Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2668 E. 2022/2678 K. 20.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 20/12/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 31/05/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- … – …
2- … – …
3- … – …
4- … – …
VEKİLLERİ : Av. …
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 20/12/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 21/12/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; müvekkillerinin babası … ın sevk ve idaresindeki … plakalı aracın 23.06.2020 günü Konya-… karayolu üzerinde seyir halinde iken … plakalı araçla çarpıştığını, meydana gelen trafik kazası neticesinde müvekkillerinin babası …ın ve anneleri … ın vefat ettiğini, trafik kazasına karışan ve dava dışı sürücüsünün tam kusurlu olan … Plakalı aracın kaza tarihinde davalı sigorta şirketi tarafından zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortalı olduğunu, … Plakalı aracın ZMMS sigortasının poliçe numarasının … olduğunu, olayla ilgili Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen … Sor. Numaralı soruşturma kapsamında trafik bilirkişisinden alınan raporda dava dışı … plakalı araç sürücüsü …’ın geçme yasağı olan yerlerden geçme ve bölünmüş karayolunda karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit ve yollarına girme nedenleriyle tam ve asli kusurlu olduğunun belirtildiğini, davacı müvekkillerinin babası müteveffa … ‘IN söz konusu kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusuru olmadığını, davaya konu kazada anne ve babalarını aynı anda kaybeden müvekkillerinin derin bir acı ve ızdırap duyduğunu, aynı zamanda anne ve babalarının maddi desteğinden de yoksun kaldıklarını, tüm bu anlatılanlardan da açıkça anlaşılacağı üzere müteveffa anne ve babalarının desteğinden yoksun kalan davacı müvekkillerine davalı sigorta şirketinin tazminat ödemesi gerektiğini, yaşanan trafik kazası sonucunda davalı sigorta şirketine taraflarınca başvuru yapıldığını lakin olumlu bir cevap verilmediğini, yine davalı şirkete karşı zorunlu arabuluculuk yoluna başvurulduğunu ancak olumlu sonuç alınamadığını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin talep, dava ve ileride müddeabihi artırma hakları saklı kalmak kaydıyla, tahkikat sonucunda müvekkillerinin destekten yoksun kaldığının kesin olarak belirlenmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere toplam 10.000,00 TL tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; 23.06.2020 tarihinde meydana gelen ve … plakalı aracın karıştığı trafik kazasında muris … ve …’ın vefatından kaynaklı destekten yoksun kalma tazminatı talepli olarak işbu davanın açıldığını, davayı kabul mahiyetinde olmamak kaydıyla, müvekkili şirketin yerleşim yeri itibariyle huzurdaki davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, başvurunun “belirsiz alacak” nevinde ikame edilmesinin usul hukuku kurallarına aykırı olduğunu, kazaya karışan aracın müvekkili şirket nezdinde Zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortalı olduğunu, müvekkili şirketin söz konusu kazadan dolayı sorumluluğunu kabul etmemekle birlikte sorumlu olduğuna kanaat getirilmesi halinde sorumluluğu poliçe teminatı ile sınırlı olduğunu, bedeni zarar halinde maddi tazminat taleplerinin şahıs başına sınırlı poliçe teminat limitleri ile sınırlı olduğunu, bu nedenlerle müvekkili şirket hakkında açılan davanın esastan reddini, aksinin kabulü halinde ise sorumluluğun azami poliçe teminatı ile sorumlu tutulmasına, temerrüde düşmemiş ve dava açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkili şirket aleyhine vekalet ücreti, yargılama giderleri ve faize karar verilmemesine, kabul anlamına gelmemek üzere aleyhlerine hüküm kurulması halinde ise poliçe limiti ve sigortalının kusur oranı dikkate alınarak hüküm kurulması gerekliliğine, reddedilen kısım için ise yargılama ücreti ve ücreti vekaletin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “…Yukarıda yapılan açıklamalar, hükme esas alınan bilirkişi raporları, emsal alınan Yüksek Mahkeme ilamları, kurumlardan gelen müzekkere cevapları, kolluk araştırması, sigorta poliçesi ve tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; 23/06/2020 Tarihinde meydana gelen trafik kazası neticesinde … plakalı aracın sürücüsü … ve aynı araçta yolcu olarak bulunan …’ın vefat ettiği, dosya içerisinde yer alan T.C. Konya … Sulh Hukuk Mahkemesinin 03/07/2020 Tarih ve … Esas- … Karar sayılı veraset ilamı ile nüfus kayıt örneklerinden anlaşıldığı üzere davacıların müteveffaların çocukları olduğu, yukarıda detayı verilen ve hükme esas alınan kusur raporundan anlaşıldığı üzere kazanın meydana gelmesinde davalı sigorta şirketi tarafından sigortalanan … plakalı araç sürücüsü … ‘ın %100 oranında asli ve tam kusurlu olduğu, … plakalı araç sürücüsü müteveffa …’ın herhangi bir kural ihlali olmadığı, dosya içerisinde yer alan 05/04/2022 tarihli bilirkişi raporlarında meydana gelen kaza sebebiyle müteveffanın kızı … , oğlu … ve kızı …’nin gerek müteveffa annesi … gerekse de müteveffa babası … yönüyle destekten yoksun kalma zararının bulunmadığı, müteveffanın kızı …’ın ise müteveffa babası …’ın 38.051,26 TL, müteveffa annesi …’ın ise 37.273,66 TL desteğinden yoksun kaldığı anlaşılmakla davacılar …, … ve …’nin her iki müteveffa yönüyle ayrı ayrı açmış oldukları davalarının reddine, diğer davacı …’ın ise müteveffa babası …’ın 38.051,26 TL, müteveffa annesi …’ın ise 37.273,66 TL desteğinden yoksun kaldığı görülmekle bu miktarlar üzerinden davalarının ayrı ayrı kabulüne karar verilerek Mahkememizde oluşan vicdani kanaatin tezahürü olarak aşağıdaki hükümler tesis edilmiştir.
A-MÜTEVEFFA …’IN DESTEĞİNDEN MAHRUM KALINDIĞIN İDDİASIYLA AÇILAN DAVA YÖNÜYLE;
1-Davacılar …, … VE …’NİN davalarının AYRI AYRI REDDİNE,
2-Davacı … ‘ın davasının KABULÜ ile; davacının 23/06/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası neticesinde babası müteveffa …l’ın desteğinden yoksun kaldığı anlaşılmakla 38.051,26 TL destekten yoksun kalma maddi tazminatının davalı … A.Ş’den (Kaza Tarihinde Geçerli Poliçe Teminat Limitleri İle Sınırlı Olmak Kaydıyla) temerrüt tarihi olan 26/09/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte DAVALIDAN ALINARAK DAVACIYA VERİLMESİNE,
B-MÜTEVEFFA …’IN DESTEĞİNDEN MAHRUM KALINDIĞIN İDDİASIYLA AÇILAN DAVA YÖNÜYLE;
1-Davacılar …, … VE …’NİN davalarının AYRI AYRI REDDİNE,
2-Davacı … ‘ın davasının KABULÜ ile; davacının 23/06/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası neticesinde annesi müteveffa …’ın desteğinden yoksun kaldığı anlaşılmakla 37.273,66 TL destekten yoksun kalma maddi tazminatının davalı …A.Ş’den (Kaza Tarihinde Geçerli Poliçe Teminat Limitleri İle Sınırlı Olmak Kaydıyla) temerrüt tarihi olan 26/09/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte DAVALIDAN ALINARAK DAVACIYA VERİLMESİNE
” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; başvurudan önce müvekkili sigorta şirketine usulüne uygun başvuru yapılmamış olduğundan dava şartı noksanlığı nedeniyle başvurunun usulden reddedilmesi gerektiğini, esas alınan bilirkişi raporunda PMF-1931 Ölüm Tablosu kullanılması ve Prograsif Rant tekniğine göre hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, başvuru konusu kazanın 2020 yılında meydana gelmiş olup kaza tarihi itibariyle geçerli olan yaşam tablosunun TRH 2010 olduğunu, müterafik kusur indirimi uygulanmamasının hukuka aykırı olduğunu, kaza neticesinde tanzim edilmiş olan kaza tespit tutanağında müteveffa … ve …ın emniyet kemerinin takılı olup olmadığı belirsiz olup öncelikle bu durumun tespitini ve emniyet kemerinin takılı olmaması halinde davayı ve kusuru kabul anlamına gelmemekle birlikte tazminata hükmedilecekse %20’den az olmamak kaydıyla müterafik kusur indirimi uygulanması gerektiğini, konu dosyada dava sadece … yönünden kabul görmüş olup toplam tazminat üzerinden tek bir vekalet ücreti hükmedilmesi gerekirken ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına, talepleri doğrultusunda yeniden yargılama yapılarak inceleme yapılmasına, esasa girilmesi halinde davanın esastan reddine, davanın esastan reddedilmemesi halinde ise yukarıdaki savunmalarına göre temerrüde düşmemiş ve dava açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkili şirket aleyhine istinaf yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davacı üzerine yüklenmesine, kabul anlamına gelmemekle birlikte; aleyhe hüküm kurulması halinde ise savunmaları uyarınca poliçe limiti, sigortalının kusur oranı ve zarara uğrayanın da müterafik kusuru ile hatır taşıması dikkate alınarak hüküm kurulmasının gerekliliğine, reddedilen kısım için ise yargılama ücreti ve ücreti vekaletin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkillerden …, … ve …’un müteveffaların desteğinden yoksun kalmadığı yönünde verilen kararın yerinde olmadığını, … ve …’nin üçer çocuklarının oldukları, eşlerinin asgari ücretle çalıştıklarının sabit olduğunu, ülke ekonomisi göz önünde bulundurulduğunda üç çocuklu bir ailenin başka destekleri olmadan salt asgari ücretle geçinmelerinin mümkün olmadığını, söz konusu müvekkillerin de yoksun kaldıkları desteklik paylarının hesaplanarak karar verilmesi gerekirken aksi yönde karar verilmesinin isabetsiz olduğunu, müvekkillerden …’ın 22 yaşında evleneceğinin kabulü ile 01/10/2023 tarihine kadar müteveffaların desteğinden yoksun kalacağına ilişkin tespit ve hesaplamaları kabul etmediklerini, Yargıtayca ülke gerçeklerini yakalama adına TRH 2010 Tablosuna geçilmiş iken evlenme yaşı konusunda ülke gerçeklerinin gerisinde kalınmasının hak sahipleri için büyük zararlar doğuracağını, hesaplamaların gerçek varken varsayıma dayanılamaz ilkesi uyarınca yapılması gerektiğini, müteveffa…’ın, emekli maaşına ek olarak halen devam ettiği mermercilik işinden aylık 7.500,00 TL gelirinin olduğunu ifade ve ispat etmiş olmalarına rağmen dikkate alınmaması nedeniyle hesaplamada hataya düşüldüğünü, her iki müteveffa yönünden de AGİ’siz asgari ücret üzerinden hesaplama yapılıp karar verilmiş olmasının hatalı olduğunu, tüm bunlarla birlikte karara esas alınan bilirkişi incelemesi yapıldığı an ile işbu istinaf başvurusunun yapıldığı an arasında asgari ücrette yaklaşık %100 lük bir artış yaşandığını, sırf bu durumun dahi verilen kararın müvekkillerinin haklarını karşılamaktan uzak olduğunu gözler önüne serdiğini, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminat istemine ilişkindir.
1-Başvuru itirazının incelenmesinde:
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup;
6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalı nezdinde zorunlu mali sorumluluk poliçesiyle sigortalı araç nedeniyle meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacıların, dava tarihinden önce davalı sigorta şirketine belgeler ile birlikte 13/08/2020 tarihli başvuru dilekçesi ile başvurdukları, sigorta şirketinin 07/09/2020 tarihli eksik evrak yazısı ile gönderilmesinden sonra tazminat talebini değerlendireceğini bildirilerek yasal süre içerisinde talebin karşılanmayarak sonuçsuz bırakıldığının davalı vekili cevap dilekçesi ile de sabit bulunduğu, bilahare eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davalı sigortanın istediği belgeler Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ekinde belirtilen belgelerden ise de KTK’nın 96. maddesi ve Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.2. maddesinde geçen bu belgeler sigorta şirketinin ödeme tarihine(temerrüde) ilişkin olup dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmasına dair adı geçen yasanın 97. maddesinde bu belgelere yer verilmediği gibi davacının başvuru dilekçesinde eklenmesi gereken diğer tüm belgeleri ekleyerek başvuru yaptığı,davalı sigortanın cevabi ile dava tarihi arasında geçen süre de gözetildiğinde davalı sigortanın davacıya verdiği cevabın talebi karşılamadığı dolayısıyla davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı,bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği de açıktır. İstinaf itirazları yerinde değildir.
2-Hesap raporuna ilişkin itirazın incelenmesinde :
Davacı vekil davacı … ve … yönünden destekten yoksun kalma tazminatı verilmemesine ve davacı … yönünden 22 yaşına kadar tazminat verilmesine itiraz etmiş ise de;
Davacılar müteveffanın çocukları olup Yargıtay yerleşik uygulamasına göre; erkek çocuklar için 18 yaş, kız çocukları için ise 22 yaşa kadar destek tazminatı hakkı ve hesaplanması kabul edilmektedir. Eğitim ve öğretimin devamı halinde ise bu süre 25 yaş ile sınırlıdır. Yani çocuklarda kız veya erkek olmalarına, yüksek öğrenim yapıp yapmamalarına göre, farklı süreler kabul edilmektedir. Bunun dışında esasen çalışmaya başlama yaşı olarak rüşt yaşı olan 18 yaş esas alınmaktadır. (Bkz. YARGITAY 17. Hukuk Dairesinin 2015/19049 ESAS, 2018/11280 KARAR sayılı ilamı ile aynı dairenin 2015/8764 ESAS, 2018/3810 KARAR sayılı ilamı)
Somut olayda davacı … ve … 22 yaşını doldurmuş ve evli olduklarından destekten yoksun kalma tazminatı haklar yoktur. Davacı … ise lise mezunun olup okumadığı sabit olduğundan 22 yaşına kadar tazminat hesaplanması yerindedir.
Davacı vekili müteveffa …’nin gelir durumuna itiraz etmiş isede mahkemece alınan bilirkişi raporunda müteveffanın geliri hesaplanırken, murisin asgari ücret elde edebileceği değerlendirilerek bu miktar üzerinden tazminat hesabı yapıldığı anlaşılmaktadır.
SGK Hizmet Dökümü kapsamından desteğin, 22/04/2012 tarihinden sonra aktif olarak çalışması bulunmadığının anlaşıldığı, dosya kapsamında desteğin emekli olmasına rağmen aktif olarak çalıştığına ve gelir elde ettiğine dair belge ve bilginin bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; asgari ücretin kamu düzeninden olduğu ve daha aşağı bir gelirin tazminat aylık brüt asgari ücretin tazmiata eses alınmasının yerinde olduğu;
Davalının hesaplama yöntemine itirazının incelenmesinde: AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur itirazların reddi gerekmiştir.
Davacı vekili karar tarihinden sonra asgari ücretin artması nedeni ile tazminatın buna göre hesaplanması gerektiği itirazında bulunmuş ise de ;
Somut olayda İDM’nin karar tarihi olan 31/05/2022 tarihi itibariyle 2022 verileri dikkate alınarak hazınlanan bilirkişi raporuna göre karar verildiği, karar tarihine en yakın verilerin kullanılarak hazırlanan rapora göre karar verilmesi gerektiğinden itirazın reddi gerektiği.
3- Müterafik kusur itirazının incelenmesinde :
Davalı tarafın müterafik kusur yönünden yaptığı itirazlar bakımından ise; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, araçta bulunanların emniyet kemerlerinin takılı olup olmadığı “belirsiz” olarak işaretlenmiştir. Müteveffanın emniyet kemerinin takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil olmayıp, emniyet kemerinin takılı olmadığının ispatı davalı sigorta şirketinin üzerindedir. Davalı tarafça, yargılama aşamasında sunulmuş herhangi bir delil bulunmadığından ve emniyet kemerinin takılı olmadığının tespiti yapılamadığından, davalının bu yöndeki itirazının reddi gerekmektedir.
4-Vekalet ücreti itirazının incelenmesinde :
Tazminat davasında davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı, aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunanların usul ekonomisi ilkesi dikkate alınarak birlikte dava açtıkları durumda da esasen birden fazla dava olduğu dikkate alınarak; tazminatlar yönünden her bir davacı yönünden reddedilen kısım üzerinden, kendisini vekille temsil ettiren davalı lehine vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiğinden İDM kararının yerinde olduğu anlaşılmıştır. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi ESAS NO : 2015/18678 KARAR NO: 2018/10245)
İlk derece mahkemesi kararına karşı davacılar ve davalı tarafından yapılan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddi gerektiği kanaati ile aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf eden davalıdan alınması gereken 5.145,44 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan toplamda 1.287,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.858,44 TL eksik harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafça yatırılan harcın yeterli olduğundan bakiye harç alınmasına yer olmadığına,
4-İstinaf aşamasında davacı ve davalı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Dair, tarafların yokluğunda HMK nun 361.maddesi gereğince kararın …, … ve … yönünden kararın taraflara tebliğinden itibaren İKİ HAFTA içerisinde TEMYİZ YOLU AÇIK, diğerleri yönünden KESİN olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.20/12/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.