Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 29/09/2022
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 17/03/2022
NUMARASI : … Esas … Karar
DAVACI : … – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVALI : …
VEKİLLERİ :Av. …
Av. …
Av. …
DAVA :Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 29/09/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 29/09/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 26/11/2019 tarihli dilekçesiyle; 24/06/2017 günü ve saat 01:00 sıralarında dava dışı sigortalı araç sürücüsü … idaresindeki … plaka sayılı motosiklet ile seyir halinde iken ön tekerlek kısmı ile sol tarafta bulunan beton kaldırıma çarpması ve buna bağlı olarak motosikletin devrilmesi sonucu trafik kazası meydana geldiğini, motosiklette yolcu olarak bulunan davacı …nin ağır şekilde yaralandığını ve malul kaldığını, sürücü … hakkında taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Soruşturma ve … Karar sayılı dosyasında şikâyet yokluğu nedeni ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, … adına kayıtlı olan … plaka sayılı motosikletin, … Şirketi tarafından 13/06/2017-13/06/2018 vadeli ve … nolu Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalandığını, … Üniversitesi … Tıp Fakültesi tarafından düzenlenen raporlara göre davacının iyileşme süresinin olay tarihinden itibaren 9 (dokuz) aya kadar uzayabileceği, bu zaman zarfında %100 oranında geçici iş göremezlik ve başkasının bakımına muhtaç olma durumunun söz konusu olduğu ve tüm vücut sürekli özürlülük oranının %8 olduğunun rapor edildiğini, ancak davacının iyileşme süresinin daha uzun sürdüğünü ve sürekli sakatlık oranının ise tespit edilen orandan daha fazla olduğunu, davalıya yazılı başvuru yapıldığını ancak tazminat ödemesinin yapılmadığını, dava açılmadan evvel arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını beyan ederek davacının geçici iş göremezlik süresinde uğradığı maddi zararı, sürekli sakatlığı nedeni ile uğradığı maddi zararı, tedavi ve iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan maddi zararı, fatura edilemeyen kaçınılmaz tedavi giderlerinden doğan maddi zararı olmak üzere şimdilik 20,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinde geçerli poliçe teminat limitleri ile sınırlı olarak dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, arabuluculuk faaliyeti için yapılan giderler, arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlık ile sonuçlanması nedeni ile avukatlık asgari ücret tarifesinin 16/2-c maddesi gereğince 750,00 TL maktu arabuluculuk faaliyeti vekâlet ücretinin, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Şirketi vekilinin 11/12/2019 tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın müvekkil şirket tarafından tanzim edilen, 13.06.2017- 2018 vadeli … poliçe no’lu zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, davaya konu talebin zamanaşımına uğradığını bu nedenle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini gerektiğini, ayrıca davanın yetki yönünden de reddinin gerektiğini, araç işleteninin sorumluluğunun ancak sigortalı araç sürücüsünün sorumluluğunun doğması ile ortaya çıkacağını, somut olayda işletenin sorumluluğunun bulunmaması karşısında, davalı sigorta şirketinin de sorumluluğu olmayacağını, davanın araç sigorta ettireni olan …’ya ve SGK’ya ihbarını talep ettiklerini, davacı yanın ceza dosyasında dava dışı olan …’dan şikayetçi olmadığını, müvekkilinin geçici iş göremezlik yönünden ve geçici iş göremezlik dönemine ilişkin bakıcı giderinden sorumluluğunun bulunmadığını, tedavi giderlerinden doğan tüm sorumluluğun SGK’ya ait olduğunu, davacının işbu dava açılmadan evvel müvekkiline herhangi bir başvuru yapılmadığını beyan ederek davanın usulden yetkisizlik nedeniyle reddi ile yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine, davaya konu talebin zamanaşımına uğraması, sigortalı araç sürücüsüne atfı kabil kusur bulunmaması ve meydana geldiği iddia edilen zararın kaza ile illiyeti bulunmaması nedeniyle reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi 17/03/2022 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Dosya incelendiğinde kazaya ilişkin maluliyet, kusur ve söz konusu raporlara ilişkin hesaplamalara yönelik aktüerya hesaplamaları yapılmış, davacının trafik kazasından kaynaklanan zararı tespit edilmiştir.
Ancak davalı sigorta şirketince yapılan hatır taşımacılığı ve müterafik kusur itirazları mahkememizce değerlendirmeye alınmış, öncelikli olarak müterafik kusur konusunda mahkememiz davacının oluşan kazada motosiklet kazasından dolayı kazanın meydana gelmiş olduğu, kask eldiven ve ekipman takıp takmadığı incelenmiş, ve yeni bir maluliyet raporu alınarak bilirkişilere davacı tarafın söz konusu ekipmanları takıp takmamasının mevcut zarara etkisinin olup olmayacağına ilişkin görüşleri sorulduğunda söz konusu ekipmanların takılıp takılmayacağının bilirkişilerce tam olarak hesaplanamadığının bildirilmesi üzerine mahkememiz Karayolları Trafik Kanunu ve ilgili kanuna uyarınca söz konusu kazada meydana gelen zararda müterafik kusur indiriminin yapılmasına gerek olmadığı kanaatine varılmakla davalının diğer itirazı olan hatır taşımacılığına yönelik itirazı davalının dava dışı arkadaşı ile beraber aynı motosiklette kazaya uğraması dikkate alındığında söz konusu zarara ilişkin hükmedilecek tazminattan %20 oranında indirim yapılarak hüküm kurulmasına karar verilmiştir. Söz konusu değerlendirmeler dosya kapsamındaki mevcut deliller dikkate alınarak davacının maddi tazminat talebinin kaza tarihinden itibaren kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve;
Davacının davasının KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile,
Davacının sürekli iş göremezlikten dolayı uğramış olduğu maddi tazminat bedeli olarak hesaplanan 373.412,91 TL tazminat üzerinde %20 oranında hatır taşıması indirimi yapılmak suretiyle 298.730,33 TL ‘nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacının geçici iş göremezlikten dolayı uğramış olduğu maddi tazminat bedeli olarak hesaplanan 16.690,13 TL tazminat üzerinde %20 oranında hatır taşıması indirimi yapılmak suretiyle 13.352,10 TL ‘nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacının bakıcı giderinden dolayı uğramış olduğu maddi tazminat bedeli olarak hesaplanan 7.110,00 TL tazminat üzerinde %20 oranında hatır taşıması indirimi yapılmak suretiyle 5.688,00 TL ‘nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davacının kaçınılmaz tedavi giderinden dolayı uğramış olduğu maddi tazminat bedeli olarak hesaplanan 5.000,00 TL tazminat üzerinde %20 oranında hatır taşıması indirimi yapılmak suretiyle 4.000,00 TL ‘nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; sigortalı araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde kusuru olmadığını, hatır taşıması indirimi ile birlikte ayrıca mütefarik kusur indirimi de yapılmasının gerektiğini, davacıda dava konusu kaza ile illiyeti bulunan maluliyetinin bulunmadığını, bilirkişi raporunun hatalı yönetmeliğe göre hazırlandığını, davacı tarafından sunulan maluliyet raporunda davacının maluliyetinin %8 olarak tespit edildiğini, oysa işbu raporda %12,1 olduğu iddia edildiğini, aradaki çelişkinin giderilmesi için dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesini talep ettiklerini, davacının olay tarihinde elde ettiği gelirin tereddüde sebep verilmeksizin tespit edilmesinin gerektiğini, TRH 2010 yaşam tablosu ve %1,65 teknik faiz ile hesaplama yapılması gerektiğini, tazminat hesabının hatalı olduğunu, davacıların zararının bulunmadığını, 01.06.2015 tarihli ZMM Genel Şartları gereği, geçici iş göremezlik tazminatı ve geçici iş göremezlik dönemine ilişkin bakıcı gideri taleplerinin teminat dışı olduğunu, hesaplanan tedavi gideri hesaplamasının gerçeği aykırı olduğunu, Poliçe teminatının 330.000 TL olduğunun belirtildiğini ancak müvekkil şirket tarafından dava konusu olay ile ilgili yapılan ödemenin mahsup edilmediğini, bu nedenle de hatalı tespit yapıldığını, geçmiş dönem aktif dönem pasif dönem hesaplarının hatalı olduğunu düzeltilmesinin gerektiğini, hesaplanan vekalet ücreti, harç, yargılama giderlerinin hatalı olup düzeltilmesinin gerektiğini, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … E. , … K. ve 17.03.2022 tarihli kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; varsayıma dayalı hatır taşıması indirimi yapılmasının hatalı olduğunu, arabulucu ücretinin tamamının davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, kabul ret durumuna göre taraflar arasında paylaştırılması, 04/11/2021 tarihli raporun tanzimi için … Sermaye Saymanlığına ödenen 250,00 TL masrafın yargılama giderlerine ilave edilmemesi, hatır taşıması nedeniyle hakkaniyet indirimi yapıldığından davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken vekalet ücreti verilmesinin hatalı olup , kararın bu yönlerden kaldırılması gerektiğini, davalı yararına tazminat miktarları yönünden kazanılmış hak oluşmaması için tazminat miktarları yönünden de istinaf ettiklerini, tüm bu nedenlerle davalı vekilinin istinaf itirazlarının tümden reddi ile Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı dosyasında verilen 17/03/2022 tarihli kararın, hukuka ve kanuna, usul ve esasa aykırı olması nedeni ile kaldırılmasına, itirazları doğrultusunda yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Mahkemece verilen karar, davacı ve davalı sigorta vekilince aşağıda belirtilen yönlerden istinaf edilmiştir.
Dava, trafik kazası nedeniyle yaralanma nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
1- Davalı vekilinin kusura yönelik itirazında;
Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”, yine aynı kanunun 50.maddesinde, “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır” denilmektedir.
Karayolları Trafik Kanunun 86/1 maddesinde, “İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur” denilmektedir.
Birbirini teyit eden nitelikteki kaza tespit tutanağı ile mahkemece alınan kusur raporlarına göre davalının sigortalısının tamamen kusurlu olup davacının yolcu durumunda olduğu dosya kapsamınca sabit bulunduğundan, hükme esas alınan raporun dosya kapsamına ve oluşa uygun, ayrıntılı ve gerekçeli, hükme elverişli bulunması nedeniyle davalı vekilinin buna yönelik itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2-Kamu düzeni yönünden;
a) Davalının maluliyet ve aktüer hesaplamasına itirazlarına yönelik yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve … Esas, … K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve … – … E., … K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve … /.. – … E., … /… K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve … /… – … E., … /… K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde, mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre tazminat bilirkişisinden, yukarıdaki esaslara uygun rapor tanzimi sağlanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, TRH 2010 yaşam tablosu esas alınan bilirkişi raporuna göre karar verilmesi hatalı olup, kamu düzeni nedeniyle tarafların buna istinafları kabul edilmiştir.
Bunun dışında, her ne kadar … Üniversitesi tarafından alınan raporda maluliyet oranı % 8, hükme esas alınan … Üniversitesi uzman heyetinden verilen raporda ise % 12 oranında maluliyet nedeniyle farklılık bulunduğu ilk bakışta söylenebilirse de, önceki alınan heyet raporunun maluliyet belirlemesinin yanlış yönetmelik hükümlerinin uygulanmasından kaynaklandığı anlaşıldığından, doğru yönetmelik hükümlerinin esas alındığı ve mahkemece hükme esas kabul edilen, usul ve yasaya uygun … Üniversitesi uzman heyetinin belirlediği maluliyet oranına yönelik itirazın yerinde olmadığı görülmüştür.
b)- Talepten fazlaya karar verilmesi yönünden;
Davacı tarafından açılan maddi tazminat istemlerinin irdelenmesi gerekir. Kural olarak alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının belli bir bölümünü dava konusu yapabilir. Zira; hiç kimse kendi lehine olan davayı (tam dava) açmaya zorlanamaz.(HMK m.24/2) Bu bağlamda davacının alacağının şimdilik belli bir kesimi için açtığı davaya, kısmi dava denilir. Kısmi dava 6100 sayılı HMK’nın 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında; “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” denilmiştir.
Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden (mesela, ödünç veya satış sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu (aynı hukuki ilişkiden doğan) alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir.Dava konusu alacak, bir alacağın belli bir kesimi değil (bilakis bağımsız bir alacak) ise, o zaman dava, kısmi dava olarak nitelendirilemez.
Davacının kısmi dava mı yoksa tam dava mı açtığı, dava dilekçesinden (talep neticesinden) anlaşılır. Davacı, dava sebebi olarak gösterdiği vakıalardan doğan alacağının tümünü mü, yoksa yalnız bir kesimini mi istediğini açıkça bildirmelidir. (m.119, 1/ğ). Aksi halde, yani davacı alacağının yalnız bir kesimi için dava açtığını bildirmemiş ise, dava, kısmi dava değil tam dava sayılır.Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesi zorunlu değildir. Dava dilekçesindeki açıklamalardan, davacının alacağının dava edilenden daha fazla olduğunun ve bunun yalnız bir bölümünün dava edildiğinin açıkça anlaşılması gerekli ve yeterlidir.
HMK 107.maddede belirsiz alacak davası düzenlenmiş olup, 107/2.fıkrada “Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” esası kabul edilmiştir. Buna göre davacı taraf talep artırım dilekçesi ile talebini artırabilecektir. Talep artırım, niteliği itibari ile davalı taraf aleyhine esaslı bir değişiklik olup, davalı tarafın, duruşmada bulunmadığı durumlarda tebligat yolu ile bu istemden haberdar edilmesi zorunludur.
Belirsiz alacak davası olarak açılan davalarda davacı talep sonucunun belirlenmesi talep sonucunun artırılması şeklinde olmaktadır. Belirsiz alacak davasında talebin belirlenmesinde karşı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmaz. Ancak davacı tarafından talep sonucu belirlendikten sonra alacağının daha fazla olması halinde davacının talep sonucunu artırmak için ıslah yoluna başvurması yani ıslah suretiyle talep sonucunu artırması mümkün olacaktır.
Somut olayda, dava dilekçesinin istem sonucu ve dilekçe içeriği tümüyle değerlendirildiğinde davasının “kısmi dava” olarak açtığı sonucuna varılmaktadır.
6100 sayılı HMK’nın 176 ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. HUMK’nın 83. (6100 sayılı HMK m. 176), maddesinde ise ıslah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir. Islahın amacı, yargılama süresinde, şekli ve süreye aykırılık sebebi ile ortaya çıkacak maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmaktır. Bununla birlikte talep miktarı ıslah ile arttırılabilecektir. Ancak taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Islahın kısmen veya tamamen olduğuna bakılmaksızın taraflar aynı davada ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir. Buna göre tarafların, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurabileceği belirtilmiştir.
Somut olayda davacı vekili 23/08/2021 tarihli dilekçesi ile başlangıçta talep etmiş olduğu maddi tazminat miktarının artırılarak maddi tazminat talebini ıslah etmiş ve bu miktarın hüküm altına alınmasını talep etmiştir. Yargılama devamında yine 02/03/2022 tarihli dilekçesiyle daimi iş görememezlik istemini ıslah yolu ile artırmıştır.Her ne kadar mahkemece davacının talebi doğrultusunda maddi tazminat talebinin ıslah dilekçesi doğrultusunda tam kabulüne karar verilmiş ise de karar usul ve yasaya aykırıdır. Şöyle ki; davacı 23/08/2021 tarihli ilk dilekçesi ile ilk başta açtığı dava miktarını ıslah ettiği ve ıslah hakkını kullanmak suretiyle tüketmiştir. Davacı ilk dilekçesi ile ıslah hakkını kullanmış sayıldığından HMK 176 madde uyarınca aynı davada taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir hükmü gereğince 02/03/2022 tarihli ikinci dilekçenin ıslah dilekçesi olarak kabulü de mümkün değildir. Mahkemece, davacının ikinci kez ıslah hakkı bulunmadığından ilk verilen 23.08.2021 tarihli ıslah dilekçesinde (davacı taraftan artırım dilekçesi olarak nitelendirilen) talep edilen maddi tazminat tutarı ile bağlı kalınması gerektiğinin gözetilmemesi doğru görülmemiştir. (Bkz. aynı yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/9232 Esas, 2018/8290 Karar ;aynı daire 2016/3918 Esas, 2018/12561 KARAR sayılı ilamları)
Bu sebeple, kamu düzeni nedeniyle davalı vekilin istinaf talebi bu yönden kabul edilmiştir.
3-Davalı tarafın geçici iş göremezliğin, tedavi giderlerinin ve bakıcı giderinin teminat dışı olduğuna ilişkin yapılan istinaf incelemesinde:
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin “Sağlık Giderleri teminatı” başlıklı (b) maddesinde ” Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve … Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder. (Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: Hüseyin TUZTAŞ)
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan 18/06/2016 tanzim tarihli Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu’na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez.
ZMMS SÖZLEŞMESİNDEKİ ŞARTLARIN DAVACI AÇISINDAN BAĞLAYICI OLMAMASI VE ANAYASA MAHKEMESİNİN 09/10/2020 TARİHLİ RESMİ GAZETDE YAYINLANA 17/07/2020 TARİHLİ VE 2019/40 E 2019/40 K SAYILI KARARINA GÖRE 6704 SAYILI KANUNU 3.MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN 90. MADDESİNN BİRİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE BU KANUN ÇERÇEVESİNDE HAZIRLANAN GENEL ŞARTLARDA ” İBARESİNİN VE İKİNCİ CÜMLESİNDE YERALAN “VE GENEL ŞARTLARDA” İBARESİNİN İPTAL EDİLMİŞ OLMASI SEBEBİYLE UYGULANMAYACAKTIR.
Bu halde davalı tarafın geçici işgörmezlik, tedavi giderleri ve bakıcı tazminatının teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
4- Müterafik kusura ilişkin itirazın incelenmesinde :
Davalı tarafın müterafik kusur yönünden yaptığı itirazlar bakımından ise; dosya içerisinde bulunan kaza tespit tutanağına göre, davacı yolcunun kask ve koruyucu ekipmanının takılı olup olmadığı “belirsiz” olarak işaretlenmiştir. Davacının kask ve koruyucu ekipmanının takılı olmadığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil olmayıp, bunların takılı olmadığının ispatı davalı taraf üzerindedir. Davalı tarafça, yargılama aşamasında sunulmuş herhangi bir delil bulunmadığından ve bunların takılı olmadığının tespiti yapılamadığından, davalı tarafın bu yöndeki itirazının reddi gerekmektedir.
5- Faiz ve başlangıcına dair (kabule göre);
Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, “belirsiz alacak” davası müessesesinin getirildiği 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerektiğinden mahkemece isabetsiz şekilde dava ve ıslah tarihlerine göre ayrı ayrı faiz işletimesi usule uygun olmadığından davacı tarafın buna yönelik itirazları yerindedir. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya, gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Ancak, trafik kazaları esas itibariyle haksız eylem sayılan hallerden olmakla birlikte trafik sigortasını yapan sigortacı bakımından temerrüdün bu tarihte oluştuğunun kabulü mümkün değildir. 2918 sayılı KTK’nın 99/I. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel şartları uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır.
Ancak, davalının davadan önce temerrüde düşürüldüğü davacı tarafça ispatlanmaması, davalı sigortanın da başvuru yapıldığı hususunu kabul etmemiş olması, 6100 Sayılı HMK ile birlikte 17. Hukuk Dairesinin süreklilik arz eden kararlarına göre de daha sonra ıslah yapılmış olması halinde dahi tüm tazminat miktarına kaza (veya dava/temerrüt) tarihinden itibaren faiz işletilmek gerekmektedir. Bu sebeple, daha önce başvuru tarihi ve gerekli süre nazara alınarak oluşan temerrüt nedeniyle, faiz başlangıcının belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, buna yönelik itirazlar da yersizdir.
6-Geçici iş göremezlik döneminde bakıcı giderine ilişkin;
Dava dilekçesinde, davacının geçici iş göremezlik dönemi içerisinde bakıma muhtaçlığından söz edilip bakıcı gideri talep edilmiştir. Hükme esas alınan ATK raporunda ise davacının maluliyetinin belirlenip 9 ay iyileşme süresi olacağı belirtilmiş ve ayrıca 4 aylık bakıcı ihtiyaç süresi de belirlenmiş olmasına göre; bu durumda mahkemece, davacının bakıcı gideri talebi yönünden Adli Tıp Raporunda belirtilen süre ile sınırlı olmak üzere bakıcı gideri belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, buna yönelik itiraz yersizdir.
7- Davacı tarafın hatır indirimi yapılmasının hatalı olduğu istinafı;
6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının, “Tazminatın belirlenmesi” üst başlıklı 51/1 maddesi hâkimin, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Tazminattan indirim sebeplerini düzenleyen, Türk Borçlar Yasasının 52.maddesinde öngörülen sebepler, daha çok zarar görenle ilgilidir. “Hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” yönündeki genel hukuk ilkesinin etkisiyle, maddede sayılan belirli hal ve durumlarda tazminattan indirim yapılması mümkün bulunmaktadır.
Anılan madde kapsamında yer alan indirim sebeplerinden bir kısmı; zarar verici fiile rıza, ortak veya kişisel kusurdur. Zarar gören, zararlandırıcı olayın sebep olacağı zarara önceden razı olabilir. Zarar gören, zarara açık veya örtülü bir irade beyanıyla razı olabileceği gibi, rızanın, diğer bir takım olgulardan da çıkarılması mümkündür. Makul bir insanın aynı şartlarda kendi yararı gereğince yapmaması gereken harekette bulunması da, zarar görenin ortak kusurunu ifade etmektedir. Zarar görenin bu kusuru, illiyet bağını kesmeyecek yoğunlukta ise tazminattan bir indirim sebebidir. Burada da hâkim, somut olayın özelliklerini dikkate alarak, hakkaniyet düşüncesiyle indirim yapabilecektir.
Hatır taşıması bir kimseyi ücretsiz olarak ve bir karşılık almadan ve bir yararı bulunmadan taşıma halidir. Yani hatır için taşımada taşımanın karşılıksız olması veya alınan karşılığın önemsiz olması gerekir. Taşıma, işletenin veya sürücünün değil taşınanın yararına olmalıdır.
Müterafik kusur ise; aynı şartlar altındaki makul, dürüst ve ortalama bir kişinin, kendi menfaati icabı, zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçınması gereken bir davranış tarzını ifade etmektedir. (EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Y. 2015. S. 582)
Buna göre, hatır taşıması indirimi için kural olarak hatır taşıması şartlarının varlığı yeterli iken, müterafik kusur indirimi için zarar görenin, zararı önleyici ya da azaltıcı tedbirleri almamasında kusurlu olmasını ifade etmektedir.(Yargıtay 17 HD. 2014/21879 E- 2016/11087 K.)
Somut olayda davacı ile davalının sigortalısının arkadaş oldukları, ücretsiz birlikte seyahat esnasında kazanın meydana geldiği, bu halde davacının, hatır için taşındığı anlaşılmakla % 20 oranında indirim yapılması doğru olup itirazlar yerinde değildir.
8-Davalının Sgk ödemesinin mahsup edilmediği itirazında;
Davaya konu trafik kazası nedeniyle SGK’dan rücuya tabi ödeme yapılıp yapılmadığına dair gelen yazı cevaplarında SGK tarafından toplam 4454,32 TL ödeme yapılıp davalı sigortadan 1132,25 TL olan kısmının rücu edildiği sabit olup bunun da davacının hesaplanan geçici iş göremezlik tazminatından düşüldüğünden, buna yönelik itiraz yersiz bulunmaktadır.
9-Davalı vekilinin faturasız tedavi giderine yönelik itirazında;
Genel olarak sağlık hizmeti giderleri, fatura ile ispat edilmelidir. Ancak bazı giderlerin belge ile ispatlanması zordur. Biz bunlara faturalandırılmayan giderler olarak adlandırıyoruz. Örneğin yol giderleri gibi. Bu gibi giderler için hakimin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddedilmesi doğru değildir. Çünkü TBK 50/2 maddesi gereği uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. Bu nedenle kişinin haksız eylemden zarar gördüğünün ve bedensel zarara uğradığının ispatlaması yeterli olup, ayrıca iyileşme harcamaları için fatura ve makbuz gibi belgeler bulup getirmesi şart değildir. Hiçbir belge sunulmasa bile, hakim, görevlendireceği uzman bilirkişilere tedavi ve tüm iyileşme giderlerini hesaplatmakla ve hüküm altına almakla yükümlüdür. (HGK.26.04.1995, E. 1995/11-122 K.1995/430)
Bu kapsamda, uzman doktor bilirkişiden faturasız tedavi ve bakıcı gideri konusunda rapor alınmak suretiyle değerlendirme yapılarak karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. İtiraz yersizdir.
10-Davalı sigortanın Bakıcı giderine yönelik itirazında;
Bakıcı giderine ilişkin de, bakım konusunda aile bireylerine böyle bir yükümlülük yüklenemeyeceği gibi, dışarıdan bir bakıcı tutulmuş olsa idi ne kadar zararının olduğu belirlenerek hüküm verilmesi gerekmektedir. Buna göre; olayda BK.’nun 43. maddesi (6098 sayılı TBK md. 52) gereğince hakkaniyet indirimi şartları bulunmamaktadır ve geçici iş göremezlik döneminde bu şekilde bakıcı gideri hesaplanması da yerindedir. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2014/21822 E , 2017/5957 K, 2017/1726 E 2017/11442 K )
Davacının, Adli Tıp Heyeti raporunda belirlenen süredeki bakıcı gideri süresi için başkasının yardımına muhtaç olması nedeniyle brüt asgari ücretle bakıcı gideri hesaplanması doğru olup bakıcı giderinin hesaplanmasına yönelik itiraz yerinde değildir. (Bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/21822 Esas, 2017/5957 Karar sayılı ilamı)
11-Kabule göre (Davalının, davacının gelirine ilişkin itirazında);
Mahkemece getirtilen belgelere, Sgk kayıtlarına göre davacının belirlenen gelirine göre hesap yapıldığından, buna ilişkin itiraz isabetsizdir.
12- Kabule göre (Davacı ve davalı vekilinin yargılama giderlerine ve vekalet ücretine yönelik itirazlarında);
Davacı lehine hesaplanan tazminatlardan, hatır nedeniyle mahkeme tarafından yapılan indirim sonucu belirlenen tazminat tutarları hüküm altına alınırken, davanın kısmen reddine karar verildiğinden, yasal düzenlemeler gereği, TBK’nun 51. ve 52. maddelerinden kaynaklanan hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeniyle, davanın kısmen reddedilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım için davalı yararına vekalet ücreti takdir edilemeyeceği ve yargılama giderleri yönünden taraflar arasında paylaştırmaya gidilemeyeceğinin göz önüne alınması da gerekmektedir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2018/1094 ESAS, 2018/6778 KARARI ile bu konuda süreklilik kazanan diğer kararları)
Bu sebeple, mahkemenin takdiri indirimi nedeniyle davanın kısmen reddine karar verildiğine göre, taraflar için kısmen kabul ve reddedilen miktarlar üzerinden (hesaplanan tazminat miktarı ile ıslah edilen miktarlar karşılaştırılarak) yargılama giderine ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve davacı tarafça yapılan ATK giderleri de yargılama giderine dahil edilmesi gerekirken, bu hususlar göz ardı edilerek hüküm kurulması hatalı olup davacının istinaf itirazı yerinde olup; davalı tarafın ise soyut nitelikteki yargılama giderlerine ilişkin itirazı isabetsizdir.
Anlatılan sebep ve gerekçelerle, tüm dosya kapsamı ve davanın niteliği nazara alınarak davacı ve davalı vekillerinin istinaf taleplerinin ayrı ayrı kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK m.353/1-a-6 uyarınca kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden taraflarca yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harcının talep halinde yatıranlara iadesine,
4-İstinaf eden taraflarca istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.29/09/2022
…
Başkan
…
e-imzalı
…
Üye
…
e-imzalı
…
Üye
…
e-imzalı
…
Katip
…
e-imzalı
Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.