Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1793 E. 2022/1795 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 15/09/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/04/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

MÜTEVEFFA … (…) MİRASÇISI;
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVACILAR :

VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALILAR :

VEKİLLERİ :
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 15/09/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 19/09/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; Müvekkilinin 15.10.2017 tarihinde … mahallesi, …. sokak üzerinde yürürken davalılardan …’in kullandığı …. plakalı aracın çarpması sonucu yaralandığını, (Ayak kemiği kırılması) olay sonucu Konya CBS … Sor. no’lu dosyası açıldığını, ancak, müvekkiline atfedilecek bir kusur gözükmediğini, 05.07.2018 tarihinde, … dosya no ile … no’lu 30.12.2016 tarihli ZMSS düzenleyicisi … A.Ş.’ye maddi zararın giderilmesi için müracaat ettiklerini, davalı sigorta şirketinin (sakatlık oluşmamış, (maluliyet 0)) kaydı ile müracaatlarını reddettiğini, oysa 27.08.2018 tarihli … Hastanesi Başhekimliği tarafından tanzim olunan heyet raporunda uzmanların, “kişiye verilecek toplam tedavi masraflarının 5.000,00 TL olduğunu ve bu miktara 9 ay boyunca kazanç kaybının ve bakıcı giderlerinin de eklenmesinin uygun olacağını, bu hesaplanan giderin SGK tarafından karşılanmayacağını, giderlerin sigorta şirketi veya kusurlu tarafça kusur oranında paylaştırılmasının uygun olacağını” ifade ettiklerini, buna göre yapılacak hesaplama neticesi ortaya çıkacak miktardan sorumluluktan tamamen davalılara ait olduğunu, müvekkilinin malülen emekli olduğunu, uzun süre kolon kanseri tedavisi gördüğünü, kemoterapi aldığı zamanlarda bu kazanın meydana geldiğini, kemoterapi tedavisini bu nedenle ertelemek zorunda kaldığını, bu nedenle tedavi süreçlerinin de aksadığını ve olumsuz etkilendiğini, müvekkilinin, inşaat işi ile iştigal ettiğini, aylık kazancı ve gelirinin ortalamanın üzerinde olduğunu, hastalığı nedeni ile uzun süre çalışamadığını, bu nedenle bunalıma girdiğini, bu kaza nedeniyle uzunca bir süre yatağa bağımlı kaldığını, bu nedenlerle kusur oranı ile müvekkilin uğradığı zararın tam olarak tayin ve takdirinden sonra müddeabihi artırmak üzere şimdilik tüm davalılardan 1.000,00 TL maddi tazminat (tedavi, iş göremezlik, bakıcı giderleri, kazanç kaybı vd.) ile yalnızca sürücü ve araç maliki olan davalılar … ve …. den 20.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 21.000,00 TL’nin işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar … ve …. vekili cevap dilekçesi ile özetle; Müvekkillerinden … in 15.10.2017 tarihinde diğer müvekkili …. adına kayıtlı otomobil ile … Mevkiinden geçerken ve etrafın kalabalık olması nedeniyle yavaş yavaş ilerlerken birden aracının yan tarafından birinin bağırdığını fark ettiğini ve hemen aracını durdurduğunu, davacının durumu ile ilgilendiğini, aracına bindirerek en yakın gidebileceği hastanelerden … Hastanesine götürdüğünü, burada tedavisi yapılana dek yanında bulunduğunu, davacıya ilk müdahalenin burada yapıldığını, sonrasında taburcu edildiğini, müvekkili …. in davacı taburcu edilerek hastaneye gelen yakınları tarafından evine götürülünceye kadar kendisi ile ilgilenmeye devam ettiğini, sonrasında işleri için şehir dışına çıkmak zorunda kalan müvekkilinin davacının sağlık durumunu merak ederek davacının telefonuna ulaştığını, davacının …. Fakültesinde olduğunu söylemesi üzerine davacının yanına gittiğini, davacının durumunu görerek yapabilecekleri birşey olup olmadığını sorduğunu, devamında da davacının hastaneden çıkışı sonrası davacıyı hastaneye kontrole ve sağlık ocağına pansumana götürüp getirdiğini, davacı vekilinin talebi üzerine müvekkili şirkete ait aracın ruhsat ve sigorta bilgilerinin ivedilikle davacıya temin edildiğini, davacının müvekkillerinden …’in kullandığı aracın çarpması değil ayağının üzerinden geçmesi nedeniyle yaralandığını, bu iki anlatım arasında olayın gerçekleşmesindeki kusur yönünden çok büyük fark olduğunu, çarpma ve çaprmaya bağlı kırık denildiği zaman anlaşılacak olan müvekkilinin davacıya aracı ile ileriye veya geriye giderken aracının ön veya arka kısmı ile çarpması olacağından bu ifadenin yaşanan olayı tam ifade etmediğini, gerçekte ise müvekkilinin yolda giderken davacının kaldırımda durmak veya yürümek yerine yol üzerinde bulunduğunu, müvekkilinin kalabalık olan yolda son derece yavaş ilerlerken davacının muhtemelen aracı fark etmeden adım attığı için müvekkilinin aracının ön lastiği ayağının üzerinden geçtiğini, davacının bütün yaralanmasının aracın tekerleğinin ayağının üzerinden geçmesi ile oluştuğunu, bu durumun davacının hem duruş yeri olarak hem hareket olarak kusurlu davrandığını, bu nedenle kazaya kendisinin sebep olduğunu ortaya koyduğunu, kusur yönünden soruşturma dosyasının tamamlanmasının beklenilmesini, davacının davaya konu yaralanma olayı olmadan daha öncesinde kanser hastalığına yakalandığını, kemoterapi tedavisi uygulandığını, davacının yaralanması sonrasında salt yaralanma nedeniyle kemoterapi alıp alamadığı hususunun net olmadığını, bu şekilde kemoterapi tedavisi uygulanmamasının hastalığının seyrine etkisinin de belirli olmadığını, davacının kemoterapi aldığı dönemde çalışması olmadığını bizzat kendisinin müvekkili şirket çalışanlarına anlattığını, bu dönemde çalışmasının mümkün olup olmadığının anlaşılması için kanser tedavisi sürecine ilişkin bilgi edinilmesi ve hastane kayıtlarının getirtilmesi neticesinde bu hususun açıklığa kavuşacağının davacının gelir kaybının olup olmadığının değerlendirmesinin ancak bu kayıtların incelenmesi neticesinden anlaşılabileceğinin bu nedenlerle davanın reddine, yargılama giderlerinin ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Şirketi vekilinin cevap dilekçesi ile özetle; Davamıza konu … plaka sayılı aracın müvekkili şirket nezdinde 30.12.2016/2017 vade tarihli … Poliçe Nolu Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile teminat altına alındığını, davayı kabul manasında olmamak üzere davacının kazadan kaynaklanan sürekli maluliyetinin bulunmadığını kendisinin de kabulünde olduğunun 27.08.2018 tarihli heyet raporu ile sabit olduğunu, davacının talebine konu iyileşme sürecinde ortaya çıkan tedavi giderleri ve tedavi süresince ortaya çıkan ulaşım, bakım, bakıcı vs gibi diğer giderlerin tedavi teminatı kapsamında olduğundan, ilgili mevzuat kapsamında sgk tarafından karşılanması gerektiğini, işbu giderlerden davalı müvekkilinin herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını, davacının sürekli sakatlık iddiası bulunmadığını, bu hususta bir talebi de bulunmadığını, bu anlamda davacının sürekli sakatlık teminatından faydalanmasının mümkün olmadığını, bu nedenlerle haksız ve mesnetsiz davanın esastan ve usulden reddine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “A.MADDİ TAZMİNAT TALEPLERİ YÖNÜYLE
Yukarıda yapılan açıklamalar, hükme esas alınan bilirkişi raporları, emsal alınan Yüksek Mahkeme ilamları, kurumlardan gelen müzekkere cevapları, kolluk araştırması, sigorta poliçesi ve tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; 15/10/2017 tarihinde davalı sürücü …’in sevk ve idaresinde olan … plakalı araç ile yaya olarak seyir halinde olan müteveffa/davacıya çarpması neticesinde trafik kazasının meydana geldiği, T.C. Konya Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesinin 24/11/2021 Tarih ve … Esas-… Karar Sayılı İlamı çerçevesinde kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi adına Karayolları Fen Heyetinden teşekkül ettirilen 3 kişilik bilirkişi kurulu tarafından alınan 06/01/2021 tarihli kusur raporunda kazanın meydana gelmesinde davacı/müteveffa …’ın %25 oranında tali, davalı sürücü …’in %75 oranında asli kusurlu olduğunun rapor edildiği, … Fakültesi Hastanesinin 27/07/2021 tarihli Heyet Raporunda 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre yapılan değerlendirmede davacının sürekli maluliyet oranının %5.2, iyileşme/tıbbi tedavi(geçici iş göremezlik) süresinin 4 aya kadar uzayabileceği, bu sürenin 1 aylık zarfında bakıcıya ihtiyacı olduğu ve SGK tarafından karşılanmayan, belgeye bağlanamayan zorunlu tedavi giderinin ise 2.500,00 TL olduğunun rapor edildiği, Aktüerya bilirkişi tarafından hazırlanan 07/11/2021 tarihli bilirkişi raporunda müteveffa davacının sürekli iş göremezlik maddi zararının 1.102,12 TL, bakıcı gideri maddi zararının 1.333,12 TL, geçici iş göremezlik maddi zararının 4.515,83 TL, SGK tarafından karşılanmayan, belgeye bağlanamayan zorunlu tedavi giderinin ise kusur oranı nazara alındığında 1.875,00 TL olduğunun rapor edildiği, anlaşılmakla müteveffa/davacının maddi tazminat davasının talep etmiş olduğu miktarlar yönüyle kabulü ile davalılar …., … ile …’den((Sigorta şirketi yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere) dava tarihi olan 13/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müşterek ve müteselsilen tahsili ile dosya içerisinde yer alan T.C. Konya … Sulh Hukuk Mahkemesinin 04/10/2019 Tarih ve … Esas-… Karar sayılı veraset ilamında belirtilen paylar oranında davacılara verilmesine karar verilmiştir.
B.MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ YÖNÜYLE
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunumuzun 56/1 maddesinde; “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. ” amir hükmü yer almaktadır.
Yüksek Mahkemenin yerleşik içtihatlarında ifade edildiği üzere; Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, 6098 Sayılı TBK’nın 56/1. maddesindeki özel haller dikkate alınarak, hak ve nasafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, 4721 Sayılı TMK’nın 4.maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yukarıda yapılan açıklamalar, amir kanun hükmü, bilirkişi raporları ve Yüksek Mahkemenin yerleşik içtihatları çerçevesinde somut olayımız değerlendirildiğinde; 15/10/2017 tarihinde meydana gelen kazada kaza tarihi itibariyle müteveffa/davacının yaşı, kazanın meydana gelmesindeki kusuru, kaza sebebiyle meydana gelen kalıcı bir maluliyet oranı, 4 aylık tedavi süresi, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, işleyecek yasal faiz miktarı ile paranın satın alma gücü de bir bütün olarak değerlendirildiğinde müteveffa/davacı lehine takdir edilecek 5.000,00 TL manevi tazminatın müteveffa/davacı için zenginleşme ve davalılar için de yıkım olmayacağına kanaat edilmekle müteveffa/davacının manevi tazminat davasının 5.000,00 TL’sinin kabulü ile davalılar … ile …’den dava tarihi olan 13/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müşterek ve müteselsilen tahsili ile dosya içerisinde yer alan T.C. Konya … Sulh Hukuk Mahkemesinin 04/10/2019 Tarih ve … Esas-… Karar sayılı veraset ilamında belirtilen paylar oranında davacılara verilmesine,, fazlaya ilişkin taleplerinin ise reddine karar verilmesi hususunda Mahkememizde vicdani kanaat hasıl olmuştur. ” şeklinde maddi tazminat talepleri yönüyle yapılan değerlendirmede; davacıların davasının kabulüne; müteveffa/Davacı …’ın 15/10/2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 4.515,83 TL geçici iş göremezlik maddi zararının davalılar …, …. ile ….’den((Sigorta şirketi yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere) dava tarihi olan 13/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müşterek ve müteselsilen tahsili ile dosya içerisinde yer alan T.C. Konya …. Sulh Hukuk Mahkemesinin 04/10/2019 Tarih ve …. Esas-…. Karar sayılı veraset ilamında belirtilen paylar oranında davacılara verilmesine, müteveffa/Davacı …’ın 15/10/2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 1.102,12 TL sürekli iş göremezlik maddi zararının davalılar …., …. ile …’den((Sigorta şirketi yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere) dava tarihi olan 13/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müşterek ve müteselsilen tahsili ile dosya içerisinde yer alan T.C. Konya … Sulh Hukuk Mahkemesinin 04/10/2019 Tarih ve …. Esas-…. Karar sayılı veraset ilamında belirtilen paylar oranında davacılara verilmesine, müteveffa/Davacı …’ın 15/10/2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 1.333,12 TL bakıcı gideri maddi zararının davalılar …, … ile …’den((Sigorta şirketi yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere) dava tarihi olan 13/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müşterek ve müteselsilen tahsili ile dosya içerisinde yer alan T.C. Konya …. Sulh Hukuk Mahkemesinin 04/10/2019 Tarih ve … Esas-…Karar sayılı veraset ilamında belirtilen paylar oranında davacılara verilmesine, müteveffa/Davacı Yılmaz Sarıcan’ın 15/10/2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle mahrum kaldığı 1.875,00 TL SGK tarafından karşılanmayan, zorunlu, belgeye bağlanamayan tedavi gideri maddi zararının davalılar …, … ile …’den((Sigorta şirketi yönünden kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olmak üzere) dava tarihi olan 13/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müşterek ve müteselsilen tahsili ile dosya içerisinde yer alan T.C. Konya … Sulh Hukuk Mahkemesinin 04/10/2019 Tarih ve … Esas-… Karar sayılı veraset ilamında belirtilen paylar oranında davacılara verilmesine, manevi tazminat talepleri yönüyle yapılan değerlendirmede; davacıların davasının kısmen kabulüne; müteveffa/Davacı …’ın 15/10/2017 tarihinde meydana gelen trafik kazası sebebiyle uğradığı 5.000,00 TL manevi zararının davalılar … ile …den dava tarihi olan 13/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müşterek ve müteselsilen tahsili ile dosya içerisinde yer alan T.C. Konya … Sulh Hukuk Mahkemesinin 04/10/2019 Tarih ve … Esas-… Karar sayılı veraset ilamında belirtilen paylar oranında davacılara verilmesine, davacıların fazlaya ilişkin taleplerinin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararının kabulünün mümkün olmadığını, kabul anlamına gelmemek üzere hükme esas alınan maluliyet oranının yasaya ve mevzuata aykırı olduğunu, bu hususta esas alınan maluliyet raporuna süresinde sunulan itiraz dilekçelerinin de gözetilerek davacının maluliyet durumunun kaza tarihine göre esas alınması gereken mevzuat çerçevesinde ve diğer itirazlarının da gözetilerek tespiti bakımından yeniden bilirkişi incelemesi yapılması taleplerinin bulunduğunu, maluliyet tespitinde dava konusu kaza tarihinde yürürlükte olan Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğin esas alınması gerektiğini, karara esas alınan kusur raporunun denetime elverişsiz, hükme esas teşkil etmeye uygun olmayan bir rapor olduğunu, kusur oranının belirlenmesi için Adli Tıp Trafik İhtisas Kurulundan rapor alınmasına karar verilmesi gerekirken denetime elverişsiz ve yalnızca davacı ve diğer davalının beyanları üzerinden eksik incelemeye dayalı rapora dayanılarak karar verilmesinin haksız olduğunu, mevzuat gereğince davacının iyileşme süresi içinde ortaya çıkan geçici iş göremezlik ve bakıcı giderleri dahil tüm tedavi giderleri bakımından müvekkili şirketin herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, aksi yönde verilen kararın yasa ve içtihatlara aykırı olduğunu, davacı tarafın aracında meydana gelen hasar onarım bedelinin tespit edilebilmesi için uyuşmazlık konusu poliçenin tanzim tarihinde yürürlükte olan trafik sigortası genel şartları hükümlerinin esas alınması gerektiğini, davacının bakıcı taleplerinin teminat kapsamında kabul edilse dahi bu tazminat için net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılması gerektiğini, söz konusu kararda fahiş tazminata hükmedildiğini, SGK tarafından karşılanmayan ve belgelendirilmeyen tedavi giderleri adı altında hükmedilen tazminatın da fahiş olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
1,8 teknik faizin ve engelliler yönetmeliğinin uygulanması gerektiği ,maluliyete itiraz ve Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GEREKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE Aynı kaza ile ilgili olmak üzere İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların ve bu genel şartlarla belirlenen Özürlülük ölçütü yönetmeliği ile Engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Bu halde Söz konusu belirlemenin Adli Tıp/Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlar tarafından (çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak) uzmanlık alanlarına göre, HMK’nun 275 inci maddesi gereğince oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan çalışma gücü ve maluliyet oranının belirlenmesine ilişkin mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
O halde mahkemece, yukarıda verilen hukuksal bilgiler dikkate alınarak Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu’ndan veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Ana Bilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarından davacının maluliyeti olup olmadığı, yaralanmasının niteliği, iş güçten kalma süresinin tespiti bakımından Aym’ ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne ve pmf ye göre düzenlenen EK RAPORA GÖRE KARAR VERİLMESİ YERİNDEDİR.
Davalı sigorta vekilinin kabul edilen Bakıcı gideri, kaçınılmaz tedavi gideri ve Geçici iş göremezliğin teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 30/12/2016 başlangıç tarihli Zorunlu Sigorta Mali/Sorumluluk Sigortası poliçelerinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre 6704 SAYILI KANUNUN 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNİN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ’’ İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR
Bu halde davalı vekilinin geçici iş görmezlik, kaçınılmaz tedavi gideri ve bakıcı giderlerinin sigorta teminatı kapsamı dışında olduğuna ilişkin istinaf itirazları yerinde değildir.
Kusura itiraz
T.C. Konya Cumhuriyet Başsavcılığının … Soruşturma sayılı dosyasında alınan 16/04/2019 Tarihli Adli Trafik Bilirkişi Raporunda özetle; Kazanın meydana gelmesinde davacı/müteveffa …’ın asli, davalı sürücü …’in tali kusurlu olduğu rapor edilmiştir.
T.C. Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında alınan 30/12/2019 Tarihli Adli Trafik Bilirkişi Raporunda özetle; Kazanın meydana gelmesinde davacı/müteveffa …’ın asli, davalı sürücü …’in tali kusurlu olduğu rapor edilmiştir.
3.T.C. Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında alınan 27/03/2020 Tarihli T.C. Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin Bilirkişi Raporunda özetle; Kazanın meydana gelmesinde davacı/müteveffa …’ın tali, davalı sürücü …’in asli kusurlu olduğu rapor edilmiştir.
4-Dosya içerisinde yer alan kusur raporları arasında çelişki meydana gelmesi sebebiyle kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi adına Karayolları Fen Heyetinden teşekkül ettirilen 3 kişilik bilirkişi kurulu tarafından yeniden kusur raporu aldırılmış, 06/01/2021 tarihli bilirkişi heyetinin raporunda özetle kazanın meydana gelmesinde davacı/müteveffa …’ın %25 oranında tali, davalı sürücü …’in %75 oranında asli kusurlu olduğu rapor edilmiştir. Karayolları Fen Heyeti tarafından hazırlanan bilirkişi raporunun ayrıntılı, gerekçeli ve yöntemine uygun olduğundan hükme esas alınmasına karar verilmesi doğrudur. İtiraz yersizdir
Hakkaniyet indirimi istinafı
İDM tarafından maluliyetin belirlenmesi için rapor alınmış olup,sunulan raporda davacının kaza nedeniyle 1 aylık geçici iş göremezlik süresinde %100 malul kabul edilerek bakıcı giderine hükmedilmesinde bu süre içerisinde davacının bir başkasının bakımına muhtaç olduğu ve kişiye bu süre zarfında bakıcı gideri oluşmasının açık olmasına ve raporunun dosya kapsamına uygun olunmasına göre Davalı vekilinin buna ilişkin istinafı yerinde görülmemiştir.
Öte yandan Yargıtay 17 HD uygulamasına göre, bu tür hesaplamalarda, aile bireylerine böyle bir yükümlülük yüklenemeyeceği gibi, dışarıdan bir bakıcı tutulmuş olsa idi ne kadar zararının olduğu belirlenerek hüküm verilmesi gerektiğine yönelik içtihatlarının kökleşmiş olduğu, Buna göre; olayda BK.’nun 43. maddesi (6098 sayılı TBK md. 52) gereğince hakkaniyet indirimi şartları bulunmamasına göre, davacının gerçek zararından, varsayıma dayalı hakkaniyet indirimi yapılmadan karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmasına göre buna yönelen itirazlar da yersizdir.
Faturasız tedavi giderinin hesaplanmasının yanlış olduğu istinafı yönünden
TBK 50 maddesi gereğince zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Sağlık kuruluşunda yapılan sağlık hizmeti harcamaları rahatlıkla fatura ve benzeri belgeler ile ispatlanabilir. Ancak bazı giderler var ki her zaman belge temin edilmesi mümkün değildir. Bu gibi durumlardaTBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 11, Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlanması yeterli olup ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulunup getirilmesi şart değildir. Hiç bir belge sunulmasa bile ,hakim ,görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK .26/04/1995 ,1995/11-122 E 1995/430 K)
Davaya konu olayda davacının yaralanması nedeniyle, bu tedavi sürecinde yapılan tüm giderlerin belgeye bağlanması mümkün olmadığı gibi, hayatın olağan akışına göre de davacı taraftan bu yönde bir belgelemenin beklenmesi hakkaniyetle bağdaşmayacaktır. Tedavi sürecinde yapılması muhtemel yol ve ulaşım giderleri, belgeye bağlanamamış tıbbi malzeme, ilaç vs. giderleri olması kaçınılmazdır.
Zira Davacının tedavi gideri, yapılmış olan tedavilere ilişkin ödemeleri içerdiği gibi estetik ameliyat gerektiren yaralanmalarda olduğu gibi ileride yapılacak ödemeleri de kapsamaktadır. Bu halde mahkemece uzman adli tıp bilirkişisinden Hiç bir belge sunulmasa bile ,hakimin görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlü olduğundan davacının yaralanmasına göre belgeye bağlanmamış ve makul olacak faturasız tedavi giderlerinin ne kadar olduğu hususunda rapor alınarak sonucuna göre hüküm kurulması doğrudur
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Davalı …’den alınması gereken 602,90 TL harçtan peşin alınan 150,73 TL harcın mahsubu ile bakiye 452,17 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
2-Davalı … tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 19/09/2022

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.