Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2598 E. 2022/2709 K. 20.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 08/09/2022
NUMARASI :… Esas … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLLERİ : Av. … –
Av. … –
DAVALI : … – …
VEKİLİ : Av. … – [
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 20/12/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 21/12/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davanın müvekkili … ile davalı …Ş. arasında, …. aracılığı ile 20/03/2018 tarihinde imzalanan “Karayolları Trafik Kanunu Zorunlu Mali Sorumluluk Avantaj Trafik Sigorta Poliçesi” gereği doğmuş olan alacak hakkının istemine ilişkin olduğunu, poliçe imzalandıktan sonra teminata konu … plakalı aracın 27/05/2018 günü saat 23:15 sıralarında sürücü … sevk ve idaresinde iken, … İli, … İlçesi, … Mahallesi, … Caddesi üzerinde sanayi istikametinden … istikametine seyir halinde iken park etmek için sola doğru manevra yaptığı sırada karşı şeritten gelmekte olan dava dışı sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plakalı motosiklet ile çarpışması sonucu yaralanmalı trafik kazasının meydana geldiğini, bu kaza neticesinde Bozkır Asliye Ceza Mahkemesinin … E. … K. sayılı dosyası ile sürücü … aleyhine ceza davası açıldığını, 18/07/2019 tarihinde Taksirle Bir Kişinin Yaralanmasına Neden Olma suçundan cezalandırıldığını ve hükmün açıklanmasının geriye bırakıldığını, dava dışı … tarafından öncelikle arabuluculuk yolu ile davalı şirkete tazminat talebinde bulunulduğunu ve şirket anlaşmaya yanaşmadığı için, 30/01/2019 tarihinde kaza sebebi ile uğramış olduğu zararların tazmini için Bozkır Asliye Hukuk Mahkemesinin … E. sayılı dosyası ve birleşen Bozkır Asliye Hukuk Mahkemesinin … E. sayılı dosyası ile müvekkili … ve …’a karşı dava açıldığını, karar neticesinde dava dışı … tarafından müvekkilleri aleyhine Bozkır İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile 27/01/2021 tarihinde 133.845,74-TL takip çıkışı ile icra takibi başlatıldığını, müvekkili … ve …’un icra tehdidi altında işbu dosyaya vekalet ücretleri ve icra dosya masrafları ile birlikte 12/02/2021 tarihinde, 153.087,74-TL ödeme yaparak dosyayı kapattığını, Bozkır Asliye Hukuk Mahkemesinin … E., … K. sayılı ilamında ödenmesine hükmedilen alacak kalemlerinin sorumlusunun taraflar arasında 20/03/2018 tarihinde imzalanmış olan poliçe gereği davalı …Ş.’nin olduğunu, bu nedenlerle Bozkır İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasına 12/02/2021 tarihinde müvekkilleri tarafından yapılan 153.087,74-TL ödemeden fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000,00-TL’sinin davalıdan tahsili ile müvekkillerine verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın müvekkili şirkete dava yoluna gitmeden önce başvuru yapması gerekmekte olup, başvuru şartı gerçekleşmediğinden davanın usulden reddi gerektiğini, davacı …’un müvekkili şirket sigortalısı olmayıp, davaya konu poliçeye dayanarak talepte bulunamayacağını, davacı … yönünden husumet yokluğundan davanın reddi gerektiğini, müvekkili şirketin kazaya karışan … plaka sayılı aracın zorunlu trafik sigortacısı olduğunu, sigortalı davacının bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediğinden müvekkil şirketin davacıların taleplerinden sorumlu olmadığını, davacılar tarafından dava dışı …’e ödendiği iddia edilen manevi tazminat ve ferileri’nin zorunlu trafik sigortasıyla sağlanan sigorta korumasının dışında olduğunu, bu sebeple manevi tazminat ve ferilerinden müvekkil şirketinin sorumluluğu bulunmadığını, geçici/sürekli iş gücü kaybı, bakıcı ve tedavi giderlerinin teminat dışında olduğunu, geçici/sürekli iş görememezlik zararı, tedavi-bakıcı giderlerinin trafik sigortacısının sağlık giderleri klozundan ödediği bir tazminat olmakla, tedavi sağlık giderleri klozundan ödenen tüm tazminatların sigorta şirketinin sorumluluğundan çıktığını, bu sebeple davacılar tarafından dava dışı …’e ödendiği iddia edilen maddi tazminatlardan müvekkil şirketin sorumlu olmadığını, Bozkır Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında açılan davanın müvekkil şirkete ihbar edilmemiş olup, kusur, maluliyet oranı ve tazminat hesabı noktasında yapılan tespitleri kabul etmediklerini, davacıların dava dışı …’e ödediklerini iddia ettikleri bakıcı giderine yönelik taleplerin de hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirketin mesuliyetinin kusur oranı ve teminat limitleriyle sınırlı olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte müvekkili şirketin davanın açılmasına sebebiyet vermediğini, müvekkilinin temerrüde düşmediğini, müvekkilinin faiz ve mahkeme masrafları yönünden sorumluluğu bulunmadığını, bu nedenlerle, davanın reddini, mahkeme masrafları ve vekalet ücretinin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Dava; Dava dışı kişiye ödenen bedelin sigorta şirketinden rücuen tazmini davasıdır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın 27/05/2018 tarihinde meydana gelen kaza nedeniyle davalı yana sigortalı aracın karıştığı kazada, sigortalı ve sürücü tarafından dava dışı kişiye ödenmek zorunda kalınan maddi, manevi tazminat ve masrafların davalıdan tazmini hususunda olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce tarafların bildirdikleri deliller toplanmış, kazaya karışan araca ait trafik tescil kayıtları, Bozkır Asliye Hukuk Mahkemesi’nin …. Esas sayılı, Bozkır Asliye Ceza Mahkemesinin … E. … K. sayılı dosyası, Bozkır İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası, Bozkır Asliye Hukuk Mahkemesinin …. E. sayılı dosyası, poliçe ve hasar dosyası, ödeme belgeleri ve tüm belgeler celbedilmiştir.
Dava bidayette Konya … Tüketici Mahkemesinin … E. Sayılı dosyası ile açılmış, işbu mahkemece öncelikle … bakımından tefrik kararı verilmiş, … bakımından açılan davada ise Konya Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemeleri görevli olduğu kanaati ile görevsizlik kararı verilmiştir.
Dosya mahkememize intikal edince bu defa … E., … K. Sayılı ve 30/09/2021 tarihli ilam ile mahkememizce karşı görevsizlik kararı verilmiştir.
Yargı yeri belirlemesi için dosyanın gönderildiği Konya BAM … Hukuk Dairesinin … E., …. K. Sayılı ve 22/12/2021 tarihli ilamı ile mahkememiz yargı yeri olarak belirlenmiştir.
Akabinde mahkememizce … E. Sayılı dosyası ile yargılamaya başlanılmış, kesinleşen Bozkır Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Esas, … K. Sayılı dosyasından alınan tüm raporlar davalı tarafa tebliğe çıkarılmıştır.
Dosya bilahare sigorta bilirkişisi ile aktüerya bilirkişisine verilerek, davacının rücu şartlarının oluşup oluşmadığı, rücu şartları mevcut ise davacının davalıdan isteyebileceği miktarın hesaplanması için rapor alınmasına karar verilmiştir.
Sunulan rapor ve özellikle 28/06/2022 tarihli ek raporda; Davacının maddi tazminat talepleri ve fer’ileri ile bu kalemlere ilişkin yargılama giderleri bakımından rücu şartlarının oluştuğu, manevi tazminat kalemleri, ferileri ve buna ilişkin masraflar yönünden ise sigorta şirketinin sorumluluğunun bulunmadığı ifade edilerek; Davacının 88.982,22-TL maddi tazminat ve işlemiş faizi, 12.517,17-TL maddi tazminata ilişkin vekalet ücreti toplamı ve faizi, 1.231,08-TL maddi tazminata ilişkin yargılama gideri ve faizi, diğer taraftan davalı … şirketinin sorumlu olabileceği icra masrafı oranlamasına göre 16.643,31-TL masraf olmak üzere totalde 119.373,78-TL davalının sorumlu bulunduğu ifade edilmiştir.
Davacı vekili bidayette talep etmiş olduğu bedeli ek rapor sonrasında 20/07/2022 tarihli talep artırım dilekçesi ile 101.894,09-TL’ye iblağ etmiş ve mahkememizce de bu miktarla bağlı kalınarak karar verilmiştir.
Her ne kadar davalı vekili bakıcı ve tedavi giderleri yönünden sorumluluklarının bulunmadığını beyan etse de emsal yargı uygulamalarına göre davalının bu kalemler bakımından da sorumluluğu kabul edilmektedir. Ancak davalı … şirketinin manevi tazminat kalemi bakımından sorumluluğu mevcut olmayıp bu husus hem bilirkişi raporunda hem de mahkememizce verilen kararda dikkate alınmıştır.
Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirme neticesinde dosya kül halinde değerlendirildiğinde, dosyadaki tüm bilgi ve belgeler, alınan raporlar mucibince rücu şartları oluştuğundan dolayı açılan davanın talep artırım dilekçesi de nazara alınmak suretiyle kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
Davacının davasının talep arttırım dilekçeside nazara alınmak suretiyle KABULÜ İLE;
101.894,09-TL’nin ödeme tarihi olan 12/02/2021 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; başvuru şartının sağlanmadığını, ödeme yapılan dava dosyasının şirkete ihbar edilmediğini, bu nedenle müvekkili kurum nezdinde temerrüt şartlarının oluşmadığını, sigortalı davacı bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemiş olup müvekkili şirketin davacıların taleplerinden sorumlu olmadığını, maluliyet raporunun ilgili yönetmeliğe uygun olarak ATK’den alınması gerektiğini, kaza tarihi 27/05/2018 olup davacının maluliyet oranının Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre belirlenmesi gerektiğini, geçici iş göremezlik, bakıcı ve tedavi giderlerinin sigorta kapsamında olmadığını, gerekçeli kararda belirtilen dava dışı …’in hesap raporuna dahil edilen bakıcı gideri, tedavi gideri ve geçici iş göremezlik tazminatlarının hesaplamadan çıkarılarak sadece kalıcı iş göremezlik tazminat hesaplamasının yapılması gerektiğini, kabul manasına gelmemek kaydıyla; belgelendirilemeyen tedavi giderinin reddinin gerektiğini, hükmedilen tedavi giderinin fahiş olduğunu, davacıların ödeme yaptığı dava dosyasında alınan tazminat raporunda PMF Yaşam Tablosu/ TRH Yaşam Tablosunun kullanıldığı belirlenmemiş olup öncelikle bu durumun tespit edilerek PMF tablosu hükme esas alınarak ödeme yapılmış ise PMF tablosu esas alınarak tekrar hesaplama yapılması gerektiğini, aksi durumda TRH 2010 Yaşam Tablosu ve 1,65 teknik faiz dikkate alınarak tekrar rapor aldırılması gerektiğini, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; sigortalının 3.kişiye ödediği tazminatın kendi ZMMS sigortasından rücuen tahsili istenime ilişkindir.
1-Başvuru şartı itirazının incelenmesinde:
Zarar gören üçüncü kişilere tazminat ödeyen sigorta ettirenin (işletenin), poliçedeki limite göre sigortacısından istekte bulunmasının yasal dayanağı, Yargıtay kararlarında şöyle açıklanmıştır:
“KTK. m. 91’de belirtildiği üzere Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile işleten (araç sahibi), üçüncü kişilere verdiği zararlardan dolayı kendi “sorumluluğunu” sigorta ettirmektedir. Sigorta sözleşmesi, sigorta ettirenin malvarlığındaki azalmayı önlemek amacına yönelik olarak düzenlenir. Bu ilişkide sigorta ettirenin yararı güvence altına alınmaktadır. Bunun sonucu olarak sigorta ettiren (işleten-araç sahibi), sigortacının ödediği tazminat kadar borcundan kurtulmaktadır.
Eğer sigorta ettiren (işleten-araç sahibi), sigortacının ödemekle yükümlü olduğu tazminat tutarını zarar gören üçüncü kişilere ödemişse, sigortacının, sigorta ettiren zararına zenginleştiği kabul edilmelidir. İşte bu haksız ve nedensiz zenginleşmeyi geri vermekle yükümlü olan sigortacıya karşı, sigorta ettirenin (zarar gören üçüncü kişilere) ödediği tazminat tutarını geri isteme hakkı bulunmaktadır.”
Dönme (rücu) hakkının kullanımı için izlenecek yol
a) Yukarda da belirttiğimiz gibi, işleten, üçüncü kişilerin dava açmalarını beklemeden, aracının kazaya karıştığını “hemen” sigortacısına bildirmelidir. TTK.1291/1. maddesi ile Trafik Sigortası Genel Şartlar B.1/a maddesine göre, işleten, rizikonun gerçekleştiğini (taşıtının kazaya karıştığını) öğrendiği günden başlayarak beş gün içinde sigortacısına bildirmekle yükümlü tutulmuştur. Bu yükümlülük hemen yerine getirilmelidir.
b) Gene yukarda açıkladığımız gibi, zarar görenler, işletene karşı bir dava açmış olup da, aracın Trafik Sigortasını yapan sigorta şirketini dava etmemişlerse, davalı işleten bu davayı hemen sigortacısına bildirmelidir.(İhbar etmelidir.)
c) Eğer, zarar görenlerin dava açmalarını beklemeden, işleten,onlarla anlaşarak (sulhen) bir tazminat ödemiş olursa, bunu belgelemek koşuluyla sigortacısından isteyebilir. Bu konuda bir Yargıtay kararında daha da ileri gidilerek, işletenin, kendisine karşı bir dava açılmadan dahi “üçüncü kişilerin zararından sorumlu olduğunu kanıtlaması durumunda” sigorta bedelini kendi aracının Trafik Sigortasını yapan sigorta şirketinden isteme hakkı bulunduğu kabul olunmuştur. Kararda şöyle denilmiştir, özetle:
“Bir sigorta şirketine Trafik (ZMSS) poliçesi ile sigortalı bir aracın sürücüsü üçüncü kişilere zarar vermişse, zarar görenler tarafından sigorta ettirene karşı bir dava açılmadan dahi, sigorta ettirenin (işletenin), üçüncü kişilerin zararından sorumlu olduğunu kanıtlaması halinde, sigorta bedelini, kendi aracının Trafik (ZMSS) poliçesini düzenleyen sigorta şirketinden isteme hakkı bulunduğunun kabulü gerekir. (11.HD.21.12.2004, E.2004/1636 – K.2004/12698)
d) Ancak, Yargıtay, daha eski tarihli bir başka kararında, işleten (sigorta ettiren), zarar gören üçüncü kişilere henüz bir tazminat ödememişse, sigortacısına karşı dönme (rücu) hakkını kullanamayacağı yönünde karar vermiştir. Buna ilişkin karar özeti şöyledir:
“Dava, trafik sigorta poliçesiyle sigortalı aracın üçüncü kişiye vermiş olduğu, sigorta ettiren tarafından ödenen zararın, sigortacıdan rücuen tazmini istemine ilişkindir. Ne icra dosyasında ne de sunulan kanıtlar arasında davacının zarar görene ödeme yaptığına dair bir bilgiye rastlanmamıştır.O halde, davacının zarar gören üçüncü şahsa bir ödemesinin olmadığı, rücu koşullarının bulunmadığı dikkate alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.”(11.HD.11.04.2005, E.2004/6602 – K.2005/3457)(TRAFİK SİGORTASINDA SİGORTA ETTİRENİN SİGORTACISINA RÜCU HAKKI ÇELİK AHMET ÇELİK )
Somut olayda Bir sigorta şirketine Trafik (ZMSS) poliçesi ile sigortalı bir aracın sürücüsü üçüncü kişilere zarar vermişse, zarar görenler tarafından sigorta ettirene karşı bir dava açılmadan dahi, sigorta ettirenin (işletenin), üçüncü kişilerin zararından sorumlu olduğunu kanıtlaması halinde, sigorta bedelini, kendi aracının Trafik (ZMSS) poliçesini düzenleyen sigorta şirketinden isteme hakkı bulunduğunun kabulü gerekeceğinden itirazın reddi gerekmiştir.
2- Maluliyet ve hesap raporuna ilişkin itirazın incelenmesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından; Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.(Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Davalı vekili erişkinler için engellilik yönetmeliğinin uygulanması gerektiğini belirtmiş ise de; Davalı … vekili tarafından 20/02/2019 tarih ve 30692 sayılı “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında” yönetmeliğin yürürlüğe girmesi ile birlikte maluliyet oranlarının belirlenmesinde ilgili yönetmeliğe göre alınmış sağlık kurulu raporuyla belirlenmesi gerekeceği iddia edilmekte ise de kaza tarihi 15/10/2016 ve dava tarihi16/05/2017 tarihi olup maluliyet raporunun olay tarihi itibariyle yürürlükte olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerektiği ve Yargıtay 17. HD nin kökleşmiş içtihatları gereği Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan alınmasının yeterli olduğu, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesinden alınma zorunluluğunun bulunmadığı,bu halde haksız fiil tarihinde yürürlükte olan 3 Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenen ATK 2.ihtisastan alınan heyet raporunun hükme esas alınmasında hukuka aykırılık olmadığı ,davalı vekilinin olay tarihinde yürürlükte olmayan, daha sonra yürürlüğe giren yönetmeliğe göre maluliyet eğerlendirmesi yapılmasının mümkün olmadığı,
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur itirazların reddi gerekmiştir.
3-Davalı vekilinin geçici iş göremezliğin,bakıcı gideri ve tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde “Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan .20/03/2018 tanzim tarihli Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin geçici işgörmezlik, tedavi ve bakıcı giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 6.960,39 TL harçtan peşin alınan 1.800,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.160,39‬ TL harç giderinin davalı …’nden tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 21/12/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.