Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2364 E. 2023/98 K. 24.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 24/01/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 23/06/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR :1- … – …
2- … – …
VEKİLİ :Av. …
DAVALI : … A.Ş – …
VEKİLİ :Av. :..
DAVA :Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 24/01/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ:25/01/2023

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili … tarihli dilekçesiyle; 08/08/202 tarihinde dava dışı … sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile seyir halindeyken … sevk ve idaresindeki … plakalı araca çarpması sonucu araç içinde bulunan davacıların oğlu olan …’in ölümüne sebebiyet verdiğini, aynı olayda davacı …’in yaralandığını, kaza tespit tutanağında … plakalı araç sürücüsü …’nin Karayolları Trafik Kanunu gereği kavşaklarda geçiş hakkı olan araçlara geçiş hakkı verememek kuralını ihlal ettiği kusurlu olduğunun tespit edildiğini, olayda araçta arka koltukta seyahat eden müteveffa … ‘in olayda bir kusurunun olmadığını, … hakkında Çumra Cumhuriyet Savcılığının … sayılı dosyası ile soruşturma başlatıldığını, Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı ceza dosyası açıldığını, davacıların oğullarının vefatı nedeniyle destekten yoksun kaldıklarını, ölen çocuğun, gelecekte anne ve babasına bakacağı, öğretide ve Yargıtay uygulamasına göre anne ve baba için farazi destek olduğunu, müteveffa çocuğun ölümü nedeniyle davacıların maddi destekten yoksun kaldığını 6100 sayılı HMK’nın 107.maddesi uyarınca davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını, davalı sigorta şirketinin poliçe limitleri dahilinde sorumlu olduğunu, davacıların davalı sigorta şirketine müracaat edildiğini ancak hiçbir ödemenin yapılmadığını, dava açılmadan evvel arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını beyan ederek kaza ile ilgili diğer sorumlulara karşı maddi ve manevi tazminat dava hakları saklı kalmak ve fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla davanın kabulüne, müteveffanın vefatından dolayı destekten yoksun kalan davacılar için fazlaya ilişkin tüm hak ve tazminat talepleri saklı kalmak kaydıyla maddi tazminat isteğinin incelenmesine , toplanacak delillere göre maddi tazminat hesabı yaptırılarak destek süreleri ve destek paylarına göre hesaplanacak bilirkişi raporuna göre davacılar için ayrı ayrı 500,00 TL olmak üzere değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere şimdilik asgari toplam 1.000,00 TL’lik destekten yoksun kalma maddi tazminatın poliçede belirtilen limitle sınırlı kalmak kaydıyla temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Şirketi vekilinin … tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacıların müvekkili kuruma başvurusunda ilgili evrakların tamamını kuruma göndermediğini bu nedenle başvuru şartının gerçekleşmediğini, müvekkili şirket tarafından tazminat hesaplamasının yaptırıldığını ancak tazminat çıkmadığını, müvekkili şirketin sorumluluğunun teminat limiti ve kusur oranı ile sınırlı olduğunu, meydana gelen trafik kazası neticesinde karşı tarafa sosyal güvenlik kuruluşları tarafından gelir bağlanmış veya ödeme yapılmış ise bu miktarın ilgili kuruluştan sorulmak suretiyle tespit edilmesini ve talep edilen tazminattan bu miktarın tenzil edilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin temerrüdü bulunmadığını, davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacıların talep ettiği faizin ancak aleyhimize dava tarihinden itibaren yürütülmesi gerektiğini beyan ederek usule yönelik itirazların karara bağlanmasına, davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “İncelenen dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde; 08/08/202 tarihinde dava dışı … sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile seyir halindeyken … sevk ve idaresindeki … plakalı araca çarpması sonucu araç içinde bulunan davacıların oğlu olan …’in ölümüne sebebiyet verdiğini, aynı olayda davacı …’in yaralandığını, kaza tespit tutanağında … plakalı araç sürücüsü …’nin Karayolları Trafik Kanunu gereği kavşaklarda geçiş hakkı olan araçlara geçiş hakkı verememek kuralını ihlal ettiği kusurlu olduğunun tespit edildiğini, olayda araçta arka koltukta seyahat eden müteveffa …’in olayda bir kusurunun olmadığını, … hakkında Çumra Cumhuriyet Savcılığının … sayılı dosyası ile soruşturma başlatıldığını, Konya … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … esas sayılı ceza dosyası açıldığını, davacıların oğullarının vefatı nedeniyle destekten yoksun kaldıklarını, ölen çocuğun, gelecekte anne ve babasına bakacağı, öğretide ve Yargıtay uygulamasına göre anne ve baba için farazi destek olduğunu, müteveffa çocuğun ölümü nedeniyle davacıların maddi destekten yoksun kaldığını 6100 sayılı HMK’nın 107.maddesi uyarınca davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını, davalı sigorta şirketinin poliçe limitleri dahilinde sorumlu olduğunu, davacıların davalı sigorta şirketine müracaat edildiğini ancak hiçbir ödemenin yapılmadığını, dava açılmadan evvel arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını beyan ederek kaza ile ilgili diğer sorumlulara karşı maddi ve manevi tazminat dava hakları saklı kalmak ve fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla davanın kabulüne, müteveffanın vefatından dolayı destekten yoksun kalan davacılar için fazlaya ilişkin tüm hak ve tazminat talepleri saklı kalmak kaydıyla maddi tazminat isteğinin incelenmesine , toplanacak delillere göre maddi tazminat hesabı yaptırılarak destek süreleri ve destek paylarına göre hesaplanacak bilirkişi raporuna göre davacılar için ayrı ayrı 500,00 TL olmak üzere değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere şimdilik asgari toplam 1.000,00 TL’lik destekten yoksun kalma maddi tazminatın poliçede belirtilen limitle sınırlı kalmak kaydıyla temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ettiği görülmekle, konunun 6098 sayılı TBK.nun 49.ve devam eden maddelerinde ve KTK. 85.vd.eden maddelerinde düzenlendiği, TBK’nun 49/1. maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK’nun 51/1. maddesinde;”Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” şeklinde, TBK. 53.maddesinde;”Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:1. Cenaze giderleri.2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.” şeklinde, TBK.55/1.maddesinde;”Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.” şeklinde düzenlemelerin yapıldığı, KTK.85/1.maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde, KTK. 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde,KTK.91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK.92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);” Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler,d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı görülmüştür.
Dosya incelendiğinde davacıların davaya ilişkin kazadan kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin açmış oldukları dava dosya kapsamında tespit edilen deliller ışığında öncelikli olarak ATK dan kusura ilişkin rapor alınmış olup davalı sigorta şirketinin sigortaladığı aracın kusur oranı tespit edilmiş, söz konusu kusur raporundaki orana tekabül eden destekten yoksun kalma tazminatı davacılar açısından ayrı ayrı hesaplanarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davacının davaya yönelik usuli yetki itirazı ile dava şartı olan başvuru yapılmamasına ilişkin itirazları mahkememizce değerlendirilerek reddedilmiştir. Yapılan araştırmalarda davacıların destekten yoksun kalmaya ilişkin herhangi bir ödeme almadıkları, anlaşılarak dosya kapsamındaki deliller ve alınan raporlar doğrultusunda;
Davacıların davasının KABULÜ İLE;
Davacı … bakımından davacının dava konusu trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı olarak 128.340,23 TL’nin davalı sigorta şirketi limitleriyle sınırlı olmak üzere temerrüde düştüğü 14/09/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı …’e VERİLMESİNE,
Davacı … bakımından davacının dava konusu trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı olarak 213.446,56 TL’nin davalı sigorta şirketi limitleriyle sınırlı olmak üzere temerrüde düştüğü 14/09/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı …’e VERİLMESİNE,” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; mahkeme tarafından verilen kararın eksik inceleme sebebiyle hatalı olduğunu, taraflarının %100 kusura göre müştereken müteselsilen tazminat talep edilmemesine rağmen mahkemece kusur durumu %100 kabul edilerek taleple bağlı kalınmadan karara çıkarılmasının hakkaniyete aykırılık oluşturduğunu, emniyet kemeri takılı olmadığın halde müterafik kusur indirimi yapılmamış olmasının hatalı olduğunu, bu hususta inceleme dahi yapılmadığını, müvekkil şirketin sorumluluğunun teminat limiti ve kusur oranı ile sınırlı olduğunu, itirazlarına konu bilirkişi raporunda %100 kusur oranı üzerinden hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, sosyal güvenlik kurumunun ödemiş olduğu tazminat varsa tespit edilerek ödenecek tazminattan düşülmesi gerektiğini, bilirkişi raporuna esas alınan kusur raporunun hatalı olduğunu, tüm bu nedenlerle istinaf taleplerinin kabulüne, hatalı ve hukuka aykırı Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı ve … tarihli kararın usul ve esas yönünden itirazları doğrultusunda kaldırılmasına karar verilmesini, yargılama masraf ve giderlerinin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; dosyadaki kusur ve aktüerya bilirkişi raporlarının aleyhe olan kısımlarına itirazlarının reddine karar verilerek itirazlarının değerlendirilmediğini, neticede müvekkiller lehine hükmedilen tazminat tutarlarının düşük miktarda hesaplanarak hükmedildiğini, ayrıca işleyecek avans faizi ile birlikte hükmedilmesi gerekirken yasal faize hükmedildiğini, tüm bu nedenlerle mahalli mahkeme tarafından verilen karara karşı davalı tarafın istinaf başvurusunun usulden ve esastan reddine karar verilmesine, fazlaya dair dava ve talep haklarının saklı kalmak kaydıyla müvekkillerin destekten yoksun kalma tazminatlarının tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda artırılmak üzere kararda müvekkil lehine destekten yoksun kalma tazminatı olarak alacağı eksik hesaplanarak hüküm kurulduğundan daha üst düzeyde takdir olunması talebiyle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi ’nin … Esas ve … K. sayılı kararında aleyhe olan hüküm kısımları açısından istinaf taleplerinin kabulü ile ortadan kaldırılmasına ve davanın kabulüne daha üst düzeyde tazminat takdirine olunmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Mahkemece verilen karar, davacılar vekili ile davalı sigorta vekilince aşağıda belirtilen yönlerden istinaf edilmiştir.
Dava, trafik kazasından dolayı vefat nedeniyle destekten yoksun kalmaya dair maddi tazminat istemine ilişkindir.
-Tarafların kusura itirazında;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür” yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Bu itibarla, mahkemece benimsenen ATK kusur raporu ile kaza sonrası düzenlenen Trafik Tespit Tutanağı ile ceza dosyasında alınan kusur raporu benzer mahiyette olup desteğin yolcu olup kusurunun bulunmaması ancak davacı sürücünün kazada tali derecede yüzde on kusurunun, davalının sigortalısı araç sürücüsünün yüzde doksan kusurlu olup benimsenen kusur raporunun dosya kapsamına, dosyadaki mevcut delillere, kazanın gerçekleşme biçimine ve oluşa uygun olup, herhangi bir somut delile dayanmayan kusur itirazlarının reddine karar verilmiştir.
– Davalı sigortanın müteselsilen sorumluluğa ilişkin istinafı yönünden;
Müteselsil sorumluluk, Kanundan doğan müteselsil borçluluğun bir türü olup aynı zararın oluşumunda rolü olan birden fazla kimsenin tazminatın tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu ve zarar görenin dilediği sorumludan tazminatın tamamını veya bir kısmını talep edebileceği sorumluluk türüdür.
Zarar gören, zararın tamamını veya bir kısmını dilediği sorumlu veya sorumlulardan talep edebilir.
Bu husus HGK’nın 24.6.1983 tarih 1981/9-533 Esas 1983/724 Karar sayılı kararı ile “Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen BK.’nun 61.maddesi ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen maddesi uyarınca ve aynı Yasanın 163.maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de talep edebilir.
Ancak, aynı Yasanın 141.maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme re’sen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü Hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HMK 26.maddesi buna engeldir” şeklinde kabul edilmiştir.
Birden fazla kimseyi müteselsil sorumlu tutmak isteyen zarar gören, bu kimselere karşı dava açarken bu niyetini göstermesi, dava dilekçesinden müteselsil sorumlu tutmak istediği kişiyi göstermesi gerekir. Hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olup teselsülden yararlanma hakkı zarar görene ait olduğundan zarar gören bu hakkı kullanmadıkça mahkeme onun yararına teselsül kuralını kendiliğinden uygulayamaz
Müteselsil sorumluluk, (zincirleme sorumluluk, birlikte sorumluluk) sorumluluk hukukunda önemli bir yeri bulunmaktadır. Müteselsil sorumluluk, aynı zararın oluşmasında rolü olan ancak zararın hangi kısmından sorumlu olduğu tespit edilemeyen birden fazla kimsenin, niteliği itibariyle bölünmeye elverişli başka bir deyişle çoğunlukla para ediminden oluşan tazminat ediminin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklı zarar görenin de dilediği sorumludan edimin tamamını veya bir kısmını talep yetkisine sahip olduğu, sorumlulardan biri ödeme yaptığı oranda diğerlerinin de sorumluluktan kurtulduğu bir birlikte sorumluluk türüdür. Sorumlulukta müteselsillik ilkesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer verilmiştir. Müteselsil sorumluluk gerek zarardan sorumlu olanların zarar görene karşı sorumluluğunda gerekse zarardan sorumluların birbirlerine rücu ilişkisinde bazı ilkeler getirmiştir. İşte bu ilkeleri bir bütün olarak müteselsil sorumluluk ilkesi olarak kavramlaştırılmıştır.
Birden çok kişinin aynı zarara birlikte sebep olmalarından doğan zarar aynı sebebe dayanan zarardır. Müteselsil sorumluluğu doğuran “aynı sebep” veya “birlikte sebep” kusur olabileceği gibi sözleşme veya kanundan doğabilir.
Müteselsil sorumluluk zarar görene karşı zarardan sorumlu olanların sorumluluğunun kapsamı ve niteliği yönünden kendine has ilkeler getirmiştir. Normal şartlarda bir zarar birden fazla kişinin fiili ve sorumluluğu ile doğuyorsa o kişilerin sorumluluğu kendi fiillerine yada kusurlarına isabet eden zarar miktarından sorumlu olmalarıdır. Ancak haksız fiilden zarar görenin zararını en kısa, en kolay yoldan tazminini sağlamak amacı ile müteselsillik ile kendine has sorumluluk ilkeleri benimsenmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 88. maddesinde “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu; ayrıca, birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
Yine 6098 sayılı TBK’nun 61. maddesinde “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır” demekle birden çok kişinin zarardan aynı sebeple ya da çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabileceği vurgulanmıştır.
Müteselsil sorumluluk, kanundan doğan bir sorumluluk türü olup müteselsil sorumluların birinden talepte bulunan hak sahibinin, tüm ilgililer bakımından müteselsil sorumluluğa dayandığını ifade etmesine de gerek yoktur. Müteselsil sorumluluk ilkesi gereği, zararın tamamını, isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebilir. (YARGITAY17. Hukuk Dairesi 2016/7214 E, 2019/2775K-2016/7805 E,2019/3209 K )
Bu bilgiler ışığında somut olayı incelediğimizde; Davacı taraf, dava dilekçesinde açıkça davalının kusuru oranında sorumlu tutulmasını istemediğine göre, karşı araç sürücülerinin de kusurunun bulunması halinde, bu durum davalının müteselsil sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.Bu durumda mahkemece; davaya konu kazada davacının davalının kusur oranından da sorumlu tutulmalarını istemediğine, desteğin kendisi araçta yolcu olup kusursuz olmasına göre, davacı sürücü dışındaki diğer davacı annenin zararın tümünü davalıdan talep etmesi TBK.’da öngörülen teselsül kurallarına açık bir şekilde dayandığının kanıtı olduğu (HGK 24.06.1983 gün 1981/533E.-1983/724K) hususları gözetilmek suretiyle, davacı anne… için herhangi bir kusur indirimi yapılmaması ve tüm tazminattan başka araçların kusurları gözetilmeden davalının müteselsilen sorumlu tutulması yukarıda belirtilen müteselsil sorumluluk ilkesine uygun olduğundan, davalının buna yönelik istinafının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
– Davalının müterafik kusura yönelik itirazda;
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur Borçlar Kanunu’nun 44. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 52) düzenlenmiştir. Mağdurun kusurunun zararın meydana gelmesinde başlıca etken olması halinde zarar verenin sorumluluğunun kalkması söz konusu olabileceği gibi belirlenen kusura göre zarar ve ziyandan indirim yapılmasını da gerektirebilir.
Somut olayda, destek yolcunun emniyet kemeri takmadığının trafik tespit tutanağında işaretlendiği üzere yoldan fırlamasından anlaşıldığı, dosya içindeki iddianamede de belirtilen ölüm muayene tutanağına göre de ölüm sebebinin kafadan ve vücuduna aldığı yaralardan kaynaklandığının anlaşılmasına göre, tazminat miktarından yerleşik Yargıtay uygulamasına göre % 20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması gerekirken, bu yönde bir indirim yapılmadan karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup buna yönelik davalı itirazının kabulü ile kararın kaldırılarak yeniden hüküm tesisi gerekmiştir.
Bunun dışında;
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun TBK md. 52. md. düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Mahkemece, müterafik kusurun somut gerekçelerinde açıklandığı şekilde re’sen müterafik kusur uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmamasına göre;
Davacı lehine hesaplanan tazminatlardan, müterafik kusur nedeniyle mahkeme tarafından yapılan indirim sonucu belirlenen tazminat tutarları hüküm altına alınırken, davanın kısmen reddine karar verildiğinden, yasal düzenlemeler gereği, TBK’nun 51. ve 52. maddelerinden kaynaklanan hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeniyle, davanın kısmen reddedilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım için davalı yararına vekalet ücreti takdir edilemeyeceği ve yargılama giderleri yönünden taraflar arasında paylaştırmaya gidilemeyeceğinin göz önüne alınması da gerekmektedir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2018/1094 ESAS, 2018/6778 KARARI ile bu konuda süreklilik kazanan diğer kararları)
-Kamu düzeni yönünden; aktüer hesaplamasına itirazlarına yönelik yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde, mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre tazminat bilirkişisinden, yukarıdaki esaslara uygun PMF yaşam tablosu ve Progressif Rant esaslarına göre düzenlenen bilirkişi raporuna göre karar verilmesi yerinde olup, bunun dışında da istinaf sebebi yapılan herhangi bir usulsüzlüğün aktüer raporunda bulunmadığı anlaşıldığından, tarafların buna yönelik istinafları reddedilmiştir.
-Davalının SGK ödemesi araştırılmadığı itirazında;
Davacıların destekten yoksun kalma tazminat talep etmiş olmalarına, müteveffanın gelen SGK yazı cevaplarına göre küçük çocuk olup herhangi bir ödeme bulunmadığından, buna yönelik itirazlar yersizdir.
-Davalının hatır indirimi konusundaki itirazında;
Davacıların desteğinin yolcu olmakla birlikte hatır indiriminden karşı aracın müteselsil sorumluları hatır indiriminden istifade edemeyeceğinden, buna yönelik itirazları yersizdir.
-Davacının faiz türüne yönelik itirazında;
Kazaya konu davalı sigortalı aracın sürücüsünün kullandığı araç ticari kamyonet olup dava dilekçesinde hükmedilecek maddi tazminatlara avans faiz uygulanması talep edilmiş bulunup, avans faizine hükmedilmesi gerekirken, yasal faize hükmedilmesinde isabet bulunmadığından, buna yönelik itirazın kabulü ile kurulan yeni hükümde bu husus gözetilmiştir.

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacılar vekilinin istinafının REDDİNE,
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle; (infazda tereddüt hasıl olmaması için kesinleşen hususlar aynen yazılarak)
Davacıların davasının KABULÜ İLE;
1-Davacı … bakımından davacının dava konusu trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı olarak 102.672,18 TL’nin davalı sigorta şirketi limitleriyle sınırlı olmak üzere temerrüde düştüğü 14/09/2020 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı …’e VERİLMESİNE,
2-Davacı … bakımından davacının dava konusu trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı olarak 170.757,24 TL’nin davalı sigorta şirketi limitleriyle sınırlı olmak üzere temerrüde düştüğü 14/09/2020 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı …’e VERİLMESİNE,
-Fazlaya ilişkin taleplerin reddine; takdiri indirim miktarı kadarınca yargılama gideri ve vekalet ücretinin hesaplanmasının davacı aleyhine değerlendirilmemesine;
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli (273.429,42 TL üzerinden) 18.677,96 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL, 436,64 TL tamamlama harcı, 727,32 TL tamamlama harcı olmak üzere toplam 1.223,26 TL’nin mahsubu ile bakiye 17.454,70 TL harcın davalı sigorta şirketinden sigorta kapsamı limiti kadar sorumlu olmak kaydıyla tahsili ile Hazine’ye irad KAYDINA,
4-6102 sayılı TTK’nun 5/A maddesi kapsamında arabuluculuğa başvurulduğundan 1.320,00 TL arabulucu ücretinin 6235 sayılı Kanunu 18/A-13.maddesi gereğince davalı sigorta şirketinden sigorta kapsamı limiti kadar sorumlu olmak kaydıyla alınarak Hazine’ye gelir KAYDINA,
5-Davacı tarafından sarfına mecbur kalınan 127,10 TL ilk yargılama harcı, 436,64 TL tamamlama harcı, 727,32 TL tamamlama harcı ve 1.649,40 TL bilirkişi ücreti tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 2.940,46 TL’nin davalı sigorta şirketinden sigorta kapsamı limiti kadar sorumlu olmak kaydıyla alınarak davacılara VERİLMESİNE,
6-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı … için 16.400,83 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı …’e VERİLMESİNE, davacı … için 26.613,59 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı …’e VERİLMESİNE,
7-Davacılar tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın, kararın kesinleşmesi beklenilmeksizin istek halinde davacılara iadesine, karar kesinleşinceye kadar iade alınmaz ise gider avansının artan kısmının 6100 s. HMK.nun 333. maddesine göre karar kesinleştiğinde re’sen davacılara İADESİNE,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
8-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
9-Davacılar tarafından yatırılan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
10-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
11-Davalı tarafça yapılan 441,40 TL istinaf başvuru gideri ile 18,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 459,40 TL yargılama giderinin davacılardan tahsili le davalıya ödenmesine,
12-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
13-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.25/01/2023


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.