Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2632 E. 2022/2797 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 29/12/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/05/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 29/12/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 30/12/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “20.03.2018 tarihinde saat 15:00 sıralarında … caddesini kullanarak … caddesi istikametinden … istikametine doğru seyir halinde olan No: … önünde davalı …, sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile Fetih Caddesi üzerindeki Yaya Geçidinden geçmekte olan müvekkilim …nın ön kısmı ile çarparak ağır şekilde yaralanmasına sebep olmuştur. Olay yerinde düzenlenen kaza tespit tutanağında; Davalının, yaya geçidinden geçmekte olan geçiş önceliği bulunan müvekkilime geçiş hakkı vermediği ve 2918 Sayılı KYTK’ya göre madde 52/1-B (Aracının hızını, aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmamak;) ihlali ile müvekkilime aracının ön kısmı ile çarparak tam kusuru ile müvekkilin ağır şekilde yaralanmasına sebep olduğu sabittir. Maddi tazminat taleplerimiz; Müvekkilimiz …., söz konusu kaza nedeniyle ağır şekilde yaralanmıştır. Müvekkilin vücudunun birçok yerinde kemik kırıkları, burun ve kulaklarında kanamalar ile yine vücudunun birçok yerinde ezilmeler meydana gelmiştir. Bu şikâyetlerle …. Hastanesi acil servisine kaldırılan müvekkilin, hayati tehlikesinin bulunduğu ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığı tespit edilmiştir. Acil serviste yapılan ilk müdahalenin ardından düzenlenen epikriz raporu Ek’te sunulmuştur. Müvekkil, …. Hastanesinde 2 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra hastane şartlarının yetersizliği sebebiyle …. Hastanesine sevk olmuş ve 6© gün de burada yoğun bakımda tedavi görmüştür. Müvekkil, söz konusu kaza nedeniyle büyük bir maddi zarara maruz kalmıştır. Kaza esnasında müvekkilin kafatasında ve vücudunda meydana gelen hasar nedeniyle yaşının gereği olan günlük yaşam faaliyetlerini dahi yerine getiremez hale gelmiştir. Bununla birlikte müvekkilin kaza sebebiyle işitme kaybı oluşmuş, ayağındaki mevcut kalıcı ağır hasar nedeniyle de artık yürüyemez duruma gelmiştir ve bu durumlar kalıcı nitelik arz etmektedir. Müvekkilin halen evinde yatalak olarak tedavi görmektedir. Ekte sunulu; … Hastanesi ve … Hastanesi Genel Adli Muayene Raporlarında müvekkilin mevcut yaralanmasının yaşamını tehlikeye soktuğu ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyeceği tespit edilmiştir. İlk müdahalenin ve yoğun bakım ünitesinde müvekkile uygulanan yoğun tedavinin ardından; 28.03.2018 tarihinde müvekkil, taburcu olmuştur. Şuanda evde kalmakta ve uzaktan tedavisini devam ettirmektedir. Ancak yapılacak tedavilere rağmen müvekkilde iyileşme görülemeyecek ve giderilmesi mümkün olmayan kayıplar mevcuttur. Müvekkilim sağlıklı ve tüm ihtiyaçlarını kendisi karşılayabilecek bır durumda ıken, kaza sebebiyle oluşan yaralanma sonucunda şuan temel ihtiyaçlarını dahi gideremeyecek bir haldedir. Davacının yaşanan bu kaza nedeniyle; her ne kadar hali hazırda bir işi, kazancı olmasa da günlük yaşantısını sürdürürken kazadan kaynaklanan hasarlar nedeniyle büyük bir güçlük yaşadığı ortadadır. Bu durum ise, yine Yargıtay Kararlarınca da ifade olunduğu üzere; sakatlığa maruz kalmış kişi açısından güçlefor) kaybı tazminatı adı altında ve maddi imkanlarda herhangi bir azalma aramadan yalnızca hayatının geri kalanını idame ettirmesi sırasında daha fazla güç harcayacak olmasından kaynaklanan tazmınat hakkının doğumuna sebep olmaktadır. Kazanın ardından davacı, …. Hastenesi’nde tedavi altına alınmıştır. Müvekkil, kazanın gerçekleştiği 20.03.2018 tarihinden 28.03.2018 tarihinde kadar hastanede yatmış; uzun bir süre hayati tehlikesi devam ettikten sonra gördüğü ağır tedavi bu süre boyunca devam etmiştir. Bu tedavi sürecinde müvekkil, Sgk nın karşılamadığı, tedavinin birçok yan giderini de kendisi karşılamak durumunda kalmıştır. Oldukça masraflı ve zahmetli olan tedavi süreci, davacının yalnızca hastanede yattığı süreyle sınırlı değildir. Müvekkil taburcu olmasına rağmen, mevcut sağlık problemleri nedeniyle düzenli ve sağlıklı beslenmesi gerekmekte ve fizik tedavisi görmeye devam etmektedir. Yalnızca bu bile hali hazırda ekonomik sıkıntı çekmekte olan müvekkilin maddi gücünü zorlamaya yetmektedir. Müvekkil her ne kadar taburcu olmuş olsa da; tedavisi hala devam etmektedir. Bu nedenle sık sık araba kiralayıp hastaneye gidilmekte, evde bakım için gerekli tıbbi malzeme temin edilmektedir. Davalılar tarafından tazmini gereken tedavi masrafları, tamamen iyileşmeyi ifade eden tıbbi şifa süresince yapılan bütün masrafları karşılamaktadır. Ayrıca henüz yapılmamış olsa da ileride yapılması muhtemel estetik ameliyatı ve diğer muhtemel giderlerin de tedavi giderleri kapsamında değerlendirilmesi Yargıtay tarafından kabul görmektedir. Bu nedenle ve Borçlar Kanunu’nun 54. Maddesi doğrultusunda; davacının tedavisi sırasında, tıbbi iyileşme süreci kapsamında yapılan tüm tedavi ve yol giderlerinin Sayın Mahkemenizce tayin edilecek hekim bilirkişiler tarafından tedavi evrakları ve muhtemel giderler göz önünde bulundurulmak suretiyle hesaplanmasını ve davalılar tarafından bu giderlerin tazminine karar verilmesini talep ediyoruz. Davalı sürücü … ‘ın kullandığı … plakalı araç, kaza tarihinde diğer davalı …. A.Ş.’nin 25.12.2017 başlangıç ve 22.12.2018 bitiş tarihli … numaralı poliçesi ile Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalıdır (Ek:4). Bu nedenle talep edilen maddi tazminatın ödenmesinde davalı sigorta şirketinin de sigorta poliçesi kapsamında sorumluluğu bulunmaktadır. Davalı Sigorta şirketinin ödemekle yükümlü olduğu meblağın tarafımıza ödenmesi konusunda 07/06/2018 tarihli Başvuru-İhbar dilekçemiz sigorta şirketine 12/06/2018 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, bugüne kadar hiçbir. ödemede bulunulmamış, istenilen belgelerinde tarafımızca temini mümkün değildir. Doğal olarak müvekkilin zararı da halen karşılanmamıştır. Yukarıda yer alan beyanlarımız doğrultusunda; Müvekkilin uzun tedavisi süresince ve ileride yapılması muhtemel olan muayene, kontrol, ameliyat, ilaç ve sair her türlü tedavi gideri ile birlikte; tedavisi kapsamında yapılan bakımın gerektirdiği masrafların ve ulaşım ücreti ve fatura edilemeyen diğer giderler, Tedavi ve iyileşme sürecinde geçici iş görememezlikten doğan zarar ile; Mahkemenizce yapılacak yargılama süresince davacıda mevcut hasarların kalıcı hasar niteliğinde olduğunun tespit edilmesi halinde sürekli iş göremezlik(meslekte kazanma gücü kaybı) nedeniyle iktisadi istikbalin sarsılmasından doğan zararlar olmak üzere yargılamaya sırasında tespit edilecek olan fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla HMK 107. Maddesine göre hesaplanacak olan şimdilik 500,00-TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ediyoruz. Manevi tazminat taleplerimiz; Borçlar Kanunu’nun 56. Maddesinde yer alan “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” İfadesi açıkça manevi tazminat hakkını düzenlemektedir. Buna göre; müvekkilin yaşadığı kaza nedeniyle duyduğu korku ve kazadaki yaraları sebebiyle yaşadığı acı, ızdırap madde kapsamında yer alan manevi zarar unsurları olduğundan dolayı; davalılarca manevi tazminat ödenmesini gerektirmektedir. Her ne kadar müvekkil hastaneden taburcu olmuş olsa da; evde yaşanan sıkıntılar her geçen an müvekkili biraz daha yıpratmaktadır. Yukarıda da ifade edildiği gibi, müvekkil iyileşse dahi tam bir iyileşme asla gerçekleşmeyecek ve kaza nedeniyle maddi manevi kalıcı hasarlara maruz kalacaktır. Müvekkil şuan yakınlarının yardımına muhtaç bir haldedir. Trafik kazasının ve vücutta oluşan kırıkların, yaşamsal faaliyetlerin yitirilmesi gibi kalıcı hasarlara maruz kalmanın müvekkil ve aile bireyleri üzerinde sebep olduğu ruhsal ve yaşamsal olumsuzluklar, müvekkilin halen ve bundan böyle yaşam süresinin sonuna kadar yoksun kalacağı olanaklar birlikte değerlendirilerek; 40.000,00-TL olmak üzere belirlenecek manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek faiziyle birlikte araç sürücüsü ve araç sahibi davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ediyoruz. 6100 Sayılı HMK’nun 389/1. maddesinde; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” hükmü yer almaktadır. Söz konusu madde hükmü ve Sayın Mahkemenizce re’sen tespit edilecek hususlar doğrultusunda, davacılar lehine haklılığı sabit olunacak dava konusu tazminat alacağının, güvence altına alınarak dava sonunda müvekkilin hak kaybına uğramaması amacıyla; davalı … adına kayıtlı … plakalı araç üzerinde ihtiyati tedbir/İhtiyati haciz kararına hükmedilmesini talep ediyoruz” şeklinde dava açmıştır.
Davalı taraflara usulüne uygun davetiye tebliğ edildiği, davaya cevap vermedikleri ve duruşmalara da katılmadıkları görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı vekili davalı aleyhine Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davası açmıştır.
Konunun 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, KTK.85. Maddesinde; “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde;”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi );”Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de, sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edeceğinin düzenlendiği görülmüştür.
20.03.2018 tarihinde, … caddesini kullanarak … caddesi istikametinden … istikametine doğru seyir halinde olan No: … önünde davalı …, sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile Fetih Caddesi üzerindeki Yaya Geçidinden geçmekte olan davacı …’ya kazaya karışan aracın ön kısmının çarptığını ve trafik kazası meydana geldiğini, ayrıca konu ile ilgili olarak 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, TBK’nun 56/1.maddesinde;”Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” şeklinde, (haksız fiil, doktrinde hukuka aykırı zarar verici eylem olarak tanımlanmakta ve unsurları; eylem, hukuka aykırılık, zarar, kusur ve uygun illiyet bağı olarak belirlenmektedir, bu durumda haksız fiilden söz edebilmek için “1) hukuka aykırı bir eylem bulunmalı, 2)eylemden kaynaklı bir zararın olması, 3)zarar veren kişinin kusuru bulunması” ya da yasaca sorumlu olması” zarar ile kusur arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir) KTK.85. maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, görülmüştür.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan ve hükme esas alınan bilirkişi raporlarında sırasıyla; Sürücü …’ın %100 oranında kusurlu olduğu, yaya …’nın ise kusursuz olduğunun bildirildiği ayrıca davacının iyileşme süresinin 9 aya kadar uzayabileceği, bu sürenin 6 ayında bir başkasının yardım ve bakımına ihtiyaç duyacağının bildirildiği, davacının geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararının 13.058,19 TL, sürekli iş göremezlik devresinde uğradığı maddi zararının 285.101,33 TL, iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan maddi zararının ise 12.177,00 TL, kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan maddi zararının ise 6.000 TL olduğu aynı bilirkişinin ek raporunda ise davacının geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararının 13.058,19 TL, sürekli iş göremezlik devresinde uğradığı maddi zararının 447.118,33 TL, iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan maddi zararının ise 12.177,00 TL, kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan maddi zararının ise 6.000 TL olduğu bildirilmiştir.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan bilirkişi raporlarının oluşa ve hukuka uygunluğu ile dosya kapsamında bulunan belge, bilgi ve deliller birlikte değerlendirildiğinde Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 2011/7758 Esas, 2012/6081 Karar sayılı ilamı, aynı dairenin 2014/9573, 2017/519 sayılı ilamları, Konya BAM 3. HD’nin 2018/60 E, 2019/3 K, ve aynı dairenin 2020/964 Esas, 2021/63 K, sayılı 28/01/2021 tarihli ilamları, Yargıtay 17. HD’nin 24/02/2021 tarihli 2019/3292 Esas, 2021/1848 Sayılı ilamı, Yargıtay 4. HD’nin 2021/3089 Esas, 2021/3441 Karar ile 22/06/2021 tarihli ve Yargıtay 4. HD’nin 2021/14845 Esas, 2021/2469 K sayılı ilamının da aynı doğrultuda olduğu, ayrıca Yargıtay 4. HD nin 10/01/2022 tarih, 2021/24078 Esas, 2022/13 Karar sayılı ilamı “… TRH 2010 adı verilen Ulusal Moralite Tablosu hazırlanmıştır, gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda; Yargıtay daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve yine bu tablonun ülkemize özgü ve güncel veriler içerdiği göz önüne alındığında dairemizce de tazminat hesaplarında TRH 2010 tablosuna göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına karar verilmiştir…” şeklinde karar verildiği ve Yargıtay HGK’nın 02/12/2021 tarih 2017/(21) 10-1179, 2021/1563 Karar sayılı ilamında da TRH 2010 tablosunun uygulanacağı yönünde oy birliği ile karar verilmiştir olup) emsal kararlar da dikkate alındığında maddi tazminatlar açısından davacının davasının kısmen kabul kısmen reddi ile maddi tazminatlar bakımından; davacının davasının kabulü ile; davacının Geçici iş göremezlik zararı 13.058,19 TL, sürekli iş göremezlik zararı 285.101,33 TL, bakıcı giderinden doğan 12.177,00 TL, kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan 6.000 TL olmak üzere toplam 316.336,52 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen (davalı sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı ve faiz başlangıç tarihinin 15/11/2018 tarihi, diğer davalılar yönünden ise kaza tarihi olan 20/03/2018 tarihi olacak şekilde) yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine, fazlayla ilişkin istemin reddine karar verilmiştir, ayrıca davacı vekili dava dilekçesinde sigorta şirketi yönünden dava tarihinden itibaren yasal faiz talep etmiştir, ıslah dilekçesinde avans faizi ve kaza tarihinden itibaren işleyecek şekilde talepte bulunmuşsa da taleple bağlı kalınarak sigorta şirket yönünden (HMK 26) dava tarihinden itibaren faiz kararı verilmiştir. Ayrıca kazaya karışan araç hususi olduğundan yasal faize hükmedilmiştir.
Ayrıca manevi tazminatlar bakımından yapılan incelemede ise; Davacının 21/12/2018 tarihli dilekçesi ile davalılar … ve … aleyhine manevi tazminat talebinden vazgeçtiği görülmüştür.
Feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. (HMK 307. md.) Feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır. Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafından ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir. Feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır. (HMK 309. md.) Feragat ve kabul, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. (HMK 310. md.) Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. 6100 Sayılı HMK yönetmeliğinin Karar verilmiş dosyalara ilişkin işlemler başlığının 57. Maddesi ile Bölge Adliye Ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî Ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 215. Maddesi ve (HMK 311. md.) Feragat ve kabul, beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilir. Feragat ve kabul, talep sonucunun sadece bir kısmına ilişkin ise yargılama giderlerine mahkûmiyet, ona göre belirlenir. (HMK 312 md.) Vekilin davadan feragat edebilmesi için vekaletnamede buna ilişkin özel yetki bulunması gerekir. (HMK 74/1. md.) Dâvadan feragat veya dâvayı kabul veya sulh muhakemesinin ilk celsesinde vuku bulursa, karar ve ilâm harcının üçte biri, daha sonra olursa üçte ikisi alınır. (Harçlar Kanunu 22/1. md.) Anlaşmazlık, feragat nedeniyle ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra giderilirse tamamına hükmolunur. (AAÜT 6. md.) Feragat edilmiş olmasından dolayı davalı tarafın yargılama gideri ve vekalet ücreti yönünden genel kurallardan farklı uygulamayı gerektiren davacı lehine bir beyanı olduğu takdirde bu beyana göre işlem yapılmalıdır.
Ayrıca feragat halinde alınacak harç ise; Davadan feragat halinde nispi değil maktu harç alınır. Yargıtay 6. HD.’nin 2013/11938 Esas, 2014/3620 K. Sayılı 25/03/2014 tarihli kararı ile davadan feragat edilmesi halinde davacıdan nispi değil maktu karar ve ilam harcının 2/3 üne hükmedilmesi gerekir. Feragat beyanı belirtilen kurallarla birlikte değerlendirildiğinde ve Yargıtay HGK 25/01/1984, 4/57-29, 7 HD’nin 14/12/2010 tarihli 2010/5006-7212 sayılı ve 4. HD’nin 10/02/2005, 2004/7279-2005/1128 sayılı ilamlarının da aynı doğrultuda olduğu anlaşıldığından davacı yanın manevi tazminat talebinden feragat ettiği görülmekle manevi tazminat davasının feragat nedeniyle reddine dair mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
” şeklinde davacının davasının kısmen kabul kısmen reddi ile; maddi tazminatlar bakımından; Davacının davasının kabulü ile; davacının Geçici iş göremezlik zararı 13.058,19 TL, sürekli iş göremezlik zararı 285.101,33 TL, bakıcı giderinden doğan 12.177,00 TL, kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan 6.000 TL olmak üzere toplam 316.336,52 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen (davalı sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı ve faiz başlangıç tarihinin 15/11/2018 tarihi, diğer davalılar yönünden ise kaza tarihi olan 20/03/2018 tarihi olacak şekilde) yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine, fazlayla ilişkin istemin reddine, manevi tazminatlar bakımından; davacının 21/12/2018 tarihli dilekçesi ile davalılar … ve … aleyhine manevi tazminat talebinde vazgeçtiğinden, feragat nedeniyle reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Sigorta Şirketi vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; tespit edilen maluliyet oranının kabulünün mümkün olmadığını, sunulan raporun genel şartlarda belirtilen yönetmelik kapsamında olmadığını, tespit edilen fahiş oranı kabul etmediklerini, gerçek maluliyetin tespiti için adli tıp 3. İhtisas kurulundan yeni bir rapor alınması gerektiğini, kazanın genel şartlar ve KTK değişikliği sonrasında meydana gelindiğini, bu nedenle TRH yaşam tablosu ve 1,8 teknik faizin kullanılarak hesaplama yapılması gerektiğini, sigortalı araç sürücüsünün kazanın oluşumunda kusurunun bulunmadığını, müvekkili şirketin geçici bakıcı gideri, tedavi gideri ve geçici iş göremezlik teminatının sona erdiğini, davacının bu yöndeki talebinin reddinin gerektiğini, SGK’na müzekkere yazılması ile davacıya geçici iş göremezlik, PSD vs ödemelerin yapılıp yapılmadığının da sorulması gerektiğini, rücuya tabi SGK ödemelerinin tazminattan mahsubunun gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; daimi engellilik oranını eksik inceleme ile belirlendiğini, kusur raporunun teknik değerlendirme bakımından eksik ve olayın olduğu yere uygun olmadığını, hesap bilirkişi raporunun da yanlış kabullere göre hazırlandığını, yerleşik yargıtay içtihatları ve BAM kararlarına uygun olmadığını, ülkede en fazla çalışma yaşının 65 olduğunu, bundan sonra çalışılabileceğine dair bir değerlendirme yapılmasının hayatın olağan akışına ters olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davalı … vekilinin 02/09/2022 tarihinde istinaf konun yoluna başvurduğu, harç ve masrafları yatırmaması nedeniyle düzenlenen ihtarnamenin kendisine 10/09/2022 tarihinde tebliğ edildiği ancak verilen 1 haftalık kesin süre içinde harç ve masrafları karşılamadığı anlaşıldığından, davalı … vekilinin istinaf kanun yoluna başvuru talebinin HMK.m.344 gereğince yapılmamış sayılmasına karar verilmekle inceleme diğer davalı … ile sigorta vekilinin istinafları kapsamında yapılmıştır.
Pmf 1931’in ve engelliler yönetmeliğinin uygulanması gerektiği, maluliyete itiraz ve Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri, KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların ve bu genel şartlarla belirlenen Özürlülük ölçütü yönetmeliği ile Engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedirç
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Bu halde Söz konusu belirlemenin Adli Tıp/Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlar tarafından (çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak) uzmanlık alanlarına göre, HMK’nun 275 inci maddesi gereğince oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan çalışma gücü ve maluliyet oranının belirlenmesine ilişkin mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
O halde mahkemece, yukarıda verilen hukuksal bilgiler dikkate alınarak Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu’ndan veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Ana Bilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarından davacının maluliyeti olup olmadığı, yaralanmasının niteliği, iş güçten kalma süresinin tespiti bakımından Aym’ ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre KARAR VERİLMESİ DOĞRUDUR.İTİRAZ YERSİZDİR.
NE VAR Kİ
AYM ‘ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda PMF 1931 E GÖRE AKTÜERYA BİLİRKİŞİSİNDEN EK RAPOR ALINMALIDIR
Davalıların kusura itirazı
Söz konusu olay nedeniyle tutulan trafik kaza tespit tutanağında; her iki tarafa da kusur izafe edilidiği,
Oysa Dosyada alınan Trafik İhtisas Dairesi raporunda ise davalı sürücünün tam kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Bu durumda Trafik kaza tespit tutanağı ve dosyadan aldırılan bilirkişi raporu arasındaki kusur dağılımına ilişkin çelişki giderilmeden karar verilmesi doğru değildir. (Nitekim Yargıtay 17. Hd nin 2016/19917 esas 2017/10871 karar sayılı emsal ilamı)
Bu halde mahkemece, İTÜ Karayolları Kürsüsü veya Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek 3 kişilik uzman bilirkişi kurulundan kusur dağılımına ilişkin, çelişkilerin giderilmesi yönünde denetime elverişli, ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmediğinden itiraz yerindedir.
Davalı sigorta vekilinin kabul edilen bakıcı,faturasız tedavi ve Geçici iş göremezliğin teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 25/12/2017 başlangıç tarihli Zorunlu Sigorta Mali/Sorumluluk Sigortası poliçelerinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre 6704 SAYILI KANUNUN 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNİN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ’’ İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR
Bu halde davalı vekilinin işbu alacak kalemlerinin sigorta teminatı kapsamı dışında olduğuna ilişkin istinaf itirazları yerinde değildir.
Keza
Yerel Mahkemece davacının geçirmiş olduğu trafik kazası nedeni ile geçici veya sürekli iş göremezlik ödeneği ödenip ödenmediği, ödenmiş ise toplam tutarının bidirilmesi, ayrıca sürekli iş göremezlik geliri bağlanıp bağlandığı, ödenen geçici işgörmezlik ödeneğinin veya bağlanmış ise peşin gelirin rücua tabi olup olmadığı, rücua tabi ise rücu edilecek ilk peşin sermaye değerinin öğrenilmesi veya miktarının SGK dan sorularak tespiti ile bu duruma göre yapılan ödemenin hesaplanan tazminattan mahsubunun gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi gerekmekte olup davalının istinafı yerindedir.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … Sigorta Şirketi vekili ile davalı … vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde bu taraflara ayrı ayrı iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya …. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi tarafından yatırılan 600.000,00 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 30/12/2022

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.