Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1159 E. 2022/1320 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 09/06/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 17/02/2022
NUMARASI : … Esas … Karar
DAVACI :
VEKİLİ :

DAVALI :
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 09/06/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 10/06/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 23/06/2019 saat 02,15 sıralarında, Sürücüsü … sevk ve idaresindeki …. plakalı aracın tarihinde içinde …, … ve …’nında bulunduğu yolcularla birlikte … Bulvarı bölünmüş yol üzerinden Bostanlı istikametinden Çiğli istikametine seyir halindeyken yolun sol tarafına doğru virajlı kısmından geçiş yaparken sürücü …‘in direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu sağ tarafa doğru yönelerek taşat yolundan çıkıp kaldırım üzerinden geçerek aracın ön kısımları ile no:.. sayılı yerde faaliyet gösteren Karşıyaka Bilim Müzesi otopark girişi güvenlik kulübesinin köşe kısımlarına çarpması sonucu araç sürücüsü ve sağ ön koltukta oturan yolcu …‘ın araçtan savrularak kaldırım üzerine kulübe önüne düşmüş ve orada vefat ettiğini, müteveffanın olayda kusursuz olduğunu, bu kazanın oluşumunda Müteveffa … ile birlikte vefat eden … plakalı aracın sevk ve idaresinde bulunan … asli ve tam kusurludur. Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Esas … Karar nolu ilamıyla Kazada ölen …’in süratli bir şekilde sevk ederek Bilim Müzesi yanındaki virayı alamayarak yoldan çıkarak güvenlik kulübesinin duvarına hızla çarptığını, olay sonucunda kendisi ile birlikte yanında oturan arkadaşı …’ın ölümüne, nişanlısı … ve …’un eşi …’ın yaralanmalarına sebebiyet verdiği, olaya sürücü …’in kendi dikkatsizliği nedeniyle asli ve tam kusurlu olarak sebebiyet verdiği, kazanın meydana gelmesinde başkaca kimseye atfi kabir kusur bulunmadığı, aracın sürücüsü olup aynı zamanda şüpheli konumunda olan …’in ölmüş olduğu da gözetilip dava açılamayacağından olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybeden …’ın ölümü üzerine oğlu müvekkil … müteveffadan gördüğü maddi destekten yoksun kaldığını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla müteveffanın ölümü nedeniyle müvekkilin destekten yoksun kalma tazminatı olarak HMK 107 madde gereği bilirkişiden rapor geldikten sonra artırılmak üzere 100,00 TL Maddi Tazminatın davalıdan temerrüde düştüğü tarih itibariyle yasal faiziyle tahsiline ( sigorta şirketi sigorta poliçesi miktarı ile sınırlı olmak üzere), yargılama gideri ve ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 09/11/2021 tarihli ve 15/01/2022 tarihli dilekçesi ile açmış olduğu davasını ıslah etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu … plakalı araç 28.04.2019 tanzim tarihli … numaralı Zorunlu Mali Sorumluluk Poliçesi ile teminat altına alındığını, işbu dava ile; müvekkil şirkette sigorta teminatı altına alınmış aracın karıştığı kaza neticesinde vefat eden şahsın ailesi tarafından maddi tazminat talep edildiğini, davacının talepleri haksız ve mesnetsiz olup açılan bu davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “…İzah edilen hususlar nedeniyle tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; 23/06/2019 tarihinde gerçekleşen trafik kazası neticesi vefat eden …’ın hayatını kaybetmesi nedeniyle, yargılamaya esas alınan 06/01/2022 tarihli aktüerya bilirkişi raporuna göre hesaplanan ve müteveffanın desteğinden yoksun kalan davacı … için 89.012,04 TL destekten yoksun kalma tazminat miktarından sırasıyla yerleşik Yargıtay içtihatları da nazara alınarak %20 oranında hatır taşıması ve % 20 oranında müterafik kusur indirimi yapılarak neticeten; 56.967,70 TL tazminatın davalı Sigorta Şirketinden temerrüt tarihi olan 20/12/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ve teminat limiti ile sınırlı olmak üzere alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Islah edilen toplam tazminat bedeli üzerinden mahkememizce yapılan tespitler nazara alınarak takdiren %20 oranında ayrı ayrı hatır taşımacılığı ve müterafik kusur indirimi yapıldığından bu husus yargılama gideri ve vekalet ücretine dair davalı lehine herhangi bir hak kazandırmayacağından yargılama giderleri ve red edilen miktarlara yönelik kabul red oranı kurulmaksızın tüm giderlerin davalıdan tahsiline karar verilmiş ve davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davanın KISMEN KABULÜ, KISMEN REDDİ İLE;
89.012,04 TL tazminat bedelinden, sırasıyla; %20 müterafik kusur ve %20 hatır taşıması indirimi yapılarak hesap edilen 56.967,70 TL tazminatın davalıdan temerrüt tarihi olan 20/12/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ( poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) tahsili ile davacıya verilmesine” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemenin davanın kabulü yönünde verdiği kararın hukuka aykırı olduğunu, Anayasa Mahkemesinin 17/07/2020 tarihli kararı ile iptal edilen maddelerin işbu uyuşmazlık bakımından dikkate alınmaması gerektiğini, bununla birlikte Anayasa Mahkemesi kararı sonrası yapılan yasal düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda hesaplama tekniğinin hatalı olduğunu, TRH tablosu ve Progresif Rant yöntemiyle teknik faiz uygulanmadan yapılan hesaplamanın kabulünün mümkün olmadığını, destekten yoksun kalma ve sürekli sakatlık hallerinde tazminat hesaplamasında TRH2010 tablosu kullanılması, %1,8 teknik faiz uygulanması ve hesaplamanın Progresif Rant yöntemi yerine Aktüeryal yöntemlerle yapılması gerektiğini, PMF 1931 Yaşam Tablosuna göre yapılan hesaplamalarda henüz ilkokul çağında olan davacı … ve ortaokul çağında olan … için yükseköğrenim görecekleri varsayımı ile hesaplama yapıldığını, ancak yükseköğrenim yaşında olmayan kız çocukları için 22, erkek çocukları için ise 18 yaşa kadar destek verilmesi gerektiğini, … için destek süresinin 7 yıl fazla hesaplandığını, ayrıca tazminat hesaplamasının tüm varisler için değil yalnız Yunusemre yönünden yapıldığını, ancak tüm varisler yönünden hesaplama yapıldığında tazminat tutarının teminat limitlerini aştığını, raporda tüm hak sahiplerinin destekten yoksunluk zararlarını gösterir bir tabloya ya da bilgiye yer verilmediğini, dolayısıyla teminat limitinin varisler arasında garame edilmesi gerektiğini, raporda garame hesabı yapılmaması nedeniyle poliçe limitini aşan miktarda tazminat belirlendiğini, poliçe limitine dikkat edilmeden yapılan hesaplamanın hatalı olduğunu, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına ve itirazları doğrultusunda yeniden hüküm tesis edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava konusu kazanın meydana gelmesinde müvekkilin babası müteveffanın hiçbir kusuru bulunmadığı halde müterafik kusur indirimi yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yerel Mahkemece maddi tazminat miktarı üzerinden ayrıca hatır taşıması indirimi yapılmasının da hatalı olduğunu, somut uyuşmazlıkta hatır için taşıma söz konusu olmadığı gibi yine hatır taşıması yapıldığına ilişkin de hiçbir delil bulunmadığını, ayrıca kabul anlamına gelmemekle birlikte hatır taşıması indirimi yapılması zorunlu olmadığı halde mahkemece hangi gerekçelerle indirim yapıldığının yeterince açıklanmadığını, hiçbir şekilde hatır taşıması ve müterafik kusur indirimini kabul anlamına gelmemekle birlikte, yapılan indirim oranının olayın oluş şekline ve hakkaniyete göre oldukça fazla olduğunu, dosya kapsamında yapılan aktüer hesaplamanın da müvekkili lehine tespit edilen maddi tazminat miktarının da oldukça düşük olup müvekkilinin, babası müteveffadan gördüğü ve yaşasa idi göreceği maddi desteği karşılamaktan çok uzak olduğunu, ayrıca istinaf konusu kararda yer alan müvekkili aleyhine olan kısımların hiçbirini kabul etmediklerini, tüm bu nedenlere Yerel Mahkeme kararının müvekkili aleyhine olan hükümler yönünden istinaf incelemesinden geçirilerek kaldırılmasına ve istinaf talepleri doğrultusunda yeniden bir karar verilmesine, bu mümkün değilse yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Konya … Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma istemine ilişkindir.
1-PMF 1931 uygulanmasının hatalı olduğuna ilişkin itirazın incelenmesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları, idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur .Ancak Yargıtay yerleşik uygulamasına göre; erkek çocuklar için 18 yaş, kız çocukları için ise 22 yaşa kadar destek tazminatı hakkı ve hesaplanması kabul edilmektedir. Eğitim ve öğretimin devamı halinde ise bu süre 25 yaş ile sınırlıdır. Yani çocuklarda kız veya erkek olmalarına, yüksek öğrenim yapıp yapmamalarına göre, farklı süreler kabul edilmektedir. Bunun dışında esasen çalışmaya başlama yaşı olarak rüşt yaşı olan 18 yaş esas alınmaktadır. (Bkz. YARGITAY 17. Hukuk Dairesinin 2015/19049 ESAS, 2018/11280 KARAR sayılı ilamı ile aynı dairenin 2015/8764 ESAS, 2018/3810 KARAR sayılı ilamı)
Buna göre, davacı küçüklerin kaza zamanında ilkokul döneminde ve okul dönemi dışında olmaları nedeniyle üniversitede eğitim görmedikleri anlaşıldığından, yukarıdaki ilkeye göre desteklik sürelerinin aktüer raporunda nazara alınması gerektiğinden; bu husus gözetilmeden, çocukların üniversite eğitimi alacakları öngörülerek, desteklik süresinde 25 yaşın esas alınması hatalı olup, buna yönelik davalı itirazının kabulüne karar verilerek, kararın kaldırılması ile buna yönelik ek rapor alınması için kararın gönderilmesi gerekmiştir.
2- Temimat limiti, garameten paylaştırmaya ilişkin itirazın incelenmesinde:
Sigorta şirketi poliçe limitleri ile sorumlu olup hükme esas alınan raporda dava dışı destekten yoksun kalma tazminatı hakkı olan kişilerin tazminat miktarları hesaplanmamış olup bu hususa ilişkin Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … ve … E sayılıl dosyaları da getirtilerek hesap bilirkişisinden ek rapor alınması poliçe limitinin dolması halinde garameten paylaştırma yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerekmiştir.
3-Hatır taşıması indirimi yapılmasına ilişkin itirazın incelenmesinde:
Davacı tarafın hatır taşımasına yönelik de itirazı bulunmaktadır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 87. Maddesine göre “Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere tabidir.” esası kabul edilmiştir. Hatır taşıması bir kimseyi ücretsiz olarak ve bir karşılık almadan ve bir yararı bulunmadan taşıma halidir. Yani hatır için taşımada, taşımanın karşılıksız olması veya alınan karşılığın önemsiz olması gerekir. Taşıma, işletenin veya sürücünün değil taşınanın yararına olmalıdır. Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığından, bu gibi taşımalarda BK.nın 51. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay içtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Müteveffa ile sürücünün yakın arkadaş olmaları ve taşımanın hatır taşıması kapsamında olduğu da sabit olduğundan, mahkeme tarafından kabul edilen %20 hatır taşıması indirimi de oluşa ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına uygun bulunarak, davacı tarafın bu yöndeki itirazları da kabul edilmemiştir. (YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2016/17865 E 2019/7355 K)
4- Müterafik kusur itirazının incelenmesinde:
Genel adli muayene raporunda sürücü alkollü olduğu belirtilmiştir. Kaza sırasında sürücünün alkollü olduğu sabittir.
Dosya içindeki tüm kayıtlar, tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde; müteveffa ile sürücünün çok yakın arkadaş oldukları, olay günü de beraber içtikleri ve içkili şekilde kaza yapan araca bindikleri sabittir. Müteveffanın, aracın sürücüsünün alkollü olduğunu, hatta ne derecede alkollü olduğunu bilmemesi mümkün değildir. Olayın oluş şekli itibari ile müteveffa, kaza yapan aracın sürücüsünün alkol durumunu bilerek binmiştir ve bu durum kendisi açısından BK 52.maddeye göre müterafik kusur oluşturmaktadır.
Davaya konu olan olayda, davacıların murisinin aracın sağ ön koltuğunda oturduğu, künt kafa ve genel vücut travmasına bağlı olarak vefat ettiği; kaza tespit tutanağı, otopsi tutanağı, ekli savcılık dosyasındaki ifade tutanakları ve tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Ölüm nedeni itibari ile emniyet kemeri takılmadığı ve emniyet kemerinin takılmamasının zararın artmasına etkisi olduğu sabit olmakla, bu eylemin de BK 52.maddeye göre müterafik kusur sayılması gerekmektedir. Ancak aynı olay nedeni ile birden fazla müterafik kusur durumu bulunsa dahi her bir müterafik kusur için ayrı ayrı indirim yapılamayacağı gibi, Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre, B.K. 52.madde uyarınca müterafik kusuru indirimi oranı %20’yi geçemeyecektir. Somut olayda müteveffa ile sürücünün beraber alkol almışlardır. Yapılan ölçüme göre alkollü olan sürücünün aracına alkollü olduğunu bilerek ve emniyet kemeri takmaksızın binen müteveffanın müterafik kusurlu olduğu sabit olup, mahkeme tarafından, iki ayrı müterafik kusur için kabul edilen %20 indirim oranı da oluşa uygundur.
Alkollü sürücünün aracına bilerek ve isteyerek binilmesinden ve emniyet kemeri takılmamasından dolayı %20 müterafik kusur indirimi ardından %20 hatır taşıması indirimi yapılması yerinde olup itirazın reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davacı vekilinin istinaf talebinin reddi davalı vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf talebinin reddi, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile; Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalı tarafça yatırılan, başvurma harçları dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde davalı tarafa iadesine,
4-İstinaf eden davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan masrafların ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasına davalı … Şirketi vekili tarafından sunulan; …, 31/03/2022 tarihli, … numaralı 110.000,00 TL bedelli teminat mektubunun İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 10/06/2022

Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.