Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2091 E. 2022/2241 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 27/10/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/03/2022
NUMARASI : … Esas… Karar

DAVACI – TEMLİK EDEN : … – … –
DAVACI – TEMLİK ALAN :
DAVALI : 1- … – …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : 2- … – …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : 3- … – … …
MÜTEVEFFA (DAVALI) : … …
DAHİLİ DAVALILAR
(MİRASÇILAR) : 1- … – … …
2- … – … …
3- … – … …
VEKİLİ : Av. … –
DAVA : Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 27/10/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 31/10/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili vermiş olduğu 13/06/2011 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin dava dışı …’den alacağının tahsili için …’nin hissedarı olduğu babası olan …’nin davalı kooperatifte bulunan hissesine Konya … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasından haciz işlemi başlatıldığını, davalı …’nin de borçlu …’nin kardeşi olduğunu, diğer davalıların kooperatifin yönetim kurulu üyeleri olduğunu, 26/10/2007 tarihinde icra dosyasından kooperatif hissesinin 1/10’una haciz işlemi yapıldığını, yönetim kurulu üyeleri olan davalılarında kooperatif defterine bu haciz işlemini işlediklerini, davalıların …’nin ölümünden sonra kooperatifte bulunan 10 dairelik hissesinin mirasçıları tarafından sahiplenmemeleri nedeniyle düşdüğünden bahislen icra dosyasından konulan haciz işlemine itiraz ettiklerini, yapılan itiraz dilekçesinin tek kişi imzalı olup yasal olarak geçerli olmadığını, davalıların kötü niyetli olduklarını, muris …’nin kooperatifteki hisselerinin davalı … devrederek müvekkilinin alacağını semeresiz bırakmaya çalıştıklarını, davalı kooperatif üyelerinin usulsüz bir şekilde haciz şerhi hissenin devrini yaptıklarını, kooperatif hisselerinin düşürülmüş olduğunu düşünülse bile murisin ölümüne kadar düzenli olarak yatırılan hisse bedellerine yatırılan 600.000TL’nin üzerinden şerh işlemi yapılması gerekirken bu işleminde yapılmadığını, bu işlemi yapan davalıların tüm bunlardan sorumlu olduklarını beyanla fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla şimdilik 10.000TL alacağın davalılardan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vermiş olduğu 22/02/2022 havale tarihli beyan dilekçesinde özetle; dava devam ederken vefat eden davalı …’in mirasçılarını davaya dahil ettiğini, davalı …’in mirasçılarını gösterir veraset ilamını sunduğunu, mirasçıların davaya dahil edilerek kendilerine tebligat yapılmasını talep etmiştir.
Davalı … vekili vermiş olduğu 22/07/2011 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; düşmüş bir kooperatif hissesine istinaden açılan davanın olamayacağını, icra dosyasından konulan haciz işleminin de yenilenmediğinden düştüğünü, ortada haciz kalmadığını, kooperatif hissesinin devrinin yapılmasından bu yana 4 yıl geçtiğini zaman aşımı defi söz konusu olduğunu, iş bu davanın da süresinde açılmadığından reddine karar verilmesini, kooperatif hissesine konulan haciz işleminin Yargıtay içtihatları doğrultusunda caiz olmadığını bu nedenle de açılan davanın hukuki yararının bulunmadığını, davacının mal kaçırmak için hisse devri iddiasına yönelikte ispat yükünün davacı tarafta olduğunu, takip borçlusu ile müvekkilinin kardeş olduklarını ancak aralarında husumet bulunduğunu bu nedenle takip borçlusunu kurtarmaya yönelik bir işlem yapılmasının söz konusu olmadığını beyanla açılan davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Kooperatifi vekili vermiş olduğu 28/06/2011 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; öncelikle usul yönünden dava dilekçesindeki eksikliklerin giderilmesini, davacının iddiasının kooperatif hususu yönünden bir değerinin olmadığını, muris …nin müvekkil kooperatifte 10 adet daire hissesinin bulunduğunu, vefat edinceye kadar toplamda 7.000,00TL para yatırdığını, murisin ölümünden sonra mirasçılarına usulünce tebligat yapıldığını ancak herhangi bir cevap alamadıklarını bunun üzerine kooperatif ana sözleşmesine göre yönetim kurulu kararı ile hisselerin düşürülerek yeni üyeler alındığını, murisin ölümünden önce üye olduğunu, vefat ettiği tarih itibariyle de müvekkil kooperatifte harfiyat çalışmaları olduğu dikkate değer bir işlem yapılmadığını, davacının hisselerin muhafaza edilmesi ya da alacaklılarına ödeme yapılması iddiasının mümkün olmadığını beyanla açılan davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar … ve (muris) …’in birlikte vermiş olduğu 28/06/2011 havale tarihli cevap dilekçesinde; davalı … Kooperatifi vekili cevap dilekçesini aynen tekrarla açılan davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dahili davalılar vekili vermiş olduğu 08/03/2022 havale tarihli beyan dilekçesinde; müvekkillerinin muris davalı …’in mirasçıları olduğunu, dosyanın gelinen aşamada ve alınan raporlarla davacının davasını ispat edemediğinin açık olduğunu, müvekkilleri adına açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Açıklanan olgular, değinilen mevzuat hükümleri ve Yargıtay içtihatları ile tarafların ileri sürdükleri iddia ve savunmalar bir bütün halinde değerlendirildiğinde; dava dışı müteveffa Halil Kahveci’nin davalı kooperatifte on adet normal üyeliğinin bulunduğu, bu üyeliği sebebiyle davalı kooperatife toplam 7.000 TL aidat ödemesi yaptığı, davacının başlattığı icra takibinde 26/10/2007 tarihli haciz işlemi ile bu üyeliklerden beş adedine haciz konulduğu, ancak kooperatif tarafından daha sonra tashih yapılarak hacizlerin on adet üyeliğe teşmil edildiği, Kooperatifler Kanunu’nun 19. maddesinin amir hükmü ve yukarıda belirtilen Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatları gereği, kooperatif üyeliğinin haczinin mümkün olmadığı, haczin ancak kooperatif dağıldıktan sonra veya ferdileşme işlemi yapıldıktan sonra mümkün olduğu, haciz tarihi itibariyle davalı kooperatif tasfiye edilmediğinden veya ferdileştirme işlemleri yapılmadığından davacının üyelik üzerine koydurmuş olduğu hacizlerin bir hükmünün olmadığı, bir an için hacizler geçerli olsa bile; yukarıda belirtilen kooperatif ana sözleşmesinin 15. ve 16. maddeleri ile bu maddelere uygun olarak alınan kooperatif yönetim kurulunun 05.07.2007 Tarih ve 54 Sayılı kararı uyarınca …….i’nin mirasçılarına çıkarılan ihtarlı tebligata rağmen mirasçılardan hiçbirisinin üyeliği devam ettirme yönünde bir talebinin olmaması sebebiyle üyeliklerin düştüğü, üyeliğin düşmesi sebebiyle 7.000 TL aidat tutarından icra borçlusuna düşecek olan payın Konya … Sulh Hukuk Mahkemesinin … E. … K . veraset ilamı uyarınca 3/36 oranında 583,33 TL olduğu, sözü edilen bu paraya icra müdürlüğünce 28/07/2008 tarihli haczin konulduğu, bu tarih itibariyle yürürlükte olan İİK’nun 106. maddesine göre taşınırlar için satış isteme süresinin 1 yıl olduğu, hacizden itibaren sözü edilen 1 yıllık süre zarfında davacının paraların icra dosyasına gönderilmesine ilişkin bir talebinin olmaması nedeniyle iadesi gereken üyelik aidatına konulan haczin de düştüğü, davacı tarafından hacizlerin uygulanmadığı ya da haczedilen paraların tahsilinin yapılmadığı yönünde icra mahkemelerine açılmış herhangi bir şikayet davasının olmadığı, bu itibarla davacının alacağının semeresiz bırakıldığı iddiasının kabule değer olmadığı, kaldı ki üyeliklerin davalı …’ye muvazaalı olarak devredildiğine ilişkin iddianın da kesin ve inandırıcı delillere ispat edilemediği kanaatine varılmakla, davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. ” şeklinde davanın reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı asıl sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece davalı kooperatifin kök kayıtlarının incelenmeden ve sadece 2006-2007 yılları arasındaki kısa ve dar bir dönemin incelenerek adil ve doğru bir sonuca ulaşılamayacağını, Yerel Mahkemece ticaret sicilinden gelen ve dosya içinde mevcut olan kooperatif genel kurul evrakları ve hazirun cetvellerinin dahi incelenmediğini, dosyadaki bilirkişi raporlarına göre davalı kooperatifin ne zaman kurulduğu hususunun belirlenmediğini, normal üyelerin ödemeleri gereken aidat tutarlarının belirlenmediğini, tüm davalıların birlikte hareket ederek alacağının tahsiline haksız eylemleriyle engel olduklarını beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İBK’da da belirlendiği gibi, HMK’nın 24/1, 25, 26, 30 ve 33. (HUMK’nın 74, 75 ve 76.) maddeleri gereğince hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar, bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re’sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlüdür. Bu nedenle davanın dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 19.maddesinde düzenlenmiş muvazaa iddiasına dayalı iptal istemine ilişkin olduğu kabul edilerek inceleme ve değerlendirmeler bu çerçevede yapılmıştır.
Bu itibarla Bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme Hakime aittir. Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu yoktur. Başka bir ifade ile Hakim, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur.
Talep dava dilekçesi içeriği ve açıklamalardan TBK’nun 19. Maddesi dayalı olarak davalılar arasında yapılan muvazaalı kooperatif işleminin tasarrufun iptali isteminden ibarettir.
Yüzeysel bakıldığında tasarrufun iptali davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK’nın 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler.
3. kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır.
Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK’nun 277. ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir.
Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK’nun 283/1,2. maddesi kıyasen uygulanarak yapılan kesintilerinin davacının alacak ve ferilerini geçmeyecek biçimde öncelikli ödenmesi gerekir.
Bilindiği üzere, muvazaa, kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazan aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler ( nisbi muvazaa). Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir. Her nekadar, muvazaayı düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 19.maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmiyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını isbat etmek zorundadır. BK’nun 19.maddesine dayalı davalarda işlemin iptali için sadece üçüncü kişinin değil aynı zamanda dördüncü kişi var ise ona yapılan işleminde muvazaalı olduğunun ispatlanması gerekmektedir.
Yine Tasarrufun iptali davalarında 3. kişinin borçludan satın aldığı malı elinden çıkarması ve satın alan dördüncü kişinin davaya dahil edilmemesi ya da davaya dahil edilmekle birlikte iyi niyetli olduğunun anlaşılması halinde İİK’nın 283/2 maddesi uyarınca bedele dönüşen davada üçüncü kişinin dava konusu malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında bedelle sorumlu tutulması gerekir.
Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinde düzenlenen dava konusu işlemin danışıklı (muvazaalı) yapıldığı iddiasına dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. BK’nın 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaa davasında, asıl amaç borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmek ve bu suretle borçludan olan alacağın tahsilini sağlamaktır.
İİK 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3. kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Muvazaaya dayalı iptal davasında, davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde davacının tasarruf üzerinde haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/20390 E, 2017/7012 K016/11791 E, 2017/7010 K ve benzer yöndeki içtihatları gibi)
Dava konusu devir dava koşulları yönünden incelendiğinde, davacının alacağının 25/05/2005 tarihli toplam takip miktarı 182.000 tl lik bonodan kaynaklandığı kaynaklandığı, iptal konusu tasarrufun borcun doğum tarihinden sonra yapıldığı anlaşılmıştır. Borçlu hakkındaki yapılan takiplerin kesinleştiği ve ilgili haciz dosyalarından yapılan haczi kabil malı olmadığına dair hacizlere ilişkin haciz tutanaklarının geçici aciz vesikası hükmünde olduğu, kaldı ki davacının aynı zamanda TBK 19. a dayanması nedeniyle esasen aciz vesikası alınmasının da gerekmediği, iptali istenen tasarrufların takip konusu borçlardan sonra yapıldığı, davanın süresinde açıldığı anlaşıldığından dava ön koşuları gerçekleştiği kanaatine ulaşılmıştır.
Esasa yönelik incelemede
Davaya konu Konya … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında, davacı alacaklı … tarafından dava dışı borçlu … aleyhinde icra takibi başlatıldığı , Söz konusu takip dosyasında davacının talebi üzerine, icra müdürlüğünün 26/10/2007 tarihli haciz işlemi ile dava dışı icra borçlusunun vefat eden babası/murisi …’nin davalı kooperatifteki beş adet hissesine fiili haciz işlemi uygulandığı, bilahare davalı kooperatifin icra müdürlüğüne yazmış olduğu 06/12/2007 tarihli yazı ile; kooperatif üyelerinden …’nin vefatı sebebiyle kooperatif yönetim kurulunun 05/07/2007 tarih ve 54 sayılı kararı uyarınca mirasçılara üyeliği devam ettirmek isteyip istemediklerinin sorulduğu, ancak mirasçılardan hiçbirisi üyeliğin devamı yönünde bir talepte bulunmadığından üyeliğin düşürülmesi yönünde karar alındığı, …’nin yatırmış olduğu 7.000 YTL aidattan haciz alacaklısının payına düşecek miktarın müracaat edildiği takdirde icra dosyasına ödeneceğinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Davacının icra dosyasındaki vekili tarafından 28/12/2007 tarihli dilekçe ile yeniden haciz talebinde bulunulduğu, icra müdürlüğünün kooperatife hitaben yazdığı 25/12/2007 tarihli haciz yazısı ile, borçlunun ölü babasından intikal edecek hisselere/paralara haciz konulduğu, daha sonra icra müdürlüğünün 28/07/2008 tarihli yazısı ile borçlunun babasından düşen kooperatif hisseleri ile ilgili ödeme yapılıp yapılmadığının sorulduğu, bundan sonra ise takip alacaklısının borçlunun hissesine düşecek paraların icra dosyasına gönderilmesi yönünde herhangi bir talebinin olmadığı, icra müdürlüğünün de bu yönde kooperatife yazmış olduğu bir yazının olmadığı anlaşılmıştır.
Kooperatifler Kanunun 19.maddesinin son fırkası: “Bir ortağın şahsi alacaklıları, ancak ortağa ait faiz ve gelir-gider farklarından hissesine düşen miktarı ve kooperatifin dağılmasında ona ödenecek payı haczettirebilirler.
” hükmünü içermektedir.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 31/05/2020 tarih, 2020/439 E, 2020/13287 K. sayılı, 09/03/2017 tarih, 2016/11547 E. 2017/3550 K. Sayılı kararlarında Kooperatifler Kanunu’nun 19. maddesi gereğince, ferdi münasebete geçilmedikçe ve kooperatif herhangi bir şekilde dağılmadıkça kooperatif üyesinin kooperatif payının haczinin mümkün olmadığı vurgulanmıştır.
Dosya kapsamında aldırılmış olan 11/11/2013 tarihli bilirkişi heyeti raporu ile 26/10/2021 tarihli bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere, icra borçlusu …’nin murisi olan …’nin, davalı kooperatifte birinci etap beş üyelik ve ikinci etap beş üyelik olmak üzere toplam on adet üyeliğinin bulunduğu, bu üyeliklerin tercihli/peşin ödemeli üyelik olduğuna ilişkin dosya kapsamında ve incelenen kooperatife ait dokümanlarda herhangi bir bilgi ve belge bulunmaması sebebiyle üyeliklerin normal kooperatif üyeliği niteliğinde olduğu, bu üyelikler uyarınca …’nin 7.000 TL aidat ödemesi yaptığı, normalde ödemesi gereken aidat tutarının ise 52.000 TL olduğu, bu noktada söz konusu üyeliklerin 45.000 TL borcunun olduğu anlaşılmıştır.
Her ne kadar davacı tarafından kooperatif üyesi …’nin üyeliklerinin peşin ödemeli üyelik olduğu ve … tarafından 600.000 TL kooperatife ödeme yapıldığı ileri sürülmüş ise de, yukarıda belirtilen tespitler nazarında Halil Kahveci’nin bu tutarda bir parayı kooperatife yatırdığına veya üyeliklerinin peşin ödemeli üyelik olduğuna ilişkin dosya kapsamında bir delilin bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davalı Kooperatifin Ana Sözleşmesinin 16. maddesinde, ölen ortağın kanuni mirasçılarının 3 ay içinde temsilci tayin ederek kooperatife bildirmeleri halinde, ortaklık hak ve yükümlülüklerinin kanuni mirasçılara lehine devam edeceği, mirasçıların temsilci tayin etmemeleri veya ortaklığa devam etmek istememeleri halinde, ölen ortağın alacak ve borçlarının 15. Madde hükümlerine göre tasfiye edileceği belirtilmektedir.
Davalı Kooperatifin Ana Sözleşmesinin 15. maddesinde ise, Devir dışında bir nedenle ortaklığı sona erenlerin sermaye ve diğer alacakları o yılın bilançosuna göre hesaplanarak, bilanço tarihinden itibaren bir ay içinde geri verilir. Ancak ortaklığı sona erenlerin yerine yeni ortak alınması halinde eski ortağın 21. Madde uyarınca ödediği gider taksitleri derhal geri verilir, denilmektedir.
Somut uyuşmazlıkta, Kooperatif Yönetim Kurulu 05.07.2007 Tarih ve 54 Sayılı Kararı ile mirasçılardan, üyeliği devam edip etmeyeceklerini bildirmeleri veya 3 ay içerisinde biriken tüm aidat borçlarını yatırmaları, aksi takdirde ana sözleşmenin 15. Maddesi uyarınca üyeliğin tasfiyesine, mirasçıların veraset ilamıyla müracaatları halinde veraset ilamındaki hisselerine göre ödeme yapılmasına, mirasçı …’nin borcu için İcra Müdürlüğüne bilgi verilmesine karar verilmiştir. Bu karar doğrultusunda, Kooperatif Yönetim Kurulunun 05.07.2007 Gün ve 54 Nolu Kararının Teslim Formunda yer aldığı üzere, mirasçılara tebligat yapıldığı anlaşılmaktadır.
İİK’nun 106. Maddesi; ” Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir. Borçlunun üçüncü şahıslardaki alacağı taşınır hükmündedir.
” hükmünü içermektedir.
İİK’nun 110. maddesi ise: ” Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya icra müdürü tarafından verilecek karar gereği gerekli gider onbeş gün içinde depo edilmezse veya talep geri alınıp da kanuni müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar. Hacizli malın satılması yönündeki talep bir defa geri alınabilir. Haczedilen resmi sicile kayıtlı malların, icra dairesiyle yapılacak yazışmalar sonucunda haczinin kalktığının tespit edilmesi hâlinde, sicili tutan idare tarafından haciz şerhi terkin edilir ve işlem ilgili icra dairesine bildirilir. Birinci fıkra gereğince haczin kalkmasına sebebiyet veren alacaklı o mala yönelik olarak, haczin konulması ve muhafazası gibi tüm giderlerden sorumlu olur.
” hükmünü içermektedir.
Yukarıda yer verilen İİK’nun 106 maddesinde belirtilmiş olan sürelerin 6352 sayılı kanunun 22. maddesi ile değiştirilmeden önceki hali taşınırlar için 1 yıl, taşınmazlar için 2 yıldır. Dava konusu icra dosyasında en son haciz yazısı 28/07/2008 tarihinde yazıldığından dava konusu uyuşmazlıkta 1 yıl ve 2 yıllık sürelerin dikkate alınması gerekmektedir. 28/07/2008 tarihli hacizden sonra alacaklı vekilinin haczedilen paraların icra dosyasına gönderilmesi yönünde bir talebi bulunmadığından hacizlerin dava tarihi itibariyle düşmüş olduğu anlaşılmaktadır.
Bu halde dava dışı müteveffa …’nin davalı kooperatifte on adet normal üyeliğinin bulunduğu, bu üyeliği sebebiyle davalı kooperatife toplam 7.000 TL aidat ödemesi yaptığı, davacının başlattığı icra takibinde 26/10/2007 tarihli haciz işlemi ile bu üyeliklerden beş adedine haciz konulduğu, ancak kooperatif tarafından daha sonra tashih yapılarak hacizlerin on adet üyeliğe teşmil edildiği, Kooperatifler Kanunu’nun 19. maddesinin amir hükmü ve yukarıda belirtilen Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatları gereği, kooperatif üyeliğinin haczinin mümkün olmadığı, haczin ancak kooperatif dağıldıktan sonra veya ferdileşme işlemi yapıldıktan sonra mümkün olduğu, haciz tarihi itibariyle davalı kooperatif tasfiye edilmediğinden veya ferdileştirme işlemleri yapılmadığından davacının üyelik üzerine koydurmuş olduğu hacizlerin bir hükmünün olmadığı, bir an için hacizler geçerli olsa bile; yukarıda belirtilen kooperatif ana sözleşmesinin 15. ve 16. maddeleri ile bu maddelere uygun olarak alınan kooperatif yönetim kurulunun 05.07.2007 Tarih ve 54 Sayılı kararı uyarınca …nin mirasçılarına çıkarılan ihtarlı tebligata rağmen mirasçılardan hiçbirisinin üyeliği devam ettirme yönünde bir talebinin olmaması sebebiyle üyeliklerin düştüğü, üyeliğin düşmesi sebebiyle 7.000 TL aidat tutarından icra borçlusuna düşecek olan payın Konya … Sulh Hukuk Mahkemesinin … E. … K . veraset ilamı uyarınca 3/36 oranında 583,33 TL olduğu, sözü edilen bu paraya icra müdürlüğünce 28/07/2008 tarihli haczin konulduğu, bu tarih itibariyle yürürlükte olan İİK’nun 106. maddesine göre taşınırlar için satış isteme süresinin 1 yıl olduğu, hacizden itibaren sözü edilen 1 yıllık süre zarfında davacının paraların icra dosyasına gönderilmesine ilişkin bir talebinin olmaması nedeniyle iadesi gereken üyelik aidatına konulan haczin de düştüğü, davacı tarafından hacizlerin uygulanmadığı ya da haczedilen paraların tahsilinin yapılmadığı yönünde icra mahkemelerine açılmış herhangi bir şikayet davasının olmadığı, bu itibarla davacının alacağının semeresiz bırakıldığı iddiasının kabule değer olmadığından verilen ret kararı doğrudur
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davacının istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Davacı tarafça alınan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
2-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.31/10/2022

… … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … …
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.