Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1673 E. 2022/1819 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 15/09/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/03/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : 1-…
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 2- … – … …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 15/09/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 15/09/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 27.09.2011 tarihinde, davalı …’in sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araç ile … Caddesi istikametinden … Sokağı takiben seyir halindeyken, müvekkil … sevk ve idaresindeki motosiklete çarpması neticesinde trafik kazası meydana geldiğini, müvekkilinin ağır şekilde yaralandığını, geçici ve kalıcı işgöremezliğe maruz kaldığını, bakım ihtiyacı olduğunu, dava konusu kazanın meydana gelmesinde davacı müvekkilin hiçbir kusurunun bulunmadığını, dava konusu trafik kazasına karışan … plaka sayılı aracın kaza tarihi itibariyle … nolu Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta Poliçesi uyarınca davalı …Ş.’nin teminatı kapsamında olduğunu, davalı …’in ise kaza tarihi itibariyle araç sahibi/işleteni ve sürücüsü olduğunu, davacı müvekkilinin dava konusu trafik kazası nedeniyle ağır şekilde yaralandığını, beyin kanaması ve kafa travması geçirdiğini, kafatasında ve bacağında kırıklar başta olmak üzere vücudunun çeşitli yerlerinde kırıklar, ezilme ve yaralanmalar meydana geldiğini, hastanede yatarak tedavi gördüğünü ve cerrahi operasyonlar geçirdiğini, müvekkilin geçici ve kalıcı işgöremezliğe maruz kalması ve bakım ihtiyacının doğması nedeniyle uğramış olduğu maddi zararların tazmini için gerekli bilgi ve belgelerle birlikte davalı …Ş.’ye başvuruda bulunulduğunu, başvuru dilekçesi ve eklerinin 28.05.2019 tarihinde ….’ye tebliğ edildiğini, başvuru neticesinde davalı şirket nezdinde … nolu hasar dosyası oluşturulduğunu, yasal süre içerisinde herhangi bir ödeme yapılmadığını, herhangi bir cevap verilmediğini ve başvurunun sonuçsuz kaldığını, davalı …’in, … plaka sayılı aracın kaza tarihi itibariyle araç sahibi/işleteni ve sürücüsü olduğundan müvekkili …’in ağır şekilde yaralanması, geçici ve kalıcı işgöremezliğe maruz kalması ve bakım ihtiyacının doğması nedeniyle uğramış olduğu maddi zararların tazmininden … ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, müvekkilin kaza sonrasında maruz kaldığı yaralanmalar, tedavi edilemeyen kalıcı sakatlığa sebebiyet veren, günlük ihtiyaçları ile öz bakımını dahi karşılayamaz hale gelmesine sebep olan bir maluliyet hali oluştuğunu, İhtiyati Tedbir/İhtiyati Haciz talep ettiklerini, sürekli işgöremezlik tazminatı olarak şimdilik 4.800,00-TL, geçici işgöremezlik tazminatı olarak şimdilik 100,00-TL, bakıcı gideri tazminatı olarak şimdilik 100,00-TL olmak üzere toplam şimdilik 5.000,00-TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 27.09.2011 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi birlikte davalılar … ve …’ten müşreteken ve müteselsilen tahsili ile dava konusu trafik kazasında yaralanması nedeniyle uğradığı manevi zararların tazmini amacıyla 75.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 27.09.2011 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalı …’ten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, duruşmada da bu beyanlarını tekrar etmiştir.
Davalı tarafa usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş, davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin sorumluluğunun karayolları trafik kanunu’nun 85/1. ve trafik poliçesi genel şartlarının 1. maddesi gereğince sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, davaya konu kazaya karışan … plaka sayılı aracın müvekkili …. nezdinde … numaralı Trafik Sigorta Poliçesi ile 05.07.2011/2012 tarihleri arasında sigortalı olduğunu, müvekkil şirketin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası gereğince dava konusu zararlara ilişkin olarak sorumluluğu poliçe limiti ile (ölüm-s.sakatlık şahıs başına 200.000,00 TL) sınırlı olup sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında ve zarar nispetinde olduğunu, kazaya sebep olan olayda öncelikle kusur durumunun net ve kesin olarak tespitinin gerektiğini, sigortalının araç sürücüsüne raci kusur ve zararı kanıtlanması gerektiğini, zararın kanıtlanamaması halinde müvekkili şirketin sorumluluğunun olmadığını, sigorta şirketinin sigortalısının kusuru oranında tazminat ödemesi yapmakla yükümlü olduğu gözönüne alınarak öncelikle davacı tarafından müvekkil şirket sigortalısı araç sürücüsünün kusuru bulunduğunun ispat edilmesi gerektiğini, davacının sürekli sakatlık durumu Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nden alınacak rapor ile ispatlanmasının gerektiğini ve maluliyetin tespiti halinde tazminat hesabı aktüer sıfatına sahip bilirkişi tarafından yapılmasının gerektiğini, kalıcı maluliyetin belirlenebilmesi için kaza tarihinden itibaren 18 aylık sürenin geçmiş olmasının gerektiğini, geçici iş göremezlik zararları, bakıcı ve tedavi giderleri müvekkili şirketin sorumluluğu olmadığından davacı yanın bu yöndeki taleplerinin de reddinin gerektiğini, bu husustaki sorumluluğun Sosyal Güvenlik Kurumuna ait olduğunu, davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; Arabuluculuk faaliyeti kapsamında kendisine herhangi bir tebligat yapılmadığını, kendisinin sürece dahil edilmediğini, işbu davanın usulden reddine karar verilmesini talep ettiğini,belirsiz alacak davası açılamayacağını, hukuki yarar yokluğundan davanın reddinin gerektiğini, davacı başından maruz kaldığı travmaya bağlı olarak olası herhangi bir komplikasyon göz önünde bulundurularak sağlık görevlileri tarafından dört – beş gün hastane ortamında müşahade altında tutulduğunu ve ardından da taburcu edildiğini, ayrıca davacı tarafın kalıcı işgörmezlik ile ilgili zarar iddialarını kanıtlar herhangi bir tibbi belgenin dava dilekçe ekinde ibraz edemediğini, soyut ve afaki olarak iş görmezlik ile ilgili talepte bulunduğunu ve manevi tazminat belirlediğini, bu sebeplerden ötürü işbu davanın iyiniyetli değil kötüniyetli olarak açıldığını, ayrıca kolluğun düzenlemiş olduğu olay yeri inceleme tutanağından da anlaşılacağı üzere davalı söz konusu müşahede döneminin ardından kusurun kendisinde olduğunu bilerek kendisinden herhangi bir şekilde şikayetçi olmadığını cezai soruşturma evresinde kusurun kendisine ait olduğunu bilerek davalının kendisinden şikayetçi olmasa da kabul anlamına gelmemek kaydıyla işbu davaya esas iddia edilen zararın orlaya çıkmasında olay yerinde ikaz, sinyalizasyon, aydınlatma ve levhalamalar mevcut olmamasına rağmen, kurallara tam olarak riayet ederek sokak kesişiminde trafiği kontrol maksadı ile idare ettiğini, araç ile sabit vaziyette durur iken, davacı kullandığı motorsiklet ile kendisinin içinde bulunduğu araca çarptığını, iddia edilen zararın ortaya çıkmasında kusurunun bulunmadığı, hatta illiyet bağını kesecek şekilde davacı tarafın kusurlarının mevcut olduğunu, işbu davanın açılış şekli ve yapılan taleplerde somut belgelere dayanmaksızın mahkemenin yanıltılmaya çalışıldığını, karşı taraftan yararlanmaya/menfaat temin etmeye yönelik kötüniyetin mütalaa edilmesi sebebi ile de davacı tarafın belirsiz alacak davası açmakta hukuki bir yararının olmadığı gibi “İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz” taleplerinin reddedilmesinin de hukuka ve hakkaniyet uygun olacağını, haksız ve dayanaksız olarak açılan davanın reddine, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tazminatın sınırı onun amacına uygun olarak belirlenmelidir.Manevi tazminatın takdiri yapılırken tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilmeli, manevi tazminatın miktarı bir taraf için zenginleşme aracı, diğer taraf için de yıkım olmamalıdır. Manevi tazminatın miktarının belirlemesinde her olaya göre değişen özel hal ve şartlar gözetilmelidir. Davacının meydana gelen kazada manevi olarak zarar gördüğü bir gerçektir. Yukarıda açıklanan ilkeler konulduktan sonra, davacının meydana gelen kaza nedeniyle duyduğu ızdırap, acı ve elem nedeniyle tarafların kusur durumu, maluliyet oranı, olayın meydana geliş şekli ve yine tarafların sosyal ve ekonomik durumları da dikkate alınarak hakkaniyet gereği davacı için 40.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği yönünde mahkememizde kanaat oluşmuştur.
Mahkememizce yapılan yargılama ve değerlendirmede; Davacı vekilince davalılar aleyhine açılan işbu davada, 27/09/2011 tarihinde meydana gelen yaralanmalı trafik kazası nedeniyle davacının davalılardan maddi ve manevi tazminat talep ettiği, alınan aktüerya hesap raporuna göre davacının sürekli iş göremezlik maddi zararı olarak 290.661,02-TL, geçici iş göremezlik maddi zararı olarak 4.324,70-TL, bakıcı gideri maddi zararı olarak ise 1.757,70-TL talep edebileceği belirlenmiş, ancak bu bedellerden az yukarıda açıklanan nedenlerle %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılması gerekeceği ve dolayısı ile hükümde bahsi geçen bedellerden %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılarak ve yine sigorta şirketi bakımından sürekli iş göremezlik zararı bedeni zararlar klozundan, bakıcı gideri ve geçici iş göremezlik zararları ise tedavi giderleri klozundan karşılanmak üzere ve sigorta limiti de nazara alınarak aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.” şeklinde davacının davasının talep arttırım dilekçesi de nazara alınmak suretiyle kısmen kabulü ile; 232.528,82-TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 3.459,76-TL geçici iş göremezlik tazminatı ve 1.406,16-TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 237.394,74-TL tazminatın davalı … şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak kayıt ve şartı ve tazminatların sürekli iş göremezlik tazminatı 200.000,00-TL, geçici iş göremezlik tazminatı 3.459,76-TL ve bakıcı gideri 1.406,16-TL sinden olmak üzere toplam 204.865,92-TL sinden sorumlu olması kaydı ile sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihi olan 05/09/2019 tarihinden, diğer davalı bakımından ise kaza tarihi olan 27/09/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 40.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 27/09/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine dair hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece müterafik kusur indirimi yapılmasının usul, yasa ve yüksek mahkeme kararlarına aykırı olduğunu, müvekkilinin koruyucu tertibata ilişkin herhangi bir tespitinin bulunmadığını, yerel mahkemece bu tespitin nasıl yapıldığının gerekçelendirilmediğini ve bu tespitin dayanağının da belirtilmediğini, kusur ile maluliyet arasında illiyet bulunmadığından dolayı müterafik kusur bulunmadığını, Yerel Mahkemece tarafından hükmedilen faizin başlangıç tarihinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaza tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiğini, hükmedilen faiz türünün de usul ve yasaya aykırı olduğunu, avans faize hükmedilmesi gerektiğini, hükmedilen manevi tazminat miktarının yargılama konusu olay ve olay sbebiyle müvekkilinin uğradığı zarar ve dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde fahiş miktarda eksik ve yetersiz olduğunu, hükme esas alınan kusur raporlarının eksik inceleme ile ve hatalı şekilde düzenlendiğini, müvekkilinin trafik kazasının izlerini fiziken ve psikolojik olarak yaşamı boyunca taşıyacağını, hükmedilen manevi tazminat miktarının müvekkilinin uğradığı manevi zararlar karşısında çok cüzi kaldığını, manevi tazminat miktarının caydırıcılık unsuru taşımadığını, manevi tazminata hükmedilen faiz türünün de usul ve yasaya aykırı olduğunu, avans faize hükmedilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kendisine davalı husumeti yöneltilebilmesi için dava şartı olan arabuluculuk faaliyetine davet edilmesinin zorunlu olduğunu ancak bu faaliyet kapsamında tarafına davet için tebligatta bulunulmadığını, bu nedenle davanın usulden reddinin gerektiğini, esasa ilişkin olarak ise, kazanın meydana gelmesinde davacının kask takmamasının etkin rol oynadığını, dava dosyası kapsamındaki delillere göre davacının kalıcı iş göremezliğine dair herhangi bir tespit yapılmadığını, geçici ve kalıcı iş göremezlik sebebi ile bakıma muhtaç kaldığına dair bir tespitin de bulunmadığını, olayın bulunduğu sokak kesişiminin aydınlatmadan yoksun olmasının hem de davacının kullandığı motosikletin aydınlatma lambasının çalışmaması nedeniyle kullandığı ve sabit durumdaki aracına davacının çarpması sonucu vuku bulan zarar ile şahsinin arasındaki illiyet bağının ortadan kalktığını, ayrıca davacının ehliyetinin bulunmamasının da zararın oluşmasında karşı tarafın kusurunu ortaya koyduğunu, Yerel Mahkemece dava konusu ile ilgili birçok kez eksik ve hatalı bilirkişi raporları düzenlettirildiğini, itirazlarının ve beyanlarının dikkate alınmadığını, müterafik kusur konusunda Yargıtay’ın illiyet bağı mevcut olması durumunda uygun gördüğü oran aralığının en alt limiti üzerinden indirim yapılmasının dava dosyasının içeriği ile uyuşmadığını ve hakkaniyete aykırı olduğunu beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılması ile reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
Davalının arabuluculuğa başvurulmadığı istinafı
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi zarar nedeniyle, müteselsilen davalılar trafik sigortacısına ve diğer davalı araç işletenine yönelik tazminat istemine ilişkindir.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na 06/12/2018 tarihinde yürürlüğe giren ve 7155 sayılı kanunun 23.maddesi ile eklenen madde 18/A’ya göre; “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir….” hükmü getirilmiştir.
01/02/2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 sayılı yasa ile Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesi ile 01/01/2019 tarihinden itibaren ticari davalarda arabuluculuğa başvurunun dava şartı haline geldiği, yine 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na 06/12/2018 tarihinde yürürlüğe giren ve 7155 sayılı kanunun 23.maddesi ile eklenen madde 18/A’ya göre de, zorunlu arabuluculuğa tabi ticari davalarda, arabulucuya başvurulduğuna dair son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir suretinin sunulmasının dava şartı olduğu, bu tutanak sunulmadan açılan davalarda, mahkemece, tutanağın sunulması için davacı tarafa 1 haftalık kesin mehil verileceği, süreye rağmen tutanağın sunulmaması halinde davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verileceği düzenlenmiştir.
Anlatılan ilke ve düzenlemeler kapsamında somut olayda; davacı vekili tarafından, davalı ZMMS Sigorta’ya karşı açılan davanın zorunlu arabulucuya tabi ticari dava olduğu, taraflar arasında ihtilaf olmadığı davacının da kabulünde olduğu gibi, diğer davalı sürücüye karşı arabuluculuğa başvurulmadığı sabit olsa da, davacı tarafından zararın tahsili için müteselsilen dava açıldığı ve davalıların zorunlu dava arkadaşı olmadıkları, diğer ihtiyari dava arkadaşı işleten ve sürücü gerçek kişi için zorunlu arabulucuğa başvurunun gerekmediği anlaşılmakla itiraz yersizdir
Davalının kusura itirazı
Dosya tarafların kusur durumunun belirlenmesi için İstanbul ATK Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığına gönderilerek rapor alınmıştır. Sunulan 28/09/2020 tarihli rapor iki ihtimalli olarak sunulmuş olup raporda özetle;
1. Durumda;
Kazanın, mahalde aydınlatmanın bulunduğu sırada meydana geldiğinin kabulü halinde;
A)-Davacı sürücü …’in, %30 (yüzde otuz) oranında kusurlu,
B)-Davalı sürücü …’in, %70 (yüzde yetmiş) oranında kusurlu,
2. Durumda ise;
Kazanın, mahalde aydınlatmanın bulunmadığı sırada meydana geldiğinin kabulü halinde;
A)-Davacı sürücü …’in, %100 (yüzde yüz) oranında kusurlu,
B)- Davalı sürücü …’in, kusursuz olduğu ifade edilmiştir.
İşbu rapora yapılan itirazlar üzerine dosya bu defa tarafların kusur durumunun yeniden belirlenmesi için Ankara ATK Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığına gönderilerek rapor alınmıştır. Sunulan 18/12/2020 tarihli raporda da az yukarıda ifade edilen İstanbul ATK Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığınca yapılan değerlendirme gibi iki ihtimalli değerlendirme yapılmış ve aynı sonuçlara varılarak rapor tanzim edilmiştir.
En son sunulan rapor sonrasında bu defa Ankara Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılarak dosyaya sunulan raporlar, kaza tespit tutanağı, dosyadaki beyan ve itirazlar, davacı vekilinin en son sunulan bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi ve ekindeki belgeler ve tüm dosya kapsamına göre dosyanın Karayolları Fen Heyetinden teşekkül edecek 3 kişilik bilirkişi kuruluna tevdi ile tarafların kusurlarının oransal olarak da tespiti suretiyle rapor alınmasına karar verilmiş olup sunulan 18/02/2021 tarihli raporda ise; Davalı …Ş.’ne sigortalı aracın davalı sürücüsü …’in %70 oranında kusurlu, davacı sürücü ….’in ise %30 oranında kusurlu olduğu belirlenmekle raporlar arası çelişki giderilmiş olup itiraz yersizdir.
Davalının maluliyete ve Aktüerya raporunun içeriğine istinafı yönünden
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmemktedir
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Bu halde Söz konusu belirlemenin Adli Tıp/Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlar tarafından (çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak) uzmanlık alanlarına göre, HMK’nun 275 inci maddesi gereğince oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan çalışma gücü ve maluliyet oranının belirlenmesine ilişkin mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
O halde mahkemece, yukarıda verilen hukuksal bilgiler dikkate alınarak Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu’ndan veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Ana Bilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarından davacının maluliyeti olup olmadığı, yaralanmasının niteliği, iş güçten kalma süresinin tespiti bakımından Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre hüküm kurulması yerindedir.
ANCAK
Mahkemece hükme esas alınarak karar verilen bilirkişi tarafından TRH 2010 yaşam tablosu ve %0 teknik faiz dikkate alınarak davacının muhtemel yaşam süresi belirlenmiş ve hesaplama yapılmış olup mahkemece bu rapor hükme esas alınmıştır.
Ancak karara esas alınan hesaplama, Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 esas,1990/199 sayılı kararı ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına uygun değildir. Tarafların bilirkişi raporunda kullanılan yaşam tablosuna açık itirazları olmasa dahi TBK 51. maddesi uyarınca tazminatın kapsamı hakim tarafından belirleneceğinden, tazminat hesabında Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacıların ve desteğin muhtemel yaşam süresi belirlenmelidir.
Zira somut olayda kaza tarihi 27/09/2011 tarihi olup, poliçe başlangıç tarihi gözetildiğinde yeni genel şartların uygulanmasının hukuken mümkün olmadığ, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, kaza tarihine göre Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmekte olup, bu halde buna uygun aktüerya bilirkişisinden ek rapor alınması gerekmekte olup davalıların itirazı yerindedir.
Davacı vekilinin olayda müterafik kusur bulunmadığı,davalının ise daha fazla indirim yapılması gerektiği istinafı
6098 sayılı Borçlar Kanun’un, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi ile (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesi); Hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanun’un 52.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44.maddesi) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK.nun 52.maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Somut olayda adli tıp raporuna göre davacıda beyin ödemi gerçekleştiği,yaralanmanın mahiyet ve derecesine göre davacının kask takmadığının anlaşıldığı, kask ve koruyucu ekipman (dizlik vs.) kullanmalarının, baş boyun ve alt ekstremite yaralanmalarında koruyucu görev üstlendiği, bu koruyucu ekipmanların kullanılmamasının baş, boyun ve alt ekstremite bölgelerindeki yaralanmaları arttırdığı, davaya konu kazada kask, koruyucu ekipman kullanılmamasının kafa bölgesindeki yaralanmanın ağırlık derecesini artrdığı ve yargıtay uygulamasına göre %20 indirim yapılmasının yerinde olduğu anlaşılmakla her iki tarafın itirazı yersizdir
Keza Somut olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.
Sigorta şirketinin poliçe kapsamında sorumlu olduğu tazminatı 2918 sayılı KTK 99. maddesi gereğince başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü içerisinde ödemesi gerekmektedir. Bu süre içinde ödeme yapılmaz ise bu süre sonra erdikten sonra 9.gün sigorta şirketinin temerrüde düştüğü kabul edilir.
Davacı tarafın davadan önce sigorta şirketine bir başvuruda bulunmaması halinde yada başvuru ispatlanmadığı hallerde davalı … şirketinin dava tarihi itibari ile temerrüte düştüğü kabul edilerek bu tarihten itibaren faize hükmolunması gerekmektedir.
Davacının dava açmadan önce davalı sigortacıya başvuruda bulunduğu anlaşılmakla davalı sigortacı için temerrüt tarihinden faiz kararı verilmesi ,
Yine kazaya karışan araç ruhsat kaydına göre hususi araç olmasına göre yasal faizine karar verilmesi yerindedir. İtirazlar yersizdir.
Davacı vekilinin hesaplamanın asgari ücret üzerinden yapılmasının hatalı olduğu istinafı
“Usuli kazanılmış hak” kavramı Yargıtay uygulamaları ve öğretide kabul görmüş usul hukukunun vazgeçilmez ana temellerinden olup, bir davada kesinleşen kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturduğu gibi, bu usul kuralı davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade eder.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nun 281.maddesinde bilirkişi raporuna itiraz düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde; “…Maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeyle, tarafların tatmin olmamaları hâlinde, bilirkişi raporuna itirazda bulunabilme olanaklarının varlığı güvence altına alınmıştır. Bu düzenleme çerçevesinde, bilirkişi raporunda bazı hususlarda eksiklikler mevcutsa yahut raporda bazı hususlar belirsizlik arz ediyorsa, taraflar, raporda eksik gördükleri hususların bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik arz eden hususların ise bilirkişiye açıklattırılmasını yahut yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılmasını temin için, raporun kendilerine tebliğinden itibaren onbeş günlük süre içinde, mahkemeye itirazda bulunabilirler. Bilirkişiye yöneltilecek olan sorular, tarafların da görüşü alınmak suretiyle somut olarak belirlenecek olursa, rapora itiraz olasılığı da önemli ölçüde azalır ve bu suretle yargılamanın uzamasının da önüne geçilmiş olur. Burada rapora itiraz için taraflara tanınmış bulunan onbeş günlük süre, kesin süredir; hak düşürücü bir nitelik taşır. Dolayısıyla, taraflar, bu süre içerisinde, itirazlarını dile getirmez ise bilirkişi raporu, onlar bakımından kesinleşir; yani taraflar rapora itiraz olanağını tümüyle kaybederler. Bu durum, zaten Tasarının 100 üncü maddesinde yer alan ve kesin sürelerle ilgili genel bir düzenleme öngören kuralın birinci ve üçüncü fıkralarının işlerlik kazanmasının doğal bir sonucudur…” şekilde düzenlenmiştir.
HMK’nun 280.maddesinde; “Bilirkişi, raporunu varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak Mahkemeye verir, verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir” düzenlemesinin, 281/1 maddesinde; “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususları, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler” düzenlemesinin mevcut olduğu, buradaki amacın tarafların raporu okuyup değerlendirmeleri ve varsa itirazlarını bildirebilmeleri olduğu, bu durumda, yani taraflara raporun tebliğ edilmesi ve sonrasında taraflarca rapora itiraz edilmemesi halinde raporun itiraz etmeyen bakımından kesinleşeceği, artık rapora itiraz etme imkanının ortadan kalkacağı, bu hususun kesin sürelerle ilgili düzenlemelerin bir sonucu olduğu,Usulüne uygun biçimde raporun tebliği üzerine, rapora itiraz hakkı bulunan tarafların bu haklarını kullanmamış olması halinde ise, karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşacağı izahtan varestedir
(Nitekim Yargıtay 17. hukuk dairesi’nin 2015/3253 esas, 2017/9419 karar; aynı daire 2015/10058 esas, 2018/4639 karar sayılı, 2017/157 esas 2018/11631 karar sayılı ilamları)
Bu kapsamda hükme esas aktüerya raporunun 14/02/2022 tarihinde ihtaratlı olarak tebliğ edilmiş olmasına rağmen bilirkişi raporuna karşı bu yönde yazılı olarak herhangi bir itirazda bulunulmadığı bilirkişi raporunda asgari ücretten yapılan hesaplamaya bir itirazının bulunmadığı gibi bu hesaplama göre davasını artırdığı gözetildiğinde bu durumun davalılar lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiği gözetilerek bu nedenle davacının buna yönelik istinafı itirazı yerinde görülmemiştir.
Manevi tazminatın az taktir edildiği istinafı yönünden;
Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.
O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri, davacının tespit edilen sosyal ve ekonomik durumuna, davacının kaza nedeniyle % 22,2 oranında meslekten kazanma gücünü kaybettiği ve iyileşmesinin 9 ay olduğu gözetilip, davalının kusur durumu (%70) ve olayın oluş şekli dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun olduğu bu itibarla davacı vekilinin istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Yukarıda yapılan genel açıklamalar ışığında, istinafa konu ilk derece mahkemesinin dosyası incelendiğinde, yukarıda belirtilen ve esasa etki eden hususlarda delillerin eksik toplandığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararının duruşma yapılmaksızın kaldırılması ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin ve davalı …’in istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, gerekçede belirtilen eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılması için HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan başvuru harcı dışında kalan istinaf karar harçlarının talep halinde taraflara ayrı ayrı iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 15/09/2022

… … … …
Başkan Üye Üye Katip
… … … …
E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.