Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2550 E. 2023/285 K. 17.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 17/02/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 06/07/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ :Av. …
DAVALI :1- …

VEKİLLERİ :Av. … – …
Av. … – …
Av. …
DAVALI :2- …
VEKİLİ :Av. …
DAVALI :3- …
VEKİLİ : Av. …
DAVA İHBAR OLUNAN : …

VEKİLİ : Av. …

DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 17/02/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 17/02/2023

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 24.12.2017 tarihinde meydana gelen trafik kazasında, … plaka sayılı araç sürücüsü … ın sevk ve idaresindeki ticari araç ile olay yeri … ilçe istikametinden … ili istikametine doğru seyri esnasında havanın kar yağışlı olması nedeniyle yoldan çıkarak tek taraflı trafik kazası meydana gelmiştir. Ölümlü/Yaralanmalı Trafik Kazası Tespit Tutanağı’na göre: Bu kazanın oluşumunda davalı …’ın 2918 sayılı KTK’nın 52/1-b uymamak suretiyle ihlal ettiği gerçeğiyle davalının tam kusurlu olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … soruşturma numarasıyla soruşturma başlatılmıştır. Müvekkilimiz yolcu olarak bulunduğundan herhangi bir kusuru; bulunmamaktadır. Davacı Müvekkilin beden gücü kayıp oranı 16.08.1981 doğumlu davacı …’nin, geçirdiği kaza nedeniyle, özürlülük ölçütüne göre alınmış beden gücü kayıp oranı … Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nın … tarihli … sayılı Adli Kurul raporuyla Özürlülük Oranı 4 27 olarak belirlenmiştir. Davacı Müvekkilin yaşına, aktif ve pasif dönem yaşam süresine, beden gücü kayıp oranına, davalı sürücünün asli kusuruna müvekkilimizin aylık geliri ve yargılama sırasında toplanacak delillere göre, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak şimdilik 5000 TL sürekli iş göremezlik tazimatın davalı … şirketinden tahsilini talep etme zorunluluğu doğmuştur. Kalıcı sakatlığın yarattığı ruhsal ve yaşamsal olumsuzluklar ile davacı müvekkilin yaşının da göz önüne alınarak ve davalının kusur durumu da gözetilerek, manevi tazminatın olay tarihinden işletilecek faiziyle birlikte işleten ve sürücüden tahsiline karar verilmesi dileğinde bulunuyoruz ve bunun için “simgesel” bir değer olarak 50.000 TL. üzerinden peşin harç ödüyoruz. Davalı işletene ait … plakalı aracın kaza tarihi itibariyle geçerli poliçe ile davalı … Şirketine Trafik Sigortalı olması nedeniyle limite kadar maddi tazminat istenmiştir. Bu doğrultuda tarafımızdan … tarihinde sigorta şirketi nezdinde başvuru yapılmış ancak bugüne kadar herhangi bir ödeme yapılmamıştır. Bu güne kadar ödeme yapılmamış olması nedeniyle Arabuluculuğa başvuru yapılmış ancak davalı tarafın anlaşmaya yanaşmaması sebebiyle bir anlaşma sağlanamamıştır.” şeklinde dava açtıkları görülmektedir.
Davalı … Sigorta vekilinin cevap dilekçesinde özetle; “İş bu yargılamaya konu mezkur olayın gerçekleşmesine sebebiyet verdiği iddia olunan … plaka sayılı araç Müvekkil Şirket tarafından, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalanmıştır. Ancak, aracın söz konusu poliçe teminatı altına alınmış olması, teminatın tamamen ve otomatik olarak ödeneceği anlamına gelmemektedir. Müvekkil Şirket, 2918 sayılı kanuna göre, işletene düşen hukuki sorumluluğu zorunlu sigorta limitleri dahilinde teminle mükellef olup, işletenin sorumluluğunun bulunmadığı hallerde, Müvekkil Şirketin sorumluluğundan bahsedilmesi mümkün olmayacaktır. Bu nedenlerle, yargılamaya konu kazaya karışan araçların ve şahısların kusur dağılımına ilişkin olan maddi gerçeğin, Sn. Mahkemenizce …Teknik Üniversitesi, … Trafik Fen Heyeti, Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi gibi kurumlardan seçilecek uzman bilirkişi heyetinden alınacak ayrıntılı ve gerekçeli rapor tanzimi ile saptanması gerekmektedir. Ayrıca, yargılamaya konu olaya ilişkin soruşturma dosyası var ise, kusur durumunun tespiti açısından incelenmesi gerekmektedir. Davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, Davacı, kaza neticesinde yaralanmış ve gelir kaybına uğramış ise, tazminat taleplerine esas gelirlerinin Sn. Mahkeme tarafından araştırılması gerekmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2004/9351 E. 2005/5742 K. sayılı 02.06.2005 tarihli ilamında da “Davacı kazadan önce ne kadar geliri bulunduğunu ve buna dayalı olarak gerçek zarar miktarını, Medeni Kanunun 6. maddesine göre ispatla yükümlüdür. Gerçek zararın belirlenmesi için Davacının gelirinin daha net kıstaslarla ortaya konulması gerekmektedir. Farazi olarak asgari ücretin 2,5 katı kazancı olacağından hareketle tazminat miktarı belirlenmiş olması doğru değildir.” denilmek suretiyle, Davacıların, kazadan önce ne kadar gelirinin olduğunu ve buna dayalı olarak ne kadar kazanç kaybına uğradığını somut bulgularla ispatlamasının gerektiği, farazi yöntemlerle hareket edilerek hesaplanacak olan tazminat miktarlarının usul ve yasalara aykırı olacağı açıkça vurgulanmıştır. Davacının iş göremezlik oranlarının tespitleri Adli Tıp Kurumunca yapılmalıdır. Rapor aldırılması aşamasında ise Sn. Mahkemenizin Yargıtay’ın aşağıda sunduğumuz yerleşik içtihatları doğrultusunda değerlendirilme yaparak rapor aldırması gerekmektedir. Davacının iş göremezlik dönemlerinin ne kadar olduğu ve bu döneme ilişkin gelir kaybının varlığı tespit edilmelidir. Bu bağlamda, Davacının bahsi geçen iş göremezlik ve beden gücü kaybı tazminat talepleri için, Karayolları Trafik Kanunu ve 5510 sayılı yasa hükümleri gereğince, Sosyal Güvenlik Kurumunun, Müvekkil Şirketten rücuen tazminat talebinde bulunacağı hususları da göz önüne alınarak, Davacı için Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından Davacıya yapılmış olan ödemeler ve masraflar sorularak tazminat taleplerinden düşülmesi gerekmektedir. Aksi halde Müvekkil Şirket mükerrer ödeme yapmak durumunda kalacaktır. Yine olayda var ise hatır taşımacılığına dair gerekli indirimlerinin Sn. Mahkemenin takdirinde olmak üzere yapılmasını talep etmekteyiz. 13.02.2011 tarihli 6111 sayılı yasa ile değişik 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98. maddesi ve 6111 sayılı yasanın geçici 1. maddesi ile trafik kazalarından kaynaklanan sağlık hizmet bedelinin tahsili özel usul ve esaslara bağlanmıştır. Bu hususta, T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı tarafından 27.08.2011 tarihli 28038 sayılı resmi gazetede yayınlanan Trafik Kazaları Nedeniyle İlgililere Sunulan Sağlık Hizmet Bedellerinin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik yürürlüğe girmiştir. Karayolları Trafik Kanununun 98. maddesi ve Trafik Kazaları Nedeniyle İlgililere Sunulan Sağlık Hizmet Bedellerinin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesi uyarınca “Trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanır” denilmektedir. Hal böyle iken, Müvekkil Sigorta Şirketinin tedavi masraflarını ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır.” şeklinde cevap vermiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; “Tazminat davalarında yetkili mahkeme haksız fiilin işlendiği yer mahkemesi ile davalının ikametgah adresidir. Davacı tarafça Konya ilinde dava açılmıştır. Dava Tokat Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılması gerekmektedir. Lakin Konya şirket merkez adresi ve ikamet adresi de değildir. Bu nedenle yetki itirazında bulunmaktayız. Kazanın olduğu anda hava kar yağışlı ve yerde buzdur. Burada Karayolları Genel Müdürlüğü’nün bu buzlanmayı önlemesi gerekirken böyle bir çalışması mevcut değildir. Müvekkilim şirket tarafından verilen otobüste hava şartlarına uygun şekilde lastikleri ve ekipmanı bulunmaktadır. Kazanın meydana geldiği yerde kuvvetli rüzgarlar esmektedir. Otobüsün hacmi de büyük bir alan kaplamasından dolayı bu rüzgarlardan en çok etkilenecek araçtır. Müvekkil davalı virajı dönmüş olduğu anda kuvvetli bir rüzgar esmiştir. Yerinde buz olmasından dolayı araç sürüklenmiş ve mevcut kaza meydana gelmiştir. Müvekkilimin kullandığı otobüsün hızı her ne kadar takograf kayıtlarında görüldüğü üzere yavaş olsa da mevcut çok sert esen rüzgarın etkisiyle araç kaymış ve davaya konu kaza meydana gelmiştir. Öncelikle bu hususun araştırılması gerekmektedir. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nden kaza tarihinde olay yerinin mevcut hava şartlarının sorulmasını talep etmekteyiz. Mevcut kaza sert esen rüzgar sebebiyle meydana geldiğinden olay ile kusur arasındaki illeyet bağını müvekkilim açısından kesilmektedir. söz konusu olay tamamen mücbir sebeple meydana gelmiştir. davalı müvekkilime izafe edilebilecek herhangi bir kusur söz konusu değildir. Mevcut otobüs koltuklarında emniyet kemerleri bulunmaktadır. Emniyet kemelerinin takılması konusunda da yolculara uyarıda bulunulduğu gibi görsel işaretlerde mevcuttur. Lakin böyle bir kazada davacılar emniyet kemerlerini takmış olsalardı herhangi bir yaralanma mevcut olmayacaktı. Yaralanmayla ilgili olarak da bütün uyarılara rağmen kemer takmayan davacıların kusuru bulunmaktadır. Davacıların istemiş olduğu manevi tazminat miktarı afakidir. Maddi ve Manevi tazminat talepleri zenginleşme aracı olarak kullanılmak istenmektedir. Bu nedenle maddi ve manevi tazminat taleplerini kabul etmemekteyiz. Yukarıda açıklamış olduğumuz sebeplerle haksız ve kötüniyetli olarak açılan davanın reddini talep etmek zorunluluğu hasıl olmuştur.” demiştir.
Davalı … Şti’nin cevap dilekçesinde özetle; “Davacı vekili tarafından Sayın Mahkemeniz nezdinde ikame edilen davada özetle; Müvekkil Şirket’in mülkiyetinde bulunan ve davalılardan … A.Ş. Tarafından karayolları zorunlu trafik sigorta poliçesi tanzim edilen … plakalı aracın davalılardan …’ın sevk ve idaresinde bulunduğu esnada tek taraflı trafik kazası meydana geldiğini, bu kaza neticesinde davacının yaralandığını, kaza neticesinde %27 oranında özürlülük raporu aldığını belirtmiştir. Davacı taraf bu özürlülük sonucunda meydana gelen beden gücü kaybına bağlı olarak şimdilik 5.000,00 TL sürekli iş göremezlik tazminatının davalı … Sigorta’dan, 50.000,00 TL manevi tazminatın işleten ve sürücüden olay tarihinden itibaren işletilecek faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir. Müvekkil Şirket’e karşı açılan işbu haksız ve hukuka aykırı davanın aşağıda yaptığımız ayrıntılı açıklamalar çerçevesinde reddine karar verilmesi gerekmektedir. Her ne kadar davacı taraf maddi tazminat talepleri konusunda Müvekkil Şirket’ten herhangi bir talepte bulunmamışsa da, Müvekkil Şirket’e ait aracın zorunlu trafik sigorta poliçesi ile beraber, Karayolları Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Koltuk Ferdi Kaza Poliçesi de bulunmaktadır. Herhangi bir şekilde Müvekkil Şirket aleyhine bir maddi tazminat talebi olması durumunda ilgili sigorta şirketlerinden talep edilmesi gerekmektedir. Davacı tarafın dayandığı deliller dava dilekçesi ekinde tarafımıza tebliğ edilmediğinden işbu delillere karşı cevap ve beyan hakkımız saklı kalmak kaydıyla cevap dilekçemizi sunuyoruz. Davacı taraf sayın mahkemenizde ikame ettiği iş bu davada 6102 sayılı ttk.’nın 5/a maddesine uygun bir arabuluculuk son tutanağı dosyaya sunmamıştır. Her ne kadar Sayın Mahkemenizce düzenlenen … tarihli tensip zaptında davacı tarafın arabuluculukta anlaşmaya varılamadığına dair son tutanağı dava dilekçesi ekinde sunduğu belirtilmişse de, dosyaya sunulan arabuluculuk son tutanağı sadece davalılardan … Sigorta ile yapılan arabuluculuk görüşmelerini kapsamaktadır. Dava öncesinde Müvekkil Şirket’e herhangi bir arabuluculuk teklifi gelmemiştir. 6102 sayılı TTK madde 5/A uyarınca konusu bir miktar paranın veya tazminatın ödenmesine dair davalarda arabuluculuk dava şartı olup, davacı taraf bu şartı tam olarak yerine getirmediğinden, Müvekkil Şirket’e karşı açılan davanın dava şartı yokluğundan reddi gerekmektedir. Kabul anlamına gelmemek koşulu ile meydana gelen kazada davacının beden gücü kaybının tespit edilmesi gerekmektedir. Meydana gelen kaza neticesinde davacının beden gücü kaybı olduğu iddia edilmiştir. Davacının beden gücü kaybının tespiti gerekmektedir. Özürlülük oranının Adli Tıp Kurumu tarafından tespit edilmesi gerekmektedir. Nitekim davacı taraf bu özürlülük oranına bağlı olarak Müvekkil Şirket’ten manevi tazminat talebinde bulunmaktadır. Meydana gelen kazada davacının manevi tazminat taleplerini kabul etmemekle birlikte Sayın Mahkemenin aksi kanaatte olması durumunda, manevi tazminatın bu özürlülük oranına göre belirleneceği dikkate alınarak Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerekmektedir. Davacının manevi tazminat talebi fahiş olup, reddine karar verilmesi gerekmektedir. Davacı vekili toplamda 50.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuş, söz konusu tazminatın Müvekkil Şirket ile diğer davalı …’den müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Öncelikle belirtmek isteriz ki, Müvekkil Şirket açısından yukarıda yaptığımız açıklamalar çerçevesinde davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir. Ancak davacının manevi tazminat için talep ettiği miktar oldukça yüksek olup, davacının sebepsiz zenginleşmesine sebebiyet verecektir. Bu hususların yanında manevi tazminatın karşı tarafı zenginleştirecek ölçüde tayin edilmemesi gerekmektedir. Davacının tüm taleplerinin reddi talebimiz baki kalmak kaydıyla, biran için Sayın Mahkemenin Müvekkili tazminata mahkum edeceğinin kabul edilmesi durumunda hükmedilecek tazminatın hukuka uygun ve zenginleşmeye yol açmayacak nitelikte olması gerekmektedir. davanın, kasko poliçesini tanzim eden anadolu sigorta’ya ihbar edilmesini talep ediyoruz. Müvekkil Şirket mülkiyetinde bulunan … plakalı araç için 25.04.2017-25.04.2018 tarihlerini kapsar şekilde genişletilmiş … poliçesini yaptırmıştır. … Sigorta Şirketi tarafından yapılan … Sigorta Poliçesi “Genişletilmiş …” Poliçesinin ihtiyari mali mesuliyet teminatının poliçede belirtilen limitlerle teminat altına alındığını, manevi tazminat klozu altında ihtiyari mali sorumluluk sigortası genel şartlarında belirtilen manevi tazminat taleplerinin bedeni zararlar limitleri ile teminat kapsamına dahil edildiği belirtilmiştir. Tanzim edilen sigorta poliçesi ile manevi zararlar kapsama alınmış olduğundan, kabul anlamına gelmemesi kaydıyla Müvekkil Şirket aleyhine bir manevi tazminata hükmedilmesi ihtimali dikkate alınarak işbu davanın … Sigorta Şirketi’ne ihbarını talep ediyoruz. ” demiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı vekilinin davalılar aleyhine Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davası açtığı görülmüştür.
24.12.2017 tarihinde meydana gelen trafik kazasında, … plaka sayılı araç sürücüsü … ın sevk ve idaresindeki ticari araç ile olay yeri … ilçe istikametinden Konya ili istikametine doğru seyri esnasında tek taraflı trafik kazası meydana geldiğini, davacı …’nin, geçirdiği kaza nedeniyle yaralandığı, meydana gelen trafik kazasında aracın davalı sigorta şirketi tarafından sigortalandığı görülmüştür.
Ayrıca konu ile ilgili olarak 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, TBK’nun 56/1.maddesinde;”Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” şeklinde, (haksız fiil, doktrinde hukuka aykırı zarar verici eylem olarak tanımlanmakta ve unsurları; eylem, hukuka aykırılık, zarar, kusur ve uygun illiyet bağı olarak belirlenmektedir, bu durumda haksız fiilden söz edebilmek için “1) hukuka aykırı bir eylem bulunmalı, 2)eylemden kaynaklı bir zararın olması, 3)zarar veren kişinin kusuru bulunması” ya da yasaca sorumlu olması” zarar ile kusur arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir) KTK.85. maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar……………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, görülmüştür.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan ve hükme esas alınan bilirkişi raporlarında sırasıyla; …’ın kazanın meydana gelmesinde %100 oranında kusurlu olduğu, davacının iyileşme süresinin 6 aya kadar uzayabileceği, bu sürenin geçici iş göremezlik süresi olarak değerlendirilebileceği, tedavi giderlerinin ise 4.500,00 TL olarak değerlendirileceği, 2 ay boyunca bakıcıya ihtiyaç duyacağının bildirildiği ve ayrıca davacının sürekli iş göremezliği nedeniyle uğradığı maddi zararın 86.317,43 TL olduğunun bildirildiği görülmüştür.
Davacı vekilinin … tarihli duruşmadaki beyanında; ” Arabuluculuk son tutanağı düzenleme tarihinin temerrüt tarihi olarak kabul edilmesini talep ederiz , mazeret konusunda takdir mahkemenindir, ayrıca manevi tazminat davası konusunda davalı sigorta şirketi vekilinin vekalet ücreti talebi bulunmamaktadır, ıslah dilekçemiz doğrultusunda davanın kabulünü talep ederiz.” dediği görülmüştür.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan bilirkişi raporlarının oluşa ve hukuka uygunluğu ile dosya kapsamında bulunan belge, bilgi ve deliller birlikte değerlendirildiğinde ve ayrıca Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 2011/7758 Esas, 2012/6081 Karar sayılı ilamı, aynı dairenin 2014/9573, 2017/519 sayılı ilamları, Konya BAM … HD’nin … E, … K, ve aynı dairenin 2020/964 Esas, 2021/63 K, sayılı 28/01/2021 tarihli ilamları, Yargıtay 17. HD’nin 24/02/2021 tarihli 2019/3292 Esas, 2021/1848 Sayılı ilamı, Yargıtay 4. HD’nin 2021/3089 Esas, 2021/3441 Karar ile 22/06/2021 tarihli ve Yargıtay 4. HD’nin 2021/14845 Esas, 2021/2469 K sayılı ilamının da aynı doğrultuda olduğu, ayrıca Yargıtay 4. HD nin 10/01/2022 tarih, 2021/24078 Esas, 2022/13 Karar sayılı ilamı “… TRH 2010 adı verilen Ulusal Moralite Tablosu hazırlanmıştır, gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda; Yargıtay daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve yine bu tablonun ülkemize özgü ve güncel veriler içerdiği göz önüne alındığında dairemizce de tazminat hesaplarında TRH 2010 tablosuna göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına karar verilmiştir…” şeklinde karar verildiği ve Yargıtay HGK’nın 02/12/2021 tarih 2017/(21) 10-1179, 2021/1563 Karar sayılı ilamında da TRH 2010 tablosunun uygulanacağı yönünde oy birliği ile karar verilmiş olup) dikkate alındığında davacının 86.317,43 TL Sürekli iş göremezlik zararının temerrüt tarihi olan 11/03/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … AŞ’den alınarak davacıya verilmesine, (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 13/09/2021 tarih, 2021/18933 Esas, 2021/4498 Karar ve Diyarbakır BAM 8. HD’nin 2019/48 E, 2019/53 K. Sayılı ilamları da dikkate alındığında temerrüt tarihi başvuru tarihi olarak tespit edilemediğinden arabuluculuk tutanağı tanzim tarihi olan 11/03/2019 tarihi dikkate alınmıştır) dair karar verilmiştir.
Ayrıca manevi tazminatlar bakımından yapılan incelemede ise; Davacı vekilinin mahkememize gönderdiği … tarihli dilekçesiyle açmış oldukları manevi tazminattan feragat ettikleri, feragatlarının kabulü ile diğer davalı … Sigorta yönünden maddi tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep ettikleri görülmekle;
Feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. (HMK 307. md.) Feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır. Feragat ve kabulün hüküm ifade etmesi, karşı tarafından ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir. Feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır. (HMK 309. md.) Feragat ve kabul, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. (HMK 310. md.) Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. 6100 Sayılı HMK yönetmeliğinin Karar verilmiş dosyalara ilişkin işlemler başlığının 57. Maddesi ile Bölge Adliye Ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî Ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 215. Maddesi ve (HMK 311. md.) Feragat ve kabul, beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilir. Feragat ve kabul, talep sonucunun sadece bir kısmına ilişkin ise yargılama giderlerine mahkûmiyet, ona göre belirlenir. (HMK 312 md.) Vekilin davadan feragat edebilmesi için vekaletnamede buna ilişkin özel yetki bulunması gerekir. (HMK 74/1. md.) Dâvadan feragat veya dâvayı kabul veya sulh muhakemesinin ilk celsesinde vuku bulursa, karar ve ilâm harcının üçte biri, daha sonra olursa üçte ikisi alınır. (Harçlar Kanunu 22/1. md.) Anlaşmazlık, feragat nedeniyle ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra giderilirse tamamına hükmolunur. (AAÜT 6. md.) Feragat edilmiş olmasından dolayı davalı tarafın yargılama gideri ve vekalet ücreti yönünden genel kurallardan farklı uygulamayı gerektiren davacı lehine bir beyanı olduğu takdirde bu beyana göre işlem yapılmalıdır.
Ayrıca feragat halinde alınacak harç ise; Davadan feragat halinde nispi değil maktu harç alınır. Yargıtay … HD.’nin … Esas, … K. Sayılı … tarihli kararı ile davadan feragat edilmesi halinde davacıdan nispi değil maktu karar ve ilam harcının 2/3 üne hükmedilmesi gerekir. Feragat beyanı belirtilen kurallarla birlikte değerlendirildiğinde ve Yargıtay HGK 25/01/1984, 4/57-29, 7 HD’nin 14/12/2010 tarihli 2010/5006-7212 sayılı ve 4. HD’nin 10/02/2005, 2004/7279-2005/1128 sayılı ilamlarının da aynı doğrultuda olduğu anlaşıldığından davacı yanın davadan feragat ettiği anlaşıldığından davacının, davalılar … Limited Şirketi ve …’a açtığı manevi tazminat davasının feragat nedeniyle reddine dair mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
MADDİ TAZMİNATLAR YÖNÜNDEN DAVACININ, DAVASININ KABULÜ İLE
Davacının 86.317,43 TL Sürekli iş göremezlik zararının temerrüt tarihi olan 11/03/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … AŞ’den alınarak davacıya VERİLMESİNE,
MANEVİ TAZMİNATLAR AÇISINDAN;
Davacının, davalılar … Limited Şirketi ve …’a açtığı manevi tazminat davasının FERAGAT NEDENİYLE REDDİNE” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … A.Ş. (Yeni Unvanı … A.Ş.) vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme tarafından hüküm kurmaya elverişli ve denetime açık raporlar alınmadan ve itirazları değerlendirilmeden eksik inceleme neticesinde karar verildiğini, yargılamaya konu olayın gerçekleşmesindeki kusur durumu belirlenmesinde hataya düşüldüğünü, aracın tek taraflı olarak yoldan çıkmış olması durumunda dahi, yolun yapısı, çalışma durumu ve fiziki şartları değerlendirilmeden salt tek taraflı kaza olması hasebiyle tam kusur tayinine gidilmesinin doğru olmadığını, davacının, kazaya karışan araçta yolcu olarak bulunuyor olması karşısında hatır taşımacılığı indiriminin değerlendirmeye alınmadığını, müterafik kusur değerlendirmesinin de yapılmadığını, maluliyet belirlemesi ve tazminat hesaplaması yapılırken Yargıtay’ın son yerleşik içtihatlarına göre uygulanması gereken yaşam tablosunun ve maluliyet belirleme yönteminin dışına çıkılarak müvekkil şirketin aleyhine hüküm tesis edildiğini, maluliyet hesaplaması yapılırken kaza tarihi dikkate alındığından hatalı yönetmelik kullanılarak maluliyet belirlendiğini, kaza tarihi itibariyle Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması Yönetmeliğine göre hesaplama yapılması gerektiğini, yargılamaya konu olayın iş kazası olduğunu, bu nedenle SGK tarafından ödenen tazminatların sorulup, peşin sermaye değerli ödemelerin tazminattan mahsup edilmesi gerekirken bu hususun da mahkeme tarafından dikkate alınmadığını, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasını, hatalı hususların giderilmesini ve müvekkili şirketin sorumluluğunun bulunmadığı hususu ile davanın reddine yönelik hüküm tesisini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin karşı taraf üzerine yükletilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava trafik kazası nedeniyle tazminata ilişkin olup mahkemece verilen karar davalı sigorta tarafından istinaf edilmiştir.
– Kusura yönelik itirazında;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”, yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Karayolları Trafik Kanunun 86/1 maddesinde, “İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur” denilmektedir.
Birbirini teyit eden nitelikteki kaza tespit tutanağı ile mahkemece alınan ATK raporuna göre, tek taraflı kazada yolcu olan davacının kusurunun olmadığı gibi davalıya sigortalı aracın sürücüsünün dışında başkaca kazaya etki eden unsurun bulunmadığı anlaşılmakla, buna yönelik itirazın reddine karar verilmiştir.

-Kamu düzeni yönünden maluliyet ve davalı sigortanın aktüer hesaplamasına yönelik yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir. Ayrıca;
Yargıtay HGK 17/06/2015 tarih 2013/17-2423 Esas,2015/1661 Kararında da belirtildiği üzere eğer sağlık kurulu raporunda belirlenen maluliyet oranı ile mahkemece alınan adli tıp heyet raporundaki maluliyet oranı arasında “fahiş fark varsa” bu çelişki Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu tarafından giderilmelidir.
Somut olayda, Mahkemece yargılama aşamasında … Üniversitesi Tıp Fakültesi heyeti raporunda davacının yaralanmasında, kalıcı sakatlığının bulunmadığının belirtildiği, buna karşılık mahkemece hükme esas alınan … Üniversitesi Heyet raporunda Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre raporda davacının % 3 maluliyetinin, Özürlülük Ölçütü Yönetmeliğine göre % 6 maluliyetin, yine … Üniversitesi Adli Tıp Heyeti raporunda % 27 maluliyetinin bulunduğu belirlenmiştir.
Bu nedenle, raporlar arasında misli fark bulunmuş olması hususları birlikte nazara alınarak anlatılan sebeplerle, yine Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne uygun olarak, davacının yaralanmasına neden olan davaya konu kazaya bağlı yaralanması nedeniyle oluşan maluliyetin belirlenerek, raporlar arasındaki çelişkinin Adli Tıp Kurumu Uzmanlar Komisyonu tarafından giderilmesi gerektiğinden, davalının maluliyete yönelik itirazının yerindedir.
Bunun dışında kabule göre de, mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre tazminat bilirkişisinden, PMF yaşam tablosu ve Progressif Rant sistemine göre yukarıdaki esaslara uygun rapor tanzimi sağlanarak sonucuna göre hüküm kurulması ise usul ve yasaya uygun olup buna yönelik davalı istinafı yerinde değildir.
– Müterafik kusura yönelik itirazda;
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur Borçlar Kanunu’nun 44. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 52) düzenlenmiştir. Mağdurun kusurunun zararın meydana gelmesinde başlıca etken olması halinde zarar verenin sorumluluğunun kalkması söz konusu olabileceği gibi belirlenen kusura göre zarar ve ziyandan indirim yapılmasını da gerektirebilir.
Somut olayda davalı sigorta vekili, davacı yolcunun emniyet kemeri takmadığının araştırılmadığını ve indirim yapılmadığını savunmuştur. Olaya ilişkin soruşturma dosyası ve eldeki dosya kapsamı incelenerek, emniyet kemeri takılıp takılmadığı, takılmış ise bunun ölümde etken olup olmadığının değerlendirilip karar yerinde tartışılarak sonucuna göre tazminat miktarından % 20 oranında müterafik kusur indirimi yapılıp yapılmayacağına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi isabetsiz bulunduğundan buna yönelik davalı vekilinin itirazının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
– Davalı hatır taşınması iddiasına yönelik istinafın incelenmesinde;
Davacı tarafın hatır taşımasına yönelik itiraz bulunmaktadır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 87. Maddesine göre “Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere tabidir.” esası kabul edilmiştir. Hatır taşıması bir kimseyi ücretsiz olarak ve bir karşılık almadan ve bir yararı bulunmadan taşıma halidir. Yani hatır için taşımada, taşımanın karşılıksız olması veya alınan karşılığın önemsiz olması gerekir. Taşıma, işletenin veya sürücünün değil taşınanın yararına olmalıdır. Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığından, bu gibi taşımalarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminat miktarının tayini” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın türü ve kapsamının derecesini, durum ve mevkiinin gereğine ve hatanın ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş ,BK.nın 51. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay içtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Davalı tarafça cevap dilekçesinde dile getirilmesine karşın, mahkemece tüm dosya kapsamına göre olayda hatır taşımasının söz konusu olup olmadığı yönünden araştırma yapılıp karar yerinde tartışılarak, olayda hatır taşımasının söz konusu olması halinde belirlenen tazminat miktarından %20 hatır taşıması indirimi yapılması gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile bu husus tartışılmadan karar verilmesi hatalı olup buna yönelik davalı itirazının kabulüne karar verilmiştir.
-Sgk ödemesinin mahsup edilmesi konusunda;
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kişiye bağlanan aylığın niteliği ve bağlanan aylığın rücuya tabi ödemelerden olup olmadığının belirlenmesi zararın tazmininden sorumlu olanların mükerrer ödeme yapmasının önüne geçilmesi ve zarar görenlerin gerçek zararlarının üzerinde sebepsiz zenginleşmemesi için önemlidir.
5510 sayılı Yasa’nın 21. maddesinde; “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır. İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücu edilir. İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık; kamu görevlileri, er ve erbaşlar ile kamu idareleri tarafından görevlendirilen diğer kişilerin vazifelerinin gereği olarak yaptıkları fiiller sonucu meydana gelmiş ise, bu fiillerden dolayı haklarında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunanlar hariç olmak üzere, sigortalı veya hak sahiplerine yapılan ödemeler veya bağlanan gelirler için kurumuna veya ilgililere rücû edilmez. Ayrıca, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölümlerde, bu Kanun uyarınca hak sahiplerine bağlanacak gelir ve verilecek ödenekler için, iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesinde kusuru bulunan hak sahiplerine veya iş kazası sonucu ölen kusurlu sigortalının hak sahiplerine, Kurumca rücu edilmez.” düzenlemesi getirilmiştir.
Ayrıca, 1479 sayılı Kanun uyarınca Bağkur’dan bağlanan peşin sermaye değerli gelirlerin tazminat miktarından düşülmesi gerekmektedir. Buna göre;
Davacıya SGK’dan, rücuyu gerektiren aylık bağlanıp bağlanmadığı, ödeme yapılıp yapılmadığı konusunda SGK’dan araştırma yapılmadığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu nedenle, davacıya rücuyu ve tazminattan muhsubu gerektiren ödeme yapılıp yapılmadığı, aylık bağlanıp bağlanmadığı, netice olumlu ise peşin sermaye değerli gelirlerin tazminat miktarından düşülmesi gerekip gerekmediği sorulup belirlenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden, bu sebeple davalı vekilinin itirazının kabulüne karar verilmiştir. (Bkz. aynı yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/8373 ESAS, 2017/8036 KARAR sayılı ilamı)
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı … Sigorta vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … Sigorta vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalı … Sigorta tarafından yatırılan, başvurma harçları dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde bu davalıya iadesine,
4-İstinaf eden davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan masrafların ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Şanlıurfa … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … A.Ş tarafından sunulan; … numaralı, 185.000,00 TL bedelli teminat mektubunun İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.17/02/2023


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.