Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2348 E. 2022/2471 K. 25.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 25/11/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 30/06/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- … – TC No : … ,
: 2- … – TC No : …
: 3- … – TC No: …
: 4- … – TC No: …
VEKİLLERİ : Av. … -…
Av. …

DAVALI : 1- …

VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 2- …- TC No: …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 25/11/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 28/11/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özet olarak; müvekkili …’ın eşi, diğer müvekkillerin babası olan müteveffa … ‘ın 17.04.2018 tarihinde … plakalı aracı ile seyir halindeyken davalı sürücü …’a ait … plakalı aracıyla çarpışması sonucu yaşanan trafik kazasında … ‘ın vefat ettiğini, olay neticesinde davalı …’ın Konya …Asliye Ceza Mahkemesi … E. … K. Sayılı dosyasında yapılan yargılaması sonucu kusurlu bulunması nedeniyle cezalandırılmasına karar verildiği ve söz konusu kararın istinaf incelemesi sonucu kesinleştiğini, dava konusu trafik kazası sonucunda davacı müvekkili …, eşi ve diğer davacı müvekkillerinin babasının vefat ettiğini, müteveffa kaza tarihinde 40 yaşında olup, 2004 yılından bu yana sigorta olduğunu, hayvan yetiştiriciliği, mısır ekim satım işleriyle uğraştığını, müvekkilleri davacıların kaza nedeniyle desteklerinden yoksun kaldırlarını, müvekkillerinin zararının tazmini yönüyle davalı sigorta şirketine müracaatları üzerine davacı … için 49.928 TL, … için 733 TL, … için 3.205 TL … için 15.872 TL destekten yoksun kalma tazminatı ödemesi yaptığını, ancak bu ödemelerin yetersiz olduğunu, diğer davalı … ise davacı müvekkillerine herhangi bir ödeme yapmadığını, arabuluculuk görüşmelerinden de sonuç alınamadığını belirterek; her dört davacı için de fazlaya ilişkin tü talep ve hakları saklı kalmak kaydıyla, davacılardan … için şimdilik 1.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 100.000,00 TL manevi tazminatının, davacı … için şimdilik şimdilik 1.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 50.000,00 TL manevi tazminatının, davacı … için şimdilik 1.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 50.000,00 TL manevi tazminatının, davacı … için şimdilik 1.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 50.000,00 TL manevi tazminatının, kaza tarihi olan 17/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılardan (davalı sigorta şirketinin poliçedeki sorumluluk tutarları kapsamında) müştereken ve müteselsilen alınarak müvekkillerine verilmesine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacılar vekilinin 19/04/2022 tarihli ıslah dilekçesi ile; destekten yoksun kalma tazminatları bakımından açmış oldukları davalarını, davacı … için 146.737,90 TL, davacı … için 12.410,58 TL, davacı … için 32.303,02 TL, davacı … için 15.385,57 TL olarak ıslah ettiği anlaşılmıştır.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özet olarak; 17.04.2018 tarihinde, müteveffa …’ın … plakalı kamyoneti ile ışık ihlali yapması sonucu, müvekkilinin kontrolündeki … plakalı araç ile kaza yaptığını, kaza neticesinde müvekkili hakkında Konya … Asliye Ceza Mahkemesinde … Esas, … Karar sayılı ceza davası görüldüğünü, yapılan yargılamada kusur raporunun Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi’nden aldırılmadığını, sadece trafik bilirkişisi tarafından düzenlenen rapor doğrultusunda karar verildiğini, davacıların karar doğrultusunda davalı sigorta şirketine müracaatı üzerine de toplamda 69.738,28 TL ödeme yapıldığını, davacıların yapılan bu tazminat ödemesine rağmen müvekkilinin tam kusurlu olduğu iddiasıyla haksız ve hukuka aykırı olarak iş bu davayı açtıklarını, davacıların talep etmiş olduğu manevi tazminat tutarlarının fahiş olduğunu, zenginleşmeye yol açacağını belirterek; haksız ve mesnetsiz davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Somut olayda davacılar, davaya konu trafik kazası sonucunda ölen …’ın desteğinden yoksun kaldıklarını iddia ederek destekten yoksun kalma tazminatı isteminde bulunmuştur.
Davacıların davalı sigorta şirketine davadan önce tazminat ödemesi için yazılı olarak başvurduğu, başvurunun sigorta şirketine 16/05/2018 tarihinde tebliğ edildiği ve davalı sigorta şirketinin 2918 s. KTK’nin 99/1. maddesi gereğince 8 iş günü sonra 29/05/2018 tarihinde temerrüte düştüğü, 2918 s. KTK.nin 97. maddesi gereğince dava şartının da yerine getirilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamına uygun olduğundan hükme esas alınan 05/10/2021 tarihli heyet raporu ile davaya konu trafik kazasının oluşmasında davalı sigortalı araç sürücüsünün % 40 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir.
Davalı sigorta şirketi tarafından davacı …’a 49.928,00 TL, davacı …’a 733,00 TL, davacı …’a 15.872,00 TL, davacı …’a ise 3.205,00 TL tutarında ödeme yapıldığı ve bakiye poliçe limitinin 290.262,00 TL olduğu anlaşılmıştır.
6098 sayılı TBK’nın 52. Maddesine göre; Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir. Anılan yasal düzenlemede de belirtildiği üzere zarar görenin zararın oluşmasında ya da zararın artmasında bir ihmali varsa bu hususun tazminatın belirlenmesinde dikkate alınması gerekir. Bir başka deyişle zararın oluşumunda zarar görenin de müterafik kusurunun bulunması halinde tazminattan indirim yapılması gerekmektedir. Müterafik kusurun dikkate alınması için bu yönde yapılan bir savunmaya gerek olmayıp Mahkemece müterafik kusurun resen dikkate alınması gerekmektedir. Nitekim bu husus Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2016/3135 E 2018/11955 K sayılı ilamında da vurgulanmıştır. Ayrıca müterafik kusur indirimi nedeniyle kısmen reddedilen tutar üzerinden davacı aleyhine vekalet ücretine hükmedilmeyeceği noktasında da duraksama bulunmamaktadır.
Somut olayda, desteğin kaza esnasında emniyet kemerinin takılı olmadığı, zira araçtan fırlayarak yola savrulduğu, bu bakımdan kendi ölümünde müterafik kusurunun etkili olduğu belirlenmiştir.
Davadan önce ödeme yapılması ve desteğin müterafik kusurlu olması karşısında davacıların talep edebilecekleri destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesi için öncelikle destekten yoksun kalma zararının tutarı belirlenmeli, devamında yapılan ödemelerin güncel hali ile mahsubu yapılmalı ve sonrasında müterafik kusur indirimi yapılmalıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/(21)10-1179 E 2021/1563 K sayılı kararı ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatları gereği, muhtemel yaşam süresinin tespitinde TRH 2010 yaşam tablosu dikkate alınmalı ve işleyecek (bilinmeyen) devre hesaplamasında her yıl için gelirin % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi esasına dayanan progresif rant yönteminin kullanılarak hesaplamanın yapılması gerekmektedir.
Anılan yönteme göre hazırlandığından hükme esas alınan 04/04/2022 tarihli birinci ek rapor ve garame hesabının yapılmasının gerekip gerekmediğinin tespiti için alınan 06/06/2022 tarihli ikinci ek hesap raporu ile davacıların talep edebilecekleri tazminat tutarlarının davacı …yönünden 156.712,24 TL, davacı … yönünden 10.505,75 TL, davacı … yönünden 14.832,62 TL ve davacı … yönünden 38.342,77 TL olduğu tespit edilmiştir.
Somut olayda davacılar vekili 19/04/2022 tarihli dilekçe ile tazminat tutarlarını ıslah suretiyle … yönünden 146.737,90 TL’ye, … yönünden 12.410,58 TL’ye, … yönünden 32.303,02 TL’ye ve … yönünden 15.385,57 TL’ye çıkarmıştır.
Her ne kadar davacı … ‘ın talep edebileceği tazminat tutarı 156.712,24 TL, davacı …’ın talep edebileceği tazminat tutarı ise 38.342,77 TL olarak belirlenmiş ise de taleple bağlılık ilkesi uyarınca talepten fazlasına karar verilemeyeceğinden bu davacıların davalarının ıslah dilekçesinde yazılı tutarlar üzerinden kabulüne karar vermek gerekmiş, diğer davacıların davalarının ise bilirkişi raporu ile tespit edilen tutarlar üzerinden kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir. Ancak kısmen reddedilen tutar müterafik kusur indiriminden kaynaklandığından maddi tazminat davası yönünden davalılar lehine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmemiştir.
TBK’nın 56. Maddesine göre; Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Somut olayda, tarafların sosyal ekonomik durumları, kusur oranları, paranın alım gücü ve davacıların destek ile olan yakınlıkları dikkate alınarak davacıların manevi tazminat davalarının kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
DAVACI …’IN MADDİ TAZMİNAT DAVASININ KABULÜ ile 146.737,90 TL destekten yoksun kalma tazminatının, davalı …A.Ş. yönünden kaza tarihi itibariyle geçerli ZMMS poliçesi ölüm teminat klozu limitiyle sınırlı olmak üzere 29/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı …yönünden ise kaza tarihi olan 17/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine,
DAVACI …’IN MADDİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 10.505,75 TL destekten yoksun kalma tazminatının, davalı …A.Ş. yönünden kaza tarihi itibariyle geçerli ZMMS poliçesi ölüm teminat klozu limitiyle sınırlı olmak üzere 29/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı …yönünden ise kaza tarihi olan 17/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
DAVACI …’IN MADDİ TAZMİNAT DAVASININ KABULÜ ile 32.303,02 TL destekten yoksun kalma tazminatının, davalı … A.Ş. yönünden kaza tarihi itibariyle geçerli ZMMS poliçesi ölüm teminat klozu limitiyle sınırlı olmak üzere 29/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı …yönünden ise kaza tarihi olan 17/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine,

DAVACI …’IN MADDİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 14.832,62 TL destekten yoksun kalma tazminatının, davalı …A.Ş. yönünden kaza tarihi itibariyle geçerli ZMMS poliçesi ölüm teminat klozu limitiyle sınırlı olmak üzere 29/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı … yönünden ise kaza tarihi olan 17/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
DAVACI …’IN MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 40.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 17/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak davacı …’a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
DAVACI …’IN MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 20.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 17/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak davacı …’a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
DAVACI …’IN MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 20.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 17/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak davacı …’a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
DAVACI …’IN MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile 20.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 17/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan alınarak davacı …’a verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … A.Ş. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme nezdinde verilen kararda aktüer raporunda eksik ve hatalı inceleme yapıldığını, itirazları dikkate alınmadan kurulan hükmün hatalı olduğunu, hükme esas alınan kusur oranının kabulünün mümkün olmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte; sigortalının %25 oranında kusurlu olduğunu, %40 oranın kabulünün mümkün olmadığını, faizin dava tarihinden itibaren işletilmesi gerektiğini, kaza tarihinden itibaren işletilen faizin kabulünün mümkün olmadığını, davacılar lehine hükmedilen tazminatın reddi gerekmekte iken kabul kararının hatalı olduğunu, tazminat hesaplamasında TRH-2010 tablosunun kullanılması ve teknik faizin 1,8 olarak esas alınması gerekmekteyken bu hususun gözetilmemesinin hesabın fahiş belirlenmesine sebebiyet verdiğini, kusur oranının tespiti bakımından dosyanın Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesine gönderilmesi gerektiğini, müteveffanın gelirinin resmi belgelerle kanıtlanması aksi taktirde asgari ücret olarak alınması gerektiğini, davacıların kaza sebebiyle elde ettiği gelir ve tazminatların mahsubu gerektiğini, Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarihli kararı ile iptal edilen maddelerin işbu uyuşmazlık bakımından dikkate alınmaması gerektiğini, uyuşmazlık konusu bedeni zararlara ilişkin tazminat hesaplamaları bakımından poliçe tanzim tarihi itibariyle geçerli güncel mevzuata göre değerlendirme yapılmak suretiyle tazminat hesaplanmasına karar verilmesi gerektiğini, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde, mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre, PMF hayat tablosu ve iskonto oranları nazara alınarak karar verilmesi gerekmektedir.
Ayrıca; Yargıtay yerleşik uygulamasına göre; erkek çocuklar için 18 yaş, kız çocukları için ise 22 yaşa kadar destek tazminatı hakkı ve hesaplanması kabul edilmektedir. Eğitim ve öğretimin devamı halinde ise bu süre 25 yaş ile sınırlıdır. Yani çocuklarda kız veya erkek olmalarına, yüksek öğrenim yapıp yapmamalarına göre, farklı süreler kabul edilmektedir. Bunun dışında esasen çalışmaya başlama yaşı olarak rüşt yaşı olan 18 yaş esas alınmaktadır. (Bkz. YARGITAY 17. Hukuk Dairesinin 2015/19049 ESAS, 2018/11280 KARAR sayılı ilamı ile aynı dairenin 2015/8764 ESAS, 2018/3810 KARAR sayılı ilamı)
Buna göre, davacılar … ve … kaza zamanında lise ve alt seviye ilkokul döneminde veya okul dönemi dışında olmaları nedeniyle, üniversitede eğitim görmedikleri anlaşıldığından, yukarıdaki ilkeye göre desteklik sürelerinin aktüer raporunda nazara alınması gerektiğinden; bu husus gözetilmeden, çocukların üniversite eğitimi alacakları öngörülerek, desteklik süresinde 25 yaşın esas alınması hatalı olup, buna yönelik davalı Sigortanın itirazının kabulüne (diğer davalı yönünden bu yönden istinaf yapılmayarak kesinleşmiştir) karar verilerek, bu davalı yönünden kararın kaldırılması ile buna yönelik ek rapor alınması için kararın gönderilmesi gerekmiştir.
Bunun dışında, hükme esas alınan aktüer raporunda, müteveffanın çiftçi olduğu sabit olup hükme esas alınan ziraat bilirkişi raporunda kişisel katkı kriterine göre belirlenen gelirinin ve müteveffanın eşinin çocuk sayısı da gözetilerek AYİM tablosuna göre evlenme ihtimalinin bulunmadığının belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, buna yönelik itiraz yersizdir.
2-Kusura ilişkin itirazın incelenmesinde:
Kaza tespit tutanağı ve mahkemece alan rapor arasında çelişki bulunması nedeni ile İTÜ den rapor alınmış ve çelişki giderilmiş olup müteveffa sürücünün %60 davalı sürücünün %40 kusurlu olduğunun kesinleştiği anlaşılmakla itirazın reddi gerekmiştir.
3-Faize ilişkin itirazın incelenmesinde:
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı sigorta şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
Davacının dava açmadan önce davalı sigortacıya başvuruda bulunduğu anlaşılmakla itirazın reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı …Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı … A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalı tarafça yatırılan, başvurma harçları dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde davalı tarafa iadesine,
4-İstinaf eden davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına … Anonim Şirketi vekili tarafından sunulan; … A.S. / Konya …Subesı, 09/08/2022 tarihli, … numaralı 400.000,00 TL bedelli teminat mektubunun İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 28/11/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.