Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1479 E. 2022/1662 K. 05.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 17/03/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : …
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Sigorta Ödemesine Dayanan Rücuen)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 05/09/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : …
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 28/10/2021 tarihli dilekçesiyle; dava konusu alacağın tahsili amacıyla Konya … İdare Mahkemesi … İdare sayısı ile dava açıldığını, ve davanın sonucunda adli yargının görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verildiği, taraflarca istinaf edilmemesi üzerine kararın kesinleştiğini, mahkememizde açılan dava öncesi arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını, … A.Ş adına tescilli ve sürücüsü … olan ve davacı şirket … A.Ş. nezdinde Kasko Sigorta poliçesi ile sigortalanan … plakalı aracın 02/07/2020 tarihinde yol kusuru nedeniyle tek taraflı, maddi hasarlı trafik kazasına karıştığını, yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak kaza tespit tutanağı düzenlediklerini ve bu tutanağın kesin delil teşkil ettiğini, kaza neticesinde davacı şirket araç maliki sigortalı şirket ile aralarında bulunan kasko sigorta poliçesine binaen 09/09/2020 tarihinde 9.335,00 TL tutarında, 04/01/2021 tarihinde 990,00 TL olmak üzere toplam 10.325,00 TL ödeme yaptığını, davalının hizmet gereklerine uygun ve yeterli olmayacak biçimde yetki ve görev alanı içerisindeki sokağın bakım ve onarımını uygun standartlarda yerine getirmemesinden kaynaklandığını, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 1472. maddesi bağlamında halefiyet ilkesi gereği sigortalıya yapılan 10.325,00-TL ödemenin faizi ile birlikte davacı şirkete ödenmesini talep ettiklerini beyan ederek davanın kabulüne , sigortalıya ödenen 10.325,00-TL hasar bedelinin, ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan rücuen tazmini ile tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili 15/11/2021 tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle; davacının açtığı davanın görev yönünden reddinin gerektiğini, davacının açması gereken davanın idari yargıda tam yargı davası olduğunu, davacının belediyenin hizmet kusuru olduğu nedeniyle tazminat talebinde bulunduğu, idari eylem ve işlemlerden dolayı haklarının ve menfaatlerinin ihlal edildiğini iddia edenlerin açacakları iptal davalarının görüleceği mahkemenin Danıştay ve İdare Mahkemeleri olduğunu, bu işleme ilişkin tam yargı davasının açılabileceği tek görevli ve yetkili mahkemenin Konya İdare Mahkemesi olduğunu, davacının 04/08/2021 tarihinde müvekkili belediyeye dilekçe verdiğini ve dilekçesinde kazadan kaynaklanan 11.352,34 TL tazminatı talep ettiklerini belirttiklerini, müvekkili kurumun 20/08/2021 tarihli yazısında meydana gelen kazada herhangi bir kusurunun bulunmadığını belirttiği, ayrıca kazanın meydana geldiği alanda yapılan incelemelerde yola taşmış bir ağacın bulunmadığını beyan ederek davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “İncelenen dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde; dava konusu alacağın tahsili amacıyla Konya … İdare Mahkemesi … İdare sayısı ile dava açıldığını, ve davanın sonucunda adli yargının görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verildiği, taraflarca istinaf edilmemesi üzerine kararın kesinleştiğini, mahkememizde açılan dava öncesi arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını, … A.Ş adına tescilli ve sürücüsü … olan ve davacı şirket … A.Ş. nezdinde Kasko Sigorta poliçesi ile sigortalanan … plakalı aracın 02/07/2020 tarihinde yol kusuru nedeniyle tek taraflı, maddi hasarlı trafik kazasına karıştığını, yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak kaza tespit tutanağı düzenlediklerini ve bu tutanağın kesin delil teşkil ettiğini, kaza neticesinde davacı şirket araç maliki sigortalı şirket ile aralarında bulunan kasko sigorta poliçesine binaen 09/09/2020 tarihinde 9.335,00 TL tutarında, 04/01/2021 tarihinde 990,00 TL olmak üzere toplam 10.325,00 TL ödeme yaptığını, davalının hizmet gereklerine uygun ve yeterli olmayacak biçimde yetki ve görev alanı içerisindeki sokağın bakım ve onarımını uygun standartlarda yerine getirmemesinden kaynaklandığını, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 1472. maddesi bağlamında halefiyet ilkesi gereği sigortalıya yapılan 10.325,00-TL ödemenin faizi ile birlikte davacı şirkete ödenmesini talep ettiklerini beyan ederek davanın kabulüne, sigortalıya ödenen 10.325,00-TL hasar bedelinin, ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan rücuen tazmini ile tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
Dosya incelendiğinde taraflar arasında sigorta bedelinin ödenmesinden kaynaklanan rücu davası olduğu görülerek davacı sigorta şirketinin dava dışı sigortalısının uğramış olduğu zarardan dolayı ödemiş olduğu bedelin davalı … Belediyesi ‘nin kusuru nedeniyle dava konusu zararın meydana geldiği iddiasıyla sigortalısına ödemiş olduğu tazminatı rücuen davalıdan talep ettiği anlaşılmaktadır.
Davacının dosya kapsamında davasını öncelikli olarak Konya … İdare Mahkemesinin … esas numaralı dosyası ile idare mahkemesine dava açtığı ancak söz konusu davanın Konya … İdare Mahkemesi 17/09/2021 tarihli … esas … karar sayılı ilamı ile karar verilmiş olup söz konusu kararın 23/10/2021 tarihinde kesinleşmiş olduğu, anlaşılmıştır. Davacı taraf bunun üzerine söz konusu davasını kazanın trafik sigortasından dolayısıyla Karayolları Trafik Kanunu ile TTK’nun hükümleri uyarınca adli yargı makamlarına getirerek mahkememiz nezdinde davasını açmıştır.
Ancak davalı taraf davanın idari yargının görevi kapsamında olduğu iddiasıyla davanın reddini savunmuştur.
Davacının ödemiş olduğu bedeli yol üzerinde bulunan ağacın dava dışı şahsın aracını zarar vermesi nedeniyle ortaya çıktığı, dolayısıyla söz konusu kazanın belediyenin kamu hizmetlerindeki eksik hizmetinden kaynaklandığı anlaşılmakla idari yargılama usulü hakkındaki kanunun 2.maddesi uyarınca nitelik itibariyle hizmet noksanlığı nedeniyle oluşan zararlarda idari yargı yerinde tam yargı davası ikame edilerek tazminat talep edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle adli yargının yargı yolu bakımından görevsizlik nedeniyle davanın reddedilmesi gerekmektedir.
Söz konusu izahatımıza ışık tutacak Yargıtay Hukuk Genel KUrulunun 2014/17-1163 esas 2016/909 karar sayılı ilamı da mahkememizin incelediği olaya benzer bir konu üzerinde emsal karar oluşturmaktadır.
Söz konusu karar incelendiğinde her ne kadar kamuya ait araçların meydana getirdiği kazalarda KTK’nın ilgili hükümleri uygulandığında söz konusu kazalara ilişkin tazminatların Adli Yargı Mercilerinde karara bağlanacağına işaret edildiyse de davamız konusu olayda tek taraflı kaza gibi görülse de kamuya ait bir aracın meydana getirdiği bir zarar söz konusu değildir.
Olayımızda davalı belediyenin sorumlu bulunduğu alanda ilgilenmesi bakımı , onarımı , düzeltilmesi , kendisince sorumlu olan ağaçları zamanında budanmayarak trafik yol üzerine çıkması ve yola çıkan dalları park halindeki araca zarar vermesi nitelik itibariyle Karayolları Trafik Kanunundaki sorumluluk esaslarına girmeyip burada idarenin hizmet kusuru ön plandadır.
Hizmet kusuru içtihatlarda belirtildiği üzere hizmeti hiç işlememesi hizmetin geç işlemesi veya kötü işlemesinden kaynaklıdır. Olayımızda belediye yol kenarındaki ağaçlara zamanında bakım yapmaması bir hizmet kusuru kabul edilmelidir.
Sorum olaya gelinince davalının yol üzerinde bulunan ağaçların budamasını yapmaması nedeniyle sigortalı aracın mevcut yere park etmesi park ettiği yerden ayrıldığı sırada aracın söz konusu dallara sürtünerek zarara uğraması hizmet kusurundan kaynaklandığı, düşünülmekle uyuşmazlığın çözümü yerininde idari yargı olacağı açıktır.
Yargıtay Genel Kurulu kararı da emsal alınarak dosya incelendiğinde dava konusu eylemin idari bir hizmet kusurundan kaynaklandığı, dolayısıyla mahkememizin yetki alanında bulunmadığı konu itibariyle yargı yolu uyuşmazlığı mevcut olduğu kanaatiyle idarinin eylem ve sorumluluklarından doğan zararlara ilişkin tazminat davaları idari mahkemelerde görülmesi gerektiğinden mahkememizin davaya ilişkin olayda görevli olmaması nedeniyle davanın yargı uyuşmazlığı nedeniyle usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar mahkememiz … esas sayılı dosyasında 17/03/2022 tarihli duruşmasının hüküm kısmının 1.maddesinde” Mahkememizin görevsiz olması nedeniyle davacının davasının DAVA ŞARTI YOKLUĞU NEDENİYLE USULDEN REDDİ ile söz konusu dosyanın mahkememize görevsizlik kararı ile Konya … İdare Mahkemesi’nin 17/09/2021 tarih … esas ve … karar sayılı görevsizlik kararına istinaden geldiğinden karşı görevsizlik kararı verilerek, karar kesinleştiğinde dosyanın karşı görevsizlik olarak yetkili ve görevli mahkemenin tespiti için UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNE gönderilmesine,” şeklinde karşı görevsizlik kararı verilmiş ise de Konya … İdare Mahkemesi’nin … tarih… esas ve … karar sayılı görevsizlik kararı kesinleşmiş ve davacının mahkememizde yeni bir dava açtığı görülmüştür. İş bu nedenle DAVANIN YARGI UYUŞMAZLIĞI nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Yargı uyuşmazlığı nedeniyle davanın REDDİNE” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunduğunu, hakimin son duruşmada tutanağa yazdırıp tefhim ettiği kısa kararın esas karar olup, sonradan yazılan gerekçeli kararın bu kısa karara aykırı olmaması gerektiğini, huzurdaki davanın adli yargıda görülmesi gerektiğini, 2918 sayılı Kanunun 19/1/2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığını ve Kanunun trafikle ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığını, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğunun açık olduğunu, bu nedenle Yerel Mahkemenin vermiş olduğu görevsizlik kararının hatalı olup istinaf incelemesi sonucunda kaldırılması gerektiğini, ayrıca davalı lehine hükmedilen vekalet ücretinin hatalı olduğunu, yargılama giderlerinin görevli mahkemece hükmedilecek kalemlerden olup, kendini görevsiz gören Mahkemenin vekalet ücretine hükmetmesinin mümkün olmadığını, tüm bu nedenlerle istinaf başvurularının kabulüne ve bunun neticesinde Yerel Mahkeme kararının aleyhlerine olan kısımlarının kaldırılarak Yerel Mahkemeye gönderilmesini / düzeltilerek davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava, TTK 1472. Maddesi gereğince, sorumluluk sigortasının ödediği bedeli, zarar veren üçüncü kişiden rücuen tahsili talebine ilişkindir.
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede :
6100 sayılı HMK’nin Hükmün Kapsamı başlıklı 297. maddesinin 2. fıkrasına göre “hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” Kanunun aradığı bu şekil, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, hükmün infazında zorluklara ve tereddütlere, yargılamanın ve davaların gereksiz yere uzamasına, davanın tarafı bulunan kişi ve kurumların mağduriyetine sebep olabilecek, kamu düzeni ve barışını olumsuz yönde etkileyecektir. (HGK 2013/9-1989 Esas 2014/657 Karar sayılı ilamı)
Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetiminin yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması, zorunludur.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
6100 sayılı HMK’nın 298. maddesi uyarınca kararını gerekçesi ile birlikte tam olarak yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren yasa yolu açık olan son kararlardandır. Bu kararla, mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
Bu aşamadan sonra yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararı kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte mahkemenin yazmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme olanaklı olmadığı gibi, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde yer alması gerekir. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 10/04/1992 tarihli 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı kararı)
Esasen ilamın tefhim edilen kısa karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala kanun koyucu HMK’nın 294 ve 298. maddeleriyle varlık kazandırmıştır. Anılan maddeler kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerdendir. Bu maddeler uyarınca kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Yine Anayasamızın “duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141/3 maddesinde “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda da belirtildiği üzere kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK’nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir.
Somut olayda kısa kara ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunmaktadır.
Kaldı ki
2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19.maddesinde “adli, idari,askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendisine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii, davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler. Yargı merciince, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası da temin edilerek gerekçeli başvuru kararı ile birlikte dava dosyaları Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir” düzenlemesi yer almaktadır.
Bu durumda mahkemece, idari yargının görevli olduğu nazara alınarak Uyuşmazlık Mahkemesi Kanununun 19. maddesi gereğince dava dosyasındaki yargılamayı durdurmak suretiyle (2247 sayılı UMK’nın 19/1. maddesi) her iki dosyanın kül halinde yargı yolu uyuşmazlığının çözümlenmesi amacıyla Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesi, Uyuşmazlık Mahkemesinin kararı beklenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu gibi davanın yargı yolu bakımından reddine karar verilerek dosya esasının kapatılması doğru görülmediğinden davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile HMK’nın 353/1-a-4.maddesi uyarınca yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülüp yukarıda açıklandığı şekilde Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu’nun 19.maddesi gereğince işlem yapılması için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının 353/1-a-4 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davacı tarafça yatırılan, başvurma harçları dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde davacı tarafa iadesine,
4-İstinaf eden davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan masrafların ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-4 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 05/09/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.