Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2345 E. 2022/2136 K. 18.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 01/11/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/06/2022
NUMARASI : … Esas … Karar
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 01/11/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 02/11/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin 13/02/2020 tarihinde saat 23.00 sularında sevk ve idaresindeki … plakalı motorsikletle seyir halindeyken, … plakalı tırın gerekli dikkat ve özeni göstermeksizin kendisine göre yolun karşı tarafında bulunan otoparka dönüşü esnasında müvekkiline çarpması sonucunda çift taraflı maddi hasarlı ve yaralanmalı trafik kazası meydana geldiğini, davalı sigorta şirketi tarafından … poliçe numarası ile ZMMS yapılan … plakalı aracın dava dışı sürücüsü …’ın işbu kazanın meydana gelmesinde tam ve tek kusurlu olduğunu, müvekkilinin meydana gelen kazada kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin dava konusu trafik kazası sonucu BTM ile giderilemeyecek şekilde yaralandığını, vücudunda çok sayıda kesi, lezyon, abrazyon ve fraktür (kırık) meydana geldiğini, müvekkilinin bahse konu trafik kazasından sonra uzun bir süre ayağa kalkamadığını, yatağa bağlı olarak yaşadığını, bu süreçte bir başkasının bakım ve yardımına muhtaç kaldığını, müvekkilinin SGK tarafından karşılanmayan birçok tedavi gideriyle birlikte yol, konaklama gibi birçok yan masrafı da olduğunu, kaza sonrası ameliyat olan müvekkilimizin vücudunun çeşitli yerlerine platin takıldığını, yüzünde sabit iz kaldığını, köprücük kemiğinde kayma olduğunu, neredeyse vücudunun tamamının hasar gördüğünü, kaza sebebiyle çenesinin de zarar gördüğünü ve halen yemek yemekte dahi zorlandığını, henüz 20 yaşında olan müvekkilinde kaza sebebiyle maluliyet meydana geldiğini ve tüm hayatını etkileyecek şekilde maddi zarara uğradığını, trafik kazası sebebiyle müvekkilinin vücudunda kalıcı sakatlık meydana geldiğini, mevcut deliller ve maddi durum da gözetilmek suretiyle davacıya 6098 sayılı TBK 76. Md. gereğince 10.000 TL geçici ödeme yapılmasını talep ettiklerini, açılan davanın kabulü ile tahkikat sonucunda davacı …’nun maddi zararının (geçici iş göremezlik, sürekli iş göremezlik, bakıcılık gideri ve SGK tarafından karşılanmayan ve belgeye de bağlanması da mümkün olmayan kaçınılmaz iyileştirme ve tedavi giderleri sebebiyle doğan maddi tazminatın) değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda HMK 107. madde gereğince arttırılmak üzere fazlaya ilişkin her türlü hakları saklı kalmak üzere şimdilik 50,00 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 50,00 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 50,00 TL bakıcı gideri ve 50,00 TL SGK tarafından karşılanmayan ve belgeye de bağlanması mümkün olmayan kaçınılmaz iyileştirme giderleri kalemi için olmak üzere asgari 200,00 (ikiyüz) TL maddi tazminatın, davalı sigorta şirketinin temerrüt tarihi olan 11.08.2020 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek avans faizi ile birlikte davalı … Sigorta Şirketi’nden tahsili ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş duruşmada da bu beyanlarını tekrar etmiştir.

Davalı tarafa usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş, davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın, davalı sigortacı şirket tarafından tanzim edilen, 05.04.2019/2020 vadeli … poliçe no’lu zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası meblağ sigortası olmayıp zarar sigortası olduğundan, davacı tarafın uğradığını iddia ettiği zararları aynı zamanda ispat etmesinin gerekli olduğunu, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, müvekkili şirketin sorumluluğu trafik poliçesindeki limitler ve sigortalının kusuru ile sınırlı olduğunu, kaza neticesinde zararın oluşmasında davacının ağır kusurunun olduğunu, davacının kask ve kolluk gibi diğer koruyucu teçhizatları kullanmadan motosiklet ile seyahat etmekte olup bu tutumu neticesinde maluliyetin ortaya çıktığını, bu hususun zarar ile kaza arasındaki illiyet bağını kopardığını, bu nedenle davanın reddinin gerektiğini, ayrıca davacının müterafık kusurunun da dikkate alınması gerektiğini, kaza tespit tutanağında, meydana gelen kazada davacı tarafın motosiklet sürmeye yeterli ehliyet belgesinin olmadığının açıkça tespit edildiğini, davacı taraf yeterli ehliyet belgesi olmadan araç kullandığından davaya konu kazanın oluşumuna sebebiyet verdiğini, davacı yanın kazaya ilişkin maluliyet iddialarının değerlendirilebilmesi için Adli Tıp Kurumuna sevk edilerek maluliyet durumu ve maluliyetin kaza ile illiyeti hakkında rapor alınmasını talep ettiklerini, sigortalı araç sürücüsünün kusurunun tespiti halinde ortaya çıkan zarardan kaynaklanan tazminatın hesaplanması için dosyanın aktüer siciline kayıtlı aktüerya uzmanına gönderilmesini talep ettiklerini, aktüer hesabı yapılırken kullanılan yaşam tablosuna göre bakiye ömür, bilinen dönem, aktif ve pasif dönemin ayrı ayrı ve denetime elverişli biçimde hesaplanmasının gerektiğini, 25.02.2011 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 13.02.2011 tarih 6111 sayılı yasanın 59. Maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun değişen 98. Maddesindeki Trafik kazalarındaki acil sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumundan karşılanacağı hükmü nedeni ile tedavi masraflarından SGK’nın sorumlu olduğunu, açılan davanın reddi ile mahkeme masraf ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Mahkememizce davacı yana bidayette mevcut delil durumu da nazara alınarak 6098 sayılı TBK’nun 76. maddesi gereğince talep gibi 10.000,00-TL geçici ödeme yapılmasına karar verilmiştir.
Dosya tarafların kusur durumunun belirlenmesi için Ankara ATK Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığına gönderilerek rapor alınmıştır. Sunulan 07/10/2021 tarihli raporda özetle; Davacı sürücü …’nun %15 oranında kusurlu olduğu, davalıya sigortalı araç sürücüsü dava dışı …’ın %85 oranında kusurlu olduğu belirlenmiştir. Sunulan işbu rapor olayla ilgili ceza dosyası olan Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin … E. Sayılı dosyasına sunulan rapor ile de ayniyet teşkil etmekte olup bu nedenle hükme esas alınmıştır.
Akabinde dosya maluliyet raporu için … Fakültesi Adli Tıp A.B.D.’na gönderilmiş olup sunulan rapora göre; Davacının kalıcı sakatlığının ( Sürekli iş göremezlik ) % 18 oranında olduğu, iyileşme süresinin 9 ayı bulacağı, bu sürenin geçici iş göremezlik süresi olarak değerlendirilmesi gerektiği, ayrıca bu 9 aylık sürenin 4 ayında davacının başkasının yardımına ihtiyaç duyacağı, belgelendirilemeyen tedavi giderinin ise 6.000 TL olduğu ifade edilmiştir.
Akabinde dosya davalı vekilinin cevap dilekçesinde kask ve koruyucu ekipman kullanılmamasının zararı artırdığı ve bu nedenle müterafik kusur indirimi yapılması gerektiği itirazı göz önüne alınarak bu hususun değerlendirilmesi için … ‘na gönderilmiş olup sunulan rapora göre; Motosiklet kazalarında sürücülerin kask kullanımının, baş, boyun ve yüz bölgesi yaralanmalarında koruyucu görev üstlendiği, bu koruyucu ekipmanların kullanılmamasının baş ve boyun bölgelerindeki yaralanmaları arttırdığı, dizlik ve benzeri koruyucu ekipman kullanımının diz bölgesi yaralanmalarında koruyucu görev üstlendiği, kurumumuzda düzenlenen 29.12.2021 tarihli raporun sonuç kısmında, sağ omuz ve sol femur kemiği bölgelerinde yaralanma sonucu oluşan muayene bulguları neticesinde değerlendirildiği, şahsın dizinde oluşan eklem hareket kısıtlılığının sebebinin doğrudan diz bölgesi yaralanması neticesinde oluşmadığı, femur(uyluk) kemiğinde oluşan kırık neticesinde kısıtlılığın oluştuğu, davaya konu kazada koruyucu ekipman (dizlik) ve kask kullanımının söz konusu yaralanma bölgelerini direkt koruyucu nitelikte olmadıkları, yaralanma ağırlığı üzerinde net bir etkilerinin olmadığı ifade edilmiştir.
Maluliyet raporu sonrası aktüerya bilirkişisinden tazminat hesap raporu alınmıştır. Sunulan 14/02/2022 tarihli raporda özetle;
Davacı …’nun 13.02.2020 tarihinde geçirdiği trafik kazası nedeniyle uğradığı geçici iş göremezlik maddi zararı 16.509,64-TL, sürekli iş göremezlik maddi zararı 344.425,39-TL, bakıcı gideri maddi zararı 10.006,20-TL, tedavi gideri maddi zararı 5.100,00-TL olarak hesaplanmıştır. Davalı yanca yapılan ve poliçe düzenleme tarihinde geçerli olan KTK ZMS Sigorta Poliçesinin şahıs başı Sakatlanma ve Ölüm Teminat Limitinin 360.000,00-TL, şahıs başı Sağlık Giderleri Teminat Limitinin ise 360.000,00-TL olduğu görülmüş, kaza tarihinde ise bu limitlerin 410.000,00-TL olduğu anlaşılmıştır.
Davacı vekili 27/05/2022 tarihli talep artırım dilekçesi ile bidayette talep etmiş olduğu 50,00 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 50,00 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 50,00 TL bakıcı gideri ve 50,00 TL SGK tarafından karşılanmayan ve belgeye de bağlanması mümkün olmayan kaçınılmaz iyileştirme giderleri kalemi için olmak üzere asgari 200,00 (ikiyüz) TL maddi tazminat tutarını 364.235,40 TL ye iblağ etmiş, karar celsesinde ise sehven toplama hatası yapıldığını beyanla doğru rakamın 364.435,40 TL olduğunu ifade etmiştir.
6111 Sayılı Kanun gereği yasanın yayımlandığı tarihten önce ve sonra meydana gelen tüm trafik kazaları nedeni ile sunulan belgeli sağlık hizmet bedelleri Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacaktır. Bu nedenle davacının dava konusu tedavi giderlerinden belgeli/faturalı sağlık giderlerinin tümünden Sosyal Güvenlik Kurumu, belgesiz/paramedikal giderlerden ise davalı sorumludur. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin emsal ilamlarında da aynı hususta benzer mahiyette değerlendirmelerde bulunulmuştur. Dolayısı ile davalı belgelenemeyen kaçınılmaz tedavi giderlerinden ve de bilirkişi hekim raporu ile bakıcıya ihtiyaç olduğunun belirlenmesi neticesi bakıcıya ödenmesi gereken bedellerden ve dahi geçici iş göremezlik bedelinden sorumlu olacaktır.
Cismani zarara uğrayan kişi; yaralanması nedeniyle sürekli iş göremezlik (Maluliyet) zararını isteyebilecektir. Geçici iş göremezlik zararı olarak belirlenen sürenin sonundan başlayarak muhtemel yaşam tablosuna göre belirlenecek süre için maluliyet zararı hesabı yapılmaktadır. Maluliyet hali “gelişen durum” olarak kabul edilmektedir. Kişi maluliyet olmadan önceki işinde çalışmaya devam etmesi bu zararın olmadığına işaret etmez, maluliyetten kasıt EFOR KAYBIDIR. Alınan Adli Tıp Raporuyla davacının %18 oranında MALÜL olduğu, iyileşme süresinin 9 ayı bulacağı belirlenmiştir.
Davalı sigorta şirketine davadan önce yapılan başvuru 27/07/2020 tarihinde tebliğ edilmiş olup 11/08/2020 tarihi itibarı ile talep gibi temerrüt olgusu gerçekleşmiştir. Davalıya sigortalı aracın kullanım amacı ticari olduğundan dolayı da avans faizine hükmedilmek gerekmiştir.
Her ne kadar davalı vekili tarafından kask ve koruyucu ekipman kullanılmaması nedeniyle hükmedilecek tazminattan müterafik kusur indirilmesi talebi dile getirilmiş ise de; …. Ek raporuna göre davaya konu kazada koruyucu ekipman (dizlik) ve kask kullanımının söz konusu yaralanma bölgelerini direkt koruyucu nitelikte olmadıkları, yaralanma ağırlığı üzerinde net bir etkilerinin olmadığının ifade edilmesi nedeniyle müterafik kusur indirimi yapılmamıştır.
Mahkememizce davacı yana bidayette mevcut delil durumu da nazara alınarak 6098 sayılı TBK’nun 76. maddesi gereğince talep gibi 10.000,00-TL geçici ödeme yapılmasına karar verilmiş ve söz konusu bedel icra marifetiyle davacıya ödendiğinden dolayı söz konusu miktar aktüerya raporu ile belirlenen toplam 376.041,15-TL’den tenzil edilerek davacının toplam tazminat miktarının 366.041,15-TL olduğu anlaşılmış, ancak davacı vekili talep artırım ve son celsedeki beyanları nazara alınarak ve taleple de bağlı kalınmak suretiyle 364.435,40-TL’ye hükmedilmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirme neticesinde dosya kül halinde değerlendirildiğinde, dosyadaki tüm bilgi ve belgeler, alınan raporlar mucibince açılan davanın talep artırım dilekçesi de ( son celsedeki beyanlar da ) nazara alınmak suretiyle kabülüne dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.” şeklinde davacının davasının taleple de bağlı kalınmak suretiyle kabulü ile; 364.435,40-TL tazminatın davalının sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ile temerrüt tarihi olan 11/08/2020 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava dosyasında aktüer raporlarının alındığı bilirkişi ile müvekkili şirketin halihazırda devam karşılıklı husumetin bulunduğu bir çok dava olmasına rağmen yerel mahkeme tarafından bu itirazları yönünden hiçbir değerlendirme yapılmadan hüküm kurulduğunu, bilirkişi Av… ile müvekkili şirketin karşılıklı davalarının bulunduğunu, mevcut husumet nedeniyle bilirkişi itirazlarının bulunduğunu, 18/09/2020 tarihli bilirkişi raporunda davacı tarafın sürekli iş göremezlik oranının %11,6 olarak tespit edilmesine rağmen 29/12/2021 tarihli bilirkişi raporunda davacı tarafa %18 oranında sürekli iş göremezlik tayin edilmesinin dayanaksız ve isabetsiz olduğunu, davacı tarafın dava dilekçesinde meydana gelen kazada açıkça müvekkillerinin sürekli maluliyet oranlarının %11,6 olduğunun kabul edildiğini, taleple bağlılık ilkesi gereği her ne kadar kabul etmemekle birlikte bilirkişi raporunda %18 oran tespiti yapılmış ise de taleple bağlılık ilkesi gereği en fazla %11,6 maluliyet oranının dikkate alınması gerektiğini, dava konusu kazada davacının çalıştığı sırada gerçekleştiğini ve kazanın iş kazası olduğunun açık olduğunu, davacının ehliyetinin olmadığını, kaza esnasında kask ve diğer koruyucu tertibat kullanmadığının göz önüne alındığından işverenin iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini ihlal etmesinden kaynaklı kusurunun bulunmadığını, hesap raporunda SGK’nın yapacağı ödemelerin peşin sermaye değerinin hesaplanarak düşürülmesi gerektiğini, davaya konu kazanın 13/02/2020 tarihinde gerçekleştiğini, bu tarihte erişkinler için engellilik değerlendirmesi hakkında yönetmeliğin yürürlükte olduğunu, bu yönetmelik gereği davacının sürekli maluliyetinin bulunmadığını, geçici iş göremezlik zararının sağlık giderleri teminatına alındığını, bu nedenle bu tazminata ilişkin taleplerin de reddinin gerektiğini, geçmiş döneme dair bakıcı gideri talep edildiğini ancak bakıcı tutulduğunun ve ilgili giderlerinin yapıldığının ispatının gerektiğini, bu hususların ispat edilemediğinden afaki bakıcı giderinin reddinin talep edildiğini, bakıcı gideri açıkça faturalandırılmadığı sürece ve aile birliği içinde bakım yapılması durumunda hesaplanan bakıcı giderinden uygun oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiğini, müterafik kusura ilişkin itirazlarına rağmen bu hususa ilişkin değerlendirme yapılmadığını, temerrüt başlangıç tarihinde ispat yükünün davacı tarafta olduğunu, dava tarihinden önce 11/08/2020 tarihinde temerrüdün gerçekleştiğinin kabulünün hatalı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede
6100 sayılı HMK’nin Hükmün Kapsamı başlıklı 297. maddesinin 2. fıkrasına göre “hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” Kanunun aradığı bu şekil, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetine sebep olabilecek, kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir. (HGK 2013/9-1989 Esas 2014/657 Karar sayılı ilamı)
Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetiminin yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması, zorunludur.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
6100 sayılı HMK’nın 298. maddesi uyarınca kararını gerekçesi ile birlikte tam olarak yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren yasa yolu açık olan son kararlardandır. Bu kararla, mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
Ayrıca ilamların infaz edilecek kısmı, hüküm bölümü olup, hükmün içeriğinin aynen infazı zorunludur. Gerek icra dairesi ve gerekse sınırlı yetkili İcra Mahkemesi ilamın infaz edilecek kısmını yorum yolu ile belirleme yetkisine sahip değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.10.1997 tarih ve 1997/12-517 E. -1997/776 K.; 22.03.2006 gün ve 2006/12-92 E.-2006/85 K.; 25.06.2008 gün ve 2008/12-451 E.- 2008/453 K. sayılı ilamları)
HMK’nun “Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir” hükmüne yer verilmiştir.
HMK 297/2. maddede; hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği düzenlenmiştir.
Anayasa m. 141/3’deki düzenleme gereğince “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” kuralı ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6.maddesi kapsamında, taraflardan biri hakkında hüküm kurulmaması ve gerekçenin yazılmaması durumunda adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil edeceği düzenlenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 31. maddesinin başlığı hâkimin davayı aydınlatma ödevi olup madde metninde, hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir, hükmü düzenlenmiştir.
Dava, birden ziyade talep yönünden maddi tazminat istemine ilişkin olup davacı vekili dava dilekçesinde 4 ayrı kalem için tazminat talep etmesine rağmen ,hangi alacak için ne kadar tazminata hükmedildiği karar yerinde gösterilmeden toplu miktara hükmedilmesi kamu düzenine aykırı niteliktedir
Kusura itiraz
Kaza tespit tutanağında her iki tarafa kusur izafe edilmiş,ceza dosyasında davacının tali kusurlu olduğu belirlenmiştir
Dosya tarafların kusur durumunun belirlenmesi için Ankara ATK Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığına gönderilerek rapor alınmıştır. Sunulan 07/10/2021 tarihli raporda özetle; Davacı sürücü …’nun %15 oranında kusurlu olduğu, davalıya sigortalı araç sürücüsü dava dışı …’ın %85 oranında kusurlu olduğu belirlenmiştir. Sunulan işbu rapor olayla ilgili ceza dosyası olan Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin … E. Sayılı dosyasına sunulan rapor ile de ayniyet teşkil etmekte olup bu nedenle hükme esas alınması isabetlidir
– Davalının Bilirkişiye dair itirazlarında ;
Mahkeme kararlarının her türlü şüpheden uzak ve tarafsız olması gerekir. 6100 sayılı Yasanın 36.maddesinin 1.fıkrasında Hakimin tarafsızlığından şüpheyi gerektirecek önemli bir sebebin bulunması hakimin reddi ve çekinme sebebi olarak düzenlenmiştir. HMK’nun 272. maddesi uyarınca hakimler hakkındaki yasaklılık ve ret sebepleriyle ilgili kurallar bilirkişiler bakımından da uygulanacaktır. HMK’nun 272. maddesinde bilirkişinin görevini yapmaktan yasaklı olması ve reddi hükümlerinin düzenlendiği, bu madde de hakimlerin yasaklılık ve ret sebepleri ile ilgili düzenlemeye atıf yapıldığı, bu atıf nedeni ile incelenen HMK’nun 36/1-d maddesinde “…Dava esnasında iki taraftan birisi ile davası veya aralarında bir düşmanlık bulunması…” hükmünün yer aldığının görüldüğü, 37 ve devamı maddelerinde ret sebeplerinin birinin bulunması halinde inceleme yönteminin belirlendiği, HMK’nun 272/3 maddesine göre ” … ret sebeplerinden birinin bilirkişinin şahsında gerçekleşmesi halinde taraflar bilirkişinin reddini talep edebileceği gibi bilirkişi de kendisini ret edebilir. Ret talebi veya bilirkişinin kendisini reddetmesinin ret sebebinin öğrenilmesinden itibaren en geç bir hafta içinde yapılmış olması şarttır. Ret sebeplerinin ispatı için yemin teklif edilemez. “Yine 272 maddenin 4. bendinde “…görevden alınma, ret ve bilirkişinin kendisini reddetmesine yönelik talep bilirkişiyi görevlendiren mahkemece dosya üzerinden incelenir ve karara bağlanır. Kabule ilişkin kararlar kesindir. Redde ilişkin kararlara karşı ise ancak esas hakkındaki karar ile birlikte kanun yoluna başvurabilir…” hükümleri bulunmaktadır.
6754 Sayılı Bilirkişilik Kanunun 3. Maddesinde “Bilirkişi, görevini dürüstlük kuralları çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirir.” Yine Bilirkişilik Yönetmeliğinin Dürüstlük ve Tarafsızlık başlığı altındaki 9 maddesinde “ (1) Bilirkişi, görevini dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım yapmaksızın dürüstlük ve tarafsızlık ilkeleri doğrultusunda yerine getirir.
(2) Bilirkişi, görev süresince doğrudan veya dolaylı olarak uyuşmazlığın taraflarından gelen uzman görüşü, danışmanlık, hakemlik ya da buna benzer bir görevi kabul edemez.
(3) Bilirkişi, yakınlarının veya iş ilişkisinin bulunduğu kişi, kurum veya kuruluşların, tarafı olduğu ya da ilgili bulunduğu davalarda görevlendirmeyi kabul edemez.” Hükmünü taşımaktadır.
Yukarıda zikredilen mevzuatta da açıkça belirtildiği üzere: Bilirkişi görevini yerine getirirken uyması gereken yükümlülüklerden biriside tarafsız davranma yükümlülüğü oluşturur. Bu yükümlülüğe uygun davranma bilirkişinin somut maddi sorunla ilgili olarak objektif bir biçimde oy ve görüşünü beyan edebilmesinin asgari şartını teşkil eder. Objektiflik ve tarafsızlık çok yakın bir ilişki içerisindedir; biri mevcut olmadan diğerinin mevcudiyeti düşünülemez.
Somut olayda, dosyada bilirkişi olarak rapor tanzim eden Aktüerya Bilirkişisi …ın dosyamız davalısı aleyhine açılan ve rapora karşı itiraz ve istinaf dilekçesinde zikredilen dosyalarda davacı vekili olup olmadığının var ise devam etmekte olan dosyalarında getirtilip incelenmek suretiyle araştırılması ,araştırma neticesinde davacı vekili olarak bulunması halinde Bu durum bilirkişinin tarafsızlığı ilkesi ile çelişen bir olgu olarak değerlendirilerek, bu dosyaların tarafları aleyhine davası olmayan ve davanın tarafları ile ilişkisi bulunmayan başka bir bilirkişinin HMK 272. maddesi dikkate alınarak davalı sigorta vekilinin itirazı gözetilerek başka bir bilirkişiden rapor alınmak suretiyle değerlendirme yapılması gerekir. Bu nedenle davalı sigorta vekilinin istinafı yerindedir.(YARGITAY 22. Hukuk Dairesi 2017/2956 ESAS ,2017/4478 KARAR , 7. Hukuk Dairesi 2016/36440 ESAS 2016/20115 KARAR.)
TRH 2010 nun uygulanması ve özürlülük yönetmeliğinin uygulanması gerektiği istinafı yönünden
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir
Bu halde mahkemece Güvence hesabının sorumluluğundaki kazanın 11/06/2015 tarihi olmasına göre AYM ce verilen iptal kararı öncesi yürürlükte olan 01/06/2015 tarihli genel şartlara göre özürlülük ölçütü yönetmeliğine göre rapor alması gerekirken ,genel şartların bu hükmü AYM iptal kararı sonrası hükümsüz hale geldiğinden Adli tıp kurumunun Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre düzenlendiği raporun AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre geçerli hale geldiği, Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli tıp kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre ve usule uygun heyet teşkili suretiyle rapor alınarak sonucuna göre karar vermek gerektiği AYM iptal kararı sonrası dosyaya sunulan ATK raporunun 1 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne ve PMF ye göre düzenlendiği anlaşılmakla bu halde doğru yönetmelik ve PMF ye göre hesap yapıldığı anlaşılmakla itiraz yersizdir
KEZA
her ne kadar davalı vekili dava dilekçesinde bildirmiş olduğumu % 11,6 maluliyet oranı bildirmiş isek de bu bildirim mahkemeye fikir verici mahiyette bir bildirim olup, ayrıca dava dilekçesinde özellikle maluliyet oranının hesaplanarak son ve kesin durumun bildirilmesi yönünde rapor aldırılması talebi de mevcut olmakla bu nedenle davalı vekilinin bu hususa yönelik itirazlarının da kabulü mümkün değildir.
Kask takmama nedeniyle indirim yapılması gerektiği istinafı
Davalının kask ve koruyucu ekipman kullanılmamasının zararı artırdığı ve bu nedenle müterafik kusur indirimi yapılması gerektiği itirazı göz önüne alınarak bu hususun değerlendirilmesi için ….’na gönderilmiş olup sunulan rapora göre; Motosiklet kazalarında sürücülerin kask kullanımının, baş, boyun ve yüz bölgesi yaralanmalarında koruyucu görev üstlendiği, bu koruyucu ekipmanların kullanılmamasının baş ve boyun bölgelerindeki yaralanmaları arttırdığı, dizlik ve benzeri koruyucu ekipman kullanımının diz bölgesi yaralanmalarında koruyucu görev üstlendiği, kurumumuzda düzenlenen 29.12.2021 tarihli raporun sonuç kısmında, sağ omuz ve sol femur kemiği bölgelerinde yaralanma sonucu oluşan muayene bulguları neticesinde değerlendirildiği, şahsın dizinde oluşan eklem hareket kısıtlılığının sebebinin doğrudan diz bölgesi yaralanması neticesinde oluşmadığı, femur(uyluk) kemiğinde oluşan kırık neticesinde kısıtlılığın oluştuğu, davaya konu kazada koruyucu ekipman (dizlik) ve kask kullanımının söz konusu yaralanma bölgelerini direkt koruyucu nitelikte olmadıkları, yaralanma ağırlığı üzerinde net bir etkilerinin olmadığı ifade edilmekle itiraz yersizdir.
Davalı vekilinin Faturalandırılmayan Tedavi giderlerine ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
TBK 50 maddesi gereğince zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Sağlık kuruluşunda yapılan sağlık hizmeti harcamaları rahatlıkla fatura ve benzeri belgeler ile ispatlanabilir. Ancak bazı giderler var ki her zaman belge temin edilmesi mümkün değildir. Bu gibi durumlardaTBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 11, Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlanması yeterli olup ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulunup getirilmesi şart değildir. Hiç bir belge sunulmasa bile ,hakim ,görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK .26/04/1995 ,1995/11-122 E 1995/430 K)
Tedavi sürecinde yapılması muhtemel yol ve ulaşım giderleri, belgeye bağlanamamış tıbbi malzeme, ilaç vs. giderleri olması kaçınılmazdır.
Somut olayda işinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlanması yeterli olup ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulunup getirilmesi şart olmadığından yapılan hesabın dosya kapsamına uygun olduğu anlaşılmakla itiraz yersizdir.
Davalı sigorta vekilinin kabul edilen kaçınılmaz tedavi,geçici ve bakıcı giderinin teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan Zorunlu Sigorta Mali/Sorumluluk Sigortası poliçelerinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre 6704 SAYILI KANUNUN 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNİN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ’’ İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR
Bu halde davalı vekilinin sigorta teminatı kapsamı dışında olduğuna ilişkin istinaf itirazları yerinde değildir.
Bakıcı giderinden hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği
İDM tarafından maluliyetin belirlenmesi için rapor alınmış olup,sunulan raporda davacının kaza nedeniyle 4 aylık geçici iş göremezlik süresinde %100 malul kabul edilerek bakıcı giderine hükmedilmesinde bu süre içerisinde davacının bir başkasının bakımına muhtaç olduğu ve kişiye bu süre zarfında bakıcı gideri oluşmasının açık olmasına ve raporunun dosya kapsamına uygun olunmasına göre Davalı vekilinin buna ilişkin istinafı yerinde görülmemiştir.
Öte yandan Yargıtay 17 HD uygulamasına göre, bu tür hesaplamalarda, aile bireylerine böyle bir yükümlülük yüklenemeyeceği gibi, dışarıdan bir bakıcı tutulmuş olsa idi ne kadar zararının olduğu belirlenerek hüküm verilmesi gerektiğine yönelik içtihatlarının kökleşmiş olduğu, Buna göre; olayda BK.’nun 43. maddesi (6098 sayılı TBK md. 52) gereğince hakkaniyet indirimi şartları bulunmamasına göre, davacının gerçek zararından, varsayıma dayalı hakkaniyet indirimi yapılmadan karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmasına göre buna yönelen itirazlar da yersizdir
Davalı vekilinin faiz başlangıcının yanlış belirlendiği istinaf itirazları yönünden,
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.davalı daha önce temerrüde düşmekle itiraz yersizdir
Davalı vekilinin geçiçi işgöremezliğe yönelik istinafı ilişkin itirazı
Sgk dan gelen yazı cevapları uyarınca davacıya 1.499,29 tl geçici işgöremezlik ödeneği ödendiği ve bu ödemenin davacının kusura isabet eden kısman tenzil edilerek hesaplama yapıldığı anlaşılmakla itiraz yersizdir
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın sadece davalı tarafça istinaf edildiği aleyhe istinafın olmadığı gözetilerek kazanılmış haklara halel gelmemek suretiyle davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek ve davanın sadece davalı tarafça istinaf edildiği aleyhe istinafın olmadığı gözetilerek kazanılmış haklara halel gelmemek suretiyle yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafça peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde davalı tarafa iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı tarafından yatırılan 650.000,00 TL tutarlı teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,

HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 02/11/2022

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.