Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2084 E. 2022/2731 K. 26.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 26/12/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 09/06/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 26/12/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 27/12/2022

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekilinin mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; Müvekkilin 15.07.2019 günü, saat 11.05’de araç sürücüsü ve malikinin … olduğu … plakalı otomobilde yolcu olarak yer almaktayken sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi neticesinde trafik kazası meydana geldiğini, Araç önce kontrolden çıkıp, bariyerlere çarptığını, 4 adet takla attığını ve ters bir vaziyette sabit kaldığını, Müvekkilin kazada ölümden döndüğünü, kendi imkanlarıyla aracın içerisinden çıktığını ve ambulansla kaldırıldığı hastanede tedavi altına alındığını, Meydana gelen trafik kazası neticesinde müvekkil BTM ile giderilemez şekilde yaralandığını, sağ kolunda sürekli güç kaybı oluştuğunu, Yine müvekkilimiz aşçılık mesleği icra ettiği için, kolunu kullanırken sürekli uyuşmaların olduğunu, kaza tespit tutanağından da açıkça anlaşılacağı üzere kazaya sebebiyet veren, tam ve asli kusurlu olan taraf … plakalı araç sürücüsünün olduğunu, Hastaneye kaldırıldıktan sonra derhal kendisine müdahale edilen müvekkilin bu kaza neticesinde günlerce tedavi gördüğünü ve vücudunda kalıcı hasarların meydana geldiğini, Müvekkil kolundaki uyuşmalar ve güç kaybı nedeniyle sürekli asli kullandığı eli olan sağ elini ve kolunu kullanamadığını, 2918 sayılı KTK m.97’ye göre ….’ye yapılmış olan başvuru sonucunda ZMMS teminat kapsamındaki müvekkilin zararlarının kendisine ödenmediğini, HMK 107 gereğince artırmak kaydıyla şimdilik 500 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketinden temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesine, mahkeme masrafları ve ücret-i vekâletinde davalılara tahmiline, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilinin mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Davacı davasını T.C. Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığını, Hâlbuki davaya bakmaya müvekkil şirketin yargı çevresinde bulunduğu T.C. İstanbul Anadolu Mahkemeleri yetkili olduğunu, Bu sebeple davanın yetkisizlikten reddi gerektiğini, somut olayda sigorta poliçesinin tanzim tarihi ve kaza tarihi göz önüne alındığında tazminat hesabının hukuk güvenliği ilkesi ve adalet ilkesinin sağlanmasına hizmet eden kanunların geriye yürümezliği ilkesi gereğince yargıtayın içtihat kararlarında da açıklandığı üzere erişkinler için engellilik değerlendirmesi hakkında yönetmelik usul ve esasına uygun alınan sürekli sakatlık içeren maluliyet raporu müvekkil sigorta şirketine sunulmadığını, Müvekkil sigorta şirketi kapsamında … plakalı araç başlangıç ve bitiş tarihi 12.10.2018 – 12.10.2019 olmak üzere 67162997 sayılı Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, trafik kazalarına bağlı zararların tazminin de sorumluluğun belirlenmesinde en önemli ölçütün kusur olduğunu, Nitekim kusura denk gelen tazminat taleplerinin sigorta kuruluşunca karşılanmayacağını, Somut olayda kaza tespit tutanağının dikkate alınmasının müvekkil sigorta şirketi tarafından hak kaybı yaratacak olması sebebiyle dosyada kusur oranlarının hakkaniyet uygun olarak tespit edilmesi gerektiğini, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlar gereğince davacı tarafın kusuru kaza tespit tutanağınca hatalı ve eksik tespit edildiğini, davanın kabulü anlamına gelmemek kaydıyla sürekli sakatlık tazminatı hesaplaması Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Poliçesi Genel Şartları ve eklerinde belirtilen şartlara uygun maluliyet raporu ve hesaplama yöntemlerine göre gerçekleştirilmesi gerektiğini, davacının maluliyeti ile kaza arasında illiyet bağının tespitini ile maluliyet oranının kesin olarak belirlenebilmesi adına meri mevzuata göre tanzime tek yetkili olan Adli Tıp Kurumu Üçüncü İhtisas Kuruluna sevk edilerek maluliyet raporu alınmasını talep ettiğini, davacının geçici iş göremezlik ve bakıcı giderlerine dair zararına ilişkin tazminat talepleri tedavi gideri kapsamında olup tedavi gideri talepleri trafik sigortası yeni genel şartları gereği teminat dışında olduğunu, geçici iş göremezlik tazminatı ve bakıcı giderleri dair talepler SGK’nın sorumlu olduğu tedavi giderleri kapsamında olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla mezkur kazada davacının emniyet kemeri takmaması da müterafik kusurunu sabit kıldığını ve tazminat hesabından müterafik kusur indirim yapılması gerektiğini, Davacının davasının ispatı halinde; müvekkil şirketin öncelikle ferilerden sorumlu tutulmaması, olmaz ise, asıl alacak, yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından ayrı ayrı poliçe limiti ile sorumlu tutulmasını, faizin en erken dava tarihinden başlatılmasını, Davanın reddedilen kısmı açısından yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; Davalı sigorta firmasınca poliçelendirilen araçta yolcu olarak bulunan davacının Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları da nazara alınarak yapılan değerlendirmede % 1 oranında malul kaldığı meydana gelen kazada herhangi bir kusurunun bulunmamasının yanında müterafik kusurunun bulunduğunu gösterir herhangi bir delile dosya muhtevası itibariyle ulaşılamadığından ve yine mezkur Yargıtay içtihatları gereği TRH 2010 tablosu prograsive rant usulüne göre yapılan hesaplamada davacının geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 5.607,87 TL, sürekli iş göremezliği nedeniyle uğradığı maddi zararı için 15.832,89 TL, iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan maddi zararı için 2.558,40 TL, kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 2.000,00 TL zararının olduğu takdir ve kanaatine varılmıştır. Davacı her ne kadar fizik tedavi giderlerine ilişkin talepte bulunmuş ise de ilgili hususu ispatlar mahiyette herhangi bir delil sunulmadığından bu yöndeki taleplerin reddine karar verilerek;
Davanın KISMEN KABULÜ İLE;
Davacının geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 5.607,87 TL, sürekli iş göremezliği nedeniyle uğradığı maddi zararı için 15.832,89 TL, iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan maddi zararı için 2.558,40 TL, kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 2.000,00 TL’nin davalı sigorta şirketinden 18.10.2019 temerrüt tarihinden itibaren (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) işleyecek yasal faiziyle birlikte alınarak davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; dosya içerisinde yer alan 14.02.2022 tarihli aktüerya raporunda hem PMF 1931 yaşam tablosuna göre, hem de TRH 2010 yaşam tablosuna göre hesaplama yapıldığını, akabinde taraflarına ıslah için süresi verildiğini, taraflarınca tutarların PMF 1931 yaşam tablosuna göre ıslah edildiğini, ancak yerel mahkemenin karar tesis ederken TRH 2010 yaşam tablosunun rakamlarına göre kısmen kabul kararı verdiğini ve fazlaya ilişkin taleplerini reddettiğini, müvekkilin aktüerya raporunda yer alan bir hesaplama doğrultusunda davasını ıslah etmiş olması ve TRH 2010 ve PMF 1931 tabloları arasında içtihat birliğinin sağlanamamasından dolayı davasının reddolan kısmı için karşı vekalet ücreti ve bir kısım masraflardan sorumlu tutulmasının hukukun çok ötesinde vicdanen de kabul edilebilir nitelikte olmadığını, bu nedenle dairenizin aksi kanaatte olması halinde bile müvekkil aleyhine verilen karşı vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin kaldırılmasının gerektiğini, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas, … Karar sayılı kararının kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak talepleri doğrultusunda davanın tamamının kabulüne karar verilmesini, dairenizin aksi kanaatte olması halinde ise ilgili kararın bozularak ilk derece mahkemesine gönderilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava trafik kazası nedeniyle tazminat talebine ilişkin olup mahkemece verilen karar davacı tarafça istinaf edilmiştir.
– Kamu düzeni gereği ve istinaf sebebi nedeniyle aktüer ve maluliyet raporuna yönelik;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece, AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre alternatifli olarak düzenlenen Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği ve aktüer bilirkişinin PMF yaşam tablosu ve % 10 artırım ve iskonto uygulanarak belirlenen geçici ve sürekli iş göremezlik tazminat miktarı nazara alınması gerekli iken, yanlış yönetmelik hükümlerine göre düzenlenen maluliyet ve TRH yaşam tablosu esas alınan alternatife göre belirlenen tazminat miktarının mahkemece esas alınması isabetsiz olduğundan, davacının istinaf talebinin kamu düzeni nedeniyle kabulü ile dairemizce bu konuda yeniden hüküm tesisi gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA, (İnfazda tereddüt oluşmaması için itiraz edilmeyen ve kesinleşen kısımlar korunmak suretiyle)
Davanın KABULÜ İLE;
1-Davacının geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 5.607,87 TL, sürekli iş göremezliği nedeniyle uğradığı maddi zararı için 38.513,09 TL, iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan maddi zararı için 2.558,40 TL, kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 2.000,00 TL’nin davalı sigorta şirketinden 18.10.2019 temerrüt tarihinden itibaren (poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) işleyecek yasal faiziyle birlikte alınarak davacıya verilmesine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
2-Alınması gereken 3.325,28 TL karar ve ilam harcı, 825,00 TL ıslah harcı ve peşin olarak alınan 59,30 TL mahsubu ile bakiye ‭2.440,98 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 59,30 TL başvurma harcı, 8,50 vekalet harcı, 59,30 TL peşin harç, 825,00 TL ıslah harcı toplamı ‭952,1‬0 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama gideri 1.150,00 TL bilirkişi ücreti, 1.119,6‬0 TL … Hastanesi gideri, ‭221,1‬0 TL posta tebligat gideri olan toplamı olan ‭2.490,7‬0 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine,
6-Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödendiğinden ve bu ücret ve ayrıca adliye arabuluculuk bürosu tarafından yapılmış zaruri giderler de Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılandığından ve bu giderler de yargılama gideri sayıldığından buna göre 2019 yılı tarifesine göre iki saatlik görüşme nedeniyle taraf başına saati 330,00 TL den toplam 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına (harç tahsil müzekkeresi yazılmasına).
7-Davacı tarafından yatırılan ve dosyada bakiye kalan gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
8-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
9-Davacı tarafından yapılan 220,70 TL istinaf başvuru gideri ile 19,50 TL posta masrafı olmak üzere toplam 240,20 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
10-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
11-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 27/12/2022

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.