Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2321 E. 2022/2429 K. 17.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
…. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 17/11/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 08/06/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 1- … – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 2- …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 3- … – …
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 17/11/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 21/11/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili vermiş olduğu 16/10/2019 tarihli dava dilekçesinde özetle; 25/04/2018 tarihinde meydana gelen yaralamalı trafik kazasında davalı …’in sevk ve idaresindeki davalı …’ın işleteni olduğu diğer davalı sigorta şirketi tarafından ZMSS kapsamında sigortalı olan … plakalı aracın bisikletle seyir halindeki müvekkiline çarptığını, kaza nedeniyle müvekkilinin ağır bir şekilde yaralandığını, kaza sonrası tutulan kaza tespit tutanağında müvekkilinin kusursuz olduğunun tespit edildiğini, kaza nedeniyle açılan soruşturma sonrasında Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin …esas sayılı dosyası ile kamu davası açıldığını, kaza nedeniyle vücudunda birçok kırık oluşan müvekkilinin 9 defa cerrahi operasyon geçirdiğini 120 gün boyunca hastanede yattığını, tedavi sürecinin aylar sürdüğünü, uzun süren tedavisi ve vücudunda kalan sakatlıklar nedeniyle manevi olarak da yıprandığını, davadan önce davalı sigorta şirketine yapmış oldukları başvurunun da sonuçsuz kaldığını, öncelikle davalılar … ve …’ın üzerine kayıtlı araçlara tedbir kararı verilmesini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla belirsiz alacak olan bakıcı gideri, sürekli iş göremezlik ve geçici iş göremezlikten kaynaklı maddi kayıpları, kazanç kaybı, çalışma gücü kaybı, ekonomik geleceğindeki sarsılmadan doğan kayıplar için 5.000,00TL ve 500,00TL maddi tazminat bedelinin davalı sigorta şirketi yönünden ihbar tarihinden itibaren, diğer davalılar yönünden kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tüm davalılardan tahsiline, 100.000,00TL manevi tazminatın davalılar … ve …’dan kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili mahkememize vermiş olduğu 08/11/2019 havale tarihli talep açıklama dilekçesinde özetle; dava dilekçelerinde 5.000,00TL olarak talep ettikleri maddi tazminat taleplerinin 1.000,00TL’si bakıcı gideri, 1.000,00TL’si geçici iş göremezlik, 1.000,00TL’si sürekli iş göremezlik, 1.000,00TL’si meslekte kazanç kaybı, 1.000,00TL’si de ekonomik geleceğinin sarsılmasından doğan kayıplar olduğunu beyan etmiştir.
Davacı vekili mahkememize vermiş olduğu 20/01/2022 havale tarihli ıslah dilekçesinde özetle; bakıcı gideri taleplerini 26.363,82TL’ye, geçici iş göremezlik taleplerini 11.791,56TL’ye, sürekli iş göremezlik ve mesleki kazanç kaybı taleplerini 802.320,79TL’ye, SGK tarafından karşılanmayan tedavi gideri taleplerini 9.000,00TL’ye arttırdıklarını ve bu talepleri gibi karar verilmesini beyan etmiştir.
Davalı … vermiş olduğu 26/11/2019 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; açılan davanın zamanaşımı süresi içinde açılmadığını, yetkili mahkemede açılmadığını bu nedenlerle açılan davanın öncelikle usulden reddine karar verilmesini, kazaya karışan aracı kaza tarihinden çok önce 30/06/2017 tarihinde diğer davalı …’e sattığını, araç kaydının devrini yapmadığını, bu nedenlerle oluşan kaza nedeniyle sorumluluğunun olmadığını, kaza nedeniyle davacının asli kusurlu olduğunu, kazaya karışan davalı …’in kusursuz olduğunu, kaza tespit tutanağını kabul etmediğini, davacının talep ettiği masrafların bir çoğunun SGK tarafından karşılandığını, davacının maluliyet durumunun Adli Tıp Kurumunca tespit edilmesi gerektiğini beyanla açılan davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili vermiş olduğu 26/11/2019 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; açılan davanın hukuki dayanaktan yoksun olup reddine karar verilmesi gerektiğini, kazada müvekkilinin kusursuz olup tam ve tek kusurlunun davacının olduğunu, kaza tespit tutanağındaki kusur durumunun gerçek kusuru yansıtmadığını, davacının maluliyet durumunun Adli Tıp Kurumu tarafından mahkememizce tespit edilmesini, belirsiz alacak olarak açılan iş bu davada dava dilekçesinin usule uygun olmadığını, SGK ve sigorta şirketinden davacıya yapılan ödeme olup olmadığın da araştırılmasını beyanla açılan davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Sigorta şirketi vekili vermiş olduğu 29/02/2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin kazaya karışan aracın ZMSS kapsamında sigortacısı olduğunu, müvekkili şirketin faizden dava tarihi itibariyle sorumlu olduğunu, kazaya ilişkin kusur durumunun mahkememizce usulünce tespit edilmesini, davacının maluliyet durumunun da Adli Tıp Kurumundan tespit edilmesini, davacının kaza nedeniyle elde ettiği gelir ve tazminatların mahsup edilmesi gerektiğini, SGK tarafından yapılan ödemelerin tespiti ile bu ödemelerin mahsup edilmesini beyanla açılan davanın müvekkili yönünden reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Mahkememizce, kazaya karışan aracın trafik kayıtları celbedilmiş, davalı sigorta şirketine müzekkere yazılarak, poliçe ve bu poliçe kapsamında müracaat ve ödeme olup olmadığı araştırılmış, tarafların ekonomik ve sosyal durumları araştırılmış, Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin … esas sayılı dosyası celbedilmiş, … SGK İl Müdürlüğünden davaya konu kazaya ilişkin yapılan ödeme olup olmadığı araştırılmış, … Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden kusur raporu alınmış,… Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığından maluliyet raporu alınmış, dosya aktüerya bilirkişisine tevdi edilerek hesap raporu alınmıştır.
… plakalı aracın davalı sigorta şirketi tarafından … poliçe numaralı, 29/06/2017-29/06/2018 vadeli ZMMS poliçesi ile sigortalandığı, kaza tarihi itibari ile ZMMS poliçesi sakatlanma ve ölüm nedeniyle kişi başı teminat limitinin 360.000,00TL, sağlık gideri kişi başı teminat limitinin 360.000,00TL olduğu anlaşılmıştır.
2918 sayılı KTK’nın 85/1. Maddesine göre; Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.
2918 sayılı KTK’nın 85/5. Maddesine göre; İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.
2918 sayılı KTK’nın 90. Maddesine göre; Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.
Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/7/2020 tarihli ve 2019/40 E, 2020/40 K sayılı Kararı ile, 2918 sayılı KTK’nın 90/1. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresinin ve ikinci cümlesinde yer alan “…ve genel şartlarda…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.
2918 sayılı KTK’nın 91. Maddesine göre; İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.
2918 sayılı KTK’nın 97. Maddesine göre; Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.
2918 sayılı KTK’nın 99. Maddesine göre; Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.
6098 sayılı TBK’nın 49. Maddesine göre; Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
6098 sayılı TBK’nın 50. Maddesine göre; Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.
6098 sayılı TBK’nın 53. Maddesine göre; Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır: 1. Cenaze giderleri. 2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.
6098 sayılı TBK’nın 55. Maddesine göre; Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.
Anılan yasal düzenlemelere istinaden bir motorlu aracın işletilmesi sırasında meydana gelen trafik kazasında, zarar görenlerin zararından, 6098 sayılı TBK’nın 49. Maddesi uyarınca araç sürücüsü, 2918 sayılı KTK’nın 85. Maddesi uyarınca araç işleteni ve şartları varsa teşebbüs sahibi ve 2918 sayılı KTK’nın 91. Maddesi uyarınca sigortacı müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Trafik kazası nedeniyle zarara uğradığını iddia eden hak sahipleri tarafından açılan tazminat davalarında ispat yükü 6098 sayılı TBK’nın 50. Maddesi uyarınca zarar gören üzerinde olup, zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat etmek zorundadır.
Olaya ilişkin … Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Daire Başkanlığınca düzenlenen 17/03/2021 tarihli …/… sayılı rapor uyarınca; davalı sürücü …’in %100 oranında kusurlu olduğu, davacı sürücü …’un ise kusursuz olduğu tespit edilmiştir. Raporun kazanın oluş şekline ve dosyadaki delillere uygun olması sebebiyle hükme esas alınması gerekmiştir.
Konya BAM … Hukuk Dairesinin benimsediği uygulama nazara alınarak Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre aldırılan … Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığının 23/06/2021 tarih ve … sayılı raporu uyarınca, kaza sebebiyle davacının, %39,2 oranında kalıcı olarak sakatlığa maruz kaldığı, 12 ay boyunca iş görmekten yoksun kaldığı ve yine 12 ay boyunca bakıcı ihtiyacının doğduğu, SGK tarafından karşılanmayan tedavi gideri masraflarının 9.000,00TL olduğu anlaşılmıştır.
Yukarıda sözü edilen kusur raporu ve adli tıp raporu esas alınarak aktüerya hesap bilirkişinden aldırılan 01/01/2022 tarihli raporda tespit edildiği üzere, davacının kaza sebebiyle 802.320,79TL sürekli iş göremezlik zararı, 11.791,56TL geçici iş göremezlik zararı, 26.363,82TL bakıcı gideri, 9.000,00TL tedavi gideri zararlarının olduğu anlaşılmıştır. Hesap raporunun denetime elverişli ve dosya kapsamına uygun olduğu kabul edilmiştir. Aktüerya hesap raporu yine Konya BAM … Hukuk Dairesinin benimsediği uygulama nazara alınarak, PMF 1931 Yaşam Tablosu ve %10 arttırım, %10 iskonto hesabı yöntemi uygulanmak suretiyle düzenlettirilmiştir.
Aktüerya hesap raporuyla tespit edilen toplam 849.476,17TL maddi zarardan davalı araç işleteni ve araç sürücüsünün sorumlu olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak davalı sigorta şirketinin sorumluluğu kaza tarihinde geçerli ZMMS poliçe teminat limitleriyle sınırlı olduğundan davalı sigorta şirketinin sorumluluğu 360.000,00TL sürekli iş göremezlik zararı ile, 11.791,56TL geçici iş göremezlik zararı, 26.363,82TL bakıcı gideri, 9.000,00TL tedavi gideri zarar kalemleri ile sınırlı olduğundan somut olayda davalı sigorta şirketinden talep edilebilecek maddi zararın 407.155,38TL olduğu, fazlaya ilişkin talebin reddinin gerektiği anlaşılmıştır.

Dava dilekçesinde ve talep açıklama dilekçesinde sürekli iş göremezlik zararından ayrı olarak mesleki kazanç kaybı kalemi şeklinde ayrı bir zarar talebinde bulunulmuş ise de, mesleki kazanç kaybı sürekli iş göremezlik zararı ile aynı anlama geldiğinden ve ıslah dilekçesinde de bu zarar kalemleri davacı vekili tarafından birleştirilerek 2.000,00TL olarak belirtildiğinden bu konuda usulen bir eksilik veya hatanın olmadığı değerlendirilmiştir.
Diğer taraftan her ne kadar dava dilekçesinde ve daha sonra sunulan talep açıklama dilekçesinde 1.000,00TL ekonomik geleceğin sarsılması zararından kaynaklı maddi tazminat talebinde bulunulmuş ise de, davacının dosyaya yansıyan sosyal ve ekonomik durumu, kaza tarihinde yapmakta olduğu iş ve yaralanma bölgesi dikkate alındığında davacının kazadan kaynaklı böyle bir zararının bulunmadığı anlaşıldığından ve aksi ispat edilemediğinden bahse konu zarar kalemi yönünden maddi tazminat davasının reddi gerekmiştir.
Kaza tespit tutanağında belirtildiği üzere davacı sürücü bisiklet ile seyir halindeyken kaza gerçekleşmiş olup kaza esnasında kaskının takılı olup olmadığı tespit edilememiştir. Soruşturma dosyasında ve iş bu dosya kapsamında davacının kaza sırasında kaskının takılı olmadığına dair net bir tespit bulunmamaktadır. Kaldı ki davacının yaralanma bölgesi bacak, karın, parmak gibi uzuvlarında olduğundan kask takıp takmamasının zararın doğmasına veya artmasına etkisinin olamayacağı anlaşılmaktadır. Bu itibarla belirlenen tazminat tutarından müterafik kusur indirimi yapılmamıştır.
Davalı … kaza tarihi itibariyle dosyaya gelen trafik tescil kayıtlarına göre … plakalı aracın tescilli maliki olup her ne kadar aracın haricin davalı sürücüye satıldığı iddia olunmuş ise de trafik kayıtları, araç malikliğine karine olduğundan ve bu durum adı geçen davalıyı araç işleteni haline getirdiğinden aksini ortaya koyacak delil sunulamaması sebebiyle davalı …’ın araç işleteni olarak meydana gelen zarardan sorumlu olduğu anlaşılmıştır.
Manevi tazminat talebi açısından yapılan değerlendirmede ise;
Davacı vekili manevi tazminat taleplerini davalı … ve …’e yöneltmiştir. Davalı … araç işleteni olarak; davalı … ise haksız fiil faili olarak davacının manevi tazminat taleplerinden müştereken ve müteselsilen sorumludur.
TBK’nın 56. Maddesine göre; Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Somut olayda; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, kaza tarihinde paranın satın alma gücü, dosya kapsamına uygun olduğundan hükme esas alınan yukarıda belirtilen kusur raporu ve adli tıp raporu, davacının yaralanma bölgesi, sonrasında ortaya çıkan zararlar sebebiyle duyduğu manevi acı dikkate alınarak davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” şeklinde davacının maddi tazminat davasının kısmen kabulü ile; 802.320,79TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 11.791,56TL geçici iş göremezlik tazminatı, 26.363,82TL bakıcı gideri, 9.000,00TL tedavi gideri olmak üzere toplam 849.476,17TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketinin sorumluluğu 407.155,38TL ile sınırlı olmak kayıt ve şartıyla davalı sigorta şirketi yönünden 12/12/2018 tarihinden, diğer davalılar yönünden 25/04/2018 tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, maddi tazminat taleplerinin 1.000,00TL’lik kısmının davalılar … ve … yönünden, 442.320,79TL’lik kısmının davalı sigorta şirketi yönünden reddine, davacının manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile, 60.000,00TL manevi tazminatın davalılar … ve …’dan kaza tarihi olan 25/04/2018 tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece hükmedilen manevi tazminat oranının düşük olduğunu, manevi tazminat olarak takdir olunacak tutarın, sadece olay sırasında duyulan değil, olay nedeniyle bütün hayat boyu duyulacak ve çekilecek olan elem ve acıya karşılık olarak takdir edilen bir meblağ olması gerektiğini, müvekkili meydana gelen trafik kazası neticesinde 9 cerrahi operasyon geçirdiğini, 90 gün ve sonrasında 30 gün olmak üzere toplam 120 gün hastanede yatmak zorunda kaldığını, kaza tarihinden itibaren düzenli ilaç kullanmaya başladığını, tedavi süreci müvekkili psikolojik olarak yıpratmış olup kaza sonrasında da müvekkil kazanın etkilerini üzerinden atamadığını, müvekkilinin geri kalan hayatını geçirdiği travma ile devam ettireceğini, hükmedilen manevi tazminatın düşük olduğunu, davalı … AŞ için kurulan karşı vekalet ücretinin de kaldırılması gerektiğini, dava açılırken sigorta şirketinin sorumlu olduğu miktarın belirlenmesinin mümkün olmadığını, davaya konu olan olayın tek olduğunu, dava değerinin arttırılması aşamasında husumete ilişkin bir bölünebilirliğin söz konusu olmadığını, müşterek ve müteselsil olan davalılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğunu, sigorta lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … AŞ vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemenin tarafların kusur durumunu ve poliçe limitlerini dikkate almadan karar verdiğini, Yerel Mahkeme kararına esas alınan maluliyet bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, sürekli sakatlık tazminatı hesaplamasının Karayolları ZMMS poliçesi genel şartları ve Yargıtay içtihatlarında belirtilen şartlara uygun tanzim edilen maluliyet raporuna göre gerçekleştirilmesi gerektiğini, Yargıtay kararları ve 7327 sayılı kanun gereği aktüeryal hesaplamalarda TRH 2010 yaşam tablosu ve 1,65 teknik faizin kullanılması gerektiğini, kusur oranının nazara alınmadan müşterek ve müteselsil sorumluluğa hükmedilmesinin de yasaya ve usule aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
-İstinaf harçları ve gider avansı yatırılmadığından HMK 344. maddesi gereğine davalı … vekilinin istinaf başvurusunun yapılmamış sayılmasına, karar verilmekle istinaf incelemesi davacı ve davalı sigorta vekili yönünden yapılmıştır
Davalı sigorta vekilinin maluliyete ve rapor içeriğine itirazı
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir.
Bu halde mahkemece Güvence hesabının sorumluluğundaki kazanın 11/06/2015 tarihi olmasına göre AYM ce verilen iptal kararı öncesi yürürlükte olan 01/06/2015 tarihli genel şartlara göre özürlülük ölçütü yönetmeliğine göre rapor alması gerekirken ,genel şartların bu hükmü AYM iptal kararı sonrası hükümsüz hale geldiğinden Adli tıp kurumunun Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre düzenlendiği raporun AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre geçerli hale geldiği, Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli tıp kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre ve usule uygun heyet teşkili suretiyle rapor alınarak sonucuna göre karar vermek gerektiği AYM iptal kararı sonrası dosyaya sunulan ATK raporunun 1 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne ve PMF ye göre düzenlendiği anlaşılmakla, bu halde doğru yönetmelik ve PMF ye göre hesap yapıldığı anlaşılmakla itiraz yersizdir.
Davalının kusura itirazı
Olaya ilişkin … Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Daire Başkanlığınca düzenlenen 17/03/2021 tarihli … sayılı rapor uyarınca; davalı sürücü …’in %100 oranında kusurlu olduğu, davacı sürücü …’un ise kusursuz olduğu tespit edilmiştir. Raporun kazanın oluş şekline ve dosyadaki delillere uygun olması sebebiyle hükme esas alınmasına ve kaza tespit tutanağı ile uyumlu olmasına göre itiraz yersizdir.
Sigorta şirketi vekili tarafından limitin üzerinde karar verildiği istinafı yönünden;
Kazaya karışan aracın neden olduğu zararlardan sorumlu olan davalı, poliçe gereği bedeni zararlarda 360.000,00 TL, geçici iş göremezlik, bakıcı ve SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderleri kapsamında sağlık giderleri teminatı altında 360.000,00 TL teminat limiti ile davacıya karşı sorumludur.
Bu iki limit(teminat) birbirinden bağımsız olup, birinin tüketilmesi halinde davalının tüm yükümlülüklerini yerine getirerek sorumluluğunun sona erdiğinden bahsetmek olanaklı değildir.
Kazada yaralanan kişi, maluliyetinin oluşması halinde oluşacak sürekli iş göremezlik zararını bedeni zararlar klozundan(teminatından), geçici iş göremezlik, bakıcı ve tedavi gideri zararlarını ise tedavi giderleri klozundan(teminatından) karşılanmak üzere talep edebilir.
Bu durumda bedeni zarara için 360.000 tl lik limit ve geçici iş göremezlik, bakıcı ve SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderleri kapsamında sağlık giderleri teminatı altında 47.155,38 tl olmak üzere iki toplam 407.155,38 tl talep edebileceğinden itiraz yersizdir.ancak infaz aşamasında tereddüt olmaması bakımından klozların ayrı ayrı gösterilmesi gerekeceğinden buna yönelen itiraz bu açıdan yerindedir.
Ayrıca davacının talep artırım dilekçesinde davalı sigorta şirketinin sigorta limiti oranında sorumlu tutulmasına istemediğine ve açıkça tüm miktarın davalı sigortadan tahsilini istediğine göre kalan miktar yönünden davalı sigorta lehine vekalet ücreti taktiri doğrudur.
Manevi tazminatın az taktir edildiği istinafı yönünden;
Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri,davacının tespit edilen sosyal ve ekonomik durumuna, davacının kaza nedeniyle % 39,2 oranında meslekten kazanma gücünü kaybettiği ve iyileşmesinin 12 ay olduğu gözetilip,davalının kusur durumu (tam kusurlu) ve olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın az olduğu, manevi tazminatın 100.000 TL üzerinden tam kabulünün gerektiğinin dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olacağı bu itibarla davacı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olduğu anlaşılmıştır.
HMK’nin 355. maddesinde, “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” 353. maddesinde, “ (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa; … b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1)…, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, … duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemelerini içermektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesinin kararında yukarıda belirtilenler dışında HMK’nın 355. Maddesi gereği,teminat limiti konusundaki infazda olaşacak tereddüt giderilip manevi tazminatın 100.000,00 TL olarak belirlenip, davacı vekilinin ve sigorta vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda manevi tazminat açısından kabulüne, incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere kaldırılması ve yeniden hüküm tesis edilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı ve davalı … A.Ş vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda KABÜLÜ ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle;
1-DAVACININ MADDİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABULÜ İLE;
-802.320,79TL sürekli iş göremezlik tazminatının (davalı sigorta şirketinin poliçe gereği bedeni zararlarda 360.000,00 TL poliçe limiti bulunduğundan davalı sigorta şirketinin bu miktarla sınırlı ve davalı sigorta şirketi yönünden 12/12/2018 tarihinden, diğer davalılar yönünden 25/04/2018 tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte, diğer davalıların ise 802.320,79TL sürekli iş göremezlik tazminatının tamamından sorumlu olmak kaydı ile her 3 davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
-11.791,56TL geçici iş göremezlik tazminatı,
-26.363,82TL bakıcı gideri,
-9.000,00TL tedavi gideri olmak üzere toplam 47.154,38 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketinin sorumluluğunun ( davalı sigorta şirketinin sağlık giderleri teminatı altında 360.000,00 TL teminat limiti ile sorumlu olduğundan ) davalı sigorta şirketi yönünden 12/12/2018 tarihinden, diğer davalılar yönünden 25/04/2018 tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
Maddi tazminat taleplerinin 1.000,00TL’lik kısmının davalılar … ve … yönünden, 442.320,79 TL’lik kısmının davalı sigorta şirketi yönünden REDDİNE,
2-DAVACININ MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ TAM KABULÜNE, 100.000,00TL manevi tazminatın davalılar … ve …’dan kaza tarihi olan 25/04/2018 tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Alınması gereken 64.858,64 TL harçtan peşin alınan 361,02 TL harç ve tamamlama harcı olarak yatırılan 2.887,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 61.610,62 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına, (Davalı …A.Ş’nin 407.154,38/949.475,17 oranında 26.369,34 TL’sinden diğer davalılar ile birlikte sorumlu olmak kaydıyla, diğer davalıların tamamından sorumlu olmak kaydıyla)
4-Davacı tarafından yapılan 44,40TL başvuru harcı, 361,02TL peşin harç, 6,40TL vekalet suret harcı, 2.887,00TL tamamlama harcı ve 133,00TL tedbir harcı olmak üzere toplam 3.431,82TL harcın davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, (Davalı …A.Ş.’nin 407.154,38/949.475,17 oranında 1.468,81 TL’den diğer davalılar ile birlikte sorumlu olmak kaydıyla, diğer davalıların tamamından sorumlu olduğuna,)
5-Davacı tarafından yapılan 1.509,25TL posta-tebligat ve adli tıp fatura gideri ile 700,00TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.209,25TL yargılama giderinden haklılık oranına göre hesaplanan (949.475,17/950.475,17 oranında) 2.204,83 TL’sinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, (Davalı …A.Ş.’nin 407.154,38/949.475,17 oranında 943,66 TL’den diğer davalılar ile birlikte sorumlu olmak kaydıyla, diğer davalıların tamamından sorumlu olduğuna),
6-Hazine tarafından karşılanan 1.320,00TL arabuluculuk giderinin haklılık oranına göre hesaplanan (949.475,17/950.475,17) 1.317,36 TL’sinin davalılardan, 2.64 TL’sinin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, (Davalı …A.Ş.’nin 407.154,38/949.475,17 oranında 563,83 TL’den diğer davalılar ile birlikte sorumlu olmak kaydıyla, diğer davalıların tamamından sorumlu olduğuna,)
7-Davacı vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen maddi tazminat yönünden hesaplanan 111.442,27 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, (Davalı … A.Ş.’nin 407.154,38/949.475,17 oranında 47.697,29 TL’sinden diğer davalılar ile birlikte sorumlu olmak kaydıyla, diğer davalıların tamamından sorumlu olduğuna),
8-Davacı vekili yararına AAÜT’ye göre kabul edilen manevi tazminat yönünden hesaplanan 16.000,00 vekalet ücretinin davalılar … ve …’dan alınarak davacıya verilmesine,
9-Davalı … A.Ş. vekili yararına AAÜT’nin 13/3 maddesine göre reddedilen maddi tazminat yönünden hesaplanan 47.697,29 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı … A.Ş.’e verilmesine,
10-Davalı … vekili yararına AAÜT’ye göre reddedilen maddi tazminat yönünden hesaplanan 1.000,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine,
11-Taraflarca yatırılan gider avansından artan kısmın karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
12-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
13-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davalı …AŞ ‘ye iadesine,
14-Davacı tarafından yapılan 220,70 TL istinaf başvuru gideri ile 24,75 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 245,45 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
15-Davalı …A.Ş tarafından yapılan 220,70 TL istinaf başvuru gideri ile 100,75 TL posta tebligat ücreti olmak üzere toplam 321,45 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile bu davalıya ödenmesine,
16-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, tarafların yokluğunda HMK nun 361.maddesi gereğince kararın maddi tazminat kararın taraflara tebliğinden itibaren İKİ HAFTA içerisinde TEMYİZ YOLU AÇIK, manevi tazminat yönünden KESİN olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi. 17/11/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.