Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2262 E. 2022/2409 K. 17.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 17/11/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 18/05/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – TCKN: …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALILAR : 1- …
VEKİLİ : Av. …
2- …
3- …
VEKİLİ : Av. …
DAVA İHBAR OLUNAN : …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

İSTİNAF KARAR TARİHİ : 17/11/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 23/11/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; 06/06/2018 tarihinde davalı sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı aracın müvekkilinin sevk ve idaresindeki … plakalı araca arkadan çarpması sonucu meydana gelen kazada müvekkili …’ nun ağır şekilde yaralandığını, müvekkilinin geçici ve kalıcı iş göremezliğine maruz kaldığını, dava konusu kazanın meydana gelmesinde müvekkilinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, dava konusu kazaya karışan … plakalı aracın kaza tarihinde davalı … A.Ş.’ nin teminatı aldığında olduğunu, bu nedenle sözü geçen sigorta şirketinin de müvekkilinin uğradığı maddi zararlardan diğer davalılar ile birlikte sorumlu olduğunu, diğer davalılar sürücü … ile araç maliki olan …’ in ise maddi ve manevi zararların tanziminden sorumlu olduklarını, müvekkilinin bir çok yerinde kırık, zedelenme ve ezilmelerin bulunduğu gibi karaciğerinde de yırtılmanın meydana geldiğini, bu sebeplerle müvekkilinin bir çok kez cerrahi operasyona maruz kaldığını, müvekkilinin tedavisinin …Tıp Fakültesi Hastanesinde yapıldığını, müvekkilinin bu süreçte hem maddi hem manevi zararının oluştuğunu, müvekkilinin kalıcı sakatlık sebebiyle günlük ihtiyaçları ile öz bakımını dahi karşılayamaz hale geldiğini, müvekkilinin uğradığı maddi zararların tanzimi için davalı sigorta şirketine başvuruda bulunduklarını, ancak davalı sigorta şirketinin başvurularına rağmen her hangi bir ödeme yapmadığını, müvekkilinin gelirinin asgari ücretin üzerinde olduğunu, hesaplama yapılırken bu hususun dikkate alınması gerektiğinden bahisle öncelikle davalı malik adına kayıtlı … plakalı aracın ve davalılar adına kayıtlı taşınmaz ve araçların tespit edilerek davada verilecek kararın kesinleşmesine kadar 3. Kişilere devrinin engellenmesi amacıyla ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz kararı verilmesine, her türlü yasal haklarının saklı kalması kaydıyla 200.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte … A.Ş. haricindeki diğer davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkiline ödenmesine, yine fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 150.000,00 TL geçici ve kalıcı iş göremezlik tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkiline ödenmesine, her türlü yargılama harcı ve giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 01/11/2021 tarihli talep artırım dilekçesi ile özetle; bilirkişi ek raporundaki aleyhe olan hususları kabul etmediklerini, dosyaya sunulan aktüerya bilirkişi raporunda sürekli iş göremezlik tazminatı için 1.278.617,12 TL, geçici iş göremezlik tazminatı için 56.339,30 TL hesaplama yapıldığını, HMK 107/2 uyarınca müvekkili için 149.000,00 TL olarak belirttikleri sürekli iş göremezliğe ilişkin taleplerini 1.278.617,12 TL olarak; yine HMK 107/2 uyarınca müvekkili için 1.000,00 TL belirttikleri geçici iş göremezliğe ilişkin taleplerini 56.339,30 TL olarak artırdıklarını, sözü geçen tutarların kaza tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalılardan (davalı … A.Ş. Teminat limiti ile sorumlu olmak üzere) müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkiline ödenmesine, 200.000,00 TL manevi tazminatın ise kaza tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalı … ve …’ den müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkiline ödenmesine, hür türlü yargılama harç giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 05/04/2022 tarihli ıslah dilekçesi ile özetle; 25/03/2022 tarihli bilirkişi ek raporundaki aleyhe olan hususları kabul etmediklerini, müvekkili için 1.278.617,12 TL olarak artırdıkları sürekli iş göremezliğe ilişkin taleplerini 1.716.501,73 TL olarak ıslah ettiklerini, buna göre 1.716.501,73 TL sürekli iş göremezlik tazminatının, 56.339,30 TL geçici iş göremezlik tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalılardan (davalı sigorta şirketinin teminat limiti ile sorumlu olmak üzere) müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkiline ödenmesine, hür türlü yargılama harç giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile özetle; müvekkilinin meydana gelen trafik kazasının meydana gelmesinde her hangi bir kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin trafik kazasına karışan … plakalı aracın maliki olduğunu, dava konusu kazanın oluşumunda davacının asli kusurlu olduğunu, kazanın meydana geldiği karayolu iki şeritli bir yol olmasına rağmen ilgili idare tarafından gerekli tedbirlerin alınmadığı ve uyarıların tam teşekkül etmediğinin sabit olduğunu, bu nedenle idarenin kusurlu olduğunu, diğer davalı sürücü …’ ın yasal hız sınırları içerisinde sollamaya girdiğini ancak davacının hiç uyarı işareti vermeden yolun solunda yer alan tali yola girerek ve davalı sürücünü tüm çabalarına rağmen davacıya ait motosiklete çarptığını, kazanın oluşumunda davacı tarafın ağır ve asli kusurlu olduğunu, müvekkilinin her ne kadar araç işleteni sıfatına haiz olsa da kusursuz olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere araç sahibinin kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebileceğini, kanun maddesine istinaden davacının asli kusuru nazara alınarak hesaplanacak tazminat tutarından indirim yapılması gerektiğini, müvekkilinin maliki bulunduğu aracın … A.Ş. tarafından … sigortası örtüsü altına alındığını, sözü geçen sigorta şirketinin davaya dahil edilmesi gerektiğini, ZMMM poliçesini düzenleyen sigorta şirketi ile SGK tarafından bağlanan gelir ve ödemelerin hesaplanacak tazminat tutarından indirilmesi gerektiğini, dava dilekçesinde sözü geçen rahatsızlıkların ve operasyonların tamamının kaza sonrası oluşan rahatsızlıklar olduğunun davacı tarafça ispat edilmesi gerektiğini, soruşturma dosyasında henüz iddianame düzenlenmediğini, bu nedenle ceza dosyasının bekletici mesele yapılmasını talep ettiklerini, manevi tazminat tutarının bir tarafın zenginleşmesine yol açacak sonuçlar doğurmaması gerektiğini, davacı tarafın talep ettiği manevi tazminat tutarının afaki olduğunu, bu nedenle söz konusu taleplerinin reddedilmesi gerektiğini, ayrıca davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını bu nedenle zamanaşımı itirazında bulunduklarından bahisle davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile özetle; müvekkilinin meydana gelen trafik kazasının meydana gelmesinde her hangi bir kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin trafik kazasına karışan … plakalı aracın sürücüsü olduğunu, dava konusu kazanın oluşumunda davacının asli kusurlu olduğunu, kazanın meydana geldiği karayolu iki şeritli bir yol olmasına rağmen ilgili idare tarafından gerekli tedbirlerin alınmadığı ve uyarıların tam teşekkül etmediğinin sabit olduğunu, bu nedenle idarenin kusurlu olduğunu, müvekkili …’ ın yasal hız sınırları içerisinde sollamaya girdiğini ancak davacının hiç uyarı işareti vermeden yolun solunda yer alan tali yola girerek müvekkilinin tüm çabalarına rağmen davacıya ait motosiklete çarptığını ve ağaçlara çarpmak suretiyle durabildiğini, müvekkilinin kaza nedeniyle ağır şekilde yaralandığını, komada kaldığını ve birden fazla ağır ameliyatlar geçirdiğini, müvekkilinin tedavisinin halen devam ettiğini, müvekkilinin ağır yaralanması nedeniyle kazaya dair bir şey hatırlamadığını, kazanın oluşumunda davacı tarafın ağır ve asli kusurlu olduğunu, müvekkilinin sürücüsü olduğu aracın … A.Ş. tarafından … sigortası örtüsü altına alındığını, sözü geçen sigorta şirketinin davaya dahil edilmesi gerektiğini, ZMMM poliçesini düzenleyen sigorta şirketi ile SGK tarafından bağlanan gelir ve ödemelerin hesaplanacak tazminat tutarından indirilmesi gerektiğini, dava dilekçesinde sözü geçen rahatsızlıkların ve operasyonların tamamının kaza sonrası oluşan rahatsızlıklar olduğunun davacı tarafça ispat edilmesi gerektiğini, soruşturma dosyasında henüz iddianame düzenlenmediğini, bu nedenle ceza dosyasının bekletici mesele yapılmasını talep ettiklerini, manevi tazminat tutarının bir tarafın zenginleşmesine yol açacak sonuçlar doğurmaması gerektiğini, davacı tarafın talep ettiği manevi tazminat tutarının afaki olduğunu, bu nedenle söz konusu taleplerinin reddedilmesi gerektiğini, ayrıca davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını bu nedenle zamanaşımı itirazında bulunduklarından bahisle davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş. (Yeni Unvanı … Anonim Şirketi) Vekili cevap dilekçesi ile özetle; kazaya karışan … plakalı aracın müvekkili şirket tarafından Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalandığını, ancak aracın poliçe teminatı altına alınmış olmasının teminatın tamamen ve otomatik olarak ödeneceği anlamına gelmediğini, işletenin sorumluluğunun bulunmadığı hallerde müvekkili şirketin sorumluluğundan bahsedilmesinin mümkün olmadığını, yargılamaya konu kazaya karışan araçların kusur dağılımının uzman bilirkişilerce belirlenmesi gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte kaza neticesinde davacı yaralanmış ve gelir kaybına uğramış ise tazminat taleplerine esas gelirlerin mahkemece araştırılması gerektiğini, davacının iş göremezlik tespitlerinin Adli Tıp Kurumunca yapılması gerektiğini, davacının iş göremezlik ve beden gücü kaybı taleplerinden SGK tarafından ödenen meblağın düşülmesi gerektiğini, müvekkilinin tedavi masrafı, geçici iş göremezlik tazminatı ve bakıcı giderlerini ödeme yükümlülüğünün bulunmadığından bahisle haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olan davanın reddine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İhbar olunan … A.Ş. Vekili 10/04/2019 tarihli beyan dilekçesi ile özetle; dava konusu kazaya karışan … plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde … poliçesi İMM ek teminatı ile manevi tazminat dahil 100.000,00 TL limitle sınırlanmış olarak teminat altına alındığını, davaya ihbar olunan sıfatı ile davaya dahil olduklarından haklarında hüküm kurulmamasını talep ettiklerini, kabul anlamına gelmemekle birlikte müvekkili şirketin maddi tazminata ilişkin taleplerden bakımından trafik sigortası limitini aşan miktardan sorumlu olduğunu, davacının davalı araç sürücüsünün kusurunu ve oluşan zararı ispat etmekle mükellef olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte kusur oranının Adli Tıp Kurumunca belirlenmesi gerektiğini, müvekkilinin sorumluluğunun sigortalısının kusur oranında olduğunu, yine kabul anlamına gelmemekle birlikte davacının maluliyet oranının Adli Tıp Kurumunca tespit edilmesi gerektiğini, trafik kazası ile maluliyet arasında illiyet bağının da tespit edilmesi gerektiğini, yine kabul anlamına gelmemek üzere davacının tedavi giderleri, geçici süreli bakım giderleri ve geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin tüm talepleri bakımından ilgili mevzuat kapsamında SGK’ nın sorumlu olduğunu, davacının resmi belge sunmaması durumunda gelirin asgari ücret üzerinden esas alınması gerektiğini, davacının manevi tazminata ilişkin taleplerinin de fahiş olduğundan bahisle karar ittihazında açıklamalarının da dikkate alınmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Konya … Ağır Ceza Mahkemesinin 13/10/2020 tarih … Esas, … Karar sayılı kararı ile 11.11.2019 tarihli Adli Tıp Trafik Dairesinin raporu ile aslı derecede kusurlu olduğu tespit edilen sanık …’ in suçu sabit bulunmakla hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, sözü geçen karar sanık müdafisinin istinaf edilmekle Konya BAM … Ceza Dairesinin 16/11/2020 tarih …Esas, … Karar sayılı kararı ile sanık müdafisinin istinaf talebinin esastan reddine kesin olarak karar verildiği ve mahkumiyet kararının 16/11/2020 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce Ankara Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi aracılığıyla temin edilen bilirkişi kurulu raporunun incelenmesinde; davalı … ‘ in meydana gelen kazada %100 oranında, tamamen kusurlu olduğu, davacı …’ nun meydana gelen kazada atfı kabil kusurunun bulunmadığına ilişkin rapor tanzim edildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce temin edilen … Tıp Fakültesi Dekanlığı Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Adil Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının 19/07/2019 tarih … E.12209 sayılı bilirkişi raporunun incelenmesinde; “30.03.2013 tarih ve 28603 sayılı Resimi Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre: Balthazard formülüne göre hesaplanmasında şahsın sürekli iş görmezlik oranının %77 olduğunu, 6111 sayılı kanun kapsamında tedavi giderlerinin SGK tarafindan karşılandığını, SGK’ca karşılanmayan 6111 sayılı kanun kapsamı dışında kalan masrafların 6.500,00 TL olarak değerlendirildiğini, ömür boyu %50 oranında bakıcı ihtiyacı olduğunu, kişiye verilecek toplam tedavi masraflarının 6.500,00 TL olduğunu ve bu miktara 9 ay boyunca kazanç kaybının da eklenmesinin uygun olacağını, giderlerin sigorta şirketi veya kusurlu tarafça kusur oranında paylaştırılmasının uygun olacağını bildirir” rapor tanzim edildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce temin edilen Adli Tıp Kurumu … Adli Tıp İhtisas Kurulu Başkanlığının 10/03/2021 tarih …-… /… sayılı raporu mahkememizce incelenmiş olup, sözü geçen raporda 11/10/2008 tarih ve 27021 Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği gereğince (“……1) … oğlu … doğumlu …’nun 06.06.2018 tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı yaralanması sebebiyle 11.10.2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinden yararlanılarak ve mesleği bildirilmemekle Grup1 kabul olunarak: Gr1 XII (6a…………25)A % 29×1/2= %14.5, Gr1 I (13a………..30)A %34, Gr1 II (73 ……….41)A %45 x ½= %22,5, Gr1 II (69 ………41)A %45 x 1/6 = %7.5, Balthazard formülüne göre %59.54, E cetveline göre % 55.0(yüzdeellibeşnoktasıfır) oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, 2)İyileşme (iş göremezlik) süresinin kaza tarihinden itibaren 18(onsekiz) aya kadar uzayabileceği oy birliği ile mütalaa olunur.” denilerek davacının meslekte kazan gücünün %55 olduğu bildirilmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama sırasında davacının elde edebileceği muhtemel gelirlerin tespiti için kurum ve kuruluşlara yazılan yazılara gelen cevaplar ile tüm dosyamız aktüerya bilirkişiye tevdi edilerek temin edilen rapor ve ek raporlar mahkememizce incelenmiştir.
Mahkememizce temin edilen 25/03/2022 tarihli aktüerya bilirkişisi raporun incelenmesinde; Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği ile P.M.F. Yaşama Tablosuna göre yapılan hesaplamada; 06.06.2018 günü meydana gelen trafik kazasında yaralanıp 18 ayda iyileşen ve %55 oranında malul kalan …’nun; 1-) 06.06.2018 — 06.12.2019 Tarihleri Arası 18 Aylık Süre ile Sınırlı Geçici İş Göremezlik Süresinde Uğradığı Maddi Zararının; 56.339,30 TL, 2-) 07.12.2019 — 05.12.2059 Tarihleri Arasındaki Süre ile Sınırlı Sürekli İş Göremezlik Devresinde Uğradığı Maddi Zararının; 1.716.501,73 TL olduğu, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik ile TRH-2010 Erkek Mortalite Yaşam tablosuna göre yapılan hesaplamada ise; 06.06.2018 tarihinde meydana gelen kazada %77 oranında malul kalan davacı …’nun 06.06.2018-06.12.2019 tarihleri arasındaki 18 aylık süre ile sınırlı geçici iş göremezlik süresi maddi zararının 56.339,30 TL, sürekli iş göremezlik zararının ise 2.707.360,88 TL olarak tespit edildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirme sonucunda; davacı vekilince davalılar aleyhine açılan bu davada; 06.06.2018 tarihinde meydana gelen trafik kazasında … plakalı motosiklet sürücüsü davacı …’nun yaralanması nedeniyle, … plakalı araç sürücüsü …, araç maliki … ile … plakalı aracın ZMM poliçesi sigortacısı yönünden maddi, davalı gerçek şahıslar yönünden ise manevi tazminat talep edilmiş olup; davalı gerçek şahıslar vekilince ilk olarak zamanaşımı itirazında bulunulmuş ise de; Karayolları Trafik Kanunun 109. maddesinde belirtilen 2 yıllık zamanaşımı süresinin dava tarihi itibariyle dolmamış olduğu anlaşıldığından bu itirazın reddine karar vermek gerekmiştir.
Esastan yapılan inceleme ve değerlendirmeye göre; 06.06.2018 tarihinde meydana gelen kazada kask taktığı anlaşılan motosiklet sürücüsü davacının tam kusursuz, davalı …’inde asli dercede %100 oranında kusurlu olduğu, Konya … Ağır Ceza Mahkemesince … Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesinden alınan 11.11.2019 tarihli raporu ile, Mahkememizce Ankara Nöbetçi Asliye ticaret Mahkemesi kanalı ile Karayolları Fen Heyetinden temin edilen 11.02.2022 tarihli raporları ile tespit edilmiş olup raporlar arasında herhangi bir uyuşmazlığın bulunmadığı anlaşılmıştır.
Mahkememizce her ne kadar Yargıtay uygulamaları nazara alınarak kaza tarihinde yürürlükte olan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik Hükümleri nazara alınarak, … Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından rapor alınmış ise de; Konya BAM … Hukuk Dairesinin mevcut uygulamaları nazara alınarak 11.10.2008 tarihli Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine uygun olarak … Adli Tıp Kurumu … İhtisas Dairesinden de alternatif rapor alınmasına karar vermek gerekmiştir.
Yine Yargıtay uygulamaları ve Konya BAM … Hukuk Dairesinin uygulamaları nazara alınarak aktüerya bilirkişisinden altertanif hesaplı rapor alınmıştır.
Davacı vekilince verilen 05.04.2022 tarihli dilekçe ile aktüerya bilirkişince Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği ile PMF 1931 yaşam tablosu nazara alınarak düzenlenen hesap raporuna göre davadaki maddi tazminata ilişkin taleplerin ıslah edildiği anlaşıldığından, HMK 26. maddesi nazara alınarak davacının talebiyle bağlı kalınmak suretiyle davacının maddi tazminat taleplerinin kabulü ile, davalı adına kayıtıl … plakalı aracın hususi araç olduğu da değerlendirilmek suretiyle davacının maddi tazminat talebinin davalı gerçek şahıslar yönünden kaza tarihinden, davalı sigorta şirketi yönünden de temerrüt tarihi olan 17.09.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar vermek gerekmiştir.
Borçlar Kanunun 56. maddesine göre hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Manevi tazminatın takdiri yapılırken tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının gözetilmesi gerekmekte olup; manevi tazminatın miktarı bir taraf için zenginleşme aracı, diğer taraf içinde yıkım olmamalıdır. Manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde, zarar görenin maluliyet oranı, zarar verenin kusuru gibi her olaya göre değişen özel hal ve şartları gözetmek gerekmektedir. Bu yasal çerçeve kapsamında davacı vekilinin manevi tazminat talebi değerlendirilmiş ve davacının talebinin kısmen kabulü ile, 90.000,00 TL manevi tazminatın davalı … ve …’den kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.” şeklinde davanın kısmen kabulü ile; davacının maddi tazminat davasının ıslah dilekçesi nazara alınarak kabulü ile; davalı sigorta şirketinin sorumluluğu sigorta poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ile; 56.339,30 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 1.716.501,73 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, olmak üzere 1.772.841,03 TL maddi tazminatın davalılar … ve … yönünden kaza tarihi olan 06/06/2018 tarihinden, davalı sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihi olan 17/09/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine. davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile; 90.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 06/06/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılar … ve …’ den tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … AŞ vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece hüküm kurmaya elverişli ve denetime açık raporların alınmadan ve itirazlarının değerlendirilmeden eksik inceleme neticesinde karar verildiğini, yargılamaya konu olan olayın gerçekleşmesindeki kusur durumunun belirlenmesinde hataya düşüldüğünü, alınan ilk kusur raporunda olayın oluşuna dair verilen bilgiler akabinde yapılan kusur dağılımının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacı tarafın motosiklet kullandığını ve yolcu taşıdığının sabit olduğunu, yola gerekli özen ve dikkati vermeden ve trafik güvenliğine uygun seyretmeden yola devamı aşamasında kazaya sebebiyet verdiğinin açık ve net şekilde ortada olduğunu, kusur dağılımı yapılırken bu hususun nazara alınmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müterafik kusur indirimi de uygulanmadığını, maluliyet belirlemesi ve tazminat hesaplaması yapılırken Yargıtay’ın son yerleşik içtihatlarına göre uygulanması gereken yaşam tablosunun ve maluliyet belirleme yönteminin dışına çıkılarak müvekkili şirketin aleyhine hüküm tesis edildiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; işgöremezlik zararlarının hesaplanmasında bakiye ömrün TRH 2010 tablosuna göre belirlenmesi ve progresif rant yöntemine göre işleyecek devredeki gelirlerin her yıl için %10 artırılıp %10 eksilmesi suretiyle hesaplamanın yapılması gerektiğini, Yerel Mahkemece hükmedilen tazminatın bu usul ve yöntemlere göre hesaplanmadığını, raporlar arasında çelişkinin giderilmeden karar verildiğini, dava konusu trafik kazasına karışan … plakalı araç, kasalı ticari tip kamyonet olup kullanımın ticari amaçlı olması sebebiyle hükmedilen maddi tazminata işletilecek olan faizin avans faizi olması gerektiğini, manevi tazminat yönünden ise, kaza tarihinde 25 yaşında olan müvekkilinin ağır derecede malul kaldığını, vücut çalışma gücünün en az yarısını kaybettiğinin ortada olduğunu, hükmedilen manevi tazminat miktarının caydırıcılık unsurunu taşımadığını, yaşanılan kalıcı hasarın dikkate alındığında hükmedilen miktarın eksik ve yetersiz kaldığını, kararın 2 nolu hükmünde, manevi tazminatın davalılar … ve …’den tahsili ile davacıya verilmesine karar verildiğini, ancak işbu iki davalı manevi tazminattan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, söz konusu hükümde ise müştereken ve müteselsilen tahsile karar verilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar … ve … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen hükmün hukuka aykırı olduğunu, dosya kapsamına sunulan ve hükme esas alınan bilirkişi raporunun kabul edilebilir nitelikte olmadığını, tanık anlatımından davacının, müvekkilinin tarafından kullanılan araç sollamada iken sola doğrultu yaptığı açıkça anlaşıldığını, bu hali ile davacının arkasından gelen aracı dikkate almadan sola doğru manevra yaptığı sabit olduğunu, kural ihlalinde bulunduğunu ve bu manada kusurlu olduğu açıkça anlaşıldığını, ATK kusur raporunda davacıya kusur verilmemesinin hatalı olduğunu, Yerel Mahkemece tesis edilen hükme esas alınan aktüerya bilirkişi raporunda yer alan hesaplamaların hatalı olduğunu, müvekkilleri lehine hükmedilen manevi tazminat talebine ilişkin vekalet ücretinin de hatalı olduğunu, davalı lehine ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davalı sigorta vekilinin kabul edilen geçici işgöremzliğin teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve … Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve … Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan başlangıç tarihli Zorunlu Sigorta Mali/Sorumluluk Sigortası poliçelerinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre 6704 SAYILI KANUNUN 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNİN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA’’ İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde değildir.
Davacı ve davalı sigorta vekilinin engelliler yönetmeliğinin ,trh 2010 un uygulanması gerektiği ,maluliyete itiraz ve Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların ve bu genel şartlarla belirlenen Özürlülük ölçütü yönetmeliği ile Engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Bu halde Söz konusu belirlemenin Adli Tıp/Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlar tarafından (çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak) uzmanlık alanlarına göre, HMK’nun 275 inci maddesi gereğince oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan çalışma gücü ve maluliyet oranının belirlenmesine ilişkin mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
O halde mahkemece, yukarıda verilen hukuksal bilgiler dikkate alınarak Adli Tıp Kurumu …İhtisas Kurulu’ndan veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Ana Bilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarından davacının maluliyeti olup olmadığı, yaralanmasının niteliği, iş güçten kalma süresinin tespiti bakımından Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre düzenlenen RAPORA GÖRE KARAR VERİLMESİ YERİNDEDİR. Maluliyete yönelik itiraz yersizdir.
Keza
AYM ‘ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak 01/06/2015 tarihli genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM verilen iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre inceleme ve araştırma yapılarak hüküm kurulması yerindedir.
Davalı … ve … vekilinin kusura itirazı
Konya … Ağır Ceza Mahkemesinin 13/10/2020 tarih … Esas, … Karar sayılı kararı ile 11.11.2019 tarihli Adli Tıp Trafik Dairesinin raporu ile aslı derecede kusurlu olduğu tespit edilen sanık …’ in suçu sabit bulunmakla hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, sözü geçen karar sanık müdafisinin istinaf edilmekle Konya BAM … Ceza Dairesinin 16/11/2020 tarih … Esas, … Karar sayılı kararı ile sanık müdafisinin istinaf talebinin esastan reddine kesin olarak karar verildiği ve mahkumiyet kararının 16/11/2020 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Mahkemece Ankara Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi aracılığıyla temin edilen bilirkişi kurulu raporunun incelenmesinde; davalı … ‘ in meydana gelen kazada %100 oranında, tamamen kusurlu olduğu, davacı …’ nun meydana gelen kazada atfı kabil kusurunun bulunmadığına ilişkin rapor tanzim edildiği,raporların birbirini teyit ettiği anlaşılmakla itiraz yersizdir.
Teminat limitine ilişkin itiraz
Kazaya karışan aracın neden olduğu zararlardan sorumlu olan davalı, poliçe gereği bedeni zararlarda 360.000,00 TL, geçici iş göremezlik, bakıcı ve SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderleri kapsamında sağlık giderleri teminatı altında 360.000,00 TL teminat limiti ile davacıya karşı sorumludur.
Bu iki limit(teminat) birbirinden bağımsız olup, birinin tüketilmesi halinde davalının tüm yükümlülüklerini yerine getirerek sorumluluğunun sona erdiğinden bahsetmek olanaklı değildir.
Kazada yaralanan kişi, maluliyetinin oluşması halinde oluşacak sürekli iş göremezlik zararını bedeni zararlar klozundan(teminatından), geçici iş göremezlik, bakıcı ve tedavi gideri zararlarını ise tedavi giderleri klozundan(teminatından) karşılanmak üzere talep edebilir.
Somut olayda davalı sigorta şirketinin sorumluluğu sigorta poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ile sorumluluğuna karar verilmiş olup poliçe gereği bedeni zararlarda 360.000,00 TL, geçici iş göremezlik, teminatı altında 360.000,00 TL teminat limiti ile sınırlı olduğunun açıkça anlaşılmasına göre itiraz yersizdir.
Davacının faize itirazı
Kazaya sebebiyet veren aracın ruhsatında, aracın hususi olarak kullanıldığı belirtilmiş olup mahkemece yasal faiz yürütülmesi doğrudur.
Davalı … ve … vekilinin vekalete itirazı
AAÜT 3/2 maddesinde; “Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur.” düzenlemeleri mevcuttur. Ret sebebi ortak olduğuna göre tek vekalet taktiri doğrudur.
Davalı sigorta vekilinin olayda müterafik kusur bulunduğu, indirim yapılması gerektiği istinafı
6098 sayılı Borçlar Kanun’un, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi ile (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesi); Hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanun’un 52.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44.maddesi) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK.nun 52.maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Davalı tarafın müterafik kusur yönünden yaptığı itirazlar bakımından ise; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, kask ve ekipmanların takılı olup olmadığı “takılı” olarak işaretlenmiştir. davacının kaskının takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil olmayıp, aksine takılı olarak işaretlenmiştir.Bu hususun aksinin davalı tarafça da ispatlanamadığından indirim uygulanmaması kararı yerinde olup istinaflar yersizdir.
Manevi tazminatın az veya çok taktir edildiği istinafı yönünden;
Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri,davacının tespit edilen sosyal ve ekonomik durumuna, davacının kaza nedeniyle % 55 oranında meslekten kazanma gücünü kaybettiği ve iyileşmesinin 9 ay olduğu gözetilip,davalının kusur durumu ve olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olduğu bu itibarla davacı ve davalı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Bu halde dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
İlk derece mahkemesi kararına karşı davacı ve davalılar tarafından yapılan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddi gerektiği kanaati ile aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf eden davalı …’den alınması gereken 127.250,67 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan toplamda 31.893,37 TL harcın mahsubu ile bakiye 95.357,30 TL eksik harcın davalı …’den tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf eden davalı …’den alınması gereken 127.250,67 TL karar ve ilam harcın harcın davalı …’den tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf eden davalı … A.Ş’den alınması gereken 121.102,77 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan toplamda 31.812,67 TL harcın mahsubu ile bakiye 89.290,10 TL eksik harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafça yatırılan harcın yeterli olduğundan bakiye harç alınmasına yer olmadığına,
6-İstinaf aşamasında davacı ve davalı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
7-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, tarafların yokluğunda HMK nun 361.maddesi gereğince kararın maddi tazminat yönünden ve reddedilen manevi tazminat yönünden kararın taraflara tebliğinden itibaren İKİ HAFTA içerisinde TEMYİZ YOLU AÇIK, kabul edilen manevi tazminat yönünden KESİN olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.17/11/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.