Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1418 E. 2022/1533 K. 05.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
…. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 05/07/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 24/03/2022
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI :
VASİ :
VEKİLLERİ :

DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 05/07/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 06/07/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 30/12/2020 tarihli dilekçesiyle; 11.07.2019 tarihinde davacı … sevk ve idaresindeki motorlu bisiklet ile sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plaka sayılı kamyonetin çarpışmaları neticesinde trafik kazası meydana geldiğini, kaza sonucunda davacı …’un ağır şekilde yaralandığını ve geçici ile sürekli iş göremezliğe maruz kaldığını, kazada davacının kusuru bulunmadığını davalının kusurlu olduğunu, trafik kazası tespit tutanağında da davalının tam ve asli kusurlu olduğunun belirtildiğini, kazaya sebebiyet veren … plaka sayılı aracın davalı … Şirketi tarafından sigortalı olduğunu, davalıya belgeler ile başvuruda bulunulduğunu, başvuru sonucunda davalı tarafından davacıya herhangi bir ödemenin yapılmadığını, dava açılmadan evvel arabuluculuğa da başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını, … plakalı kamyonet sürücüsü … hakkında taksirle bir kişinin yaralanmasına sebebiyet verme suçundan yargılanması istemiyle Konya … Asliye Ceza Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyası ile dava açıldığını ve davanın halen derdest olduğunu, davacı …’un Konya … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 03.01.2020 tarih … E. ve … K. Sayılı kararı ile kısıtlanarak, kendisine babası …’un 1 yıl süreyle vasi olarak atanmasına karar verildiğini beyan ederek davanın kabulüne, talep artırım hakkı saklı olmak üzere şimdilik Kalıcı iş göremezlik bedeli olarak 9.000,00 TL,
Geçici iş göremezlik bedeli olarak 500,00 TL, Bakıcı gideri tazminatı olarak 500,00 TL olmak üzere toplam 10.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalı ….’den (teminat limiti ile sorumlu olmak üzere) tahsili ile davacıya ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …. vekilinin 01/02/2021 tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle; Davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davacının müvekkili şirkete eksik evraklar ile başvuru yaptığını, kazaya karışan …’in sevk ve idaresindeki … plaka aracın müvekkili şirket tarafından sigortalı olduğunu, bu nedenle şirketin sorumluluğunun poliçe teminatı ile sınırlı olduğunu, davanın esastan reddinin gerektiğini, müvekkili aleyhine vekalet ücreti yargılama giderleri ve faize karar verilmemesini beyan ederek müvekkilinin poliçe limiti ve sigortalının kusur oranı dikkate alınarak hüküm kurulmasını, reddedilen kısmı için ise yargılama ücreti ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “İncelenen dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde; 11.07.2019 tarihinde davacı … sevk ve idaresindeki motorlu bisiklet ile sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plaka sayılı kamyonetin çarpışmaları neticesinde trafik kazası meydana geldiğini, kaza sonucunda davacı …’un ağır şekilde yaralandığını ve geçici ile sürekli iş göremezliğe maruz kaldığını, kazada davacının kusuru bulunmadığını davalının kusurlu olduğunu, trafik kazası tespit tutanağında da davalının tam ve asli kusurlu olduğunun belirtildiğini, kazaya sebebiyet veren … plaka sayılı aracın davalı … Anonim Şirketi tarafından sigortalı olduğunu, davalıya belgeler ile başvuruda bulunulduğunu, başvuru sonucunda davalı tarafından davacıya herhangi bir ödemenin yapılmadığını, dava açılmadan evvel arabuluculuğa da başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını, …. plakalı kamyonet sürücüsü …. hakkında taksirle bir kişinin yaralanmasına sebebiyet verme suçundan yargılanması istemiyle Konya …. Asliye Ceza Mahkemesi’nin …. E. sayılı dosyası ile dava açıldığını ve davanın halen derdest olduğunu, davacı …’un Konya …. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 03.01.2020 tarih … E. ve …. K. Sayılı kararı ile kısıtlanarak, kendisine babası …’un 1 yıl süreyle vasi olarak atanmasına karar verildiğini beyan ederek davanın kabulüne, talep artırım hakkı saklı olmak üzere şimdilik Kalıcı iş göremezlik bedeli olarak 9.000,00 TL,
Geçici iş göremezlik bedeli olarak 500,00 TL, Bakıcı gideri tazminatı olarak 500,00 TL olmak üzere toplam 10.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalı ….’den (teminat limiti ile sorumlu olmak üzere) tahsili ile davacıya ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına, karar verilmesini talep ettiği görülmekle, konunun 6098 sayılı TBK.nun 49.ve devam eden maddelerinde ve KTK. 85.vd.eden maddelerinde düzenlendiği, TBK’nun 49/1. maddesinde; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK’nun 51/1. maddesinde;”Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” şeklinde, KTK.85/1.maddesinde;”Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklinde, KTK. 86/1.maddesinde;”İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” şeklinde,KTK.91/1.maddesinde;”İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” şeklinde, KTK.92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);” Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler,d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,f) Manevi tazminata ilişkin talepler.” şeklinde, KTK’nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);”Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir.” şeklinde, KTK’nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);” Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı görülmüştür.
Dosya incelendiğinde davacının dava dilekçesinde kalıcı, geçici iş göremezlik ile bakıcı giderlerine ilişkin tazminat talebinde bulunduğu, davalı vekilince yetkiye ve usule ilişkin itirazlarının yerine getirilmediği iddiasıyla aynı zamanda esasa ilişkin itirazlarının bulunduğu iddiasıyla davanın reddini istemiş olduğu, yapılan değerlendirmede davalının yetkiye ve usule ilişkin itirazları değerlendirildiğinde söz konusu itirazların reddine karar verilerek öncelikli olarak maluliyete ilişkin rapor alınmış , söz konusu maluliyet raporundan sonra kusura ilişkin bilirkişi incelemesi yapılarak kusur tespitine gidilmiş olup maluliyetle birlikte kusura ilişkin ve değerlendirmeler baz alınarak davacının uğramış olduğu zarara ilişkin tazminat miktarı bilirkişi incelemesi vasıtasıyla hesaplanmıştır.
Alınan aktüerya raporuna istinaden ortaya çıkan bedeller dikkate alınarak aşağıdaki gibi davalı sigorta şirketinin limitleri ile sınırlı olmak üzere ve yasal faiz dikkate alınarak davalı sigorta şirketinin temerrüte düştüğü tarihte dikkate alınarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
Davacının davasının KABULÜ ile;
1-Davacının trafik kazasından kaynaklanan sürekli iş göremezlik tazminatı olarak 390.000,00 TL’nin (sigorta limiti ile sınırlı olmak kaydıyla ve tekerrüre esas olmamak kaydıyla ) sigorta şirketinin temerrüte düştüğü 01/10/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline,
Davacının trafik kazasından kaynaklanan geçici iş göremezlik tazminatı olarak 31.675,31 TL’nin (sigorta limiti ile sınırlı olmak kaydıyla ve tekerrüre esas olmamak kaydıyla ) sigorta şirketinin temerrüte düştüğü 01/10/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline,
Davacının trafik kazasından kaynaklanan bakıcı giderlerinden doğan tazminatı olarak 18.241,28 TL’nin (sigorta limiti ile sınırlı olmak kaydıyla ve tekerrüre esas olmamak kaydıyla ) sigorta şirketinin temerrüte düştüğü 01/10/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; hiçbir şekilde taleplerin ve davanın kabulü anlamına gelmemekle birlikte; hükmedilen tazminat tutarının teminat limitini aştığını, bu sebeple verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirketin sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olup teminat limiti dışında olan ve teminat limiti üstünde kalan kısım yönünden herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını, işbu sebeple poliçe limitinin üstünde verilen kararın kabulünün mümkün olmadığını, kaza tarihi itibariyle dosya kapsamında alınan maluliyet raporunun yönetmeliğe ve usule uygun olmadığını, güncel Yargıtay kararları uyarınca kaza tarihi itibariyle Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmeliğe göre rapor alınması gerektiğini, itiraza konu karara esas alınan aktüer bilirkişi raporunda hesaplamanın TRH-2010 Hayat Tablosu ve Progressif Rant yöntemine göre yapıldığını, ancak %1,8 Teknik Faiz Yönteminin kullanılması gerektiğini, mütterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, kaza sonrası düzenlenen kaza tespit tutanağında başvurucunun kask durumunun belirsiz olduğunun kayıt altına alındığını, öncelikle bu durumun tespiti ile eğer takılı değil ise tazminata hükmedilmesi halinde %20’den az olmamak şartıyla müterafik kusur indirimi uygulanması gerektiğini, müvekkili şirketin geçici iş göremezlik ve bakıcı gideri tazminatından sorumluluğu bulunmadığını, tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini, talepleri doğrultusunda yeniden yargılama yapılarak inceleme yapılmasını, esasa girilmesi halinde davanın esastan reddine, davanın esastan reddedilmemesi halinde ise temerrüde düşmemiş ve dava açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkili şirket aleyhine istinaf vekalet ve yargılama giderlerinin davacı üzerine yüklenmesini, aleyhe hüküm kurulması halinde ise savunmaları uyarınca poliçe limiti, sigortalının kusur oranı ve zarara uğrayanın da müterafik kusuru ile hatır taşıması dikkate alınarak hüküm kurulması gerekliliğine, reddedilen kısım için ise yargılama ücreti ve ücreti vekaletin davacı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili katılma yolu ile sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; davalı tarafın geçici iş göremezlik ve bakıcı giderinden teminat kapsamınında bir sorumluluğu olmadığını ve bu yönden davanın reddedilmesi gerektiğini iddia ettiğini ancak bu iddiaların haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, yine davalı yanın istinaf dilekçesinde erişkinler için engellilik değerlendirilmesi hakkında yönetmelik hükümleri uyarınca hazırlanmış adli tıp raporunun hükme esas alınması gerektiğini iddia ettiğini ancak ilgili mevzuat ve güncel kararlar dikkate alındığında itibar edilebilir nitelikte olmadığını, güncel Yargıtay Kararları doğrultusunda TRH-2010 tablosunun dikkate alınarak ve Prograsif Rant hesabı kullanılarak aktüer bilirkişi incelemesi yaptırılmasında hukuki zorunluluk bulunduğunu, davalı yanca müvekkilinin kaza esnasında kask takıp takmadığının ve uygun kıyafetler kullanıp kullanılmadığının belirsiz olduğu gerekçesi ile müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini ileri sürdüğünü ancak bu iddiaların haksız ve dayanaksız olduğunu, kaza sonrası kolluk kuvvetlerince tutulan kaza tespit tutanağında davacı müvekkilinin kaza esnasında koruyucu ekipman takmadığına ilişkin açıkça bir tespitin bulunmadığını, hükme esas alınan 04/08/2021 tarihli kusur raporunda müvekkilinin kavşağa yaklaşırken hızını azaltmadığı gerekçesi ile %25 kusurlu olduğunu, karşı tarafın %75 kusurlu bulunduğunu, söz konusu raporu 18/08/2021 tarihli itirazlarının olduğu ancak haksız bir şekilde reddedildiğini, yerel mahkemece 04/10/2021 tarihli aldırılan Adli Tıp Kurulu raporunda müvekkili davacının Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Yönetmeliği uyarınca %45,2 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığını, 18 ay süre ile geçici iş göremez olduğu ve 9 ay süre bakıma ihtiyaç duymadığı yönünde görüş bildirdiğini ancak müvekkilinin maluliyetinin daha yüksek olduğunu, davalı yanın istinaf gerekçelerinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, reddine karar verilmesini, talepleri doğrultusunda davalı aleyhine kararın kaldırılmasını, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, bakıcı giderlerine ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kusura ilişkin itirazın incelenmesinde :
Söz konusu olay nedeniyle tutulan trafik kaza tespit tutanağında; dava dışı sürücü …’nın kusurlu davacı sürücünün kusursuz olduğunun tutanağa bağlandığı., İDM tarafından aldırılan kusur raporunda dava dışı sürücü …’nın %75 kusurlu davacı sürücünün %25 kusurlu olduğunun rapor edildiği , kaza tespit tutanağı ve rapor arasında çelişkinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda Trafik kaza tespit tutanağı ve dosyadan aldırılan bilirkişi raporu arasındaki kusur dağılımına ilişkin çelişki giderilmeden karar verilmesi doğru değildir. (Nitekim Yargıtay 17. HD’nin 2016/19917 esas 2017/10871, 2015/12230 esas 2018/6067 karar sayılı emsal ilamları)
Bu halde mahkemece, İTÜ Karayolları Kürsüsü veya Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek 3 kişilik uzman bilirkişi kurulundan kusur dağılımına ilişkin, çelişkilerin giderilmesi yönünde denetime elverişli, ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmediğinden davalılar istinaf başvurusunun yerinde olduğu anlaşılmıştır.
2-Maluliyet raporuna ve hesap raporuna ilişkin itirazın incelenmesinde :
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından ;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.(Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Davalı vekili erişkinler için engellilik yönetmeliğinin uygulanması gerektiğini belirtmiş ise de ; Davalı sigorta vekili tarafından 20/02/2019 tarih ve 30692 sayılı “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında” yönetmeliğin yürürlüğe girmesi ile birlikte maluliyet oranlarının belirlenmesinde ilgili yönetmeliğe göre alınmış sağlık kurulu raporuyla belirlenmesi gerekeceği iddia edilmekte ise de kaza tarihi 15/10/2016 ve dava tarihi16/05/2017 tarihi olup maluliyet raporunun olay tarihi itibariyle yürürlükte olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerektiği ve Yargıtay 17. HD nin kökleşmiş içtihatları gereği Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan alınmasının yeterli olduğu, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesinden alınma zorunluluğunun bulunmadığı,bu halde haksız fiil tarihinde yürürlükte olan 3 Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenen ATK 2.ihtisastan alınan heyet raporunun hükme esas alınmasında hukuka aykırılık olmadığı ,davalı vekilinin olay tarihinde yürürlükte olmayan,daha sonra yürürlüğe giren yönetmeliğe göre maluliyet eğerlendirmesi yapılmasının mümkün olmadığı,
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur itirazların reddi gerekmiştir.
3-Teminat limitinin aşıldığı itirazının incelenmesinde:
Davalı sigorta şirketi zarardan poliçe teminat limiti ile sorumlu olup Dosya içerisindeki poliçe incelendiğinde ;sağlık giderinin ayrı bir kloz olduğu , sakatlanma/ölüm klozunun 390.000,00 TL ,sağlık giderinin 390.000,00 TL olduğu sürekli iş göremezlik tazminatı yönünden davalı sigortanın390.000,00 TL den sorumlu olduğu kararın yerinde olduğu anlaşılmakla itirazın reddi gerekmektedir.
4- Müterafik kusur itirazının incelenmesinde:
6098 sayılı Borçlar Kanun’un, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi ile (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43.maddesi); Hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur 6098 sayılı Borçlar Kanun’un 52.maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44.maddesi) düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hakim tazminat miktarını hafifletebilir.
Müterafik kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin müterafik kusurunun tespiti halinde TBK.nun 52.maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Somut olayda, davacı yolcu olup, KTK. ve yönetmelik hükümlerine göre koruyucu ekipman olarak kask, dizlik vs. takması zorunludur. Davacının, kazanın akabinde düzenlenen raporunda vucudun çeşitli yerlerinden yaralandığı anlaşılmakla birlikte bu durumun maluliyete etkisi hususu tartışılmamıştır.
Bu durumda ilk derece mahkemesince ceza dosyası ve tüm belgeler değerlendirilerek davacının koruyucu ekipman olarak kask, dizlik takılı olup olmadığı ,takılı değil ise bu durumun davacının yaralanmasında etkili olup olmadığı araştırılarak,
Takılı olmadığının tespiti durumunda koruyucu ekipman olarak kask, dizlik takılmamasının maluliyete etkisi olup olmadığı hususlarının belirlenebilmesi için Adli tıp kurumundan koruyucu ekipman takılı olması halinin davacının yaralanmasında etkili olup olmadığı hususunda ayrıntılı, gerekçeli ve denetime uygun rapor alınarak sonucuna göre tazminattan indirimin yapıp yapılmayacağı tartışılarak karar verilmesi gerekirken davalının bu savunması üzerinde hiç durulmadan karar verilmesi ve hiç tartışılmaması doğru görülmemiş olup davalının buna yönelen istinafı yerindedir.
5-Davalı vekilinin geçici iş göremezliğin,bakıcı giderinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan .15/05/2019 tanzim tarihli Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı vekilinin geçici işgörmezlik ve bakıcı giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davacı ve davalı vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf yasa yoluna başvuran taraflarca peşin olarak yatırılan, başvuru harcı dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde yatıran taraflara iadesine,
4-Dosya üzerinde inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf yasa yoluna başvuranlar tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi.05/07/2022

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.