Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1073 E. 2022/1205 K. 31.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :
KARAR TARİHİ : 31/05/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/12/2021
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALILAR :
VEKİLLERİ :

VEKİLLERİ :

İHBAR OLUNAN :
VEKİLİ :
DAVA : Maddi Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 31/05/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ : 01/06/2022
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 09/08/2017 tarihli dilekçesiyle; davalılardan ….’ye ait olup, diğer davalı …’nın sevk ve idaresinde bulunan ZMMS poliçesi de davalılardan …. tarafından yapılmış olan … plakalı aracın, 05/02/2016 tarihinde davacıya çarpması sonucu davacının yaralandığını, kusurun davalı tarafta olduğunu, davacının bu kaza nedeniyle tedavi gideri, kazanç kaybı, çalışma gücü kaybı ve ekonomik durumun sarsılmasından doğan zararlara uğradığını ayrıca, bu kaza nedeniyle büyük bir acı ve üzüntü de yaşadığını beyan ederek, davacının belgelendirilemeyen tedavi giderlerinden dolayı 1.000 TL, kazanç kaybından dolayı 1.000 TL, çalışma gücü kaybından dolayı 1.000 TL. ve ekonomik durumun sarsılmasından dolayı 1.000 TL. olmak üzere toplam 4.000 TL. maddi tazminatın yasal faiziyle birlikte her 3 davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine ve ayrıca 200.000 TL. manevi tazminatın da yasal faiziyle davalılardan … ve ….’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalılardan …. vekili, öncelikle zamanaşımı itirazında bulunmuş ve davanın esastan da reddini istemiştir.
Davalılardan …. vekili, öncelikle 2918 s. KTK’nin 97. maddesi gereğince dava şartı yokluğu itirazında bulunmuş ve davanın esastan da reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; “Dava, “trafik kazası sebebiyle maddi tazminat” davasıdır.
Somut olayda ; davalı sigorta şirketi öncelikle zamanaşımı itirazında bulunmuş ise de; davada 8 yıllık ceza zamanaşımı süresinin kaza ve dava tarihi itibariyle geçmemiş olması nedeniyle zamanaşımı itirazının reddine karar verilmiştir.
Davalılardan …. tarafından 2918 s. KTK’nin 97. maddesi gereğince başvuru yapılmadığı yönünde itirazda bulunulmuş ise de; bu yükümlülüğün 26/04/2016 tarihinden sonra meydana gelen kazalar yönünden söz konusu olması, kazanın 05/02/2016 tarihinde meydana gelmesi ve bu itirazın davalı sigorta şirketini ilgilendirip işleten davalı şirket yönünden bu itirazın yapılmasında hukuki yararında olmaması nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kusur yönünden yapılan incelemede;
Konya … Asliye Ceza Mahkemesi’nin …. E. sayılı dosyasında Ankara Adli Tıp Kurumundan alınan 04/11/2016 tarihli ve İstanbul Adli Tıp Kurumundan alınan 15/09/2017 tarihli raporda davacının asli, davalı sürücü …’ın ise tali kusurlu olduğu belirlenmiştir. Mahkememiz tarafından makine bilirkişisinden alınan 27/01/2020 tarihli raporda davacının %70, davalı sürücünün %30 kusurlu olduğu anlaşılmıştır. Mahkememiz tarafından Ankara Adli Tıp Kurumundan alınan 19/06/2020 tarihli raporda davacının %25, davalı sürücünün %75 oranında kusurlu olduğu belirlenmiş, raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesi için Ankara Adli Tıp Kurumu genişletilmiş uzmanlar kurulundan alınan 26/11/2020 tarihli raporda ise davacının %25, davalı sürücünün %75 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Genişletilmiş uzmanlar kurulu tarafından düzenlenmesi ve dosya kapsamına uygun görülmesi itibariyle 26/11/2020 tarihli kusur raporu mahkememizce de hükme esas alınarak davacının %25, davalı sürücü Mevlüt Özkaya’nın %75 oranında kusurlu olduğu kabul edilmiştir.
Maluliyet yönünden yapılan incelemede ise;
Konya Eğitim Araştırma Hastanesi’nin 23/09/2016 ve 25/08/2017 tarihli raporunda davacının %94 oranında, … Fakültesi’nin 23/03/2016 tarihli raporunda ise %80 oranında sürekli iş gücü kaybının bulunduğu anlaşılmış, mahkememiz tarafından … Fakültesi bilirkişi heyetinden alınan 04/02/2021 tarihli raporda ise davacının %100 oranında sürekli iş gücü kaybına uğradığı, SGK tarafından karşılanmayan tedavi giderlerinin ise 25.000 TL. olduğu belirlenmiştir.
… Fakültesi bilirkişi heyetinin raporu, kaza tarihi itibariyle uygulanması gereken çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranı yönetmeliği hükümleri esas alınarak hazırlanması nedeniyle dosya kapsamına uygun görülerek hükme esas alınmış, davacının bu kaza nedeniyle %100 oranında sürekli iş gücü kaybına uğradığı ve SGK tarafından karşılanmayan ve belgelendirilemeyen tedavi giderleri zararının ise 25.000 TL. olduğu kabul edilmiştir.
Tazminat hesabı yönünden yapılan incelemede de;
Bilirkişinin 10/04/2021 tarihli raporu ile davacının geçici iş gücü kaybı zararının bulunmadığı, kaza tarihinden itibaren sürekli iş gücü kaybı zararına uğradığı, davacının %25, davalı sürücünün %75 kusurlu olduğu ve davacının gelirinin asgari ücret kadar olduğu kabul edilmek suretiyle ve ayrıca 1931 tarihli PMF yaşam tablosu esas alınarak %10 artırma ve %10 iskonto yöntemiyle hesap yapılarak, davacının sürekli iş gücü zararının 1.056.862,69 TL. olduğu, belgelendirilemeyen tedavi gideri zararının ise 18.750 TL. olduğu belirlenmiştir. 09/06/2021 tarihli ek raporda ise sürekli iş göremezlik zararının 1.060.402,13 TL. olduğu belirlenmiştir. Tazminat hesabına ilişkin 09/06/2021 tarihli ek rapor, Başkan …’in (…) kısmi muhalefeti ve oy çokluğuyla hükme esas alınmış, davacının geçici iş göremezlik zararının bulunmadığı, sürekli iş göremezlik zararının 1.060.402,13 TL. olduğu, tedavi gideri zararının 18.750 TL. olduğu kabul edilmiştir.
Davacı vekili de 14/10/2021 tarihli talep artırım dilekçesiyle, maddi tazminat taleplerini sürekli iş gücü kaybı yönünden 1.060.402,13 TL’ye, belgelendirilemeyen tedavi giderleri yönünden 18.750 TL.’ye yükseltmiş, tazminatların kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte (sigorta şirketi yönünden ise teminatla sınırlı sorumlu olmaları ve faiz yönünden de temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faizden sorumlu olmaları kaydıyla) her 3 davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davacının kazanç kaybı ve ekonomik durumun sarsılmasına ilişkin tazminat taleplerinin ise ispat edilemediği belirlenmiş, talep artırım dilekçesi de gözönünde bulundurularak davacının davasının kısmen kabul, kısmen reddine karar vermek gerekmiştir.
Belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin sorumlu olup olmadığı yönünden yapılan değerlendirmede;
Yargıtay 4. HD’nin 23/06/2021 gün ve 2020/2904 E. 2021/3587 K. sayılı emsal içtihadına göre, “25.02.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 13.02.2011 tarihli 6111 Sayılı Yasa’nın 59. maddesi ile 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 98. maddesi değiştirilmiş, buna göre “trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı”, Yasanın geçici 1. maddesi ile de “Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı, sözkonusu sağlık hizmet bedelleri için bu Kanun’un 59. maddesine göre belirlenen tutarın %20’sinden fazla olmamak üzere belirlenecek tutarın üç yıl süreyle ayrıca aktarılmasıyla anılan dönem için ilgili sigorta şirketleri ve … Hesabının yükümlülüklerinin sona ereceği,” öngörülmüştür.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A-1. maddesinde, sigortacının poliçede belirtilen aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermiş olmasından dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu zorunlu sigorta limitlerine kadar temin edeceği düzenlenmiş olup Karayolları Trafik Kanunu’na göre zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırmak zorunludur.
Sigorta şirketi, motorlu aracın işletilmesinden kaynaklanan kaza nedeniyle zarar görenlerin tedavisi için ödenen giderleri zorunlu olarak teminat altına alır. Sigorta şirketinin, poliçe primini ödeyen işleten ile sorumluluğunu üstlendiği sürücünün yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı yasa ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. 2918 sayılı Yasa’nın 98. maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluğun dava dışı Sosyal Güvenlik Kurumu’na geçtiğinde kuşku yoktur. Buna karşın belgesiz tedavi giderlerinden sigorta şirketinin, işleten ve sürücünün sorumlulukları devam etmektedir.”
Yukarıda yazılı emsal bu içtihatta da belirtildiği üzere sigorta şirketinin de işleten ve sürücü ile birlikte belgesiz tedavi giderlerinden sorumlu olduğu kabul edilmiştir.
Davacı 14/10/2021 tarihli talep artırım dilekçesiyle, tazminat taleplerine kaza tarihinden itibaren, sigorta şirketi yönünden ise temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesini istemiştir. Davalı sürücü ve işletenin sorumluluğunun haksız fiile dayanması nedeniyle kendileri yönünden talep gibi haksız fiilin (trafik kazasının) meydana geldiği tarihten itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu oldukları, davalı sigorta şirketinin ise davadan önce temerrüte düşürüldüğü ispat edilemediğinden sigorta şirketinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olduğu kabul edilmiştir.
Kaza tarihi itibariyle, davalı sigorta şirketinin sürekli iş gücü kaybı zararı yönünden sakatlık ve ölüm klozu teminatının 310.000 TL. olduğu belirlendiğinden sürekli iş gücü kaybı zararı yönünden bu limitle sınırlı sorumlu olduğu kabul edilmiştir. Poliçede yazmasa dahi, Hazine tarafından belirlenen yıllık ZMMS teminat limitlerine göre, belgelendirilemeyen tedavi gideri yönünden de davalı sigorta şirketinin tedavi (sağlık) gideri klozu teminatının 310.000 TL. olduğu belirlendiğinden, tedavi giderinin tamamının sigorta şirketi yönünden teminat kapsamında kaldığı anlaşılmıştır.
Dava, ilk önce Konya … Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış, görevsizlik kararı verilmesi sonucu dosya Mahkememize kaydedilmiştir. Yargıtay 17. HD’nin 30/11/2020 gün ve 2019/32 E. 2020/7827 K. sayılı emsal içtihadına göre de, “Taraflar arasındaki trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili, davalı … Belediye Başkanlığı vekili ve davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü… Dava başlangıçta Konya … Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılmış, davalılar vekil marifetiyle temsil edilmiş olup mahkemece görevsizlik kararı verilmesi üzerine, yargılamanın devam ettiği Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davalılar lehine HMK 331/2. maddesi gereğince vekalet ücreti tayini gerekirken, görevsizlik kararı nedeniyle davalılar yararına vekalet ücretine hükmedilmemiş olması doğru değildir.”
Yukarıda yazılı emsal içtihatta da belirtildiği üzere, görevsizlik kararı nedeniyle ve karar tarihi itibariyle vekille temsil edilen davalı/davalılar lehine vekalet ücreti tayin edilmesi gerektiği sonucuna varılmış ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” şeklinde davacının davasının kısmen kabul, kısmen reddi ile 05/02/2016 tarihinde meydana gelen trafik kazasında yaralanan davacı …’ın; Sürekli iş gücü kaybından dolayı 1.060.402,13 TL. maddi tazminatın, kaza tarihi olan 05/02/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte (davalılardan ….’nin bu tazminattan sorumluluğunun sakatlık ve ölüm klozundan dolayı poliçe teminat limiti olan 310.000 TL. ile sınırlı olması ve faiz yönünden de dava tarihi olan 09/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden sorumlu olmaları kaydıyla) davalılar …, …. ile … A.Ş.’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, Tedavi giderinden dolayı 18.750 TL. maddi tazminatın, kaza tarihi olan 05/02/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte (davalılardan … A.Ş.’nin bu tazminata ilişkin poliçe limitinin tedavi giderleri klozundan dolayı 310.000 TL. olduğu göz önünde bulundurularak ve bu sigorta şirketinin faiz yönünden de sorumluluğunun dava tarihi olan 09/08/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizle sınırlı olması kaydıyla) davalılar …, …. ile … ‘den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, davacı tarafından her 3 davalıya karşı açılan 1.000 TL’lik kazanç kaybı ve 1.000 TL.’lik de ekonomik durumun sarsılmasına ilişkin olmak üzere toplam 2.000 TL.’lik maddi tazminat taleplerinin ise ispat edilememesi nedeniyle reddine hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı …. vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kazaya karışan …’nın kullandığı aracın müvekkili şirketin adına kayıtlı olduğunu, sürücünün müvekkiline ait aracı müvekkili şirketin rızası ve bilgisi dışında kullandığını, müvekkili şirketin davaya sebep olan olayda kusursuz olduğunu, kazanın gerçekleşmesinde müvekkiline atfedilecek bir kusurun bulunmadığını, davacılar tarafından talep edilen tazminat miktarlarının fahiş olduğunu ve zenginleşmeye yönelik olduğunu, SGK’ya, Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne ve diğer Kamu ve Kuruluşlarında müzekkere yazılarak davacının SGK’dan aldığı maaşların ve yardımların SGK’ya müzekkere yazılarak sorulmasını ve Yapılan hesaplamalarda Davacının SGK’dan, Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğünden ve diğer Kamu ve Kuruluşlarından aldığı maaş ve yardımlar hesaplanan tutardan düşülmesi talep edilmesine rağmen Yerel Mahkeme tarafından bu taleplerinin reddedildiğini, Konya .. Asliye Ceza Mahkemesinin … E. Sayılı dosyasında Ankara Adli Tıp Kurumundan alınan 4/11/2016 tarihli ve İstanbul Adli Tıp Kurumandan alınan 15/9/2017 tarihli raporlarda davacının asli diğer davalı sürücü …nın tali kusurlu olduğu belirlendiğini, asliye ceza dosyasından kusur durumunun kesinleştiğini, hukuk mahkemesinin bu kararla bağlı olduğunu, dava dosyasında makine bilirkişisinden aldırılan 27/01/2020 tarihli raporda davacının %70 davalı sürücünün %30 kusurlu olduğunun tespit edildiğini, Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas sayılı dosyasından alınan raporlar ile Konya …Asliye Hukuk Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasından alınan Bilirkişi heyeti raporu arasında çelişki doğduğunu, bu çelişkinin giderilmesi için tekrar rapor aldırılması gerektiğini, TRH 2010 yaşam tablosunun esas alınıp, %10 artırma ve %10 iskonto yöntemine göre sürekli iş gücü kaybı tazminatının hesap edilmesi gerektiğini beyan ederek Yerel Mahkemece verilen kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Davalı vekilinin maluliyete ve aktüerya rapor içeriğine itirazı
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı,dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmüktedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir
Bu halde Aym ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir.
Bu halde mahkemece … hesabının sorumluluğundaki kazanın 11/06/2015 tarihi olmasına göre AYM ce verilen iptal kararı öncesi yürürlükte olan 01/06/2015 tarihli genel şartlara göre özürlülük ölçütü yönetmeliğine göre rapor alması gerekirken ,genel şartların bu hükmü AYM iptal kararı sonrası hükümsüz hale geldiğinden Adli tıp kurumunun Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre düzenlendiği raporun AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre geçerli hale geldiği, Her ne kadar somut olayda kaza tarihi 01/09/2013 tarihinden sonra ise ve Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümleri uygulanması gerekmekte ise de;
Adli tıp kurumunca düzenlenen raporlarda da belirtildiği üzere;
11 Ekim 2018 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği özellikle trafik kazalarına bağlı olmak üzere tazminat davalarında mahkemelerce bilhassa istenilen ve bu konu ile ilgili değerlendirmelerde tüm bilirkişi kurumlarca kullanılan bir cetveldir. Bu cetvelde vücuttaki her bir sisteme ait hastalık veya arızalar için puanlar yer almakta olup, bu sayede çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybına bağlı bir oran verilebilmektedir.
Malulen emekli olma işlemleri ile ilgili olan 3 Ağustos 2013 tarih ve 28727 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ise yönetmelikteki tanımıyla kişinin “çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybedip kaybetmediğinin” değerlendirilmesi için düzenlenmiştir. Yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalık veya arızaların bu kapsamda sayılabileceği listelenmiş, kapsama girmeyenler için ise herhangi bir oran belirtilmemiştir. Bu bağlamda belli bir tarihteki bir olaya bağlı çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının değerlendirilmesinde Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin kullanılması teknik olarak mümkün değildir. Zira 2013 tarihli yönetmelik malulen emeklilik ile ilgili baremleri içermekte olup maluliyet oranının tespitine yönelik belgeleri ve cetvelleri içermemektedir.
Bu nedenle, söz konusu yönetmelik yukarıda açıklandığı gibi maluliyet tespiti için uygun olmadığından “11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne göre ve usule uygun heyet teşkili suretiyle rapor alınarak sonucuna göre karar vermek gerektiği AYM iptal kararı sonrası dosyaya sunulan ATK raporunun 1 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne ve PMF ye göre düzenlendiği anlaşılmakla ,bu halde doğru yönetmelik ve PMF ye göre hesap yapıldığı anlaşılmakla itiraz yersizdir.
Kusura itiraz
Konya … Asliye Ceza Mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasında Ankara Adli Tıp Kurumundan alınan 04/11/2016 tarihli ve İstanbul Adli Tıp Kurumundan alınan 15/09/2017 tarihli raporda davacının asli, davalı sürücü …’ın ise tali kusurlu olduğu belirlenmiştir. Mahkeme tarafından makine bilirkişisinden alınan 27/01/2020 tarihli raporda davacının %70, davalı sürücünün %30 kusurlu olduğu anlaşılmıştır. Mahkeme tarafından Ankara Adli Tıp Kurumundan alınan 19/06/2020 tarihli raporda davacının %25, davalı sürücünün %75 oranında kusurlu olduğu belirlenmiş, raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesi için Ankara Adli Tıp Kurumu genişletilmiş uzmanlar kurulundan alınan 26/11/2020 tarihli raporda ise davacının %25, davalı sürücünün %75 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Genişletilmiş uzmanlar kurulu tarafından düzenlenmesi ve dosya kapsamına uygun görülmesi itibariyle 26/11/2020 tarihli kusur raporu mahkememizce de hükme esas alınarak davacının %25, davalı sürücü …’nın %75 oranında kusurlu olduğu kabul edilmesinde usule aykırılık yoktur.
Davalı şirketin işleten sıfatına haiz olmadığı istinafı
2918 Sayılı KTK.’nun 107. maddesinde; “Bir motorlu aracı çalan veya gasp eden kimse işleten gibi sorumlu tutulur. Aracın çalınmış veya gasp edilmiş olduğunu bilen veya gereken özeni gösterdiği takdirde öğrenebilecek durumda olan aracın sürücüsü de onunla birlikte müteselsilen sorumludur. İşleten, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerden birinin aracın çalınmasında veya gasp edilmesinde kusurlu olmadığını ispat ederse, sorumlu tutulamaz” hükmü yer almaktadır.
Ancak somut olayda, davalının maliki olduğu aracın çalındığı veya gasp edildiği ispat edilememiştir. Mahkemece, aracın gasp edildiği ispat edilemediğinden, aracın izinsiz başkasına verdiği kabul edilse dahi aracın çalınması ya da gasbedilmesinin söz konusu olmadığı, esasen böyle bir savunmanın da bulunmadığı anlaşılmakla davalının işletenlik sıfatı devam ettiği gözetilerek esasa yönelik inceleme ve değerlendirme yapması ve sorumlu tutması yerindedir. İtiraz yersizdir.
Bu halde, Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenle, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına ve hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak,
Davalı …. vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereği esas yönünden reddine dair aşağıdaki hükmün kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından davalı …. vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b-1 maddesi gereği ESASTAN REDDİNE,
1-Davalı …. tarafından alınması gereken 73.716,87 TL harçtan peşin alınan 18.430,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 55.286,87 TL harcın bu davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
2-Davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde temyiz yolu açık olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.01/06/2022

Başkan Üye Üye Katip

E imza E imza E imza E imza

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.