Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1054 E. 2022/1732 K. 08.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …
KARAR TARİHİ : 08/09/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ : 04/11/2021
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ :Av. …
DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : İtirazın İptali (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ : …
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 08/09/2022

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalının maliki olduğu … plaka sayılı araç, ehliyetsiz sürücü … sevk ve idaresinde 30.09.2016 tarihinde … İlçesinden … istikametine …Caddesi üzerinde seyir halinde iken No: .. önüne geldiğinde sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi ve bankette duran yaya …’e, ardından ilerleyerek No: … önünde park halinde duran elektrikli bisiklete, No: … önünde park halinde duran tescilsiz motosiklete, … önünde park halinde bulunan … plakalı otomobilin ön kısımlarına aracın ön kısmı ile çarpması, akabinde geri-geri gelerek … plaka sayılı aracın ön kısımlarına tekrar çarpması sureti ile çok araçlı ve yaralamalı trafik kazası meydana geldiğini, kaza mahallinde tanzim olunan 30.09.2016 tarihli Kaza Tespit Tutanağı ile; davalı şirketin maliki olduğu … plaka sayılı araç sürücüsü … ’ün 2918 s. KTK Md.52/1-b (Sürücülerin hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurma) hükmünü ihlal etmesi sebebi ile tam ve ağır kusurlu olduğu tespit olunduğunu, … plaka sayılı araç; dava konusu kaza nedeniyle hasar ve zarara uğradığını,, araç malikinin müvekkil şirkete başvurusu üzerine müvekkil şirket talebi ile, araçta meydana gelen zararın tespiti amacıyla 18.10.2016 tarih ve … nolu Ekspertiz Raporu tanzim olunmuş ve Ekspertiz Raporu doğrultusunda 21.10.2016 tarihinde araç maliki …’a … A.Ş. aracılığıyla 4.000,00-TL ödendiğini, Yaya …;’in dava konusu kaza nedeniyle sürekli maluliyete uğradığını, zarar görenin müvekkil şirkete başvurusu üzerine müvekkil şirket tarafından poliçe kapsamında hasar ve zarar alacaklısı …’e 25.11.2019 tarihinde … A.Ş. aracılığı ile 39.439,18-TL ödendiğini, müvekkil şirket tarafından sigortalıya ödenen tazminattan sorumlu olan davalının takibe itirazı haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, bu nedenlerle davalı-borçlunun Konya …İcra Müdürlüğü … E. sayılı takipteki itirazının iptali ile borçlu hakkındaki takibin devamına, davalının itiraz edilen kısmın %20’sinden aşağı olmamak üzere inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı müvekkilin davacıya ihtaren ve icra takibine itiraz metninde bildirdiği üzere sigortalı araç müvekkilin rızası dışında elinden çıktığını, anılan nedenle kusur ve sorumluluk ehliyetnamesiz olduğu taraflarınca bilinemeyecek olan …’e ait olmakla, davanın tarafları açısından husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, sigortalı araç müvekkil şirketin elinden rızası dışında çıktığını, müvekkil şirkete ait araç, restoranda olduğu sırada restoran çalışanı … tarafından, müvekkilin bilgisi ve rızası dışında kullanım amacıyla (veya bilinmeyen herhangi bir amaçla) alınmış ve kazaya karıştığını, araç müvekkilce … ‘e rıza dâhilinde teslim edilmediğinden, …’ün olay tarihinde sürücü belgesinin bulunup bulunmadığı müvekkilin bilgisi dâhilinde olmadığını, müvekkilin ihtiyarı dışında elinden çıkan aracın karıştığı kazadan dolayı sorumluluk müvekkile yüklenemeyeceğinden, davanın esas bakımından reddi gerektiğini, bu nedenlerle ve fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydı ile; görevli mahkeme Tüketici Mahkemeleri olmakla davanın görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmesini, davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesini, davanın esastan reddine karar verilmesini, davacı aleyhine alacağın %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, davayı kısmen dahi olsa kabul anlamına gelmemekle birlikte davanın kısmen veya tam kabulü hâlinde alacak likit olmadığından ve müvekkile icra takibine dayanak belgeler sunulmadığından müvekkil aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi yönündeki davacı talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi 04/11/2021 tarih … Esas … Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; “Tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; Davaya konu kazanın gerçekleşmesi neticesinde dava dışı …’in sürekli maluliyetine sebep olacak yaralanmasının bulunmadığı, geçici iş göremezlik süresi 3 hafta olarak tespit edilmiş ise de; davacı firmadan celp edilen hasar dosyası içeriğinde geçici iş göremezliğe ilişkin herhangi bir hesaplama ve ödeme kaydının bulunmadığı anlaşılmış olup, her ne kadar davacı vekili 23/10/2021 tarihli dilekçesinde işlemiş dönem zarar hesabını, geçici iş göremezlik hesabına ilişkin olduğunu iddia etmiş ise de; ilgili kalem sürekli maluliyet hesaplamasından rapor tarihine kadar tespit edilen net hesaplama yöntemine ilişkin olduğundan bu yöndeki savunma ve iddialara itibar edilmemiştir. Neticeten davacı tarafından yapılan ödemelerin sürekli iş göremezliğe ilişkin olduğu ve düzenlettirilen maluliyet raporunda dava dışı …’in sürekli maluliyetinin bulunmadığı, dolasıyla dava dışı kişiye yapılan ödemelerin haksızlığı nedeniyle rücuya konu olamayacağı taktir ve kanaatine varılarak ispatlanmayan davanın reddine karar verilerek;
Davacının davasının REDDİNE” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından tanzim olunan ve hükme esas alınan 17/06/2021 tarihli raporun yönetmeliğin Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik Md.6 hükmüne uygun şekilde tanzim edilmediğini, yönetmeliğe uygun teşekkül etmemiş sağlık kurulunun, özür oranını da tespit etmediğini, davaya konu kazanın zarar gören …’in tüm vücut fonksiyon kaybına sebebiyet verdiği, dosyaya süresinde ibraz olunan hastane raporları ve tıbbi mütalaalar ile sabit olduğunu, müvekkil şirket tarafından zarar görene ödenen tazminata, geçici ve kalıcı maluliyet zararının da dahil olduğunu, davanın maddi tazminat istemine ilişkin olup davanın reddi halinde maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … E. … K.sayı ve 04.11.2021 tarihli “Davanın reddine” dair kararın istinafen tetkiki ile kaldırılmasına; davalı-borçlunun Konya …İcra Müdürlüğü … E. sayılı takipteki itirazının iptali ile borçlu hakkındaki takibin devamına, davalının itiraz edilen kısmın %20’sinden aşağı olmamak üzere inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalıya tahmiline, şayet aksi kanaat mevcut ise, Konya .. .Asliye Ticaret Mahkemesi … E. … K. sayı ve 04.11.2021 tarihli kararın davalı lehine hükmedilen vekalet ücretine ilişkin 3 nolu bendinin kaldırılmasına ve davalı lehine AAÜT Md.13/4 ve Md.7/2 uyarınca maktu vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı vekili sunduğu istinafa cevap dilekçesinde özetle; sigortalı aracın müvekkilin elinden rızası dışında çıktığını, müvekkil şirkete ait aracın restoranda olduğu sırada restoran çalışanı … tarafından, müvekkilin bilgisi ve rızası dışında kullanım amacıyla (veya bilinmeyen herhangi bir amaçla) alıp kazaya karıştığını, müvekkilin ihtiyarı dışında elinden çıkan aracın karıştığı kazadan dolayı sorumluluk müvekkile yüklenemeyeceğinden, davanın esas bakımından reddinin gerektiğini, davacı tarafından borca dayanak belgelerin müvekkile tebliğ edilmediğini, tüm bu nedenlerle Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas … Karar sayı ve 04/11/2021 tarihli kararının kabulüne karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava, trafik kazası nedeniyle ZMMS sigortacısının kendi sigortalısına karşı, kazazede üçüncü kişiye ödenen sürekli iş göremezlik tazminatının ehliyetsizlik nedeniyle rücusu talebine ilişkindir.
Mahkemece verilen ret kararı davacı taraf vekilince istinaf edilmiştir.
-Kamu düzeni ve istinaf sebebi yönünden maluliyete dair yapılan incelemede;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”
Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C Anaysası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu’nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, “Trafik Sigortası Genel Şartları” ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık ‘Genel Şartlar’ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar”ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu’na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan ‘Genel Şartlar’ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay’ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym’ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;
Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları.
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir. Ayrıca;
Yargıtay HGK 17/06/2015 tarih 2013/17-2423 Esas,2015/1661 Kararında da belirtildiği üzere eğer sağlık kurulu raporunda belirlenen maluliyet oranı ile mahkemece alınan adli tıp heyet raporundaki maluliyet oranı arasında “misli fark varsa” bu çelişki Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu tarafından giderilmelidir.
Somut olayda, Mahkemece yargılama aşamasında … Üniversitesi Tıp Fakültesi heyeti raporunda davacının yaralanmasında, hasar dosyasında esas alınan maluliyet raporuna değinilmeden, kalıcı sakatlığının bulunmadığının belirtildiği, davacı taraf sigortaya başvuru ile alınan maluliyet raporunda ise % 5 oranında çalışma gücünü kaybettiği belirlenmiştir.
Bu nedenle, anılan hasar dosyasına esas alınan maluliyet raporu ile mahkemece alınan Üniversite heyet raporu arasında misli fark bulunmuş olması hususları birlikte nazara alınarak anlatılan sebeplerle, yine Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”ne uygun olarak, davacının yaralanmasına neden olan davaya konu kazaya bağlı yaralanması nedeniyle oluşan maluliyetin belirlenerek, raporlar arasındaki çelişkinin Adli Tıp Kurumu Uzmanlar Komisyonu tarafından giderilmesi gerektiğinden, davacının maluliyete yönelik itirazının yerindedir.
Bunun dışında; davacı sigortanın kazazedeye ödediği tazminatın hasar dosyası kapsamını ile sabit olduğu üzere sürekli iş göremezlik tazminatına ilişkin olup, ancak rücuen bunu isteyebileceğinden, ödenmeyen geçici iş göremezlik tazminatının rücusunun mümkün olmamasına göre, buna yönelik itirazının ise reddi gerekmiştir.
-Kaldırma sebep ve şekline göre, davacının yargılama giderine ilişkin sair itirazları konusunda şimdilik bir değerlendirme yapılmasına gerek ve yer bulunmamaktadır.
Anlatılan sebep ve gerekçelerle, tüm dosya kapsamı ve davanın niteliği nazara alınarak davacı tarafın istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davacı tarafından yatırılan, başvurma harcı dışında kalan, istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4-İstinaf eden davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK m.353 uyarınca KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.
08/09/2022


Başkan

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Üye

e-imzalı

Katip

e-imzalı

Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.