Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1878 E. 2022/2059 K. 12.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 12/10/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 25/04/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – …

VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : … A.Ş. – …

VEKİLİ : Av. … – …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 12/10/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 12/10/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 21/07/2020 tarihli dilekçesiyle; dava dışı sürücü …’un 10/09/2010 tarihinde kendi sevk ve idaresindeki … plakalı minibüs ile seyir halindeyken sürücü … sevk ve idaresindeki motosiklet ile çarpışması sonucu trafik kazası meydana geldiğini, bu kazada motosiklette yolcu olarak bulunan davacının ağır şekilde yaralandığını ve malul kaldığını, kazaya karışan … adına kayıtlı olan … plakalı aracın davalı tarafından sigorta olduğunu, davacının geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı ile meslekte kazanma gücü kaybından doğan maddi zararının tazmini için Konya … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı dosyası ile dava açıldığını, bu davada alınan tazminat raporu ile ıslah edilmiş ve ıslah üzerinden davanın kabul edilerek davacı lehine sonuçlandığını, dosyanın temyiz istemiyle Yargıtaya gittiğini ve Yargıtay tarafından dosyanın bozularak mahkemesine iade edildiğini, mahkeme tarafından dosyada ek rapor alındığını , raporda tazminat miktarının ilk rapordakinden daha yüksek çıktığını , dosyada bir kere ıslah yapıldığından yeni bir ıslah yapılamadığını bu nedenle geçici ve sürekli iş göremezlikten doğan bakiye maddi zararın tazmini için ek davanın açılması gerektiğini, dava açılmadan evvel arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını beyan ederek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak üzere davacının geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı ile meslekte kazanma gücü kaybından doğan maddi zararından oluşan; 5,00 TL bakiye maddi tazminatın, Sakatlanma Teminatı Klozu kişi başı bakiye poliçe teminat limiti ile sınırlı olarak kazanın ihbarı ile temerrüdün oluştuğu ve ilk davanın açıldığı 19.01.2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, arabuluculuk faaliyeti için yapılan giderler, Arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlık ile sonuçlanması nedeni ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 16/2-c maddesi gereğince 900,00 TL maktu arabuluculuk faaliyeti vekâlet ücreti, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalıya dava dilekçesi ve ekleri tebliğ edilmiş, davalı süresinde davaya cevap vermemiş, ancak kendisini bir vekil ile temsil ettirmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “İncelenen dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde; dava dışı sürücü …’un 10/09/2010 tarihinde kendi sevk ve idaresindeki … plakalı minibüs ile seyir halindeyken sürücü … sevk ve idaresindeki motosiklet ile çarpışması sonucu trafik kazası meydana geldiğini, bu kazada motosiklette yolcu olarak bulunan davacının ağır şekilde yaralandığını ve malul kaldığını, kazaya karışan … adına kayıtlı olan … plakalı aracın davalı tarafından sigorta olduğunu, davacının geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı ile meslekte kazanma gücü kaybından doğan maddi zararının tazmini için Konya … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı dosyası ile dava açıldığını, bu davada alınan tazminat raporu ile ıslah edilmiş ve ıslah üzerinden davanın kabul edilerek davacı lehine sonuçlandığını, dosyanın temyiz istemiyle Yargıtaya gittiğini ve Yargıtay tarafından dosyanın bozularak mahkemesine iade edildiğini, mahkeme tarafından dosyada ek rapor alındığını , raporda tazminat miktarının ilk rapordakinden daha yüksek çıktığını , dosyada bir kere ıslah yapıldığından yeni bir ıslah yapılamadığını bu nedenle geçici ve sürekli iş göremezlikten doğan bakiye maddi zararın tazmini için ek davanın açılması gerektiğini, dava açılmadan evvel arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını beyan ederek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak üzere davacının geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı ile meslekte kazanma gücü kaybından doğan maddi zararından oluşan; 5,00 TL bakiye maddi tazminatın, Sakatlanma Teminatı Klozu kişi başı bakiye poliçe teminat limiti ile sınırlı olarak kazanın ihbarı ile temerrüdün oluştuğu ve ilk davanın açıldığı 19.01.2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, arabuluculuk faaliyeti için yapılan giderler, Arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlık ile sonuçlanması nedeni ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 16/2-c maddesi gereğince 900,00 TL maktu arabuluculuk faaliyeti vekâlet ücreti, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ettiği görülmekle, konunun 6098 sayılı TBK.nun 49.ve devam eden maddelerinde ve KTK. 85.vd.eden maddelerinde düzenlendiği, TBK’nun 49/1. maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK’nun 51/1. maddesinde;”Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” şeklinde, KTK.85/1.maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde, KTK. 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde,KTK.91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK.92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);” Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler,d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, görülmüştür.
Dosya incelendiğinde öncelikli olarak davalı vekilinin usule ve esasa ilişkin itirazları incelendiğinde davalı vekilinin zamanaşımına yönelik itirazı Karayolları Trafik Kanunu 109-2 maddesi uyarınca uzamış zamanaşımına işaret edip yapmış olduğu atıfla TCK 66/1 d fıkrasında uzamış zamanaşımının 15 yıla kadar uzayacağı öngörüldüğünden davalı vekilinin zamanaşımına yönelik itirazının reddine karar verilerek aynı zamanda davalının mahkememizde görülen davanın belirsiz olarak açılamayacağı iddiası ise Trafik Kazalarından Kaynaklanan Tazminat davalarında tazminat miktarının belirlenmesinde hak sahibine ilişkin inceleme ve raporlar alınacağından ve verilecek tazminat miktarını kişinin uğramış olduğu zarar kayıpları mevcut durumu dikkate alınarak yargılamanın sonucunda ortaya çıkacağından davanın ilk etapta belirli bir miktar üzerinden açıp daha sonradan tespit edilen miktar yönünden HMK ‘nun ıslah hükümleri uyarınca değerini artırabileceğinden davalı vekilinin bu yöndeki itirazının da reddine karar vermek gerekmiştir.
Mahkemece alınan raporların ayrıntılı ve denetime açık olması nedeniyle hükme esas alındığı ve davacı vekilinin tazminat miktarlarını raporlara uygun şekilde ıslah ettiği görülmekle davacının maddi tazminat taleplerinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davacının davasının KABULÜ ile; davacının davaya konu trafik kazasından kaynaklanan sürekli iş gücü kaybından doğan bakiye maddi zararı olan 96.643,98 TL’nin (sigorta limiti ile sınırlı olmak üzere) davalı sigortanın 19/01/2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme kararında usuli kazanılmış haklarının gözetilmediğini, aynı konuda daha önce verilen kesin hüküm nazara alınmadan hüküm tesis edildiğini, dava zamanaşımı ve ıslah ile arttırılan kısım için zamanaşımı süresinin geçtiğini, Yerel Mahkemece bu hususun nazara alınmadığını, söz konusu davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının iddia edildiğini, ancak bu hususa katılmalarının mümkün olmadığını, davacının davasının kısmi dava olduğunu, dava dilekçesinin hiçbir yerinde davanın belirsiz alacak davası olduğunun belirtilmediğini, bu hususun davacının davasının kısmi dava olduğunun kanıtı olduğunu, davacının kask takmaması sebebiyle müterafik kusuru bulunduğunu, bu hususun Yargıtayın bozma kararında açıkça belirtildiğini, ancak Yerel Mahkemece bu durumun dikkate alınmadığını, aktüer hesaplaması yapılırken TRH Yaşam Tablosu ve 1.8 teknik faiz kullanılması gerekirken Prograsif Rant kullanılmasının hatalı olduğunu, Yerel Mahkemece aktüer raporuna itirazlarının giderilmediğini, tüm bu nedenlerle istinaf taleplerinin kabulüne, davacının davasının kesin hüküm sebebiyle reddine, usuli kazanılmış haklarının nazara alınmasına, zamanaşımı itirazlarının kabulüne, Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak davacının davasının reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Zamanaşım itirazının incelenmesinde:
Haksız fiil 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiil sorumluluğundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açılacak davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir. BK’nın 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı süresi ile olağanüstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794).
Ayrıca 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72. maddelerinin de aynı yönde düzenleme içerdiği belirtilmelidir.
Aynı fiil bazen hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngördüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira, cezalandırma müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK’nun 60. maddesi uygulanmaz. 2918 sayılı KTK’nun 109/1. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşıına uğrar” hükmüne, yine aynı kanunun 109/2. maddesinde ise, “Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir.
Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı KTK’nun 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış olmasıdır. Söz konusu kanun hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür.
Öte yandan Ceza Kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı (uzamış zamanaşımı) süresi her halde olay tarihinden itibaren işlemeye başlar; sürenin işlemeye başlaması için zarar görenin zararı ve onun failini öğrenmesi koşulu aranmaz.
Somut olayda; Taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına veya ölümüne neden olma suçu olay tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 85. maddesi kapsamındadır ve dava zamanaşımı süresi 5237 sayılı TCK’nun 66/d maddesi uyarınca 15 yıldır. Davaya konu trafik kazası 10/09/2010 tarihinde meydana gelmiş,kazada davacının yolcu olduğu motorsiklette yaralanmış,motorsiklet sürücüsü olan dava dışı … vefat etmiştir. eldeki dava ise 21/07/2020 tarihinde açılmıştır. Buna göre, eylem için öngörülen uzamış ceza zamanaşımı süresinin 15 yıl ve sürenin başlangıcının olay tarihi olduğu dikkate alındığında, dava tarihi olan 21/07/2020 tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır.
Davalı sigortanın ıslah edilen kısma yönelik zamanaşımı itirazında bulunmuştur.
Davacı tarafından açılan maddi tazminat istemlerinin irdelenmesi gerekir. Kural olarak alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının belli bir bölümünü dava konusu yapabilir. Zira; hiç kimse kendi lehine olan davayı (tam dava) açmaya zorlanamaz.(HMK m.24/2) Bu bağlamda davacının alacağının şimdilik belli bir kesimi için açtığı davaya, kısmi dava denilir. Kısmi dava 6100 sayılı HMK’nın 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında; “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” denilmiştir.
Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden (mesela, ödünç veya satış sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu (aynı hukuki ilişkiden doğan) alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir.Dava konusu alacak, bir alacağın belli bir kesimi değil (bilakis bağımsız bir alacak) ise, o zaman dava, kısmi dava olarak nitelendirilemez.
Davacının kısmi dava mı yoksa tam dava mı açtığı, dava dilekçesinden (talep neticesinden) anlaşılır. Davacı, dava sebebi olarak gösterdiği vakıalardan doğan alacağının tümünü mü, yoksa yalnız bir kesimini mi istediğini açıkça bildirmelidir. (m.119, 1/ğ). Aksi halde, yani davacı alacağının yalnız bir kesimi için dava açtığını bildirmemiş ise, dava, kısmi dava değil tam dava sayılır.Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesi zorunlu değildir. Dava dilekçesindeki açıklamalardan, davacının alacağının dava edilenden daha fazla olduğunun ve bunun yalnız bir bölümünün dava edildiğinin açıkça anlaşılması gerekli ve yeterlidir.
HMK 107.maddede belirsiz alacak davası düzenlenmiş olup, 107/2.fıkrada “Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” esası kabul edilmiştir. Buna göre davacı taraf talep artırım dilekçesi ile talebini artırabilecektir. Talep artırım, niteliği itibari ile davalı taraf aleyhine esaslı bir değişiklik olup, davalı tarafın, duruşmada bulunmadığı durumlarda tebligat yolu ile bu istemden haberdar edilmesi zorunludur.
Belirsiz alacak davası olarak açılan davalarda davacı talep sonucunun belirlenmesi talep sonucunun artırılması şeklinde olmaktadır. Belirsiz alacak davasında talebin belirlenmesinde karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmaz. Ancak davacı tarafından talep sonucu belirlendikten sonra alacağının daha fazla olması halinde davacının talep sonucunu artırmak için ıslah yoluna başvurması yani ıslah suretiyle talep sonucunu artırması mümkün olacaktır.
Somut olayda, davacının Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiş olan … E, … K sayılı dosyasındaki dava 19/01/2012 tarihnde açılmış olup bu dava dilekçesinin istem sonucu ve dilekçe içeriği tümüyle değerlendirildiğinde davasının “kısmi dava” olarak açtığı sonucuna varılmaktadır.Dolayısıyla kısmi olarak açılan bu davada dava edilmeyen miktar yönünden yukarıda izah edilen zamanaşımı süresi devam edecektir.
6100 sayılı HMK’nın 176 ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. HUMK’nın 83. (6100 sayılı HMK m. 176), maddesinde ise ıslah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir. Islahın amacı, yargılama süresinde, şekli ve süreye aykırılık sebebi ile ortaya çıkacak maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmaktır. Bununla birlikte talep miktarı ıslah ile arttırılabilecektir. Ancak taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Islahın kısmen veya tamamen olduğuna bakılmaksızın taraflar aynı davada ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir. Buna göre tarafların, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurabileceği belirtilmiştir.
Eldeki dava dosyamızda davacı vekili kısmi olarak açtığı davasında 07/02/2022 tarihinde ıslah etmek suretiyle bakiye kalan alacağını talep etmiştir.Islah olunan alacak yönünden süresinde davalı tarafından zamanaşımı defindi bulunulmuş ise de,olay tarihi olan 10/09/2010 tarihi ile Islah tarihi olan 07/02/2022 tarihi itibarıyla 15 yıllık zamanaşımı süresi geçmediğinden buna yönelik itiraz yerinde değildir.
Davalı tarafın Asliye Hukuk Mahkemesinin dosyası yönünden usuli kazanılmış hak oluştuğuna yönelik istinafının değerlendirilmesinde;
Bir davada, mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine (diğeri aleyhine) doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka, usule ilişkin kazanılmış hak denir.Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (6100 sayılı Kanun/HMK) “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Konu, yargı içtihadı ile gelişmiştir.
Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Hemen belirtelim ki; bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 09.05.1960 tarihli ve 1960/21E., 1960/9 K. sayılı kararı).Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulî kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak oluşturur (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/5 K. sayılı kararı).
Usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı) ve buna yönelik istinaf talebinde bulunulmasa bile istinaf mahkemesince resen gözetilmesi gerekir.
Somut dosyamızda; davalının iddiasının aksine güncellenen asgari ücretin nazara alınarak bir hesaplama olmayıp; Konya …Asliye Hukuk Mahkemesinin … E, … K sayılı dosyada alınan tarihli Ek Rapordaki çıkmış olunan toplam 204.664,91-TL den taleple bağlı kalınarak verilmiş olan miktardan arta kalan kısmın talebine yönelik olup davalı taraf yönünden doğan herhangi bir usuli kazanılmış hak durumu mevcut değildir.
Yine hükme esas alınan bilirkişi raporunda kusur ve müterafik kusur _KASK TAKMAMA_ yönünden %20 oranında indirimde yapılmış olduğundan davalının istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf eden davalıdan alınması gereken 6.601,75 TL karar ve ilam harcından istinaf aşamasında yatırılan 1.650,44 TL nin mahsubu ile bakiye 4.951,31 TL eksik harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00 ) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.12/10/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.