Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1713 E. 2022/1791 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 15/09/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/10/2021
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- …
2- …
3- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALILAR : 1- …
2- …
3- …
4- …
5- …
VEKİLİ : Av. ..
DAVALI : 6- …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : 7- …
VASİ : …

MÜTEVEFFA : …
… – …

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 15/09/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 16/09/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 02.03.2017 tarihinde meydana gelen trafik kazasında, kaza tarıhinde zorunlu trafik sigortası bulunmayan davalı-sürücü …’un sevk ve idaresindeki … plakalı aracın tek taraflı kazası nelicesinde araçta sağ koltukta oturan müvekkilleri … ve …’nun kızı, …’nun kardeşi olan …’nun vefat ettiğini, olay neticesinde tutulan kaza tespit tutanağında sürücü …’un Araçların hızlarını kavşaklara yaklaşırken azaltmamak maddesini ihlal ettiğinden tam kusurlu olduğu tespit edildiğini, kaza anında davalı …’un 0.69 promil alkollü olduğu tespit edildiğini, ayrıca … plakalı aracın Zorunlu Trafik Sigortasının olmadığı ve aracın zorunlu muayenesinin en son 25.02.2012 tarihinde yapıldığını, davalının trafiğe çıkışı müsait olmayan bir aracı trafikte kullanması ve davalı araç sürücüsünün alkollü bir şekilde aracı kullanması sonucu davalıların böylesine acı bir olaya sebep olduklarını, konuya ilişkin olarak Konya C. Başsavcılığı … Sor. numarası ile şüpheli … hakkında “taksirle ölüme neden olma” suçundan soruşturmanın devam ettiğini, …in 4 kız kardeşten en küçüğü olduğunu, kaza neticesinde müvekkilleri … ve … çocuklarını, diğer müvekkil … ise kardeşini kaybettiklerini, olayın aile üzerinde hem maddi hem de manevi açıdan büyük bir yıkıma sebebiyet verdiğini, … in ailesine ve kardeşi … ‘e hem maddi hem de manevi olarak büyük desteği olduğunu, fakat kaza nedeniyle …’in ani ölümünün anne, babası ve kardeşlerini hem maddi anlamda hem de manevi anlamda büyük bir çöküntüye uğrattığını, kazadan sonra aracın Zorunlu Trafik Sigortasının olmaması nedeniyle … Hesabına yapılan başvuruda müvekkil … ve …’ye 41.998.00-TLlik ödeme yapıldığını, müvekkil … için herhangi bir ödeme yapılmadığını, müteveffanın … başvurusu neticesinde yaptığı iş ile yine … başvurusu neticesinde aynı işi yapan ablası müvekkil …’na olan desteği bulunduğunu, …’na ait vergi levhası olduğunu, tüm bunların … hesabına sunulduğunu ancak taleplerinin kabul görmediğini, … in de kardeşinin vefatı nedeniyle destekten yoksun kaldığının açık olduğunu, iki kız kardeşin …’e birlikte başvurarak ve “ … Ahşap Ürünleri” adı altında birlikte aynı işi yaparak işlerini büyüttüklerini, müvekkillerinden … in halen aynı işi yaptığını ve aynı zamanda …Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Rekreasyon bölümünde Yüksek Jisans eğitiminin devam ettiğini, müvekkili … in çoğu zamanını eğitimine harcadığı için işlerin çoğunu müteveffanın hallettiğini, müvekkilinin daha ilerde tüm işleri kardeşine devrederek eğitim hayatına devam etme düşüncesi olduğunu, fakat müvekkil, kardeşi …’in vefatı nelicesinde en büyük destekçisi olan kardeşinin desteğinden yoksun kaldığını, tüm müvekkillerinin aile olarak yaşam şartları kazadan sonra maddi ve manevi açıdan ciddi anlamda zora girdiğini, bu nedenlerle iş bu davayı açtıklarını, açmış oldukları maddi ve manevi tazminat davasının kabulünü talep ettikleri görülmüştür.
Davalı … vekilinin cevap dilekçesinde özetle; 26.04.2016 tarihinde KTK’da değişiklik yapıldığını ve müvekkili kuruma dava açılmadan önce gerekli belgelerle başvuru yapılması şartının getirildiğini, davacının dava tarihinden önce başvuru yaptığını, müvekkili kurum tarafından ödeme yapıldığını ve müvekkili kurumun davacı tarafından ibra edildiğini, bu nedenle ek tazminat için başvuru yapılamayacağını, işbu davanın usulden reddini talep ettiklerini, Güvence Hesabı yönetmeliği’nin 15. maddesi uyarınca davacıya yapılan ödeme ile hesap borçtan ve yükümlülükten kurtulduklarını, davacı tarafından imzalanan ibranamenin geçerli olduğunu ve borcun ortadan kalktığını, müvekkili kurumun zorunlu mali mesuliyet sigortası teminat limitleri ve kusur oranı ile sınırlı sorumlu olduğunu, bu nedenle, kusur yönünden ATK tarafından inceleme yapılmasını talep ettiklerini, davacının maddi zararı ancak aktüeryal inceleme sonucu tespit edilebileceğini, yapılacak hesaplamada yetiştirme giderleri dahil her türlü denkleştirme sebeplerinin göz önüne alınması gerektiğini, davacı … yönünden davanın reddinin gerektiğini, kardeş için ölenin destekliğinden söz edilmesinin söz konusu olmayacağını, müteveffanın araçta hatır için taşındığını, tazminatta bu durumun göz önüne alınması gerektiğini, ayrıca dava tarihinden itibaren yasal temerrüt faizinin işletilmesi gerektiğini, açılan davanın reddini talep ettikleri görülmüştür.
Davalı Müteveffa … varisleri vekilinin cevap dilekçesinde özetle;kazada taksirle ölüme sebebiyet veren …’un müvekkillerinden … ‘nun eski eşi olduğunu, olay tarihinde …un aracı müvekkillerinden hastaneye gideceğinden bahisle aldığını, davanın müvekkilleri açısından reddinin gerektiğini, davacılardan …’nun tazminat isteme hakkının bulunmayacağını, davacıların tamamının sağlıklı olarak kendi adına iş yaptıklarını ve sağlığında müteveffanın bakım ve gözetimine muhtaç olmadıklarını, davacıların refah içinde olduğunu ve destek kaybının bulunmadığını, olay günü müteveffanın ve … un bilikte gece eğlencesine çıktıklarını, sürücü ile birlikte alkol aldıklarını ve müteveffanın sürücü … nin alkollü olduğunu bilmesine rağmen sürdüğü arabaya bindiğini, bu durumda müterafik kusurun daha ağır olduğunu, müteveffa ile sürücünün arkadaş olduklarını, bu nedenle hatır taşıması indiriminin uygulanması gerektiğini, talep edilen tazminat miktarını müvekkillerinin ödeme imkanının bulunmadığını, müvekkillerinin böyle bir tazminatı ödemesi durumunda ciddi anlamda yoksullaşacağını, müvekkilleri açısından davanın reddini talep ettikleri görülmüştür.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; olay günü eski eşine ait arabayı kendisinin kullandığını, daha sonra müteveffa ile yemek yeyip alkol aldıklarını, aracı dönerken de müteveffanın kullanmak istediğini ancak kendisinin izin vermediğini, müteveffanın aracına bilerek ve isteyerek bindiğini, tazminatta indirim yapılmasını talep ettiği görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacı vekili davalılar aleyhine Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davası açmış, tüm davalılar yasal süresi içerisinde cevap dilekçesini ibraz etmiştir.
Konunun 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, KTK.85. Maddesinde; “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde;”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi );”Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de, sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edeceğinin düzenlendiği görülmüştür.
02.03.2017 tarihinde meydana gelen trafik kazasında, kaza tarihinde zorunlu trafik sigortası bulunmayan davalı-sürücü …’un sevk ve idaresindeki … plakalı aracın tek taraflı kazası nelicesinde araçta sağ koltukta oturan … ve … ‘nun kızı, … ‘nun kardeşi olan … ‘nun vefat ettiği ayrıca … plakalı aracın Zorunlu Trafik Sigortasının olmadığı ve aracın zorunlu muayenesinin en son 25.02.2012 tarihinde yapıldığı tespit edilmiştir, ayrıca konu ile ilgili olarak 6098 sayılı TBK.49.-56.maddeleri ve KTK.85. ve devam eden maddelerinde düzenlendiği TBK.49/1. Maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK.54.maddesinde; “Bedensel zararlar özellikle şunlardır:1. Tedavi giderleri.2. Kazanç kaybı.3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde, TBK’nun 56/1.maddesinde;”Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.” şeklinde, (haksız fiil, doktrinde hukuka aykırı zarar verici eylem olarak tanımlanmakta ve unsurları; eylem, hukuka aykırılık, zarar, kusur ve uygun illiyet bağı olarak belirlenmektedir, bu durumda haksız fiilden söz edebilmek için “1) hukuka aykırı bir eylem bulunmalı, 2)eylemden kaynaklı bir zararın olması, 3)zarar veren kişinin kusuru bulunması” ya da yasaca sorumlu olması” zarar ile kusur arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir) KTK.85. maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar………….İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” şeklinde, KTK’nun 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde, KTK’nun 91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK’nun 92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, görülmüştür.
Mahkememiz dosyasına kazandırılan bilirkişi raporlarında sırasıyla; Oransal kusur durumuna göre davalı sürücü …un %100 oranında kusurlu olduğu, …’nun destekten yoksun kalma tazminatının 54.202,10 TL, Nuriye Hızıroğlu’nun destekten yoksun kalma tazminatının ise 91.378,13 TL olduğunun bildirilmiştir.
Mahkememiz dosyasının ayrıntılı incelenmesi neticesinde Konya … Asliyle Ceza Mahkemesi’nin 09/11/2017 tarihli duruşmasında beyanda bulunan …’un” doğrudur bana aittir, eski eşime ait olan araba ile kız arkadaşımı alıp dışarı çıktık, yemek yedik, birlikte alkol aldık, sonrasında bu olay olmuş. Ben böyle olmasını istemezdim.” dediği görülmüştür.
Birlikte kusur yönünden ise; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminatın belirlenmesi” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğine ve özellikle kusurun ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş; “tazminatın indirilmesi” başlıklı 52. maddesinde ise; zarar gören taraf, zararı doğuran fiile razı olduğu veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olduğu yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırdığı takdirde hakimin, tazminatı indirebileceği veya tamamen kaldırabileceği açıklanmıştır.
Buna göre, zarar görenin zarar katılması veya zararın artmasına sebep olduğu hallerde zarar görenin, zararı önleyici ya da azaltıcı tedbirleri almamasında müterafik kusurunun bulunduğunun kabulü gerekir. Müterafik kusur; aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade etmektedir. (EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2015. S. 582) Zararın doğumu ya da artmasına yol açan fiil, zarar görenin davranışlarından ileri gelmişse müterafik (ortak) kusurdan söz edilir. (KILIÇOĞLU, Ahmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2012, s.418)
Yukarıda da açıklamalar dikkate alındığından davacının müterafik kusuru nedeniyle tazminattan indirim yapılabilmesi için zararın bu nedenle artması zarar ile mağdurun eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince soruşturma eldeki dosya irdelenerek davacının kaskın ve koruyucu ekipman takılı olup olmadığı, takılı değil ise bu durumun davacının yaralanmasında etkili olup olmadığı araştırılarak…
Konya Bam … Hd 08/06/2020 Tarih… E, … K, Sayılı İlamı )
Hatır taşıması yönünden ise yapılan incelemede; “2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 87. Maddesine göre “Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere tabidir.” esası kabul edilmiştir. Hatır için taşımanın söz konusu olabilmesi için, işletenin taşımak üzere araca aldığı yolcudan karşı edim alabilecekken yolcunun hatırı için veya iyilik yapma düşüncesi ile karşı edimi almayıp yolcuyu bedelsiz taşıması gerekmektedir.
Yani hatır için taşımada, taşımanın karşılıksız olması veya alınan karşılığın önemsiz olması gerekir. Taşıma, işletenin veya sürücünün değil taşınanın yararına olmalıdır. Ancak taşımada işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin bir çıkarı veya yararının bulunması halinde hatır taşımasından sözedilemeyecektir. Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığından, bu gibi taşımalarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminat miktarının tayini” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın türü ve kapsamının derecesini, durum ve mevkiinin gereğine ve hatanın ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş, BK.nın 51. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay içtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Hatır taşımasından sözedebilmek için, ölenin veya malul kalan kişinin karşılıksız taşınmış olması ve taşımanın taşınanın yararına olması gerekir. Bu bakımdan hatır taşıma ilişkisinin değerlendirilmesinde, taşımanın kimin çıkar ve yararına olduğunun saptanması önemlidir. Yarar ekonomik olabileceği gibi, ortak toplumsal değerleri de ilgilendirebilir.
Hatır taşımaları bir menfaat karşığı olmadığı cihetle bu gibi taşımalarda tazminattan uygun bir indirim yapılması gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Hakim tazminattan mutlaka indirim yapmak zorunda değilse de indirim yaptığı takdirde indirim oranını objektif ölçüler içinde takdir etmek zorundadır. Yapılacak hatır indiriminden de sadece hatır için taşıyan tarafın yararlanması gerekmektedir. Hatır taşıması ile ilgisi bulunmayan diğer araç sürücüsü, maliki ve sigortacısı olan davalılar hatır indiriminden yararlanamaz”. ( Konya BAM … HD’nin … Esas, … Karar 30/03/2021 tarihli kararı)
Mahkememiz dosyasına kazandırılan bilirkişi raporlarının oluşa ve hukuka uygunluğu değerlendirildiğinde davacıların maddi tazminat taleplerinin kısmen kabul kısmen reddi ile;
Somut olayımızda; Mahkememiz dosyasında bulunan deliller ve ifade tutanakları ile ceza dosyası kapsamı incelendiğinde; Davalı … un ceza dosyasında, kız arkadaşı ile birlikte alkol aldıklarını ve kız arkadaşı olduğunu beyanı karşısında hatır taşıması define itibar edilmiş olup, alkollü olduğunu bildiği kişinin kullandığı araca binmesi de birlikte kusur olduğunun kabulü ile Yargıtay 17. HD’nin 2018/3173 Esas, 2020/2190 K. Sayılı ilamı dikkate alındığında ayrı ayrı indirime gidilmekle, yine diğer taraftan hatır ve birlikte kusur nedeniyle indirimden kaynaklı yüksek mahkeme kararları da dikkate alınarak davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmedilmeyerek davacı …’NUN destekten yoksun kalma tazminatı olarak 54.202,10 TL üzerinden 6098 Sayılı TBK’nın 52/1 maddesi gereğince takdiren %20 oranında müterafik kusur indirimi ile 43.361,68 TL nin ve TBK 51. Maddesi gereğince takdiren %20 oranında hatır taşıması indirimi ile toplam 34.689,35 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen yasal faizi ile birlikte davacıya verilmesine, (… Hesabı yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak ve faiz başlangıç tarihinin 02/05/2017 tarihi ve diğer davalılar yönünden kaza tarihi olan 02/03/2017 olması kaydıyla) , davacı … ‘NUN destekten yoksun kalma tazminatı olarak 91.378,13 TL üzerinden 6098 Sayılı TBK’nın 52/1 maddesi gereğince takdiren %20 oranında müterafik kusur indirimi ile 73.102,51 TL nin ve TBK 51. Maddesi gereğince takdiren %20 oranında hatır taşıması indirimi ile toplam 58.482,00 TL’nin davalılardan yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, (… Hesabı yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak ve faiz başlangıç tarihinin 02/05/2017 tarihi ve diğer davalılar yönünden kaza tarihi olan 02/03/2017 olması kaydıyla), fazlaya ilişkin istemin reddine dair mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre karar verilmiştir.
Ayrıca manevi tazminat bakımından ise davacı … ile … ‘nun kızları … ‘nun yaşamını yitirmesi nedeniyle zor günler geçirdiklerini ve evlatlarını kaybetmenin derin acısı ile birlikte manevi zarara uğradıklarını, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, haksız eylemin ağırlığı, kusur durumu ve diğer hususlar dikkate alınarak aynı zamanda”hükmedilcek bu para, zarara uğrayandan manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amcına göre belirlenmelidir, takdir edilecek miktarı mevcut halde elde edilecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır” (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 06/06/1999 Tarih, 3872/5240; 4. HD’nin 18/06/1998 tarih, 16/89/4951 ), “hükmedilcek bu para, zarara uğrayandan manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amcına göre belirlenmelidir, takdir edilecek miktarı mevcut halde elde edilecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır” (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 06/06/1999 Tarih, 3872/5240; 4. HD’nin 18/06/1998 tarih, 16/89/4951 ), Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebi ile duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de göz önünde bulundurularak hak ve nesafet çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır, zira TMK’nın 4. Maddesinde kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre takdir edeceği öngörülmüştür.( Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 23/02/2015 Tarih 2013/16396 Esas 2015/3179 Karar) anılan emsal kararların da dikkate alınması ve Yüksek Yargıtay 17. HD’nin 23/02/2015 Tarih 2013/16396 Esas 2015/3179 Karar yine HGK’nın 23/06/2004 tarihli, 13/291-370 sayılı kararında “22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır” şeklinde hüküm geçtiği, anılan emsal kararların da dikkate alınması ve kaza tarihi ile karar tarihi arasında geçen süre de dikkate alınarak manevi tazminatlar bakımından davanın kısmen kabul kısmen reddine karar vermek gerekmiş olup, ayrıca anılan emsal kararlar olay tarihi ile karar tarihi arasındaki geçen süre de dikkate alınarak manevi tazminatlar bakımından mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki gibi hüküm kurmak gerekmiştir.” şeklinde davacının davasının kısmen kabul kısmen reddi ile; maddi tazminatlar yönünden; davacı … ‘NUN destekten yoksun kalma tazminatı olarak 54.202,10 TL üzerinden 6098 Sayılı TBK’nın 52/1 maddesi gereğince takdiren %20 oranında müterafik kusur indirimi ile 43.361,68 TL nin ve TBK 51. Maddesi gereğince takdiren %20 oranında hatır taşıması indirimi ile toplam 34.689,35 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen yasal faizi ile birlikte davacıya verilmesine, (…Hesabı yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak ve faiz başlangıç tarihinin 02/05/2017 tarihi ve diğer davalılar yönünden kaza tarihi olan 02/03/2017 olması kaydıyla) davacı …’NUN destekten yoksun kalma tazminatı olarak 91.378,13 TL üzerinden 6098 Sayılı TBK’nın 52/1 maddesi gereğince takdiren %20 oranında müterafik kusur indirimi ile 73.102,51 TL nin ve TBK 51. Maddesi gereğince takdiren %20 oranında hatır taşıması indirimi ile toplam 58.482,00 TL’nin davalılardan yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya VERİLMESİNE, (…Hesabı yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak ve faiz başlangıç tarihinin 02/05/2017 tarihi ve diğer davalılar yönünden kaza tarihi olan 02/03/2017 olması kaydıyla), fazlaya ilişkin istemin reddine, manevi tazminatlar yönünden; Davacı … için 25.000,00 TL’nin kaza tarihi olan 02/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar …, … , … , …, … , … tahsili ile davacıya verilmesine, Davacı … için 25.000,00 TL nin kaza tarihi olan 02/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar …, …, …, …,…, … tahsili ile davacıya verilmesine, … için 12.500,00 TL’nin kaza tarihi olan 02/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar .. , … , … , … , … , … ‘dan tahsili ile davacıya verilmesine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Bir kısım davalılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müterafik kusur ve hatır taşıması indirimi yapılarak maddi tazminatın kısmen reddi nedeniyle davacılar aleyhine vekalet ücretine hükmedilmese de manevi tazminatın kısmen reddinden dolayı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, manevi tazminatın kısmen reddinden dolayı taraflarına vekalet ücretine hükmedilmemesinin hukuka aykırı olduğunu, müvekkillerinin olayda kusurunun bulunmadığını, davacıların hepsinin kendi adına iş yapmakta olduğunu, sağlığında müteveffanın bakım ve gözetiminde bulunmadıklarını, kendi gelirlerinin mevcut olduğunu, bu nedenle destekten yoksun kalma tazminatı hak kazanamayacaklarını, dava dilekçesindeki ikrara ve sosyal – ekonomik durum araştırmasına göre davacılar refah içerisinde olduğunu, destek kaybının olmadığını, bu nedenle davanın reddinin gerektiğini, manevi tazminat miktarının davacıların sebepsiz zenginleşmesine neden olacak kadar fahiş olduğunu, müvekkilleri aleyhine hükmedilen tazminatlar için dava tarihi yerine kaza tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Hesabı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece alınan hesap bilirkişi raporunda ödeme tarihindeki verilerin dikkate alınarak hesaplama yapılmadığını, ödemenin yeterliliğinin değerlendirilmediğini, ZMMS Genel Şartları gereğince TRH 2010 tabloları ve 1,65 teknik faiz uygulanarak yapılması gerektiği halde yapılmamasının hatalı olduğunu, Yerel Mahkemece tespit edilen ve hükmedilen temerrüt tarihinin hatalı olduğunu, temerrütün müvekkili kurum yönünden dava tarihi olarak belirlenmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemenin verdiği kararın reddedilen kısımları yönünden kaldırılması gerektiğini, tam kusurlu davalının ihmalli davranışları sonucunda …’in ani ölümünün anne, babası ve kardeşlerini hem maddi hem de manevi anlamda büyük bir çöküntüye uğratıldığını, müvekkili … yönünden maddi tazminat talebinin reddedilmesinin somut olayda ve hakkaniyete aykırı olduğunu, diğer müvekkilleri yönünden de hem hatır taşıması hem de müterafik kusur indirimi yapılmasının ve indirim oranının somut olaya, usul ve yasaya aykırı olduğunu, manevi tazminat yönünden de müvekkilleri yönünden hatır taşıması ve müterafik kusur indirimi yapılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
davalı vekillerinin aktüeryaya itirazı ve kamu düzeni açısından yapılan inceleme
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir.
Bu halde mahkemece PMF 1931 e göre düzenlenen 05/01/2021 tarihli ek rapora göre karar vermek gerekirken trh 2010 uygulanan rapora göre karar vermesi yanlış olup itiraz yerindedir.
Davacı vekilinin maddi tazminat talebi reddolan kardeş yönünden destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinin kabul edilmesi gerektiğine yönelik istinafı
Dava, 6098 sayılı TBK’nun 53. (818 sayılı BK’nun 45/2) maddesi gereğince destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.
Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK.’nun 45/2. maddesine (6098 sayılı TBK. md. 53/1-3) dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Ancak destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi için öncelikle, ölen ile destekten yoksun kalan arasında maddi yönden düzenli ve eylemli bir yardımın varlığı gerekir.
Borçlar Kanunu’nun 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa, ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır; sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır.
O halde, destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür.
Bununla birlikte, destekten yoksun kalan kimse devamlı ve gerçek bir ihtiyaç içerisinde bulunmalıdır. Genel olarak bakım ihtiyacı, sosyal düzeye uygun olan yaşamın devamını sağlamak için gerekli olanaklardan yoksun kalmayı anlatır. Eğer ölenin eylemli olarak baktığı davacı, ölüm yüzünden bu bakımın sağladığı yaşama düzeyinin altına düşmüş olursa, ihtiyaç bulunma koşulu gerçekleşmiş sayılır. Burada önemli olan, destekten yoksun kalan kimsenin ve ailesinin temsil ettiği sosyal ve ekonomik düzeye göre normal karşılanan giderlerdir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.04.1982 gün, 979/4-1528 E., 1982/412 K. sayılı kararı).
Ayrıca kardeşlerin birbirine karşı kural olarak bakım görevi yoktur. Ancak, bir kardeşin diğer kardeşe eylemli ve düzenli olarak yardım etmesi halinde, bu kardeş diğerinin desteği sayılır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 364/1. maddesinde “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.” düzenlemesine; aynı maddenin 2. fıkrasında ise “Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda murisin olay tarihinde 23 yaşında olup; tüm dosya kapsamından murisin kardeşlerine düzenli ve eylemli maddi anlamda bir katkısı bulunduğu, murisin yardım etmediği takdirde kardeşi olan davacıların yoksulluğa düşeceği, adı geçen davacıların murisin desteğine ihtiyaç halinde olduğu ispatlanamadığından davacı vekilinin istinafının yerinde olmadığı anlaşılmıştır
Davalı vekilinin yönünden istinafı
TBK’nun 51. ve 52. maddelerinden kaynaklanan hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeniyle davanın kısmen reddedilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım için maddi tazminat yönünden davalı yararına vekalet ücreti taktir edilemeyeceğinden vekalet ücreti taktir edilmemesi doğru olup itiraz yersizdir.
NE VARKİ
AAÜ Tarifenin 10. maddesi “Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.” şeklindedir.
Şu durumda, davacının talebi manevi tazminat yönünden kısmen reddedildiğine göre Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10. ve 13. maddeleri uyarınca, kendisini vekille temsil ettirmiş olan davalılar yararına reddedilen miktar üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, kısmen kabul edilen manevi tazminatlar yönünden reddolan miktar açısından davalılar lehine vekalet ücreti taktir edilmemesi yanlış olup itiraz yerindedir
Tarafların hatır indirimine ve Davacının alkollü olarak müteveffanın aracına binmesi nedeniyle Müterafik kusurlu miktarına yönelik istinafı
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur Borçlar Kanunu’nun 44. maddesinde (6098 sayılı TBK md. 52) düzenlenmiştir. Zarar görenin kusurunun zararın meydana gelmesinde başlıca etken olması halinde zarar verenin sorumluluğunun kalkması söz konusu olabileceği gibi belirlenen kusura göre zarar ve ziyandan indirim yapılmasını da gerektirebilir.
Somut olayda davacının alkollü olan müteveffanın aracında yolculuk yaptığı ve hatır içni taşındığı anlaşılmakla bu durumda davacının müterafik kusurunun bulunduğu hükmedilen tazminatlardan tazminattan %20 oranında müterafik kusur, %20 oranında hatır indirim yapılması doğru olup itiraz yersizdir.
Aktüerya hesabının farazi olan unsurlar üzerinden yapılmasının usul ve yasaya uygun olmadığı istinafı yönünden
Destekten yoksun kalma tazminatı; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinin 3. bendinde düzenlenmiş olup, “Ölüm halinde ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıpların tazmini gerekmektedir”. Bu maddeye göre, haksız fiilin doğrudan doğruya muhatabı olmayan, ancak bu haksız fiil nedeniyle ortaya çıkan ölüm olayından zarar gören ya da ileride zarar görmesi güçlü olasılık içinde bulunan kimselere tazminat hakkı tanınmıştır.
İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesine göre; ”Destekten yoksun kalma tazminatının doğumu için destek ile tazminat talebinde bulunan kişi arasında bir destek ilişkisi bulunmalıdır. Burada bahsedilen destek ilişkisi hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar. Destek ilişkisinin varlığında destek olunanın ihtiyaçlarının sürekli ve düzenli olarak karşılanması yer almaktadır. Burada ifade edilmek istenen süreklilik ve düzenlilik hali yardımın belirlenen zamanlarda ve belirli miktarlarda yapılması değil, eğer destek ölmeseydi yardımların devam edeceğine dair bir beklentinin bulunmasıdır. Eğer yardım devamlı destek saiki ile değil de, tek seferlik, geçici, düzensiz ya da gelişigüzel zamanlarda yapılıyor ve ileride yardımın devam edeceğine dair bir beklenti yaratmıyorsa , bu durumda desteğin sürekli ve düzenli olduğundan bahsetmek mümkün olmayacaktır”.
Türk Borçlar Kanununun ilgili hükümlerinden anlaşıldığı üzere; destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan yardımdır. Bu tazminatın amacı, ölüm olayı olmasaydı ölenin yardımda bulunduğu kimselere yardımda bulunmaya devam edeceğinin düşünülmesi ve ölüm olayının bu süreci kesmesi sonucu destekten yararlanan kimselerin uğradıkları zararın peşin ve toptan şekilde tazmin edilmesi, bu kimselerin ölüm olayından önceki durumlarına kavuşturulmasıdır. Eş deyişle amaç; destekten yoksun kalanların, desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.
Destekten yoksun kalma zararının hesabında, destekten yoksun kalanlara müteveffanın sağlığında sağlamış olduğu (ya da ileride sağlaması muhtemel olan) yardımın miktarı doğru biçimde belirlenmelidir. Ölenin parasal veya bedensel destekliğinin derecesi ile bundan yoksun kalanların tazminat isteklerinin ölçüsü ya da hesaplama yöntemi konusunda, öğretide görüş birliği yoktur. Gerçek yardım miktarının yeterli delillerle ispat edilemediği durumlarda yargıç, takdir hakkını kullanarak yardım miktarını belirleyebilecektir. Bu belirlemede, destek ile destek olunan kimse arasındaki yakınlığın derecesi, aralarındaki manevi bağ, davacıların yaşları, dahil oldukları sosyal ve ekonomik çevre, yaşam standartları, cinsiyetleri gibi bakım ilişkisine ve miktarına etkili olabilecek unsurlar da göz önünde bulundurulacaktır. Hayatın olağan akışı içinde, destek sayılan kimsenin, baktığı kimselere gelirini belli paylara bölerek baktığı pek söylenemese de tazminat hesabında bir paylaştırma yapmak zorunlu hale gelmektedir.
Destek kavramı, gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi umulan bir bakım ilişkisini gösterir. Eylemli ve düzenli olarak bir kimsenin geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak biçimde ona yardım eden veya olayların olağan akışına göre eğer ölüm gerçek1eşmeseydi az veya çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. Bu manada, bir başka kişiye fiilen bakan, onu geçindiren veya ileride bakma, geçindirme ihtimali bulunan kişi, destektir. İlk durumda eylemli destek, ikinci durumda ise varsayımsal (farazi) destek kavramı söz konusudur. İfade olunan bu hususlar, gerek öğretide gerekse Yargıtay uygulamalarında kabul edilmiş olup, destek kavramının sadece mali olarak yardımı ifade etmediği, bakım ve hizmet etmek suretiyle sağlanacak katkıyı da kapsadığı genel olarak kabul edilmektedir.
Yargıtay’ın kökleşmiş uygulamasına göre Çocukların anne ve babalarına destek olmaları hayatın olağan akışı gereğidir. O an fiilen destek olmasa da, ileride destek olması muhtemeldir. Nitekim, yoksun kalınan destek sadece parasal yardım olarak düşünülemez. Evladın hafta sonlarında, bayram günlerinde vs. anne ve babayı ziyareti, her türlü hastalık ve sair sıkıntılarında yardımlarına koşması, onlara bakmaları da destek kapsamında değerlendirilmelidir. İtiraz yersizdir
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2015/9386 esas 2018/4008 karar sayılı ilamı
Dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği istinafı yönünden
2918 sayılı KTK.’nun 99/1. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Sigortaya başvurulmadan dava açılması veya icra takibi başlatılması halinde ise bu tarihlerde temerrüt gerçekleşir.
Aynı zamanda zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak temerrüt tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Buna göre davalı sigorta şirketi de dava dilekçesi ile talep edilen ve ıslaha konu edilen miktarlar yönünden daha önce kendisine başvurulduğu ve temerrüde düştüğü için sigorta şirketi yönünden faiz başlangıcının temerrüt tarihinden diğer davalılar için haksız fiil tarihinden faiz işletilmesi doğru olup itirazlar yersizdir.
Manevi tazminat miktarının azlığına ve çokluğuna yönelik davacılar ve davalı vekilinin istinaf itirazında;
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre,Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri,davalının tespit edilen sosyal ve ekonomik durumu,davalının olaydaki kusur durumu olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olduğu, bu itibarla davacı ve davalı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
HMK’nin 355. maddesinde, “İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.” 353. maddesinde, “ (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa; … b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak; 1)…, 2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, … duruşma yapılmadan karar verilir.” düzenlemelerini içermektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesinin kararında yukarıda belirtilenler dışında HMK’nın 355. Maddesi gereği, kamu düzenine aykırılık teşkil eden herhangi bir yanlışlığın da bulunmadığı gözetilerek PMF 1931 UYGULANAN EK RAPORA GÖRE KARAR VERİLİP, kısmen reddolan manevi tazminatlar için davalı lehine vekalet ücreti taktiri ile davalı vekillerinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulüne, DAVACININ TÜM itirazların REDDİ İLE incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere kaldırılması ve yeniden hüküm tesis edilmesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacı vekilinin istinaf itirazlarının REDDİNE,
Bir kısım davalılar vekili ile davalı … vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle;
Davacının davasının KISMEN KABUL KISMEN REDDİ İLE;
1-Maddi tazminatlar yönünden;
A-Davacı …’NUN destekten yoksun kalma tazminatı olarak PMF 1931 e göre hesaplanan 05//01/2021 tarihli ek rapora göre 40.951,90 TL üzerinden 6098 Sayılı TBK’nın 52/1 maddesi gereğince takdiren %20 oranında müterafik kusur indirimi ile 32.761,52 TL nin ve TBK 51. Maddesi gereğince takdiren %20 oranında hatır taşıması indirimi ile toplam 26,209,21 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen yasal faizi ile birlikte davacıya VERİLMESİNE, (…Hesabı yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak ve faiz başlangıç tarihinin 02/05/2017 tarihi ve diğer davalılar yönünden kaza tarihi olan 02/03/2017 olması kaydıyla)
B-Davacı … destekten yoksun kalma tazminatı olarak PMF 1931 e göre hesaplanan 05//01/2021 tarihli ek rapora göre 51.729,70 TL üzerinden 6098 Sayılı TBK’nın 52/1 maddesi gereğince takdiren %20 oranında müterafik kusur indirimi ile 41.383,76 TL nin ve TBK 51. Maddesi gereğince takdiren %20 oranında hatır taşıması indirimi ile toplam 33.107,00 TL’nin davalılardan yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya VERİLMESİNE, (… Hesabı yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak ve faiz başlangıç tarihinin 02/05/2017 tarihi ve diğer davalılar yönünden kaza tarihi olan 02/03/2017 olması kaydıyla), fazlaya ilişkin istemin REDDİNE,
C-Davacı … ‘nun açtığı destekten yoksun kalma tazminatının REDDİNE,
2-Manevi tazminatlar yönünden;
A-Davacı … için 25.000,00 TL’nin kaza tarihi olan 02/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar …., … , …., …, …, …’dan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
B-Davacı … için 25.000,00 TL nin kaza tarihi olan 02/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar …, …, … , … , … , …’dan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
C- … için 12.500,00 TL’nin kaza tarihi olan 02/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar …, …, …, …, …, …’dan tahsili ile davacıya VERİLMESİNE,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Alınması gereken 8.321,26 TL harçtan peşin alınan 427,97 TL peşin harç ile 137,00 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 564,97 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.756,29 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına, (Davalı sigorta şirketinin 3.769,55 TL’sinden diğer davalılarla birlikte sorumlu tutulmasına)
4-Maddi tazminat yönünden; Davacı tarafından sarfına mecbur kalınan 2.967,60 TL yargılama gideri ile 137,00 TL ıslah harcı ve 515,67 TL ilk yargılama gideri toplamı olan 3.620,27 TL’nin davalılar …, …, …, …, …, … ve …’ndan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Manevi tazminat yönünden; yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
6-Davacı tarafından dava başında yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
7-Davacı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden maddi tazminat yönünden kabul edilen miktar üzerinden AAÜT’ye göre hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalılar … , … , …, … , … , … ve …’ndan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
8-Davacı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden maddi tazminat yönünden kabul edilen miktar üzerinden AAÜT’ye göre hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalılar …, …, …, …. , …, … ve …’ndan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
9-Davacı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden manevi tazminat yönünden kabul edilen miktar üzerinden AAÜT’ye göre hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalılar …, …, …, …, …, …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
10-Davacı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden manevi tazminat yönünden kabul edilen miktar üzerinden AAÜT’ye göre hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalılar …, …, …, …, …, …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
11-Davacı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden manevi tazminat yönünden kabul edilen miktar üzerinden AAÜT’ye göre hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalılar …, …, …, …, …, …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
12-Davalılar …, … , …, …, … kendini vekille temsil ettirdiğinden reddolan manevi tazminat miktarı üzerinden 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacı …’dan, 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacı …’dan, 9.200,00 TL vekalet ücretinin de davacı …’dan alınarak anılan davalılara ödenmesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
13-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davalı …Hesabına iadesine,
14-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davalı … , …, …, …, …’ya iadesine,
15-Davacılar tarafından yatırılan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
16-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
17-Davalı …Hesabı tarafından yapılan 662,10 TL yargılama giderinin davacılardan tahsili ile bu davalıya ödenmesine,
18-Davalılar …, …, …, …, …tarafından yapılan 603,50 TL istinaf başvuru gideri, 27,10 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 630,60 TL yargılama giderinin davacılardan tahsili ile bu davalılara ödenmesine,
19-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, davacı … reddedilen maddi tazminat yönünden; HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere, diğer davacılar ve davalılar yönünden; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 16/09/2022

… … … ….
Başkan Üye Üye Katip
… … … ….
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.