Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1731 E. 2022/1817 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 15/09/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/03/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 1-…
VEKİLLERİ : Av. … – …
Av. … – …
DAVALILAR : 2- … – …
3-… – …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 15/09/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 15/09/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde; “07.09.2018 tarihinde … adına kayıtlı sürücü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araç … Caddesi istikametinde seyir halindeyken … Cad. kavşağına geldiği esnada kendisine kırmızı ışık yandığı sırada geçerek, … Kavşağı istikametine gitmekte olan elektrikli bisiklet sürücüsü müvekkil … ‘ ya çarpması sonucu yaralamalı trafik kazası meydana gelmiştir. Kaza neticesinde elektrikli bisiklet sürücüsü müvekkil … vücudunda kemik kırıkları oluşacak şekilde ağır yaralanmıştır. Müvekkil, kazanın ardından olay yerine gelen sağlık görevlilerince hastaneye kaldırılmıştır/Kaza Tespit Tutanağı, Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Soruşturma numaralı dosyası ) Kusur: Her ne kadar olay yerinde düzenlenen Kaza Tespit Tutanağına göre; … plakalı araç sürücüsü … ve elektrikli bisiklet sürücüsü … KTK’nın 47/1- B maddesi gereği “kırmızı ışık kuralına uymamak” kuralını ihlal etmeleri nedeniyle kusurlu bulunsalar da davacı müvekkilin kazanın gerçekleşmesinde herhangi bir kural ihlali olmayıp; tüm kusur davalı sürücüdedir. Gerçekleşen trafik kazasında trafik kurallarına avkırı olarak kırmızı ışıkta durmayarak müvekkile çarpan sürücü … tam kusurludur. Sayın Mahkemenizce yaptırılacak olan kusur bilirkişi incelemesi sonucunda müvekkilin kusurunun olmadığı, davalı sürücünün ise 6100 kusurlu olduğu görülecektir (Kaza Tespit Tutanağı, Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Soruşturma numaralı dosyası, Kusur Bilirkişi İncelemesi Raporu) 3- Davacı hakkında bilgiler: Davacı …, … doğumlu olup kaza tarihinde … yaşındaydı(Nüfus Kayıtları). 4-Davacının Bedensel Zararı ve Maddi Tazminat İsteği: a-Müvekkil, kazanın ardından … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ ne kaldırılmış ve bu hastanede tedavi altına alınmıştır. Müvekkil uzun ve ağır bir tedavi süreci geçirmiştir. Müvekkilin tedavisi halen de devam etmektedir. müvekkilin kafa sağ üst kısmında 8 cm uzunluğunda laserasyon mevcut olup, sağ üst bacağında hassasiyeti ile sağ femur şaft kırığı oluşmuştur. yapılan operasyonlar sonucunda kırık oluşan bölgeye platin takılmıştır. Müvekkil ameliyatlardan sonra bir süre hastanede yatmaya devam etmiş; daha sonra taburcu olup evde yatmaya ve sık sık hastaneye kontrole gitmeye devam etmiştir. Müvekkil, hastaneden taburcu olduğu tarihten beri yine hastaneye sık sık kontrole gitmekte hastaneye gidiş gelişlerinde özel araç kullanmak zorunda kalmaktadır. Buna rağmen müvekkil halen iyileşememiş olup; çalışamamakta, evde yatmaktadır. Fiziksel engeli nedeniyle ekonomik geleceğinin olumsuz etkilenmesi, iyileşse bile fazladan efor sarf edeceği ve benzeri nedenlerden ötürü, ayrıca tedavisi bitmediğinden sonucun şu anda öngörülemeyeceğinden, vücut arızaları nedeniyle günlük yaşamını sürdürmekte hatta yürümekte dahi zorluklar çekmesi, kalıcı bir arızası söz konusu olup ve beden gücü kaybı oranı ancak tedavi sonuçlandıktan sonra belli olacağından, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak beden ve iş gücü kaybı nedeniyle, 6100 sayılı Yasa’nın 107. Maddesi uyarınca belirlenecek maddi tazminatın davalıya ödetilmesi gerekmektedir. (Uzman Hekim Bilirkişi İncelemesi, Müvekkilin Tedavi Görmüş Olduğu Hastanelere Ait Kayıtlar, Hesap Bilirkişi Raporu, Yargıtay içtihatları) b- Yukarıda da ifade edildiği üzere; davacı uzun bir süre tedavi görmek zorunda kalmış ancak halen tam anlamıyla iyileşememiştir. Davacının vücudundaki bu aksaklık nedeniyle iş hayatında ve hatta günlük hayatında daha fazla efor sarf etmek durumunda kalacağı aşikardır. Bu durum ise, yine Yargıtay Kararlarınca da ifade olunduğu üzere; sakatlığa maruz kalmış kişi açısı ıdan güçlefor) kaybı tazminatı adı altında ve maddi imkanlarda herhangi bir azalma aramadan yalnızca hayatının geri kalanını idame ettirmesi sırasında daha fazla güç harcayacak olmasından kaynaklanan tazminat hakkının doğumuna sebep olmaktadır.5-Tedavi ve Bakım Giderleri: a- Müvekkil Kazanın ardından … Üniversitesi Tıp Fakültesihastanesi’ nde yapılan bir çok ameliyat ile birlikte ağır bir tedavi görmüştür. Bu süreçte davacı, tedavinin birçok yan giderini de karşılamak durumunda kalmıştır. Ancak davacının tedavisi yalnızca bu süre ile sınırlı kalmamıştır. Davacı hastaneden taburcu olduktan sonra da halen düzenli şekilde hastane kontrolüne gitmektedir. Bu nedenle davacının tedavi giderleri kapsamında karşılanacak giderleri hesaplanırken bu kontrol dönemlerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Zira Yargıtay içtihatlarında da kabul edilen hâkim görüşe göre tedavi süreci, davacının yalnızca hastanede yattığı süreyle sınırlı değildir. Davalılar tarafından tazmini gereken tedavi masrafları, tamamen iyileşmeyi ifade eden tıbbi şifa süresince yapılan bütün masrafları karşılamaktadır. Ayrıca henüz yapılmamış olsa dahi ileride yapılması muhtemel diğer giderlerin de tedavi giderleri kapsamında değerlendirilmesi Yargıtay tarafından da kabul görmektedir. Bu nedenle ve Borçlar Kanunu’nun 54. Maddesi doğrultusunda; davacının tedavisi sırasında, tıbbi iyileşme süreci kapsamında yapılan ve belgelenmesi mümkün olmayan tüm tedavi giderlerinin Sayın Mahkemenizce tayin edilecek hekim bilirkişiler tarafından mevcut tedavi evrakları ve muhtemel giderler göz önünde bulundurulmak suretiyle hesaplanan ve davalılar tarafından bu giderlerin tazminine karar verilmesini talep ediyoruz. b- Yargıtay’ın maddi tazminat kalemleri kapsamındaki yerleşik görüşlerinden biri de; maddi zarara maruz kalan davacı, iyileşme süresince ve daha sonraki yaşamında bakıma muhtaç olacağından uzman hekim marifetiyle davacının iyileşme süresinde ve sonrasında bir başkasının yardımına ne kadar süre ile muhtaç olacağının belirlenmesi ve bu belirlenen bakıma muhtaçlık süreleri nazara alınarak asgari ücretin brütü üzerinden bakıcı gideri hesaplanması gerekliliğidir. Bu nedenle davacı müvekkilin bakım giderlerinin belirlenip hüküm altına alınmasına karar verilmesi de talep edilmektedir.(Davacının Hastane Kayıt ve Belgeleri, Uzman Hekim Raporu) 6-Manevi Tazminat İsteği: Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde yer alan “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, Zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” hükmü manevi tazminat hakkını düzenlemektedir. Somut olayda ağır yaralanan, daha sonra uzun bir süre hastanede tedavi gören ve neticede hayatı boyunca yürüme/koşma gibi fiziksel faaliyetlerinde önemli ölçüde aksama yaşamaya maruz kalan davacının hissettiği endişe ve üzüntünün madde kapsamında yer alan manevi zarar unsurlarından olduğu açıkça görülmektedir. ” Bu nedenle trafik kazasının ve yüksek oranda kalıcı sakatlığın davacı üzerinde yarattığı ruhsal ve yaşamsal olumsuzluklar; davacının halen ve bundan böyle yaşam süresinin sonuna kadar yoksun kalacağı olanakların davacının üzerinde bırakacağı olumsuz psikolojik etki birlikte gözetilerek; 25.000,00-TL manevi tazminatın davalı araç sürücüsü … ve davalı işleten … ‘tan olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müşterek ve müteselsil olarak tahsiline karar verilmesini talep ediyoruz. 7-Sigorta Şirketinin Sorumluluğu: Kaza yapan davalı işleten … adına kayıtlı … plakalı araç, kaza tarihi itibariyle geçerli … poliçe numaralı zorunlu mali sorumluluk sigortası ile davalı … Şirketine sigortalı bulunduğundan, sorumluluk sınırları içinde sigorta şirketi dava edilmiştir. Tarafımızca dava açılmadan önce davalı … Şirketi’ne 20.12.2018 tarihinde yazılı dilekçe ile başvuru yapılmıştır. (EK-4). Davalı sigorta şirketi açısından temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faiz istenmiştir. Tarafımızca dava açılmadan önce dava şartı olan zorunlu arabuluculuğa başvurulmuş; ancak davalılar ile anlaşma sağlanamamıştır. Buna ilişkin arabuluculuk son tutanağı ekte Sayın Mahkemeye sunulmuştur. Bu nedenlerden ötürü Sayın Mahkemenizde dava açma zorunluluğu doğmuştur.” şeklinde dava açmışlardır.
Davalı … Şirketi vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Esasa ilişkin itirazda bulunduklarını, müvekkili sigorta şirketinin sorumluluğunun bulunmadığını, davacı yana SGK tarafından rücuya tabi ödeme yapılıp yapılmadığının veya gelir bağlanıp bağlanmadığının tespiti için ilgili SGK müdürlüğüne müzekkere yazılması gerektiğini, davacı motosiklet sürücüsünün aynı zamanda kaza sırasında kask ve koruyucu kıyafet giymediği için müterafik kusurlu olduğunu, trafikte motosiklet gibi daha küçük araçların diğer araçlar, özellikle dava konusu kazada olduğu gibi otomobil ve benzeri büyük araçlar bakımından ayırt edilmeleri daha zor iken, motosikletlerin trafikte seyir halinde olan otomobil, kamyon ve benzeri araçları ayırt etmelerinin daha kolay olacağını, ZMSS genel şartlarına göre geçici iş göremezlik zararı ile geçici, bakıcı giderleri poliçe teminatı kapsamında olmadığını, davacı yanın kalıcı maluliyeti söz konusu ise; davacı yanın maluliyetinin özürlülük ölçütü sınıflandırması ve özürlülere verilecek sağlık kurulu raporları hakkında yönetmeliğe göre tespit edileceğini, davacı yanın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi talebinin de haksız olduğunu, açılan davanın reddini talep ettikleri görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı vekili davalılar aleyhine Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davası açmış, bir kısım davalılar yasal süresi içerisinde cevap dilekçesi ibraz etmiştir.
Konunun 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, KTK.85. Maddesinde; “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde;”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi );”Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de, sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edeceğinin düzenlendiği görülmüştür.
07.09.2018 tarihinde … adına kayıtlı sürücü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracın davacıya çarptığını, meydana gelen trafik kazasında davacının yaralandığını, … plaka sayılı aracın davalı … Şirketi tarafından ZMMS ile sigortalandığı tespit edilmiştir, ayrıca konu ile ilgili olarak 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, TBK’nun 56/1.maddesinde;”Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” şeklinde, (haksız fiil, doktrinde hukuka aykırı zarar verici eylem olarak tanımlanmakta ve unsurları; eylem, hukuka aykırılık, zarar, kusur ve uygun illiyet bağı olarak belirlenmektedir, bu durumda haksız fiilden söz edebilmek için “1) hukuka aykırı bir eylem bulunmalı, 2)eylemden kaynaklı bir zararın olması, 3)zarar veren kişinin kusuru bulunması” ya da yasaca sorumlu olması” zarar ile kusur arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir) KTK.85. maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, görülmüştür.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan ve hükme esas alınan bilirkişi raporlarında sırasıyla; sürücü … ‘ın %50 oranında, diğer sürücü … ‘nın ise %50 oranında kusurlu olduğu, davacının mevcut arızasının iyileşme süresinin 9 ayı bulacağı, bu sürenin ilk 4 aylık kısmında bir başkasının bakım ve yardımına ihtiyaç duyacağı, davacı … ‘nın 07.09.2018 tarihinde geçirdiği trafik kazasında yaralanması nedeniyle uğradığı; Geçici iş göremezlik maddi zararı 8.851,97 TL Sürekli iş göremezlik maddi zararı 60.017,41 TL, Bakıcı gideri maddi zararı 4.111,89 TL, Tedavi gideri maddi zararı 2.500,00 TL olarak hesaplanmıştır. Hesaplanan maddi zararın davalı sigorta şirketi tarafından temin edilen Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta Poliçesinin teminat limiti dâhilindedir. Hükmedilecek maddi tazminata; davalı sigorta şirketi için ( davalı sigorta şirketine başvuru tarihi olan 25.12.2018 tarihini izleyen 8 iş günü sonrası) 07.01.2019 temerrüt tarihinden itbaren (ZMM Sigortalı aracın hususi araç olması nazara alınarak) yasal faiz işletilmesi gerektiği yönünde rapor tanzim edilmiştir.
Birlikte kusur yönünden ise; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminatın belirlenmesi” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğine ve özellikle kusurun ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş; “tazminatın indirilmesi” başlıklı 52. maddesinde ise; zarar gören taraf, zararı doğuran fiile razı olduğu veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olduğu yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırdığı takdirde hakimin, tazminatı indirebileceği veya tamamen kaldırabileceği açıklanmıştır.
Buna göre, zarar görenin zarar katılması veya zararın artmasına sebep olduğu hallerde zarar görenin, zararı önleyici ya da azaltıcı tedbirleri almamasında müterafik kusurunun bulunduğunun kabulü gerekir. Müterafik kusur; aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade etmektedir. (EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2015. S. 582) Zararın doğumu ya da artmasına yol açan fiil, zarar görenin davranışlarından ileri gelmişse müterafik (ortak) kusurdan söz edilir. (KILIÇOĞLU, Ahmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2012, s.418)
Yukarıda da açıklamalar dikkate alındığından davacının müterafik kusuru nedeniyle tazminattan indirim yapılabilmesi için zararın bu nedenle artması zarar ile mağdurun eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince soruşturma eldeki dosya irdelenerek davacının kaskın ve koruyucu ekipman takılı olup olmadığı, takılı değil ise bu durumun davacının yaralanmasında etkili olup olmadığı araştırılarak,
Takılı olmadığının tespiti durumunda, kazanın şekli, davacının konumu, aracın hasar durumu, çarpma noktası, yaralanmanın şekline göre kaskın ve koruyucu ekipmanların takılı olması halinin davacıların yaralanmasında etkili olup olmadığının mahkemece değerlendirilmesi, gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişiden de hususunda ayrıntılı, gerekçeli ve denetime uygun rapor alınarak sonucuna göre Borçlar Kanunu 51 ve 52. maddesi gereğince tazminattan indirimin yapıp yapılmayacağı (Yargıtay yerleşik kararlarına göre % 20 oranında), tartışılarak karar verilmesi gerekirken bu husus üzerinde hiç durulmadan karar verilmesi ve hiç tartışılmaması doğru görülmemiş olup davalı tarafın buna yönelen istinafı yerinde görülmüştür. ( Konya Bam … Hd 08/06/2020 Tarih … E, … K, Sayılı İlamı )
Somut olayımızda, davacının kaskını takmadığı, kaza zaptından anlaşılmakla, birlikte kusurun kabulü gerektiği kanaat ve sonucuna varılmıştır.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan bilirkişi raporlarının oluşa ve hukuka uygunluğu ile dosya kapsamında bulunan belge, bilgi ve deliller birlikte değerlendirildiğinde Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 2011/7758 Esas, 2012/6081 Karar sayılı ilamı, aynı dairenin 2014/9573, 2017/519 sayılı ilamları, Konya BAM … HD’nin… E, … K, sayılı ilamlarının da aynı doğrultuda olduğu anlaşıldığından Maddi Tazminatlar açısından Davacının 8.851,97 TL geçici iş göremezlik, 34.807,99 TL sürekli iş göremezlik, 4.111,89 TL bakıcı gideri ile 2.500,00 TL tedavi gideri zararına bağlı toplam 50.271,85 TL üzerinden 6098 Sayılı TBK’nın 52/1 maddesi gereğince takdiren %20 oranında müterafik kusur indirim tutarı 10.054,37 TL nin mahsubu ile bakiye 40.217,48 TL nin davalılar …, …’tan olay tarihi olan 07/09/2018 tarihinden davalı sigorta şirketi yönünden ise temerrüt tarihi olan 07/01/2019 tarihinden itibaren (davalı sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) müştereken ve müteselsilen yasal faizi ile birlikte davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair karar verilmiş, ayrıca eldeki davanın belirsiz alacak davası olması nedeniyle belirsiz alacak davalarında 1. Değer artırımı yapıldığı, 2. Değer artırımının ıslah kabul edildiği (Konya BAM … HD’nin … Esas, … K sayılı ilamı da dikkate alınarak) ayrıca kullanılan araç hususi olduğundan yasal faize hükmedildiği, davacının kaskının da takılı olmaması nedeniyle (Trafik Kaza Zaptından anlaşılmakla) birlikte kusurun kabul edildiği anlaşılmıştır.
Ayrıca Birlikte kusur indirimine gidilmesi sebebiyle davalı yararına vekalet ücreti takdirine hükmedilmemiştir. (Konya BAM … HD’nin … Esas, … Karar, 30/06/2021 tarihli kararında TBK 51,52 maddelerinden kaynaklanan hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeniyle davanın kısmen reddedilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım için davalı yararına vekalet ücreti takdir edilemeyeceğinin ve yargılama giderinin oranlanmadan tam kabul gibi değerlendirilerek hüküm kurulması gerektiğinin…dikkate alınarak)
Ayrıca manevi tazminatlar bakımından yapılan incelemede ise; davacı … ı’nın meydana gelen kaza nedeniyle zor günler geçirdiğini ve bununla birlikte manevi zarara uğradığını, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, haksız eylemin ağırlığı, kusur durumu ve diğer hususlar dikkate alınarak aynı zamanda”hükmedilcek bu para, zarara uğrayandan manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amcına göre belirlenmelidir, takdir edilecek miktarı mevcut halde elde edilecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır” (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 06/06/1999 Tarih, 3872/5240; 4. HD’nin 18/06/1998 tarih, 16/89/4951 ), “hükmedilcek bu para, zarara uğrayandan manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amcına göre belirlenmelidir, takdir edilecek miktarı mevcut halde elde edilecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır” (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 06/06/1999 Tarih, 3872/5240; 4. HD’nin 18/06/1998 tarih, 16/89/4951 ), Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebi ile duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde bulundurularak hak ve nesafet çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır, zira TMK’nın 4. Maddesinde kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre takdir edeceği öngörülmüştür.( Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 23/02/2015 Tarih 2013/16396 Esas 2015/3179 Karar) anılan emsal kararların da dikkate alınması ve Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 23/02/2015 Tarih 2013/16396 Esas 2015/3179 Karar yine HGK’nın 23/06/2004 tarihli, 13/291-370 sayılı kararında “22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır” şeklinde hüküm geçtiği, anılan emsal kararların da dikkate alınması ve kaza tarihi ile karar tarihi arasında geçen süre de dikkate alınarak manevi tazminatlar bakımından davanın kısmen kabul kısmen reddine karar vermek gerekmiş olup, davacının davalılar … ve … aleyhine açtığı manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile; 10.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 07/09/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’tan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. ” şeklinde davacının davasının kısmen kabul kısmen reddi ile; maddi tazminatlar açısından Davacının 8.851,97 TL geçici iş göremezlik, 34.807,99 TL sürekli iş göremezlik, 4.111,89 TL bakıcı gideri ile 2.500,00 TL tedavi gideri zararına bağlı toplam 50.271,85 TL üzerinden 6098 Sayılı TBK’nın 52/1 maddesi gereğince takdiren %20 oranında müterafik kusur indirim tutarı 10.054,37 TL’nin mahsubu ile bakiye 40.217,48 TL’nin davalılar …, … ‘tan olay tarihi olan 07/09/2018 tarihinden davalı sigorta şirketi yönünden ise temerrüt tarihi olan 07/01/2019 tarihinden itibaren (davalı sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) müştereken ve müteselsilen yasal faizi ile birlikte davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, manevi tazminat bakımından Davacının davalılar … ve … aleyhine açtığı manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddi ile; 10.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 07/09/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve … ‘tan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … AŞ vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece yapılan müterafik kusur indiriminin isabetli olduğunu, somut olayın oluş özelliği ve davacı sürücünün kaza anında hiçbir güvenlik önlemi almaması nedeniyle takdir edilen indirim hakkaniyetin sağlanması noktasında yeterli olmadığını, bu hususta yerel mahkemenin kararının kabul edilen kısımlar yönünden bozulması gerektiğini, her ne kadar yerel mahkemece geçici iş göremezlik ve tedavi giderlerine hükmedilmiş ise de geçici iş göremezlik tazminatı ve tedavi giderlerinin teminat kapsamı dışında olduğunu, bilirkişi raporlarına yapılan itirazların yerel mahkemece hiçbir şekilde değerlendirmeye alınmadığını, yetersiz bilirkişi raporuna göre tesis edilen hükmün kabul edilemez olduğunu, yerel mahkemece hükmedilen sürekli iş göremezlik tazminatı davacının sebepsiz zenginleşmesine yol açacak nitelikte fahiş ve kabul edilemez olduğunu, 2018 yılında yapılan ilk muayeneye göre hazırlanan raporun baz alınarak tesis edilen hükmü kabul etmediklerini, davacı dava dilekçesinde gerçekleşen kaza neticesinde kusur durumu ile ilgili olarak … ‘nın herhangi bir kusuru olmadığını, …plakalı araç sürücüsünün ise %100 kusurlu olduğunu izah ettiğini, mahkemece yapılan yargılamada ise …plaka sayılı araç sürücüsü … ‘ın %50, sürücü …’nın da %50 oranında kusurlu olduğu tespit edildiğini, her ne kadar davacının iddiası sigortalı araç sürücüsünün %100 kusurlu olduğuna yönelikse de mahkemece belirlenen kusur oranları iki taraf için de %50 olduğunu, yerel mahkemenin gerekçeli kararında belirtildiği üzere “birlikte kusur indirimine gidilmesi sebebiyle davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına…” şeklinde kurulan hüküm hatalı olduğunu, reddedilen kısım yönünden lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, bilirkişi raporları doğrultusunda mahkemece yapılan tespitte davacının talep ettiği tazminat miktarlarının gerçeği yansıtmadığını ve bir kısmının reddedildiğinin açık olduğunu, bu nedenle lehlerine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini beyan ederek yerel mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müterafik kusur indirimi yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, ne dava dosyası kapsamında ne trafik kazasına ilişkin savcılık soruşturma dosyasında müvekkilinin kask takmadığına ilişkin bir kaydın bulunmadığını, ispat külfeti üzerinde bulunan davalılar tarafından bu hususun ispat edilemediğini, kask takılmadığının varsayılması halinde dahi müvekkilinin kask takmamasıyla yaralandığı bölgenin ve maluliyetin doğduğu bölgenin bacağı olması sebebiyle arasında illiyet bağının bulunmadığını, davalılar … Ve … tarafından 30.05.2019 tarihli bilirkişi raporuna itiraz edilmemiş olmasının lehlerine usuli kazanılmış hak oluşturduğunu, trafik kazasının ve sakatlığın davacı üzerinde yarattığı ruhsal ve yaşamsal olumsuzlukların; karşı taraf araç sürücüsüne atfedilen %50 kusur oranı ile birlikte değerlendirildiğinde müvekkil lehine hükmedilen manevi tazminat miktarının oldukça düşük olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davalılar … ve …nın istinafı açısından
Hukuk Muhakemeleri Yasasının 352.maddesinde istinaf başvuru sebeplerinin ve gerekçesinin gösterilmemesi durumunda öncelikle gerekli kararın verileceği yazılıdır. HMK’nun 342/3 maddesinde başvuru sebeplerinin ve gerekçesinin gösterilmediği durumlarda 355.madde çerçevesinde inceleme yapılacağı belirtilmiştir. HMK’nun 355.maddesine göre istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu re’sen gözetir.
HMK’nın 352 maddesinde yer alan” istinaf başvuru dilekçesinde başvuru sebepleri ve gerekçesinin bildirilmesi “355. maddesinde yer alan” incelemenin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı ancak, bölge adliye mahkemesinin kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözeteceği ” ve 357. maddesinde yer alan” bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmaların dinlenemeyeceği, yeni delillere dayanılamayacağı ve ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan delillerin bölge adliye mahkemesince incelenebileceği” hükümleri doğrultusunda davalıların istinaf dilekçesinde istinaf sebep ve gerekçesini göstermediği, bu halde HMK’nın 352. maddesinde yer alan “istinaf başvuru dilekçesinde başvuru sebepleri ve gerekçesinin bildirilmesi” şeklindeki düzenlemeye uygun bir gerekçe olarak kabulünün mümkün olmadığı somut bir itirazının bulunmadığı, bu durumda itirazlarının yerinde olmadığı,anlaşılmakla itiraz yersizdir
Davacı ve davalı vekilinin maluliyete ve aktüeryaya itirazı
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamındabir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir
Bu halde mahkemece Güvence hesabının sorumluluğundaki kazanın 11/06/2015 tarihi olmasına göre AYM ce verilen iptal kararı öncesi yürürlükte olan 01/06/2015 tarihli genel şartlara göre özürlülük ölçütü yönetmeliğine göre rapor alması gerekirken ,genel şartların bu hükmü AYM iptal kararı sonrası hükümsüz hale geldiğinden Adli tıp kurumunun Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre düzenlendiği raporun AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre geçerli hale geldiği, Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli tıp kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre ve usule uygun heyet teşkili suretiyle rapor alınarak sonucuna göre karar vermek gerektiği AYM iptal kararı sonrası dosyaya sunulan ATK raporunun 1 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne ve PMF ye göre düzenlendiği anlaşılmakla somut olayda yeniden rapor alınmasının gerekmediği,bu halde doğru yönetmelik ve PMF ye göre hesap yapıldığı anlaşılmakla itiraz yersizdir
AYRICA AYM İPTAL KARARLARININ KAZANILMIŞ HAKKIN İSTİSNASI NİTELİĞİNDE BULUNUP DAVALI … VE … ÖNCEDEN ALINAN MALULİYET RAPORUNA İTİRAZ ETMEMESİ DAVACI AÇISINDAN HUKUKİ SONUÇ DOĞURMAYACAĞINDAN davacının itirazı yersizdir
Davalı sigorta vekilinin kabul edilen kaçınılmaz tedavi gideri ve Geçici iş göremezliğin teminat kapsamı dışında olduğuna ve bu nedenle bu alacak kalemlerinin kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde;
2918 sayılı Kanun’un 98.maddesinde değişiklik yapan 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesinde, “Trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, kanunun geçici 1.maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanunun 59’uncu maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve Güvence Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği” öngörülmüştür.
Sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün kanundan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Kanun’un 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinin kabulü gerekir. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 09/07/2018 başlangıç tarihli Zorunlu Sigorta Mali/Sorumluluk Sigortası poliçelerinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre 6704 SAYILI KANUNUN 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNİN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ’’ İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR
Bu halde davalı vekilinin geçici iş görmezlik, kaçınılmaz tedavi giderlerinin sigorta teminatı kapsamı dışında olduğuna ilişkin istinaf itirazları yerinde değildir.
Kusura itiraz
07.09.2018 günü, saat 10.31 sıralarında, sürücü … sevk ve idaresindeki … plaka sayılı otomobil ile … caddesini takiben gelip … kavşağı istikametinden Kule kavşağı istikametine seyrederken, olay mahalli ışık kontrollü kavşakta kendisine hitap eden kırmızı ışıkta durmayıp seyrine devam ettiği esnada yine kırmızı ışıkta kavşağa giren sürücü … sevk ve idaresindeki elektrikli bisiklet ile çarpışması sonucu dava konusu olay meydana gelmiştir.
Trafik Kazası Tespit Tutanağı ve dosya içeriğine göre kazanın; meskun mahalde, 7.6 m genişliğinde refüjle bölünmüş tek yönlü, eğimli, düz, zemini kuru, asfalt kaplamalı yolda, gündüz, ışık kontrollü kavşakta meydana geldiği, havanın açık, kaza yerindeki azami hız limiti 50 km/s, ve elektrikli bisiklet sürücüsünün kaskının olmadığı anlaşılmıştır. Kaza anını gösteren CD tarafımızca izlenmiştir. Kazanın özeti bölümünde, kazanın oluşma anında E.Bisiklet sürücüsünün geldiği yöndeki araçların kazadan sonra hareketlendiği görüldüğü belirtilmiştir
Trafik Kaza Tespit Tutanağında, kazanın oluşumunda, her iki sürücünün 2918.s.K.T.K.47.b kuralını ihlal ettiği belirtilmiştir.
Dosyada mevcut olan Trafik Kaza Tespit Tutanağı, tüm ifadeler, kaza anını gösteren CD görüntüleri, çarpışmanın yeri, şekli ve tekmil veriler nazara alındığında Sürücü … sevk ve idaresindeki otomobil ile seyrederken, kaza anını gösteren CD görüntülerindeki trafik akışından anlaşılmakla, olay mahalli ışık kontrollü kavşakta kendisine hitap eden kırmızı ışıkta durmayıp seyrine devam ettiği esnada yine kırmızı ışıkta kavşağa giren sürücü … sevk ve idaresindeki elektrikli bisiklet ile çarpışması sonucu meydana geeln olayda dikkatsizliği, tedbirsizliği ve kurallara aykırı hareketiyle asli kusurlu olup %50 ,,Sürücü … sevk ve idaresindeki elektrikli bisiklet ile seyrederken geldiği olay yeri kavşakta izlenen görüntülerden kırmızı ışık ihlali yaparak seyrettiği, yola gereken dikkatini vermediği, kontrolsüzce seyrine devam edip yine kırmızı ışık durmayan sürücü … sevk ve idaresindeki otomobil ile çarpışması sonucu meydana gelen olayda, dikkatsizliği, tedbirsizliği ve kurallara aykırı hareketiyle asli kusurlu olup %50 kusurlu olduğu ve raporların örtüştüğü anlaşılmakla itiraz yersizdir
Davacının Müterafik kusura ,davalı sigortanın da daha fazla indirim yapılması gerektiğine ilişkin itirazı
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminatın belirlenmesi” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğine ve özellikle kusurun ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş; “tazminatın indirilmesi” başlıklı 52. maddesinde ise; zarar gören taraf, zararı doğuran fiile razı olduğu veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olduğu yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırdığı takdirde hakimin, tazminatı indirebileceği veya tamamen kaldırabileceği açıklanmıştır.
Buna göre, zarar görenin zarar katılması veya zararın artmasına sebep olduğu hallerde zarar görenin, zararı önleyici ya da azaltıcı tedbirleri almamasında müterafik kusurunun bulunduğunun kabulü gerekir. Müterafik kusur; aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade etmektedir. (EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2015. S. 582) Zararın doğumu ya da artmasına yol açan fiil, zarar görenin davranışlarından ileri gelmişse müterafik (ortak) kusurdan söz edilir. (KILIÇOĞLU, Ahmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2012, s.418)
Yukarıda da açıklamalar dikkate alındığından davacının müterafik kusuru nedeniyle tazminattan indirim yapılabilmesi için zararın bu nedenle artması zarar ile mağdurun eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince soruşturma eldeki dosya irdelenerek davacının kaskın ve koruyucu ekipman takılı olup olmadığı, takılı değil ise bu durumun davacının yaralanmasında etkili olup olmadığı araştırılmış davacının kaskının takılı olmadığı belirlenmiş ayrıca dizlik ve ekipmanın da bulunmadığı davacıdaki dizindeki yaralanmanın mahiyetinden anlaşılmakla %20 indirim yapılması yerindedir
Ayrıca Birlikte kusur indirimine gidilmesi sebebiyle davalı yararına vekalet ücreti takdirine hükmedilmeyeceği,TBK 51,52 maddelerinden kaynaklanan hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeniyle davanın kısmen reddedilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım için davalı yararına vekalet ücreti takdir edilemeyeceğinin ve yargılama giderinin oranlanmadan tam kabul gibi değerlendirilerek hüküm kurulması gerektiğinin dikkate alınması doğrudur
Manevi tazminatın az taktir edildiği istinafı yönünden;
Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri,davacının tespit edilen sosyal ve ekonomik durumuna, davacının kaza nedeniyle % 6,2 oranında meslekten kazanma gücünü kaybettiği ve iyileşmesinin 9 ay olduğu gözetilip,davalının kusur durumu (%50) ve olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olduğu bu itibarla davacı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davacı ve davalı vekilinin ve diğer davalıların istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından tarafların istinaf başvurularının HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
1-Davacı tarafça alınan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
2-Davalı … AŞ tarafından alınması gereken 2.747,25 TL harçtan peşin alınan 686,82 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.060,43 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davalı … tarafından alınması gereken 3.430,35 TL harçtan peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.349,65 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davalı … tarafından alınması gereken 3.430,35 TL harçtan peşin alınan 857,59 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.572,76 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
5-Taraflarca yapılan yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına,
6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-HMK’nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 15/09/2022

… … … …
Başkan Üye Üye Katip
…. … … …
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.