Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/243 E. 2022/181 K. 04.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM . HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 04/02/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/11/2021
NUMARASI : Esas Karar
DAVACI :

VEKİLİ :
DAVALILAR :

VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVA İHBAR OLUNAN :
VEKİLLERİ :
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 04/02/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 04/02/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesiyle özetle; 08/07/2018 tarihinde müvekkil … sevk idaresindeki …. plakalı motosiklete, davalı ….’a ait ve …. sevk idaresindeki yine davalı sigorta şirketi tarafından sigortalanmış … plakalı aracın çarpması sonucunda müvekkilin yaralanmasıyla sonuçlanan trafik kazasının meydana geldiğini, sürücü ….’ın Konya Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü tarafından tutulan kaza tespit tutanağınca asli kusurlu olduğunu ve bu hususta Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yürütüldüğünü ve bu soruşturma neticesinde Konya .. Asliye Ceza Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dosyasından kamu davası açıldığını, müvekkilin yaralanması neticesinde … Hastanesinde muayene olduğunu ve hastanede yapılan çeşitli tetkikler sonucunda %5 oranında geçici iş göremezlik raporu verildiğini, dava öncesinde sigorta şirketine başvurulduğunu ve bu başvuru sonucunda ödeme yapıldığını, ancak yapılan ödemenin müvekkilin zararları karşılığında aşırı düşük olduğunu, açıklanan bu nedenlerle davalı …’a ait …. plakalı aracın kaydına dava sonucunun kesinleşinceye kadar tedbir konulmasını, tedavi giderleri ve bakıcı giderleri olmak üzere 100,00 TL, çalışma gücü kaybından dolayı 100,00 TL, çalışma gücünün sürekli azalmasından dolayı 800,00 TL ve tüm taleplerin tutarının tam ve kesin olarak tespit edildiğinde anda taleplerinin fazlasına artırma hakları saklı kalması kaydıyla şimdilik 1.000 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketi yönünden sigorta şirketine ilk başvuru tarihinden 15 gün sonrası tarihinden itibaren işleyecek kanuni faiziyle daha önce yapılan ödemenin mahsubu ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek müvekkile ödenmesini, 20.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsil edilerek müvekkile ödenmesini, ayrıca yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek müvekkile ödenmesini talep etmiştir.
Davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesiyle özetle; davacıya yeterli ödemenin gerçekleştirilmiş olması nedeniyle davanın reddini, davacının geçici iş göremezlik, geçici bakıcı ve tedavi gideri tazminatı talebinin ZMMS poliçe teminatı kapsamında olmaması nedeniyle reddini, dosyada kusur ve maluliyet tespiti yapılmasını, tazminat sorumluluklarının doğması durumunda hesaplamaların Hazine Müsteşarlığının kayıtlı uzman bilirkişilerince, TRH 2010 Mortalite tablosu esas alınarak yapılmasını, müterafik kusur indirimi yapılmasını, müvekkil aleyhine faize hükmedilmemesini, ve ayrıca müvekkili aleyhine yargılama ücreti ile vekalet ücretine ilişkin hüküm kurulmamasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı gerçek kişilerin cevap dilekçesiyle özetle; kusurun %100 ve asli olarak davacıda olduğunu, bunun için davacının tüm maddi ve manevi tazminat taleplerinin ve davanın külli reddini, olmadığı takdire ise zaten müvekkilin kaskosu ve ZMMS’i olay anında tam olduğu için öncelikle sorumlu olan ve asıl olarak hukuken sorumlu olan sigorta şirketinin sorumlu olduğunu, bunun için tazminatların sigortaca ödettirilmesine ilişkin karar verilmesini, kaza anında geçerli olan ve müvekkilin aracının KASKO poliçesini tanzim eden sigorta şirketi ….’nin davaya dahil edilmesini, …’ ın ifadesinin alınmasını, ifadesi alındıktan sonra dosyanın nihai bir kusur raporu tanzimi için Ankara Adli Tıp Başkanlığına gönderilmesini ve ardına nihai bir maluliyet raporu için …. Dekanlığı Adli Tıp Anabilimdalı Başkanlığına gönderilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Somut olayda; davacı davaya konu trafik kazası nedeniyle cismani zarara uğradığını iddia ederek süreli iş göremezlik zararı, geçici iş göremezlik zararı, bakıcı gideri zararı ile SGK tarafından karşılanmayan ve faturalandırılamayan tedavi gideri zararının tahsilini istemiştir.
Davacı vekili 04/11/2021 tarihli celsede dava devam ederken tüm maddi zararlarının davalı sigorta şirketi tarafından karşılandığını, bakiye maddi zararının bulunmadığını, maddi tazminat davalarının konusuz kaldığını ifade etmiş ve 18/10/2021 tarihli anlaşma belgesi ibraz edilmiştir.
Dava devam ederken yapılan ödeme ile davacının tüm maddi zararlarının karşılanması karşısında maddi tazminat davası konusuz kaldığından, davacının maddi tazminat davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
Dosya kapsamına uygun olduğundan hükme esas alınan 09/07/2020 tarihli ATK raporu ile davaya konu trafik kazasının oluşumunda davacının % 15 oranında, davalı araç sürücüsünün ise % 85 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir.
18/06/2021 tarihli ATK maluliyet raporu ile de davaya konu trafik kazası neticesinde davacının % 16 oranında sürekli iş göremez hale geldiği, davacının iyileşme süresinin (geçici iş göremezlik süresinin ) 9 ay olduğu ve bu sürenin 3 aylık kısmında başkasının yardımına muhtaç olduğu tespit edilmiştir.
TBK’nın 56. Maddesine göre; Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Davacının manevi tazminat istemi yönünden yapılan değerlendirme de ise; tarafların sosyal ekonomik durumları, paranın alım gücü, tarafların kusur oranları, davacının yaralanma derecesi dikkate alınarak davacının manevi tazminat davasının 15.000,00 TL üzerinden kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
” şeklinde davacının maddi tazminat davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davacının manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile 15.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …. ve davalı ….’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın haksız olduğunu, afaki manevi tazminat verildiğini, kask takmayan ve tescilsiz motor kullanan, davacıya haksız yere manevi tazminat verildiğini, kask takmama, tescilsizlik muafiyeti ve kazadan sonra kendi yaşadığı düşme ve kırığın sorumluluğundan kaynaklı lehe indirimin taraflarına uygulanmadığını, davacının %100 kusurlu olduğunu, 09/07/2020 tarihli adli tıp raporuna karşı itirazlarının bulunduğunu, yeni bir kusur raporu alınması taleplerinin bulunduğunu ancak bu taleplerinin dikkate alınmadığını, müvekkilinin kusursuz olduğunu, davacının kendisinin asıl kusurlu olduğuna dair ikrarlarına rağmen müvekkilinin asli kusurlu bulunmasının haksız olduğunu, alınan maluliyet raporunu da kabul etmediklerini, yaralanmanın etkilerinin kaza ile alakasının bulunmadığını, davacının eski sağlık sorunlarından ve raporda yazdığı üzere kaza sonrası Aralık 2018’de davacının geçirdiği kırıktan kaynaklandığını, bu hususun araştırılması gerektiğini, bakıcı gideri, geçici iş göremezlik, kalıcı sakatlık tespitlerini kabul etmediklerini, bu hususun davacının Aralık 18’de geçirdiği kazadan dolayı olduğunu, kaza anında geçerli olan ve müvekkili aracının kasko poliçesini tanzim eden sigorta şirketine davanın ihbar edilmesini, bu hususta da eksik değerlendirme yapıldığını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; hala hareket kısıtlılıkları nedeniyle eskiye göre yaşam kalitesi düşen ve ömrü boyunca bu şekilde yaşamak zorunda kalan müvekkili için tazminat taleplerinin tamamının kabul edilerek karşı vekalet ücreti nedeniyle oluşan mağduriyetin önüne geçilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile talep ettikleri manevi tazminat talebi olan 20.000,00 TL’nin tamamının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davalı vekilinin maluliyete ve aktüerya raporuna yönelik istinafı
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri, KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen …. ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, …. Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir.
Bu halde mahkemece …. hesabının sorumluluğundaki kazanın 11/06/2015 tarihi olmasına göre AYM ce verilen iptal kararı öncesi yürürlükte olan 01/06/2015 tarihli genel şartlara göre özürlülük ölçütü yönetmeliğine göre rapor alması gerekirken ,genel şartların bu hükmü AYM iptal kararı sonrası hükümsüz hale geldiğinden Adli tıp kurumunun Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre düzenlendiği raporun AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre geçerli hale geldiği, Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli tıp kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre ve usule uygun heyet teşkili suretiyle rapor alınarak sonucuna göre karar vermek gerektiği AYM iptal kararı sonrası dosyaya sunulan ATK raporunun 1 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne ve PMF ye göre düzenlendiği anlaşılmakla somut olayda yeniden rapor alınmasının gerekmediği, bu halde doğru yönetmelik ve PMF ye göre hesap yapıldığı, 18/06/2021 tarihli ATK maluliyet raporu ile de davaya konu trafik kazası neticesinde davacının % 16 oranında sürekli iş göremez hale geldiği, davacının iyileşme süresinin (geçici iş göremezlik süresinin) 9 ay olduğu ve bu sürenin 3 aylık kısmında başkasının yardımına muhtaç olduğu tespit edildiği anlaşılmakla itiraz yersizdir.
Davalının Kusura itirazı
Kaza mahalli; iki yönlü, iki şeritli, 6.5m genişliğinde, düz ve eğimsiz cadde üzeri olup zemin kuru ve asfalt kaplama, vakit gündüz, hava açık ve yer, azami hız sınırının 50km olduğu meskun mahal içidir.
Trafik Kazası Tespit Tutanağı’nda; çarpışmanın motosikletin seyir şeridi içinde olduğu ve motosiklete ait 5m kazıntı olduğu, otomobilin fonksiyonel hasarlı, motosikletin hareket edemez şekilde hasarlı olduğu tespitleri yapılarak olayda, sürücü ….’ın KTK.’nın 67. maddesini ihlal ettiği, sürücü …’ın aynı kanunun 52/1b maddesini ihlal ettiği belirtilmiştir.
Konya .. Asliye Ceza Mahkemesi’ne sunulan 21.04.2019 tarihli Bilirkişi Raporu’nda; sürücü …’ın Birinci Derecede Asli kusurlu olduğu, sürücü ….’ın İkinci Derecede Tali kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Dosya kapsamına uygun olduğundan hükme esas alınan 09/07/2020 tarihli ATK raporu ile davaya konu trafik kazasının oluşumunda davacının % 15 oranında, davalı araç sürücüsünün ise % 85 oranında kusurlu olduğu tespit edilmekle hukuk ve ceza raporlarının örtüştüğü anlaşılmakla itiraz yersizdir
Davalı vekilinin olayda müterafik kusur bulunduğu,kask kullanmama nedeniyle indirim yapılması gerektiği istinafı
6098 sayılı Borçlar Kanun’un, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi ile (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesi); Hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanun’un 52.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44.maddesi) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK.nun 52.maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Davalı tarafın müterafik kusur yönünden yaptığı itirazlar bakımından ise; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, kask ve ekipmanların takılı olup olmadığı “belirsiz” olarak işaretlenmiştir. davacının kaskının takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil olmayıp, takılı olmadığının ispatı davalı üzerindedir. Davalı tarafça, yargılama aşamasında sunulmuş herhangi bir delil bulunmadığından,aslolan kask ve güvenlik ekipmanı takılması olup ,bu hususun aksinin davalı tarafça da ispatlanamadığından indirim uygulanmaması kararı yerinde olup istinaflar yersizdir
Manevi tazminatın az veya çok taktir edildiği istinaf sebepleri yönünden;
Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri,davacının tespit edilen sosyal ve ekonomik durumuna, davacının kaza nedeniyle % 16 oranında meslekten kazanma gücünü kaybettiği ve iyileşmesinin 9 ay olduğu gözetilip davalının %85 kusuru nazara alınıp olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın az olduğu, manevi tazminatın 18.000 TL üzerinden kısmen kabulünün gerektiğinin dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olacağı bu itibarla davacı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olduğu, davalının tüm itirazlarının yersiz olduğu anlaşılmıştır.
HMK’nin 355. maddesinde, “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” 353. maddesinde, “ (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa; … b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1)…, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, … duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemelerini içermektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesinin kararında yukarıda belirtilenler dışında HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden herhangi bir yanlışlığın da bulunmadığı gözetilerek manevi tazminatın 18.000,00 TL olarak belirlenip, davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda manevi tazminat açısından kabulüne, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddi ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere kaldırılması ve yeniden hüküm tesis edilmesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun REDDİ ile,
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle;
1-Davacının maddi tazminat davası hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Davacının manevi tazminat davasının KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 18.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …. ve davalı …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Alınması gereken 1.229,58 TL harçtan peşin alınan 71,73 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.157,85 TL harcın davalılardan … ve davalı ….’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Arabuluculuk görüşmeleri nedeniyle mevcut suçüstü ödeneğinden karşılanan 1.320,00 TL’nin davalı ….’den alınarak hazineye irat kaydına,
5-Davacılar tarafından yapılan 71,73 TL harç giderinin davalılar … ve davalı …’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 3.463,49 TL yargılama giderinden kabul edilen kısma göre hesaplanan 3.117,14 TL yargılama giderinin davalılar …. ve ….’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalılar …. ile … tarafından yapılan 100,00 TL yargılama giderinden reddedilen kısma göre hesaplanan 10,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalılar … ile ….’a verilmesine
9-Maddi tazminat davası yönünden taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
10-Kabul edilen manevi tazminat davası yönünden davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte olan A.A.Ü.T.’ye göre tayin ve takdir edilen 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılar … ile …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
11-Reddedilen manevi tazminat davası yönünden davalılar … ile … kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar tarihi itibariyle yürürlükte olan A.A.Ü.T.’ye göre tayin ve takdir edilen 2.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılar … ile …’a verilmesine,
12-Davacı tarafından yatırılan gider avansından arta kalan kısmının 6100 sayılı HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
13-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
14-Davalı … tarafından yapılan 1.024,65 TL harçtan peşin alınan 256,17 TL harcın mahsubu ile bakiye 768,48 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
15-Davalı … tarafından yapılan 1.024,65 TL harçtan peşin alınan 256,17 TL harcın mahsubu ile bakiye 768,48 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
15-Davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
16-Davacı tarafından yapılan 162,10 TL istinaf başvuru gideri ile 49,50 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 211,60 TL yargılama giderinin davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
17-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
18-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 04/02/2022

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.