Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1599 E. 2022/1648 K. 05.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 05/09/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 17/03/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACILAR : 1- …
: 2- …
3- …
4- …
5- …
VEKİLLERİ : Av. …
Av. …
DAVALI : …
VEKİLLERİ : Av. … – …
Av. … – …
Av. … – …
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 06/09/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; sürücüsü … olan ve trafik sigortası olmayan, … plakalı motosiklet ile 26.07.2018 tarihinde … Mahallesi, … sokak kavşağına geldiğinde,…Sokak üzerinde seyir halindeki … idaresindeki … plakalı motosiklete kavşaklarda geçiş hakkı önceliği kuralına uymayarak, sol yan orta kısmından çarparak kazaya sebebiyet verdiğini, kaza neticesinde …’ın hayatını kaybettiğini, Konya … Çocuk Mahkemesi … E. Sayılı dosyasından alınan 14.03.2019 tarihli bilirkişi raporu ve 16.07.2019 tarihli adli tıp raporuna göre sürücü …’ın kazanın oluşumunda yüzde yüz kusurlu bulunduğunu, müvekkillerinin vefat eden …’ın eşi ve çocukları olduğunu ve müvekkillerinin ömür boyu, hayatını kaybeden müteveffanın desteğinden yoksun kaldıklarını ve zarara uğradıklarını, … plakalı motosikletin trafik sigortası olmaması sebebiyle güvence hesabına başvurulduğunu ve tazminat istendiğini, Güvence hesabı tarafından müvekkillerine … için 150.225 TL, … için 84.544 TL, … için 18.978 TL, … için 18.978 TL, … için 31.094 TL olmak üzere toplam 303.819 TL ödeme yaptığını, ancak ölen … ’ın tarım işçisi olarak çalıştığını ve aylık gelirinin yaklaşık 2.500 TL olduğunu, müvekkillerine olan desteği, müvekkillerinin yaşı, mevcut durumları dikkate alındığında ödenen miktarın yetersiz olduğunu, arabuluculuğa başvurulduğunu fakat olumsuz sonuçlandığını,bu nedenlerle; davanın kabulüyle HMK md.107 uyarınca tam ve kesin olarak belirlendiğinde artırılmak üzere, müvekkili … için 100 TL, müvekkili … için 100 TL, müvekkili … için 100 TL, müvekkili … için 100 TL, müvekkili … için 100 TL maddi tazminatın yetersiz ödemeye ilişkin bakiye maddi tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle; ile birlikte davalıdan tahsilini, ücret ve masrafın davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; davacının dava tarihinden önce müvekkili kuruma başvuru yaptığını ve müvekkili kurumca ödeme yapıldığını, davacı tarafın ek tazminat için başvuruda bulunmadığını, ek tazminat talebi için başvuru şartı yerine getirilmeden açılan davanın usulden reddini talep ettiklerini, davanın … plakalı aracın sürücüsü konumunda olan …’a ihbarını talep ettiklerini, müvekkili kurumca davacılar için yapılan ödeme ile hesap borçtan ve yükümlülükten kurtulduğunu, davacı … için 31.094 TL, … için 84.544 TL, … için 18.978 TL, … için 150.225 TL ve … için 18.978 TL olmak üzere toplam 303.819 TL destekten yoksun kalma tazminatının 11.03.2019 tarihinde vekile ödendiğini,ibranamenin borcu ortadan kaldıran niteliğinin bulunmadığını, ibranamenin geçersiz olduğunu gösterecek herhangi bir delil bulunmadığını, ödeme tarihindeki verilere göre yapılan hesapta ödenen ile hesaplanan arasında fahiş bir fark olduğunu hükmedilirse, yaptıkları ödemenin güncelleştirilerek, güncelleştirilen ödeme hesaplanandan düşürülmesini, müvekkili kurumun ZMMS teminat limitleri ve kusur oranı ile sınırlı sorumlu olduğunu, destek şahsının elde ettiği gelir delillerle ispat edilemediğinden asgari ücret dikkate alınarak hesap yapılmasını talep ettiklerini, müteveffanın kask ve koruyuşu elbise giymemesi zararı artırdığından ayrıca hesaplanacak tazminattan müterafik kusur indirimi yapılmasını talep ettiğini, dava tarihinden itibaren yasal temerrüt faizi işletilmesi gerektiğini, bu nedenlerle; davanın usul ve esasa ilişkin olarak sundukları gerekçeler dikkate alınarak reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin de davacıya tahmil edilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “İzah edilen hususlar nedeniyle tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; 26/07/2018 tarihinde gerçekleşen trafik kazası neticesi vefat eden …’ın hayatını kaybetmesi nedeniyle, yargılamaya esas alınan 13/01/2022 ve 03/02/2022 tarihli aktüerya bilirkişi ek raporlarına göre hesaplanan ve müteveffanın desteğinden yoksun kalan davacı … için 16.228,60 TL, davacı … için 4.468,06 TL, davacı … için 4.468,06 TL, davacı … için 32.333,47 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalıdan sigorta limitleri dahilinde ve 02.02.2019 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacılara verilmesine karar verilmiştir.
Her ne kadar davacı … yönünden tazminat taleplerinde bulunmuş ise de; bu davacıya yönelik daha evvel yapılan ödemeler mahkememizce yapılan hesaplama ve garame taksimine göre hesaplanan miktardan fazla olduğundan bu davacı yönünden davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davanın KISMEN KABULÜ İLE;
Davacı … için; 16.228,60 TL maddi tazminatın davalıdan sigorta limitleri dahilinde ve 02.02.2019 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya ödenmesine,
Davacı … için; 4.468,06 TL maddi tazminatın davalıdan sigorta limitleri dahilinde ve 02.02.2019 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya ödenmesine,
Davacı … için; 4.468,06 TL maddi tazminatın davalıdan sigorta limitleri dahilinde ve 02.02.2019 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya ödenmesine,
Davacı … için; 32.333,47 TL maddi tazminatın davalıdan sigorta limitleri dahilinde ve 02.02.2019 tarihinden, itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacıya ödenmesine,
Davacı … yönünden davanın REDDİNE” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İlk derece Mahkemesi tarafından (Kabul)Kısmen Kabul-Kısmen Red kararı ile;
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı tarafından dava tarihinden önce ek tazminat için müvekkili kuruma bir başvuru yapılmadığından, tazminat talebi için başvuru şartı yerine getirilmeden ikame edilen işbu davanın usulden reddi gerektiğini, davanın kabulünün hatalı olup yeniden incelemeyi gerektirdiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte; Yerel Mahkeme tarafından kurulan hükmün teminat limitini aştığını, kaza tarihi itibariyle maddi tazminat için limitin 360.000 TL olduğunu, müvekkili kurum tarafından davacılara 04.03.2019 tarihinde 303.819,00 TL ödeme yapıldığını, hüküm altına alınan toplam tutarın ödeme ile birlikte toplam 360.000 TL olması gerektiğini, aleyhlerine hükmedilecek feriler ve yargılama gideri bakımından da limitle orantılı olacak şekilde hesaplama yapılarak karar verilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeden ve teminat limitini aşacak şekilde kurulan hükmün hatalı olduğunu, tazminat hesaplamasının KTK’de yapılan değişiklik kapsamında çıkartılan Zorunlu Mali Mesuliyet Genel Şartları gereğince TRH 2010 tabloları ve 1,65 teknik faiz uygulanarak yapılması gerektiği halde yapılmamış olmasının hatalı olduğunu, kaza tarihinde mevzuat uygulanacaksa da eski genel şartlar gereği 1,8 oranında teknik faiz ile yapılması gerekirken yapılmamış olmasının hatalı olduğunu, hesaplamanın KTK muvacehesinde belirttikleri kriterler kullanılarak yeniden yapılması gerektiğini, aksinin kabulünün davacı lehine sebepsiz zenginleşme teşkil edeceğini, müteveffanın davaya konu trafik kazasının meydana geldiği seyahat esnasında koruyucu kask ve elbise kullanmadığını, davacıda meydana gelen arazlar dikkate alındığında kask ve koruyucu elbise kullanılmamış olmasının zararda etkili olduğunun açık olduğunu, bu yönüyle tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, hükmün söz konusu indirim yapılmadan ve müterafik kusur indiriminin koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılmadan kurulmuş olmasının hatalı olduğunu, davacılar için davadan önce müvekkili kurum tarafından destekten yoksun kalma tazminatı ödemesi yapıldığını, ödeme tarihindeki verilere göre yapılan ödeme ile tazminat hakkının olmadığının tespit edildiğini, bu nedenle davanın KTK 111 gereği reddi gerekirken kabulünün hatalı olduğunu, dosya kapsamında yapılan yargılamada eşin evlenip evlenmediği araştırılmadan hüküm kurulduğunu, gerekçeli kararda müvekkili kurum aleyhine Mahkemece belirlenen ve dava tarihinden önceki bir tarihe denk gelen temerrüt tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verildiğini, ancak Yargıtay kararları ışığında müvekkili kurum aleyhine ancak dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilebileceğini, bu sebeple de kararın hatalı olup yeniden incelemeyi gerektirdiğini, tüm bu nedenlerle istinaf taleplerinin kabulüne karar verilerek Yerel Mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminat istemine ilişkindir.
1- Davadan önce usulüne uygun başvuru yapılmadığı istinafı;
2918 sayılı KTK’nın 97.maddesinde, 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik neticesinde, 97.maddenin eski metninde, zarar görenin zorunlu mali sorumluluk sigortasında ön görülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi, dava açabilme hakkı mevcut iken 6704 Sayılı Kanunun 5.maddesi ile yapılan değişiklik sonucunda madde hükmü “Zarar görenin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 Sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir” denilmiştir.
Yukarıda maddede yapılan değişiklikle, zarar gören hak sahipleri ZMMS sigortacısına karşı artık doğrudan dava açamayacaklardır. Öncelikle sigortacıya tazminatın ödenmesi için genel şartlarda belirtilen belgeler ile yazılı olarak başvuracaklar ve yazılı başvurudan itibaren 15 gün içinde kendilerine cevap verilmez ya da verilen cevap hak sahibinin talebini karşılamaz ise, hak sahibi tazminat için dava açabileceği gibi tahkime de başvurabileceklerdir. Bu hali ile trafik kazaları nedeniyle zarara uğrayanlar sigortaya davadan açmadan önce mutlaka sigortacıya yazılı başvuruda bulunmak zorundadırlar. Dava açabilmeleri için yazılı başvurudan itibaren 15 günlük sürenin dolmuş olması gerekmektedir. Bu sebeplerle davadan önce yazılı başvuruda bulunmak ve başvurudan itibaren 15 günlük sürenin geçmesi ZMMS sigortacısına tazminat davası açılmasının ön şartıdır. Bu husus anılan maddenin değişiklik gerekçesinde vurgulanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın dava şartlarının düzenlendiği 114.maddesinin 2.fıkrasındaki düzenlemeye göre “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır”.
HMK 115. maddenin 1.fıkrasında ise, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.” denilmiş,
2.fıkrada ise, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” düzenlemesi mevcut olup;
6407 sayılı Kanunla değişik 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceği düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davalıya meydana gelen trafik kazasın nedeniyle davacının, dava tarihinden önce belgeler ile birlikte 17/01/2019 tarihinde başvuru dilekçesi ile başvurdukları, davalının hasar dosyası açtığı ve ödeme yaptığı anlaşılmıştır.
Bu itibarla, davacının dava açmadan önce yasada öngörülen sigortaya başvuru koşulunu yerine getirdiği sonucuna ulaşıldığı, bu halde yasada belirtilen başvuruya ilişkin ön koşulun yerine getirildiği, temerrütün de bu tarih itibariyle oluştuğu de açıktır. Bu sebeplerle, Davalı vekilinin itirazı yerinde değildir.
2-Hesaplama yöntemine yapılan itirazın incelenmesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınması gerekmektedir.
3-Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede :
Davalı güvence hesabı tarafından 11/09/2019 tarihinde … için 150.225 TL, … için 84.544 TL, … için 18.978 TL, … için 18.978 TL, … için 31.094 TL olmak üzere toplam 303.819 TL ödeme yaptığı, teminat limitinin 360.000 TL olduğu. İDM tarafından teminat limitinden arta kalan 56.181 ,00 TL nin garameten paylaştırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Ancak yapılan ödeme her bir davacı için ayrı ayrı yapıldığından yapılan ödemelerin her bir davacı için güncellenerek artan miktarın tespiti gerekirken hatalı hesaplama yapılarak artan miktarın garameten paylaştırılması hatalıdır. Keza müteveffanın anne babası karar tarihinde sağ iken anne babaya pay ayrılmamıştır.
İDM tarafından yapılması gereken hesap bilirkişisinden yeniden rapor alarak (PMF 1931) Tablosu esas alınarak , davalı … yaptığı ödemeler her bir davacı için ayrı ayrı güncellenerek,müteveffanın anne baba payları ayrılarak ,müteveffanın babasının karar tarihinden sonra 18/03/2022 tarihinde öldüğü dikkate alınarak usuli müktesep haklar korunarak davacılara yapılması gereken ödeme olup olmadığının tespitinin yapılmasıdır.
4- Müterafik kusur itirazının incelenmesinde:
6098 sayılı Borçlar Kanun’un, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi ile (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesi); Hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanun’un 52.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44.maddesi) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK.nun 52.maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Somut olayda, KTK. ve yönetmelik hükümlerine göre koruyucu ekipman olarak kask, dizlik vs. takması zorunludur.
Bu durumda ilk derece mahkemesince ceza dosyası ve tüm belgeler değerlendirilerek müteveffanın koruyucu ekipman olarak kask, dizlik takılı olup olmadığı ,takılı değil ise bu durumun müteveffanın ölümüne etkili olup olmadığı araştırılarak karar verilmesi gerekmektedir.
5- Faiz başlangıcına ilişkin itirazın inclenmesinde:
… yönünden faizin başlangıç (temerrüt) tarihi belirlenirken, ilgililerce gerekli belgeler de ibraz edilerek 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98, 99 ve Güvence Hesabı Yönetmeliğinin 9,14 ve 15.maddelerinde yazılı biçimde fona başvurulduğu halde ödeme yapılmamışsa başvuru tarihinden itibaren … Hesabının temerrüde düştüğünün kabulü gerekir.Gerekli belgeler ibraz edilmeksizin başvuruda bulunulmuş ya da hiç müracaat edilmemiş ise … Hesabının temerrüdünden bahsedilemeyeceğinden faiz başlangıcının dava tarihi olarak kabulü gerekir. O halde, davalı … davacı tarafından dava tarihinden önce yapılmış bir müracaat bulunduğundan itirazın reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde yatırana iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuran davalı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7- Konya … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … tarafından sunulan; …Şubesine ait; 27/04/2022 tarih, …. numaralı 122.000,00 TL bedelli teminat mektubunun İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi.05/09/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.