Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1077 E. 2022/1149 K. 24.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM .. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
.. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 24/05/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/10/2021
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 24/05/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 26/05/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; 29/11/2017 günü …. adına kayıtlı sürücü … sevk ve idaresindeki …. plaka sayılı araçla Meram ilçesi İhsaniye Mahallesi Sultan Caddesinde seyir halindeyken, aynı caddede yaya olarak karşıdan karşıya geçmekte olan müvekkile çarpması sonucu müvekkilinin ağır yaralandığını, kaza tespit tutanağında … plakalı araç sürücüsü kusursuz müvekkili kusurlu bulunsa da Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 25/10/2018 tarihli bilirkişi raporu ile sürücü …’ın tali kusurlu bulunduğunu, müvekkilinin kaza tarihinde 25 yaşında olduğunu, müvekkili kaza sonrası …. hastanesinde tedavi altına alındığını, beyin kanamasını geçirip ameliyat edildiğini, müvekkilin de hafıza kaybı, kişilik değişimleri, konuşma yetinde ileri seviye de bir bozulma olduğunu, tek başına yürüyemediğini, müvekkilinin tedavi sürecinde bir çok yan gideri karşıladığını, müvekkilinin bakım giderlerinin belirlenmesini, trafik kazasının ve yüksek oranda kalıcı sakatlığın davacı üzerinde yarattığı ruhsal ve yaşamsal olumsuzluklar; davacının halen ve bundan böyle yaşam süresinin sonuna kadar yoksun kalacağı olanakların davacının üzerinde bırakacağı olumsuz psikolojik etki birlikte gözetilerek 50.000,00 TL manevi tazminatı davalı …’dan tahsilini talep ettiklerini, … plakalı aracın davalı … Şirketine sigortalı bulunduğunu, sorumluluk sınırları içinde sigorta şirketi dava edildiğini, sigorta şirketine dava açılmadan evvel 10/08/2018 tarihinde yazılı başvuru da bulunduklarını, davalı …’ın kaza tarihinden sonra vefat etmesinden dolayı davanın vefat eden sürücünün yasal mirasçıları olan eşi …, kızları …. ve …n’a yöneltildiğini, bu nedenlerle; haklı davalarının kabulünü, fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava haklarının saklı kalması kaydıyla; hüküm altına alınacak alacağın tahsil edilememe riskine karşılık davalı …. adına kayıtlı … plakalı aracın trafik kaydına ve davalı araç işleteni …’ın araç sürücüsü müteveffa ….’ın ve yasal mirasçılarının tüm taşınır ve taşınmazlarına verilecek kararın kesinleşmesine kadar cebri icra yoluyla satışı ve 3. Şahıslara devri engelleyici nitelikte ihtiyati tedbir konulmasını, trafik kazasında bedensel zarar nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Yargılama Yasası Md. 107 uyarınca, toplanacak delillere göre maddi tazminat tutarı belirlenerek şimdilik 100,00 TL geçici işgöremezlik, 100,00 TL sürekli işgöremezlik, 100,00 TL belgelendirilemeyen tedavi gideri ve 100,00 TL bakıcı giderleri olmak üzere toplam 400,00 TL maddi tazminatın işleten ve müteveffa sürücünün yasal mirasçıları yönünden olay tarihinden; sigorta şirketi yönünden sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden işletilecek avans faizi, yargılama giderleri ve avukatlık ücretiyle birlikte ortaklaşa ve zincirleme davalılardan tahsilini, davacı … için 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden işletilecek yasal faizi, yargılama giderleri ve avukatlık ücretiyle birlikte işleten ve müteveffa sürücünün yasal mirasçılarından tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …. vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafından ikame edilen davanın hukuki mesnetten yoksun oluşu, birçok farazi iddiaya dayalı olması nedenleriyle reddini talep ettiklerini, kazada sürücü … ve müvekkiline hiçbir kusur atfedilmediğini, davacının tam kusurlu olduğunu, davacının yolun sağ tarafım kontrol etmeden kontrolsüz bir şekilde karşıdan karşıya geçmeye çalıştığı ve kulağında kulaklık olması nedeniyle tedbirsiz davrandığı ve neticeten ağır kusurlu olduğunu, dosya münderecatında bulunan 25.10.2018 tarih ve … nolu trafik bilirkişi inceleme raporunda yer alan tespitleri kabul etmediklerini ve itiraz ettiklerini, kaza tarihi ve dava tarihi arasında geçen süre nazara alındığında davacının iddialarında geçen rahatsızlıkların kesin olarak kazaya bağlı olduğunun ispat edilmesi gerektiğini, bu nedenlerle; davanın her bir maddi tazminat talebi yönünden ayrı ayrı olmak üzere reddini, manevi tazminat yönünden reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; …. plaka sayılı aracın müvekkili şirket tarafından sigortalandığını, poliçe teminatı altına alınmış olmasının teminatın tamamen ve otomatik olarka ödeneceği anlamına gelmediğini, işletenin sorumluluğunun bulunmadığı hallerde müvekkili Şirketin sorumluluğundan bahsedilmesi mümkün olmayacağını, davacı, kaza neticesinde yaralanmış ve gelir kaybına uğramış ise, tazminat taleplerine esas gelirlerinin araştırılmasının gerektiğini, davacının işgöremezlik dönemlerinin ne kadar olduğu ve bu döneme ilişkin gelir kaybının varlığının tespit edilmesini, olayda var ise gerekli hatır taşımacılığı indirimlerinin yapılmasını talep ettiklerini, müvekkili sigorta şirketinin tedavi masraflarını ödeme yükümlülüklerinin bulunmadığını, 01.06.2015 tarihi itibariyle değişmiş olan Zorunlu Mali Mesuliyet Poliçesi Genel Şartları uyarınca, Müvekkil Sigorta Şirketinin geçici iş göremezlik tazminatlarından ve bu dönemde doğan bakıcı giderlerinden ve tüm tedavi giderlerinden sorumluluğunun bulunmadığını, bu nedenlerle; alınacak bilirkişi raporu ile öncelikle olaydaki kusur durumunun tespit edilmesini, şayet Müvekkil Şirketin sorumluluğunun varlığı düşünülecek ise, belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde alınacak bilirkişi raporu ile Davacının gerçekten geçici iş göremezlik dönemlerinin ve sürekli beden gücü kaybının varlığının tespit edilmesini, davacı geçici iş göremezlik dönemi ve beden gücü kaybı yaşamış ise alınacak bilirkişi raporu ile kazadan önceki kazancının somut bulgularla tespit edilerek gerçek kazanç kayıplarının değerinin hesaplanmasını, Sosyal Güvenlik Kurumu’na müzekkere yazılarak, Davacıya yapılan ödemelerin sorulması ve bununla birlikte Müvekkil Şirket tarafından yapılan ödemelerin tazminattan tenizli ile yine hatır taşımacılığı indirimlerinin uygulanmasını, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olan davanın reddine karar verilmesini ve yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacı taraf üzerine bırakılması talep etmiştir.
Davalı Müteveffa ….’ın mirasçısı …. sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Konya .. Sulh Hukuk Mahkemesinin …. Esas, …. Karar sayılı kararı ile ….’ın mirasını kayıtsız şartsız reddettiğini, aleyhine karşı açılan iş bu davada tarafının sorumluluğunun bulunmadığını, davada husumetin tarafına yönetilmesinin hukuken mümkün olmadığını, davada husumet itirazının bulunduğunu, bu nedenlerle; kazaya karışan müteveffa ….’ın mirasının kayıtsız şartsız reddedilmesi karşısında, aleyhine ikame olunan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Müteveffa ….’ın mirasçısı … sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Konya .. Sulh Hukuk Mahkemesinin …. Esas, …. Karar sayılı kararı ile …’ın mirasını kayıtsız şartsız reddettiğini, aleyhine karşı açılan iş bu davada tarafının sorumluluğunun bulunmadığını, davada husumetin tarafına yönetilmesinin hukuken mümkün olmadığını, davada husumet itirazının bulunduğunu, bu nedenlerle; kazaya karışan müteveffa ….’ın mirasının kayıtsız şartsız reddedilmesi karşısında, aleyhine ikame olunan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Müteveffa …’ın mirasçısı … sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Konya … Sulh Hukuk Mahkemesinin …. Esas, … Karar sayılı kararı ile ….’ın mirasını kayıtsız şartsız reddettiğini, aleyhine karşı açılan iş bu davada tarafının sorumluluğunun bulunmadığını, davada husumetin tarafına yönetilmesinin hukuken mümkün olmadığını, davada husumet itirazının bulunduğunu, bu nedenlerle; kazaya karışan müteveffa …’ın mirasının kayıtsız şartsız reddedilmesi karşısında, aleyhine ikame olunan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; Davalı sigorta firmasınca poliçelendirilen … plakalı aracın trafik kazası neticesinde davacı …’nın sürekli maluliyetinin bulunmadığı, iyileşme süresinin 9 ayı bulacağı, bu süre zarfında başkasının yardımına muhtaç olduğu, 1.800,00 TL tedavi masrafının olacağı anlaşılmıştır. Bu cihetle Geçici iş göremezlik süresinde uğradığı zararlara ilişkin 3.911,51 TL, iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan maddi zararı için 3.861,79 TL, kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 1.800,00 TL, olmak üzere toplam 9.573,30 TL tazminat bedelinin davalı ….’den kaza tarihi olan 29.11.2017 ve davalı sigorta yönünden temerrüt tarihi olan 25.08.2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) tahsili ile davacıya verilmesine, sürekli iş göremezlik tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 56.maddesi uyarınca hakim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi halinde kendisine “olayın özelliklerini göz önüne alarak” uygun miktar manevi tazminat tayin eder. Süregelen bilimsel görüş ve uygulamalar gereğince manevi tazminat miktarı belirlenirken, somut olayın kendine özgü şartlarının bulunduğu bilinciyle, cismani zarara uğrayanda oluşan elem ve ızdırabın derecesi ve buna göre manevi tatmin ihtiyacının şümulü, bu tazminatın bir ceza olmadığı maddi tazminata benzer zararı giderme amacının bulunmadığı, olayın oluş şekli ve biçimi, tarafların ekonomik, sosyal durumları ve kusurlarının derecesi dikkate alınmalıdır.( 22/06/1966 tarihli YİBK ve Yargıtay 4.Hukuk dairesinin 12/05/2016 tarih ve 2015/7746-2016/6549 sayılı içtihadı )
Somut olayda, meydana gelen kazada davalı araç sürücüsünün %30 tali kusurlu olduğu kabul edildiğinden, tarafların saptanan ekonomik ve sosyal durumlarına, olayın meydana geliş tarzına, davacının sürekli malüliyetinin bulunmaması ve yaralanma derecesine ve diğer ölçütlere göre mahkememizce manevi tazminat taleplerinin yerinde olmadığı takdir ve kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davanın KISMEN KABULÜ İLE;
1-Davacının Geçici iş göremezlik süresinde uğradığı zararlara ilişkin 3.911,51 TL, iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan maddi zararı için 3.861,79 TL, kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 1.800,00 TL, olmak üzere Toplam 9.573,30 TL tazminat bedelinin davalı …’den kaza tarihi olan 29.11.2017 ve davalı sigorta yönünden temerrüt tarihi olan 25.08.2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Sürekli iş göremezlik tazminat taleplerinin REDDİNE,
3-Manevi tazminat taleplerinin REDDİNE
” şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; 29.11.2017 tarihinde gerçekleşen kazada sürücü …’a ve dolayısıyla müvekkiline atfedilebilecek hiçbir kusur bulunmadığını, davacı yayanın gerçekleşen kazada tam kusurlu olduğunu, iş bu hususun dosya içeriğinde bulunan 29.11.2017 tarihli trafik kazası tespit tutanağında zikredilen ”Yaya …’nın 2918 Sayılı Karayolları Trafik kanunun hilafına hareket ederek ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde ve kavşaklarda, yaklaşan aracın uzaklık ve hızını göz önüne almadan veya göz önüne aldığı halde uygun zamanda geçmeme.” tespiti ile sabit olduğunu, gerçekleşen kazada sürücünün kusurunun bulunmadığı ve kazanın davacının ağır kusuru nedeniyle gerçekleştiğinin bir diğer ispatının ise savcılık dosyası içerisinde yer alan tutanaklar olduğunu, KTK m.86 f.1 bağlamında zararın meydana gelmesinde …’ın ne kendisine ne de eylemlerinden sorumlu bulunduğu kimselere yüklenebilecek bir kusur bulunmadığından davanın reddi gerektiğini, ayrıca davacının iddialarında geçen rahatsızlıkların kesin olarak kazaya bağlı olduğunun ispat edilmesi gerektiğini, kazanın sebebiyet verebileceği fiziksel zararın davacı iddiaları ile örtüşmediğini, davacının iddialarında geçen tüm rahatsızlıkların nöroloji bölümünün uzmanlık alanına girdiğini, ancak dava dilekçesinde yer alan epikiriz ve tedavi raporlarının davacının yalnızca beyin ve sinir cerrahisi bölümünde tedavi aldığını gösterdiğini, davacının öncelikli olarak kaza tarihinden sonra ve kazaya bağlı olarak nöroloji bölümünde tedavisine devam edildiğini ispatlaması gerektiğini, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının davanın kısmen kabulü hükmünün kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; 19.07.2019 tarihli … Üniversitesi Adlı Tıp Kurumu maluliyet raporu doğrultusunda yapılan aktüerya hesabının 12.10.2019 tarihinde yapıldığını ve söz konusu aktüerya raporu doğrultusunda taraflarınca dava değeri arttırıldığını, ancak söz konusu aktüerya raporunda hesaplama yapılırken 2019 yılı asgari ücret verileri baz alındığını, aradan oldukça uzun zaman geçmesi, 2022 yılı için yeni bir asgari ücret tutarı belirlenmiş olması nedeniyle güncel asgari ücret miktarı baz alınarak hesaplama yapılması ve bunun sonucunda davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, davalı ….. Vekili tarafından dosyaya sunulan itiraz dilekçesinin 08.10.2019 tarihli olup, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 281 uyarınca bilirkişi raporuna yasal süresi içerisinde itiraz edilmediğini, bu noktada yerleşik yargıtay içtihatları gereğince, davalı …. tarafından süresinde itiraz edilmeyen müvekkilin sürekli iş göremezlik oranının %40 olarak belirlendiği 19.07.2019 tarihli … Üniversitesi Adlı Tıp Kurumu maluliyet raporunun tarafları yönünden usuli kazanılmış hak oluşturduğunu, ayrıca manevi tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmesi için müvekkilinde kalıcı maluliyet oluşmasına gerek olmadığını, meydana gelen kaza sonrasında ağır yaralanan, daha sonra uzun bir süre hastanede tedavi gören davacının hissettiği endişe ve üzüntünün Borçlar Kanunu madde 56 kapsamında yer alan manevi zarar unsurlarından olduğunu, bu nedenle trafik kazasının ve sakatlığın davacı üzerinde yarattığı ruhsal ve yaşamsal olumsuzluklar; karşı taraf araç sürücüsüne atfedilen %30 kusur oranı birlikte değerlendirildiğinde müvekkili lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini, maddi tazminata ilişkin taleplerinin reddine karar verildiğini ve davalılar lehine 13.574,38-TL vekalet ücretine hükmedildiğini, verilen bu kararın açık bir şekilde AAÜT madde 13/3 düzenlemesine aykırılık teşkil ettiğini, tüm bu nedenlerle istinaf başvurularının kabulü ile Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak 9.07.2019 tarihli …. Üniversitesi Adlı Tıp Kurumu maluliyet raporu ve güncel asgari ücret miktarı esas alınarak düzenlenecek aktüerya raporu doğrultusunda her iki davalı yönünden davaya konu taleplerinin tüm olarak kabulüne, aksi kanaat halinde ise davalı …. Yönünden usuli kazanılmış hakkın dikkate alınarak 19.07.2019 tarihli … Üniversitesi Adlı Tıp Kurumu maluliyet raporu ve güncel asgari ücret miktarı esas alınarak düzenlenecek aktüerya raporu doğrultusunda davalı …. Yönünden davaya konu taleplerinin tüm olarak kabulüne ve yalnızca davalı … lehine yürürlükte olan AAÜT madde 13/3 hükmü dikkate alınarak 4.080-TL vekalet ücretine karar verilmesini, manevi tazminat talepleri yönünden ise davanın tam kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, faturalandırılmayan tedavi gideri ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi tazminat ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Kusura ilişkin itirazın incelenmesinde:
Olaya ilişkin tutulan kaza tespit tutanağında davacının tam kusurlu olduğu davalı sürücünün ise kusursuz olduğunun tutanağa bağlandığı .İDM tarafından kusur bilirkişisinden alınan raporda davacının %70 davalı sürücünün %30 kusurlu olduğunun rapor edildiği .Kaza tespit tutanağı ile alınan rapor arasında çelişki bulunması nedeni ile mahkemece Karayolları Fen heyetinden alınan raporla çelişkinin giderildiği davacının %70 davalı sürücünün %30 kusurlu olduğunun kesinleştiği anlaşılmakla itirazın reddi gerekmiştir.
2- İşletenlik sıfatına ilişkin itirazın incelenmesinde:
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda kural olarak araç işleteninin sorumluluğu tehlike sorumluluğu olarak kabul edilmiştir.
Anılan Kanunun 85/I.maddesine göre;
“Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.”
Bu fıkradan çıkan sonuç şudur ki; motorlu araç işleten, motorlu aracın işletilmesinden doğan zarardan kusuru olmasa bile sorumludur. Buradaki sorumluluk kusura dayanmayan ağırlaştırılmış objektif sorumluluktur (tehlike sorumluluğu).
Bu sorumluluktan kurtuluş beyyinesi ise aynı Kanunun 86/I.maddesinde şöyle belirlenmiştir.
“İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.”
Yine aynı Kanunun 85/son fıkrasında, “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” denilmiştir. Bu fıkrada eylemlerinden sorumlu olduğu kişiler, “araç sürücüsü” ve de “aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişiler” ortaya çıkmış bulunmaktadır. Şu var ki, “araç sürücüsü” ve “aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin”, “işletenin eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin” kapsamında yer aldığı su götürmez. İşte araç işleteninin sorumluluktan kurtulması için, eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin, yasanın deyimi ile kusurları bulunmadığını da kanıtlaması gerekecektir.
İşletenin bu bağlamda sorumlu tutulabilmesi için, aracı o kişiye rızasıyla bırakmış olması gerekir.
Somut olayda davalı işleten tarafından yukarıda açıklanan durumları ispat edemediği anlaşıldığından savunmalara itibar edilmemiştir.
3- Maluliyet raporuna ilişkin itirazın incelenmesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından ;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.(Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Maluliyet raporunun olay tarihi itibariyle yürürlükte olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerektiği ve Yargıtay 17. HD nin kökleşmiş içtihatları gereği Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan alınmasının yeterli olduğu, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesinden alınma zorunluluğunun bulunmadığı,bu halde haksız fiil tarihinde yürürlükte olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenen ATK 2.üst kurulundan alınan heyet raporunun hükme esas alınmasında hukuka aykırılık olmadığı ,davalı vekilinin olay tarihinde yürürlükte olmayan,daha sonra yürürlüğe giren yönetmeliğe göre maluliyet eğerlendirmesi yapılmasının mümkün olmadığı,
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur itirazların reddi gerekmiştir.
Davacı vekili davalı sigorta yönünden ilk rapora itiraz etmediklerinden usuli müktesep hak olduğu iddiasında bulunmuş isede AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre alınan raporun esas alınması gerektiği usuli müktesep hak teşkil etmeyeceği kaldıki ilk rapora davalı sigortanın itirazının bulunduğu dikkate alındığında itirazın reddi gerekmiştir.
4- Hesap raporuna yapılan itirazın incelenmesinde :
Davacı vekili güncel verilerin kullanılmadığı itirazında bulunmuş ise de davacının maluliyetini bulunmadığı geçici iş göremezlik tazminatının hesabında güncel verilerin kullanılmasının gerekmemesi nedeni ile itirazin reddi gerekmiştir.
5- Vekalet ücretine ilişkin itirazın incelenmesinde :
Avukatlık Asgari Ücreti Tarifesi’nin MADDE 13
(1) Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için bu Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.
(3) Maddi tazminat istemli davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına bu Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
(4) Maddi tazminat istemli davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
Somut olayda reddedilen kısım yönünden davalı yararına 13.574,38 TL vekalet ücreti verilmesi hatalıdır. Davacı vekilinin itirazının kabulü gerekmiştir.
6- Manevi tazminata ilişkin itirazın incelenmesinde:
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre,Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun’un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu somut olayın gerçekleşme şekli, yeri, zamanı, Ceza Mahkemesinin kararı, yukarıda açıklanan ilkeler, davalının eylemindeki hukuka aykırılığın tespitinin sağlayacağı manevi tatmin ile birlikte değerlendirildiğinde İDM’ince manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken reddine karar verilmesi yerinde olmayıp davacının kusur durumu, iyileşme süresi dikkate alındığında 5.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, davalı … vekilinin istinaf başvurusunun reddine ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun REDDİNE,
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA,
Davanın KISMEN KABULÜ İLE;
1-Davacının Geçici iş göremezlik süresinde uğradığı zararlara ilişkin 3.911,51 TL, iyileşme süresinde bakıcı giderinden doğan maddi zararı için 3.861,79 TL, kaçınılmaz tedavi giderinden doğan maddi zararı için 1.800,00 TL, olmak üzere Toplam 9.573,30 TL tazminat bedelinin davalı …’den kaza tarihi olan 29.11.2017 ve davalı sigorta yönünden temerrüt tarihi olan 25.08.2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti dahilinde ve tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla) tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Sürekli iş göremezlik tazminat taleplerinin REDDİNE,
3-Manevi tazminat talebinin KISMEN KABULÜ İLE 5.000 TL manevi tazminat bedelinin kaza tarihi olan 29.11.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den alınarak davacı tarafa verilmesine fazlaya ilişkin istemin reddine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
4-Alınması gereken 995,50 TL harçtan peşin alınan 550,95 TL harcın mahsubu ile bakiye 444,55 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına, (Davalı sigorta şirketinin 291,62 TL’sinden diğer davalı ile birlikte sorumlu tutulmasına)
5-Davacı tarafından yatırılan 35,90 TL başvurma harcı, 5,20 vekalet harcı, 378,80 TL ıslah harcı, 172,15 TL peşin harcın, 314,00 TL keşif harç olmak üzere toplam 906,05 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, (Davalı sigorta şirketinin 594,36 TL’sinden diğer davalı ile birlikte sorumlu tutulmasına)
6-Davacı tarafından yapılan yargılama gideri 2.800,00 TL bilirkişi ücreti, 800,00 TL … Fakültesi Adli Tıp rapor ücreti, 60,00 TL hastane ulaşım araç ücreti, 1.528,00 TL İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı rapor ücreti ile posta tebligat gideri 895,75 TL toplamı olan 6.083,75 TL’nin kabul red oranına göre hesaplanan 547,53 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,bakiye giderin davacı üzerinde bırakılmasına, (Davalı sigorta şirketinin 359,17 TL’sinden diğer davalı ile birlikte sorumlu tutulmasına)
7-Maddi tazminat yönünden; Davacı kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalılardan (davalı Sigorta Şirketinin poliçe sınırları dahilinde sorumlu olmak üzere) müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine,
8-Maddi tazminat yönünden; davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen miktar nazara alınarak yürürlükteki AAUT’ye göre hesaplanan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
9-Manevi tazminat yönünden; davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen miktar nazara alınarak yürürlükteki AAUT’ye göre hesaplanan 5.000,00 TL vekalet ücretinin davalı …’dan tahsili ile davacıya ödenmesine,
10-Manevi tazminat yönünden; davalı …. kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden ret edilen miktar nazara alınarak yürürlükteki AAUT’ye göre hesaplanan 5.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile bu davalıya ödenmesine,
11-Davacı tarafından yatırılan ve dosyada bakiye kalan gider avansının HMK’nın 333. Maddesi gereğince karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
12-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
13-Davalı …’dan alınması gereken 653,95 TL harçtan peşin alınan 163,49 TL harcın mahsubu ile bakiye 490,46 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
14-Davalı …. tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
15-Davacı tarafça yapılan 220,70 TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine,
16- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda; maddi tazminat yönünden; HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere, manevi tazminat yönünden; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (107.090,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi. 26/05/2022

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.