Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1596 E. 2022/2363 K. 15.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 15/11/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 17/02/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : 1- … – …
VEKİLİ :Av. …
DAVALI : 2- … – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVA İHBAR OLUNAN : …
VEKİLİ :Av. …
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 15/11/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 15/11/2022

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; 26/05/2018 tarihinde meydana gelen kazada müvekkilinin … Caddesi ve … Caddesiyle kesişen kavşağa yakın olan mahalde kullanmış olduğu … plakalı aracını kaldırım üzerinde ve yola sıfır olduğu şekilde park ettiğini, direksiyon tam geçeceği sırada davalının kullanmış olduğu … plakalı araç ile müvekkiline çarptığını, olaydan dolayı müvekkilinin kaburgalarının kırıldığını, beyin kanaması geçirdiğini, olaydan dolayı uzun süre çalışamadığını, aracın çarpmasıyla takla atarak çarpan aracın üzerine düştüğünü ondan sonra da yere düştüğünü, aracına zarar gelmediğini, olay yerinde trafik ışık kontrollü yaya geçidinin olmasına rağmen davalının hız kurallarına dikkat etmeksizin araç kullanması ile tamamen kusurlu olduğunu, müvekkilinin kusuru olmadığını, kaza sonrasında müvekkilinin … Hastanesi Acil Servisine kaldırılıp 01/06/2018 tarihine kadar yoğun bakımda kendine gelemediğini, olay nedeniyle müvekkilinin iki yıl çalışamadığını, kaburga kemiklerinin kırılması nedeniyle düzgün kaynamamasından dolayı göğüs kafesi kısmında kalıcı iz meydana geldiğini, akciğerlerinde hasar sebebiyle solunum yetersizliği meydana geldiğini, ayrıca kafası üzerine düşme nedeniyle kafatasında ve yüzünde kalıcı sabit izler olduğunu, malulen emekli olma ihtimali olduğunu, organ işlev kaybı ve performans kaybı meydana geldiğini, bu haliyle ailesinin üzüntü ve psikolojik moral yıkkınlığı yaşadığını ve halen de yaşamaya devam etmekte olduğunu, davalı sigorta şirkete başvuru yaptıklarını fakat dosyanın oluşturulmadığını, arabuluculuk başvurusu yapıldığını anlaşma olmadığını, bu nedenlerle müvekkilinin uğradığı maddi tazminat (2.000,00 TL), manevi tazminat (60.000,00 TL), tedavi sebebiyle gelirden yoksun kalma nedeniyle işsizlik parası (1.000,00 TL), Uzuv kaybı sebebiyle iş gücü ve performans kaybı (1.000,00 TL ), bedende kalıcı sabit iz nedeniyle tazminat (1.000,00 TL) olmak üzere toplam 65.000,00 TL tazminatların tazminiyle ve … plakalı araç üzerine karar kesinleşinceye kadar ihtiyati tedbir konularak mahkeme masrafları, vekalet ücretinin davalılardan fazlaya dair hakları saklı tutarak y
Davalı … Sigorta vekilinin mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle;Davacının, 10.11.2015 tarihli trafik kazasında yaralanmasına sebebiyet verdiği iddia edilen … sayı plakalı aracın müvekkili şirket nezdindeki … nolu Trafik (ZMMS-mecburi mali mesuliyet) Poliçesi ile sigortalı olduğunu, poliçe sorumluluğunun sigortalı araç sürücüsünün kusur oranı ile sınırlı olduğunu, savcılık hazırlık tahkikatındaki sigortalı araç sürücüsüne atfedilen ve şirketleri aleyhine olan kusur oranını kesinlikle kabul etmediklerini, kaza tespit tutanağında sigortalı araç sürücüsünün kusursuz, davacının %100 asli kusurlu olduğunu, müvekkili şirketin sorumluluğu doğacak olsa bile bu sorumluluğun poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, davacının kalıcı sakatlık nedeniyle meydana gelen işgücü kaybının oransal olarak tespitini talep ettiklerini, kaza nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumlarınca davacıya aylık bağlanıp bağlanmadığının, rücuya esas ödeme yapılıp yapılmadığının araştırılması gerektiğini, davacıya maluliyeti nedeniyle aylık bağlanmışsa, davacının zararı doğmamış olacağından müvekkili sigorta şirketinden talepte bulunulması mümkün olmayacağını, davacının olay günü yaralanmasına neden olunan kazada ağır ihmalinin söz konusu olması nedeniyle gerekli hakkaniyet indirimlerinin yapılması gerektiğini, sigortalı araç sürücüsünün, kaza günü kullandığı aracın sınıfına uygun yeterli ehliyete sahip olmamasının ya da alkollü olduğunun; araçta istiap haddi aşımı, sürücünün kaza yerinden firar etmesi vb. bir durumun dava sırasında saptanması halinde, gerekli ihbar ve rücu haklarının saklı olduğunu, böyle bir durumun tespiti halinde; ödenecek tazminatın ZMMS Genel Şartları uyarınca davacıya rücu edilmesi ihtimalinin doğması durumunda davanın reddi gerekeceğini, davacının manevi tazminat taleplerinin trafik poliçesi teminatı dışında olduğunu, Manevi tazminattan, işleten ve sürücünün sorumlu olduğunu, davacı ile trafik sigortalı araç sürücüsü arasında bir CMK anlamında uzlaşma söz konusu olduğunu ve cezai yönden takipsizlik kararı verilmesi ise işbu davanın CMK ve bu yöndeki yargısal içtihatlar uyarınca reddinin gerektiğini, bu nedenlerle; davanın reddini, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekilinin mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle;trafik kazasının 26/05/2018 tarihinde meydana geldiğinden davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, dava konusu trafik kazası ile ilgili Konya … Asliye Ceza Mahkemesinin … Esas sayılı davasının derdest olduğunu, sonucunun bekletici mesele yapılması gerektiğini, kazanın meydana gelmesinde müvekkilinin kusurunun olmadığını, davacının aniden müvekkilinin önüne çıktığını, kaza mahallinde tutulan trafik kazası tespit tutanağında kazanın oluş şeklinin olduğu gibi anlatıldığını ve krokilendirildiğini, müvekkilinin hiçbir kusurunun olmadığının tespit edilidğini, ışık kontrollü yaya geçidini kullanmayan, araçların arasından aniden yola çıkan davacının, kazanın meydana gelmesinde tam ve asli kusurlu olduğunu, davacının sürekli iş göremezliği ve duyu kaybı olmadığı tedavi evrakları ve raporlar ile sabit olduğunu, davacının maluliyetinin, geçici ve sürekli iş kaybının, duyu/organ kaybının olduğu yönündeki iddialarını ve bu yöndeki taleplerini kabul etmediklerini, müvekkilinin … plakalı aracı garanti kazançlı dar kapsamlı kasko sigorta poliçesi ile … Sigorta A.Ş. tarafından sigortalandığını, … sigorta poliçesinde, zorunlu mali sorumluluk sigortası hadlerinin üzerinde kalan kısım ve manevi tazminat klozu bulunduğundan, davacının manevi tazminat talepleri de bu poliçe ile teminat kapsamında olduğundan, davanın sonucu … Sigorta A.Ş.’ni de etkileyeceğinden, davanın … Sigorta A.Ş.’ye ihbarını talep ettiğini, bu nedenlerle; davacı taleplerinin ve davasının zamanaşımı nedeniyle reddini, kazanın meydana gelmesine davacı kendi tam ve asli kusurlu davranışı ile sebebiyet verdiğinden, zararını 3. Kişilerden talep etme hakkı olmadığından haksız maddi ve manevi tazminat davasının reddini, yargılama gider ve vekillik ücretinin karşı tarafa yükletilmesini, tüm karşı yasal haklarımızın saklı tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi 17/02/2022 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; yargılamaya esas alınan kusur, maluliyet ve aktüerya raporları ile birlikte davacı vekilinin 07/01/2022 tarihli ıslah dilekçesi de nazara alınarak; davacının; Tedavi sebebiyle gelirden yoksun kalma (geçici iş göremezlik) nedeniyle uğradığı maddi zarar için 3.802,33 TL, bakıcı giderlerinden kaynaklanan maddi zarar için 1.522,13 TL ve tedavi giderinden doğan maddi zararı için 750,00 TL, sürekli iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için 16.893,65 TL zarar tespit edilmiş ancak taleple bağlı kalınarak 13.514,93 TL’ye hükmedilerek toplam 19.589,39 tazminatın işleten ve sürücü davalı yönünden 26/05/2018 olay tarihinden işletilecek yasal faizi; sigorta şirketi yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere 09/07/2020 temerrüt tarihinden işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Her ne kadar davacı taleplerinde uzuv kaybına ilişkin zararlarının olduğuna iddia etmiş ise de; düzenlenen raporda uzuv kaybına dair herhangi bir tespit bulunmadığından ve bu yöndeki iddiaların ispatına yönelik muteber herhangi bir delil sunulmadığından ilgili talebin reddine karar verilmiştir.
Davacının düzenlettirilen maluliyet raporlarına göre tespit edilen yaralanma derecesi, bu yaralanma ve tedavi süreci nedeniyle yaşadığı elem, üzüntü ve ızdırapları nazara alınarak manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile; 5.000,00 TL manevi tazminatın davalı .’dan 26/05/2018 olay tarihinden işletilecek yasal faiz ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Manevi tazminat istemleri ZMMS poliçe kapsamında olmadığından, davalı sigorta şirketine yönelik manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilerek ;
DAVANIN KISMEN KABULÜ ile;
Maddi tazminat taleplerine ilişkin olarak; Davacının Tedavi sebebiyle gelirden yoksun kalma (geçici iş göremezlik) nedeniyle uğradığı maddi zarar için 3.802,33 TL, sürekli iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı için taleple bağlı kalınarak 13.514,93 TL, bakıcı giderlerinden kaynaklanan maddi zarar için 1.522,13 TL ve tedavi giderinden doğan maddi zararı için 750,00 TL, olmak üzere Toplam 19.589,39 TL tazminatın davalı … yönünden 26/05/2018 kaza tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi; Davalı sigorta şirketi yönünden ( poliçe limitleri aşılmamak üzere) 09/07/2020 temerrüt tarihinden işletilecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
Uzuv kaybı sebebiyle uğranılan zararlara ilişkin taleplerin REDDİNE,
Manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile; 5.000,00 TL manevi tazminatın davalı …’dan 26/05/2018 olay tarihinden işletilecek yasal faiz ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; Kaza tespit tutanağı ve tanık ifadelerinden anlaşıldığı üzere, trafik ışıkları ve kaza mahalli arasındaki mesafenin çok yakın olması ve yoğun araç trafiği nedeniyle davalının aşırı hız yapmasınını mümkün olmadığını, davalının, davacıyı gördüğü anda her ne kadar fren yapmışsa da bir taraftan davacının hızlı hareket etmiş olması, diğer taraftan görme anı ile çarpma yeri arasındaki mesafenin çok yakın olması, ne klakson çalmaya ne de aracın anında durmasını sağlayamaya müsait olmadığını, dava konusu olaya benzer bir başka kazada yapılan kusur tespiti ve buna bağlı beraat kararına rağmen, itirazlarının dikkate alınmadan olaya, oluşa, yasaya, emsal karar ve içtihatlara aykırı biçimde yapılan kusur tespitiyle müvekkil aleyhine hakkaniyete aykırı tazminata hükmedildiğini, davalı sigorta şirketinin temerrüt tarihinin yanlış tespit eden, bu nedenle müvekkilin fazla faiz ödemesine sebep olduğunu, davacının kabul edilmeyen ve reddedilen tazminat taleplerine rağmen, müvekkil yönünden eksik yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedildiğini, tazminat hesabını PMF Yaşam Tablosuna göre değil, yerel mahkemenin TRH 2010 Yaşam Tablosu ve Prograsive ve Rant Sistemine göre hesaplayan bilirkişi raporuna itibar ederek hüküm kurduğunu, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. … K. Sayılı kararının ortadan kaldırılmasına, kazanın meydana gelmesinde davacının asli ve tam kusurlu olduğunun tespiti ile haksız davanın tümden reddine, yargılama ve istinaf giderleri ile vekillik ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle, 28.10.2021 tarihli bilirkişi raporunda belirlenen kusur oranlarının yerinde olmadığını, müvekkilin meydana gelen yaralamalı trafik kazasında hiçbir kusurunun olmadığını, bilirkişi tazminat hesaplama raporunda; daha önce dosyaya sunulmuş olan kusura ilişkin raporda, davalı sürücü için kusur oranının %25 olarak belirlendiğini ve bu belirleme üzerinden tazminat hesaplaması yapıldığını, Adli Kurulun, beyindeki hasarın ve kemiklerdeki kırıkların iyileşme süresinin emsallerine göre 9 aya kadar olabileceğini ve müvekkilin bu süre zarfında mesleğini icra edemeyeceğini, bu sürenin geçici iş göremezlik olarak nitelendirilebileceğine kanaat getirdiğini, fakat bu sürenin gerçek sürenin çok altında olduğunu, müvekkilin yaralanma ağırlığı dikkate alındığında; EK bilirkişi raporunda 3 ay bakıcıya ihtiyaç duyulacağı tespit edildiğini ve buna göre hesaplama yapıldığını fakat bu süre ve miktarın düşük olarak belirlendiğini, müvekkil için 5.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi çok düşük bir miktardır. Bu oranın en azından maddi tazminat miktarı kadar olması gerekirken yerel mahkemenin bu hususu gözardı ettiğini, tüm bu nedenlerle usule ve hukuka ve hakkaniyete uygun olmayan Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.02.2022 tarihli ve … E. … K. Sayılı kararının kaldırılmasını talep ve beyan etmiştir.
Davalı … A.Ş vekili sunduğu istinafa cevap dilekçesinde özetle; ifade tutanakları, kaza tespit tutanağı, hazırlık soruşturması evrakı, dosyadaki delil durumu ve dosyaya kazandırılan denetime ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporları gözetildiğinde yerel mahkemece verilen kararın doğru olduğunu, ilk derece mahkemesinin delilleri değerlendirmesi ve hukuki gerekçesinin usul ve yasaya uygun olduğunu, tüm bu nedenlerle incelenen mahkeme kararının usul ve yasa yönünden hukuka uygun olduğunun tespiti ile davacı tarafça yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Mahkemece verilen karar, davacı ve davalı … tarafından istinaf edilmiştir.
1- Kusura yönelik itirazında;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”, yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Karayolları Trafik Kanunun 86/1 maddesinde, “İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur” denilmektedir.
Buna göre, tespit tutanağında davalıya kusur verilmez iken mahkemece alınan trafik bilirkişi raporu kusur raporunda davalıya hız nedeniyle yüzde yirmi beş oranında kusur verilip bu raporun hükme esas alındığı; bu şekilde kusur durumları arasındaki çelişki bulunduğu halde bunlar arasındaki çelişki giderilmeksizin hüküm kurulduğu anlaşılmakla; itirazları da karşılar biçimde kusur konusundaki çelişkileri giderir, Karayolları Fen Heyetinden oluşturulacak 3 kişilik heyetten rapor alınması gerekli olduğundan, buna yönelen davacı ve davalı … vekilinin itirazının kabulüne karar verilmiştir.
2-Kamu düzeni ve davalı istinaf sebebi olarak talepten fazlaya karar verilmesi;
6100 sayılı HMK’nun 26/1 maddesinde “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir” düzenlemesine yer verilmiştir. HMK’nun 176. maddesi (HUMK’nun 83. md.) ve devam maddelerinde ıslah müessesesi düzenlenmiş olup, bu yolla, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya istem sonucunun değiştirebilmesi imkanı sağlanmıştır. Usule ilişkin işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Bu hale göre yargılaması devam eden bir dava içinde, ıslah ile ikinci bir talepte bulunma olanağı bulunmamaktadır. Islahla, dava konusu olmayan bir istemin dava kapsamına alınması mümkün değildir.
İfade olunan yasal düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda; dava dilekçesinde açıkça talep edilmeyen bakıcı tazminatının ıslah dilekçesiyle talep edilmesinin mümkün olmadığı, bu yöndeki kararın, dava dilekçesindeki talebin aşılması mahiyetinde ve ıslah müessesine ilişkin yasal düzenlemelere aykırı olacağı, bakıcı giderine ilişkin açılmış ve harcı yatırılmış bir dava bulunmadığından, mahkemece dava dilekçesinde istenilmeyen bakıcı giderine hükmedilmesi bu şekilde usul ve yasaya aykırı olduğu gibi kamu düzenine de aykırı bulunup bu husus resen gözetilmiş olup bu halde davalının istinaf talebi, kamu düzeni yönünden kabul edilmiştir. (Nitekim 17 hd nin 2014/23214 esas 2017/4406 karar,2015/7913 esas 2018/3722 karar sayılı ilamları)
3- Kamu düzeni gereği ve istinaf sebebi nedeniyle aktüer ve maluliyet raporuna yönelik;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece, AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak “belirlenecek uzmanlık alanlarına göre oluşturulacak heyetten (alınan raporun uzmanlıkları belli olmayan araştırma görevlilerinden alınmış) maluliyet alınarak yukarıdaki esaslara uygun (Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’ne göre) rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Kabule göre de; Aktüer raporuna yönelik ise; yukarıda belirtilen esaslara göre aktüer bilirkişi tarafından PMF yaşam tablosu ve Progresif Rant esas alınarak hazırlanan rapora göre karar verilmesi yerine, TRH yaşam tablosu esas alınarak karar verilmesi isabetsiz olup, kamu düzeni nedeniyle davalının itirazı yerindedir.
Bu itibarla, davalı sigorta vekilinin kamu düzeni sebebiyle istinaf taleplerinin kabulü gerekmiştir.
4- kabule göre de;
-Davalı sigortanın faiz başlangıcına dair;
Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerektiğinden mahkemece isabetsiz şekilde dava ve ıslah tarihlerine göre ayrı ayrı faiz işletimesi usule uygun olmadığından davacı tarafın buna yönelik itirazları yerindedir. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava/temerrüt) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerekmektedir.
Buna göre davacının taleplerine göre faiz başlangıcı belirlenmesi gerekip davalının kendi ihbarı nazara alınarak faiz başlangıç tarihi belirlenemeyeceğinden, davalının bu yöndeki istemi yerinde olmamaktadır. Ancak, mahkemece yukarıda belirtilen şekilde faiz başlangıç tarihi belirlendiği de anlaşılamadığından, karar yerinde bu hususun gösterilip tartışılması gerektiğinden, kararın bu yönden de kaldırılması gerekmiştir.
-Kaldırma sebep ve şekline göre, davacıların manevi tazminat itirazları konusunda şimdilik bir değerlendirme yapılmasına gerek ve yer bulunmamaktadır.
Anlatılan sebep ve gerekçelerle, tüm dosya kapsamı ve davanın niteliği nazara alınarak davacı ve davalı … vekilinin istinaf taleplerinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK m.353/1-a-6 uyarınca kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı ve davalı … vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden taraflarca yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harcının talep halinde yatıranlara iadesine,
4-İstinaf eden taraflarca istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.15/11/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.