Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2595 E. 2023/434 K. 08.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
…. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 08/03/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … ( …)
ÜYE : … ( …)
ÜYE : … ( …)
KATİP : … ( …)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 27/09/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … (TcNo: … )
VEKİLLERİ :Av. …

DAVALI : … ŞİRKETİ –
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 08/03/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 08/03/2023

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; Davacı müvekkili … in 16/01/2020 tarihinde kovanağızı mahallesi tevazlı sokakta kaldırımda yürümekte iken … idaresinde bulunan … plaka sayılı araç kontrolünü kaybederek müvekkiline çarptığını, çarpma sonucu müvekkilinin bahçe duvarı ile araç arasına sıkıştığını, kaza neticesinde BTM ile giderilemeyecek şekilde ağır yaralandığını, kazada … plaka sayılı araç sürücüsü … ın tam ve asli kusurlu olduğunu, kaza tarihi itibari ile … plaka sayılı aracın zorunlu trafik sigorta poliçesi davalı şirket …Sigorta olduğunu, kazadan sonra … Hastanesine kaldırıldığını, yapılan tespitlerde müvekkilinin tibia üst uç kırığı ve tek başına fibula kırığı olduğu ve bir takım ameliyatlar geçirdiğini, kaza sonucunda müvekkilinin ağır malul kaldığını, kaza ile ilgili olarak müvekkilinin sürücüden şikayetçi olması üzerine Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin … E. Sayılı dosyası ile açılan kamu davasının halen derdest olduğunu, meydana gelen kaza nedeniyle 04/07/2020 tarihinde davalı şirkete başvuru yapıldığını, başvuru neticesinde müvekkiline herhangi bir ödeme yapılmadığını, müvekkilinin olay nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını, maddi zararın ne kadar olduğunun bu aşamada tespit edilemediğinden davayı belirsiz alacak davası olarak görülmesini talep ettiğini, bu anlamda fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu, bu nedenlerle haklı davalarının kabulü ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, müvekkili yönünden oluşan 50,00 TL kalıcı maluliyet tazminatı, 50,00 TL geçici iş görememezlik tazminatı, 50,00 TL bakım bakıcı gideri ve 50,00 TL faturalandırılamayan tedavi gideri tazminat kalemlerinin başvuru tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan davacıya verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekilinin 08/08/2022 tarihli bedel artırım dilekçesi ile özetle: 15.12.2020 Tanzim tarihli dava dilekçesi ile davalı taraf aleyhine belirsiz miktarlı olarak;50 TL. Kalıcı Maluliyet, 50 TL. Geçici İşgörememezlik, 50 TL. Faturalandırılamayan tedavi gideri, 50 TL. Bakım bakıcı gideri olmak üzere 200 TL. Bedel belirterek maddi tazminat davası açıldığını, en son 02.06.2022 tanzim tarihli Hesap & Aktüerya Bilirkişisi tarafından hesaplama yapıldığını, buna göre; 168.727,05 TL. Maluliyet (Kalıcı) (İşlemiş bilinen ve işleyecek bilinmeyen dönem toplam), 12.623,82 TL. Geçici iş görememezlik, 5.886,00 TL. Bakıcı Gideri, 4.500,00 TL. Tedavi gideri olarak maddi tazminat alacak kalemleri belirlendiğini, gelinen bu noktada dava ikamesi sırasında yatırılan 200 TL dava değeri mahsup edilerek 191.536.87 TL.nin cismani zarar kaynaklı ve açıklamalı olarak harcını tamamladıklarını ve bu şekilde dava değerini toplamda 191.736,87 TL. ye çıkardıklarını, bedel arttırım taleplerinin kabulü ile belirlenmiş miktar üzerinden davanın kabulüne, kabul edilen miktar yönünden temerrüt tarihinden itibaren avans faizi işletilmesine, sair ve fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; Daha önce davacı tarafından maluliyet tazminatı talepli olarak müvekkili şirkete başvurulduğunu fakat değerlendirme yapılabilmesi için gerekli olan evraklardan maluliyet raporu ve genel adli muayene raporu gönderilmediğini, kazadan kaynaklanan maluliyet durumunun tam olarak tespiti eksik evraklar nedeniyle mümkün olmadığını, Sigorta Genel Şartlarında rizikonun gerçekleşmesinden sonra sigortacının istemi üzerine rizikonun ve tazminatın kapsamının belirlenmesi için gerekli ve beklenebilecek her türlü bilgi ve belgeyi makul sürede sağlamak sigortalının yükümlülükleri arasında sayıldığını, eksik evrakların davacı tarafa bildirildiğini, davacı tarafça müvekkili şirkete dönüş yapılmadığını, açıklanan nedenlerle müvekkili şirketin temerrüde düşmediğini, herhangi bir kabul anlamına gelmemekle birlikte müvekkili şirket hakkında tazminata hükmedilmesi halinde değerlendirmeye ilişkin tüm evrakların müvekkili şirket’e sunulmamış olduğu, eksik evrakla başvuru yapılmış olduğu göz nünde bulundurularak faiz başlangıcı açısından müvekkili şirketin sorumluluğunun eksik evrakla başvuru yapılan tarih değil dava tarihi ve ıslah halinde ıslah tarihi olarak alınmasını talep ettiklerini, hiçbir kabul anlamına gelmemekle birlikte savunmalarının kabul görmemesi halinde davacının maluliyet oranının ve kusur durumunun mümkünse adli tıp kurumu 3. ihtisas dairesi tarafından tespiti gerektiğini, tazminat hesabının aktüer hesaplama konusunda uzman ve hazine listesinde yer alan bir aktüer tarafından yapılması gerektiğini, poliçe tarihinde geçerli olan genel şartlar gereğince davacının talebinin teminat dışı olduğunu, talebe konu tedavi, geçici bakıcı ve geçici iş görememe tazminatı sosyal güvenlik kurumu’nun sorumluluğunda olduğunu, bu nedenlerle öncelikle davacının başvuru şartlarını yerine getirmediğinden davanın reddine, sonrasında müvekkili şirketin sigortalısının kusur ve maluliyeti bulunmaması halinde davanın reddine, dava konusu kaza sebebi ile uğradığı maluliyet oranının Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulundan alınacak rapor ile tespitine, tazminat hesabına ilişkin raporun Hazine Müsteşarlığı listesinde yer alan uzman aktüerden alınmasına, temerrüde düşmemiş ve davanın açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkili şirket aleyhine yargılama giderine, faize ve vekalet ücretine hükmolunmamasını, hükmolunması halinde müvekkili şirketin sorumlu olduğu azami poliçe limiti ve sigortalı araç sürücüsünün kusur oranı dikkate alınarak yargılama giderine, faize ve vekalet ücretine hükmolunmasına, davacının, müvekkili şirket bakımından poliçe teminatı dışında bulunan taleplerinin reddine, karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesi gerekçeli kararında özetle; ” 16/01/2020 tarihinde yaya olarak kaldırımda yürümekte olduğu esnada davalı sigorta tarafından sigortalanan aracın çarpması neticesinde davacının yaralandığı, kazanın meydana gelmesinde davacıya atfı mümkün bir kusur olmadığı, sigortalı araç sürücünün asli ve tam kusurlu olduğu, … Hastanesinin 26/01/2022 tarihli Heyet Raporunda belirtildiği üzere 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre yapılan değerlendirmede davacının sürekli maluliyet oranının %24 olduğu, iyileşme(geçici iş göremezlik) süresinin 6 aya kadar uzayabileceği, bu sürenin 2 aylık zarfında bakıcıya ihtiyacı olduğu ve SGK tarafından karşılanmayan, belgeye bağlanamayan zorunlu tedavi giderinin ise 4.500,00 TL olduğunun rapor edildiği, 02/06/2022 tarihli bilirkişi raporunda davacının 168.727,05 TL sürekli iş göremezlik, 12.623,82 TL geçici iş göremezlik, 5.886,00 TL bakıcı gideri, 4.500,00 TL SGK tarafından karşılanmayan, zorunlu, belgeye bağlanamayan tedavi gideri maddi zararı olduğu rapor edilmekle davacının davasının bu miktarlar üzerinden kabulüne karar verilmiş, hükmolunan tazminatlara davalı sigortanın temerrüde düştüğü tarihten itibaren sigortalı aracın hususi mahiyeti de nazara alınarak yasal faiz uygulanmasına hükmolunmuş, Mahkememizde oluşan vicdani kanaatin tezahürü olarak;
Davacı …’in davasının KABULÜ İLE;
Davacının 16/01/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 168.727,05 TL sürekli iş göremezlik maddi zararının davalı …Sigorta A.Ş’den kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 23/07/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili DAVACIYA VERİLMESİNE,
Davacının 16/01/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 12.623,82 TL geçici iş göremezlik maddi zararının davalı …Sigorta A.Ş’den kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 23/07/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili DAVACIYA VERİLMESİNE,
Davacının 16/01/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 5.886,00 TL bakıcı maddi zararının davalı …Sigorta A.Ş’den kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 23/07/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili DAVACIYA VERİLMESİNE,
Davacının 16/01/2020 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 4.500,00 TL SGK tarafından karşılanmayan, zorunlu, belgeye bağlanamayan tedavi gideri maddi zararının davalı …Sigorta A.Ş’den kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere temerrüt tarihi olan 23/07/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili DAVACIYA VERİLMESİNE,” şeklinde karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özet olarak; Üniversite Hastanesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı tarafından alınan raporun hatalı yönetmeliğe göre düzenlendiğini, hükme esas alınmasının hatalı olduğunu, kazaya karışan araca ilişkin ve davalının sorumluluğuna esas teşkil eden poliçe tanzim tarihi ve kaza tarihi ZMMS Genel Şartlarının yürürlük tarihinden sonra olduğunu, kaza tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine uygun olarak davacının kaza nedeniyle oluşan maluliyet derecesinin ve oranının belirlenmesi amacıyla rapor alınıp tespit edilecek maluliyet oranına göre tazminat hesabı yapılması gerektiğini, sakatlık raporunun yönetmeliğe uygun alınmasının Re’sen gözetilmesi gereken bir husus olduğu, mahkemece hatalı karar verildiğini, kararın kaldırılmasını ve talepleri doğrultusunda yeniden incelenerek hüküm kurulmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava trafik kazası nedeniyle tazminat talebine ilişkin olup mahkemece verilen karar davalı sigorta tarafından “maluliyet” bakımından istinaf edilmiştir.
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece, AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor tanzim eden aktüer ve Üniversite Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı bölümünden, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine uygun olarak alınan maluliyet raporunun hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, davalının istinaf talebinin reddi gerekmiştir.
Bu halde, kamu düzeni ve istinaf sebepleri çerçevesinde; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön ile kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına; dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf eden davalıdan alınması gereken 13.097,54 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 3.274,39 TL nin mahsubu ile bakiye 9.823,15 TL eksik harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların davalı üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.08/03/2023

Başkan …
e-imzalı

Üye …
e-imzalı

Üye …
e-imzalı

Katip …
e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.