Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2664 E. 2023/422 K. 08.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 08/03/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 30/06/2022
NUMARASI : …Esas … Karar

DAVACI : … (TcNo: …)
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 1-… SİGORTA A.Ş
VEKİLLERİ :Av. …

DAVALI : 2- … (TcNo: …)
VEKİLİ :Av….
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 08/03/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 08/03/2023

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; 03.02.2020 tarihinde sürücü … ‘in sevk ve idaresindeki … plaka sayılı … Belediye Başkanlığına ait belediye otobüsü ile Rauf Denktaş caddesi üzerinde yolun karşısına yaya olarak geçerken müvekkil …’e çarpması sonucu araç dışı yaralanmalı ve trafik kazası meydana geldiğini, kaza sonucu yaya müvekkilin ağır bir şekilde yaralandığını, kazanın meydana gelmesinde … plakalı belediye otobüsü sürücüsü …’ın, 2918 sayılı K.T.K nın 74/4 maddesine uymaması sebebiyle aslen ve tamamen kusurlu olduğunu, Müvekkilinin en ufak bir kusuru dahi bulunmamakta olup bu durum kaza tespit tutanağıyla da kayıt altına alındığını, meydana gelen vahim kaza sonucu malul hale gelen müvekkil …’in bu nedenle uğradığı maddi zararın davalı tarafından kaza tarihinde geçerli olan poliçe teminat limitleri dahilinde karşılanması gerektiğini, meydana gelen kaza sonucunda davalı sorumluluğu doğduğunu, zira davalı kaza tarihinde geçerli ZMMS teminat limitine kadar işleten (sürücü) gibi maddi zararlardan sorumlu olduğunu, teminat limitlerinin aşan maddi zararlar için diğer davalı …’ın sorumlu olduğunu, Karayolları trafik kanunun Mali Mesuliyet Sigortası bulunan asli kusurlu … plaka sayılı araç sürücünün yol açtığı maddi zararların Sigorta hesabınca kazanın meydana geldiği tarihte geçerli poliçe gereği teminat limitleri dahilinde karşılanması gerektiğini, teminat limiti üstündeki maddi zararlar ile ortaya çıkan manevi zararların da davalı … ve belediye otobüsünün ruhsat sahibi olan Konya Büyükyehir Belediye Başkanlığı tarafından karşılanması gerektiğini, müvekkilin maddi zararlarının karşılanması için Sigorta şirketine başvurulduğunu ve sigorta şirketi tarafından taraflarına 27/10/2020 tarihinde 25.873,64 TL ön ödeme olarak ödendiğini, Taraflarına ödenen bu miktarı müvekkilimin uğramış olduğu zararları karşılamayacağını, dava şartı gereği arabuluculuğa başvuru yaptıklarını ancak anlaşma sağlamadığını, …’in geçici iş göremezlik gideri için 500,00 TL ve sürekli iş göremezlik gideri için 500.00 TLolmak üzere toplamda 1.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden (davalı … temerrüde düştüğü tarihten ) itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte devahtardan müşterek ve müteselsilen tazmin edilmesini, uğranılan manevi zararların tazmini için trafik kazasında yaralanan müvekkil … için 25.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve araç(otobüs) sahibi olan … Başkanlığın’dan kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müşterek ve müteselsilen tazmin edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin müşterek ve müteselsilen davalılardan tahsil edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından huzurda görülen davadan önce müvekkil şirkete başvurulmuş ve şirket nezdinde … numaralı hasar dosyası açıldığını, dosya kapsamında yapılan incelemeler sonucunda sigortalı aracın kusur oranı da dikkate alınarak 25.873,64-TL tazminat tutarı 27.10.2020 tarihinde davacıya ödendiğini, yapılan ödeme ile müvekkil sigorta şirketinin davaya konu edilen poliçeden doğan sorumluluğunun sona ermiş olması sebebi ile huzurda görülen davanın öncelikle açıklanan sebeple reddi gerektiğini, sigorta şirketinin sigortalısının kusuru oranında tazminat ödemesi yapmakla yükümlü olduğu gözönüne alınarak öncelikle davacı tarafından müvekkil şirket sigortalısı araç sürücüsünün kusuru bulunduğunun ispat edilmesi gerektiğini, davacının sürekli sakatlık durumu Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nden alınacak rapor ile ispatlanmalı ve maluliyetin tespiti halinde tazminat hesabı aktüer sıfatına sahip bilirkişi tarafından yapılması gerektiğini, sağlıklı ve gerçekçi bir tazminat hesaplaması yapılabilmesi için de “sakatlıktan kaynaklanan sürekli iş göremezlik tazminatı”na ilişkin talebin değerlendirilmesi amacıyla hazine müsteşarlığı tarafından belirlenen aktüer sıfatına sahip bir bilirkişi tarafından hesaplama yapılması gerektiğini, bilirkişi incelemesi yapılırken ödeme tarihindeki veriler dikkate alınmalı ve ödeme tutarının güncellenmesi gerektiğini, bilirkişi incelemesi yaptırılırken Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/4-824 e., 2012/134 k. sayılı ve 14.03.2012 tarihli kararındaki tespit edilen ilkelere göre bir hesaplama yapılmasını gerektiğini, mahkemenizce müterafik kusur hususlarının araştırılarak, tazminat tutarından indirim yapılması gerektiğini, davacının dava konusu kaza nedeniyle elde ettiği gelir ve tazminatların mahsubu gerekli olduğunu, davacının dava konusu kaza nedeniyle gerek müvekkil şirketten gerekse de başkaca sorumlulardan almış olduğu tazminat tutarlarının hesaplamalarda dikkate alınması gerektiğini, haksız fiil nedeniyle ödenen tazminatlar dışında kazadan sonra davacının çalışması nedeniyle elde ettiği gelirlerin de hesaplanacak tazminattan indirilmesi gerektiğini, poliçe genel şartları gereğince, davacının talep ettiği geçici iş göremezlik giderinden, tedavi giderinden, tedaviye bağlı sair giderlerden (ulaşım, ilaç, refakatçi vb.) ve geçici iş göremezlik döneminde ortaya çıkan bakıcı giderinden müvekkil şirketin sorumlu tutulamayacağını, zira bu hususta sorumluluk sosyal güvenlik kurumuna ait olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte, müvekkil şirketin sigorta bedelini ödeme yükümlülüğü dava tarihinde muaccel hale geldiğini, bu sebeple sayın mahkemenizce faize hükmedilmesi halinde hükmedilecek faiz dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizin olduğunu, davacı yanın faize ilişkin taleplerinin reddi gerekmekte olup, davanın açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkil şirket aleyhine yargılama giderlerine, faize ve vekalet ücretine hükmolunmamasını talep etmiştir.
Davalı … vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davacı vekili dilekçesinde her ne kadar davacının bu kazada herhangi bir kusurunun olmadığını iddia etmekte ise de bu iddia gerçeği yansıtmadığını, davalı otobüs şoförü duraktan yolcu aldıktan sonra kalkış yaptığı sırada davacı bir anda aracın önünden geçmeye kalktığı anda işbu kaza gerçekleştiğini, bu nedenle davacının olayda kusur olduğunu, otobüsün kalkış yaptığı bir sırada davacının bir anda aracın önünden geçmeye çalıştığı sırada kaza meydana geldiğinden 03.02.2020 tarihli Trafik Kazası Tespit Tutanağının “Kazanın Özeti” bölümünde yapılan tespit de gerçeği yansıtmadığını, davalı otobüs şoförünün 2918 sayılı KTK’nun 74 maddesi hükmünü ihlal ettiğinin, davacının ise kural ihlalinin olmadığının belirtildiği Trafik Kazası Tespit Tutanağını kabul etmediklerini, tarafımıza atfedilen kusuru ve davacıya atfedilen kusursuzluğu kabul etmediklerini, olay yerinde keşif yapılması ve görgü tanıklarının olay mahallinde dinlenmesi, kazaya ilişkin araç kamerası kayıtları ile olay mahaline yakın mobese görüntü kayıtlarının incelenmesi halinde olaya ilişkin kusur durumu aydınlanacağını, Cumhuriyet Savcılığınca başlatılan hazırlık soruşturması sırasında davacı, davalı şoförden şikayetçi olmadığını beyan ettiği için olay ile ilgili olarak Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Soruşturma, … Karar nosu ile 18/03/2020 tarihli “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar” verildiğini, Sigorta şirketi tarafından davacıya yapılan ödemelerin müzekkere ile celp ve tespit edildiğini, hesaplanacak tazminattan mahsup edilmesi gerektiğini, dosyaya ibraz edilen … Hastanesi’nce düzenlenen hasta epikriz, genel adli muayene raporu ile kat’i raporların aleyhe olan kısımlarını kabul etmediklerini, talep edilen manevi tazminat miktarı fahiş olduğunu, davalı şoför kaza sonrası gerekli her türlü maddi ve manevi desteği davacıya sağlandığını, yargılama sırasında ortaya çıkacak sair nedenlerle davanın reddine yargılama giderlerinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi …Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; her ne kadar davalı …’a belediye otobüs şoförü olması nedeniyle husumet yöneltilmeyeceğine ilişkin savunma yapılmış ise de; davaya konu edilen zarar doğurucu haksız fiil, trafik kazası şeklinde gerçekleşmiş olup sorumluluğunun temelini Borçlar Kanunu’nun haksız fiil hükümleri oluşturduğundan, davalı sürücü aleyhine KTK hükümlerine göre müteselsil sorumlu olarak dava açılabileceği takdir ve kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar davacı geçici iş göremezlik süresine ilişkin maddi tazminat talebinde bulunmuş ise de; yapılan sosyal ekonomik durum araştırmasında davacının kaza tarihinde emekli olduğu ve haricen çalıştığını gösterir muteber herhangi bir delil sunulmaması karşısında bu döneme ilişkin herhangi bir zararının oluşmadığı takdir ve kanaatine varılarak bu yöndeki taleplerin reddine karar verilmiştir.
Neticeten davacının yargılamaya esas alınan aktüerya bilirkişi raporuna göre 9.999,65 TL sürekli iş göremezlik dönemine ilişkin zararının oluştuğu kanaatine varılmakla bu bedel üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Manevi tazminat, zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli ve tarafların kusur durumu da gözönünda tutularak, 6098 sayılı B.K’nun 56.maddesindeki özel haller dikkate alınarak, hak ve nasafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, T.M.K’nun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedileceği öngörülmüştür. Belirtilen hususlar dikkate alındığında davacının kaza tarihi itibariyle yaşı, ekonomik ve sosyal durumu, kusur durumu, maluliyet durumu, kaza sonrası çekilen ızdırap ve tedavi süreci dikkate alınarak takdiren 10.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilerek;
DAVANIN KISMEN KABULÜ ile;
Davacının maddi tazminat davasının kısmen kabulü ile; sürekli iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 9.999,65 TL tazminatın davalı …’tan olay tarihi olan 03/02/2020, davalı … yönünden( sigorta limitleri dahilinde) 20/10/2020 temerrüt tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
Geçici işgöremezlik süresine ilişkin talebin REDDİNE
Manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile; 10.000,00 TL manevi tazminatın davalı …’tan olay tarihi olan 03/02/2020 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davalı otobüs şoförü duraktan yolcu aldıktan sonra kalkış yaptığı sırada davacının bir anda aracın önünden geçmeye kalktığı anda işbu kazanın gerçekleştiğini, davacının olayda kusurlu olduğunu, bilirkişi raporlarındaki sürekli iş göremezlik oranına ve bunun kalıca olduğuna ilişkin itirazlarının dikkate alınmadığını, davacıda oluşan sakatlığın dava konusu kaza ile ilgili olup olmadığına, daha önce herhangi bir kaza geçirip geçirmediğine ayrıca bu sakatlığın ameliyat vb. Tedavi yöntemleri ile giderilip giderilemeyeceğine veya ne oranda giderilebileceğine ilişkin hususların araştırılması yönündeki taleplerinin mahkemece değerlendirilmediğini, savunma ve itirazlarının mahkemece dikkate alınmadığını, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. … K. Sayılı 30/06/2022 tarihli kararının kaldırılarak davanın esastan reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Mahkemece verilen karar, sadece davalı … tarafından istinaf edilmiştir.
Dava, trafik kazası nedeniyle oluşan yaralanma nedeniyle maddi tazminat talebine ilişkindir.
– Kusura ve sorumluluğa yönelik itirazda;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”, yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Karayolları Trafik Kanunun 86/1 maddesinde, “İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur” denilmektedir.
Karayolları Trafik Kanunun 85 maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” Aynı yasanın 88. Maddesinde ise “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur.” düzenlemesi ile motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu ayrıca birden fazla kişinin zararı tazminat ile yükümlü olması durumunda zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine TBK 61. Maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” demekle birden çok kişi aynı zarardan aynı sebeple yada çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır. Bu durum iki veya daha çok kişinin şahsında sorumluluğun ya da herhangi bir tazminat yükümlülüğün şartlarının gerçekleşmesi halinde söz konusu olur. İşte bu tür durumlarda sorumlular hakkında müteselsil sorumluluk hükümleri uygulanacaktır.
Müteselsil sorumluluk kanundan doğan bir sorumluluk türüdür. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, davacı kusursuz olduğuna göre zararın tamamını isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/11886 Esas, 2017/6732 Sayılı Kararı)
Buna göre, ortaya çıkan zarardan davalı araç sürücüsü de müteselsil sorumlu bulunmaktadır. Bu nedenle, husumete yönelik davalı itirazının yerinde olmadığı görülmüştür.
Öte yandan; birbirini teyit eden nitelikteki kaza tespit tutanağı ile mahkemece alınan rapora göre, davalı sürücünün tamamen kusurlu olup, davacı tarafın kusurlu olmadığı; buna göre tüm dosya kapsamındaki delillere göre mahkemenin kusur belirlemesinin de oluşa ve delillere uygun görüldüğünden, bu sebeple kabul edilen kusur oranının belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, davalı tarafın buna yönelik itirazlarının reddine karar verilmiştir.
-Soruşturma dosyasında şikayetçi olunmadığı itirazında;
Ceza mahkemesindeki vazgeçmenin hukuk mahkemesinde açılacak tazminat davasının etkisi olay tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 73. maddesinin 7. bendinde öngörülen iki koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bu koşullar, vazgeçme ile ceza dosyasının düşmesi ve kişisel hakkın saklı tutulmamış olmasıdır. Anılan Kanun maddesinde “kamu davasının düşmesi, suçtan zarar gören kişinin şikayetten vazgeçmiş olmasından ileri gelmiş ve vazgeçtiği sırada şahsi haklarından da vazgeçtiğini ayrıca açıklamış ise artık hukuk mahkemesinde de dava açamaz.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Bu halde Cezadaki kamu davasının şikayetten vazgeçme ile düşmesi, TCK 74/2. maddesi gereğince uğranılan zararın tazmini için açılan şahsi hak davasını ve 74/3. maddesi gereğince tazminat ve yargılama giderlerini etkilemez. Suçtan zarar görenin, kamu davasının düşmesi halinde şikayetinden vazgeçmesiyle bu düşme gerçekleşse bile açıkça vazgeçme sırasında şahsi haklarından vazgeçtiğini açıklamış ise ancak hukuk mahkemesinde dava açılamaz. Buna göre, mahkemece davalının savunması çerçevesinde soruşturma dosyası getirtilerek davacının yapılan soruşturmada şikayetçi olup olmadığı, şikayetçi değil ise şahsi haklarından ayrıca feragat edip etmediği, şikayetçi vazgeçme sırasında şahsi haklarından vazgeçtiğini açıklamış ise hukuk mahkemesinde dava açamayacağı gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi hatalı olup buna yönelik davalının istinafı kabul edilerek, kararın kaldırılarak gönderilmesi gerekmiştir.(Bkz. Yargıtay 4. HD nin 2016/13195 esas 2019/504 karar sayılı ilamı)
-Kamu düzeni ve davalının maluliyet istinafı yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece, AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre PMF yaşam tablosu ve Progressif Rant sistemine göre hazırlanan rapor ile kaza nedeniyle oluşan maluliyete dayalı olduğu açıkça belirtilerek illiyet bağı yazılı 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinin baz alındığı uzman heyetinden alınan maluliyet raporuna itibar edilmesi gerekirken, TRH yaşam tablosu ve yanlış maluliyet yönetmeliği esas alınarak karar verilmesi isabetsiz olmakla birlikte; alternatifli olarak alınan PMF yaşam tablosu ve Progressif Rant sistemine göre hazırlanan rapor ile 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinin baz alındığı uzman heyetinden alınan maluliyet raporu esas alınması gerekirken, aksi yöndeki kararda isabet bulunmadığından, kamu düzeni yönünden de bu sebeple kararın kaldırılması gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı … vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalı … tarafından yatırılan, başvurma harçları dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde bu davalıya iadesine,
4-İstinaf eden davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan masrafların ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.08/03/2023


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.