buna göre; 6111 Sayılı Kanun gereği yasanın yayımlandığı tarihten önce ve sonra meydana gelen tüm trafik kazaları nedeni ile sunulan belgeli sağlık hizmet bedelleri Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacaktır. Bu nedenle davacının dava konusu tedavi giderlerinden belgeli/faturalı sağlık giderlerinin tümünden Sosyal Güvenlik Kurumu, belgesiz/paramedikal giderlerden ise aracın işleteni, sürücüsü ve zorunlu mali sorumluluk sigortacısı sorumludur. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin emsal ilamlarında da aynı hususta benzer mahiyette değerlendirmelerde bulunulmuştur. Dolayısı ile davalılar belgelenemeyen kaçınılmaz tedavi giderlerinden ve de … Adli Tıp Kurumu raporu ile bakıcıya ihtiyaç olduğunun belirlenmesi neticesi bakıcıya ödenmesi gereken bedellerden sorumlu olacaktır.
Cismani zarara uğrayan kişi; yaralanması nedeniyle geçici ve sürekli iş göremezlik (Maluliyet) zararını isteyebilecektir. Geçici iş göremezlik zararı olarak belirlenen sürenin sonundan başlayarak muhtemel yaşam tablosuna göre belirlenecek süre için maluliyet zararı hesabı yapılmaktadır. Maluliyet hali “gelişen durum” olarak kabul edilmektedir. Kişinin maluliyet olmadan önceki işinde çalışmaya devam etmesi bu zararın olmadığına işaret etmez, maluliyetten kasıt EFOR KAYBIDIR. Alınan … Üniversitesi Tıp Fakültesi ATK raporu ile davacı …’ın % 10,3 oranında MALÜL olduğu, iyileşme süresinin 4 ayı bulacağını belirtmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde avans faizi talebinde bulunmuştur.
Davalı sigorta şirketi bakımından temerrüt 2918 Sayılı KTK’nın 99/1 maddesi ile Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın B.2.b maddesi gereğince trafik sigortacısının zarar giderim yükümlülüğünün süresi, rizikonun ihbarı ve gerekli belgelerin sigortacıya iletildiği tarihten itibaren 8 iş günü olarak belirlenmiştir. Bu nedenle davalıya talebin ulaştığı 21/12/… tarihinden itibaren 8 iş günü sonunda sigortacı bakımından 03/01/2018 tarihinde temerrüt gerçekleşmiştir. Yine davacı taraf avans faizi talebinde bulunmuş olup davalıya sigortalı araç otobüs olduğundan dolayı bu talebin de yerinde olduğu kanaatine varılmıştır.
Davacı vekili manevi tazminat talebinde de bulunmuştur.
Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nesafetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde buyurulmuştur. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Manevi tazminatın miktarını tayin etme de hükmedilecek miktarın uğranılan zararla orantılı, duyulan acıyı hafifletecek nitelikte olması gerekir. Takdir edilecek manevi tazminat hakkaniyete uygun olmalıdır.
Tazminatın sınırı onun amacına uygun olarak belirlenmelidir.Manevi tazminatın takdiri yapılırken tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilmeli, manevi tazminatın miktarı bir taraf için zenginleşme aracı, diğer taraf için de yıkım olmamalıdır. Manevi tazminatın miktarının belirlemesinde her olaya göre değişen özel hal ve şartlar gözetilmelidir. Davacı yan kazada yaralanması neticesinde manevi olarak elem ve ızdırap duymuştur. Yukarıda açıklanan ilkeler konulduktan sonra, dosyamızda olayın şartları, tarafların kazadaki kusur durumu ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alındığında, davacı için 5.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği yönünde mahkememizde kanaat oluşmuştur.
Dosya kül halinde değerlendirildiğinde dosyada alınan kusur raporları, aktüerya raporları, maluliyet raporları, ceza dosyasındaki raporlar ve tüm dosyadaki bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde davacı vekilinin talep artırım ve ıslah dilekçeleri de nazara alınmak suretiyle maddi tazminat talebinin tümden, manevi tazminat taleplerinin ise kısmen kabülüne dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.” şeklinde davacının maddi tazminat davasının talep arttırım ve ıslah dilekçeside nazara alınmak suretiyle kabulü ile; 5.689,89-TL geçici iş göremezlik tazminatı, 161.038,40-TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 1.777,50-TL bakıcı gideri ve 2.000,00-TL tedavi gideri olmak üzere toplam 170.505,79-TL tazminatın davalı sigorta şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ve temerrüt tarihi olan 03/01/2018 tarihinden itibaren, diğer davalılar bakımından ise kaza tarihi olan 11.09…. tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, davacı tarafın manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 5.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece maddi tazminata ilişkin alınan bilirkişi raporunda tazminat hesaplamasında PMF yaşam ömrü tablosunun dikkate alındığını ancak TRH 2010 yaşam tablosunun dikkate alınarak hesaplama yapılması gerektiğini, maluliyet, tedavi ve bakım giderlerinin düşük hesaplandığını, bu nedenlerle hükmedilen maddi tazminat miktarının düşük kaldığını, manevi tazminatın da müvekkilinin uğradığı haksız fiil nedeniyle yaşadığı üzüntü, kişilik haklarının zedelenmesi sonucu talep edilen miktara karşı hükmedilen miktarın düşük kaldığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile talepleri doğrultusunda karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta AŞ vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kazaya karışan aracın poliçe teminatı kapsamında içindeyken sigortalı … tarafından Ferhat Avcı’ya satıldığından poliçe özel şartları gereği poliçenin kendiliğinden iptal olduğunu, meydana gelen kazada müvekkili sigorta şirketinin sorumluluğunun bulunmadığının kabulünün gerektiğini, geçici iş göremezlik tazminatından sorumluluğun kabul anlamına gelmemekle birlikte davacının kaza tarihinde 17 yaşında olduğundan geçici iş göremezlik zararı tazminatına hak kazanamayacağının kabulünün gerektiğini, davacının müvekkili şirkete eksik evrak ile başvuru yaptığını, faiz başlangıç tarihinin dava tarihi olarak kabul edilmesi gerektiğini, faiz türünün de yasal faiz olması gerektiğini, dosya kapsamında hükme alınan maluliyet raporunun yönetmeliğe uygun olmadığını, önceki tarihli rapor ile çelişki arz ettiğini, TRH 2010 yaşam tablosu ve 1,8 teknik faiz kullanılarak hesaplama yapılması gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davacı ve davalı vekilinin TRH 2010 un uygulanması gerektiği,davalı vekilinin 1,8 teknik faizin ve engelliler yönetmeliğinin uygulanması gerektiği,aym iptal kararının geriye yürümeyeceği ve Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve … esas … sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların ve bu genel şartlarla belirlenen Özürlülük ölçütü yönetmeliği ile Engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmemktedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Bu halde Söz konusu belirlemenin Adli Tıp/Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlar tarafından (çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak) uzmanlık alanlarına göre, HMK’nun 275 inci maddesi gereğince oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan çalışma gücü ve maluliyet oranının belirlenmesine ilişkin mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
O halde mahkemece, yukarıda verilen hukuksal bilgiler dikkate alınarak Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu’ndan veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Ana Bilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarından davacının maluliyeti olup olmadığı, yaralanmasının niteliği, iş güçten kalma süresinin tespiti bakımından Aym’ ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre düzenlenen EK RAPORA GÖRE KARAR VERİLMESİ YERİNDEDİR. Maluliyete yönelik itiraz yersizdir.
KEZA
AYM ‘ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak, hükme esas alınan aktüerya bilirkişisinin bu düzenlemeye göre rapor verdiği anlaşılmakla her iki tarafın itirazı yersizdir.
Davalı vekilinin 18 yaşından küçüklük nedeni ile Geçici iş göremezlik tazminatı verilip verilmeyeceği hususunda istinaf itirazının değerlendirilmesinde :
Haksız fiilin bir çeşidi olan trafik kazalarında yaralanmalar nedeniyle meydana gelen zararlar 6098 sayılı TBK.nın 54. Maddesinde açıklanmış, tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıpların bedensel zararlardan olduğu belirtilmiştir.
Davacı olay tarihinde 17 yaşında olup yukarıda açıklandığı üzere alınacak raporla belirlenecek geçici işgöremezlik süresi içerisinde efor kaybına uğradığı açıktır. Haksız fiil sorumluluğunda zarar verenin sorumlu tutulabilmesi için fiil, zarar ve uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Zararın ise haksız fiiller yönünden TBK.nın 54. Maddesinde belirtildiği şekilde kazanç kaybı olabileceği gibi çalışma gücünün azalması veya yitirilmesi de bir zarar olarak kabul edilmiştir. İş gücü kaybı sebebiyle uğranacak tek kalem zarar, gelir kaybına ilişkin olan değildir. Dava konusu olayda da davacı her ne kadar 17 yaşında ve gelir getiren bir işte çalışmıyor olsa da geçici iş göremezlik süresi yani %100 malul sayıldığı iyileşme süresi boyunca herhangi bir işte çalışmaması zararının olmadığı şeklinde yorumlanması haksız fiilin zarar ilkesi ile bağdaşmaz. Zarar gören geçici iş göremezlik süresi içinde günlük işlerini yerine getirememesi, öz bakımını sağlayamaması da bir zarardır. Geçici iş göremezlik süresi içinde küçüğün zararının bulunmadığı ve bu süre için tazminat hesabı yapılmaması zarar veren lehine olup zararın sadece maddi olarak gelir azalması ve kazanç kaybı olduğu sonucunu doğurur. Zarar hesabında pasif dönem için dayanak teşkil eden “efor kaybına” ilişkin görüş, küçüklerin sürekli iş göremezliğinin bulunması halinde kabul edildiği gibi eforun tamamen %100 oranında kaybedildiği geçici iş göremezlik süresi için de kabul edilmelidir. (Aynı yönde) Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2013/9064 E- 2014/8672 K. Sayılı 29.5.2014 tarihli ilamı.) Bu nedenle aktuerya raporunda bu yönden bir eksiklik bulunmadığı itirazın yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Davalı vekilinin sorumluluklarının olmadığı, sigorta poliçesinin iptal edildiği istinafı
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91–100. maddelerinde zorunlu mali sorumluluk sigortası düzenlenmiştir. Bu sigortanın amacı, trafik kazaları nedeniyle 3. kişilerin uğrayacakları zararların kolayca temin edilmesini sağlamaktır. Bu sigorta işleteni değil, aracı takip etmektedir. Zorunlu mali sorumluluk sigortası işletenin Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1. maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere yapılmaktadır. KTK’nun 91. maddesinde, işletenlerin bu kanunun 85/1. maddesine göre sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmalarının zorunlu olduğu, aynı kanunun 94. maddesinde, sigortalı aracı işletenlerin değişmesi halinde, devreden kişinin 15 gün içinde sigortacıya durumu bildirmek zorunda olduğu, sigortacının sigorta sözleşmesini durumun kendisine tebliği tarihi itibariyle 15 gün içinde feshedebileceği, sigortanın fesih tarihinden 15 gün sonrasına kadar geçerli olacağı düzenlemelerine yer verilmiştir. KTK’nın 95. maddesinde ise, sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran hallerin zarar görene karşı ileri sürülemeyeceği, ödemede bulunan sigortacının, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene başvurulabileceği hükümlerine yer verilmiştir. Bu bakımdan olay tarihini kapsayan zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçesinin varlığı halinde KTK’nın 95/2. maddesi gereğince sigortacının tazminat yükümlülüğünün azaltılması ve kaldırılmasına ilişkin poliçenin iptal edildiği, geçersiz olduğu bu nedenle sorumluluğunun bulunmadığı gibi haller sigortacı tarafından 3. kişilere karşı ileri sürülemeyeceğinden, sigortacı zarar görene ödeme yaptıktan sonra sigorta sözleşmesinin sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre tazminatın kaldırılmasını ve indirilmesini sağlayabileceği oranda kendi sigorta ettirenine rücu edebilecektir.
Somut olayda; davalı … Sigorta A.Ş’nin zarara neden olan aracın trafik sigortacısı olduğu; kazayı kapsayan ZMSS poliçesinin davalı tarafından iptal de edilmediği ve yürürlükte olduğu; poliçe süresi içinde oluşan zarardan davalının ZMSS poliçesi gereği sorumlu olduğu; KTK’nun 94. ve 95. maddeleri gereği işleten değişikliğinin … kişi konumundaki davacıya karşı ileri sürülemeyeceği hususları nazara alınarak reddi gerekmiştir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2021/2472 esas 2021/2958 karar sayılı ilamı
Dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği istinafı yönünden
2918 sayılı KTK.’nun 99/1. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Sigortaya başvurulmadan dava açılması veya icra takibi başlatılması halinde ise bu tarihlerde temerrüt gerçekleşir.
Aynı zamanda zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak temerrüt tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Buna göre davalı sigorta şirketi de dava dilekçesi ile talep edilen ve ıslaha konu edilen miktarlar yönünden daha önce kendisine başvurulduğu ve temerrüde düştüğü için sigorta şirketi yönünden faiz başlangıcının temerrüt tarihi olan 03/01/2018 tarihten itibaren faiz işletilmesi doğru olup itirazlar yersizdir.
Avans faize hükmedilmesinin yanlış olduğu istinafı
Kazaya karışan araç ruhsat kaydına göre yolcu taşımakta kullanılan ticari minibüs olmasına göre avans faizine karar verilmesi yerindedir. İtirazlar yersizdir.
Davacı vekilinin manevi tazminatın az taktir edildiği istinafı yönünden;
Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri,davacının tespit edilen sosyal ve ekonomik durumuna, davacının kaza nedeniyle % 10,3 oranında meslekten kazanma gücünü kaybettiği ve iyileşmesinin 4 ay olduğu gözetilip,davacının araçta bulunan kusursuz yolcu olmasına göre ve olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın az olduğu, manevi tazminatın 10.000 TL üzerinden tam kabulünün gerektiğinin dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olacağı bu itibarla davacı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olduğu, anlaşılmıştır.
HMK’nin 355. maddesinde, “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” 353. maddesinde, “ (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa; … b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1)…, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, … duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemelerini içermektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesinin kararında yukarıda belirtilenler dışında HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden herhangi bir yanlışlığın da bulunmadığı gözetilerek manevi tazminatın 10.000,00 TL olarak belirlenip, davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda manevi tazminat açısından kabulüne, davalı sigorta vekilinin istinaf itirazlarının REDDİ, ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere kaldırılması ve yeniden hüküm tesis edilmesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı … Sigorta AŞ.nin istinaf itirazlarının REDDİ ile,
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda KABULÜ ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle;
Davacının maddi tazminat davasının talep arttırım ve ıslah dilekçeside nazara alınmak suretiyle KABULÜ İLE;
1-) 5.689,89-TL geçici iş göremezlik tazminatı, 161.038,40-TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 1.777,50-TL bakıcı gideri ve 2.000,00-TL tedavi gideri olmak üzere toplam 170.505,79-TL tazminatın davalı sigorta şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ve temerrüt tarihi olan 03/01/2018 tarihinden itibaren, diğer davalılar bakımından ise kaza tarihi olan 11.09…. tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
2-) Davacı tarafın manevi tazminat talebinin KABULÜ ile 10.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan alınarak davacıya verilmesine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Alınması gereken 12.330,35 TL harçtan peşin alınan 35,90 TL harç ile 546,95 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 582,85 TL harcın mahsubu ile bakiye 11.747,50 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına, (Davalı … Sigorta AŞ.nin 11.089,64 TL’sinden diğer davalılarla birlikte sorumlu tutulmasına)
4- Davacı tarafından sarfedilen 570,94-TL posta ve tebligat gideri, 890,00-TL bilirkişi ücreti, 1.037,50-TL Adli Tıp Fatura Bedeli, 1.007,32-TL hastane gideri olmak üzere toplam 3.505,76-TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, (Davalı … Sigorta AŞ.nin 3.309,43 TL’sinden diğer davalılarla birlikte sorumlu tutulmasına)
5-Davacı vekili yararına AAÜT’ye göre maddi tazminat talebi yönünden hesaplanan 20.148,05-TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen manevi tazminat talebi yönünden hesaplanan 5.100,00-TL vekalet ücretinin davalılar … ve …’dan alınarak davacıya verilmesine,
7-Taraflarca yatırılan gider avansından artan kısmın karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
8-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
9-Davalı … Sigorta AŞ tarafından alınması gereken 11.647,25 TL harçtan peşin alınan 2.911,81 TL harcın mahsubu ile bakiye 8.735,44 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
10-Davalı … Sigorta AŞ tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
11-Davacı tarafça yapılan 162,10 TL istinaf başvuru gideri 96,00 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 258,10 TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine,
12-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda maddi tazminat yönünden; HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere, manevi tazminat yönünden; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 04/03/2022

Başkan Üye Üye Katip
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.